“O hâlde sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Gerçekten sen dosdoğru bir yol üzerindesin. Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için bir şereftir. Ama ondan sorumlu tutulacaksınız.”
(Zuhruf/43-44)
1. Hakikatin Terk Edildiği Bir Çağda Yaşıyoruz
Kur'an, müminler için yalnızca bir kitap değil; aynı zamanda bir hayat kılavuzu, bir şahsiyet inşa edicidir. Ancak bugün "Müslümanım" diyen milyonlarca insanın yaşamında Kur'an'ın yalnızca kitaplıkların en üst rafında bir süs, cenazelerin olmazsa olmaz tören nesnesi, Ramazan ayında ölüler için hatim vesilesi ya da Arapça okunduğunda sevap kazanılan "okunur ama anlaşılmaz" bir metin haline gelmesi, bu ayetlerin ihtarına ne kadar muhtaç olduğumuzu göstermektedir.
Ayette Allah Resulüne “sana vahyedilene sımsıkı sarıl” buyruğu gelirken, bu hitabın sadece O’na değil, O’na tabi olduğunu söyleyen bütün ümmete yönelik olduğu çok açıktır. Sarılmak bir sevgi değil, bir bağlılık, bir öncelik, bir ölçü ilanıdır.
Peki bugün kaç kişi hayatında Kur'an'a gerçekten sarılıyor?
2. Kuran’ı Rehber Edinmemiş Bir Dindarlık Sahici Olabilir mi?
Bugün toplumda İslam adına şekilsel ritüeller çokça görünür hâlde. Camiye giden, başörtü takan, oruç tutan, hac ziyaretinde bulunan insan sayısı az değil. Ama sormak gerek:
Peki ya ticaretinde Kur'an var mı?
Evinde adalet, merhamet ve hakkaniyet Kur'an'dan mı öğrenilmiş?
Çocuklarını yetiştirirken öncelik Kur'an'ın ahlakı mı, yoksa dünyevî kariyer mi?
Bir toplumda Kur'an varken neden hâlâ rüşvet, faiz, adam kayırma, zulüm, ahlaksızlık bu kadar yaygın?
Çünkü Kur'an sadece sesli okunan, gözle izlenen, ama kalple taşınmayan bir kitap hâline getirildi. Ve işte tam da bu yüzden bu ümmet; Kitabı'n gölgesinden bile uzaklaştı.
3. Kur'an ile Kurulan Suni Mesafe Duvarlar
Kur'an ile Müslümanlar arasında duvarlar örüldü. Bu duvarlar maddî değil, manevî duvarlardır. Gelin, birlikte bu duvarlara bakalım:
a. Dil Duvarı
Bugün milyonlarca Müslüman, Kur'an'ın ne dediğini bilmiyor. Arapça bilmediği gibi, kendi dilinde mealleri de okumuyor. Oysa Kur'an'ın ilk emri “Oku!” idi. Ama şimdi insanlar süs için okuyor, sevap için okuyor, ama anlamak için okumuyor.
Kur'an'ı anlamadan okumak, onun gölgesine bile ulaşamamak demektir.
b. Mezhepçilik Duvarı
Kur'an'ın önüne “bizim mezhep ne diyor” sorusu kondu. Oysa Allah şöyle buyurur:
“Onlar dinlerini parça parça ettiler, fırkalara ayrıldılar; her fırka kendi yanında olanla sevinmektedir.” (Rum /32)
Bugün Kur’ân’ı doğrudan rehber edinmek yerine, herkes kendi cemaatinin, şeyhinin, mezhebinin açıklamasına daha çok sarılıyor.
c. Gelenek Duvarı
Kur'an bir şey söyler ama insanlar “atalarımızdan böyle gördük” diyerek onu ikinci plana atarlar.
“Biz atalarımızı bir din üzere bulduk, biz de onların izinden gidiyoruz.” (Zuhruf/ 22)
d. Laikleşme Duvarı
Bazı Müslümanlar Kur'an'ı sadece bireysel hayata indirger: “Kalbim temiz olsun yeter!” der. Kur'an'ın ekonomik, sosyal, siyasal rehberliğini dışlar.
Oysa Kur'an, hem bireyi hem toplumu inşa etmeye gelir.
4. Kur'an'ı Bırakmanın Sonucu: Şerefin Kaybı
Zuhruf 44. ayet çok net bir ifade kullanır:
“Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için bir şereftir.”
Kur'an'dan uzaklaştığımız gün, işte o gün izzeti, onuru, saygınlığı kaybettik. Bugün İslam coğrafyası neden bu kadar parçalanmış, hor görülmüş, zulüm altında? Çünkü Kur'an artık bizim hayata yön veren kitabımız değil. Sadece cenazelerde hatırlanan, camilerde yankılanan, ama toplumda yaşanmayan bir metin hâlinde kaldı.
Kur'an bizim elimizde olmasına rağmen, adeta yokmuş gibi davranılıyor. Bu, bir hakikatten değil, bir gafletten kaynaklanıyor.
5. Kur'an'dan Kopuşun Dramatik Örnekleri
a. Adalet Yerine Adamcılık
Kur'an “adaleti gözetin” der, ama toplumda torpil, rüşvet, kayırma kol gezer.
“Bir topluluğa olan kininiz bile sizi adaletsizliğe itmesin.” (Maide/ 8)
Bugün bu ayet yerine, “bizden olan kazansın” mantığı egemen.
b. Faiz ile Savaşan Toplumlar
Kur'an faizi Allah ve Resulüne savaş açmak olarak niteler. (Bakara/ 279)
Ama İslam ülkelerinde ekonomiler faiz düzeniyle döner. Hem de bunu yönetenler "biz Müslümanız" der.
c. Kadın Hakkı Diyenler Ama Evde Zulmedenler
Kur'an kadınları birer rahmet ve sükûnet sebebi olarak tanımlar. Ama kadına şiddetin en çok görüldüğü yerler yine “İslam” adıyla anılan yerlerdir. Çünkü Kur'an sadece sesle okunur ama hayata geçirilmez.
6. Kur'an Gölgesine Giremeyen Müslümanlık Bir Aldanış
Bugün birileri kendini şöyle tanımlar:
“Ben beş vakit namazımı kılarım ama Kur'an okumam.”
“Ben orucumu tutarım ama sosyal adalet konularını Kur'an'a bırakmam.”
“Ben hacdan geldim, ama hâlâ kibirli, hâlâ cimri, hâlâ yalan dolan içindeyim.”
Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Kur'an hayatın merkezine alınmadıkça yapılan ibadetler sadece ritüel olur; ruhsuz, niyetsiz ve etkisiz hâle gelir. Kur'an'ın gölgesine giremeyen dindarlık, şekilsel bir maskedir.
7. Oysa Kur'an Hayattır, Hayatın Ta Kendisi
Kur'an şöyle der:
“Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah’a ve Resulüne icabet edin.” (Enfal/ 24)
Kur'an hayat verir, diriltir, şekil değil ruh kazandırır.
8. Ümmete Son Çağrı: Kur'an'a Geri Dön!
Ey kendini Müslüman sayanlar!
Kur’ân elinizde ama gönlünüzde değil.
Evlerinizde ama hükümlerinizde değil.
Mevlitlerde var ama mahkemelerde yok.
Cami duvarında var ama kalbin duvarını aşamıyor.
Allah bu Kitap için hesap soracağını söylüyor:
“...O (Kur’ân), senden ve kavminden sorulacaktır.” (Zuhruf/ 44)
Bu, bir uyarıdır!
Bu, bir çağrıdır!
Bu, bir hesap gününün ilanıdır!
9. Çözüm: Kur'an'a Dayalı Bir Diriliş
Ne yapmalıyız?
Kur'an'ı anlamak için okumalıyız. Her Müslüman, meal okumayı, tefekkür etmeyi ibadet bilmeli.
Hayatın her alanında Kur'an'ı ölçü edinmeliyiz. Ticarette, evlilikte, siyasette, eğitimde...
Kur'an'ı merkeze alan bir eğitim sistemi kurmalıyız.
Kur'an'la hükmetmeyi bir hedef olarak görmeliyiz. Şekilci değil, ahlaklı bir toplum inşa etmeliyiz.
Kur'an'ı içselleştirmeyen hiçbir ibadetin ruhu olmayacağını bilmeli, dindarlığı sadece dış görünüşe indirgememeliyiz.
10. Kur'an'ı Terk Eden Peygamber’in Şikayeti
Resulullah (s.a.v.) şöyle diyecek:
“Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı terk etti.” (Furkan/ 30)
O gün bu şikayet bize yönelirse ne cevap vereceğiz?
“Ben mevlitte okudum ya Rabbi”?
“Ramazan'da hatim indirdim ya Rabbi”?
“Açılışta Kur'an dinledim ya Rabbi”?
Ama hayatımda senin kitabının hükmü yoktu ya Rabbi…
İşte o gün Kur'an'ın gölgesine giremeyen herkes, Allah’ın azabının gölgesinde kalacaktır.
Unutma Ey İnsan!
KUR’ÂN’DAN UZAKLAŞMAK, ALLAH’TAN UZAKLAŞMAKTIR.
KUR’ÂN’A SARILMAK, HAYATI KUCAKLAMAKTIR.
KUR’ÂN’I ANLAMAK, KENDİNİ BULMAKTIR.
KUR’ÂN’I YAŞAMAK, ŞEREF SAHİBİ OLMANIN TEK YOLUDUR.
İşte bu, bir ültimatomdur.
Bir çağrı değil, bir zorunluluktur.
Bir tercih değil, bir sorumluluktur.
Ya Kur'an ile dirileceğiz…
Ya da Kur'an'ın terk edilenleri olarak mahşerde yıkılacağız.
11. Vahyin Yerine Hezeyanlar-Kur’ân’dan Kopuşun En Tehlikeli Biçimi
Zuhruf Suresi 43. ayette açıkça şöyle buyrulur:
“O hâlde sana vahyedilene sımsıkı sarıl.”
Bu ayet yalnızca Resûlullah’a değil, Resul'e tabi olduğunu iddia eden her Müslümana bir emirdir, bir yol haritasıdır, bir iltizamdır.
Ancak ne acıdır ki bugün Kur’ân’a sarılmak yerine Resûl'ün ağzından uydurulan sözlere sarılmak, Kur’ân'ı gölgeye atarak onu hadis diye rivayet edilenlerin ardına gizlemek, dinin en büyük sapmalarından biri olmuştur. Bu, sadece Kur'an'a ihanet değil, aynı zamanda Resûlullah’a da açık bir iftiradır.
12. Resul Hiçbir Zaman Vahiy Dışında Din Koymadı
Resûlullah bir vahiy taşıyıcısıydı. Görevi Allah’tan aldığı vahyi, eksiksiz, olduğu gibi insanlara tebliğ etmekti.
“O, kendi hevasından konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca kendisine vahyedilen bir vahiydir.” (Necm/ 3-4)
Resul'ün dilinden çıkanın vahiy olduğunu söyleyen Kur'an, yine başka bir yerde şöyle buyurur:
“Eğer (Muhammed) bize karşı bazı sözleri uydurmuş olsaydı, biz onu kudretle yakalardık.” (Hâkka/44-46)
Peki, Kur'an bu kadar açıkken, bugün “Resul böyle dedi”, “şöyle buyurdu” denilerek din adına ortaya atılan ve Kur'an'la çelişen binlerce sözün kaynağı ne?
Bu Resul'e atılmış iftiralardır. Eğer Resul gerçekten din adına vahiy dışında bir şey söylediyse –ki Kur'an bunun asla olmadığını bildiriyor– bu vahim bir durumdur. Ama asıl vahim olan, Resul'e bu iftiraların atılması ve bu uydurma sözlerin Allah’ın kelamıyla eşdeğer, hatta kimi zaman ondan üstün görülmesidir.
13. Kur'an'a Paralel Din Üretmek Şirkin En Sinsi Hâli
Bugün birçok çevre, dini sadece Kur'an'dan öğrenmek isteyen insanlara "mealci", "fitneci", "reformist", "sapık" diyerek saldırıyor. Oysa Kur'an'ı merkeze almayan hiçbir din, İslam olamaz.
Çünkü Allah, dinini sadece Kur'an ile açıklamıştır.
“Bu (Kur'an), insanlara bir beyan, muttakilere bir hidayet, rahmet ve öğüttür.” (Al-i İmrân/138)
Ancak bu açıklığın karşısında paralel bir din üretildi:
Uydurma hadislerle Allah adına hüküm verildi.
Alimlerin içtihatları dinleşti.
Tarikat şeyhleri dinin kaynağıymış gibi konuştu.
Bazılarına Allah’tan torpilli oldukları, şefaat yetkisi verildiği sanıldı.
Kur'an'da yeri olmayan ibadetler, dualar, ritüeller meşrulaştırıldı.
Kur'an'ın ölçüsüyle çelişen sözler dinin temeli hâline getirildi.
Böyle bir yapı Allah’a şirk koşmaktan başka nedir?
Kur'an'a eş bir kaynak üretmek, Allah’ın indirdiği dine başka bir din eklemektir. Bu ise hakikatin üzerini örtmek, batıla zemin hazırlamak, insanları haktan uzaklaştırmak demektir.
14. Dini Güçle Yönetenler ve Güce Tapınan Dindarlık
Kur'an merkezli bir din, her dönemde iktidarı rahatsız eder. Çünkü Kur'an adalet ister, şeffaflık ister, hesap verirlik ister. Ama güç sahipleri, kendi kurdukları baskı rejimini “din” kılıfıyla meşrulaştırmak için Kur'an'ı değil, güdümledikleri sözde alimleri, şeyhleri, kadroları kullanır.
Bugün Müslümanlar, bazı şeyhlerin sözüne Allah’tan gelen ayetten daha çok inandılar. Hatta bir kısmı şeyhlerini “Allah’ın has kulu”, “kurtarıcı”, “aracı” gibi sıfatlarla öne çıkardı. Bu ise apaçık şirktir:
“Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler.” (Tevbe/ 31)
Bilginlerini, şeyhlerini, mollalarını Allah gibi dinin kaynağı gören her anlayış, Kur'an'a sırtını dönmüştür. Bunlar, Allah’ın dinini değil, kendi hezeyanlarını din yapmıştır.
15. “İtiraz Edene Fitneci” Demek, Hakkı Öldürmenin Yeni Yolu
İslam tarihinde hak sözü savunan her kişi, “fitne çıkarıyor” denilerek susturulmaya çalışılmıştır. Bugün de Kur'an'a dönelim diyen, Allah’tan başkasının hükmüne razı olmayan, Resul'e atılan uydurma hadisleri sorgulayan her Müslüman, “fitneci, sapık, ajan, hain” ilan edilmekte.
Bu durum tam da Firavun ’un taktiğidir:
“Musa sizi yerinizden çıkarmak isteyen bir fitneci!” (Şuara/35)
Kur'an'a çağıranlar fitneci, saltanata ve şirke tapanlar ise “ehli sünnet” oldu!
Bu, Kur'an'ın değil, çıkarın dini haline gelmiştir. Ve Allah’ın dini böyle bir sistem olamaz.
16. Gerçek Dine Dönüş Kur'an'ın Tek Kaynak Olduğu Bir İslam
Bu din, ne şeyhlerin, ne mezheplerin, ne uydurulmuş hadislerin dinidir.
Bu din, Allah’ın dinidir.
Ve Allah’ın dini sadece Kur'an'a dayanır.
Din adına söylenen her şey Kur'an'a arz edilmelidir.
Kur'an'a aykırı olan her söz, isterse peygamber adına söylensin, reddedilmelidir.
Resûlullah’ın sünneti, Kur'an'ın yaşanmış hâlidir, ama asla Kur'an'ın yerine geçmez.
Şeyh, hoca, alim, veli… Hepsi Allah’ın kuludur. Dinin kaynağı değil, en fazla yol göstericidir. Ama onlar da vahye tabidir.
17. Ya Kur'an, Ya Batıl
Ey Müslüman!
Artık karar verme vaktidir:
Ya Kur'an'a sımsıkı sarılacaksın…
Ya da uydurulmuş bir dinin hezeyanlarında boğulacaksın.
Ya Allah’ın dinini hak ettiği gibi anlayıp yaşayacaksın…
Ya da Allah’ın dinini şeyhlerin, hocaların, siyasi liderlerin kurgusuyla tanıyacaksın.
Ya hesap günü Resul'ün yanında olacaksın…
Ya da onun “kavmim bu Kur'an'ı terk etti” şikayetinin konusu olacaksın.
18. Dua Yerine Bir Feryat
Allah’ım,
Bizi Kur'an'ı terk edenlerden eyleme.
Bizi Resul'e iftira atanlardan eyleme.
Bizi Kur'an'ı hayatına indirmeyen gafillerden eyleme.
Bize doğruyu doğru olarak göster, eğriye asla meyletme.
Ve bizi, Kur'an'a sımsıkı sarılmışlardan eyle....Amin
Erol Kekeç/24.07.2024/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder