2002'den 2024'e kadar geçen 22 yıllık dönemde kullanılan siyasi söylemler, “Başlıyoruz, Şahlanıyoruz, Uçuyoruz, Kaçıyoruz” gibi umut vaat eden ifadelerden, “Dişinizi Sıkın, Şükredin, İnşallah, Maşallah” gibi daha pasif ve sabır telkin eden ifadelere doğru evriliyor. Bu değişim, ekonomik vaatlerin zamanla nasıl bir gerçeklikten kopuş yaşadığını ve toplumsal beklentileri nasıl yönlendirdiğini gösteriyor.
Bu tür çelişkili açıklamalar, halkın beklentilerini yönetmek, dikkat dağıtmak ve ekonomik zorlukları geçici söylemlerle örtmek amacıyla kullanılan siyasi stratejilerin bir parçasıdır. Özellikle ekonomik sorunların derinleştiği dönemlerde, “Dünya bizi kıskanıyor” veya “IMF bizden borç istedi” gibi abartılı söylemlerle halkın moralini yüksek tutma ve dikkatini başka yöne çekme amacı güdülür. Ancak bu durum, uzun vadede toplumsal güven kaybına ve ekonomik gerçeklikten kopmaya neden olmuştur.
Stalin’in Tavuğu ve Algı Yönetimi
Stalin’in tavuk örneği, gücü elinde tutanların, halkı nasıl manipüle edebileceğini çarpıcı bir şekilde gösterir. Anlatıya göre Stalin, tüylerini yolduğu tavuğu yere bırakır ve tavuk acı içinde olmasına rağmen, yiyecek vereni takip eder. Stalin burada şöyle der: “Halka istediğinizi yapabilirsiniz, yeter ki onlara ara sıra küçük ödüller verin. Size her zaman itaat ederler.”
Bu metafor, iktidar sahiplerinin ekonomik zorluklar veya siyasi baskılar karşısında halkın dikkatini dağıtmak için küçük ödüller ve umut vaatleri sunduğu stratejileri açıklar. Türkiye özelinde, ekonomik zorluklar yaşandığında, kısa vadeli ekonomik destekler (yardımlar, vergi indirimleri, kredi kolaylıkları) ve büyük vaatlerle halkın desteği kazanılmıştır. Ancak bu strateji, uzun vadeli ekonomik çözümler üretmek yerine, sorunları erteleyerek toplumsal bağımlılığı artırır.
Çelişkili Söylemlerin Ekonomik ve Toplumsal Etkileri
Yıllara göre sıralanan bu söylemler, ekonomik vaatlerin gerçekleşmemesi ve sürekli değişen söylemler nedeniyle toplumda güvensizlik yaratır. Özellikle “Uçuyoruz, Kaçıyoruz, Coştuk” gibi abartılı söylemlerle yükseltilen beklentilerin, ekonomik gerçeklerle çelişmesi, toplumsal hayal kırıklıklarına neden olmuş. Bu durum, ekonomik krizleri derinleştirmiş ve güven kaybını arttırmıştır.
“Dünya bizi kıskanıyor” veya “IMF bizden borç istedi” gibi söylemler, toplumun özgüvenini artırmak için kullanılsa da, ekonomik gerçeklerle uyuşmadığında toplumsal gerçeklikten kopuşa neden olur. Bu tür söylemlerle oluşturulan “büyük güç” algısı, ekonomik zorlukların gerçek nedenlerinin sorgulanmasını engelleyebilir ve toplumu geçici çözümlere yönlendirebilir.
2017'den itibaren kullanılan “Şükredin, İnşallah, Maşallah” gibi söylemler, ekonomik sorunların yükünü halkın sabır ve tevekkülüne yükleyerek, siyasi sorumluluktan kaçma stratejisi olarak görülür. Bu durum, ekonomik sorunların kaynağını sorgulamak yerine, halkı kaderciliğe yönlendirir ve mevcut durumu kabullenmeyi teşvik eder.
Stalin’in tavuk örneği, ekonomik sorunların yoğunlaştığı dönemlerde, kısa vadeli ekonomik desteklerle halkın kontrol altına alındığını gösterir. Türkiye özelinde de benzer bir strateji uygulanmıştır. Örneğin:
Kısa Vadeli Ekonomik Destekler: Seçim dönemlerinde verilen yardımlar, kredi kolaylıkları ve vergi indirimleri, halkın geçici olarak rahatlamasını sağlasa da uzun vadeli ekonomik çözümler getirmemiştir.
Umut Vaatleri ve Dikkat Dağıtma: “Uçuyoruz, Şahlanıyoruz” gibi umut vaat eden söylemlerle halkın geleceğe dair beklentileri yükseltilmiş, ancak ekonomik gerçekliklerle uyumsuz bu vaatler toplumsal hayal kırıklıkları yaratmıştır.
Duygusal Manipülasyon: “Şükredin, İnşallah, Maşallah” gibi söylemlerle ekonomik sorunların sorumluluğu, siyasi liderlerden alınıp halkın sabrına ve tevekkülüne yüklenmiştir.
Bu strateji, Stalin’in tavuk örneğindeki gibi, halkın yaşadığı zorluklara rağmen, geçici ekonomik desteklerle iktidara bağımlı hale getirilmesi ve sorgulamadan destek vermeye devam etmesini sağlamıştır.
Bu çelişkili söylemler ve Stalin’in tavuk örneği, toplumların ekonomik zorluklarla baş ederken nasıl manipüle edilebileceğini ve bu manipülasyonun uzun vadeli etkilerini gözler önüne seriyor. Türkiye özelinde, bu söylemlerle halkın ekonomik sorunlara karşı duyarsızlaştırıldığı ve kısa vadeli çözümlerle uzun vadeli sorunların üstünün örtüldüğü görülüyor.
Bu durumdan çıkış yolu, toplumsal bilincin artırılması, ekonomik sorunların gerçek nedenlerinin sorgulanması ve uzun vadeli sürdürülebilir ekonomik politikaların talep edilmesiyle mümkündür. Ayrıca, siyasi söylemlerin gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğini sorgulamak, toplumun manipülasyona karşı daha dirençli hale gelmesini sağlayacaktır.
Bu analiz, sadece ekonomik söylemlerle sınırlı kalmayıp, siyasi stratejilerin toplumsal psikoloji üzerindeki etkilerini de gözler önüne seriyor. Bu sürecin anlaşılması, toplumların gelecekte benzer manipülasyonlara karşı daha bilinçli ve dirençli olmasını sağlayacaktır.
Bahadır Hataylı/16.02.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder