Bu Blogda Ara

16 Şubat 2009 Pazartesi

NE ZAMAN NE ZEMİN!

Zamanın ve zeminin rengine bürüneceksin derler ya, ben de diyorum ki, ne zamanın ne de zeminin rengine bürün yoksa renksiz kalırsın. Nerde olursan ol, kendin ol ve kendini yaşa. Kendinden kopuk sen başkası da olamazsın. Bu dünya değirmen gibi, birileri değirmenin başına oturmuş, değirmenin döndürülmesi için kolu birilerine vermiş, habire değirmeni çeviriyor ve bol bol insan tükeniyor o cendereler arasında. O cenderelerde olmamak için neden onların rengini seçiyorsun ki, hiç oraya yakın olmamayı denemek istemiyorsun. Seçenekleri yok sayanlar başkalarını daha iyi sömürmek için böyle bir kurnazlığı ortaya atarlar. Böyle bir yaşamda illa da orada olmak için farklı renklere ve kılıklara girerek kendini tüketeceğine, kendin olsaydın dünyanın kaderi yeniden yazılırdı.
Gel be kardeşim şu kararmış talihimizi yeniden yazalım ve renkli âlemin içinde bizimde bir rengimizin olduğu anlaşılsın. Yoksa korkuyor musun, konuşmamı istemiyor musun, seninde rengini yok ederler kendine gel diye bana nasihat cümlelerini mi, hazırlıyorsun? Ama şunu bil ki, derimi soyacak cinler çıksa da, ben derimin renginden memnunum; ne zamanı ne de zemini takarım. Zaman ben olduğum için devam eder, ben olmasam zamandan bana ne. Zeminde aynen öyle, ben üzerine basmasam zeminde bir denge olmaz, zemin ben olduğum için varlığını değerli kılar. O halde neden ben onlara göre yaşayacağım ki, varsın onlar düşünsün ben böyle yaşarım işte. Yok, be kardeşim sen var ya bu ürkeklik ve korkaklık sendromunu yenmeden ne zamandan ne de zeminden bir şey kapabilirsin, öyleyse sen kendin ol ve bu zamanda bende varım diye avazın çıktığı kadar bağır ve irkilerek kendine gel.
Duyuyorsun değil mi? Bana sakın kulaklarını ve yüreğini kapama, onlarsız ben bir şey anlatamam sana. Ben şu renkleri bir araştırayım dedim, o kadar renk var ki hangisini sana anlatayım biliyorum, sen iki renkten söz etmiştin; zaman ve zemin rengi diye oysa şu yeryüzü insan sayısı kadar renklerle dolu ama onu bir renge dönüştürmeye çalışanlar var. Onlar da kimler biliyor musun, hegemonyasını devam ettirmek için, tüm bir âlemi egemenliği altında inim inim inletmek isteyen renksiz zalimler güruhu. Evet, bu âlemdeki renk sandıklarımız aslında renksizliktir. Yani herkesin rengini ortadan kaldırıp yeni renk yaratmak isteyen çıplak kralın düzmece tasarımıdır. İnsanları öyle bir büyülemiş ki, üzerinde elbise olmadığı halde elbise olduğunu yutturmuş senin gibi zavallı başkaları olma hastalığından kurtulamayan korkak ve ürkek yığınlara...
yıl:15.02.2009
saat:23.05-23.25
yer: Çengelköy/İst
(E.Kekeç)

15 Şubat 2009 Pazar

BURASI ÇÜRÜMÜŞ SİSTEMİN ÇARPILMIŞ HALİ

Önce selamla başlıyorum. Eğitimin bu kadar yazboz tahtasına dönüştüğü başka bir ülke var mı doğrusu çok merak ediyorum. Çelişkilerle dolu siyasi gündeme uygun, gelecek neslin hayatını saçmalıklara ipotek etmeye çalışan bir anlayışı şiddetle kınıyorum. Üniversiteye gittiğinde psikoloji bölümünü okumak istiyorsan, sen psikoloji, sosyoloji mantık sorularından sorumlu değilsin gibi bir anlayışı hangi kafa bize doğru olarak yutturmaya kalkıyor. Ya dostlar, Sosyoloji eşit ağırlık puanıyla alıyor, sen bu dersle alakalı sorulardan sorumlu değilsin, ya hakikaten bu deli dumrul hikâyelerinde de olmaz diye düşünüyorum. Bırakalım insanların geleceği üzerine kendi siyasi çıkar hesaplarını yapmayı da, adam gibi bir yüz yıllık gelecek için bilimsel denklemlere ve hayata uygun projelerle insanlığa bir gelecek sunalım… Ya ben beni bildim bileli bu eğitim anlayışımız her gelene göre Halaç pamuğuna çevrilir neden herkes kendine uygun, efendisinin bevlini şifa niyetiyle içen insanlar yetiştirmek, uslu düşünmeyen kendi yerine başkalarının düşündüğü kendisinin de çok iyi şakşakçı olduğu bir toplum oluşturmak ister… Ben şahsen bir insan olarak bu anlayışların tümünü sağ sol muhafazakâr gözetmeden şiddetle kınıyorum. Ya biz bunlara layık değiliz adam gibi yaşamak ve insanlarımızın önünün açılmasını istiyoruz. Sorunların gün be gün çoğaldığı toplumsal bir yaşamın kuralları nedir bir arada yaşamak için ne yapılmalı, sorunsuz kişilikli, tahammül sınırı geniş, düşünmeyi bilen, okumak hayatlarının zevki olacak insanlar yetiştirmek için sosyoloji psikoloji felsefe ve mantık dersleri adam gibi kırpılmadan temel ders olması ve en seçkin aydın insanları bu alanlara yönlendirip entelektüel bir toplum yaratmamız gerekirken, kırpa kırpa kuşa çevirdik. Nedir bu ya, son olarak söyleyeceğim bunu burada, bu alanlardan insanları uzaklaştıranlar bir gün kendi karanlıklarına gömüldüklerinde anlayacaklar kişinin kendi karanlığından kurtulmasının yolunun aydınlık ufuklardan geçtiğini ama çok geç olacak… Şiddetle kınıyorum basit menfaatleri için düşünmenin yolunu tıkayanları ve düşünmekten insanları korkutup, aslandan kaçan eşeklerin kaçışı gibi felsefe ve türevlerinden insanları korkutup ya da basite indirgeyip kaçıran sorumlularının tümünü…

yıl:14.02.2009
saat:21.20-21.50
yer: Çengelköy/İst
(E.Kekeç)

ÇILDIRMADAN ÇILGINLAŞMAK İŞİMİZ

Gecelerden bir gece, günlerden bir gün, zamanı gecikmiş aşklardan bir demet topladım elime ve verdim belimi sert bir kayanın yörebine aldım elime sazı dokundum teline; sen ağlama, ben gülerken yakışmaz gözlerinden dökülen o yaşlar senin gözüne ey ülkemin insanı!
Ağlamak yazılmadı bizim bahtımıza, korkusuz bir rüzgâr gibi çıkmıştık bin yıl öncesinden Asya'dan atlar sırtında, yorulmadan geldik bu topraklara. Bu topraklarda bizim kokumuz var her çiçeğin tomurcuğunda, o tomurcuklar bir gün açacak ve dağılacak dünyanın dört bir yanına, işte o gün ağlama vakti olmayacak düğün şenlik havasında bayram olacak, sevinin bu günden ve kalkın kutlayalım o bayramı hep birlikte...
Sen değil mi korku nöbetlerinin hepsini, silahsız bir ıslıkla ıskalayarak yorulmadan ve korkmadan teker teker tepeleyip bu günlere gelen, peki kim kandırdı o korkusuz yüreği, bir bak haline bu yakışır mı senin gibi birine? Senin destanını okumayacağım ama bahtına yazılan karayazıdaki kara sayfaların üstünü açacağım ki kendin göresin diye...
Bakışlarında bir umut ışığı, uzaklarda değil kaynağı, tarihi bırak ve kendine bak!
Selamsız geçmezdin yolları, fukaranın gözleri yollarda hep seni arardı, bende fukaralaştım seni arıyorum, ey korkusuz Asya'dan yollara düşen cengâver! Nerdesin isminin esamisi yok, üzerindeki bu ölü toprağını at ve bir kendine bak.
Yıldızların altında, gök kubbeyi şahit tutarak geceleri yol yolak bilemeden çıkardın yollara. Bir dilenci gibi açardın elini her şeyin sahibine, Ondan gelen enerjiyle takar mıydın savrulan yalanları ve havaları, varırdın mazlumun ocağına, sorardın başına gelenleri, öğrenince konardın zalimin başına ve adaletinle inletirdin yerleri gökleri yankılanırdı yüreklerde tekbir sesleri. İşte biz o sesleri bekliyoruz küllerinden yeniden diril ve kendine gel ey ağlayan nesil...

yıl:14.02.2009
saat:20.50–21.15
yer: Çengelköy/ist

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!