Bu Blogda Ara

23 Şubat 2009 Pazartesi

SOKRATES VE TEVHİT

Sokrates tek bir ilah tanıyan, Tevhit eri idi. Düşmanları yetmiş yaşına gelmiş bu saygın insanı, geleneksel çok tanrıcı dinlerini yıkmakla suçluyorlardı. Üç kişi,(acıklı şiirler yazan Meletos, hatip Lykon ve deri ustası Ani tos)Sokrates hakkında şöyle bir suç duyurusunda bulundular:
"Sokrates ülkenin ilahlarını tanımayıp, başka bir ilah öne sürerek, gençleri saptırdığı için ölümle cezalandırılmalıdır."
Suçlama sebepleri arasında şunlarda vardı: Sokrates Tanrı her türlü eksikliklerden münezzehtir, diyor ve ulûhiyetin kemalini eksik kılan masalları(mitos)reddediyordu. Bir de sıkıntılı zamanlarında kalbinin derinliklerinden bir sesin kendisine yardım ettiğini söylüyordu. Sokrates ülkesinin ilahlarını reddederek gençleri saptırmakla suçlandı. Meletos, "öyle gençler tanıyorum ki, ana babasından çok Sokrates’in sözlerini dinliyorlar",diyordu. Sokrates şu cevabı vermişti:"Hasta olunca ana babamızın değil doktorun sözünü dinlemiyor muyuz?"
Mahkemenin gemici, derici vs esnaftan oluşan beş yüz üyesi vardı. Sokrates bu mahkeme hakkında şöyle diyordu: Ben, yargıcın aşçı, davacısının çocuklar, aleyhine dava açılanın ise tabip olduğu bir davada olduğu gibi yargılanacağım. Burada aşçı,"çocuklar, bu hekim size acı şeyler içirdi; perhiz yaptırdı"gibi şeyler söylese buna karşılık doktor"Evet, acı şey verdim; perhiz ettirdim, fakat sağlıklarını korumak için"derse de bu gerçeği anlatması ne kadar da güçtür.
Sokrates'i gaipten gelen bir ses savunma yapmaktan alıkoymuştu. Jüriye kent halkının eğitimcisi olduğunu, onlara yararlı olmak, doğruluk yolunu göstermek emelinden başka hiçbir şey düşünmediğini belirterek şu doğrultuda bir konuşma yaptı:
"Atinalılar gerçek şu ki, gerçek hâkim "Apollon”dur. İnsanın hakim oluşu büyük bir şey değil,belki hiçtir.Ben insanlara doğru yolu göstermeyi amaç edindim.Bu amacımdan beni ölüm de döndüremez.Bir insan en şerefli sandığı bir işe başladıktan veya o işe amiri tarafından atandıktan sonra,artık onda sebat etmelidir;tehlikeleri ve ölümü hiç önemsememelidir.
Atinalılar! Sizin komutanlarınızın söylediği tehlikeli sınırlarda, savaş alanlarında askerliğini yaparken ölümden korkup kaçmayan Sokrates, Allah’ın emrettiği bir işi yerine getirirken, insanlara hak yolu gösterirken, önüne çıkan ölümden elbette korkmaz. Aslında ölümden korkmak, Hâkim olmadığı halde kendini hâkim sanmaktır. Çünkü bu, asla bilinememiş olan ölümü bilmeyi iddia etmek olur. Ölümün ne olduğunu hiç kimse bilemez. Belki ölüm insanların sandığı gibi büyük bir musibet olmayıp en büyük iyiliktir. Bilinmeyen bir şeyi bildiğini sanmak, en büyük cehalet değil midir? Ben hayatın ötesinde ne olduğunu bilmiyorum. Fakat şunu biliyorum ki, Allah’a ve insanlara karşı adil ve itaatkâr olmamak en büyük kötülüktür."
Mahkeme kurulu az bir sayı farkı ile Sokrates'i suçlu buldu. Yasa gereği, mahkûm cezasını kendi seçerdi. Bunun üzerine Sokrates’in sunduğu söyleve bakalım:
"Atinalılar! Kimseye bir kötülüğüm dokunmadığı için vicdanım huzur içindedir. Meletos’un benim için teklif ettiği idam cezasından korkacak olsam, cezayı paraya çevirirsiniz ki ben de o da yok".Belki sürülmeme razı olursunuz. Ne var ki vatandaşlarım, benim öğütlerimden beni uzaklaştıracak kadar usanmışlarsa gittiğim yerdeki insanlarda usanacaklardır."Oralarda sus derseniz, bu Allah'ın emrine aykırı davranmak ve Allah'a isyan etmek olur."
Kurul, Sokrates’in yalvarmasını bekliyordu. Rahatlığını görünce öfkelendiler ve oy birliğiyle idamına karar verdiler. Sokrates son bir kez daha söz hakkı aldı:
"Bütün hayatımda, her konuda, ilahi ilhama mazhar oldum: Yapmak üzere olduğum bir şey kötü ise, bundan alıkonuldum. Oysa bu sabah ne buraya gelirken ne de burada konuşurken hiçbir ilham almadım. Bundan iyi bir yere gittiğim sonucunu çıkarıyorum. Ölümün kötü olduğunu sanarak kuşkusuz aldanıyoruz. Yargıçlar! İyi insan için ne bu hayatta ne de hayatın ötesinde bir kötülük olmadığına kendinizi inandırınız. Davranışları, bana kötülük etmek niyeti taşımasına rağmen, ne ithamnameyi verenlerden, ne de beni haksız yere mahkûm edenlerden hiç şikâyetim yok. Sizlerden yalnız bir ricam var:
"Benim çocuklarım büyüdüklerinde onları erdemden başka servet vb. arar görürseniz kendilerini cezalandırınız... Artık ayrılış anı geldi. Ben ölmeye sizler iyi yaşamaya... Bunların hangisi daha iyi? Bunu Allah'tan başka kimse bilemez.
Ey dostlarım! sakın üzülmeyiniz bu gün benim sıram geldi gidiyorum;hepiniz sırası geldikçe oraya geleceksiniz dedi.Sonra üç çocuğu ile eşini ve diğer yakınlarını son kez gördü.Sokrates ağlamakta olan dostlarına "Ne yapıyorsunuz,muazzez dostlarım?Ben böyle bir sahneye maruz kalmamak için değil mi ki kadınları eve gönderdim;biraz metin olunuz ben sevgilimle buluşmaya gidiyorum....
YIL:22.02.2009
yer: Çengelköy/İst
Saat:20.20-21.25
(E.Kekeç)
NOT: Alıntı ve derleme

YETER Kİ EMRET

Nokta dergisi son sayısında,kolay kolay unutulmayacak bir gazetecilik başarısı sergiledi.
Sokaktaki vatandaşın , Meçhul bir otoritenin buyruklarına karşı gösterdiği uyum ve tepkileri ölçtü.
Tiyatro sanatçısı Ezel AKAY' a siyah bir pardösü giydirdi,eline bir de megafon verdi. Akay' la nokta ekibi başladılar kentte dolaşmaya.
Önce yeni cami' nin arkasındaki parka gittiler. Hava güneşliydi. Banklarda insanlar oturuyordu.
Akay megafonla bağırarak sert bir komut verdi:
' Derhal ayağa kalkın !...'
İtirazsız sessiz kurulmuş robotlar gibi herkes hemen ayağa kalktı.
Eminönü iskelesinde başka bir komut .
' Herkes hemen yere çöksün '
İskelede kim varsa hemen yere çöktü.
Beyoğlu'nda başka bir komut:
' Herkes sıraya girsin,sayım var!.. '
Herkes hemen sıraya girdi.
Mecidiye köy de bir duvar dibinde başka bir komut patladı:
' Herkes elleriyle duvara yapışsın,ölçüm var!... '
Herkes elleriyle duvara yapıştı.
Bir fabrika kapısında işçilere komut verildi:
' İçeri girerken herkes parmak bassın şu kağıda...! '
İşçiler parmak basarak girdiler fabrikaya...
Beyaz önlükle lastik eldivenler giymiş bir hanım gazeteci,fabrikanın içindeki kadın işçilere de değişik bir komut verdi:
' Herkes soyunsun, bekaret muayenesi yapılacak '
Kadın işçiler soyunmaya başladılar.
Buna karşılık Boğaz iskelesinden birinde, vapurdan çıkanlara komut vermediler, kibarca ricada bulundular:
' Film çekiyoruz, lütfen bir dakika dururmusunuz ? '
Ricayı kimse iplemedi.
Nokta' nın yaptığı deney ,toplumun ruhsal yapısını gösteren müthiş bir röntgen....
Ne kimse komutu verenin kimliğini merak ediyor, ne hangi hak ve yetkiyle vatandaşlara o komutları verdiği soruyor, ne de herhangi bir direnme gösteriyor.
İşte yüzyıllardan beri, daha küçük yaşlardan başlayan dövülmüşlüğün, ezilmişliğin sonucu.

"İnsan kendini sadece insanda tanır"

"Dil tencere kapağına benzer. Kıpırdayıp kokusu duyuldumu ne pişiyor anlarsın"
Mevlana

21 Şubat 2009 Cumartesi

GÖRGÜ TANIĞIM BUNLAR MI,EYVAH!

Yolumuz Çukurova’ dan Amik ovasına doğru pamuk tarlalarında sıcağın bağrında kavrularak yananları seyrederek devam ediyordu.Bir mola verelim dedik tarlalarda, simsiyah yanmış ameleleri daha yakından görmek için.Bir dokunduk bin ah çektiler,onların ahlarından çıkan ateş bizim yüreğimizi dağladı.Neden diye sorduk? Bize dediler ki artık anamızı sırtımızda taşıyacak dizlerimizde derman kalmadı.Ya anamız yolun sonuna varmadan bu yürüyüşte ölürse gözleri açık gitmez mi, bu bizim çektiklerimizi gördükten sonra, diye yakınmaya başladılar.Boş ver lan dedim, bana mı diyorsun dediler nezaketle, ben de sana diyorum ulan t....siz ne biçimde bizi aldatmak için bir rol oynuyorsun, utanmıyor musun bize bu yalanları söylemeye...O zaman gözleri doldu ve bana döndü; ağabey ne diyorsun ya dizlerim tutmaz oldu bu tarlalarda didinmekten. Tavuk gibi kanatlarımızla toprakta parpazlamaktan başka işimiz yok, gün boyunca bu sıcaklar ve acılar anamızı ağlattı...Bende savaş kazanmanın edasıyla ona döndüm,fazla acı çekme o zaman ananı da al git ulan....Kafamı bozdular, ya bir o konuşuyor, bir bu konuşuyor,ben sizin hepinizin isteğini karşılamak zorunda mıyım,bir gelip halinizi görelim dedim başımızı beynimizi yediniz ya bu kadar da olmaz ki;hepsi provakatif bunların,birileri öğretmiş yoluma çıkarmışlar,bende bunları yemem...
O günden beri bu heriflerin bağırmalarına aldırmıyorum,ne ya hep bunlarla mı uğraşacağız,sanki memleketin işi köylü ile uğraşmak,bunlar olsa ne olur, olmasa ne olur,gitsin çalışsınlar,her şeyi bizden bekliyorlar,böyle aptal gibi yaşamak olmaz ki,hep destekledik olmadı, traktörleri çökebilir diye kamyon krikosu gönderdik herkese, bunlar yine batıyor çamura...Ne yapsalar gömülüyorlar,oysa biz her gün dümdüz asfaltlıyoruz yine olmuyor.Bende bunlardan kurtulmanın yolu, bir daha bunları hiç konuşturmayacaksın ve dediklerine kulak bile asmayacaksın diyerek hatta 4. Murat’ın voyvoda kazıklarıyla bunları destekledim ve bekledim,ama beklemeye değdi,bir de baktım ki sesleri kesildi.Ta ki bu çitçilerin işleriyle ilgilenen kooperatif birliği başkanlarını,bunlarla bir görüşsün bakalım, bir dertleri var mı diye,o Nevşehir'deki çobanın koyunlarına bakmak için gönderdiğim güne kadar.Yine yanlış yaptım her halde Ya bunların sesini duymamakla ne kadar iyi yapmıştık, ne güzel yürüyordu,ne zaman ki, bizim köylüydü,bizi nasılda unuttu demesinler diye, bir sorduk yine başımıza bela aldık öf be ....Bunlar var ya bunlar ,aslında öyle bir ağzımı boşaltacam ki,ulan yeter artık sizle uğraştığımız, hepiniz ananızı alın gidin diyecem ama kaç yıldır biri bizi gözetliyor evinde mücadele ediyoruz, yakında yarışmayı kim kazanacak diye, sms oyları ile bunlar bizi destekleyecekler.Böyle bir yarışma olmasaydı önümüzde ben bilirdim,o davar çobanına ne yapacağımı,ailesine bakıyormuş,sanki biz balık taşıyoruz,bunlara verilecek en güzel söz, ulan yeter sizle uğraştığımız, istersen yedi sülalene bak, bana mı söyledin bu kadar akraba sahibi olurken demek geliyor içimden, nasıl ama...E biz beraber yürüdük bu yollarda,beraber ıslandık yağmurlarda,olacak o kadar piyangodan size cefa çekmek bize de sefa sürmek çıktı,herkes hakkına razı olacak, kesinlikle kurada hile yok,bu kadarda güvensiz olmayın ya,yaptığımız her şey sizin için kendim için istiyorsam namerdim....Derken bir de baktım ki yolculuk bitmiş bende uykuya dalmışım,arabamız karşıdan gelen silindirin altında kaldı, ondan sonrasını hatırlamıyorum Azrail peşimde,görgü tanığı çiftçiler anlatsın size, yoldan nasıl çıkıp silindirin altına girdiğimizi....
yıl:20.02.2009
saat:21.45-22.15
yer: Çengelköy/İst
(E.Kekeç)

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!