Allah'ım rahmetinin kuşatıcılığını hatırlatarak çıkıyorum buradan, devirmez bizleri sel suları aniden, önümüzde düşman arkaımızda deniz gemileri çoktan yaktık. Dönüşü yoktur bu yolun, ya oluruz ya ölürüz diye diye gözlerimizi diktik semanın sonsuz ufuklarına...
Bir akşamdı ay doğmadan vakit kış, ayazlı anlı bir kayanın başında yapayalnız kalan sadece ben, beklerdim oysa hiç aralıksız sevdaların saçacağı karanfil goncalarından bir günü!
Paylaşmak için hayatı attık adımlarımızı, çırpınmasın kimseler biz kararımızı verdikdönmeyiz geri, koşun canlar! Adımlamak başlamaktır, başlamak yürümektir. Yürümek koşmaktır, koşmak kavuşmaktır. Kavuşmak katmaktır, katmak katılmaktır. Katılmaka sarılmaktır. Sarılmak olmaktır. Olmak paylaşmaktır, paylaşmak açmaktır. Açmak anlamaktır, anlamak kavramaktır. Kavramak okumaktır, okumak varolmaktır. Varolmak donanmaktır, donanmak kuşanmaktır. Kuşanmak hazırlanmaktır, hazırlanmak umutlanmaktır. Umutlanmak beklemektir. Beklemek kalkışa hazırlanan aslan gibi diz çökerek uzanmaktır. Uzanmak ufku yakınlaştırmaktır. Ufku yakınlaştırmak, kadim olan bir geleneğin canlı tanıkları olunabileceğinin zamanının geldiğini haykıran adayların kalkışı demektir.
Katmayacaksanız, katılmayacaksanaız, sevmeyecekseniz, yüklenmeyecekseniz, statikleşecekseniz, yarınları arzulamayacaksanız, paylaşmayacaksanız, okumayacaksanız, anlamayacaksanız, kavramayacaksanız açmayacaksanız, açılmayacaksanız, katlanmayacaksanız kavuşmayacaksınız demektir...
Haydi, canlar tanış olalım!
Tanışmak, birlikte başlamak, birlikte duymak, birlikte hissetmek birlikte sevmek, birlikte gülmek, birlikte ağlamak, birlikte solumak, birlikte beklemek, birlikte katlanmak, acılara ızdıraplara, aç kalmalara, susuzluklara, yorulmuşlukara, fitnenin azgınlığına canavarların saldırılarına yardımın gecikmesine, isteklerin hızlılığına, zenginlik tutkusuve fakirlik korkusuna kınayanların çoğalmasına karamsarlıkların üstüne üstüne gitmeye, evet tüm bunlara birlikte dayanmak, yarınları birlikte özlemek, evrenle tabiatla iç içe olmak, şafağı akşamdan gözlemek, hayatın güzünde baharı düşlemek baharın tomurcuklarını yaza taşımak...
Katmıyor, katılmıyorsanız, özlemiyor özlenmiyorsanız, anlamıyor, anlaşılmıyorsanız, taşımıyor taşınmıyorsanız, güze direnerek, kışa savrulmayarak bahara taşımıyorsanız tomurcuklarınızı, tanışmıyorsanız tanışmıyorsunuz demektir.
Tanışmak başlamak demektir, başlamak için tanış olmak gerekir. Gülleri solmadan zemherinin soğuğuna katlananlar, tanışmayı başlatanlardır. Tanışanlar hayata hazırlananlardır. Hayata hazırlananlar donananlardır. Donananlar karşılıklı, hakların korunması için birbirlerini anlayanlardır. Birbirlerini anlayanları mesajlar yukardan aşağıya koşar adımlarla yakalar.
Kadim olan bir geleneğe tanık olmayı birbirinizden esirgemeden yakin(ölüm)size gelinceye kadar, kınayıcıların kınamasından korkmadan ve aldırmadan sürdürmeye kararlısınız değil mi? Böyle bir gerçeği anlayarak yola koyulan iki insanın hayat gerçeğinin dışa yansıyan kısmıdır evlilik. Evet, evlilik: İnsani değerlerin en güzel ortaya çıktığı, erdemli yaşamın filizlerinin tohumun saçıldığı, Güneş ışınlarının anlam kazandığı, yeryüzünün ifsat sellerinin önüne bentlerin kurulduğu, bir ekrandır. Yeryüzü ve gökyüzü terazisini dengelemek, insanları sükûnete erdirmek amacıyla atılanbir adımdır evlilik...
İstekelri islami değerlerle süslenmemiş insanların ortaya koyacakları anlaşılmaz geleceklerin adını bilemeyiz ne olur diye. Ama tek bildiğimiz bir gerçek var ki, o da yolllara mayınların döşenmiş olmasıdır. Mayınlı yollarda yürüyerek, atmosfer boşluğunda dağılıp yok olmak istemiyorsanız, donanımlara sahip bir yolda yürümek zorundasınız.
İnsanlık tarihini derecelendirme levhasına gönderdiğimizde, bu tarih birçok kozmopolit yaşamları sırtına sararak geldiğini bizlere anlatır. Toplumların bu mozaik hali, davranışların istekler doğrultusunda oluşmasıyla ilişkilidir. İslami bir yaşamı kuşanacak çiftler, Allah’ın istediği bir hayatı değilde, bu kozmopolit hayatları islami hayatmış gibi benimserlerse, şunu bilsinler ki yıkım üzerine bir hayat deruhte etmeye çalışıyorlar. Bu hayatların geleceğini varın siz düşünün.
İslam teslim olmaktır. Köleliğe hayır, anlamaya evet, özgürlüğe çağrı, felaha çığır, isteklere set çekmektir."Sizden herhengi biriniz isteklerini benim getirdiğime tabi kılmazsa müslüman olamaz."Hakikatıyla Allah Resulü, insanlğın hayat programını çizmektedir. Hayat, isteklerin iradenin kontrolüne verilmesiyle islam olur. İradenin atıl, kalbin hissetmediği, isteklerle iradenin aynı paralelde olması demek, kalbin kararmayla yüzyüze olduğu zamandır ki, burada insanın hayatı, Allah’ın değerlerinin ve hududunun dışındaki beşeri isteklerle iç içe olduğundan, insanın bir sömürü odağı olduğu anlaşılmış olur.
Sömürülenler ne zaman sömürüldüklerinianladılar ki,kanı emilenler uyanık olsalardı,vampirler yaşayabilirlermiydi.Smürgecilik sömürgecinin ip atlamasıyla başladı.Sömürgeci koloniyalizmi oluşturmadan önce,elinde inciliyle sömürgelerine girdi.İnsanların gözlerini bağladı,ellerine birer incil verdi.İnsanlar da gözleri kapalı kutsal kitap diyerek,incile sarıldılar.Gözlerini açtıklarında topraklarının sahibi artık sömürgecilerdi,ama onların da incilleri vardı ya(!)
İşte insanlığın sömürülmesi bu tür canbazlıklarla tarih sahnesine her zaman konulmakta. Sömürgeciler toprakları sömürerek böylece kendilerine direk düşmen edinme yönteminden vazgeçtiler. Neyi sömüreceklerini çok iyi biliyorlar. Çünkü o şeyi sömürdükleri zaman, topraklar zaten onların olcaktı. Bunu da başarmayı becerdiler. İnsanlığın zihninde değişim meydana getirdiler, mantıkları akılları, kalşpleri köleleştirdiler. Kalbleri sömürülen toplumların neleri kalır ki sömürülmeyen. Ne yazık ki, böyle bir sömürünün sağılan inekleri olarak yaşarken, hala özgürlükten dem vuruyoruz. Özgürlük, kalblerin iradenin kontrolüne verilmesinden başka bir şey midir ki?
Emperyalizmin hayat anlayışı, onun pratiğini oluştururken, zavallı insanlar sömürgecinin ortaya koyduğu hayat felsefesiyle 60–70 yıllık bir gerçeği düşlerken hala müslümanlıklarını da koruduklarını sanır dururlar. Nedense islam sihirli bir güç gibi insana bir duhul ederse bir daha hiç gitmez, nae yaparsan yap önemli değil(!)...
İslamın temel felsefesi, Kur’an’ı kerimin belirttiği şu ayette ifade edilmektedir."Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Emrolunduğun gibi olmak zorundasın, emrolunduğumuz hakikat:"Asra andolsun ki, insan hüsrandadır; ancak iman eden salih amel işleyen, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden bunun dışındadır."Ve yine başka bir ayette, Allah’u Azimüşşan şöyle buyurmaktadır:"İman eden salih amel işleyen ve ben müslümanlardanım dedikten sonra, Allah’a çağıran kimseden başka daha güzel sözlü kim vardır."Böyle bir hayatın sonunda varılacak hakikatleri allah'u teala çeşitli ayetlerde belirtiyor. Bu hakikatlerden de bahsettikten sonra, Kur’an’ı kerimin bizlere buyruğu şudur:"Çalışanlar bunun için çalişsın."
Bu ayetlerde insanlar bir gerçeğe çağrılmaktadır. Bu gerçek islami hayatın gayesi ve hedefidir. Ama insanlık öyle bir hale geldi k,bunları anlamaktan acizdir. Gaflet onları hep meşgul ediyor, hatta öyle bir uçurumun kenarına gelindi ki, hayatın temel gayesi kapitalizmin ve materyalizmin anlayışına büründü. İslami sınırların dışına taşıldı beşeri mantıklar ve anlayışlar üretildi.
Beşeri ideoljilerin hayat felsefesi ise şu anlayışı barındırır, yemek için yaşamak, ondan dolayı maksimim lezzete ve minimum eziyete değer veririler ve onun için çalışırlar. Çok çok üreteceksin çok çokm tüketeceksin, bu döngü hayat boyu devam edecek, iyi yaşamak için çok araç üretmek zorundasın, çok araçlar için mücadele edince, amaç diye bir şey olamayak ya da amaç kazanmaya ayarlanmış olacak. Yani allah'u tealanın çalışanlar bunu için çalışsın ayetine karşılık bu heriflerde diyorlarki, çalışanlar bunun için çalıssın, yani hayat budur, ölürüz ve yaşarız ancak bizi zaman yok eder, safsatalarıyla beyinleri kalbleri istila ettiler...
Günümüzde anlayışlar öyle yozlaştırıldı ve köleleştirildi ki,bunu anlamak basiret sahibi olmayı şart koşar.Basiret sahibi olmakta öyle kolay değil,maddenin görünen tarafından başka yanını göremeyen zavallılar basiretlilikten ne anlayacaklar.İnsana bakışın yeryüzü değerleriyle ölçüldüğü bir ortamda,anlayışların hala islami olduğunu savunmak,doğrusu böyle bir din herhalde yeni gelmiş(!)...Allah Resulü böyle bir din bizlere bırakmadı.Onun bizlere bıraktığı islamda Şöyle bir anlayış var:"Dünya evi olmayanın evidir."Başka bir hadiste:Dünyanın misali sizden herhangi birinin,denize parmağını daldırması ve parmağında çıkaracağı su kadar bir şeydir."Allah Resulü böyle buyururken,ruhbanımsı inzivai bir hayata insanları yönlendirmiyor.İslamın temelinde hareketlilik ilkesi vardır.Hareketlilik hareketsizliği yener.Hareketli olmayı islam şart kılar,hatta tarihi yazanlar hep savaşlarda galip gelenlerdir.Böyle bir anlayışa sahip olan islam,dünyanın Mü'minlerin gözlerindeki ve kalblerindeki yerini ortaya koyuyor.İslam dünyayı hedef olrak göstermez.İslamda dünya hayatı biz buna ekonomi diyelim,ekonomi bir hedef değil sadece yaşamın devamı için gerekli olan araçlardandır.Hedefi bir yana bırakıp araçlara sahip olma durumuna göre insanlığı değerlendirmeyi,islam kesinlikle öngörmez.Böyle bir ölçü insanların kuruntuları ve kurguları sonunda ancak oluşur.
İslamın hayat felsefesi, yaşamak için yemeyi ve kazanmayı öngörür. Ama bu gün bu mantıklar değiştirilmiş, onun yerine kazanmak için yaşamak kurallarıoyla hayatlar yönlendiriliyor. İşte böylesi bir dünyada çiftlerin(kadın ve erkek)ileri sürecekleri hayat ilkeleri bu şartlara bağlı kalarak oluşturuluyorsa, kurulacak kaleler içten kuşatılmış demektir. Şunu hiç akıldan çıkarmamak gerektiğine inanıyorum. Kaleler onu içten kuşatanlara aittir. İnsanlar, sömürgecilerin mantıkları ve anlayışlarıyla bir hayat biçimi ortaya koyup adına da islam diyorlarsa, bunun adı islam olmaz. Protestanlaştırılmış bir din olur ki, bunun adı yaşadığımız gibi inanmaktan başka bir şey değildir.
İslamın karargâhı olmaya aday bevlilikler, yukarda kısaca değindiğimiz, seküler anlayışın etkilerinden kurtularak varlıklarını ortaya koymak zoeundadırlar. Sekülarist bir anlayışın doğuracağı sonuçlarişin başında bellidir. Ama bunları görmeye çalışmayanlar, emperyalistlerin dilleri ile konuşmayı marifet, hayatlarına özentiyi de şeref olarak bilmeye mahkûm olacaklardır. Bu mahkûmiyet onları k.Kerimin şu gerçeğiyle yüzyüze getirir."De ki, Allah’ın lanetine uğrayanları size haber vereyim mi, onlar tüm amalleri boşa gittiği halde, hala kendilerini salih bir yolda sananlardır."Evet, emperyalistlerin ceplerine akıllarını ve kalplerini bırakan insanların hali değil mi, Allah’ın lanetine uğramak...
İslam, insanların ölçülmesi için tek kıstas koyuyor o da takvadır. Allah katında sizin en üstününüz, takva ile ona en yakın olanınızdır. Allah katında tek ölçü bu olduğu halde, kendilerini müslüman adlandıran bu insanların acaba ölçütü bu mudur?
İslami bir hayat kurmak isteyen insanlar, evlilik yaparken (eşeler karşılıklı) birbirlerinde nasıl özellikler aramaktadırlar. Hayatların Allah korkusu ve sevgisi üzerine oturması çok gerilerde kalıyor. Bireylerin statüleri, aileleri, malları ve güzellikleri öncülerdir. Kıyasın sonunda hayat islam olarak çıkarsa, piyangodan çıkmış gibi, bunu da artık ganimet bilmeli(!)Öyle olamasa da kendimizi zorladığımız zaman öyle bir şey çıkarabiliyoruz; çıkarabiliyorsak ne mutlu bizlere diyerek yaşayıp gitmiyormuz... İşte bu tür hayatların ne kadar islami olduğunu sorgulamaya gerek var mı?
Ey doslar fazla uzatmadan, apaydınlık bir yolda buluşmak ve sadece Allah’a kul olmak dileğiyle gelecek günlere merhaba diyorum…
Yıl:1992
(E.KEKEÇ)ELAZIĞ
Bu Blogda Ara
25 Mayıs 2008 Pazar
21 Mayıs 2008 Çarşamba
MUSTAFA KEMAL VE BAŞÖRTÜSÜ
Ali BULAÇ
a.bulac{x}zaman.com.tr
Dikkat! E-mail için {x} yerine @ işaretini yazınız. Bu değişim spam maillerden korunmak için yapılmıştır.
Başörtüsüyle ilgili yapılan anayasal düzenlemenin "yok hükmünde sayılması" için CHP, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. CHP'nin ülke ve toplum hayatıyla ilgili bilumum düzenlemelerde seçtiği tek ölçüt "laik(çi)lik"tir.
CHP'ye göre bu konu Anayasa'nın "değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri"yle ilgilidir, bu maddelerin ruhunu Atatürk Devrimleri oluşturmaktadır. Kombinezon böyle olunca konu dönüp dolaşıp Mustafa Kemal'in konuyla ilgili görüş ve tutumlarına dayanıyor. Yargıtay Başsavcısı'nın AK Parti'yi kapatma istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasının da ana gerekçesi aynıdır. Madem iki davanın da merkezî teması "Mustafa Kemal ve başörtüsü"dür, bu durumda Mustafa Kemal'in başörtüsüyle ilgili görüş ve tutumlarına bakmakta yarar var.
Belirtmek gerekir ki, Mustafa Kemal, sahip olduğu dünya görüşü ve yöneldiği Türkiye tasavvuru açısından başaçıklığı, başörtüsüne tercih eden bir zattı. Bu onun görüşüdür. Ancak bu görüşünü devletin emredici politikalarıyla zorla kabul ettirme fikrine dayandırmadı, kadınlar için herhangi bir kıyafet devrimi öngörmedi; bunu doğru veya sonuç alıcı bir tutum olarak görmedi. Aşağıda vereceğimiz iki örnek bunun teyididir:
1) Mustafa Kemal, 21 Mart 1923 günü Konya Yeşilay Cemiyeti Kadınlar Şubesi'nde yaptığı konuşmada şunları söylemektedir: "Memleketinizin bazı yerlerinde, daha çok büyük şehirlerinde, giyim şeklimiz ve kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim şekli ve örtünmesinde iki şekil kendisini gösteriyor: Ya çok açık ya çok kapalı görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı çok karanlık bir giyim tarzını gösteren kıyafet (peçe örneği) veyahut Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak giyilmeyecek kadar açık bir giyim şekli. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o aşırı açılmaktan da, bu aşırı kapanmaktan da men eder... Dinimizin tavsiye ettiği tesettür (örtünme) hem hayata hem fazilete uygundur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. II, Ankara, 1981, s. s. 149-150)
2) O günlerde yaşanan bir olayı Mustafa Kemal'in genel sekreterliğini yapan ve sonra Milli Eğitim Bakanı olan Hikmet Bayur şöyle anlatır: Trabzon Valisi Rıfat Bey'den bir mektup alınmıştır. Mektupta, derslere başörtüsü ile giren bir öğretmenin durumunun önlenmesi istenir. Bayur, "Ne yapalım?" diye mektubun muhtevasını Atatürk'e anlatınca ondan şu cevabı alır: "Bu işe karışma, zamanla kültür ilerledikçe bunlar hep olacaktır; bu sırada bize düşen başörtüsünü giymeye zorlayanlar varsa onlarla mücadeledir. Başörtüsü işi fes gibi kör bir taassubun sonucu değildir; insanlarda pek canlı olarak var olan ayrı bir duygunun, kıskançlık duygusunun da etkisi altındadır. Onunla mücadele apayrı bir konudur." (Hikmet Bayur, Atatürk'ten Hatıralar, Belleten Dergisi, sayı 148, s. 446)
Bunun dışında konuyla ilgili olarak Mustafa Kemal şöyle der: "Şunu ilave edeyim ki, kadınlık meselesinde şekil ve kıyafet görünüşte ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakiyetten ziyade, muzaffer olunması lazım gelen saha nur ile, irfan ile, faziletin hakikatleri ile süslenmiş duruma hazırlanmaktır. Ben sayın hanımlarımızın Avrupa kadınlarından aşağı kalmayacak, bilakis pek çok yönlerden onların üstüne çıkacak nur ve irfanla hazırlanacaklarına katiyen şüphe etmeyen ve buna kesin olarak emin olanlardanım." (Söylev ve Demeçler, II, 152-153)
Bu iki alıntının iki anlamı var: İlki, CHP ve Yargıtay Başsavcısı'nın itirazları eğer "laiklik, devrimler ve Mustafa Kemal" arasında doğrudan ve zorunlu bir ilişkiye dayandırılıyorsa, başörtüsünün bu üçüyle de uzaktan yakından ilgisi yoktur. İkincisi, her fikir ve dünya görüşü sahibi insanı bağlayan ve onu tutarlı, inandırıcı kılan bir referans çerçevesi vardır. Eğer Kemalist ideolojiye bağlı olanlar, Mustafa Kemal'i referans alıyorlarsa, başörtüsüyle ilgili davalarını Mustafa Kemal'e dayandıramazlar.
zaman
Bu yazı 17 kere okundu.
Yorumlarınız
Yorumlarınızı Yazınız Yorum Bulunmamaktadır
Yazarın Son 10 Yazısı Mustafa Kemal ve Başörtüsü
Mustafa Kemal ve Başörtüsü
İki merkez
Türkiye Muhafazakârlaşıyor mu?
Ulusalcılar mutabakatı bozar mı?
Tezkere'nin Faturası
Hata Nerde?
Üç model
Neler oluyor?
Altın sentez!
Yazarın Tüm Yazılar Listesi
a.bulac{x}zaman.com.tr
Dikkat! E-mail için {x} yerine @ işaretini yazınız. Bu değişim spam maillerden korunmak için yapılmıştır.
Başörtüsüyle ilgili yapılan anayasal düzenlemenin "yok hükmünde sayılması" için CHP, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. CHP'nin ülke ve toplum hayatıyla ilgili bilumum düzenlemelerde seçtiği tek ölçüt "laik(çi)lik"tir.
CHP'ye göre bu konu Anayasa'nın "değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri"yle ilgilidir, bu maddelerin ruhunu Atatürk Devrimleri oluşturmaktadır. Kombinezon böyle olunca konu dönüp dolaşıp Mustafa Kemal'in konuyla ilgili görüş ve tutumlarına dayanıyor. Yargıtay Başsavcısı'nın AK Parti'yi kapatma istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasının da ana gerekçesi aynıdır. Madem iki davanın da merkezî teması "Mustafa Kemal ve başörtüsü"dür, bu durumda Mustafa Kemal'in başörtüsüyle ilgili görüş ve tutumlarına bakmakta yarar var.
Belirtmek gerekir ki, Mustafa Kemal, sahip olduğu dünya görüşü ve yöneldiği Türkiye tasavvuru açısından başaçıklığı, başörtüsüne tercih eden bir zattı. Bu onun görüşüdür. Ancak bu görüşünü devletin emredici politikalarıyla zorla kabul ettirme fikrine dayandırmadı, kadınlar için herhangi bir kıyafet devrimi öngörmedi; bunu doğru veya sonuç alıcı bir tutum olarak görmedi. Aşağıda vereceğimiz iki örnek bunun teyididir:
1) Mustafa Kemal, 21 Mart 1923 günü Konya Yeşilay Cemiyeti Kadınlar Şubesi'nde yaptığı konuşmada şunları söylemektedir: "Memleketinizin bazı yerlerinde, daha çok büyük şehirlerinde, giyim şeklimiz ve kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim şekli ve örtünmesinde iki şekil kendisini gösteriyor: Ya çok açık ya çok kapalı görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı çok karanlık bir giyim tarzını gösteren kıyafet (peçe örneği) veyahut Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak giyilmeyecek kadar açık bir giyim şekli. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o aşırı açılmaktan da, bu aşırı kapanmaktan da men eder... Dinimizin tavsiye ettiği tesettür (örtünme) hem hayata hem fazilete uygundur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. II, Ankara, 1981, s. s. 149-150)
2) O günlerde yaşanan bir olayı Mustafa Kemal'in genel sekreterliğini yapan ve sonra Milli Eğitim Bakanı olan Hikmet Bayur şöyle anlatır: Trabzon Valisi Rıfat Bey'den bir mektup alınmıştır. Mektupta, derslere başörtüsü ile giren bir öğretmenin durumunun önlenmesi istenir. Bayur, "Ne yapalım?" diye mektubun muhtevasını Atatürk'e anlatınca ondan şu cevabı alır: "Bu işe karışma, zamanla kültür ilerledikçe bunlar hep olacaktır; bu sırada bize düşen başörtüsünü giymeye zorlayanlar varsa onlarla mücadeledir. Başörtüsü işi fes gibi kör bir taassubun sonucu değildir; insanlarda pek canlı olarak var olan ayrı bir duygunun, kıskançlık duygusunun da etkisi altındadır. Onunla mücadele apayrı bir konudur." (Hikmet Bayur, Atatürk'ten Hatıralar, Belleten Dergisi, sayı 148, s. 446)
Bunun dışında konuyla ilgili olarak Mustafa Kemal şöyle der: "Şunu ilave edeyim ki, kadınlık meselesinde şekil ve kıyafet görünüşte ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakiyetten ziyade, muzaffer olunması lazım gelen saha nur ile, irfan ile, faziletin hakikatleri ile süslenmiş duruma hazırlanmaktır. Ben sayın hanımlarımızın Avrupa kadınlarından aşağı kalmayacak, bilakis pek çok yönlerden onların üstüne çıkacak nur ve irfanla hazırlanacaklarına katiyen şüphe etmeyen ve buna kesin olarak emin olanlardanım." (Söylev ve Demeçler, II, 152-153)
Bu iki alıntının iki anlamı var: İlki, CHP ve Yargıtay Başsavcısı'nın itirazları eğer "laiklik, devrimler ve Mustafa Kemal" arasında doğrudan ve zorunlu bir ilişkiye dayandırılıyorsa, başörtüsünün bu üçüyle de uzaktan yakından ilgisi yoktur. İkincisi, her fikir ve dünya görüşü sahibi insanı bağlayan ve onu tutarlı, inandırıcı kılan bir referans çerçevesi vardır. Eğer Kemalist ideolojiye bağlı olanlar, Mustafa Kemal'i referans alıyorlarsa, başörtüsüyle ilgili davalarını Mustafa Kemal'e dayandıramazlar.
zaman
Bu yazı 17 kere okundu.
Yorumlarınız
Yorumlarınızı Yazınız Yorum Bulunmamaktadır
Yazarın Son 10 Yazısı Mustafa Kemal ve Başörtüsü
Mustafa Kemal ve Başörtüsü
İki merkez
Türkiye Muhafazakârlaşıyor mu?
Ulusalcılar mutabakatı bozar mı?
Tezkere'nin Faturası
Hata Nerde?
Üç model
Neler oluyor?
Altın sentez!
Yazarın Tüm Yazılar Listesi
YAHUDİ İLE SAVAŞIMIZ
Yahudi ile Savaşımız Şehid Seyyid KUTUB (Son Bölüm)
Müslüman olarak şuna inanıyoruz ki, Yahudi devletinin sonu mutlaka gelecektir. Onun kurduğu devlet, zülüm ve diktatörlük üzere düzenlemeye çalıştığı egemenlik, pek yakında yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimin İsra suresinde, bu hususta inananlara müjdeler vardır..
Şehid Seyyid KUTUB
İslam’ın ilk doğuş günlerinde de Yahudiler, Arap yarım adasının müşriklerini, kabile kabile gezip İslam aleyhinde kışkırtılar. Müslümanların aleyhinde akıl almaz iftiralarda bulundular, onlarla alay ettiler ve müşriklerin onlara saldırıda bulunmasını sağladılar. Kur-an-ı Kerimde, buna işaret edilerek şöyle buyurulmaktadır:
“ Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana inanıp, inkar edenlere: “ Bunlar inananlardan daha doğru yoldadırlar “ dediklerini görmedin mi? “ (21)
Hakkın ve İslam’ın üstün gelmesi ile Yahudiler, mücadele savaşma alanlarının yönünü değiştirdiler. Direk olarak İslam’la baş edemeyeceklerini anlayınca, bu sefer de teni Müslüman olanların kalbini çelmeye, onlara yanlış bilgi öğretmeye, Müslümanların saflarını içten bölüp parçalamaya başladılar. Müslümanları, birbirine düşürdüler. İslam toplumunun arasına fitne soktular. Daha sonraki tarihlerde Hiristiyan Misyonerleri’nin gösterdiği faaliyetleride kendi emelleri doğrultusunda kullandılar. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Haçlı Ordularını, İslam dünyasına saldırmalarını sağladılar. İslam dünyasında, kendilerine bir sürü hizmetçi yetiştirdiler. Bunlar vasıtası ile bir çok işler başardılar. Sahte ve hain kahramanlar türettiler. Böylece, Siyonistler ve Misyonerler el ele vererek İslam dünyasını yıkmaya, bölüp parçalamaya çalıştılar. İslam dininin temel esaslarını, bir daha dirilmemek ve anılmamak üzere kökünden söküp atmaya çabaladılar.
Daha öncede işaret ettiğimiz gibi, İslam tarihinin ilk gününden başlayarak günümüze gelinceye kadar Kur-an-ı Kerim şu ayeti: “ Ey Muhammed! İnsanlar arasında inananlara, en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun…” (22) her zaman geçerliliğini korumuştur.
Eğer söyleyeceklerimizi özetleyecek olursak, Yahudinin İslam ve Müslümanlara karşı olan düşmanlığını şöylece sıralamamız gerecektir: Medine’de yeni doğmakta olan İslam devletine karşı, putperest Arap kabilelerini ve Mekkeli müşrikleri kışkırtan Yahudilerdir. Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nudayr kabilelerini (23) bir arya toplayıp İslam’a karşı bi güç meydana getirmeye çalışan Yahudidir.
Müslümanlar arasında fitne bozgunculuk hareketini çıkaran, dedi kodularla Müslümanları birbirine düşüren ve Hz. Osman (r.a.) ın şehit edilmesine sebep yahudidir.
Peygamber(s.a.v) in siyer ve hadislerinde yalan iftiralı rivayetler uyduran yahudidir.
Koca Osmanlı Devletini parçalayan, milliyetçi ve ırkçı hareketlerin ardında sinsi emellerini gerçekleştirmeye çalışan, Sultan Abdulhamid Han hazretlerini tahtan indiren ve İslam halifeliğini sona erdiren yahudidir..
Yer yüzünün her bölge ve ülkesinde, İslam’a karşı savaşan güçlerin arkasında Yahudi vardır. Müslümanlara karşı başlatılan savaşları her yerde destekleyen, para ve silah yardımında bulunan yahudidir.
Materyalizm felsefesini kuran, maddeyi ilahlaştıran Yahudidir. Cinsi arzuların serbest olmasını isteyen, sexsi teşvik eden ve cinsi arzunun hayatın temeli olduğunu savunan yahudidir. Aile hayatını yıkan ve sosyal ilişkileri bozan yahudidir…(24)
Müşriklerin, putperestlerin ve ateşperestlerin İslam ile olan savaşları pek uzun sürmedi. Bu savaşların hepsi, toplu olarak yirmi yılı geçmez. Bu savaşlar Müslümanlar için Yahudilerle yapılan savaşlar kadar pek fazla zararlıda olmamıştır. Hindistan’da İneğe tapanların Müslümanlara yaptıkları zülüm ve haksızlık, Dünya Siyonizmin Müslümanların başına ördüğü zülüm ve haksızlık ağının yanında hiç denilecek kadar azdır. İslam ülkelerinde Müslümanların başına Marksizmi musallat kılan da Yahudi değil midir?
Kur-an-ı Kerimde, İsrail Oğulları ile ilgili olarak verilen ayrıntılı bilgilerin bir çok hikmetleri vardır. Boş yere Kur-an-ı Kerim, bu kadar uzun ve geniş olarak İsrail Oğullarından söz etmemektedir. Kur-an-ı Kerimde, İsrail oğulları ile ilgili verilen ayrıntılı ve geniş bilginin hikmetlerini, şöylece sıralaya biliriz:
1- Medine’de ve Arap yarım adasında, İslamın çağrısına karşı çıkanların, fitne ve bozgunculuk hareketiyle İslamın yayılmasına engel olmaya çalışanların, münafıkları koruyan ve kullananların Yahudi olması.
Bu yüzden yüce Allah, Kur-an-ı Kerimde, İsrail Oğullarından, tarihlerinden, çektikleri çileden, başlarına gelen olaylardan ve bunlardan ders almadan daima hak peygamberlere karşı yaptıkları isyandan uzun uzun söz etmekte ve Müslümanlarla savaşanların kimlikleri hakkında geniş ayrıntılı bilgi vermektedir. Bunların, daha önce hak peygamberlere karşı takındıkları tavırları, haksızlıkları, hile ve desiseleri de bu gaye ile birer birer açıklamaktadır.
Yüce Allah’ın bildirdiği hak dini inkar eden ve gönderdiği bütün hak peygamberlere karşı savaşan bu milletin, Müslüman topluluğu tarafından da iyi tanınması ve ona göre tedbirli davranmaları için her şey Kur-an-ı Kerimde, açık açık bildirilmiştir.
2- İsrail Oğulları, son din olan İslamdan önce, kendilerine kitap verilen hak dinin mensubu olanlardan olması dolayısıyla Kur-an-ı Kerimde, onlardan söz edilmiş onların dinlerinin esaslarını kendi elleriyle nasıl değiştirdiklerini anlatmış ve Müslümanlarında böyle yanlış bir yola sapmamaları için uyarıda bulunmuştur. Hak ve doğru yoldan ayrılmakla, din ve ahlak esaslarından uzaklaşmakla Yahudilerin başına uzun yıllardaki felaketlerden ders alınması konusunda, İsrail oğullarının başına gelen olaylar, kur-an-ı Kerimin bir çok sürelerinde, birer birer açıklanmıştır.
3- İslam dini son dindir. Ondan sonra hiçbir din gelecek değildir. Hak din olarak kıyamete gününe kadar sadece, onun hükmü geçerli olacaktır. İnsanlık, bu zaman zarfında onu yaşamak ve ona yürekten inanmak zorundadır. Onu, her devirde yaşamak ve inkarcılara karşı savunmak için Hz.Musa’nın ve Hz. İsa’nın ve diğer hak peygamberlerin mucize ve mücadelelerinden Kur-an-ı Kerimde, uzun uzun söz edilmiştir. Bilindiği gibi İsrail oğullarının tarihi, hayli eskidir. Bunların tarihinde, geçen olaylardan kazanılan bir çok tecrübeler vardır. Bunların bilinmesinde hiç şüphesiz, sayılamayacak kadar pek çok fayda vardır…
Kur-an-ı Kerimin ve tarihin ışığında yaptığımız bu açıklamalardan sonra, siz değerli okuyucularımıza diyorizki: Yahudi ile olan savaşımız dün olduğu gibi bu günde bütün şiddetiyle davam etmektedir. Yarında yanı şiddetle devam edecektir. Çünkü Yahudiler, İslam dinini yer yüzünden silmedikçe, bu savaşlarına aralıksız olarak devam edeceklerdir. Onlar, her yerde Müslümanları yenilgiye uğrattıkları ve dinlerinden uzaklaştırmayı başardıkları halde, genede islam’a karşı olan savaşlarını bütün güçleriyle sürdürmektedirler. Bu hususta, milletler arası hile ve desiselere baş vurmakta ve Müslümanların aleyhinde kararlar çıkarmaktadır. (25)
İsrail, kendi devletini kurduklarını ilan ilan ettikten sonra, İslama ve İslam ülkelerine saldırı ve düşmanlıklarını daha da hızlandırmaktadır. Devletinin sınırlarını genişletmek için yeni planlar peşinden koşmaktadır. Onun bu emel ihtiraslarının sonu gelmez…
Ancak, Müslüman olarak şuna inanıyoruz ki, Yahudi devletinin sonu mutlaka gelecektir. Onun kurduğu devlet, zülüm ve diktatörlük üzere düzenlemeye çalıştığı egemenlik, pek yakında yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimin İsra suresinde, bu hususta inananlara müjdeler vardır…
Yahudiler, Filistin toprakları üzerinde, tarih boyunca bir çok devlet kurmuştur. Yer yüzünün egemenliğini ellerine geçirmeye çalışmış, hile, fitne ve bozgunculuk hareketleriyle de bütün dünyanın huzurunu kaçırmış ve bu yüzden de yüce Allah’ın gönderdiği güçlü kulları vasıtası ile de yenilgiye uğramıştır. Kurdukları devlet ve egemenliği yıkılmış, Filistin’in temiz toprakları üzerinden uzaklaştırılmışlardır. Bütün dünya insanları için yaktıkları kin, düşmanlık ve savaş ateşi böylece söndürülmüştür. Tarihin akışı içinde bu olay ve bu sonuç, daima bu şekilde devam edip günümüze kadar gelmiştir. Yahudiler için bu azap ve yıkılış, Yüce Allah’ın değişmeyen bir kanunu haline gelmiştir. Ezeli kanun hikmeti, daima bu şekilde tecelli etmiştir.
Bugün Yahudi, gene Filistin toprakları üzerinde yeni bir devlet kurduğunu ilan etmiştir. Dünyanın bir çok ülke bölgesinde bulunan Yahudiler, bu devlete güç katmak için Filistin topraklarına göç etmekte ve burada yerleşme merkezleri yapmaktadırlar. Bütün dünya insanlarının gözleri önünde, bu topraklar üzerinde çağlar boyu yaşayan ve bu toprakların asıl sahibi olan Filistin Müslüman halkını, haksız olarak bu topraklardan çıkarıp sürmektedir. Böylece bu gün, bilfiil olarak Yahudi ve Müslüman savaşı başlamış bulunmaktadır. Eğer Müslümanlar, bu savaşta bir an önce üstün çıkmak istiyorlarsa, Kur-an-ı Kerimde İsrail oğulları ile ilgili verilen bilgileri çok iyi anlamaları gerekir. Bu bilgilerin ışığında hareket ettikleri zaman, üstün gelmelerinin an ve saatinin pek yakın olduğunu bilsinler.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) in Mescd-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Mirac gecesinde hareket etmesi ve bu olayın Kur-an-ı Kerimde müstakil bir sürede (İsra Süresinde) anlatılması, hikmetsiz ve anlamsız değildir. Peygamber efendimiz(s.a.v) in bu yolculuğu, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in dinleri ile islamın temel inançları arasını, Ka’be ile Kudüs’ün arasını birleştirmek içindi.
Ne yazık ki bu mukaddes toprakların sahibi ve varisi olan müslümanlar, bu gün yahudinin zalim elleriyle Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı ellerine geçirmek ve burada yeniden egemenlik sürdürmek içinçaba sarf etmekte ve müslümanlara karşı savaş ilan etmektedir. Bu savaş, devam edecektir.Akıl almaz siyasi dolaplarını tekrar çevirecek, hile ve desiselere baş vuracak ve yer yüzünü yeniden bozgunluğa döndürecektir. En sonunda yahudinin bu yeni devleti, güçlü ve inançlı bir ordu vasıtası ile yıkılıp gidecektir…
Bakınız bu hususta Kur’an-ı Kerimde neler buyurulmaktadır…
*Kitapta İsrailoğullarına: diye bildirdik. Bu ikisinden birincisinin vakti gelince, üzerinize kullarımızdan p*ek güçlü olan kimseleri salacağız. Bu güçlü kullarımız, ülkenizde her köşeyi kontrolüne alacaklardır. Bu mutlaka yerine gelecek bir vaaddir. Bunun ardından tekrar sizi, onlara üstün kılacağız. Mal ve evlatlarla size yardım edecek ve sizin sayınızı çoğaltıp artıracağız. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük yaparsanız, o da gene kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzlerinizi karartarak kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri yıkmaları için onları tekrar üzerinize göndereceğiz. (isra süresi ayet 4-7)
Yahudiler, tarihlerinde çok kere denemiş olarak Filistin’e girip yerleşmiş, fitne ve bozgunculukları dolaysı ile de çıkarılmışlardır. Onlara iki vaad verilmiştir. Birincisini: tarihin sayfaları arasında bir çok kere deneyerek kapatmışlardır. Allah’ın vaadi haktır. Onda zerre kadar yalan ve şüphe yoktur. İkinci vaadi ise; -Allah’ın izni ile – Müslümanların elleriyle gerçekleşecektir. Yahudilerin kurdukları her devlet ve egemenlik, fitne ve bozgunculuklarından dolayı mutlaka yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimde bu hususta (isra süresi ayet 5) diye işaret edilmiştir.
İsrail oğulları yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya başladıkları zaman, hemen başlarına yüce Allah, vaad ettiği kullarını saldırmış ve onların bozgunculuklarına son vermiştir.Kur-an-ı Kerimde, buna da şu şekilde işaret edilmiştir: (isra süresi ayet:8)
Hz.Peygamber (S.A.V.) in devrinde bozgunculuk yaptılar,yüce Allah’tan ceza görüp Arap yarımadasından kovuldular.Son çağda tekrar bozgunculuk yapmaya başladılar, Hitler’in gazabına uğradılar ve gerekli cezalarını gördüler. Bugün, gene bozgunculuk hareketlerini yeniden hortlatmaya çalışıyorlar. Filistin toprakları üzerinde yerli Müslüman halka, akıl almaz işkenceler yapmakta ve topluca soykırıma yönelmektedirler. Hile ve desise planlarını yeniden uygulamakta ve yeryüzünü bozguna çevirmektedirler. Yüce Allah, yakın bir zamanda, onların bu zulüm ve baskılarına son verecek, devlet ve egemenliklerini yıkacak olan kullarını, onların üzerine gönderecektir. Yüce Allah’ın vaadi haktır. Kur’an-ı Kerimde buyurulan vaadin vakti, mutlaka bir gün gelecektir.Bekleyenler, vaad edilen vaktin, pek yakın olduğunu göreceklerdir.
Yahudinin devleti, egemenliği, dünyada oluşturduğu güç, maddi üstünlüğü ve bu üstünlüğüne güvenerek savurduğu tehditler Müslümanları sala korkutmamalıdır. Yüce Allah’ın vaadına ve Kur-an-ı Kerim’in ayetlerine samimi olarak inanırlar, yahudinin savurduğu tehditlerden ürküp sinmezler. Cihad emrini bırakıp köleliğe razı olmazlar. Bakınız yüce Allah, Kur-an-ı Kerimde Yahudilere karşı yapılan savaş hakkında, mü’minlere cesaret yönünden nasıl müjde vermektedir:
“ Ey Mü’minler! Onların(Yahudilerin) yüreklerine korku salan Allah’tan çok sizlersiniz. (29)
Çünkü onlar, anlayışsız kimselerdir. Onlar , sizinle toplu olarak, ancak surlarla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasında savaşmayı kabul ederler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise şiddetlidir. Sen, onları birlik içinde olduklarını sanırsın. Oysa onların kalpleri, birbirilerinden ayrıdır.” (30)
Bazen dış görünüşler bizi aldatır. Yahudilerin ve münafıkların birbirilerine karşı gösterdikleri sadakat ve sevgiyi, onlar arasında bir büyük birlik ve beraberliğin meydanda oluştuğuna bakar ve yanılırız. Bu güce karşı koymanın ve bu birliği bozmanın zor olduğuna inanır ve böylece ümitsizliğe kapılırız.
DİPNOTLAR:
DİPNOTLAR:
(21) Nisa Süresi Ayet: 21
(22) Maide Süresi Ayet: 82
(23) Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nudayr adlı kabileler, Medinede bulunan Yahudi kabileleridir. Müslümanlar bu üç kabile ile ayrı ayrı savaşmışlardır.
(24) Bu üç ayrı felsefe ekolünü kuran, Yahudi asıllı kimselerdir. Bu üç yahudinin isimleri sırayla şöyledir:
1- Karl Marx
2- Fruit
3- Dricham
Daha sonraki çağda ise, din ve ahlak kurallarını bozmaya çalışan Yahudi asıllı Can Pul Clarther’dir.
(25) Yahudinin, tek korkusu islamdır. İslam’ın yeniden dirilmesidir. Yahudinin, gece ve gündüz olarak savaştığı tek düşman islamdır. Yahudi için kominizm ve başka batıl inançların yayılması hiçbir anlam taşımaz ve önemli bir tehlike teşkil etmez. Onun için tek tehlike, islam’ın uyanmasıdır. Bu yüzden Yahudi, İslam’ın uyanmaması için ne gerekli ise yapmaktadır…
(26) İsra Süresi Ayet: 4-7
(27) İsra Süresi Ayet: 5
(28) İsra Süresi Ayet: 8
(29) Yani; Yahudiler sizden korktuğu kadar Allah’tan korkmazlar.
(30) Haşr Süresi Ayet: 13-14
(31) “Müslüman Kardeşler” den bir topluluk, büyük şehit Hasan El-Benna’nın emriyle Filistin topraklarında 1948 yılında yahudiyle savaşmıştır. Bu konuda geniş bilgi için Prof. Kamil Es-Şerif’in yazdığı “ Filistin Savaşında Müslüman Kardeşler” adlı eserine bakınız.
Müslüman olarak şuna inanıyoruz ki, Yahudi devletinin sonu mutlaka gelecektir. Onun kurduğu devlet, zülüm ve diktatörlük üzere düzenlemeye çalıştığı egemenlik, pek yakında yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimin İsra suresinde, bu hususta inananlara müjdeler vardır..
Şehid Seyyid KUTUB
İslam’ın ilk doğuş günlerinde de Yahudiler, Arap yarım adasının müşriklerini, kabile kabile gezip İslam aleyhinde kışkırtılar. Müslümanların aleyhinde akıl almaz iftiralarda bulundular, onlarla alay ettiler ve müşriklerin onlara saldırıda bulunmasını sağladılar. Kur-an-ı Kerimde, buna işaret edilerek şöyle buyurulmaktadır:
“ Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana inanıp, inkar edenlere: “ Bunlar inananlardan daha doğru yoldadırlar “ dediklerini görmedin mi? “ (21)
Hakkın ve İslam’ın üstün gelmesi ile Yahudiler, mücadele savaşma alanlarının yönünü değiştirdiler. Direk olarak İslam’la baş edemeyeceklerini anlayınca, bu sefer de teni Müslüman olanların kalbini çelmeye, onlara yanlış bilgi öğretmeye, Müslümanların saflarını içten bölüp parçalamaya başladılar. Müslümanları, birbirine düşürdüler. İslam toplumunun arasına fitne soktular. Daha sonraki tarihlerde Hiristiyan Misyonerleri’nin gösterdiği faaliyetleride kendi emelleri doğrultusunda kullandılar. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Haçlı Ordularını, İslam dünyasına saldırmalarını sağladılar. İslam dünyasında, kendilerine bir sürü hizmetçi yetiştirdiler. Bunlar vasıtası ile bir çok işler başardılar. Sahte ve hain kahramanlar türettiler. Böylece, Siyonistler ve Misyonerler el ele vererek İslam dünyasını yıkmaya, bölüp parçalamaya çalıştılar. İslam dininin temel esaslarını, bir daha dirilmemek ve anılmamak üzere kökünden söküp atmaya çabaladılar.
Daha öncede işaret ettiğimiz gibi, İslam tarihinin ilk gününden başlayarak günümüze gelinceye kadar Kur-an-ı Kerim şu ayeti: “ Ey Muhammed! İnsanlar arasında inananlara, en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun…” (22) her zaman geçerliliğini korumuştur.
Eğer söyleyeceklerimizi özetleyecek olursak, Yahudinin İslam ve Müslümanlara karşı olan düşmanlığını şöylece sıralamamız gerecektir: Medine’de yeni doğmakta olan İslam devletine karşı, putperest Arap kabilelerini ve Mekkeli müşrikleri kışkırtan Yahudilerdir. Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nudayr kabilelerini (23) bir arya toplayıp İslam’a karşı bi güç meydana getirmeye çalışan Yahudidir.
Müslümanlar arasında fitne bozgunculuk hareketini çıkaran, dedi kodularla Müslümanları birbirine düşüren ve Hz. Osman (r.a.) ın şehit edilmesine sebep yahudidir.
Peygamber(s.a.v) in siyer ve hadislerinde yalan iftiralı rivayetler uyduran yahudidir.
Koca Osmanlı Devletini parçalayan, milliyetçi ve ırkçı hareketlerin ardında sinsi emellerini gerçekleştirmeye çalışan, Sultan Abdulhamid Han hazretlerini tahtan indiren ve İslam halifeliğini sona erdiren yahudidir..
Yer yüzünün her bölge ve ülkesinde, İslam’a karşı savaşan güçlerin arkasında Yahudi vardır. Müslümanlara karşı başlatılan savaşları her yerde destekleyen, para ve silah yardımında bulunan yahudidir.
Materyalizm felsefesini kuran, maddeyi ilahlaştıran Yahudidir. Cinsi arzuların serbest olmasını isteyen, sexsi teşvik eden ve cinsi arzunun hayatın temeli olduğunu savunan yahudidir. Aile hayatını yıkan ve sosyal ilişkileri bozan yahudidir…(24)
Müşriklerin, putperestlerin ve ateşperestlerin İslam ile olan savaşları pek uzun sürmedi. Bu savaşların hepsi, toplu olarak yirmi yılı geçmez. Bu savaşlar Müslümanlar için Yahudilerle yapılan savaşlar kadar pek fazla zararlıda olmamıştır. Hindistan’da İneğe tapanların Müslümanlara yaptıkları zülüm ve haksızlık, Dünya Siyonizmin Müslümanların başına ördüğü zülüm ve haksızlık ağının yanında hiç denilecek kadar azdır. İslam ülkelerinde Müslümanların başına Marksizmi musallat kılan da Yahudi değil midir?
Kur-an-ı Kerimde, İsrail Oğulları ile ilgili olarak verilen ayrıntılı bilgilerin bir çok hikmetleri vardır. Boş yere Kur-an-ı Kerim, bu kadar uzun ve geniş olarak İsrail Oğullarından söz etmemektedir. Kur-an-ı Kerimde, İsrail oğulları ile ilgili verilen ayrıntılı ve geniş bilginin hikmetlerini, şöylece sıralaya biliriz:
1- Medine’de ve Arap yarım adasında, İslamın çağrısına karşı çıkanların, fitne ve bozgunculuk hareketiyle İslamın yayılmasına engel olmaya çalışanların, münafıkları koruyan ve kullananların Yahudi olması.
Bu yüzden yüce Allah, Kur-an-ı Kerimde, İsrail Oğullarından, tarihlerinden, çektikleri çileden, başlarına gelen olaylardan ve bunlardan ders almadan daima hak peygamberlere karşı yaptıkları isyandan uzun uzun söz etmekte ve Müslümanlarla savaşanların kimlikleri hakkında geniş ayrıntılı bilgi vermektedir. Bunların, daha önce hak peygamberlere karşı takındıkları tavırları, haksızlıkları, hile ve desiseleri de bu gaye ile birer birer açıklamaktadır.
Yüce Allah’ın bildirdiği hak dini inkar eden ve gönderdiği bütün hak peygamberlere karşı savaşan bu milletin, Müslüman topluluğu tarafından da iyi tanınması ve ona göre tedbirli davranmaları için her şey Kur-an-ı Kerimde, açık açık bildirilmiştir.
2- İsrail Oğulları, son din olan İslamdan önce, kendilerine kitap verilen hak dinin mensubu olanlardan olması dolayısıyla Kur-an-ı Kerimde, onlardan söz edilmiş onların dinlerinin esaslarını kendi elleriyle nasıl değiştirdiklerini anlatmış ve Müslümanlarında böyle yanlış bir yola sapmamaları için uyarıda bulunmuştur. Hak ve doğru yoldan ayrılmakla, din ve ahlak esaslarından uzaklaşmakla Yahudilerin başına uzun yıllardaki felaketlerden ders alınması konusunda, İsrail oğullarının başına gelen olaylar, kur-an-ı Kerimin bir çok sürelerinde, birer birer açıklanmıştır.
3- İslam dini son dindir. Ondan sonra hiçbir din gelecek değildir. Hak din olarak kıyamete gününe kadar sadece, onun hükmü geçerli olacaktır. İnsanlık, bu zaman zarfında onu yaşamak ve ona yürekten inanmak zorundadır. Onu, her devirde yaşamak ve inkarcılara karşı savunmak için Hz.Musa’nın ve Hz. İsa’nın ve diğer hak peygamberlerin mucize ve mücadelelerinden Kur-an-ı Kerimde, uzun uzun söz edilmiştir. Bilindiği gibi İsrail oğullarının tarihi, hayli eskidir. Bunların tarihinde, geçen olaylardan kazanılan bir çok tecrübeler vardır. Bunların bilinmesinde hiç şüphesiz, sayılamayacak kadar pek çok fayda vardır…
Kur-an-ı Kerimin ve tarihin ışığında yaptığımız bu açıklamalardan sonra, siz değerli okuyucularımıza diyorizki: Yahudi ile olan savaşımız dün olduğu gibi bu günde bütün şiddetiyle davam etmektedir. Yarında yanı şiddetle devam edecektir. Çünkü Yahudiler, İslam dinini yer yüzünden silmedikçe, bu savaşlarına aralıksız olarak devam edeceklerdir. Onlar, her yerde Müslümanları yenilgiye uğrattıkları ve dinlerinden uzaklaştırmayı başardıkları halde, genede islam’a karşı olan savaşlarını bütün güçleriyle sürdürmektedirler. Bu hususta, milletler arası hile ve desiselere baş vurmakta ve Müslümanların aleyhinde kararlar çıkarmaktadır. (25)
İsrail, kendi devletini kurduklarını ilan ilan ettikten sonra, İslama ve İslam ülkelerine saldırı ve düşmanlıklarını daha da hızlandırmaktadır. Devletinin sınırlarını genişletmek için yeni planlar peşinden koşmaktadır. Onun bu emel ihtiraslarının sonu gelmez…
Ancak, Müslüman olarak şuna inanıyoruz ki, Yahudi devletinin sonu mutlaka gelecektir. Onun kurduğu devlet, zülüm ve diktatörlük üzere düzenlemeye çalıştığı egemenlik, pek yakında yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimin İsra suresinde, bu hususta inananlara müjdeler vardır…
Yahudiler, Filistin toprakları üzerinde, tarih boyunca bir çok devlet kurmuştur. Yer yüzünün egemenliğini ellerine geçirmeye çalışmış, hile, fitne ve bozgunculuk hareketleriyle de bütün dünyanın huzurunu kaçırmış ve bu yüzden de yüce Allah’ın gönderdiği güçlü kulları vasıtası ile de yenilgiye uğramıştır. Kurdukları devlet ve egemenliği yıkılmış, Filistin’in temiz toprakları üzerinden uzaklaştırılmışlardır. Bütün dünya insanları için yaktıkları kin, düşmanlık ve savaş ateşi böylece söndürülmüştür. Tarihin akışı içinde bu olay ve bu sonuç, daima bu şekilde devam edip günümüze kadar gelmiştir. Yahudiler için bu azap ve yıkılış, Yüce Allah’ın değişmeyen bir kanunu haline gelmiştir. Ezeli kanun hikmeti, daima bu şekilde tecelli etmiştir.
Bugün Yahudi, gene Filistin toprakları üzerinde yeni bir devlet kurduğunu ilan etmiştir. Dünyanın bir çok ülke bölgesinde bulunan Yahudiler, bu devlete güç katmak için Filistin topraklarına göç etmekte ve burada yerleşme merkezleri yapmaktadırlar. Bütün dünya insanlarının gözleri önünde, bu topraklar üzerinde çağlar boyu yaşayan ve bu toprakların asıl sahibi olan Filistin Müslüman halkını, haksız olarak bu topraklardan çıkarıp sürmektedir. Böylece bu gün, bilfiil olarak Yahudi ve Müslüman savaşı başlamış bulunmaktadır. Eğer Müslümanlar, bu savaşta bir an önce üstün çıkmak istiyorlarsa, Kur-an-ı Kerimde İsrail oğulları ile ilgili verilen bilgileri çok iyi anlamaları gerekir. Bu bilgilerin ışığında hareket ettikleri zaman, üstün gelmelerinin an ve saatinin pek yakın olduğunu bilsinler.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) in Mescd-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Mirac gecesinde hareket etmesi ve bu olayın Kur-an-ı Kerimde müstakil bir sürede (İsra Süresinde) anlatılması, hikmetsiz ve anlamsız değildir. Peygamber efendimiz(s.a.v) in bu yolculuğu, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in dinleri ile islamın temel inançları arasını, Ka’be ile Kudüs’ün arasını birleştirmek içindi.
Ne yazık ki bu mukaddes toprakların sahibi ve varisi olan müslümanlar, bu gün yahudinin zalim elleriyle Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı ellerine geçirmek ve burada yeniden egemenlik sürdürmek içinçaba sarf etmekte ve müslümanlara karşı savaş ilan etmektedir. Bu savaş, devam edecektir.Akıl almaz siyasi dolaplarını tekrar çevirecek, hile ve desiselere baş vuracak ve yer yüzünü yeniden bozgunluğa döndürecektir. En sonunda yahudinin bu yeni devleti, güçlü ve inançlı bir ordu vasıtası ile yıkılıp gidecektir…
Bakınız bu hususta Kur’an-ı Kerimde neler buyurulmaktadır…
*Kitapta İsrailoğullarına: diye bildirdik. Bu ikisinden birincisinin vakti gelince, üzerinize kullarımızdan p*ek güçlü olan kimseleri salacağız. Bu güçlü kullarımız, ülkenizde her köşeyi kontrolüne alacaklardır. Bu mutlaka yerine gelecek bir vaaddir. Bunun ardından tekrar sizi, onlara üstün kılacağız. Mal ve evlatlarla size yardım edecek ve sizin sayınızı çoğaltıp artıracağız. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük yaparsanız, o da gene kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzlerinizi karartarak kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri yıkmaları için onları tekrar üzerinize göndereceğiz. (isra süresi ayet 4-7)
Yahudiler, tarihlerinde çok kere denemiş olarak Filistin’e girip yerleşmiş, fitne ve bozgunculukları dolaysı ile de çıkarılmışlardır. Onlara iki vaad verilmiştir. Birincisini: tarihin sayfaları arasında bir çok kere deneyerek kapatmışlardır. Allah’ın vaadi haktır. Onda zerre kadar yalan ve şüphe yoktur. İkinci vaadi ise; -Allah’ın izni ile – Müslümanların elleriyle gerçekleşecektir. Yahudilerin kurdukları her devlet ve egemenlik, fitne ve bozgunculuklarından dolayı mutlaka yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimde bu hususta (isra süresi ayet 5) diye işaret edilmiştir.
İsrail oğulları yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya başladıkları zaman, hemen başlarına yüce Allah, vaad ettiği kullarını saldırmış ve onların bozgunculuklarına son vermiştir.Kur-an-ı Kerimde, buna da şu şekilde işaret edilmiştir: (isra süresi ayet:8)
Hz.Peygamber (S.A.V.) in devrinde bozgunculuk yaptılar,yüce Allah’tan ceza görüp Arap yarımadasından kovuldular.Son çağda tekrar bozgunculuk yapmaya başladılar, Hitler’in gazabına uğradılar ve gerekli cezalarını gördüler. Bugün, gene bozgunculuk hareketlerini yeniden hortlatmaya çalışıyorlar. Filistin toprakları üzerinde yerli Müslüman halka, akıl almaz işkenceler yapmakta ve topluca soykırıma yönelmektedirler. Hile ve desise planlarını yeniden uygulamakta ve yeryüzünü bozguna çevirmektedirler. Yüce Allah, yakın bir zamanda, onların bu zulüm ve baskılarına son verecek, devlet ve egemenliklerini yıkacak olan kullarını, onların üzerine gönderecektir. Yüce Allah’ın vaadi haktır. Kur’an-ı Kerimde buyurulan vaadin vakti, mutlaka bir gün gelecektir.Bekleyenler, vaad edilen vaktin, pek yakın olduğunu göreceklerdir.
Yahudinin devleti, egemenliği, dünyada oluşturduğu güç, maddi üstünlüğü ve bu üstünlüğüne güvenerek savurduğu tehditler Müslümanları sala korkutmamalıdır. Yüce Allah’ın vaadına ve Kur-an-ı Kerim’in ayetlerine samimi olarak inanırlar, yahudinin savurduğu tehditlerden ürküp sinmezler. Cihad emrini bırakıp köleliğe razı olmazlar. Bakınız yüce Allah, Kur-an-ı Kerimde Yahudilere karşı yapılan savaş hakkında, mü’minlere cesaret yönünden nasıl müjde vermektedir:
“ Ey Mü’minler! Onların(Yahudilerin) yüreklerine korku salan Allah’tan çok sizlersiniz. (29)
Çünkü onlar, anlayışsız kimselerdir. Onlar , sizinle toplu olarak, ancak surlarla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasında savaşmayı kabul ederler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise şiddetlidir. Sen, onları birlik içinde olduklarını sanırsın. Oysa onların kalpleri, birbirilerinden ayrıdır.” (30)
Bazen dış görünüşler bizi aldatır. Yahudilerin ve münafıkların birbirilerine karşı gösterdikleri sadakat ve sevgiyi, onlar arasında bir büyük birlik ve beraberliğin meydanda oluştuğuna bakar ve yanılırız. Bu güce karşı koymanın ve bu birliği bozmanın zor olduğuna inanır ve böylece ümitsizliğe kapılırız.
DİPNOTLAR:
DİPNOTLAR:
(21) Nisa Süresi Ayet: 21
(22) Maide Süresi Ayet: 82
(23) Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nudayr adlı kabileler, Medinede bulunan Yahudi kabileleridir. Müslümanlar bu üç kabile ile ayrı ayrı savaşmışlardır.
(24) Bu üç ayrı felsefe ekolünü kuran, Yahudi asıllı kimselerdir. Bu üç yahudinin isimleri sırayla şöyledir:
1- Karl Marx
2- Fruit
3- Dricham
Daha sonraki çağda ise, din ve ahlak kurallarını bozmaya çalışan Yahudi asıllı Can Pul Clarther’dir.
(25) Yahudinin, tek korkusu islamdır. İslam’ın yeniden dirilmesidir. Yahudinin, gece ve gündüz olarak savaştığı tek düşman islamdır. Yahudi için kominizm ve başka batıl inançların yayılması hiçbir anlam taşımaz ve önemli bir tehlike teşkil etmez. Onun için tek tehlike, islam’ın uyanmasıdır. Bu yüzden Yahudi, İslam’ın uyanmaması için ne gerekli ise yapmaktadır…
(26) İsra Süresi Ayet: 4-7
(27) İsra Süresi Ayet: 5
(28) İsra Süresi Ayet: 8
(29) Yani; Yahudiler sizden korktuğu kadar Allah’tan korkmazlar.
(30) Haşr Süresi Ayet: 13-14
(31) “Müslüman Kardeşler” den bir topluluk, büyük şehit Hasan El-Benna’nın emriyle Filistin topraklarında 1948 yılında yahudiyle savaşmıştır. Bu konuda geniş bilgi için Prof. Kamil Es-Şerif’in yazdığı “ Filistin Savaşında Müslüman Kardeşler” adlı eserine bakınız.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Yaldızlı Sözlerin Arkasındaki Çürüme Tarihin en trajik ironilerinden biri, çöküşe en yakın toplumların en çok “yücelik ”ten bahsetmesidir....
-
Platon, asırlar öncesinden bir uyarı bırakmıştı insanlığa: “Demokrasi, ancak erdemli ve eğitimli bir halkın omuzlarında yükselebilir; aksi t...
-
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne… İşte asıl cinayet bu.” — Maksim Gorki, Ana (1906) Ruhun ölümü, bir toplumun çöküşünün sessiz hab...
-
İçinde bulunduğumuz çağ, pek çok unvanla anıldı: teknoloji çağı, bilgi çağı, hız çağı… Ama eğer hakikatin kalemiyle yazılacak olursa, bu ça...
-
EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi ABD'den çok ...
-
İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır...
-
Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaş...
-
Merhum Ahmet Kaya, bir şarkısında “ Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi ” diyordu. Ne kadar manidar bir cümle… Bugün ülke olarak geldiğimiz ...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba,...
Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....
omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada
Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla
çöllerden geçerek varılır havuzun başına!