Bu Blogda Ara

3 Aralık 2013 Salı

ORTAYA YAZIYORUM!

Yezidin dini ile Muhammed’in(a.s) dinin birbirine karıştığı dönemlerde, ne anlaşılırsınız ne de sizi anlayacak selim bir akılla düşünecek insanlarla karşılaşırsınız. Bunun birçok sebebi olmasına rağmen, öncelikli üzerinde duracağım ciddi bir akıl tutulması yaşayan toplumda bulunmuş olmanız en kötü şansızlığınız olur.
16 Kasımdan bu güne çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Aslına bakılacak olursa bu problemler hep vardı, ancak uygun zemini 16 Kasımdan sonra bulduğu için ortaya çıktığına inanıyorum. Tarihi problemleri değerlendirirken hep pragmatik olarak bakıldığı için Yezidin caniliklerine hiç bakılmamış, onun kazandırdığı kazanımlar var mı yok mu, anlayışıyla değerlendirilmiştir. Bu anlayışlar hakkın şahitliğini yapacak bir toplumun gelenek olarak günümüze kadar gelmesini hep gölgede bırakmıştır. Yani Yezit ile Hz. Muhammed Mustafa (a.s)’in dinini birbirinden ayıracak beyinler çıkar bulutlarının etkisi altında kaldığı için, çok kötü bir akıl tutulması yaşanmıştır… İşte bu günlerde tekrardan bu akıl tutulmasının etki alanına giren toplumumuzda bu bulutları dağıtacak, çok ciddi bir yürek bombardımanına ihtiyaç olduğunu görüyorum.
Bu ülkenin başına gelen başbakanı hakikaten Allah için,yapılan yanlışlar olsa da,kutluyorum ve attığı her hayırlı adımda rabbim onun yar ve yardımcısı olması için dualarımız onunla olacaktır. Müslüman toplumun siyasal ideolojiye bu dönemde yamandırıldığı kabul edilse de, şahsen ben şunu görüyorum, hakikaten sistemin nimetlerini yemekle doymayan bir kesim daima siyasal iktidara yakın olmaya çalışsa da, Sayın Başbakanımızın tüm yönelimleriyle Hakka şahitlik yapmak için yolda yürüdüğüne inanıyorum. Başbakanımızın 16 Kasımda Diyarbakır’da verdiği mesaj tüm şer odakları tarafından eleştiri ve kinle karşılandı. Tüm uçlar bu mesajı boğmak için ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Bu mesajın oluşturmak istediği gelecek unutturuldu, yeni problemlerle, dağılmak üzere olan bulutlar yine üzerimizde kümelendi ve yeni bir akıl tutulması akımıyla karşı karşıya kaldık. Bu akıl tutulmasını üzerimizden atabilmenin yolu, şu anda yaşanan ve devam etmesi de, kuvvetle muhtemel olan, dershane paranoyasını pragmatik bir anlayışla değerlendirmekten kurtulmaktır. Şayet bu ayrımı yapamazsak, Muhammed’in(a.s) dini ile Yezit’in dinini birbirinden ayırma melekelerimizi kaybettiğimiz gibi, yarınları hüsranla sonuçlanacak bir virane miras bırakacağımızdan şüpheniz olmasın.
Naçizane uyarım, taraf olmaktan vazgeçmeyenler, merkezi sistemle akıllarını efendilerine ipotek verirler, merkezi sitemle dayatılan basınç sonunda, tazyikli atış yaparlar ve efendilerinin bevillerini şifa niyetiyle içmekten asla kurtulamazlar…
Efendilerini ilahlaştırarak, Allah’ı ilah olarak gördüklerini sanabilirler, ancak kayıtsız şartsız taraf olup akıl tutulması yaşayan ortamlarda, doğru ile yanlışın belirleyici çizgisi asla ortaya çıkmayacaktır…
Bir hizmet var buna karışmayalım nede olsa kol kırılır yen içinde kalır, anlayışıyla kendisini avutanlar, hakikaten şeytanın düşük tonda çaldığı bir ıslığın arkasında transa geçen, düşünmekten aciz bir sürüye dönüşürler…
Rabbimiz biz efendilerimize uymuştuk, ya o efendileriniz doğru yolda olmasa yine mi onlara uyacaksınız buyruğunun muhatabı olmamak için, taraf olmaktan kurtulmak gerekir…
Müslümanlar adına mücadele ettiğini söyleyen Yezidin çılgınlıklarını göremeyen, Yezidin etrafında kümelenen kalabalıklar, Yezidin yaptıklarından ve hilelerinden sorumlu olduklarını bilmek zorundadırlar.
Yezidin nasıl, kim nerede ve ne zaman olabileceğini tarif etmek bize düşmez, ancak Yezit gibi Allah’ın dinini, Hüseyin’le savaşmak için kendisine kalkan yapan her anlayışın, yezidin dini üzerine olduğundan şüpheniz olmasın…
Yezidin ordusunda olup ve birçok imkânlarla donatılacağını bildiği halde, hakkı görünce, hakkın yanında yer alarak şahadete koşan Hür’ün yerine geçme cesaretini gösteremeyenler, Üzerlerindeki kara bulutları dağıtamayacakları gibi, akıl tutulmasından da kurtulamazlar…
Hiçbir dünyalık, uğruna savaşılmayacağı gibi, Müslümanlar arasındaki bağları koparacak öneme de sahip değildir. Şayet dünyalık hedefler uğruna Müslüman’ım diyenler arasında bir anlaşmazlık çıkıyorsa, aslını araştırmak, her Müslüman’ın üzerinde asli bir görevdir. Bu asli görevleri yapmayanlar ve ne olursa olsun bizi ilgilendirmez diye düşünenler, Allah’ın rahmet alanın dışında dolaşmaya mahkûm olurlar…
Şunu unutmamak gerekir ki, Allah’ın yeryüzündeki bir kevni ayetinin ve aynı zamanda kitabi ayetinin inkar edilemeyeceğinin gündeme gelmesinin hemen ardından kaos yaratılacak ortamların oluşturulmasına çanak tutan her bir anlayış, bütün bir insanlığı öldürmüş gibi sorumludurlar…
16 Kasım, her şeyi inkâr temelinde kurulmuş bir sistemin yapıtaşlarının yerinden oynadığını gördüğümüz an, inanılamayacak entrikaların ve dirençlerin oluşmasını bir tesadüfler yumağı olarak görme becerisine sahip olamadığım için kusuruma bakmayın…”Allah tek ilah olarak anılmak istendiği zaman Allah’a ve Ahiret gününe inanmayanların kalplerindeki bu korku ve ürpertinin, Müslüman’ım diyenler arasında da oluşmasını doğrusu anlamakta çok zorlanmaktayım, ancak tüm ilahlarla birlikte Allah’ın adı anıldığında hiçbir çıtırtı ve tıkırtının olmaması hakikaten sorgulanması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum…
Dinler arası ittifak projelerinde gülerek, eğlenerek, çok büyük işler yaptığına inanlar, Müslümanlar, Müslümanlara karşı alçak gönüllü ve mütevazı olurlar, kâfirlere karşı da onurlu ve başları diktirler, buyruğunu iğdiş etmemiş olsalardı, sanırım az da olsa sükûnet ve merhamet çağrısı yaparlardı…
İnsanların hesabının görüleceği zaman çok yakındır, ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çevirmektedirler, Kuran’ı kerim’in bu buyruğunu bir an evvel hatırlayıp hizaya geçmesek, sanırım hizaya gelmemiz zebanilere kalacaktır…
Allah, yere gireni yerden çıkanı, göğe yükseleni gökten ineni, sinelerin hain bakışlarını, rahimlerin nelere gebe kaldığını ve hainlerin neler yapmak istediklerini çok iyi bilmektedir… Buna rağmen dünyalık menfaatler için, insanları aldatanlar Allah’ı aldatacaklarını sanmasınlar, herkesin yaptığına karşılık rehin alınacağı gün gelecektir…
Allah’ı bırakıp da kullarımı dost edinenler yoksa kurtulacaklarını mı sandılar? Kim Müminleri dost edinmezse, onlar rahmanın ayetlerini çiğner geçerler ve Allah’ın zikrinden yüz çevirirler…”Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse, Allah onun yanından hiç ayrılmayacak bir şeytanı ona musallat eder, şeytan da ona kabuk gibi birleşir, gelmişini ve geçmişini ona güzel gösterir… Bize geldiği zaman ve ateşi gördüğünde arkadaşına şöyle seslenir, sen ne kötü bir dostmuşsun, keşke seninle benim aramda doğu ile batı arası kadar mesafe olsaydı, beni hüsrana götürdün… Evet, Şeytanın bizi götüreceği akıbetin bu olduğunu yerlerin ve göklerin rabbi beyan etmektedir. Bu beyana uymayarak kendi şartlanmışlıklarını ve hedefledikleri yanlışları mutlak hakikatlermiş gibi insanlara pazarlayanları Rabbim görmektedir…
“Size Allah’ın gazabına uğrayanları haber vereyim mi de, onlar tüm amelleri boşa gittiği halde hala kendilerini Salih bir yolda sananlardır…”Kanaat sahiplerinin bu davranışlar içine girmesi çok daha büyük tehlikedir, rabbim bizleri bu halden uzak eylesin…
Konunun başında söylediğim meseleye tekrar dönüyorum, Yezidin yolunu hala bize hak olarak göstermeye çalışanlar, gazabın en şedidine duçar olurlar herkesin haberi olsun… Hendeklerin kazılma zamanı hendekleri kazıp, tevhit ile şirki ayırt edemeyenler, hendeklerde can verirler…
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
02.12.2013 (12.50-14.05)
ÇENGELKÖY/İSTANBUL
                                                                                     
