Bu Blogda Ara

22 Ocak 2025 Çarşamba

Din İktidar Eleştirisi

Ülkemizde dini değerlerin, yönetim eliyle sahiplenildiği ve bu sahiplenmenin çoğu zaman tek taraflı bir anlayışla topluma dayatıldığı bir gerçeklik ile karşı karşıyayız. Örneğin, belirli dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın fetvaları veya resmi açıklamaları üzerinden topluma belli bir din yorumu empoze edilmeye çalışılmış, bu da farklı inanç gruplarını rahatsız eden sonuçlar doğurmuştur. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla dinin devlet eliyle yorumlanması ve halka sunulması, bu süreçte yanlışlara fetva bulunmasını kolaylaştıran bir mekanizma olarak işlev görmektedir. Örneğin, belirli siyasi dönemlerde, Diyanet'in bazı toplumsal meselelerde tek taraflı açıklamalar yaparak farklı görüşlere yer vermemesi, bu mekanizmanın eleştirilmesine neden olmuştur. Bu durum, toplumda dinin itibarını ciddi şekilde zedelemektedir. Örneğin, yapılan bir ankete göre gençler arasında ateizm ve deizm oranlarının son on yılda belirgin bir şekilde arttığı görülmüş, bu artışın önemli bir kısmı siyasi ve toplumsal uygulamalara duyulan güvensizlikle ilişkilendirilmiştir.

İktidar, kendi hatalarının üstünü örtmek veya bu hataları meşru kılmak için dini söylemleri ve sembolleri sıkça kullanmaktadır. Örneğin, seçim dönemlerinde miting alanlarına dini semboller yerleştirilmesi ya da hutbelerde dolaylı olarak siyasi mesajların verilmesi, bu durumun belirgin örneklerindendir. Ancak, bu söylemlerle birlikte ortaya çıkan sonuç, dinin toplumsal gözdeki yerini zayıflatmak olmuştur. Dini benimsemeyen bireyler için, iktidarın dine sahip çıkıyormuş gibi davranması, dine karşı bir mesafe yaratmış ve hatta bir fitne kaynağı haline gelmiştir. Örneğin, belirli dini bayramlarda veya önemli günlerde yapılan açıklamalarda siyasetin dinle iç içe geçmesi, hem dini değerlerin araçsallaştırıldığı algısını güçlendirmiş hem de toplumun farklı kesimlerinde tepkiye yol açmıştır. Bu fitne, yalnızca dini benimsemeyenleri değil, aynı zamanda samimi dindar bireyleri de rahatsız eden bir boyuta ulaşmıştır.

Toplumda iktidarın yanlışlarının din üzerinden meşrulaştırılması, dindar insanların algısını da olumsuz etkilemiştir. Örneğin, ekonomik kriz dönemlerinde dini söylemlerle yapılan açıklamalar, halkı sabırlı olmaya ve mevcut durumu kabullenmeye teşvik ederken, bu söylemler iktidarın ekonomi politikalarına yönelik eleştirilerin önünü kesmek için kullanılmıştır. Kendilerini dindar olarak tanımlayan insanların büyük bir kısmı, iktidara laf kondurmamak adına yapılan hataları görmezden gelmekte ya da bu hataları savunmaktadır. Bu durum, uzun vadede dinin toplumsal itibarını sıfırlama noktasına getirmiştir. Din, artık birleştirici bir unsur olmaktan uzaklaşarak, kutuplaştırıcı bir araç haline gelmiştir. Örneğin, seçim dönemlerinde farklı mezheplerin veya dini grupların hedef alındığı söylemler, toplumda kutuplaşmayı derinleştiren bir etki yaratmıştır. Dini kabullenmeyenlerin yanı sıra dindar insanlar arasında bile bu durum ciddi rahatsızlıklara yol açmaktadır.

Bir diğer sorunlu alan ise Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) üzerinden yapılan uygulamalardır. Okullara "manevi önder" adı altında din adamlarının gönderilmesi ve derslerde öğrencilerin dini öğrenmeye teşvik edilmesi, özellikle genç nesiller arasında antipati oluşturmuştur. Bu dayatmacı yaklaşım, dini öğrenmeyi bir zorunluluk gibi sunmakta ve gençlerin dini değerlere karşı soğuk yaklaşmasına neden olmaktadır. Halbuki dinin bireyin özgür iradesiyle öğrenilmesi ve yaşanması gerektiği unutulmaktadır.

Dini değerleri araçsallaştırarak insanlara "doğal aromatik" bir din anlayışı sunmak, bu anlayışı hakiki dinmiş gibi göstermek, toplumsal algıları manipüle etmeye yönelik bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu strateji, dini ve dindar insanları uzun vadede itibar kaybına uğratmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal huzursuzlukların da temelini oluşturmaktadır. Gerçek dinin ve samimi dindarların anlamını yitirmesi bir yana, bu durum toplumsal düzeyde bir patolojiye dönüşmektedir.

Toplumsal sorumluluk sahibi her birey, ister dindar ister dindar olmayan bir perspektiften olsun, bu olumsuz tabloyu değiştirmek adına harekete geçmelidir. Örneğin, Martin Luther King Jr.'ın liderlik ettiği sivil haklar hareketi, toplumsal eşitliği cesur bir duruş sergileyerek aydınlanmaya öncülük etmiş ve adalet arayışında dünya çapında bir örnek olmuştur. Bu çağrı, yalnızca dini değerlere saygı duyan bireyler için değil, toplumun genel huzurunu ve geleceğini önemseyen herkes içindir. Özellikle genç nesillerin eğitim ve bilinçlenme süreçlerine katkı sağlamak isteyen akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve farklı toplumsal gruplar bu çağrının doğal hedef kitlesini oluşturmaktadır.

İktidarın uygulamaları, genç nesillerin inanç sistemlerini doğrudan etkilemektedir. Özellikle dindar bir görüntü sergileyen iktidarın, kendi hatalarıyla dini değerleri de yıpratması, gençlerin ateist, deist ve agnostik yönelimlerini artırmıştır. Bu durum, gelecekte ülke gençliğinin inanç sistemlerinin ciddi şekilde değiştiğini görmemize neden olacaktır. Bu değişim, yalnızca bireylerin inanç dünyasını değil, toplumsal dokuyu da derinden etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.

Din, samimi bir şekilde yaşandığında ve bireylerin özgür iradesiyle kabul gördüğünde toplumu birleştiren bir unsur olabilir. Ancak, siyasi bir araç olarak kullanıldığında, toplumda bölünmelere ve huzursuzluklara yol açmaktadır. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde dinin, farklı milletlerin bağımsızlık arayışlarını bastırmak için bir meşruiyet aracı olarak kullanılması, hem toplumdaki huzursuzlukları artırmış hem de dini değerlerin yıpranmasına neden olmuştur. Toplumun her kesiminden insanın bu duruma karşı duyarlı olması ve hakikatin şahidi olarak hareket etmesi gerekmektedir. İktidarın din üzerinden meşruiyet sağlamaya yönelik politikaları, toplumun büyük bir kesiminde güven kaybına neden olmuştur. Örneğin, 2023 yılında yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin %30'u iktidarın dini söylemlerinin samimiyetine inanmadığını belirtmiş, bu da dini değerlerin politik amaçlarla kullanılmasının toplumdaki güven zedelenmesini artırdığına dair somut bir kanıt sunmuştur. Bu politikaların, yalnızca iktidarın kendi itibarını değil, aynı zamanda dinin itibarını da zedelediği göz ardı edilmemelidir. Örneğin, iktidar yanlısı söylemlerin yer aldığı bazı hutbelerin ardından, farklı kesimlerden gelen eleştiriler bu politikalara olan güveni ciddi ölçüde sarsmıştır.

Dini yanlış anlayan ve yanlış yansıtan bu zihniyete karşı, bireylerin Allah'ın yasalarını ve adaletini hatırlaması gerekmektedir. Kutsal metinlerde de belirtildiği gibi, geçmiş toplumların helakine neden olan yasalar bugün için de geçerlidir. Örneğin, Kur'an'da anlatılan Lut kavminin ahlaki yozlaşması ve bunun sonucunda uğradıkları helak, toplumsal değerlerin çöküşünün nelere yol açabileceğini açıkça göstermektedir. Bu gibi örnekler, yasaların değişmezliğini ve tarih boyunca benzer sonuçların doğabileceğini gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, toplumsal dönüşüm ve tevbe çağrısı her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Örneğin, artan çevre felaketleri ve toplumsal kutuplaşma, bireylerin hem doğaya hem de birbirine karşı sorumluluklarını yeniden gözden geçirmelerini gerektiren somut örneklerdir. Bu tür olaylar, dönüşüm ve tevbenin yalnızca bireysel değil, toplumsal düzeyde de ne kadar kritik olduğunu ortaya koymaktadır. Allah'ın yasasında bir değişim bulamayacağımız gerçeği, bugün karşılaştığımız sorunların çözümünde bize rehberlik etmelidir. Örneğin, iklim değişikliğiyle mücadelede alınan yetersiz önlemler, doğal felaketlerin artmasına neden olmakta ve insanlık olarak bu tür sorunlarla başa çıkmak için daha adil ve sürdürülebilir çözümlere yönelmemizi gerektirmektedir.

Son olarak, bu yazıyı kaleme alırken cesaretimi sorgulayacak olanlara İbrahim Peygamber'in sözleriyle cevap veriyorum: "Siz, bir ve tek olan, yerin ve göklerin Rabbi, eşi benzeri olmayan Rabbimden korkmuyorsunuz da, ben sizin düzmece ilahlarınızdan mı çekineceğim?" Unutulmamalıdır ki, hangi yoldan gidilirse gidilsin, insan nihayetinde Allah'a varan bir yol üzerinde çabalamaktadır. Nihai dönüş yalnızca O'nadır.

Bu çağrı, samimiyetle ve hakikati arama niyetiyle yapılmıştır. Toplumdaki bu paradoksların ve çelişkilerin üstüne giderek, eleştirel bir yaklaşım geliştirilmesi gerekmektedir. Örneğin, farklı siyasi söylemlerle aynı zamanda dini söylemlerin de kullanıldığı mitinglerde, dinin siyasete alet edilmesi, toplumun bazı kesimlerinde hayal kırıklığı yaratmış ve bu durum, paradoksal bir biçimde dindar bireylerin de tepkisini çekmiştir. Allah'ın gazabından ve adaletinden korkan her bireyin, kendi vicdanıyla yüzleşerek bu meselelerde sorumluluk alması elzemdir. Örneğin, yakın geçmişte bazı sivil toplum örgütlerinin toplumsal adaletsizliklere karşı düzenlediği barışçıl protestolar, bireylerin vicdanlarıyla yüzleşip harekete geçtiği somut bir örnek olarak gösterilebilir. Dindar ya da dindar olmayan herkes, toplumun huzuru ve geleceği için bu gerçeklere duyarlı olmalıdır. Örneğin, akademisyenler bilimsel çalışmalarıyla, sivil toplum kuruluşları ise sosyal projelerle bu farkındalığı artırabilir. Ayrıca, dini liderlerin dinin birleştirici mesajlarını vurguladığı açıklamaları, toplumsal duyarlılığın güçlenmesine önemli katkılar sağlayabilir.

Bahadır Hataylı/18.01.2025/Namazgah/İST

21 Ocak 2025 Salı

Akp Iktidar Analizi

AKP iktidarının savunma, kolluk, hukuk ve ekonomik gücü elinde bulunduruyor olması, onu hukuk dışı uygulamaları gerçekleştirerek bunları hukuk çerçevesinde savunma ve koruma yoluna gitmeye itmiştir. Bu durum, bir sistemin yıkılışının çarpıcı bir göstergesidir. Geldiğimiz noktada, insanın temel değerlerine ve hukuk kurallarına aykırı olan bu uygulamaların meşrulaştırılması için hukukun bir paravan olarak kullanıldığını ve geniş kitlelerin manipüle edilerek ikna edildiğini görmekteyiz.

Hukukun Araçsallaştırılması ve Algı Yönetimi

AKP iktidarı, hukuku kendi lehine dönüştürülebilir bir araç haline getirerek bu gücü kitleleri kontrol altında tutmak için kullanmıştır. Hukuk dışı uygulamaların dini referanslarla meşrulaştırılma çabası, toplumsal ahlak ve din üzerinde derin bir yozlaşmaya neden olmuştur. Muhalif bireyler ve gruplar, ekonomik, sosyal ve psikolojik baskılarla susturulmaya çalışılmış, bu baskılar sistematik bir şekilde devreye sokulmuştur.

Muhaliflere yönelik bu baskılar, şu şekillerde ortaya çıkmıştır:

  1. Ekonomik Baskılar: Muhalif kişiler ve kurumlar üzerinde ekonomik yaptırımlar uygulanarak, ayakta kalmaları engellenmiştir. Özellikle bağımsız medya organlarına reklam ambargoları konulmuş, bu da birçok medya kuruluşunun kapanmasına veya tarafsız yayın yapma imkanını yitirmesine yol açmıştır. İş insanlarına yönelik vergi incelemeleri ise maddi baskı yaratarak muhalefetin ekonomik destek mekanizmalarını ciddi şekilde zayıflatmıştır. Örneğin, belli medya kuruluşlarının reklam gelirleri kesilerek susturulmaya çalışıldığı veya iş insanlarının ticari faaliyetlerinin engellenerek iflas sürecine itildiği pek çok vaka yaşanmıştır. Bu yöntemler, ifade özgürlüğünü baskılayan bir sistemin parçası haline gelmiştir.

  2. Hukuki Manipülasyonlar: Bağımsız yargının zayıflatılması ve hukukun siyasallaştırılması sonucu, çok sayıda muhalif isimlere uzanan süreçlerde, adil olmayan nedenlerle hapsedilmiş veya yıllarca yargı sürecinde sürünmeye terk edilmiştir. Bu davalar, ulusal ve uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırmış ve hukuk sistemine olan güveni derinden sarsmıştır.

  3. Medyatik Linç ve Algı Operasyonları: Muhaliflerin itibarsızlaştırılması için medyada yürütülen karalama kampanyaları, toplumsal algıyı şekillendirmek amacıyla yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Örneğin, İktidara yönelik her eleştiri ve yanlışı söyleme vatan hainliği gibi bazı bireylerin "terörist" olarak damgalandığı veya muhalif gazetecilere yönelik itibarsızlaştırma çabalarının, onların mesleki kariyerlerini sonlandırdığına dair pek çok örnek bulunmaktadır. Bu durum, birçok bireyin toplum nezdinde tamamen dışlanmasına neden olmuş ve ifade özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlamıştır.

Sayıştay Raporları ve Denetim Mekanizmaları

Devletin denetim mekanizmaları da bu dönemde zayıflatılmış ve etkisiz hale getirilmiştir. Sayıştay raporlarının önemsizleştirilmesi, raporları hazırlayanların hain ilan edilmesi ve bu çalışmalara kulp takılması gibi uygulamalar, denetim mekanizmasının işlevsiz hale geldiğini göstermektedir.

Denetimsiz bir yönetim, beraberinde suiistimalleri ve toplumsal yozlaşmayı getirir. Bu durum, devletin meşru otoritesini ciddi şekilde zedelemiş ve kamu kurumlarına olan güveni sarsmıştır.

Dini Referanslarla Meşrulaştırma ve Toplumsal Yozlaşma

AKP iktidarının dini referansları sıkça kullanarak uygulamalarını meşrulaştırma çabaları, dini değerleri yozlaştırmış ve toplumda dine karşı bir nefret oluşturmuştur. Özellikle, ülkedeki dindar olmayan kesimler, dini sembollerin siyasallaştırıldığını ve dini manipülatif bir araç olarak kullanan iktidarın bu yaklaşımıyla uzaklaşmıştır. Bu durum, toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmıştır.

Bir Çağrı- Toplumsal Sorumluluğa Sahip Çıkmak

Bugün geldiğimiz nokta, sadece bireysel hak ve özgürlüklerin kaybının ötesinde, bir toplumun etik, ahlaki ve hukuki anlamda yıkılışını ifade etmektedir. Bu durum, herkesin sorumluluk alarak harekete geçmesini gerektiren bir çağrıdır. Hangi siyasi görüşe sahip olunursa olunsun, bu çürümüş yapıya karşı durmanın bir insanlık görevi olduğu açıktır.

Özetle:

  • Hukukun siyasallaştırılması ve manipüle edilmesi toplumun adalet algısını yıkmıştır.

  • Muhaliflere yönelik ekonomik, sosyal ve psikolojik baskılar, toplumsal dayanışmayı zedelemiştir.

  • Dini değerlerin siyasallaştırılması, dini yozlaşma ve kutuplaşmayı artırmıştır.

  • Devletin denetim mekanizmalarının işlevsiz hale gelmesi, hesap verilebilirliği ve şeffaflığı yok etmiştir.

Toplumsal dayanışmanın, adaletin ve ahlakın yeniden inşası için, her birey ve kurumun bu yozlaşmaya karşı durması gerekmektedir. Ancak bu şekilde, geleceğe daha umutla bakabileceğimiz bir toplumsal yapı oluşturabiliriz. Bu mücadele, hem bireysel bir sorumluluk hem de kolektif bir görevdir. İnsanlık onuru ve toplumsal barış için herkesin bu çağrıya kulak vermesi hayati önem taşımaktadır.

Bahadır Hataylı/21.01.2025/Namazgah/İST

Semercinin Sarayları ve Sessiz Eşekler-Bir Toplumun Acı Tablosu


Kıymetli Dostlar,

Bugün burada konuşacaklarım, yalnızca bir atasözünün değil, aynı zamanda insanlığın binlerce yıllık tecrübesinin ve bugünün dünyasında derinleşen bir çelişkinin izahıdır. Şöyle denir: "Semercinin saraylarda yaşadığı bir diyarda eşekler çok olmasa, semer bu kadar kazanç sağlayabilir mi?" Bu söz, yalnızca bir durum tespiti değil, aynı zamanda bir isyan çığlığıdır. Bir toplumun hakkını korumaktan aciz yöneticilerle, o hakların savunulamadığı bir düzeni gözler önüne serer. Peki, semercinin saraylarda yaşaması nasıl mümkün olur? Ve neden bu kadar çok eşek, yani itaat eden, sorgulamayan, kendi yükünü omuzlamaktan başka çaresi olmayan insanlar var?

Bu metaforun derinliğini anlamak için önce "semerci"yi ve "eşek"i temsil ettiği kavramlarla açıklayalım. Semerci, otoriteyi elinde tutanlar, yani yöneticiler, sermaye sahipleri, hatta toplumun adaletsiz yapılarına hükmeden güçlerdir. Eşekler ise, maalesef, susturulmuş, boyun eğmiş ya da susturulmaya mahkûm edilmiş halk kitleleridir.

Bugün dünyanın farklı köşelerine baktığımızda, bu sözün haklılığını ispat eden sayısız örnek görürüz. Bir yanda, lüks içinde yaşayan, milyon dolarlık saraylarda halkın alın teriyle beslenen yöneticiler, diğer yanda ise açlık sınırında yaşayan milyonlar. Bu eşitsizlik nasıl oluşur? Daha da önemlisi, nasıl sürdürülür? Bu noktada, yönetim biçimlerinin, kapitalizmin ve toplumsal sessizliğin birbirine zincirlenmiş yapısını anlamalıyız.

Bir Yönetim Anlayışının Çöküşü

Yönetimlerde, adalet ve eşitlik sağlanmadığında, semerciler güçlerini artırır. Halkın, kendisine sunulan "semeri" kabullenmekten başka seçeneği kalmadığında, bu adaletsizlik derinleşir. Örneğin, Orta Doğu’da ve Afrika’da, petrol gibi doğal kaynaklar açısından zengin olan ülkelerde, bu kaynaklardan elde edilen kazanç halkın refahına harcanmaz. Bunun yerine, bu kazanç, belirli bir zümrenin lüks yaşamını finanse eder. Halk, bu sömürü düzenine karşı ses çıkaramaz, çünkü otoriter rejimler her türlü muhalefeti bastırır.

Ancak mesele sadece otoriter rejimlerle sınırlı değil. Demokratik olduğunu iddia eden birçok ülke de bu sistemin bir parçasıdır. Halkın vergileri, toplumsal refah için kullanılmak yerine, askeri harcamalara, gereksiz projelere ya da siyasi elitlerin keyfi isteklerine yönlendirilir. ABD gibi ülkelerde, milyarlarca dolarlık bütçeler savunma sanayisine aktarılırken, aynı ülkede milyonlarca insan temel sağlık hizmetlerine erişemez. Halk, eşek misali, bu yükü sırtlanır, fakat sorgulama cesaretinden yoksun bırakılmıştır.

Toplumların Sessizliği Eşekleşme Süreci

Bu noktada sorulması gereken en kritik soru şudur: Halk, neden bu kadar sessizdir? Toplumların susturulma süreci, yalnızca fiziksel bir baskı mekanizmasıyla değil, aynı zamanda psikolojik, ekonomik ve kültürel araçlarla gerçekleştirilir. Eğitim sistemlerinin niteliksizleştirilmesi, halkı sorgulama yeteneğinden yoksun bırakır. Medya, gerçekleri yansıtmak yerine, semercinin çıkarlarını koruyan bir propaganda aracına dönüşür.

Bunun yanı sıra, ekonomik bağımlılık da halkın özgürlüğünü kısıtlar. Borçlandırılmış bir toplum, sesini yükseltemez. Küresel kapitalizm, halkı borçlandırarak kontrol altında tutmanın bir yolunu bulmuştur. Bugün dünya genelinde milyarlarca insan, yalnızca hayatta kalmak için çalışmak zorunda olduğu bir sistemin parçasıdır. Bu insanlar, kendi haklarını aramaktan çok, yaşam mücadelesi vermekle meşguldür.

Çıkış Yolları-Eşekler Ne Zaman Ayaklanır?

Peki, bu düzen nasıl değişir? Halklar, nasıl sessizlikten kurtulur ve adalet talep eder? Burada öncelikle farkındalığın artırılması gerekmektedir. Eğitim, medyanın bağımsızlaştırılması ve ekonomik eşitliğin sağlanması, bu farkındalığın temel taşlarıdır.

Eğitim sistemi, insanları yalnızca teknik becerilerle donatmakla kalmamalı, aynı zamanda eleştirel düşünme yeteneğini de kazandırmalıdır. Eğitimli bir toplum, semerciye boyun eğmez. Bağımsız medya ise, halkın gerçekleri öğrenmesini sağlar. Bugün, sosyal medya gibi alternatif platformlar, bu noktada önemli bir rol oynasa da, manipülasyondan arındırılması gerekmektedir.

Ekonomik eşitlik sağlanmadan, gerçek bir özgürlük mümkün değildir. Bu noktada, adil bir vergi sistemi, yolsuzlukla mücadele ve kaynakların adil dağılımı gibi politikalar önemlidir. Halk, yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayabildiği bir düzen içinde değil, aynı zamanda insanca yaşayabildiği bir sistemde var olmalıdır.

Sarayları Terk Eden Semerci

Kıymetli dostlar,

Semerci, saraylarda yaşamaya devam ettiği sürece, eşekler bu yükü taşımak zorunda kalacak. Ancak bu düzenin değişmesi, halkın farkındalık kazanmasına bağlıdır. Semerciler, yalnızca halkın sessizliğiyle güçlenir. Halk, sesini yükselttiğinde, sarayların duvarları çatlar ve yıkılır.

Bu noktada, hepimize düşen bir görev vardır: Adaleti talep etmek, sorgulamak ve susmamak. Unutmayalım ki, bir semerci, ancak eşekler sustuğunda hükmünü sürdürür. Ama eşekler konuşmaya başladığında, o saraylar birer birer çöker.

Bahadır Hataylı/20.01.2025/Çekmeköy -Ümraniye Arası/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!