Deveye sormuşlar: “Yağmur ve dolu yağan bir havada mı yoksa karlı havada mı yürümeyi seversin?” Deve cevap vermiş: “Güneşli havaya ne olmuş?”
Şimdi, bu basit görünen cevabı bir köşe başının ya da felsefe dersi olarak değerlendirmek yerine, toplumların zihinsel yapısına uyguladığımızda ne kadar ironik olduğunu görüyoruz. Bazı toplumlar o kadar şaşırtıcı bir dar düşünceye hapsolmuş ki, deve kadar bile pragmatik olamıyorlar.
Şimdi size şu soruyu sormak istiyorum: Sizce bir topluma deseniz ki, “Sizi yönetenler iyi yönetmiyor,” onlar size hangi cevabı verir?
Büyük ihtimalle, “Eee, o gitsin de filanca mı gelsin?” derler. İşte sorun tam burada başlıyor. Oysa ki mesele sadece birini indirmek ya da yerine birini getirmek değil. Mesele, neden hep yağmur, dolu ya da karın seçenekler olarak masada olduğunu sorgulamamak. Peki, “Güneşin herkese eşit ve adil yansıdığı bir günü” neden hayal edemiyoruz? Neden o seçeneğin de masada olması gerektiğini akıl etmiyoruz?
Toplumların bu kadar dar bir vizyona mahkûm olmasının nedeni ne?
Eleştirinin Kaynağına Yolculuk
Öncelikle, bireylerin ve toplumların bir çoğunun “değişim” denilince neden sadece eskiyi yenisiyle değiştirme olarak algıladığına bakalım. Bu, alışılışmış bir düşünce yapısından kaynaklanıyor: “Benim bildiğim dünya bu; ya bu sistem devam eder ya da diğerine geçeriz.” Bunun ötesine geçememe hali, hem korkudan hem de şartlanmış beyinlerden kaynaklanıyor.
Oysa ki sorun sadece insanları kimin yönettiği değil. Sorun, yönetim sisteminin kendisi, adaletin nasıl işlediği, kaynakların nasıl dağıtıldığı ve en önemlisi “yönetilme” fikrine neden bu kadar muhtaç hissedildiği.
Toplumlara göre neden hep iki seçenek var?
“A giderse B gelir.”
“Yağmurdan kaçarsan doluya tutulursun.”
“Ya o parti ya bu parti.”
İşte tam burada sorular başlar: Güneşli bir hava neden bu denklemde yer almıyor?
Güneşli Havaya Ne Oldu?
Güneş, adaletin, eşitliğin ve herkese aynı mesafede duran bir sistemin sembolü olsun. Düşünün ki, bir düzende ne insanlar ne kaynaklar ne de haklar belli bir zümreye ya da grubun menfaatlerine hizmet ediyor. Böyle bir sistemde insanlar sadece yaşanabilir. Peki bu neden imkansız gibi görülüyor?
Çünkü toplumsal algı, mevcut düzene öyle bir bağlanıyor ki, değişim fikri bile sistem içinde dönen yeni bir aktörle sınırlanıyor. Oysa devrimci bir fikir, aktörleri değil sistemi değiştirir. Yani mesele yağmur ya da karın ötesine geçip güneşi hayal edebilmekte.
Neden Güneşi Düşünmüyorsunuz?
Bir toplum şayet, “Güneşli bir havanın” olamayacağına kendini inandırmışsa, aslında kendi bağımsız karar verme yetisini kaybetmiştir. Kendi düşüncesini oluşturamaz hale gelir. Yönetenler de zaten bu noktada devreye girer: “Onlar sorgulamaz; biz ne sunarsak o.”
Halkın bir bölümü de şöyle düşünür: “Bizi zaten kimse dinlemez ki.” Bu yüzden otoriteye boyun eğmek, düzene karışmamak, sadece yaşayıp gitmek gibi pasif bir kabullenme hali geliştirir. Bu kadar pasif bir yaklaşımla, güneşin şansı nasıl olabilir?
Bir Çözüm Hayali- Güneşin Eşit Açtığı Toplumlar
Toplumları yağmur ve karın dışına düşünmeye teşviki, öncelikle bireylerin hayal kurma yeteneğini geri kazandırmakla başlar. Hayal kuramayan birey, köle birey olur. Birileri onun yerine karar verir. Onun yerine yağmurla dolu arasında seçim yapar. Halbuki bireyin sorgulaması lazım: “Ben neden böyle bir düzene muhtaç olayım? Neden ben kendim güneşli havayı yaratmayayım?”
İşte bu soruları sormaya başlayan birey, karşısında şu tepkileri bulur:
“Hayalperestsin!”
“Bu sistem böyle gelmiş böyle gider.”
“Başkaları da denedi; olmadı.”
Ama bu tepkiler, zaten eski zihniyetin kalıntılarından başka bir şey değildir. Güneşi düşünmeye cesaret eden birey, bunlara kulak asmadan yüreğini açar ve kendi düşüncesini oluşturur. Ancak böyle bir bireysel dönüşüm, toplumsal dönüşümün ilk adımı olabilir.
Son Sözü Deveye Bırakalım
Devenin çok basit bir soruyla şimdiki toplumsal gerçekleri özetlemesi, bize sorgulamanın gücünü hatırlatıyor. Düşünmek, sorgulamak ve yeni yollar hayal etmek aslında deve kadar basit olabilir. Ancak bunu yapacak cesareti olmayan toplumların, yağmur ve kar arasında kaybolmaya mahkum olduğunu bir kez daha görüyoruz. Siz siz olun, güneşe şans verin.
Erol Kekeç/23.01.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder