Bu Blogda Ara

21 Temmuz 2014 Pazartesi

MAL BEYANI BİLDİRİMİ!



  1. 7.9 şiddetinde yanımdan hiç ayrılmayı düşünmeyen, yatağa birlikte girdiğim stres…
  2. Ellerim cebimde ıslık çalarak geçerken, yol parasına hasret kaldığım ülkenin sırtımda taşıdığım yamyamları…
  3. Ödemekte zorlandığım ve her aybaşında kapıma dayanan ve alamadığı zaman bir selamı esirgeyen kira borcu…
  4. Sokakları dolduran dilenci çocukların gülücükleri…
  5. Ne kadar bilge olursam olayım, bir türlü gereken değeri ve önemi bulamadığım naçiz vücudum…
  6. Sararmış bir yaprak gibi, mahzun ve hüzün bırakarak beni terk eden yaşamadığım hayat…
  7. Bir cep harçlığına hasret kaldığı için, her gün rutin haline gelen, suratını asarak yanımdan giden çocukların, bana çektirdiği acı…
  8. Göğüs boşluğunda taşıdığım ve ateşini bir türlü dindiremediğim yürek…
  9. Günlerce komada kalarak vakti gelmediği için beni terk etmeyen ama her yanından yama içinde bir kalp…
  10. Dost dost diye canını feda eden, ancak dost sandıklarının üzerinden tepeleyerek geçtiği bir beden ve bu bedende yıllarca taşınmış, bir tır dolusu puşt…
  11. Gasp edilmiş dünyanın tüm acılarını bağrına basan ama acılardan bağrında yanmayan yerin kalmadığı acılı bir yürek…
  12. Somada cinayete kurban giden insanların geride bıraktığı acıların ve ağıtların tüm rüyalarımı işgal ettiği bir gece hayatı…
  13.  Müslümanım deyip de İslam dışında tüm duyarsızlıklara sahip olan insanların, âlemi İslam’daki ölümlere attıkları sloganların vermiş olduğu çaresizlik…
  14. Zalimlerin kökünü kazmayan ama dışarıya atıp rahatlamadığım, içimde beni mahveden hıncım…
  15. Kolları bacakları kopmuş, küçük çocukların kadavraya dönmüş, yüreğimde taşıdığım küçücük bedenleri…
  16. İslam adına kapitalistleşen varlıkların, fosseptik çukuruna dönmüş işkembelerinin pis kokusu, kalınlaşmış boyunların görüntüsünden utanç duyduğum içimdeki hıncım…
  17. Kâfir ve zalim canavarların, kapıp gittikleri ama gölgesiyle avunan ve umut eden mazlumların, avuçlarını yaladıkları bir hayatın, sönmeye meyletmiş daralan nefesleri birikimlerim…
  18. Yaradan’a sattığım bir yürek, içine sığmayan acılar, masumların kanlarıyla boyanmış bir evren haritası ve acılarımı duyuramadığım ruhları kaybolmuş bir insanlık taşıdığım mal varlığım…                                Erol   Kekeç20.07.2014/İST

6 Temmuz 2014 Pazar

FİRAVUNLUK HÜCRESİNDE DİN GENİ TAŞIYANLAR!

05.07.2014/İST
EROL KEKEÇ
Günaha batan toplumlar, bu günahların hafiflemesi için sürekli bir kurtarıcı arar, ancak kurtuluş için yularlarını din pazarlamacısının eline teslim ederek kedisini kurban eder. Neden böyle söylediğimi merak edebilirsiniz, ancak şunu bilmenizi isterim ki, toplumları kandıracağınız en hassas yumuşak karın, korku duyduğu alandır. Toplumsal gerçeklikleri dikkate alanlar, tüm toplumlarda, istisnasız insanlar en zayıf ve sürekli tedirginlik yaşadıkları yönleri dini yaşama karşı zayıflıklarından kaynaklanan korkuları olduğunu görür…
Dini eksikliklerinden kaynaklanan zayıflıkların kandırılması ve doldurulması da o oranda kolaydır. Her dönemde, kitlelerin avutulmasının arkasındaki en güçlü iksirin din olduğunu görürsünüz. Ancak bu dinler tamamıyla o toplumu sömürmek isteyen zihniyetlerin, kurguladıkları sömürü dinidir. Sömürü dinlerini kurtuluş reçetesi olarak kabul edenler, şunu bilmeliler ki, tüm kitlelerin ruhlarının imha edilerek, bedenlerinin de köle olması böyle gerçekleşmektedir.
Hakka dayanan bir dinde diriltmek esas iken, bu sömürü dinlerinde beyinleri çıkarılmış insanların, tüm sermayelerini sömürerek onları köleleştirmek esas alınmıştır. Eğer bir toplumda dini değerleri ve gücü elinde tutan bir anlayış varsa, orada iğdiş edilmiş ve yakında tarihle yüzleşecek itibarı kalmamış, onursuz haysiyetsiz varlıklar çoğalmaya başlar. Bu varlıkların çoğalması, çok tehlikeli bir yaşamın veba gibi toplumu sarmasıyla, hakikat eksenine dayanan bir anlayışın ve yaşamın anlaşılmasının önündeki tuzaklar da çoğalmış olur…
Firavunu sistemlerin en belirgin özellikleri, Hem güce dayanması hem de Dini otoriteyi kendi tekelinde biçimlendirmesidir. Firavunluk, zaten yaratıcı ile güç yarışına giren haddi aşan tüm anlayışların ortak adıdır. Haddi aşan ve kendisini erişilmesi güç bir varlık olarak lanse eden yaşamların tümü, hücrelerinde Firavunluk genleri taşır. Firavunluk genleri, herkes tarafından kolayca anlaşılmaz, çünkü bu genlerin beslendiği ana kaynak dini literatüre dayanır. Mısır firavunuyla bu konuyu biraz açıklayacak olursak, sanırım konunun önemi ve vahameti daha iyi anlaşılmış olur. Firavun, her yönüyle sömürdüğü ve kanlarını emdiği İsrail oğullarını, Musa(as)’ın gelişinden sonra nasıl kandırdığına bakacak olursak, firavunluk sistemi ile dinsel doğmalar arasında nasıl bir ilişki olduğunu daha yakından tanırız. Ey rabbimiz bizi bu firavunun zulmünden kurtar, ne olur dayanacak gücümüz kalmadı, katından bir yardımcı gönder diye yalvaranlara, Kurtarıcı geldiğinde, dini dogmalarla karşılarına çıkan firavunun kucağına oturmaları o kadar zor olmuyor. “Ey İsrail oğulları! Musa ve Harun’un sizin dininizi değiştirmesinden endişe ediyorum…”Be zalim haydut aşağılık, sen değil miydin o ana kadar, o halka zulmeden onların dinleriyle alay eden, kendi oluşturduğun dine o halkı inandıran… Ama ne yazık ki, din dendiği zaman akan sular duruyor ve onları Kurtarmaya gelen kurtarıcılara hemen saldırıya geçiyorlar. Ey yeryüzünün Firavunlarının kulu kölesi olupta kendilerini, yaratıcının kulu zanneden ahmak topluluklar, bu anlayışlarınızın ve yaşamınızın faturasının çok kabarık olarak size döneceğini bilmenizi isterim… Zulümler ve acılar, din adına olmadığı zaman çok kötü de, içine biraz din karışımı kokteyl yapıldığı zaman neden hemen değişebiliyor, bunu anlamazsanız, daha çok kokteyller sizi bekliyor…

Bu gün içinde bulunduğumuz dünyada da her yanımızdan bu kokteyller bize ikram ediliyor, ancak ne yazık ki, verdiği tattan bayılıp, kendimizden geçiyoruz. Neden içinden din kokusu geliyor koku varsa değmen benim gamlı yaslı gönlüme… Bu durumu Temelin bir fıkrasıyla özetlemek istiyorum, kusura bakmayın içinde bazı kavramlar setredilmemiş olsa da, olduğu gibi anlatmaya niyetliyim belki konumuzun anlaşılmasına hizmet eder. Bir kadın kocasını aldatmayı kafasına koyar, ancak cehennemde kalma korkusu var bunu gideyim Hocaya sorayım der… Tabi ki, köyün hocası da Temeldir. Temele gelir, hocam ben kocamı aldatacağım ancak cehennemden korkuyorum, aldatırsam cehennem de çok kalır mıyım der. Temel Hemen söze başlar be kadın aldatacağın kişiye bağlıdır. Çobanla aldatırsan,7 yıl kalırsın, Eğer köyden sıradan biri ile aldatırsan, 5 yıl kalırsın, öğretmenle aldatırsan 3 yıl kalırsın, muhtarla aldatırsan 2 yıl kalırsın der demez, kadın olaya girer, peki hocam imamla aldatırsam kaç yıl kalırım der. Temel biraz düşündükten sonra kadına döner ve, gavurun kizi sen cennete girmeyi düşüneysun demek ki…”Evet dinle aldatılanlar, aldatıldığına inanmadığı gibi bir de karşılığında alacaklı duruma geçiyorlar… Bu konuyu anlayan varsa anlatsın…

4 Temmuz 2014 Cuma

FOŞFİŞER NEDİR? (EL CEVAP, HİNDİSTANDA YETİŞEN NABATI MÜİMMEDİR!)


Cumhurbaşkanlığına giden yol nereden geçiyor…(!)
17 Aralık öncesi başlayan bir operasyonun, zirvedeyken durması kendisi açısından belki umut bahşedebilirdi. Ancak zirvede durmayı becermek öyle kolay olmuyor, hele ki bunun adı sulandırılmış operasyon olduğu zaman her yerden kaçaklar ortaya çıkıyor… İşte bu günlerde Sayın Başbakanla ilgili CHP’nin yeni oyunlarında Başbakanın ethik olarak aday olduktan sonra Başbakanlığı bırakması gerekirmiş oyunuyla sahnede yerini almış olması geliyor…
Toplumu yeniden dizayn etmek isteyenlerdeki, bu başbakan fobisini anlayan var mı? Ben bayağı bir kitap karıştırıyorum, tüm rüya tabirleri eksik ya da doğru olmayan tabirler yapıyor, bunun sebebini anlayayım diyorum o zaman da hiçbir kitabın kapağı açılmıyor… Bu kitapları bir yana bırakarak kendi beynimle bunları anlamak ve anladıklarımı da siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Uzak Doğu operasyonuna çıkmış olan ABD, Orta doğudaki denklemi doğru kuramadığından, yaptığı bu yanlışı yeniden telafi etmek için elindeki tüm kozları kullanma derdinde. Bu kozları teker teker oynarken yerli işbirlikçilerin elleriyle, ülkeye ve halka mal olmuş bir Lideri yok sayarak mühendisliğe giriştiği için tüm bombaların elinde patladığını bir gün göreceğini, şimdiden söylüyorum.
RTE, bu toprakların öz fidanı, ancak başka tarlalarda göverebilir olması, onun başka topraklara ve ortama uygun bir fidan olduğu anlamına gelmesin. Kendi özüne ait olan topraklara kavuşuncaya kadar ayakta kalması gerekir, bunun yolu da nemi ve toprağı bulduğunuzda kendi doğanıza zarar vermemek kaydıyla ondan faydalanmaktır. İşte, RTE fidanı böyle varlığını koruyarak bu günlere geldi. Tüm kasırgalara dayanan ve sıcakları bir dakika bir dakika diyerek nefes almakta zorlansa da geçmekte beis görmeyen günleri geride bırakarak geldi… Peki, bu fidanı hormonlayarak, her ortama uyum sağlayan bir çimene dönüştürmeyi düşünenler, RTE fidanının özüne uygun bu tavrından nem kaptılar. Onun tohumunda ve genetik dokusunda bir değişiklik yapması için merhametli mi, merhametli(!) sürekli ağlayarak; bitki, börtü ve böceklere yaklaşan ve onları sümüklerini akıtarak beslemeye çalışan bir bahçıvana teslim etmeyi denediler… Bu bahçıvan o kadar ağladı ki, bu fidanın genetiğini değiştirmek için… RTE fidanı, yapraklarında sümüğün değmediği yer kalmayacağını anlayınca, bahçıvanı gölgesinden kovdu, tüm yapraklarını döktü ve kendi göbeğini kendisi kesmeye karar verdi, uçan serçelerle birlikte sümüklü dallarını kesti ve budanan fidana döndü… Bu fidanın bir daha gövermeyeceğini düşünen ABD, RTE bitkisinin görüntüsünü veren ancak aynı genetiğe sahip olup olmadığı bilinmeyen başka bitki ile RTE fidanını unutturmayı denedi ve operasyon başladı…
Bu ağaç budama operasyonuna biz yabancı değiliz, ancak neden hep aynı yöntemler uygulanıyor, oysa modern çağda yaşıyoruz, yeni yol ve yöntemler olması gerekmez mi, biraz orası kafamızı karıştırmıyor değil. Kafamızı karıştırmayan bir şey kalmadı aslında, neden mi, söyleyeyim: K.K denen birisi çıkıyor, CB, olacak fidanı tanımlıyor, her ülkede yetişecek, herkes onu bilecek, yalan söylemeyecek, meyveleri hep tatlı olacak, niçin İsrail’e ihraç edeceğiz de ondan… Dahası var, tarafsız olacak, yani Günebakan gibi tarafsızlık şartmış, sürekli dönecek… Yolsuzluk yapmamış olacak, yani kurumayla yüz yüze kalsa da toprağın derinliklerindeki sulardan, patronun haberi olmadan istifade etmeyecek, çünkü yeni ekilecek fidanlara yol açar ve yolsuzluğa neden olur, bunlara dikkat edecek, ölecekse de adam gibi dizlerini kırarak, BM’in önünde ağlayarak can verecek… Bu özelliklerin hangisi var bu RTE fidanında ondan işte, istemiyorsak elbet bir sebebi var…(!) Tüm özellikleri ile tamamlanmış olan ve her ortamda rahatlıkla iklim değişikliklerine uyacak bir bitki bulduk, Allah onu size İhsan etti, âmâ siz hala bu kendi kendini budayan bitkinin gölgesine sığınıyorsunuz, sığının bakalım ben de elimden geleni ardıma koyarsam namerdim işte, KK, manifestosunu göreceksiniz.
Bana verilen tüm görevleri layıkı ile yapmazsam halim perişan olur, ondan bu çırpınmalarım… Siz bana bakmayın ben ne kadar da bundan aday olmaz dersem diyeyim, siz bildiğinizi okuyacaksınız, hiç olmazsa ben de görevimi yapmış olmanın rehavetiyle yaşamak istiyorum, yanlış mı ama… Bir bitki getirdim, her yönüyle mükemmel, eski bahçıvan bunu, bulana kadar ne sümük enerjisi harcamış bir bilseniz, en azından sizler de ağlayarak en az o kadar enerji harcarsınız. Her yönüyle bu topraklara uygun, tamamlanmış, genetiği bizim araziye uygun mükemmel bir bitki, üstelik Allah o kadar çok ihsan ediyor ki sormayın, bir kusuru var sadece Afrika ve Hindistan dolaylarında bulunan bir bitki olduğundan biraz ismini hatırlamakta zorlanıyoruz ama alışacağız… Sahiden neydi adı DB’li FUŞ… şer mi, evet evet, tam devlet bitkisi... Evet, KK, Yurttaşlarımız bizim yabancı olduğumuzu sanmasınlar, biz zaten halkımızla barışarak bu bitkileri çoğaltmayı düşünüyoruz, adını bir de ben söyleyeyim,”FOşFİŞER”bu isim size yabancıymış gibi gelebilir,oysa Coğrafyacılarımız da taktir ederler ki,bu bitki,”Hindistan’da yetişen bir nebati müimmedir…”İşte bu kadar kıymeti Hasılası olan bir bitkiyi size getirdik sizler de, bizim bu dönüşüm projesindeki hamaratlığımızı inşallah pas geçmesiniz değil mi sevgili yurttaşlarım…Hayır ne münasebet,bizler o kadar çok acı çektik ki,cahiliğimiz üstümüzde işte,o acıları hatırlarsak çok kötü, o zaman hepimiz cehaletimizin faturasını bize ödetmeyecek Fidan hangisi ise onu yetiştiririz…Biz eskiden çok cahildik bunları anlamazdık, kimin elinde şapka görsek elimizi bağlar sıraya geçerdik, âmâ şimdi o kadar çok cahilleştik ki, karşımızda sıraya geçmeyeni ezip geçmeye yemin ettik…Kusura bakmayın biz anlamak nebatı müimmeden,bağrımıza saplansa da dikeni,biz biliriz yüreğimizi okşayan gülü nereye dikeceğimizi…
BAHADIR HATAYLI
03.07.2014/İST




"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!