TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM VE YAŞAM KALİTESİNİN ÇÖKÜŞÜ
Toplumlar zamanla değişir, değer yargıları dönüşür, yönetim biçimleri, yaşam standartları ve toplumsal yapılar çeşitli evrelerden geçer. Türkiye de son çeyrek yüzyılda, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda derin bir dönüşüm yaşamıştır. Bu sürecin merkezinde ise, 2002 yılından beri ülkeyi yöneten siyasi iktidarın uygulamaları ve bu uygulamaların toplumsal yapı üzerindeki etkileri bulunmaktadır.
Bu makale, ideolojik yaklaşımlardan bağımsız biçimde, 23 yıllık bu yönetim döneminin toplumsal yaşam, değerler sistemi, insan hakları, adalet, ekonomi, eğitim ve çevre politikaları üzerindeki etkilerini bilimsel veriler, raporlar ve sosyal gözlem çerçevesinde inceleyen bir değerlendirme yazısıdır.
1. TOPLUMSAL YAPI VE SOSYAL DEĞERLERİN DÖNÜŞÜMÜ
Son 23 yılda Türkiye toplumunun yapısal özelliklerinde gözle görülür değişimler yaşanmıştır. TÜİK ve çeşitli araştırma kuruluşlarının verilerine göre, gelir dağılımındaki adaletsizlik oranları artarken, toplumun geniş kesimlerinde yaşam memnuniyeti ve refah seviyesi ciddi biçimde gerilemiştir.
Gelir Eşitsizliği: TÜİK’in 2023 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yaklaşık yüzde 48’ini elinde bulundururken, en düşük gelir grubunun payı yüzde 6’nın altına inmiştir. Bu oran, Türkiye’nin tarihindeki en yüksek gelir adaletsizliği seviyelerinden biridir.
Yoksulluk ve Geçim Sıkıntısı: Türkiye’de resmi verilere göre, 2024 yılı itibariyle nüfusun yaklaşık yüzde 22’si yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Asgari ücret, açlık sınırının biraz üzerinde, yoksulluk sınırının ise oldukça altındadır. Bu durum, toplumun geniş kesimlerinde kronik geçim sıkıntısını kalıcı hâle getirmiştir.
Toplumsal Dayanışma Zayıflaması: Geleneksel dayanışma biçimleri, ekonomik baskı ve kutuplaştırıcı politikalar nedeniyle işlevini kaybetmiştir. Sosyolojik araştırmalar, toplumda güven duygusunun ve komşuluk ilişkilerinin belirgin şekilde zayıfladığını, bireysel yalnızlaşmanın arttığını göstermektedir.
2. ADALET SİSTEMİNİN YAPISAL SORUNLARI
Modern devletin temel unsurlarından biri, bağımsız ve tarafsız bir adalet sistemidir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü endeksleri, son 20 yıl içinde ciddi biçimde gerilemiştir.
Dünya Adalet Projesi (WJP) 2023 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre, Türkiye 140 ülke arasında 117. sırada yer almaktadır. Bu düşüş, ülkede hukuki süreçlerin öngörülebilirliğini, yargıya olan toplumsal güveni ve insan hakları uygulamalarını olumsuz etkilemiştir.
Keyfi Tutuklamalar ve İfade Özgürlüğü: Uluslararası raporlar, yargının özellikle politik davalarda bağımsız hareket edemediğine ve hukuki süreçlerin adil yargılanma ilkesinden uzaklaştığına dikkat çekmektedir. Bu durum, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların kullanımı üzerinde de ciddi baskı yaratmıştır.
3. EĞİTİM SİSTEMİNDE NİTELİK SORUNLARI
Bir ülkenin geleceği, eğitim sisteminin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Ancak Türkiye, eğitimde uluslararası karşılaştırmalı ölçütlerde son yıllarda ciddi bir gerileme yaşamaktadır.
PISA 2022 sonuçlarına göre, Türk öğrenciler, fen bilimleri, matematik ve okuma alanlarında OECD ortalamasının oldukça altında kalmıştır. Öğrencilerin okuduğunu anlama ve eleştirel düşünme becerilerinde ciddi zayıflıklar gözlemlenmiştir.
Eğitimde Fırsat Eşitsizliği: Türkiye’de bölgeler arası ve gelir grupları arasındaki eğitim imkânları eşitsizliği derinleşmiştir. Özellikle kırsal bölgelerde eğitim altyapısının yetersizliği, öğrencilerin üniversiteye erişim oranlarında büyük farklar yaratmaktadır. Türkiye Eğitim Derneği’nin 2024 raporuna göre, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubundan üniversiteye giden öğrenci oranı, en zengin yüzde 20’lik dilimin yalnızca beşte biri kadardır.
4. EKONOMİK POLİTİKALAR VE YAŞAM STANDARTLARI
Türkiye ekonomisi, 2000’li yılların başında dış kaynak akışı ve küresel ekonomik büyümeden yararlanarak belirli bir ivme kazanmış, ancak bu büyüme sürdürülebilir bir yapıya kavuşamamıştır.
İnşaat Odaklı Büyüme Modeli: Ekonomik büyümenin büyük bölümü, inşaat sektörü ve büyük altyapı projeleri üzerinden sağlanmıştır. Sanayi ve tarım sektörünün GSYH içindeki payı azalmış, ithalata bağımlılık artmıştır.
Enflasyon ve Alım Gücü: 2024 yılı sonunda açıklanan verilere göre, resmi enflasyon yüzde 68, bağımsız araştırmalar ise yüzde 120’ye yaklaşan yıllık fiyat artışlarından söz etmektedir. Bu durum, sabit gelirli geniş halk kesimlerinin alım gücünü dramatik biçimde düşürmüştür.
5. SAĞLIK VE SOSYAL POLİTİKALAR
Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında sağlık hizmetlerine erişim kısmen genişletilmiş, ancak sağlık sisteminin sürdürülebilirliği konusunda ciddi yapısal problemler ortaya çıkmıştır. Özellikle pandemi sürecinde sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve sağlık çalışanlarının yoğun iş yükü, sistemin zafiyetini ortaya koymuştur.
Psikolojik Sağlık: Türkiye Psikiyatri Derneği’nin verilerine göre, son 5 yılda antidepresan kullanımı yüzde 40 artmıştır. Artan işsizlik, geçim kaygısı, toplumsal huzursuzluk, depresyon ve anksiyete oranlarını yükseltmiştir.
6. ÇEVRE POLİTİKALARI VE DOĞAL KAYNAKLARIN TAHRİBATI
Türkiye, çevre politikalarında da sürdürülebilirlikten uzak bir seyir izlemiştir. Çevre Mühendisleri Odası’nın 2023 raporuna göre, Türkiye’de doğrudan insan sağlığını tehdit eden hava kirliliği oranları, dünya standartlarının oldukça üzerindedir.
Ormansızlaşma: Orman alanları ve doğal yaşam bölgeleri, maden, enerji ve inşaat projeleri uğruna yok edilmiştir. TEMA Vakfı’nın verilerine göre, son 20 yılda Türkiye ormanlarının yaklaşık yüzde 8’i yapılaşmaya açılmıştır.
TOPLUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN ZAFİYETİ
Türkiye’nin son 23 yıllık yönetim döneminde yaşadığı dönüşüm, sürdürülebilir kalkınma, sosyal adalet, eğitimde fırsat eşitliği, çevresel denge ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerde ciddi aşınmalara yol açmıştır.
Bu sürecin en dikkat çekici sonucu ise, toplumda artan toplumsal güven bunalımı, gelecek kaygısı ve umutsuzluk olmuştur. Bilimsel göstergeler, Türkiye’de yaşam kalitesi, demokratik katılım ve sosyal refah endekslerinin son 20 yıl içinde belirgin şekilde düştüğünü ortaya koymaktadır.
Bu tablo, siyasal sistemden bağımsız olarak toplumun tüm kesimlerinin ortak akıl ve bilim temelli bir gelecek vizyonuna yönelmesi gerektiğini açıkça göstermektedir.
Bahadır Hataylı/12.04.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder