Bu Blogda Ara

16 Mayıs 2008 Cuma

KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUM BEN

Ben küçük bir çocuğum,büyümek için, adımlarımı hızla atarım.Annemle konuşmalarımda hep azarlanırım,babamın gelmesini çok arzularım.Anne babam nerde dediğimde;gelecek yavrum, herkes uyusun karanlıklar etrafı kaplasın, onu arayanlar peşinde gezmekten vazgeçsin,bakarsın hemen çıkıp gelmiştir o...Oysa babam hiç gelmez,ben ise evin karanlığından usanmışım artık,ışıklarımız yok,koyu bir karanlık gün batımıyla hemen evimizi kuşatır,etrafla olan irtibatımız birden kopuverir.Benim zihnimdeki soruların cevabı bir türlü ortaya çıkmaz.Anneme sorarım gerekli açıklamalar yapamaz,açıklamalar yapmadığı gibi beni de azarlar.Yeter artık yavrum, küçücük evimizin içinde kocaman sorular soruyorsun diye.Beni hep avutmaya çalışır.
Böyle bir cilveyle karanlık gecelerde sorularımın aydınlatıcı cevaplarını bulamam,hep babamın gelmesini arzulayarak sayarım gelecek günleri...Ama ben de büyüyorum tabi bu arada.Derken evimiz haremiler tarafından kuşatılır.Annemi sıkıştırırlar,şey kadını!yani illada sende mi gitmek istiyorsun?Kocan gitti hiç akıllanmadın mı diyerek bağırmalar, çağırmalar ve sövmelerle dipçikleyerek onu da bir köşede yığarlar.Sonra da beni tehdit ederek evimizi terk ederek giderler.
Bu olaydan sonra beynimde şimşekler çaktı, anladım anne anladım diyerek koştum ona.Sarıldım ellerimle boynuna,gözlerimdeki yaşları silerken bakıverdim gözlerine.Bak anne!hani babam gelecekti,ama bunlar babamı öldürmüş olduklarını,seni de oraya göndereceklerini söylediler.Sen bunları niçin bana anlatmıyorsun?Ben yıllardan beri şafak bekleyen gözlerimi, babam gelir diye onun yoluna çevirmiştim.Ondandır işte kendimi çocukluk psikolojisinden bir türlü kurtaramıyordum.Ama şimdi anladım,anladım anne anladım.Senin kalbinde yannan ateşin dumanının ancak sen olduğunu,o ateşi tutşturan babam olmuştu ha...
Anne anne!sen bu ateşin her tarafta yanmasını istemez misin?Bak anne ,ben artık köz taşıyacak kadar büyüdüm.Bu karanlıklar sadece babamın yaktığı ateşlerle aydınlanacak gibi değil,gel bu ateşleri çoğaltalım anne,ben küçük yavruna öğretmediğiniz bir hayatla canlandıralım istiyorum etrafı.YOksa sadece babamın ateşi Zerdüştün ateşi olur unutma...
Uzat ellerini uzat anne,uzat ki uzansın umutların yollarına evladının.Gidiyorum annem gidiyorum,burası çok karanlık, Güneşin hiç batmadığı bir gezegene gidiyorum.Ağlama ha ağlama ki,göz yaşların söndürmesin ,uzanan ellerimin ulaştığı korları.Bak anne,yalnızım deme sakın.Ne sen yalnızsın ne de ben,dün akşam hiç uyumamıştım,gecedeki karanlıkların dağılışını izledim. Hiçbir cisim göremedim;ama tek gördüğüm karanlıkların dağılımıydı.O, karanlıkları dağıtan varya,öyle büyük bir güç ki,nasıl olduğunu bilemiyorum.Geceyi kaldırdı yerine güneşi getirdi.O bize çok yakın,çünkü evimizin içi karanlıktı,sessiz sedasız evimizden karanlıkları kaldırdı.Korkma anne korkma! O güç varya, bizim evin içinde de var.O, sana da bana da yardım eder.
Gidiyorum anacığım gidiyorum,sizin bana tanıtmadığınız bir gücü tanıyarak onunla dost olmaya gidiyorum.Tanımadığın o güce seni de emanet ederek gidiyorum.Yürüyen ayaklarım ve sonsuzluğa uzanan umutlarımla,zirvelere doğru çıkıyorum.Oradan haykıracağım artık haremilere.Uyuyan yavrulara ve ve ağlayan annelere iğneleyici mesajlar göndereceğim hayatın filizlenişini taşıyan rüzgarla...
Karanlıklar geceye gömülüyor bu gezegende, uyanın çocuklar uyanın!annelerinize de haberler yollayın,özlenen hayatı burada görüyorum;tutuşturdum kendimi yanıyorum gece boyunca,aydınlanan şafakla gecede boğulunca ,koşun çocuklar koşun sabah üstüme üstüme geliyor...

31.10.1992
(E.KEKEÇ)ELAZIĞ

14 Mayıs 2008 Çarşamba

YÜREK BARIŞ İKLİMİNDE YAŞAR

Sevgide buluşalım, aşkla tutuşalım,Güneşle yanıp gülüşle açalım,zirvesinde sarhoşluğun aşkı tadalım.Zamanla sınırlı bakışları yok sayalım,çıkalım sahil-
lere kumsalda koşalım!Bir kelebek gibi konalım taşlara,elveda edelim eskimiş sevdalara;yüreğimizi koyalım orta yere bakmadan uzaklaşalım gerilere...
Çiçekler dolacak yüreğimizi koyduğumuz yerde,en sevimli çiçek bizim yüreğimiz
olacak,yüreğimizdeki tomurcuklar, patlayıp çiçeğe dönecek.O zaman solmayacak sevdamız,sevgi bahçesinde açmış yüreğimiz,kalkıp oradan içimize dönecek...
Koşalım dağlara, yamaçlara,aşınsın ayaklarımız yollarda,yağmurlar yağsın başımıza ,gökyüzünden bir üveyik gelsin imdadımıza;birlikte yankılansın şarkıları
mız,bu sevgi üveyikten bize hediye.
Çağlayanlar çağlasın hep,dere kenarındaki berdiler salınsın yanlara,kuşlar
tünesin sazlardaki yuvalara,kapasın gözlerini kırlangıçlar!uğramasın semtimize leylekler,selam söylesin turnalar,ilana çıksın turaçlar,yankılansın sevdamız
yerden göğe kadar...
İz olamayan çimenlerde,serpilmiş çiğlerin üzerinde biz yürürken el ele,gölgemiz kalmasın gerilerde,örtsün sedamızı bir güvercin peşimizde.Hayallerimiz bulutların üzerinde ,umutlarımız okyanusların öte yüzünde,bulutlardan okyanuslara bir ip çekilsin önümüze!değmesin eli kimsenin, umudumuz taşır bizi gideceğimiz yere...
İklimler yer değiştirsin,savaş kenti geceye gömülsün,barış ikliminden kar taneleri düşsün,karlar altında kalsın sevgi,filizlenip büyümeden alınmasın dalından,yoksa küstürür bizi.Gittiğimiz yolda kemirir içimizi,şüpheler kuşatınca yüreğimizi,o zaman uçar yüreklerden sevgi,kurur karlar dibindeki sevgi filizleri...
Sevgi bahçesinde yetişmiş fidanız biz,aşk ikliminde tomurcuklanıp çiçek açarız.Barış kentinde konaklayıp yatak atarız,sahipsiz kalanları kalbimizde taşırız,ansızın değişen iklimlerden şiddetle kaçarız.Kadri kıymet bilenleri taç yaparız,çiçekler içinde ancak gülü koklarız...
İz bırakmayız gittiğimiz yerde, rüzgardan hızlı Güneşten yakıcıyız, gerektiğinde.Kesinlikle kargaya aldanıp takılmayız peşine,turaç tanıtır bizi tüm evrene...
Gece gündüz demeden yaşadık tüm zamanları,bizim sevdamız gece döllenip gündüz yavruladı.Güneşin altında hamurumuz karıldı,sevgi eliyle incitilmeden ,aşk ateşine atıldı,aşk ateşiyele iyice pişince,barış iklimine yollandı.Barış ikliminde büyüdü,dallanıp budaklanıp kök saldı.Aldanmasın sevgisiz savaş kentinin insanları,bizim yaşayacağımız yer ancak barış iklimi,onun havası yüreğimizi dirilti,umutlarımızı yeniledi,hayallerimizi uçurdu.Biz ancak yüreğimizin yaşadığı yerde kalırız,orada sevgi, saygı, aşk ve barışı tadarız,yaşamda bundan başka ne ki!...

Yıl:08.04.2004
Saat:18.10-19.00
(E.KEKEÇ)KADIKÖY/İST.

ANLAŞILMAYAN BİR DİN

"Onlar kendi yanlarında bir kitapları olmamalarına rağmen,böyledir böyledir diye konuşuyorlar.Nereden çıkarıyorlar ancak böyle olur başkası olmaz safsatalarını,onlar ancak zannediyorlar ve ancak saçmalıyorlar."Tabiki yanlarında bir belgesi olmadığı halde konuşanlar sadece saçmalayacaklar.Saçmalıklarını da doğru olarak kabullendirmeye çalışacaklardır.İşte, islam olduğunu söyleyen toplumların hayatları,temelsiz, dayanağı olmayan saçmalıklar üzerine kurulu olduğu halde bundan haberleri yoktur.Çünkü çok doğrudurlar(!)yanlış yapma ihtimalini düşünmezler.Bu durumda da vehimlerin,zanların,tahminlerin,kurguların ve kuruntuların din olarak yaşanmadığını söylemek mümkün müdür?
Böylesi bir anlayış, islam olarak insanlığın hayatını kuşattığı zaman,islamdan söz edemeyiz.İslam olmadığı halde kendilerini çok dindar gösteren zavallıların akıllarına şaşmamak elde değil.Zanların, hayatları istila ettiği ortamlar islamdan ğafildirler.Ama kendi çıkarlarına ve analyışlarına uygun Kuran'a ters anlayışalar oluşturmayı da ihmal etmezler.İslam adına(!) mesela dillerinden hiç düşürmedikleri cümleleri var."Allah'tan başkasına secde olsaydı,kadının kocasına secde etmesini isterdim."Kadının dini yoktur müslümana varır müslüman olur kafire varır kafir olur."Anlayışları,cahiliyenin anlayışı ile çakışan ve aynı parelelde giden yaklaşımlardır.Kadının dini olmamış olsaydı,Allah'u teala"İman eden erkekler ve iman eden kadınlar dermiydi.
Kadının kocasına secde etmesi demek,kocanın yanlış yapma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.O halde erkek masumdur,nedense Peygamberin dahi ulaşamadığı bir seviyeye bu erkekler çıkıyor.Peygambere hitaben....Onların isteklerine uysaydın seni şah damarından yakalardık,uyarısı peygabere var.Ama erkekler masumdurlar,hertürlü kepazeliği ve rezelliği yapacaksın,yaptıklarına da meşruluk kazandırmak için böyle yaldızlı cümleler söyleyeceksin hadis adı altında,bundan daha büyük saçmalık ve rezilliği düşünmek mümkün müdür?
İşte islamın anlaşılmaması bu tür şansızlıkları doğurdu,islamın pratiğine yönelmek isteyenlerin hayatlarında.islam kuru kuruya böyle insanları taklit etme taraftarı değil,islam isyanın olduğu yerde itaati kaldırır."Yaratana asiliğin olduğu yerde yaratılana itaat yoktur."Böyle değilde ,insan ne yaparsa yapsın hayat devam ediyorsa,böyle bir durumda kişilerin hayatlarını sorgulaması gerekir.İslam, kafir,müşrik ve münafıkların veli dost edinilemeyeceğini söyler.Buna rağmen müşriklerden beri olmak yoksa ,orada dinin yönlendirdiği bir hayat değilde,başka değerlerin istila ettiği hayatlardan söz edilebilir.
İslami olmadığı halde,islami değermiş gibi cümleler bulup kendi cambazlıklarının devamını sağlamak isteyen kişilere itaati borç bilen zavallılar,fravunun hanımının hayatına iyi dikkat etmek zorundadır."Rabbim beni fravunun zulmünden kutar" diyen kadının haykırışlarını kalblerinde taşımazlarsa,fravunluk sistemi bozulmayacak,protestanlaşmış bir din varlığını koruyacak ve islamda anlaşılmayacaktır.Bu yaşamlar islamın anlaşılmamasına katkıda bulundukları için faravun kadar olmasada sorumludurlar.
Din adına yuttuğumuz ne kadar haplar oldu hastalıktan kurtulmak umduyla,ama baygınlıklarımızı arttırdılar ancak.Bir daha da ayılmamak kaydıyla hep uyuşturulduk,Mark'ın din toplumların afyonudur dediği gibi,sanki afyon kullanmıştık,baygınlık yaşıyorduk bu baygınlığı da din adına yaşıyorsak bunun afyon olduğunu tabiki söyleyeceğiz.Böyle bir din iradeleri öldürecek,kalbleri köreltecek,zihinleri durduracak akılları donduracak,sonra da bizleri sarhoş edecek,sarhoş olan bizlere sömürgecilerin her türlü bonolarını imzalattırmamalarını söyleyebilir miyiz?
Bu din adına daha nelere katlanacağız,öldürüldük koyunlar gibi mezbahalarda derilerimizi yüzdüler,suçluyduk,suçlanıyorduk onlar hep doğrulardı(!)kölelik bir yazgımıydı ki,köle olduğumuzu bize kabullendiriyorlardı.Köle olduğunu söyleyen bizler,köle programlarını yaşamak zorundaydık,sonrada köle hukukuna göre gün giyebilirdik veya bağışlanırdık kayıtsız şartsız teslimiyeti, şeref madalyalarını boynumuza takacaklar hayaleriyle,ifa ederdik neydi tüm bunlar nasıl oluyordu,niçin böyle olmak zorundaydık,olmak zorundaydık diye bir ayrımı yapabilirmiydik; olacaktım olmalıydım,kadın kocasının dini üzere hadisi varya (!)işte bende böyle olmalıydım.
Anlaşılan şu ki insanlığımdan şüphelenmiştim,sahiden ben bir insanmıyım? İnsansan iradem ,aklım,seçmem anlamam olmalı,ama bunların hepsi ipotek altına alınmış,yoktur ki ne diyeyim.Din adına giydiğimiz elbiselerin renklerinden sadece bazıları bunlar,daha neler giyeceksiniz,bu dinle varın siz düşünün...

yıl:1992
(E.KEKEÇ)ELAZIĞ

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!