Bu Blogda Ara

8 Ağustos 2025 Cuma

Temiz Toplum "Ayinası İştir Kişinin, Lafa Bakılmaz"

“Kim yanlış yapmışsa, devletten temizlenecek.”
Bu söz, yakın geçmişin iktidar sözcülerinden Ömer Çelik’e ait. Görünürde temiz toplum, şeffaf yönetim, hesap verilebilirlik gibi kulağa hoş gelen kavramlar üzerinden yeni bir "toplumsal hipnoz" başlatılıyor. Ancak bu defa millet, geçmişte olduğu gibi gözünü kapatmaya, kulaklarını tıkamaya niyetli değil. Çünkü artık her şey çok açık, her şey aleni, her şey milletin cebine ve vicdanına dokunur hâlde.

Sorumluluk Sahibi Olmak ya da Oynanan Tiyatro

Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarda olduğu uzun yıllar boyunca, ülke kaynaklarının nasıl talan edildiğini, ihalelerin kimlere nasıl peşkeş çekildiğini, liyakatsizliğin kurumsal bir çürümeye nasıl dönüştüğünü bizzat kendi içinde yaşadı ve yaşattı. Ancak bu süreç boyunca tek bir kez bile, “Bu bizim partimizde olsa da yanlış yapmıştır, yargı önünde hesap vermelidir” diyen bir irade ortaya koyamadı. Bu erdemi gösteremedi. Çünkü mesele adalet değil, mesele iktidarı korumak ve suça ortak olmamış gibi görünerek yeni senaryolarla ömrü uzatmaktı.

Peki bugün ne değişti de “temizlikten” söz ediliyor? Gerçekten samimi bir özeleştiri mi bu? Yoksa yaklaşan büyük bir halk hareketinin ve hesaplaşmanın korkusu mu? Cevap belli: Korkudur bu.

Unutulmayan İtiraf “İlçelere Bile Başkan Bulamayız!”

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun defalarca dile getirdiği bir gerçeklik vardır: 17-25 Aralık sonrasında yolsuzluklarla mücadele için Meclis'te komisyon kurulması istendiğinde, dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurmaylarına “Bu komisyon çalışırsa, ilçelere bile başkan bulamayız” dediği iddiası. Bu tek cümle, her şeyin özeti değil midir?

Bu cümle; sistemin içine işlemiş yozlaşmanın, çürümenin, kurumsal rüşvet ve kayırmacılığın itirafıdır. Bir liderin, mensubu olduğu partinin iç yüzünü bu kadar açıkça bildiği ve buna rağmen hiçbir şey yapmadığı bir düzende, hangi “temiz toplum” çağrısından söz edilebilir?

Sistematik Soygunun Anatomisi

İktidarın en büyük illüzyonu, “size şunu şunu yapmadık mı?” diyerek, millete yapılan hizmetleri bir lütuf gibi sunmasıdır. Oysa kamu görevinde bulunmak, zaten vatandaşın vergisiyle yapılması gereken bir vazifedir. Yol, köprü, hastane yapmak bir hükümetin övüneceği değil, zaten sorumlu olduğu işlerdir. Fakat asıl sorgulanması gereken şudur:

  • Bu hizmetler gerçekten ne kadara mal oldu?

  • Neden bir köprü Türkiye’de beş katına mal olurken, aynı özelliklerdeki bir proje başka bir ülkede daha ucuza yapılıyor?

  • Hangi şirketlere, hangi ihalesiz yöntemlerle, hangi gizli garantilerle bu işler verildi?

Bugün yapılan her hizmetin arkasında ranta, yolsuzluğa ve israfa açılmış büyük bir kapı bulunmaktadır. Vatandaş, kendi cebinden üç kuruşla geçinmeye çalışırken, bazıları milyonları tek kalemde götürmektedir. Üstelik bunu devlet ciddiyetiyle değil, arsız bir yüzsüzlükle övünerek yapmaktadırlar.

Temiz Yönetim mi, Yeni Maskeli Tiyatro mu?

Bugünlerde dillendirilen “yanlış yapan temizlenecek” söylemi; millete karşı bir özeleştiriden değil, yaklaşan büyük bir seçimin telaşından doğmuştur. Çünkü halk artık her şeyin farkında. Bu toplum artık hatırlıyor:

  • Devletin televizyonundan yolsuzluk görüntülerini değil, onları örtbas eden dizileri izlettiklerini,

  • Liyakatle değil, sadakatle makam dağıtıldığını,

  • İhalelerin belirli zümrelere yazıldığını,

  • Şirketlerin vergi borçlarının silindiğini,

  • Gençlerin KYK borcu ile boğuştuğu ülkede holdinglere milyarların aktarıldığını…

Bu kadar rezaletin ardından hâlâ “temizlik” yapılacaksa, ilk önce bu çarkın başındakilerin aynaya bakması gerekmektedir. Çünkü ayinası iştir kişinin, lafa bakılmaz!

Omurgasızlık  ve Yeni Bir Ahlaki Çöküş Modeli

Bugün artık bir kişi, yaptığı görevi yerine getirip üstüne bir de kendini kahraman ilan ediyor. Görevi olanı yapıyor, sonra da sanki bir lütuf sunmuş gibi halkı azarlıyor: “Size bunu yapmadık mı?”
Ancak yapılan işin bedeli alınıyor, çoğu zaman misliyle… Oysa gerçek bir yöneticinin erdemi, yaptığı görevin hakkını sessizce ve dürüstçe vermesidir.

Bu toplumda artık omurgasızlık, dalkavukluk ve ikiyüzlülük bir yaşam biçimi hâline getirildi. En kötüsü de bu yapının, kendini “temiz toplumun mimarı” olarak sunması. Bu bir çelişki değil, alenen bir ahlaki saptırmadır.

Hesap Vermek, İntikam Değil Ahlaki Bir Zorunluluktur

Temiz toplum, afişle, sloganla, televizyon reklamıyla inşa edilmez. Temiz toplum, milletin parasını çalmayan; çalana göz yummayan; adaleti gözeten ve görevini bir lütuf gibi değil, bir emanet bilinciyle yerine getirenlerle inşa edilir.

Bu yüzden bugün “yanlış yapanlar temizlenecek” demek samimi bir çağrı değil, sadece rol değiştiren bir tiyatronun yeni perdesidir. Ama artık halk bu tiyatroyu izlemeye niyetli değil. Çünkü bu kez:

Millet, susmayacak. Çünkü bu defa bedel ödemek istemiyor. Çünkü bu defa emanete sahip çıkmak istiyor. Çünkü bu defa adaletin sadece adıyla değil, varlığıyla yaşamasını istiyor.

Bahadır Hataylı/07.08.2025/Sancaktepe/İST

7 Ağustos 2025 Perşembe

Garibin Kimi Var Ki?



Sessizlerin Çığlığına Kulak Verin

Birgün Nasreddin Hoca, yokuşlarda ter dökerek, inişlerde tırnak sökerek dağ bayır aşarken bir dönemeç başında durur ve şöyle der:

“Ömrümü yakama dikmediler ya. Demek vadem bu kadarmış.”

Bir torba kemik gibi yığılıp kalır yere.
Ardından umutla söylenmiş o cümleyi mırıldanır:
“Allah eşin dostun eksikliğini vermesin, elbet gelir cenazemi kaldırırlar.”

Ama nafile…
Ne saydığı biri gelir, ne de sorduğu bir dost…
“Vefalıydı” dedikleri insanlar yoktur ortalıkta.
Kendisi zor bela kalkar, gider evine, karısına ölüm haberini verir:
“Ben öldüm.”
Sonra da cenazesinin olduğu yere geri döner.

Mahallede haber yayılır, komşular toplanır, gözyaşları dökülür…
Kadıncağız yüreği yanarak şöyle der:
“Garibin kimi var ki, kimi göndersin haber vermeye… Kendiceği geldi, söyledi.”

Fıkranın Ardındaki Gerçek Sessizlerin Yalnızlığı

Bu sadece bir fıkra değil; acı bir hakikatin tokadı gibi iner yüzümüze.
Güldürür gibi yapar, içimize sızar.
Hoca burada gülünç bir hikâye değil, toplumsal körlüğümüzü anlatıyor.

Bugün nice insanlar var ki:

  • Ne arayanı var ne soranı.

  • Ne dostu var ne yoldaşı.

  • Ne cenazesinde bir omuz, ne sofrasında bir misafir...

Yaşarken görmezden geldiklerimizi, öldüğünde keşfediyoruz.
Ama iş işten geçmiştir artık.
Çünkü gariplerin dostu kalmamıştır.

Nasreddin Hoca'nın Verdiği  Mesaj

  1. Toplumsal Sorumluluk Unutuldu: Hoca, insanların sadece “kendinden olana” değer verdiğini, çevresinde kimse kalmadığında insanın nasıl unutulduğunu gösteriyor.
    Bugün yaşlılarımız, hastalarımız, yoksullarımız yalnız. Çünkü kimse komşusunu, mahallesini, akrabasını tanımıyor artık.

  2. İnsan Değeri Menfaatle Ölçülüyor: Kimseye menfaatin yoksa hatırlanmıyorsun. Hoca bunu o kadar sade ama o kadar çarpıcı bir dille anlatıyor ki; “ölüm haberini bile kendi vermek zorunda kalan insan” mecaz olmaktan çıkıp bir trajediye dönüşüyor.

  3. Dindarlık Şekle Hapsoldu: Cenazede ağlayan komşular çok ama yaşarken “bir selam veren” yok.
    Hoca burada “ahiret korkusuyla ağlayan” ama “dünya hayatında duyarsız” kalan insanı eleştiriyor.
    Bugünkü şekilci, yüzeysel dindarlığa da dokunuyor bu anlatım.

  4. Topluma Ayna: Bugünün Garipleri Kim? Bugün sokaklarda çöp karıştıran yaşlılar… Geceleri yalnız ölen ama sabaha kadar fark edilmeyen komşular… Ailesi uzakta diye hastanede tek başına kalan yoksul insanlar… İşte hepsi bu fıkranın içinde. Ve belki de sorulması gereken soru şu:

“Bizden biri öldüğünde, onun yerine haber verecek bir Allah kulu var mı hâlâ?”

Garibin Kimi Var Ki… Sen Yoksan?

Nasreddin Hoca'nın "gülerek düşündürme" sanatının en çarpıcı örneklerinden biri bu.
Ama artık yalnızca düşünmek değil, harekete geçmek zorundayız.
Yalnızların yanında olmayı, dostluk göstermeyi, garibin elinden tutmayı bir ibadet gibi görmeliyiz.

Çünkü bir gün, hepimiz bir dönemeç başında durup,
“Ben öldüm. Kimse bilmiyor…” diyebiliriz.

İşte o zaman anlarız, bu fıkranın aslında bir veda mektubu olduğunu…
Ve belki de artık çok geç olur.

Bahadır Hataylı/05.08.2025/Sancaktepe/İST

Hesap Gününden Önce Son Uyarı

“Bu Coğrafyada İslam Terk Edildi, Yerine Kukla Dindarlık Geldi.”

Bugün artık vicdanlarımızı değil, koltuklarımızı korumaya çalışıyoruz.
İnançlarımızı değil, yatırımlarımızı...
Mazlumları değil, döviz kurlarını konuşuyoruz.

Ve evet, bunu yıllardır söylüyoruz, bangır bangır:
İslam bu coğrafyayı terk etti.
Tabelası kaldı, sesi kaldı, camileri süslü kaldı.
Ama özü?
Allah’a teslimiyet?
Mazluma el uzatmak?
Zalime meydan okumak?
Yok!

İspanya’da vicdan var, bu coğrafyada "dindar" kalabalıklar vicdansız.

Bugün, Gazze için meydanlarda haykıranların arasında en onurlu ses İspanya’dan yükseldi.
Sahneye çıkan, sistemi karşısına alan, açıkça İsrail'e ve ABD’ye meydan okuyan, Gazze için dişini sıkan insanlar, Müslümanlar değil, inançlı ya da inançsız ama onurlu insanlar.

Peki biz?

Cuma hutbesinde adını anmaktan korkan bir din anlayışıyla...
Ticaretini İsrail’le sürdüren, el altından silah parçası gönderen bir yönetimle…
Taksim Meydanı'nda “Filistin yaşasın!” diyene cop gösteren bir “dindar” iktidarla...

Bu mudur İslam?
Bu mudur kardeşlik?
Bu mudur zilletin zirvesi?

Maide Suresi 54 "Allah sizi yok eder, yerinize başka bir toplum getirir."

Rabbimiz açıkça söylüyor:
Eğer dini, hevanıza göre yaşarsanız…
Eğer çıkarlarınıza göre iman eder, zalimlerin diliyle konuşur, onların sofralarına diz çökerseniz…
Sizi siler, yerinize daha temiz bir topluluk getirir.

Bakın bugün Yemen, ambargo altında, açlıkla pençeleşiyor…
Ama ne yapıyorlar?
İsrail’e karşı ilk ve tek fiili müdahaleyi onlar yaptı.
Amerika’ya rağmen, Suudi baskısına rağmen, kimseden korkmadan!
Gemileri durdurdular, mesajı verdiler:
“Bu coğrafyada hâlâ iman var ama sizin saraylarınızda değil!”

Siyonizm'in Uşağı Yönetimler, Kime Hizmet Ediyorsunuz?

Bugün Türkiye, İsrail’le ticaret yapan 10 büyük ülkeden biri…
Bir yandan “Gazze için üzgünüz” deyip diğer yandan petrol, gaz, elektronik yedek parça gönderen bir “çifte yüzlülük” var karşımızda.

Ümmetin lideri olduğunu iddia edenler, Filistinli anaların feryadı duyulmasın diye medyayı susturuyor.
Bırakın Gazze’ye destek vermeyi, ona ses olanları bastırıyorlar!
Ses çıkaranı “bölücü”, “marjinal”, “provokatör” ilan eden bir ceberuttuk hüküm sürüyor.

Siz hangi Allah’a inanıyorsunuz?
Sizin dininizde zalime alkış var mı?
Sizin peygamberiniz, “kâr zarar analizi” yaparak mı yürüdü Bedir’e?

Dindarlık değil, korkaklık yayıldı.

Camiler dolu ama kalpler bomboş.
Sosyal medyada dualar, hashtag’ler, infak kampanyaları var ama sokakta bir direniş yok.

Çünkü direniş iman ister.
Direniş bedel ister.
Direniş, “aman koltuğum gitmesin” diyenlerin harcı değildir.

Bugün ümmetin içine düştüğü zilletin adı “uyumlu Müslümanlık ”tır.
Kendi zalimini eleştiremeyen, onun yalanlarını Kur’an’dan meşrulaştırmaya çalışan kukla dindarlık…

Bu bir ültimatomdur- Ya Allah’ın safına geçin ya da kenara çekilin!

Zulüm karşısında susanlar sadece korkak değildir, aynı zamanda suç ortağıdır.
Siyonizm'le ticaret yapanlar, sadece tüccar değil, kanı pazarlayanlardır.

Hiçbir hesap defteri kapanmadı henüz!
Ey saraylarında vicdanlarını unutanlar,
Ey “İslam” diyerek halkı kandırıp zalimlere hizmet edenler,
Hesap günü yakındır.

Ne konumunuz,
Ne holdingleriniz,
Ne televizyonlarınız,
Ne susturduğunuz alimler sizi o gün kurtaramayacak.

Ey halk! Artık susma…

Onlar korksun, sen değil.
Onlar titremeli; çünkü hakikat, er ya da geç hepsini yakacak.

Unutma:
Allah bir toplumu değiştirmez, ta ki onlar kendilerini değiştirene kadar.

Eğer bugün hâlâ susarsan,
Yarın, ne Gazze’yi ne de kendi evladını savunabilecek halin kalmaz.

Son bir uyarıydı bu.
Rahmetle yoğrulmuş bir öfkeyle.
Uyan ey halk!
Zulme alkış tutma, susarak kan taşıma!
Yoksa Allah, seni değil seni silmeyi hak edenlerle değiştirecek.

Bahadır Hataylı/06.08.2025/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!