Bu Blogda Ara

21 Nisan 2025 Pazartesi

Toplumsal Yıkımın Anatomisi-AKP'nin 23 Yıllık İktidarının Fotoğrafı

 




2002 yılında "Adalet ve Kalkınma" vaadiyle iktidara gelen AKP, Türkiye'nin kaderini belirleyen uzun bir iktidar dönemine imza attı. Ancak geçen 23 yılın ardından, AKP'nin vaat ettikleriyle gerçekleştirdikleri arasındaki derin uçurum, artık sadece muhaliflerin değil, geniş halk kesimlerinin de ortak kanaati hâline geldi. Bu yazı, AKP'nin 23 yıllık iktidar sürecinde Türkiye'de yaşanan değişimi tüm yönleriyle ele almayı ve adeta bir röntgen filmi gibi gerçek tabloyu ortaya koymayı amaçlıyor.

1. Adaletin Çöküşü-"Adalet" İsminde Kaldı

AKP'nin iktidara gelişinde en çok kullandığı kavramlardan biri "adalet" idi. Ancak Türkiye, tarihinin en büyük adaletsizliklerini bu dönemde yaşadı:

  • Yargı Bağımsızlığı: Hakimler ve savcılar kurulu yürütmeye bağlandı. HSYK yapısı defalarca değiştirildi, yargı kadroları ideolojik sadakat üzerinden şekillendirildi.

  • Siyasi Davalar: Siyasi muhaliflerin susturulmasında yargının araçsallaştırıldığını gösterdi.

  • Yolsuzluk Soruşturmaları: Belli büyük yolsuzluk dosyaları takipsizlikle kapatıldı, iddialar yerine savcılar cezalandırıldı. Rüşvet, kara para, usulsüzlük dosyaları kamu vicdanında karşılıksız kaldı. Halkın adalet kurumlarına güveni yerle bir oldu.

2. Ekonomik Tahribat- "Kalkınma" Tüketimle Eşitlendi

AKP, başlangıçta IMF ile olan ilişkileri sona erdirme ve ekonomik istikrar sağlama iddiasıyla öne çıktı. Ancak zamanla:

  • Üretim Ekonomisinden Uzaklaşıldı: Tarım ve sanayi geriledi. Türkiye, gıda ürünlerinden sanayi parçalarına kadar neredeyse her şeyi ithal eder hâle geldi.

  • Beton Ekonomisi: AVM’ler, rezidanslar, otoyollar ve şehir hastaneleriyle inşaat sektörü büyütüldü; üretim değil, borç ve tüketim ön planda tutuldu.

  • Borçlanma ve Kur Kıskacı: 2002’de 130 milyar dolar olan dış borç, 2023’te 450 milyar dolara yaklaştı. Kur garantili mevduatla kamu bütçesi özel servetleri garanti altına alacak şekilde düzenlendi.

  • Enflasyon ve Alım Gücü Kaybı: Asgari ücret artmasına rağmen alım gücü düştü. Enflasyon TÜİK tarafından düşük gösterildi, halk gerçek enflasyonla baş başa bırakıldı. Kalkınma vaadi, çöküş gerçeğine dönüştü.

3. Dinin Siyasallaşması ve Din Tüccarlığı

İslamcılığı merkeze alan AKP, muhafazakâr seçmenin desteğiyle iktidarını pekiştirdi. Ancak zamanla:

  • Diyanet'in Politize Edilmesi: Diyanet, sarayın ideolojik aygıtı hâline geldi. Vaazlar siyasi içerik taşıdı.

  • Lüks Yaşam ve İslam: Mütevazı İslam anlayışı yerine şatafat, israf ve servet birikimi öne çıktı.

  • İslamî Değerlerin Erozyonu: Rüşvet, yolsuzluk, liyakatsizlik, israf gibi haramlar olağanlaştırıldı.

AKP'nin dine yaklaşımı, dini referanslar üzerinden halkı etkileme ama iktidarı sürdürme aracı oldu.

4. Eğitimde Gerileme-Cehaletin Kurumsallaşması

  • Sınav Sistemleri Sürekli Değişti: LGS, TEOG, YGS, TYT derken gençlerin hayatı deneme tahtasına döndü.

  • Müfredatın İdeolojikleştirilmesi: Müfredat hallaç pamuğuna çevrildi, milli tarih yerine ideolojik tarih dayatıldı.

  • Liyakatsizlik: Milli Eğitim Bakanlığı kadroları, sendika ve cemaat ilişkileriyle şekillendi. Öğretmen atamaları torpil listelerine bağlandı.

  • YÖK Baskısı: Üniversiteler özerkliğini yitirdi, rektörlükler doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atandı. Akademik özgürlük yok edildi.

Eğitim sistemi, bilgi üreten değil, itaate programlanmış bireyler yetiştiren bir düzene dönüştü.

5. Dış Politikada Savrulmalar-"Stratejik Derinlik"ten Çıkışsızlığa

  • Komşularla Sıfır Sorun sloganıyla başlayan süreç, Libya, Suriye, Mısır gibi ülkelerle krizlere dönüştü.

  • Suriye Politikası: Milyonlarca mülteci içeri alındı, Türkiye'nin güvenliği zayıfladı.

  • ABD, AB, Rusya Arasında Denge Kaybı: Her güç merkezine göre pozisyon alındı. Bağımsız dış politika söylemi içerde kaldı, dışarda teslimiyete dönüştü.

  • İsrail Politikası: Gazze'de soykırım sürerken ticaret devam etti. İlişkilerdeki tutarsızlık ve çifte standart kamu vicdanını yaraladı.

6. Medya ve İfade Özgürlüğü-Susturulan Basın, Susturulan Halk

  • Havuz Medyası: Medya patronları değiştirildi, muhalif gazeteler reklam ambargoları ve RTÜK cezalarıyla susturuldu.

  • Gazetecilere Baskı: Yüzlerce gazeteci hakkında dava açıldı, bazıları tutuklandı.

  • Sansür Yasaları: Sosyal medya platformlarına kontrol getiren yasalar çıkarıldı. Algı operasyonları için trol orduları kuruldu.

Basın özgürlüğünde Türkiye, dünya sıralamasında en alt sıralara geriledi.

7. Kadrolaşma ve Devletin Partileşmesi

  • Kamuda Liyakatsizlik: KPSS yerine mülakatla atamalar yaygınlaştı. Torpil belgeleri basına yansıdı.

  • Akraba Atamaları: Bakanlıklar, belediyeler, kamu kurumları parti yöneticilerinin akrabalarıyla dolduruldu.

  • Tek Adam Yönetimi: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kuvvetler ayrılığı sona erdi. Meclis işlevini yitirdi.

Devlet mekanizması, parti mekanizmasına dönüştü.

8. Toplumsal Çürüme ve Ahlaki Erozyon

  • Zenginleşen Siyasetçiler: 2002'de mütevazı olan siyasetçiler, saraylarda yaşamaya başladı.

  • Lüks Araç Saltanatı: Belediye başkanları, müdürler, kamu görevlileri milyonluk makam araçlarıyla gündeme geldi.

  • Toplumsal Adaletin Yitimi: Emekli aç, genç işsiz, kadınlar güvencesiz… ama sermaye sahipleri vergi affı aldı.

Ahlaki değerler, iktidarın işine geldiğinde hatırlandı; işine gelmediğinde görmezden gelindi.

Bir Dönemin Gerçek Fotoğrafı

AKP'nin 23 yıllık iktidarı, vaatlerin ve gerçeklerin uçurumunda şekillenmiş bir yıkım tablosudur. Türkiye bugün:

  • Ekonomik olarak kırılgan,

  • Sosyal olarak parçalanmış,

  • Siyasi olarak baskıcı,

  • Ahlaki olarak yozlaşmış bir düzene hapsedilmiştir.

