Bu Blogda Ara

19 Temmuz 2025 Cumartesi

Tek Rakibim Kendimdir Ahlaki Duruşun ve Sükûnetin Yolculuğu


Hayat boyunca kimseyi kıskanmadım. Ne birini geçmek istedim ne de birinin geçtiğini görüp hızlandım. Ben yalnızca kendimle yarıştım. Benim rotam, başkalarının alkışlarıyla ya da yuhalamalarıyla şekillenmedi. Çünkü ben, hayatı bir yarış olarak görmedim. Benim için hayat, içimdeki özü en saf şekilde yaşamak, her adımı erdemle atmak, her bakışı vicdan terazisinde tartmaktı. Ne hazin bir çağda yaşıyoruz ki, doğruluğun sabırla ilerlediği bir yolda, hırsın çamura bata çıka önünüze geçmeye çalıştığını görmek sıradan bir manzaraya dönüşmüş.

Ben yürüdüm. Sessizce, kendi ayak seslerimi duyarak, toz kaldırmadan yürüdüm. Ancak ne zaman adım atsam, sağımda solumda biri koşmaya başladı. Adımlarımı izleyenler, niyetimi anlamadan hızlandı. Oysa ben bir yere yetişme derdinde değildim. Ben kendime yetişme derdindeydim. Günümüzde ise insanlar ‘başarıyı alkışla ölçüyor, ‘Kazanç'ı gösterişle. Oysa benim anlayışıma göre gerçek başarı, iç huzurunu kaybetmeden bir ömür yaşayabilmekti.

Bu çağ, yarış pistlerini kalabalıklaştırdı. Herkes bir diğerinin hızına bakarak kendi yolunu belirlemeye çalışıyor. Kimse durup ‘ben nereye gidiyorum?’ diye sormuyor. Herkes birilerini geçme telaşında. Göz göze gelmeden, kalp kalbe değmeden, sadece öne geçmenin hırsıyla yan yana geçiliyor. Ancak ben hiçbir zaman bir başkasının pistine adım atmadım. Onların koştuğu zemine basmadım. Çünkü ben bilirim ki, başkasının yolunda koşan, kendine ait bir varış çizgisi bulamaz.

Ne zaman biraz daha ilerlesem, ‘o kim ki bizden önde olsun’ diyenlerin homurtusunu duyar oldum. Adım attığım anda arkamda kıvılcımlar çıkarmaya çalışanları fark ettim. Hırslarıyla üzerime bastılar. Yolumu kesmek, beni yorup kenara çekilmemi sağlamak istediler. Ancak bilmiyorlar ki benim yolum, onların pistinden farklı. Onların gürültüsü, benim sessizliğimi bozamaz. Benim ayak izim, onların çamuruna karışmaz.

Bazen gülümsedim. Onların beni rakip görmesine gülümsedim. Çünkü ben kendimi bile rakip görmüyorum. Ben içimdeki kibri yenmeye çalışan bir yolcuyum. Her gün aynı aynaya bakıyor, aynı vicdana soruyorum: “Bugün senden daha iyi oldun mu?” Beni ilerleten şey bu sorudur. Ne bir makama tırmanma arzusu, ne bir servet hırsı, ne bir övgü beklentisi. Benim yarışım kendimledir. Çünkü en çetin mücadele, insanın kendi içindedir.

Ahlaki duruş, bu çağın en çok hor görülen meziyeti oldu. Herkes bir şekilde kısa yoldan ‘bir şey’ olmak derdinde. Liyakatsizliğin, torpilin, yalanın, gösterişin dört nala koştuğu bir dönemde, doğruluk bir kambur gibi görülüyor. İnsanlar dürüstlüğe acıyor, sabra gülüyor, tevazua küçümseyerek bakıyor. Oysa ben, doğruluktan taviz vermeden, sabırla yürümeyi şeref bildim. Benim pistim, toprağın üstünde, gözyaşının izinde, alın terinin kutsallığında serilmişti.

İçinden geçtiğimiz toplumlarda her gün kudurganlıklar artıyor. Sosyal medya, insanların içindeki hırsı kamçılıyor. İnsanlar artık kendi hayatlarını değil, başkalarının hayatlarını yaşıyor. Her paylaşım bir gösteri, her başarı bir övünç malzemesi. Kimse ‘acaba ben bu hale nasıl geldim?’ diye sormuyor. Çünkü herkes ‘ben ondan daha iyiyim’ diyerek avunuyor. Hırsla yanıp tutuşan kalpler, en küçük bir başarıyı bile hazmedemez hale geldi. Başkasının gülüşünü kıskanıyor, başkasının yürüyüşünden rahatsız oluyor.

Ancak ben bu çürümüş düzende yürümeye devam ediyorum. Kendi yavaşlığımda, kendi sükûnetimde. Çünkü bilirim ki hayat bir maraton değildir; hayat, bir yolculuktur. Ve bu yolculukta önemli olan hız değil, istikamet ve iç huzurudur. Ben durmadan kendime dönüyor, her gün daha iyi bir insan olmanın yollarını arıyorum. Benim rakibim, dünkü ben. Bugünkü ben, ondan daha adil mi? Daha sabırlı mı? Daha şefkatli mi?

Çoğu zaman bu sorularla baş başa kalıyorum. Kimi zaman içimdeki öfke beni kenara çekmek istiyor. Kimi zaman nefsim ‘sen de biraz koş’ diyor. Ama ben, ruhumu dinliyorum. Ruhum koşmayı değil, yürümeyi seviyor. Ruhum, kendini göstermek yerine kendini bilmek istiyor. Ruhum, alkışa değil, huzura susamış. Ve ben bu çağın alkışa susamış kalabalıklarında susmayı bir erdem sayıyorum.

Benim gibi yürüyen az insan kaldı. Biliyorum. Bazen yalnızlık çöküyor omzuma. Ama bu yalnızlık, kalabalıklarda kaybolmaktan daha huzurlu. Çünkü yalnızken kendinle buluşuyorsun. Kendini tanıyor, kendinle barışıyorsun. Kalabalıkların içerisinde kaybolanlar, bir ömür kendinden kaçıyor. Ama ben durdum, yüzleştim, kabul ettim. Güçlü yanlarımı da, zayıf yönlerimi de bildim. Ve işte bu yüzden kimseye rakip olmadım. Çünkü herkesin yürüdüğü yol farklıydı.

Ahlak, insana kendini tanıtır. Vicdan, yön tayin eder. Sabır, adım atmayı öğretir. Bu üçü benim yürüyüşümün mihenk taşları oldu. Kalbimde taşıdığım inanç, elimde tuttuğum sabır ve gözümde aradığım hakikatle yol aldım. Ve kim ne kadar bastırırsa bastırsın, ben bastırmadım. Kim ne kadar kirletmek isterse istesin, ben temiz kalmaya çabaladım. Zira yolun kendisi değil, yolculuk biçimi insanı var eder.

Bugünün toplumunda herkes kendini ispatlama peşinde. Herkes bir görünürlük, bir fark edilme savaşı içinde. Ama fark edilmekle var olmak aynı şey değildir. Ben fark edilmeden var olmayı tercih ettim. Gölge gibi, sessizce ama iz bırakarak ilerlemeyi seçtim. Herkesin sustuğu yerde hakikati dile getirmek, herkesin bastığı yerde geri çekilmek, herkesin koşturduğu yerde durmak benim tercihimdi.

Benim için yürüyüş bir tavırdır. Kimliğin, niyetin ve inancın dışa yansımasıdır. Benim yürüyüşüm, başkasına göre hızlı ya da yavaş değildir. O yürüyüş, içimdeki dengeyi koruduğu sürece anlamlıdır. Ve ben bu dengeyi ne hırsla, ne öfkeyle, ne de yarışla bozmam. Çünkü ben tek bir yarışa inanırım: insanın kendini aşma yarışı. Ve bu yarışta yalnızca bir rakip vardır: dünün benliği.

İşte bu yüzden hiç kimseyi kıskanmadım. Kimseyi rakip olarak görmedim. Ve herkes koşarken, ben yürüdüm. Yolumun kenarında kalanlara baktım, dua ettim. Üzerime basanlara baktım, affettim. Çünkü ben pistin değil, yolun adamıydım.

Son sözüm şudur:

Ey insan! Kendinle yüzleş. Başkalarıyla değil, yalnızca kendi vicdanınla yarış. Hızlı olmak değil, doğru olmak esas olandır. Ve unutma, başkalarının alkışıyla yürünen yol, bir gün sessizliğe çarpar. Ama kendi kalbinin sesiyle yürüyenler, hep hakikate varır.

Yürümeye devam et, durmadan, başını eğmeden ve kimseyi ezmeden…

Erol Kekeç/10. Mart.2025/Sancaktepe/İST

NOT:Doğum günüm anısına yazdığım bir seslenişti kendime...

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!