Bu Blogda Ara

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Dostluk Değil Zillet Gazze Gerçeği Üzerine Yüzleşme



“Allah, ancak dininizden ötürü sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim de onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” Mümtehine Suresi 60/9

1. Bir Ayetin Aynasında Yüzleşme Zamanı

Gazze yanıyor…
Çocuklar taşların altında eziliyor…
Kadınlar infaz ediliyor, yaşlılar susuzluktan ve bombardımandan can veriyor.
Bir millet, topyekûn açlıkla, kıtlıkla, ilaçsızlıkla boğuşuyor.
Ve bu kıyımı yapanlar, yalnızca savaş uçakları değil.
Bu kıyımı yapanlar, o ayette açıkça anlatılanlardır: “Sizinle dininizden dolayı savaşanlar, sizi yurtlarınızdan çıkaranlar ve çıkarılmanıza yardım edenler.”

Ve Allah, bu kesimle dost olunmasını yasaklamıştır.

Oysa bugün, dünyanın dört bir yanında “Müslüman” olduğunu iddia eden yönetimler, bu siyonist yapının elini tutmakta, onunla iş yapmakta, askerî işbirlikleri kurmakta, istihbarat paylaşmakta ve dostluk ilişkilerini derinleştirmektedir. Daha da kötüsü, bu yönetimlere oy veren, onları alkışlayan kitleler, bu zulmü meşrulaştırmaktadır.

2. Ayette Geçen Üç Kategori ve İsrail’in Rolü

Allah’ın “dost edinmeyin” dediği üç temel özellik:

  1. Dininiz yüzünden sizinle savaşanlar

  2. Sizi yurtlarınızdan çıkaranlar

  3. Sizi yurtlarınızdan çıkarmak için başkalarına yardım edenler

A) İsrail, dinimizle savaşmıyor mu?

Elbette ki savaşta. Kudüs’ü Yahudileştirme projesi, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırılar, Ramazan’da yapılan baskınlar… Bunlar, İslam’a ve Müslümanlara karşı doğrudan bir savaştır.

B) İsrail, Filistinlileri yurtlarından çıkarmadı mı?

1948 Nakba’sından bu yana milyonlarca Filistinli mülteci konumuna düşürüldü. Sadece Gazze değil, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşimciler eliyle yurtlar gasp edilmekte.

C) İsrail’e yardım edenler var mı?

Batılı emperyalist devletler, başta ABD olmak üzere doğrudan askerî, ekonomik ve diplomatik destek sağlıyor. Fakat en acı gerçek şu: Müslüman ülkelerin birçoğu da bu yapıya dolaylı ya da doğrudan destek veriyor.

3. Zulümle Dostluk- Müslüman Yönetimlerin İhaneti

Bir zamanlar İslam adına yola çıktığını söyleyen pek çok iktidar, artık siyonistlere “ticaret ortağı” olmuş durumda.

  • İsrail’le ticaret hacmi artıyor

  • Elçilikler yeniden açılıyor

  • Turizm, teknoloji, tarım anlaşmaları imzalanıyor

  • Ordular arasında “tatbikat” yapılıyor

  • Kültürel etkinliklerde el ele pozlar veriliyor

Bütün bunlar yaşanırken, Gazze’de 7 yaşında bir çocuk annesinin cansız bedenine sarılarak ağlıyor. O sırada bir Müslüman ülke, İsrail’e zeytinyağı, çimento, boru, demir satıyor. Hatta İsrail tanklarının geçtiği yolların asfaltını döküyor.

 Gerçekleri Haykıralım:

“Gazze yanarken, ticaret dostluk değil ihanettir!”

“Zalimin silahına vidanı, mazlumun feryadına gözünü kapatan Müslüman olamaz!”

“Siyonist’in dostu, ayetin düşmanıdır!”

“Kudüs ağlarken kahkaha atan saraylara lanet olsun!”

“Zulümle yürüyenle secde kabul olmaz!”

4. İman Sadece Namazla Değil, Tavırla da Ölçülür

Kur’an, inancın yalnızca ibadetle değil, kimden yana tavır aldığınla da ölçüldüğünü söyler. Mümtehine  Suresi 9. ayeti de bu netliği gösterir. Eğer sen, düşmanını dost edinmişsen; eğer sen, mazlumu görmezden gelip zalimin sofrasına oturmuşsan;

Sen zalimlerin ta kendisisin.

Bugün, sokaktaki Müslüman dahi ikiye ayrılmıştır:

  1. Mazlumdan yana olanlar

  2. Zalimin yanında susanlar ya da ona tapanlar

5. Bu Ayet Neden Çok Net?

Çünkü Allah, dostluğu sadece gönül bağı olarak görmez. Kur’an’daki “velayet”, siyasi, ekonomik, sosyal destek ve bağları da kapsar. Bugün bir devletin İsrail’e elçilik açması, ticaret yapması, askeri işbirliği kurması işte bu “velayettir.

Ve Allah buyurur:

“Kim onları veli edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendisidir.”

6. Gazze, Sadece Filistin’in Değil; Bizim Sınavımızdır

Gazze, şu an Kur’an’ın ayetleriyle bizim ahlâkımızı test ediyor.

  • Kimin vicdanı var?

  • Kim dostu kim düşmanı biliyor?

  • Kim Allah’ın emrine uyuyor, kim dünyalık için zalimlerle saf tutuyor?

7. İsrail’le Ticaret Edenin Cuma’sı Kabul Olur mu?

Ey camide ön safa geçenler,
Ey iftar sofralarında “Gazze” duası yapan ama sonra İsrail malı alanlar,
Ey yönetenler ve destekleyenler,

Şunu bilin:

“Zalimle oturulan masanın duası arşa çıkmaz.”

Siyonistlerin fabrikalarına para akıtan her el, Gazze’de yıkılan her evin tuğlasına kan bulaştırmaktadır.

8. Yöneticilere Çağrı Değil, Hesap Hatırlatması

Allah, sadece bireyleri değil, yönetenleri de sorumlu tutacaktır.

  • İsrail’e hava sahasını açanlar

  • Siyonist heyetleri protokolle karşılayanlar

  • Silah ihracatı yapanlar

  • Onlarla “stratejik müttefik” olduğunu ilan edenler

ZALİMLERİN TA KENDİLERİDİR.

Bu ayet bir siyasi manifesto değil; bir kıyamet çağrısıdır. Bu dünyada kurulmuş tuzaklarla, o mahşerde kurtulamazsınız!

9. Halklara da Uyarı-Onlara Oy Veren, Aynı Günaha Ortaktır

Sadece yönetenler değil, onları seçen, destekleyen, öven herkes de bu suça ortaktır. Allah’ın hükmü gayet net:

“Kim onları dost edinirse, onlar zalimlerin ta kendileridir.”

Bu, bir ilişki biçimi değil, bir aidiyet bildirgesidir.

10. Artık Slogan Değil, Saf Belirleme Zamanı

Gazze’de soykırım sürerken, senin sessizliğin, işgalcinin ekmeğidir. Bu saatten sonra her Müslüman şu dört kelimeyle safını belli etmelidir:

“Zalimle dost olmam!”

Bu, sadece bir söz değil, bir direniş yemini olmalıdır.
Çünkü bu ayet, sadece bir uyarı değil;
Bir ölçüdür.

Zulmü Dost Edinme – Ayetin Alevli Çağrısı

Bir çocuğun cesediyle oynayan askerlerle ticaret yapılmaz.
Bir annenin cesedini çiğneyen tanklara asfalt dökenlerle barış kurulmaz.
Siyonistlerle dostluk kuran, Kur’an’la savaşır.

“Zalimle dost olan, mazluma düşmandır.”

“Siyonist’in dostu, Mümtehine Suresi’nin düşmanıdır.”

“Gazze ağlarken susan, kıyamette nasıl konuşacak?”

“Müminin eli, zalime uzanmaz; onun sofrasına oturmaz.”

Son sözüm şudur.....

Ey Müslüman!

Eğer Kur’an’dan yana isen, dostluklarını gözden geçir.
Eğer Gazze’nin çığlığını duyuyorsan, yöneticini sorgula.
Eğer mahşerde “Ben zalim değildim!” demek istiyorsan, bugün konuş.

Çünkü bu ayet sadece geçmişi değil, bugünü de yazıyor.
Ve kim nerede durduysa, ona göre yazılıyor defteri.

Mümtehine Suresi 9. ayeti; siyonistlerle ilişkileri sürdüren, hatta ticareti ve stratejik dostluğu derinleştiren Müslüman yönetimlere ve bu ihaneti destekleyen halklara çok açık ve keskin bir uyarıdır:

“Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”

Erol Kekeç/21.05.2025/Sancaktepe/İST 

Zilletin eşiğinde Bir Ümmete Çağrı



“Ey iman edenler! Benim ve sizin düşmanlarınızı dost edinmeyin...” (Mümtehine 60/1)

Bu ayet sadece bir tarihî vesika değil, her asırda yeniden dirilen ve müminlerin kalbine düşen bir ilahî uyarıdır. Bu çağrı bugün, İslam ümmeti için her zamankinden daha hayati, daha yakıcı ve daha uyarıcıdır.

Zira bizler, Allah’ın düşmanlarını dost edinen, onların projelerine gönüllü katılan, onların değerlerini kendi medeniyet değerlerinin önüne koyan; kalben onlara meyletmekle kalmayıp, siyasi, kültürel ve iktisadi olarak da onların yoluna rıza gösteren bir toplum haline geldik. Ayetin ifadesiyle, inkar edenler bizim düşmanımızken biz, onlara sevgi ile yöneliyoruz. Onlar, Allah’ın Resulünü ve onun izinden gidenleri yurtlarından çıkarmışken, biz onlara meşruiyet, dostluk ve hatta sadakat sunuyoruz.

1. Ayetin Işığında Günümüz İslam Dünyası

İslam ülkelerinin çoğu, bugün Batılı güçlerle stratejik ortaklıklar kurmuş, onların askeri üslerine ev sahipliği yapar hale gelmiş, siyasi kararlarını Batı merkezli uluslararası kurumların onayına bağlamış durumdadır. Bu hal, yalnızca bir siyaset meselesi değildir. Bu, doğrudan doğruya ayette bahsedilen "onlara sevgi besleme" suçunun ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu bir kalp bozulmasıdır, bir yön tayinidir.

Ayetin devamı çok açıktır: "Benim yolumda cihat etmek ve rızamı aramak için yola çıktıysanız..." diyor Rabbimiz. Yani Allah’ın rızasını isteyen bir kul, O'nun düşmanlarına gizliden gizliye sevgi besleyemez. Bugün biz ne yaptık? Allah yolunda cihat iddiasında bulunup, aynı zamanda Batılı kurumlarla gönül bağı kurduk. Onların ideolojilerini, söylemlerini, ekonomik sistemlerini ve eğitim modellerini kendi toplumlarımıza taşıdık.

2. Eğitim Sisteminde Zillet

Bugün İslam coğrafyasındaki eğitim sistemleri Batı'dan kopyalanmış, seküler paradigmanın içine gömülmüştür. Modernleşme adına Kur'an ve sünnetin hikmetinden kopmuş, çocuklarımıza ahiret bilinci değil, kapitalist rekabet ideolojisi aşılanmaktadır.

Okullarımızda Allah korkusu değil, başarı kaygısı öğretiliyor. Gençliğimizin zihnine "dünya hayatı her şeydir" düşüncesi kazınıyor. Peygamber'in yoluna yönlendirmek yerine kariyer planı yapılması teşvik ediliyor. İşte bu, Rabbimizin düşmanlarını veli edinmenin başka bir şeklidir. Bu sistemin ideolojik temellerini oluşturan Batılı düşünürler, Allah’ın varlığını inkâr etmiş kimselerdir.

Biz ise onların felsefesini temel alıp toplumumuzu bu sistemle terbiye etmeye çalışıyoruz. Bu, ayetin ifadesiyle, doğru yoldan sapmaktır.

3. Ekonomi ve Faiz Sarmalında Bir Ümmet

İslam ekonomisinin temel ilkesi olan faizin haram kılınmasına rağmen, bugün birçok İslam ülkesi ekonomik sistemlerini faiz üzerine inşa etmiştir. Merkez bankaları faizle çalışmakta, borçlanmalar Batılı bankalardan faizle yapılmakta ve halkın her geçen gün beli bu faiz yüküyle kırılmaktadır.

Bu sistemin finansal merkezleri olan kuruluşlar, küresel kapitalizmin merkezleridir. Dünya Bankası, IMF gibi kurumlara teslim olan Müslüman yönetimler, kendi halklarını sömürgeciliğin modern versiyonlarına teslim etmektedir. Bu da yine ayette anlatılan dost edinme suçunun, ekonomik hayattaki yansımasıdır.

4. Medya ve Kültürel İşgal

İslam coğrafyasının gençliği bugün Hollywood yapımı filmlerle büyümekte, Batılı müziklerle duygulanmakta, onların sosyal medya algoritmalarıyla düşünmekte ve karar vermektedir. Modadan estetik anlayışına, dil kullanımından mizah anlayışına kadar her şey Batı'dan ithaldir.

Kendi medeniyetimizin ürettiği muhteşem ilim, sanat ve edebiyat bir kenara atılmış, yerine TikTok videoları konulmuştur. Üstelik bu yozlaşmaya karşı mücadele edenler, gerici, yobaz, çağdışı olmakla itham edilmekte; modern Batılı yaşam tarzını eleştirmek, suç gibi görülmektedir.

5. Siyasi Zillet- İsrail ile İlişkiler

Ayetin en somut tezahürlerinden biri, İsrail ile kurulan ilişkilerde gözlemlenir. İsrail, Filistin'i işgal etmiş, çocukları, kadınları, yaşlıları katletmiş, kutsal değerlerimizi aşağılamış bir terör devletidir.

Ancak birçok İslam ülkesi, bu katil devletle diplomatik ilişkilerini sürdürmekte, ticaret hacmini arttırmakta, hatta askerî iş birliklerine girmektedir.

Bunları yapanlar, "İslam dünyasının liderleri" olarak anılmakta, dini söylemleri bolca kullanan siyasi figürler dahi bu ilişkileri meşru göstermektedir.

Bu zilletin adı, Allah'ın düşmanlarını veli edinmektir. Bu, doğrudan ayetin tarif ettiği ihanetin kendisidir.

6. Batının Tanımladığı Barışa Teslim Olmak

Batı'nın öne sürdüğü barış anlayışı, İslam'ın izzetli duruşunu törpüleyen, Müslümanların cihad ve mücadele azmini kıran bir söylemdir. Barış adı altında mazlumların susması, zalimlerin egemenliğini sürdürmesi istenmektedir.

Bu sahte barışın adı "normalleşme" olmuştur. İsrail'le normalleşme, Batı değerleriyle normalleşme, kapitalist sistemle normalleşme...

Oysa Kur'an'da barış; adaletin tesis edilmesi, zalimin durdurulması ve hakkın ayakta tutulmasıyla mümkündür. Barış, zalimle kucaklaşmak değil; mazlumun hakkını almaktır.

7. Ümmet Bilincinin Kaybı

Ayette geçen "benim ve sizin düşmanınız" ifadesi, Müslümanların ortak bir bilinçle hareket etmelerini zorunlu kılar. Bu, ümmet olmanın gereğidir. Ancak bugün İslam dünyası, milli sınırlar içinde parçalanmış, ümmet bilinci ulusçulukla yok edilmiştir.

Müslümanlar birbirine yabancılaşmış, biri zulüm görürken diğeri susar hale gelmiştir. Yemen'de, Gazze'de, Arakan'da, Doğu Türkistan'da yaşananlar İslam dünyasında derin bir refleks doğurmamakta; ümmetin acısı, TV kanallarının haber bültenleriyle sınırlı kalmaktadır.

Bu da gösteriyor ki; biz, Allah yolunda cihada çıkma iddiasında bulunup, düşmanla dostluk kurarak en temel emre isyan halindeyiz.

8. İslami Cemaatlerin Durumu

Dini cemaat ve gruplar bile zamanla sekülerleşmiş, kendi çıkarlarını öncelemeye başlamıştır. Hedefi Allah rızası olan yapılar, siyasete angaje olup ilkeyi değil stratejiyi öncelemeye başlamıştır.

Kimileri Batılı fonlarla, kimileri siyasi iktidarların gölgesinde faaliyet gösterir hale gelmiştir. Bu da yine "düşmana sevgi beslemek" suçunun kolektif biçimidir.

9. Çözüm: Gerçek Bağlılık ve İzzetli Direniş

  • Müslümanlar, dostluklarını ve düşmanlıklarını sadece iman ekseninde belirlemelidir.

  • İzzet, sadece Allah'a teslimiyettedir; O'nun düşmanlarına yönelmek zilletin en derinidir.

  • Her birey, önce kendi hayatında, sonra ailesinde ve toplumunda bu ayetin gereğini yerine getirmelidir.

  • Ekonomik bağımsızlık, eğitimde özgünleşme, medya ve kültürde köklü reformlar şarttır.

  • İslami liderler, gerçekten Allah yolunda olanlarla ittifak kurmalı, zalim güçlerle bağlarını koparmalıdır.

  • Ümmet bilinci yeniden inşa edilmeli, sınırları aşan kardeşlik tesis edilmelidir.

Bu Ayet Sadece Okunmaz, Yaşanır

Bu ayet, sadece bir uyarı değil; bir yön tayinidir. Bu ayetle yaşayanlar izzet bulur, ayeti sadece okuyup ihanet edenler zillete mahkum olur. Bugün içinde bulunduğumuz zillet, ayetin uyarılarına kulak tıkamamızın sonucudur.

Artık bu ayeti sadece tefsir kitaplarında değil, zihinlerimizde ve hayatlarımızda tefsir etme zamanı gelmiştir. Allah’ın düşmanlarını dost edinenlerin âkıbeti hüsrandır.

Bu çağrı, hâlâ kulak verenlere hayatı yeniden inşa edecek kadar güçlüdür. Öyleyse bu ayetle yaşa, bu ayetle yürü, bu ayetle diren ve bu ayetle Allah’a doğru izzetle yüksel.

"Onlar bir ateş ister, sen bir nur ol. Onlar bir zillet, sen bir izzet ol. Onlar bir yalan, sen bir hakikat ol. Allah yolunda olmak; kalbinde sevgi, elinde kılıç, gözünde ahiret olmaktır..."

Erol Kekç/25.04.2025/Sancaktepe/İST

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Allah’a Ait Mirasın Önünde Bencilliğin Utancı



Kapitalist Çağda Müslümanların İnfakla İmtihanı

Kur’an-ı Kerim’de Hadîd Suresi 10. ayet, şu açık ve sarsıcı ifadeyle bizleri derin bir sorguya davet eder:

"Göklerin ve yerin mirası Allah’a ait olmasına rağmen, ne oluyor size ki infak etmiyorsunuz? İçinizden, fetihten önce infakta bulunup savaşan (kimse, böyle olmayanla) bir olmaz. Bunlar Allah katında, fetihten sonra infak edip savaşanlardan daha büyük bir dereceye sahiptir. (Bununla beraber) Allah, hepsine güzellik vadetmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."

Bu ayet, infakın sadece maddi değil aynı zamanda ahlaki, vicdani ve imani bir sorumluluk olduğunu açıkça ortaya koyar. Ne var ki, günümüzde özellikle kendini Müslüman olarak tanımlayan toplumlar arasında, bu ilahi çağrının ruhuyla yaşamak bir yana, tam zıddı bir yaşam biçimi neredeyse makbul ve doğal hale gelmiştir.

Kapitalizmin Kutsadığı Eşya Tanrısı

İçinde yaşadığımız dünya, her şeyi meta haline getiren, değeri yalnızca piyasadaki fiyatıyla ölçen bir sistemin, yani kapitalizmin kuşatması altındadır. Bu sistemde başarı, yığmakla; değer, sahip olmakla; mutluluk, tükettikçe gelir. Ne yazık ki bu anlayış, İslam dünyasına da sirayet etmiş ve ayette sözü edilen infak ruhunu âdeta boğmuştur.

İnfak, Allah için vermek; malı, zaman ve emeği hak yolunda harcamaktır. Oysa bugün, Müslüman bireyler servetlerini artırma, mülk edinme ve zenginliği koruma yarışına girmiştir. Zekât bile, yılda bir kez verilen asgari bir yükümlülük olarak küçümsenmekte; sadaka, gösterişin aracı haline gelmektedir. Birçok zengin, lüks arabalarına bine bine camiye gelirken, caminin kapısında açlıktan yüzü sapsarı olmuş bir çocuk görse, belki ona acır ama cebindeki servetin binde birini vermeyi düşünmez.

Açlıkla Sınanan Kardeşler, İsyanla Boğuşan Kalpler

Bugün Gazze'de, Yemen'de, Somali'de, Afganistan'da, Sudan'da binlerce çocuk açlıktan, susuzluktan ölüyor. Peki bu çocuklara yardım elini kim uzatıyor? Müslüman ülkelerde milyar dolarlık savunma bütçeleri, lüks oteller, saraylar, futbol kulüplerine aktarılan paralar varken; neden bu kardeşlerimize adil bir infak ulaşmıyor? Cevap acı ama net: Kalplerimiz taşlaştı. Merhametimiz çıkarımıza bağlandı. Allah’ın verdiği malı, sanki kendi kudretimizle kazanmışız gibi sahiplendik.

Bu durum, Hadîd 10’un ruhuna doğrudan aykırıdır. Ayet, mülkün Allah’a ait olduğunu, bizimse sadece onun geçici emanetçileri olduğumuzu açıkça bildiriyor. O halde, kendini mülkün sahibi sanan kişi, aslında Allah’a karşı hırsızlık yapıyor demektir. Bu, sadece maddi bir suç değil; aynı zamanda imani bir ihanettir.

Fetihten Önce ve Sonra Müminin Sınavı

Ayetin dikkat çekici yönlerinden biri de, fetihten önce infakta bulunan ve mücadele eden müminlerin üstünlüğüne vurgu yapmasıdır. Çünkü gerçek imtihan, ortalık karanlıkken Allah’a güvenerek adım atmaktır. Zaferden sonra infakta bulunmak, herkesin alkışladığı bir ortamda iyilik yapmaktır ki, bunun değeri kuşkusuz fetihten öncekiyle bir tutulamaz.

Bu bağlamda, günümüz dünyasında fetihten önce infakta bulunmanın karşılığı, kriz zamanlarında, açlığın, zulmün kol gezdiği anlarda malı, zamanı ve enerjiyi Allah için harcamaktır. Bugün dünyada açlıktan kırılanların olduğu bir vakitte, alışveriş merkezlerinde binlerce liralık harcamalar yapan, evinde 3 klima, 4 televizyon, 2 araba olan Müslümanlar, acaba Allah katında fetihten önce infakta bulunanlardan mı sayılır, yoksa lüks ve rehavetle imtihanı kaybedenlerden mi?

Müslümanın Kapitalistleşmesi Ayetle Zıt Bir Hayat

Kapitalist sistemin en büyük etkisi, Müslümanların, hayatı kazanma-yığma döngüsüne sıkıştırmasıdır. Yani öyle bir anlayış oluşmuştur ki, insanlar zengin olmayı “Allah’ın lütfu” olarak görüp yoksulluğu “kendi suçu” gibi yorumlamaya başlamışlardır. Oysa İslam’a göre asıl lütuf, verilen nimeti paylaşma ahlakıdır.

Zenginliğin sınanması, infakla olur. Hz. Osman, Tebük Seferi’nde tüm servetini ortaya koyduğunda, Allah Resulü onu “cennetle” müjdelemişti. Bugün o servetin yüz katına sahip olanlar, bırakın servetini vermeyi, bir lokma paylaşmayı bile zül kabul eder hâle geldiler. Sosyal medya hesaplarında “yardım ettikleri” kişilerin görüntülerini paylaşarak, sadakalarını bile gösteriye çevirdiler.

Modern Müslümanın Bahaneleri

Bugün Müslümanların infak etmemesi için sayısız bahaneleri var:

  • “Kime yardım edeceğimiz belli değil, dolandırıcı çok.”

  • “Önce kendi ailemi geçindirmem lazım.”

  • “Zaten devlet yardımlar yapıyor.”

  • “Ben de zor geçiniyorum.”

Ancak bu bahaneler, ayetin önüne konduğunda buhar olur gider. Çünkü Allah sorar: “Göklerin ve yerin mirası bana aitken, siz neden infak etmiyorsunuz?”

Bu sorunun cevabı yoktur. Çünkü infak etmek bir seçenek değil; iman edenler için bir zorunluluktur. İmanı olanın, imkanı da vardır. Azdan verir, çoktan verir ama mutlaka verir.

Ne Yapmalı?

  1. İlk Adım: Gönül Temizliği – Malın gerçek sahibinin Allah olduğunu kabul ederek işe başlamalıyız. Her şeyin bir gün bizden alınacağını, bize sadece bir süreliğine verildiğini içselleştirmeliyiz.

  2. Düzenli İnfak Alışkanlığı – Maaş gelirinin veya kazancının belli bir kısmını düzenli olarak paylaşmak gerekir. Bu, yalnızca zekâtla sınırlı olmamalı; sadaka, vakıf, burs, yardım gibi alanlara da yönelmelidir.

  3. Gizli ve Sessiz Yardım – Yardım ettikçe reklamını yapmamalı. “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” anlayışı içselleştirilmelidir.

  4. İsrafa Son Vermek – Lüks harcamalardan kaçınıp ihtiyaç fazlasını infaka yönlendirmek, gerçek bir dönüşüm sağlar. Bu, hem bireyi hem toplumu arındırır.

  5. Mazlumların Yanında Olmak – Gazze, Yemen, Afrika gibi yerlerde yardım bekleyen kardeşlerimiz için hem dua hem maddi destek esirgenmemelidir. Onlara yardım etmek, sadece insani değil; imani bir görevdir.

Hadîd Suresi 10. ayet, yalnızca bir nasihat değil; bir uyarıdır. Bugün lüks içinde yaşayan, mal yığan, infakı unutan Müslümanlar; yarın bu ayetin hesabıyla karşılaşacaklardır. O gün "ben bilmiyordum" demek kurtarmaz.

Unutmayalım:

“Kim Allah’a güzel bir borç verirse, Allah onu kat kat artırır.” (Bakara /245)

Bugün ihtiyacımız olan şey, kapitalizmin öğrettiği bencillikten sıyrılıp Kur’an’ın çağrısıyla kardeşliği yeniden inşa etmektir. İnfak etmeyen bir toplum, sonunda yığdığı malın altında kalır ve yok olur. Bu, sadece ekonomik bir çöküş değil; ahlaki ve imani bir iflastır.

O yüzden soralım:

Ne oluyor bize ki infak etmiyoruz?

Erol Kekeç/23.05.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!