Bu yazı bir başlangıçtır. Türkiye'nin yeniden doğuşu için önce doğru teşhis, sonra kararlı tedavi gerekir. Bu teşhis ise, 23 yılın fotoğrafına dürüstçe bakmakla mümkündür.

Bahadır Hataylı/20.04.2025/Sancaktepe/İST

20 Nisan 2025 Pazar

Hukuk Uyuduğunda Mafya Uyanır

 Bu tür bir beyan, sadece bir tespitten ibaret değildir; aynı zamanda bir itiraf, bir acziyet belgesi ve derin bir sistemsizlik göstergesidir. 23 yıldır ülkeyi yöneten bir iktidarın en kritik güvenlik makamında bulunmuş bir ismin, "Türkiye suç örgütleri cennetine döndü" demesi, devletin temel işlevlerinden biri olan can ve mal güvenliği sağlama görevinde başarısız olunduğunun açık bir ilanıdır. Bu durumu sosyolojik açıdan analiz etmek, yalnızca suçla değil, aynı zamanda toplumsal yapı, değerler sistemi, kurumların işlevsizleşmesi ve toplumsal çözülmeyle de ilgilidir.

1. Devletin Meşruiyeti ve Güvenlik Paradoksu

Max Weber’e göre devlet, meşru şiddet tekeline sahip olan kuruluştur. Devlet bu yetkisini toplumun güvenliğini sağlamak, hukuk düzenini kurmak ve sürdürülebilir bir yaşam alanı yaratmak için kullanır. Ancak bir ülkenin İçişleri Bakanı'nın bu şekilde konuşması, devletin bu asli fonksiyonunu yerine getiremediğini gösterir. Bu, meşruiyetin sorgulanmasına yol açar çünkü vatandaşın devlete bağlılığı, onun kendini güvende hissetmesiyle doğrudan bağlantılıdır.

2. Suç Örgütlerinin Gelişimi ve Toplumsal Meşruiyet Kazanması

Toplumda adalet duygusu zayıfladığında, bireyler ve gruplar kendi hukuklarını yaratmaya başlar. Mahallede "mafya abilerinin" sokakta düzeni sağlaması, esnafın vergi yerine "koruma parası" ödemesi, gençlerin rol model olarak mafya liderlerini görmesi gibi olaylar, artık bu yapıların toplum içinde meşruiyet kazandığını gösterir. Bu durum, hukukun işlemediği ya da adaletin geciktiği toplumlarda çok daha hızlı yayılır.

3. Ekonomik Düzensizlik ve Yolsuzlukla Suçun Bütünleşmesi

Bir başka boyut ise ekonomiktir. Türkiye'de son yıllarda gelir dağılımındaki uçurum, enflasyon, genç işsizliği gibi sorunlar derinleşmiştir. Bu durum, alternatif kazanç yollarını cazip hale getirir. Suç örgütleri yalnızca şiddetle değil, ekonomik fırsatlar sunarak da yayılır. Kamusal ihalelere, belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına, hatta medya organlarına kadar nüfuz etmiş bir suç yapılanması artık sadece "yer altı" değil, "yer üstü"nü de temsil eder.

4. Kurumsal Zayıflama ve Liyakatsizlik

23 yıl boyunca yapılan atamalarda liyakat yerine sadakatin esas alınması, devletin kurumlarını içten içe çürütmüştür. Emniyet, yargı, bürokrasi gibi yapıların içine sızan çıkar grupları ya da ideolojik kadrolar, adaletin eşit ve tarafsız işlemesini engellemiştir. Bu da suçla mücadelede zaaf yaratmış, suçluların korunması ya da kollanması gibi algılar doğurmuştur. Devletin kurumları bağımsız ve şeffaf değilse, toplum da o kurumlara güvenmez.

5. Medya, Popüler Kültür ve Suçun Romantikleştirilmesi

Bir başka sosyolojik kırılma noktası da suçun medya aracılığıyla “karizmatik” hale getirilmesidir. Mafya liderlerinin dizilerde romantik figürlere dönüşmesi, sosyal medyada kahramanlaştırılması, gençler arasında suçun bir “erkeklik biçimi” olarak sunulması, toplumun değer sisteminde büyük bir yozlaşmaya işaret eder. Bu durum, sosyolojik olarak anomi (normsuzluk) kavramıyla açıklanabilir. Durkheim’in tarif ettiği gibi, toplumsal normlar zayıfladığında bireyler kendi normlarını oluşturur – ve bu çoğu zaman şiddet, çıkar ve adaletsizlik etrafında şekillenir.

6. Toplumsal Güvensizlik ve Kutuplaşma

Toplumun geniş kesimleri, sadece devlete değil, birbirine karşı da güvenini kaybetmiştir. Mahallede komşusuna güvenmeyen, trafikte kavga eden, hastanede doktora saldıran, öğretmenine hakaret eden bir toplum yapısı oluştu. Bu da suç örgütlerinin daha kolay zemin bulmasına sebep olur. Çünkü bu yapılar, bireylere "arkanda biz varız" diyerek sahte bir aidiyet ve güç hissi sunar.

7. Sessizlik ve Normalleşme Tehlikesi

En tehlikelisi ise bu duruma alışılmasıdır. Bir bakanın bu sözü söyleyip toplumda ciddi bir infial yaratmaması, tepkisizliğin ve normalleşmenin göstergesidir. Toplum, her geçen gün daha fazla suça, yozlaşmaya ve çürümeye maruz kalırken; bir nevi duyarsızlaşma sendromu yaşar. Bu ise suç örgütlerinin toplumu daha kolay ele geçirmesi anlamına gelir.

Bir Çöküşün Fotoğrafı

Bir ülkenin içişlerinden sorumlu bir yetkilisi, ülkeyi "suç örgütleri cennetine" benzetiyorsa, bu artık yalnızca güvenlik sorunu değildir. Bu, ahlaki bir çöküş, kurumsal bir iflas ve toplumsal bir dağılmanın beyanıdır. Toplumun yeniden inşası; adaletin, ahlakın, liyakatin ve hukukun ekseninde mümkündür. Aksi takdirde, sadece suç örgütlerinin değil, kaosun ve güvensizliğin cenneti olunur.

Erol Kekeç/18.04.2025/Sancaktepe/İST

Altı Kat Yardım Altı Kat Çöküş


Her yerde gözüme ilişen bir ifade vardı ondan bu konuda bir kaç söz söylemek istedim. Sosyal yardımları altı kat artırdık”— yüzeyde bir başarı ifadesi gibi sunulsa da, derinlemesine bakıldığında aslında çok daha büyük bir toplumsal çöküşün ve politik başarısızlığın örtülü itirafıdır. Sosyolojik, ekonomik ve ahlaki boyutlarıyla incelendiğinde, bu beyan ciddi çelişkilerle doludur ve "sosyal devlet" ilkesinin içinin nasıl boşaltıldığını gözler önüne serer.

1. Sosyal Yardım-Başarı Mı, Yoksa Başarısızlık Belirtisi Mi?

Gerçek bir sosyal devlet, vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını kendi ayakları üzerinde karşılayabildiği bir düzendir. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam standardı, çalışarak geçimini sağlayabilmek ve sosyal güvenceye sahip olmak demektir. Sosyal yardım ise geçici bir tampon mekanizmasıdır; olağanüstü durumlarda (felaket, savaş, hastalık gibi) başvurulması gereken bir çözümdür. Yardımların altı kat artması, yardıma muhtaç insan sayısının da aynı oranda arttığını gösterir ki bu durum, sosyal politikanın değil, ekonomik sistemin çöktüğünün göstergesidir.

2. Yardımın Artması = Fakirliğin Kalıcılaşması

Bu artışlar çoğu zaman, geçim kaynaklarını kaybetmiş, işsiz bırakılmış, asgari ücretle bile temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bireylerin sayısındaki artıştan kaynaklanır. Türkiye’de yıllar içinde sosyal yardımların sürekli artması, toplumun geniş kesimlerinin kendi geçimini sağlayamaz hale getirildiğini gösterir.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekir:

“İnsanlar neden kendi gelirleriyle yaşamlarını sürdüremez hale geldi?”

Asgari ücretin açlık sınırının dahi altında olması,

Enflasyonun maaşları eritmesi,

İşsizliğin yaygınlaşması,

Kayıt dışı istihdamın artması,

Tarım ve hayvancılığın bitirilmesi,

Üretim ekonomisinden vazgeçilmesi, bunların hepsi, sosyal yardımın artmasının nedenlerini oluşturur.

3. Yardımın Araçsallaşması ve Siyasal Kullanımı

Bu yardımların billboardlara, afişlere taşınarak bir başarıymış gibi sunulması, aslında yardımın bir hak değil, bir lütuf olarak görüldüğünün göstergesidir. Bu anlayış, halkı muhtaç bırakmayı, ardından da o muhtaçlığa karşılık siyasal sadakat talep etmeyi hedefleyen bir düzene işaret eder.

Sosyal yardım, olması gerektiği gibi şeffaf, adil ve hak temelli değil; keyfi, denetime kapalı ve parti kimliğine bağlı olarak dağıtılıyorsa, bu doğrudan bir sosyopolitik manipülasyon mekanizmasıdır.

4. Yardım Alan Bireyin Psikolojisi ve Sosyolojisi

Sürekli yardım almak zorunda kalan birey:

Girişimcilik ruhunu kaybeder,

Bağımlı hale gelir,

Toplumdaki değersizlik duygusu artar,

Aidiyet duygusu yerine umutsuzluk ve öfke gelişir,

Kendini sistemin dışına itilmiş hisseder.

Bu ruh hali, uzun vadede toplumsal çatışmalara, güvensizliğe ve sosyal çözülmeye yol açar.

5. Gerçek Sosyal Devlet Ne Yapar?

Gerçek bir sosyal devlet:

Yardıma olan ihtiyacı azaltmak için çalışır.

Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi temel hizmetleri ücretsiz veya erişilebilir kılar.

İstihdam yaratır, üretimi teşvik eder, tarımı ve sanayiyi destekler.

Gelir dağılımını dengeler, sermaye yoğunlaşmasını sınırlar.

Yardımı bir politik sadakat aracı değil, geçici bir destek olarak görür.

6. Afiş ve Billboard Gerçekliği: Görüntüde Refah, Gerçekte Fakirlik

Devletin her köşesine asılan “Yardımları 6 Kat Artırdık” afişleri, bir yandan halkın gözünü boyamaya çalışırken, diğer yandan toplumun giderek daha fazla yardıma muhtaç hale geldiğini itiraf eder.

Bu afişler, aynı zamanda bir:

İktidar meşrulaştırma aracı,

Başarısızlığın örtücü perdesi,

Gerçeği çarpıtma propagandası,

Ve en önemlisi, yoksulluğun olağanlaştırılmasıdır.

7. Başarı Hikâyesi Değil, Çöküşün Göstergesi

Yardım alanların sayısı artıyor, yardımlar büyüyor ve bu övünç kaynağı oluyorsa; o ülke artık üretmiyor, çalıştırmıyor, adil bölüşmüyor, insanına güven vermiyor demektir.

Bu bir başarı değil, sistemin çöküşünü afişe etmektir.

Bahadır Hataylı/19.04.2025/Bakırköy/İST


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!