Bu Blogda Ara

17 Nisan 2025 Perşembe

CENNETTEN CEHENNEME-TÜRKİYE’NİN KAYNAKLARI VE TOPLUMSAL İHANET GERÇEĞİ

Bir ülke düşünün; dünyanın en stratejik konumlarından birinde, dört mevsimi yaşayan, bereketli topraklara, genç ve dinamik bir nüfusa, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip... Ama aynı ülke, gelişmek yerine sürekli fakirleşiyor; üretim yerine tüketim, liyakat yerine sadakat, hak yerine rüşvet ve torpil, adalet yerine korku ve sessizlik hâkim. Bu çelişki, sıradan bir yönetim sorunu değil, daha derin bir ihanetin, daha sistemli bir çöküş planının sonucudur.

Burada, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal çöküşü, diğer ülkelerle yapılan kıyaslamalar üzerinden ele alacak, bu çöküşün nedenlerini ve arkasındaki güç dinamiklerini analiz edecek, halkın neden sessiz kaldığını ve bu sessizliğin nasıl cehennemî bir ortam yarattığını irdeleyeceğiz.

ÜLKELERİN GELİR KAYNAKLARI-ÜRETEREK ZENGİNLEŞENLER ve SÖMÜREREK AYAKTA KALANLAR

  • Çin, devasa fabrikaları ve dünya ticaretine entegre üretim gücüyle büyüyor.

  • Hindistan, yazılım, otomotiv ve biyoteknolojiyle kalkınma yoluna girmiştir.

  • Almanya, sanayi devriminin mirasını teknolojiyle birleştirerek otomotiv ihracatında dünya lideridir.

  • Japonya, dijital teknoloji, inovasyon ve disiplinli iş gücüyle refahını sürdürmektedir.

Ve Türkiye? Gelir kaynakları arasında üretimden çok cezalar, noter tasdikleri, bedelli askerlik, imar affı gibi kısa vadeli, sürdürülemez uygulamalar yer alıyor. Bu tablo, bir devletin vatandaşını nasıl "müşteri "ye dönüştürdüğünün ve ekonomik idare yerine idare-i maslahatla günü kurtardığının açık göstergesidir.

HAKİKATİN ÜZERİNE ÖRTÜLEN PERDE-MEDYA, YARGI, EĞİTİM

Bir ülkenin düşüşü yalnızca ekonomiyle açıklanamaz. Medya gerçekleri söylemek yerine yandaşlık yapıyorsa, yargı adalet dağıtmak yerine talimat alıyorsa, eğitim ezberci ve köhne bir yapıya mahkûmsa orada halkın uyanışı mümkün değildir. Gerçeklerin üzeri örtülür, halk manipüle edilir, sefalet normalleştirilir. İşte bugün Türkiye’de olan budur.

CEZALANDIRILAN ÜRETİCİ, ÖDÜLLENDİRİLEN RANTÇI

Üretim yapmak, fabrika açmak, istihdam sağlamak giderek zorlaşırken; kısa yoldan zenginleşmenin yolu hâlâ kamu ihaleleri, arsa rantı ve siyasal bağlantılarla açılıyor. Tarım üreticisi borç içinde, sanayici bürokrasiyle boğuşurken; ithalatçılar, müteahhitler, AVM zincirleri servetlerine servet katıyor. Bu ekonomik düzen değil, bilinçli bir sömürü planıdır.

HALKIN SESSİZLİĞİ-CEHALET Mİ, ÇARESİZLİK Mİ, YOKSA ALIŞILMIŞLIK MI?

Halkın önemli bir bölümü açlık sınırında yaşıyor, en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ama buna rağmen neden kitlesel bir direniş, bir hesap sorma arzusu oluşmuyor? Bunun nedenleri karmaşıktır:

  • Yıllardır süren sistematik korku politikaları,

  • Eğitimle bastırılmış sorgulama refleksi,

  • Dinsel ve milliyetçi manipülasyonlarla inşa edilmiş sahte aidiyet duygusu,

  • Devletin kutsallığına duyulan koşulsuz inanç,

  • Ve en önemlisi, Umutsuzluk.

CENNETİ CEHENNEME ÇEVİRMEK-NASIL BAŞARDILAR?

Türkiye’nin jeopolitik, doğal ve kültürel kaynakları açısından bir cennet olduğu inkar edilemez. Ancak bu cennet, liyakatsiz kadrolarla, cehaletle, yozlaşmayla, ahlaki ve hukuki erozyonla sistematik olarak cehenneme çevrilmiştir. Ülkenin potansiyeli, birkaç zümrenin çıkarı uğruna heba edilmiş, gelecek nesillerin yaşam hakkı bugünün yolsuz düzenine kurban edilmiştir.

BİR İHANETİN ANATOMİSİ-SİSTEM NASIL ÇALIŞIR?

  • Siyaset, halka değil rant gruplarına hizmet eder.

  • Bürokrasi, şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzaktır.

  • Diyanet ve medya, halkı uyutmak için birer araç olarak kullanılır.

  • Halk ise sistemden pay almak için ya susar ya da küçük çıkarlar uğruna büyük ihaneti görmezden gelir

BU DÜZENİ SÜRDÜREN MEKANİZMA-KORKU ve MENFAAT

Toplum, hak aramak yerine korkuyu ve biati seçerse, zalimin değil mazlumun tarafında durmak yerine konfor alanını korumayı tercih ederse; adaletsizliği değil, adalet isteyenleri suçlamaya başlarsa orada cehennem kaçınılmaz olur.

 UYANMAZSAK BİRLİKTE YANACAĞIZ

Allah’ın nimetleriyle donatılmış bir coğrafyada cehennemî bir hayat yaşanıyorsa, bu yalnızca yönetenlerin değil, aynı zamanda yönetilenlerin de sorumluluğudur. Korkuyla değil umutla, öfkeyle değil bilinçle, yıkmakla değil inşa etmekle bir uyanış mümkündür. Ama bu uyanış gelmeden; trafik cezaları, noter tasdikleri ve poşet satışlarıyla ayakta durmaya çalışan bir ekonomi, sadece halkı değil, tüm bir geleceği yakacaktır.

Türkiye'nin yeniden bir cennet olması için önce halkın kendi değerine uyanması, devlete kul olmaktan çıkıp insan olmayı seçmesi gerekir. Çünkü cehennem, yalnız ateşle değil; suskunlukla, ilgisizlikle ve korkuyla da mümkündür.

Tilhabeşlifilozof/16.04.2025/Sancaktepe/İST

16 Nisan 2025 Çarşamba

YİRMİ ÜÇ YILIN BİLANÇOSU

TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM VE YAŞAM KALİTESİNİN ÇÖKÜŞÜ

Toplumlar zamanla değişir, değer yargıları dönüşür, yönetim biçimleri, yaşam standartları ve toplumsal yapılar çeşitli evrelerden geçer. Türkiye de son çeyrek yüzyılda, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda derin bir dönüşüm yaşamıştır. Bu sürecin merkezinde ise, 2002 yılından beri ülkeyi yöneten siyasi iktidarın uygulamaları ve bu uygulamaların toplumsal yapı üzerindeki etkileri bulunmaktadır.

Bu makale, ideolojik yaklaşımlardan bağımsız biçimde, 23 yıllık bu yönetim döneminin toplumsal yaşam, değerler sistemi, insan hakları, adalet, ekonomi, eğitim ve çevre politikaları üzerindeki etkilerini bilimsel veriler, raporlar ve sosyal gözlem çerçevesinde inceleyen bir değerlendirme yazısıdır.

1. TOPLUMSAL YAPI VE SOSYAL DEĞERLERİN DÖNÜŞÜMÜ

Son 23 yılda Türkiye toplumunun yapısal özelliklerinde gözle görülür değişimler yaşanmıştır. TÜİK ve çeşitli araştırma kuruluşlarının verilerine göre, gelir dağılımındaki adaletsizlik oranları artarken, toplumun geniş kesimlerinde yaşam memnuniyeti ve refah seviyesi ciddi biçimde gerilemiştir.

Gelir Eşitsizliği: TÜİK’in 2023 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yaklaşık yüzde 48’ini elinde bulundururken, en düşük gelir grubunun payı yüzde 6’nın altına inmiştir. Bu oran, Türkiye’nin tarihindeki en yüksek gelir adaletsizliği seviyelerinden biridir.

Yoksulluk ve Geçim Sıkıntısı: Türkiye’de resmi verilere göre, 2024 yılı itibariyle nüfusun yaklaşık yüzde 22’si yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Asgari ücret, açlık sınırının biraz üzerinde, yoksulluk sınırının ise oldukça altındadır. Bu durum, toplumun geniş kesimlerinde kronik geçim sıkıntısını kalıcı hâle getirmiştir.

Toplumsal Dayanışma Zayıflaması: Geleneksel dayanışma biçimleri, ekonomik baskı ve kutuplaştırıcı politikalar nedeniyle işlevini kaybetmiştir. Sosyolojik araştırmalar, toplumda güven duygusunun ve komşuluk ilişkilerinin belirgin şekilde zayıfladığını, bireysel yalnızlaşmanın arttığını göstermektedir.

2. ADALET SİSTEMİNİN YAPISAL SORUNLARI

Modern devletin temel unsurlarından biri, bağımsız ve tarafsız bir adalet sistemidir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü endeksleri, son 20 yıl içinde ciddi biçimde gerilemiştir.

Dünya Adalet Projesi (WJP) 2023 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre, Türkiye 140 ülke arasında 117. sırada yer almaktadır. Bu düşüş, ülkede hukuki süreçlerin öngörülebilirliğini, yargıya olan toplumsal güveni ve insan hakları uygulamalarını olumsuz etkilemiştir.

Keyfi Tutuklamalar ve İfade Özgürlüğü: Uluslararası raporlar, yargının özellikle politik davalarda bağımsız hareket edemediğine ve hukuki süreçlerin adil yargılanma ilkesinden uzaklaştığına dikkat çekmektedir. Bu durum, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların kullanımı üzerinde de ciddi baskı yaratmıştır.

3. EĞİTİM SİSTEMİNDE NİTELİK SORUNLARI

Bir ülkenin geleceği, eğitim sisteminin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Ancak Türkiye, eğitimde uluslararası karşılaştırmalı ölçütlerde son yıllarda ciddi bir gerileme yaşamaktadır.

PISA 2022 sonuçlarına göre, Türk öğrenciler, fen bilimleri, matematik ve okuma alanlarında OECD ortalamasının oldukça altında kalmıştır. Öğrencilerin okuduğunu anlama ve eleştirel düşünme becerilerinde ciddi zayıflıklar gözlemlenmiştir.

Eğitimde Fırsat Eşitsizliği: Türkiye’de bölgeler arası ve gelir grupları arasındaki eğitim imkânları eşitsizliği derinleşmiştir. Özellikle kırsal bölgelerde eğitim altyapısının yetersizliği, öğrencilerin üniversiteye erişim oranlarında büyük farklar yaratmaktadır. Türkiye Eğitim Derneği’nin 2024 raporuna göre, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubundan üniversiteye giden öğrenci oranı, en zengin yüzde 20’lik dilimin yalnızca beşte biri kadardır.

4. EKONOMİK POLİTİKALAR VE YAŞAM STANDARTLARI

Türkiye ekonomisi, 2000’li yılların başında dış kaynak akışı ve küresel ekonomik büyümeden yararlanarak belirli bir ivme kazanmış, ancak bu büyüme sürdürülebilir bir yapıya kavuşamamıştır.

İnşaat Odaklı Büyüme Modeli: Ekonomik büyümenin büyük bölümü, inşaat sektörü ve büyük altyapı projeleri üzerinden sağlanmıştır. Sanayi ve tarım sektörünün GSYH içindeki payı azalmış, ithalata bağımlılık artmıştır.

Enflasyon ve Alım Gücü: 2024 yılı sonunda açıklanan verilere göre, resmi enflasyon yüzde 68, bağımsız araştırmalar ise yüzde 120’ye yaklaşan yıllık fiyat artışlarından söz etmektedir. Bu durum, sabit gelirli geniş halk kesimlerinin alım gücünü dramatik biçimde düşürmüştür.

5. SAĞLIK VE SOSYAL POLİTİKALAR

Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında sağlık hizmetlerine erişim kısmen genişletilmiş, ancak sağlık sisteminin sürdürülebilirliği konusunda ciddi yapısal problemler ortaya çıkmıştır. Özellikle pandemi sürecinde sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve sağlık çalışanlarının yoğun iş yükü, sistemin zafiyetini ortaya koymuştur.

Psikolojik Sağlık: Türkiye Psikiyatri Derneği’nin verilerine göre, son 5 yılda antidepresan kullanımı yüzde 40 artmıştır. Artan işsizlik, geçim kaygısı, toplumsal huzursuzluk, depresyon ve anksiyete oranlarını yükseltmiştir.

6. ÇEVRE POLİTİKALARI VE DOĞAL KAYNAKLARIN TAHRİBATI

Türkiye, çevre politikalarında da sürdürülebilirlikten uzak bir seyir izlemiştir. Çevre Mühendisleri Odası’nın 2023 raporuna göre, Türkiye’de doğrudan insan sağlığını tehdit eden hava kirliliği oranları, dünya standartlarının oldukça üzerindedir.

Ormansızlaşma: Orman alanları ve doğal yaşam bölgeleri, maden, enerji ve inşaat projeleri uğruna yok edilmiştir. TEMA Vakfı’nın verilerine göre, son 20 yılda Türkiye ormanlarının yaklaşık yüzde 8’i yapılaşmaya açılmıştır.

TOPLUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN ZAFİYETİ

Türkiye’nin son 23 yıllık yönetim döneminde yaşadığı dönüşüm, sürdürülebilir kalkınma, sosyal adalet, eğitimde fırsat eşitliği, çevresel denge ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerde ciddi aşınmalara yol açmıştır.

Bu sürecin en dikkat çekici sonucu ise, toplumda artan toplumsal güven bunalımı, gelecek kaygısı ve umutsuzluk olmuştur. Bilimsel göstergeler, Türkiye’de yaşam kalitesi, demokratik katılım ve sosyal refah endekslerinin son 20 yıl içinde belirgin şekilde düştüğünü ortaya koymaktadır.

Bu tablo, siyasal sistemden bağımsız olarak toplumun tüm kesimlerinin ortak akıl ve bilim temelli bir gelecek vizyonuna yönelmesi gerektiğini açıkça göstermektedir.

Bahadır Hataylı/12.04.2025/Sancaktepe/İST

15 Nisan 2025 Salı

Gökyüzünden Gelen Yalan-Uzaylılar Korkusuyla Kurgulanan Küresel Tutsaklık


KORKU POLİTİKALARI VE KÜRESEL TİYATRO 

Tarih boyunca toplumlar üzerinde hüküm sürmenin en etkili yollarından biri korkudur. Kimi zaman salgın hastalıklarla, kimi zaman dinle, kimi zaman terörle şekillenen bu korku dalgaları, kitlelerin yönlendirilmesinde etkili olmuştur. 20. yüzyıldan itibaren bu korkuların arasına bir yenisi daha katıldı: "Uzaylılar". Bilimkurgu filmleri, derin devlet raporları, gizemli video kayıtları ve meşhur "gizlenen belgeler" üzerinden inşa edilen bu korku, aslında modern çağın en etkili psikolojik savaş malzemelerinden biridir.

Bu yazıda, uzaylılar mitosunun arkasında yatan gerçek amaçları, emperyalist sistemin bu anlatıyla nasıl bir küresel korku düzeni kurmak istediğini ve ülkelerin bu düzene karşı nasıl bilinçli bir duruş sergilemesi gerektiğini  irdeleyeceğiz.

UZAYLI GÜNDEMİNİN KURGUSAL TEMELLERİ 

Tarihsel Arka Plan: İlk Uzaylı Söylemleri "Roswell Olayı" (1947) olarak bilinen meşhur hadise, ABD'de bir UFO'nun düştüğü iddiasıyla dünya basınına servis edilmişti. Bu olay, uzaylılara dair popüler kültürün miladı oldu. O günden sonra medyada sürekli olarak uzaylılar, UFO'lar, esrarengiz yaratıklar üzerine filmler, diziler, belgeseller üretildi. Peki neden?

Medya ve Hollywood’un Zihinsel Hazırlık Operasyonu Hollywood, 1950’lerden itibaren sistematik bir şekilde "dış tehdit" algısını pekiştiren filmler üretti: War of the Worlds, Independence Day, Men in Black, Alien, The X-Files... Bu yapımlar, hem toplumun bilinçaltına "uzaylı korkusu" yerleştirdi hem de kimin "kurtarıcı güç" olduğunu subliminal biçimde telkin etti: Amerikan ordusu.

Sahte Tehdit Üzerinden Psikolojik Yıkım Gerçek bir uzaylı istilası yaşanmasa bile, bunun yaşanabileceği ihtimali toplumları sürekli tetikte tutuyor. Böylelikle bireyler ve devletler, bu "varsayım tehdide" karşı güçlü bir koruyucuya ihtiyaç duyuyor. Kim? Elbette ki küresel emperyalizmin merkez üsleri.

UZAYLI YALANIYLA KURGULANAN EMPERYAL PLAN 

Ulusal Güvenliği Küreselleştirmek Bu korkunun temel amacı, ülkelerin kendi savunma sistemlerini yetersiz görmesini sağlamak. Eğer bir gün "uzaylılar saldıracak" denirse, toplumlar şöyle bir psikolojiye girecektir: “Bizim hava kuvvetimiz, füzemiz, ordumuz ne yapabilir ki? Bu işin altından ancak büyük güçler kalkabilir.”

NATO’dan Öte: Küresel Ordu Hayali "Küresel bir tehdit karşısında küresel bir savunma gerekir" fikri, halklara yıllardır aşılanıyor. BM üzerinden veya yeni kurulacak bir yapı üzerinden dünya ordusu oluşturulması fikri, sahte uzaylı saldırılarıyla meşrulaştırılmak isteniyor.

Dijital Tanrı ve Uzaylılar Yeni dünya düzeninde yapay zekâ, transhümanizm ve uzaylılar anlatısı bir araya geliyor. Amaç, Tanrı’nın yerine teknolojik bir kurtarıcı koymak. Uzaylılar ya üstün teknolojiye sahip dostlar olarak sunuluyor ya da yok edilmesi gereken varlıklar olarak. Her iki senaryo da tek kapıya çıkıyor: "İnsanlık birleşmeli ve teslim olmalı."

Sahte Uzaylı Saldırıları: Blue Beam Projesi ve Benzerleri Sözde uzaylı istilalarının hologram teknolojileriyle gerçekleştirileceği, gökten yansıtılan sahte görüntülerle toplumların paniğe sürükleneceği iddiaları gündemde. Bu tür projelerle halkın gerçeklik algısı sarsılacak, "gerçek" olanla "sanal" olan arasındaki çizgi silinecek.

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ VE GİZLENEN EMPERYALİST GÜNDEM 

Toplumu Korkuyla Biçimlendirmek Korku, itaat üretir. Uzaylı tehdidi de bu bağlamda bireyleri kişisel haklarından vazgeçmeye, devletleri bağımsızlıklarını terk etmeye zorlayan bir araçtır. “Sizi koruyacağız” diyen yapılar, aslında sizi zincirleyecektir.

 İnançların Dönüştürülmesi Uzaylı anlatısı sadece teknolojik değil, aynı zamanda teolojik bir müdahaledir. Tanrı’nın yerini galaktik varlıklar alıyor. Yaratılış inancı ile oynanıyor. Uzaylılar üzerinden evrimci, materyalist ve seküler bir dünya görüşü inşa edilmeye çalışılıyor.

Küresel Dijital Diktatörlüğün Altyapısı Yapay zekâ destekli küresel gözetim sistemlerinin kurulması için insanların gönüllü olarak bu sisteme girmesi gerekir. Uzaylı tehdidi bahanesiyle dijital kimlik, dijital asker, dijital güvenlik sistemleri meşrulaştırılıyor.

KİMLER KAZANIYOR? KİMLER KAYBEDİYOR? 

Kazanan: Küresel Sermaye ve Askerî Sanayi Uzaylı hikâyeleri, savunma bütçelerini artırmak için bir bahane. Her "tehlike" yeni bir drone, füze, yapay zekâ sistemine yatırım olarak dönüyor. En büyük kazanan, silah ve teknoloji devleri.

Kaybeden: Ulusal Egemenlik ve Toplumsal Bilinç Bir ülke, savunma gücünü başka bir yapıya emanet ederse bağımsızlığı sona erer. Bir toplum, korkuya teslim olursa özgürlüğünü kaybeder. Bu senaryoların sonunda her ülke, bir taşeron devlet olmaya zorlanacak.

ÇIKIŞ YOLU KORKUDAN KURTULMAK 

Korkuya Karşı Bilinç Uzaylı söylemi, bir korku tiyatrosudur. Bilinçli toplumlar bu tiyatroyu izlemekle yetinmez, sahne arkasını da görür.

Ulusal Savunma Ruhunun Güçlendirilmesi Kendi güvenliğini küresel yapılara emanet eden her ülke, önce kültürünü sonra varlığını kaybeder. Her ülkenin kendi milli savunma ruhunu koruması şarttır.

 Medya Okuryazarlığı ve Gerçek Algısı, Toplumlar, neye inandığını sorgulamalı. Her haber, her video, her belge “doğru” değildir. Bilgi çağında en büyük tehdit, yanlış bilgidir. Gerçeği görmek için daha çok okumalı, düşünmeli, analiz etmeliyiz.

UZAYLILAR DEĞİL, EMPERYAL AKIL GEZEGENİMİZİ İSTİLA EDİYOR 

Uzaylılar, bu çağın en ustaca servis edilmiş masalıdır. Oysa gerçek istilacılar uzaydan değil, bizim içimizdendir. Onlar medya patronları, teknoloji baronları, savunma lobileri, küresel sermaye merkezleridir. Onlar korkuyla yönetmenin ustalarıdır. Ve biz, eğer bilinçli olmazsak, sadece uzaylılara değil, bu sistemin tamamına teslim olacağız.

Hakikat, korkudan güçlüdür. Ve o hakikat, ancak cesur zihinlerde hayat bulur.

Şimdi karar zamanı: İnandığınız şey bir gerçek mi, yoksa ustaca yazılmış bir senaryo mu?

Tilhabeşlifilozof/10.03.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!