                                                                 


                                                                     

28 Kasım 2013 Perşembe

DERSHANE BAHANE KARANLIKLAR ŞAHANE!

Osmanlı imparatorluğunu parçalayan güçler, Osmanlının külleri üzerinde mirası devam ettiren devletin, Osmanlı gibi çok dinli, dilli, özgürlükçü, tüm ulusları ve etnik kökeni farklı toplulukları bir arada tutan bir sitemin yeniden inşa edilmesinden, çok korktukları için tüm karanlık oyunları tezgâhlamak için gece gündüz çalışmaktalar…
Herkes çok iyi bilir, barış süreci ile ilgili çalışmalar ilk başladığı günlerde, İsrail, Mavi Marmara’da yaşananlarla ilgili özür dilediğini bildirdi. Akabinde hemen Suriye’nin Golan Tepelerini bombaladı. Bu olayların peşi sıra birbirini takip etmesine bakarsak, tesadüf olmadığını göreceğiz. Başbakanın Diyarbakır çıkarması ve Barzani, Şıvan gibi uluslararası kamuoyuna mal olmuş, isimlerle Güneydoğuda boy göstermesi, bu bölgelerde sükûneti istemeyen güçleri çok rahatsız ettiği muhakkak. İşte bu olayların sonrasında zaman gazetesinin, Milli Eğitim Bakanlığında dershanelerle ilgili bir çalışma taslağı olduğunu ve bunu sızdırarak kamuoyu ile paylaşmasını bir tesadüf olarak göremiyorum.
Bu ülkeye mal olmuş, kısa sürede esen rüzgârların hormonel yatay büyüttüğü her toplumsal oluşumun mutlaka uluslararası güç odaklarıyla göbek bağıyla bağlı olduğuna inanmaya başladım. Neden böyle bir kanıya vardığımı düşünenleriniz olabilir, ancak siyasal analizler yaptığınız da birçok oluşumun birbirinden bağımsızmış gibi görülmesine rağmen bağlantılı olduğunu anlayacaksınız. Siyasal mekanizma ve ülke genelini aşarak, küresel ölçekte bir genişleme yaşayan hareketlerin, dünyaya yön vermeye çalışan güçlerin kontrolünün dışında gerçekleştiğini düşünmek, kendimle alay etmek gibi geliyor bana…
Osmanlıdan sonra dünyaya hükmeden güçler, dünyanın neresinde olursa olsun o ülke halkı ile bütünleşme yaşayan sivil ve siyasal hareketlerle doğrudan ya da dolaylı temaslar kurarak, bu oluşumların yönetim mekanizmalarına müdahale ettiğini görmekteyiz. Bizim ülkemiz için de durum bundan farklı değildir. Küresel, ekonomik, siyasal ve teknolojik gücü elinde tutan emperyalist güçler, kontrol edemeyecekleri bir gücün bu kadar yaygınlaşmasına ve dünyaya meydan okuyacak duruma gelmesine müsaade etmiyorlar. O halde bizim ülkemizdeki toplumsal ve siyasal örgütlenmeye dönüşen sivil uhuvvet hareketlerini bu oluşumların neresine monte etmek doğru olur.                                         Şahsen ben monte etme taraftarı değilim, çünkü oluşum ve yaygınlaşma şekline baktığım zaman, tam da odağına müdahale edildiği kanısındayım. Bir hareketin üst segmentine müdahale varsa, orta ve alt segmentlerin bunu bilmesi ve farkına varması ancak, beklentileri ile farklı bir yaşamı gördüklerinde ortaya çıkar. Böyle bir durumun gerçekleşmesi için hayati değişimler söz konusu olmadığı sürece bunların ortaya çıkması da mümkün değildir.
Cemaatin Dershaneler sürecindeki direncinin arkasında, sadece masumane dershane çıkışının olmadığının anlaşıldığını sanıyorum. İktidarın cemaate karşı kendini kanıtlamak için böyle bir yola başvurduğunu düşünmüyorum. Çünkü iktidar 2003 seçimlerinden sonraki programlarında böyle bir durumun olduğunu hep vurgulamıştır, ancak bu işi göğüsleyecek ve arkasında duracak cesareti gösterecek bakanlar olmadığından bu güne kadar uzamıştır. Bu dönemde bu kadar gündem oluşturmasının arkasında cemaate ait basın yayın organlarının olduğunu biliyoruz. Tüm dershanecileri de bu eksende bir araya toplayarak sivil bir başkaldırı olduğunu kanıtlamak için, önceden hesaplı düşüncelerini ortaya koyduğunu düşünüyorum. Bu kanıya vardığım noktaların başında, Cemaatin iktidarı öteleme davranışlarının arkasında, AB ile uzaklaşması, i,İsrail’le gerilimli bir politika izlemesi, İran, Rusya ve Çin gibi ülkelere yakın olduğunu söyleyerek, düşünce alt yapısını oluşturması gelmektedir. Bu anlayışta olan cemaatin İktidarı rehabilite etmek için kullandığı çeşitli yöntemlerden sonuç alamamasından sonra, Sayın Başbakanın 16 Kasımdaki Diyarbakır çıkartmasının hemen sonrasında, dershanelerle ilgili taslağı gündeme getirerek, iktidara yüklenmesi, tamamıyla halka karşı kendisini masum göstermek amaçlı bir çığırtkanlık hareketi olduğunu düşünüyorum.                                                                                                    
Böyle karmaşık gibi görülen denklemde, bilinenleri yerine koyduğumuz zaman bu problemin çözümü de bir o kadar kolaylaşıyor. Benim bu kitaptan okuduklarımı anlatmamı isterseniz, kısaca şunları ifade edebilirim.
2003 yılından bu güne kadar Hükümete destek veren cemaat, milli görüşü hiç desteklememiş olmasına rağmen, neden acaba milli görüşün içinden gelen bu ekibi destekleme kararı aldı ve herkesten çok sahiplendiler.2000 yılı öncesinde ABD’ye yerleşen hoca efendinin yakın arkadaşlarının, isimlerini vermek istemediğim lobilerce, toplumun ibresinin Recep Tayyip Erdoğan’a kaydığını dolayısıyla bu hareketin mutlaka kuşatılması gerektiğini, ondan dolayı da sahiplenmelerinin zorunlu olduğuna inandırılmış olmalarıdır.
Hükümeti kuşatmayan, sadece çıkarlar ölçüsünde anlaşma yapmanın, iktidara söz geçirme de etkili olamayacağı düşüncesinin, ortak bir kanı olarak belirmesi…
Dünyanın çok çeşitli yerlerinde daha hızlı yayılma ve çoğalma da etkili olacak, iktidar nimetlerinden en iyi şekilde yararlanma ve iktidarın gücünü desteğini arkada hissettirme…
Milliyetçi çevrelerin gözünde daha etkili görünmek için Türkçe olimpiyatlarla gündem oluşturarak, bu kurumları devletin sahiplenmesini sağlamak…
Türkçe olimpiyatlarla Tüm Türkleri kuşatmak, Hükümete destekle Milli görüşle köprüleri yeniden kuruyor görünmek, Geziye destek tavırlarıyla, iktidar karşıtlarının gözünde meşrulaşmak, Yurtlar ve öğrenci evlerinde kızlı erkekli kalmanın sakıncalı olduğu anlayışındaki tartışmalara karışarak, Kemalistler ve değer dejenerasyonun öncülerine ışık yakmak gibi birçok eylemleri gerçekleştirdiğini görmekteyiz…
Dinler arası diyalog gibi yeni bir din anlayışı ile iğdiş edilmiş bir dinin oluşumuna katkıda bulunma, Mavi Marmara da, otoriteden izin alınmadan böyle bir işe girişmek doğru değil anlayışları ile İsrail’in yaptıklarının meşruluğunu, mavi marmaradaki şehitlerinde otoriteye karşı gelmek ve izin almamakla bir isyancı sınıfına sokulması tesadüf değildir.
Irak ABD savaşında İsrail’e atılmış olan birkaç tane füzeden sonra, İsrail deki çocuklara acıyarak ne kadar hümanist bir hareket olduğunu anlatanların, Mısır’da Zalim Sisi’nin yaptıklarını eleştiremeyen ve oradaki masum halkın katledilmesini lanetleyemeyen ve Müslümanların yanında olduğunu açıklayamayan ya da kıytırıktan ifadelerle geçiştirenlerin, yaptıkları sanırım tesadüf değildir…
Başbakanın Diyarbakır gezisi ve orada verdiği mesajların hemen akabinde Cemaat, dershane gibi bir sorunun hemen gündeme gelmesi tesadüf olmasa gerek. Ben buradan şunu çıkarabilirim, bu ülkenin sorunsuz yaşamasının bir mucize olduğunu artık görmek zorundayız. Çünkü Orta doğuda Kürt realitesini anlayan ve sorunlarını çözen ülke Orta doğunun cazibe merkezi haline geleceğini anlayan küresel güçler, bu sorunun gündem dışı kalmasını sağlamak ve başka meselelerle milleti uğraştırmak için böyle bir sorun yaratmış olmaları muhtemeldir… Merhum Fehmi Şinnavi’nin deyimiyle”İslam Ümmetinin yetimi Kürtler’”in sorunsuz bir toplum olmasını istemeyenlerin, bir yön değiştirme politikalarının uzantılarının başlangıcı olduğunu okuyorum… İnşallah Milletin gözünde bir değer ifade eden hizmet anlayışı, girdiği bu karanlık dehlizin karanlıklarını bir an evvel anlar diyorum…
Yukarıdaki tüm açıklamalarım kimseyi suçlamak ya da töhmet altında bırakmak için yazdığım bir yazı değildir bunun bilinmesini isterim. Son günlerde farklı dillerde yazılan bu toplumsal eylem kitabını okuduğumda geçmişteki uyaranlarla bağlantılandırdığım zaman benim lügatimde bu kitabın tercümesini böyle okuyorum…
Rabbimin bir ayeti ile konuyu sonlandırarak, nefislerimizin zebunu olmaktan rabbim bizleri kurtarsın ve şeytana uşaklık yapmaktan korusun…”Rabbim bizi ve içimizdeki aşırılıklarımızı bize bağışla bizden önce yaşamış Müslüman kardeşlerimiz için kalbimizde bir kin bırakma…”Haşr:10
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
27.11.2013 (20.15-21.30)
Çengelköy/İST
                                                                  

                                                                                                                     

25 Kasım 2013 Pazartesi

İZ BIRAKANLAR!

Yol bir dağa benzer, ne kadar tırmanırsanız, o kadar yükselir. Tırmanmadan aşılmaz ki dağlar. Çıkılırsa yola edilmiştir mutlaka her şeye elveda. Elveda denirse bir kere, yürümek kolay olur virajlı yollarda. Virajları bir bir geçerken dikkatte olursa kayma, yuvarlanır insan uçurumlara. O halde tırmanma şeridine girince, her şeyi söküp atmak gerekir yürümeyi engelleyen ne varsa…
Yollar bazen çok uzun, bazen karanlık, bazen kaygan ve bazen de uçurumlardan geçebilir. Bunları dikkate alarak karar vermek gerekir. Verilen bir karardan geriye dönmek zillettir. Zilleti günlük hayatta barındıran köledir. Köleler karar veremezken nasıl olur da yüksek dağlara tırmanmayı göze alabilir. Hayatta birçoklarının köle olduğunu rahatlıkla söylemek mümkündür. Kölelik denince hemen fiziksel yaşamların karantinaya alınması anlaşılmamalıdır. Kölelik, kararlar üzerinde, irade dışında etkili olan ne varsa, onun egemenliği altında yaşandığı sürece vardır.
Birçok insanın köle olduğunu söylerken büyük abartı gibi görünse de, söylediklerimin arkasında duracak kadar cesur olduğuna inanan biriyim. Arabanız çok sevimli değil mi olmazsa olmazlarınızdan, işinizi büyütebilmek, emrinizde çalışanların sayısını arttırmak, piramidin tepesine oturmak ve adınızı silinmeyecek harflerle hiçbir ekrana sığmayacak kadar büyük puntolarla yazdırmak çok sevimli değil mi? Fazla uzatmaya gerek yok, dışınızda sizi yönlendiren bazı tükenmez güdülerin bulunduğu muhakkak, o halde köle olmadığınızı nasıl söylersiniz…
Dağları aşacak zirvelere çıkacak beyinler ve yürekler, bazı sistemlerce bilinçli ya da bilinç dışı, kalıpsal olarak hayatları ipotek altına alınmamış olanlardır. Neden onlar, çünkü aşkın insanlardır da ondan… Aşkın olmadan aşamazsınız, aşmak için aşındırmanız gerekir, ayakları, yeri, yolları ve teni, yoksa dona kalır her şey…
Yükseklere çıkacaksınız sesiniz çok az duyulacak,kimse sizi görmeyecek,ama mesajınız net ve özgün olarak anlaşılacak,bir turna ötüşü gibi;çünkü yollar hep yüksektir.Aşağıdan yukarıya düzgün doğrusal bir grafik eğrisi çizerek koşanlar,nefes nefese kalmaz,sonunda rölantide gider.Bu yol eğrisi, doğrusu,çamuru,virajı ve kayganlığıyla işaretlere dikkat edilerek yürümeyi gerektirir.İşaretlerin birincisi kölelik zincirlerini kırıp atmaktır.Bu durum uçmayı düşünen kuşların kanatlarındaki yüklerden kurtulması gibidir.
Aşkın insanlardan söz ettim, bunların bazıları kilise baskısına rağmen, siz ne kadar söyleseniz de”yine de dünya dönüyor”diyen Galileo. Bir diğeri, Ben bu gençleri uyandırdığım için beni cezalandırıyorsanız, bunu severek çekmeye hazırım. Çünkü sizler beni öldürerek, hiç rahatsız olmadan uyumak istiyorsunuz değil mi? Diyen Sokrates… Evet, bunlar uçtu ve gittiler göçmen kuşlar gibi geldikleri yere. Kölelere emanet bir yaşamın tuzaklarına aldırmadan aşındırdılar dağları ve yolları… Tırmanmak gerekir yükseklere çıkmak için, yükseklere çıkıldığında güllük gülistanlık bir bahçe var zirvesinde dağların… Yarım kalan yollar aşınıp gitmiştir, iz bırakanlar başkalarının izine takılmadan, kölelik bağlarını kırdılar ve yürüdüler, yürüdüler, yürüdükçe kabuklarına sığmaz olup dışarıya fırladılar. Çünkü onlar biliyorlardı, tepesinde dağların kocaman bir soluk var, Güneşin doğumunu orada karşıladılar…
Yıl:11.03.2004
Saat:12.40-13.15
Yer: Kadıköy/İST
Erol Kekeç

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!