Taklit döneminde birçok insan görünüşte her şeyle uyum içindedir, oysa içte kendi kafalarını bile aydınlatamazlar. Onları bu işe iten, ilişki kurdukları insanların bayağılıkları ve alçaklılıklarıdır. Bayağı sıradan bir dünyada insanların tüm ilişkilerini sorgulamak gerekir. Taklitçilik insanların özgür düşünce mekanizmalarını yok eden bir hastalıktır. Her ne kadar Tarde taklidin çok olumlu fonksiyonlarını anlatsada, günlük yaşamlar dikkate alındğında, taklit bir virüs gibi insanların özgür düşünce hücrelerini kemirmektedir.
İnsanlar, iç dünyaları ile toplumsal ilişkilerinin çatışma halinde olduğunu gizlemek için yapay uyumlar oluşturmaktadır. Bu yapay uyumların yatay ve dikey boyutta genişlemesinin en önemli sebeblerinden biri de, birbirlerini taklit etmelerinden başka bir şey değildir. Taklit deyip geçmemek gerekir, taklit öyle bir virüstür ki, en kuvvetli uyuşturuculardan dahi şiddetli etkilere sahiptir, uyuşturma yönünden… İnsanları kimyasal ve biyolojik uyuşturucuların bağımlılığından kurtarmak için, çeşitli kuruluşlar oluşturulmaktadır. Bu kuruluşların fonksiyonel olabilmesi için, öncelikle insanları sosyal uyuşturucuların etki alanından çıkarmak gerekir. Bu sosyal uyuşturucuların başında da taklit gelmektedir. Atalarımız boşuna söyelememiştir,’körle yatan şaşı kalkar, kır atın yanında kalan ya huyundan ya suyundan alır’ diye. Bunlar birer tecrübe olarak bizlere aktarılmaktadır. Onların bu doğrularından yararlanarak yürürsek umarım bir nebze de olsa çözümsüzlükten kurtulmuş oluruz.
Özellikle gençlerin, birilerinin yapmış olduğu bir eylemi sorgulamadan bende bir yapayım hele nasıl bir şeydir dedikleri bir çağda, taklitçilik hızla ivme kazanmaktadır. Hızlanan ve yayılan bu eylemler çok kısa sürede etkisini kitlelere taşımaktadır. Kitlelere mal olan bir eylemi durdurmak oldukça zordur. O halde yapılması gereken kimyasal uyuşturucuların bağımlılığından önce, insanları sosyal ve psikolojik bağımlılıklardan kurtarmaktır. Bireyler psiko sosyal yönden nerde tatmin olurlarsa, o alandan kolay kolay kurtulamazlar. İnsanın psiko sosyal denge profiline iyi dikkat etmek gerekir. Bu dengede bir sarsılma olursa, biyolojik fizyolojikve kimyasal iyileştirme mekanizmalarının herhangi bir etkisi olmaz, hastalık nerdeyse oranın tedavi edilmesi gerekir. Midesi ağrıyan bir insanı ortopedide tedavi altına almak ne kadar komik ve anlaşılmaz ise bu durumda ondan farklı değildir. Psiko sosyal yaşamdan bağımsız düşünülen insan için, insan sosyal bir varlıktır tekerlemesi bir masalın giriş bölümünden farksızdır. O halde her sosyal sistem yönettiği insanlarına sadece biyolojik bir varlık gözüyle bakmaktan vazgeçmelidir. Tüm kurum ve kuruluşlarını da bu anlayışa göre yeniden düzenlemelidir. Aksi takdirde sorunlarını hiç anlayamayacağı ve çözüm yollarını bulmakta da çok zorlanacağı insanlar türeyecektir.
Sistemlere bir bakılırsa, hemen hemen hepsi kendisini sosyal bir sistem olarak adlandırmaktadır. Ama insana yaklaşımları ise üretim ve boşaltım sistemlerine sahip biyolojik bir varlık gibidir. Çağdaş sosyal sistemler de insanı manişizmin bir parçası olarak algılamaktadır. Manişizm sürecinde makinenin her hangi bir parçası bozulursa, mekanik olarak yeniden düzeltilebilir. Oysa insan ne mekanik bir araç ne de sadece biyolojik bir varlıktır. İnsan psikolojik ve sosyal yönü ağırlıklı biyolojik bir varlıktır. Yani Aristonun deyimiyle’Düşünen canlı ya da politik canlıdır.’İnsanı düşünme, algılama, kavrama, özgür kararlar verebilme ve kendi geleceğini yeniden kurabilecek potansiyel enerjiyi içinde taşıyan en üstün canlı olarak görmediğimiz sürece, insanın sorun olmaktan çıkarıldığı bir dünyayı asla kuramayız.
Büyüyen her çocuk kendini bir takımın taraftarı olarak bulmakta ya da bir akıntının içinde akarken görmektedir. Bu tür eylemlerin özgür iradeyle gerçekleştiğini iddia edebilir miyiz? Siyasi sistemler kendileri açısından böyle bir gerçekliği belki arzulamaktadır, ama şunu bilmesi gerekir ki, birbirine yabancı, kalabalıklar içinde yalnızları oynayan, sorunları hergün daha da bir çoğalan varlıklar üretmektedir. Akıntıya kurban giden insanları, bu kitleler içinde uyumlu sansanızda, bunlar kendi içinde paradoksal bir yaşamın kurbanı olmuşlardır. Neden insanlar böylesi bir yalnızlığa terk edilir. Sosyal nizam pramidinin tepesinde sürekli kalmayı arzulayanlar yanılmasınlar, kendi iç dünyaları karışık insanların, dış dünyada gösterdikleri uyumlu grafik tabloları sadece yapay göstergelerdir. Bu yapay hayatlar üzerine çöreklenmiş zirve yarışçıları, yukardan aşağıya yuvarlandıkları zaman, neden böyle oldu demesinler diye kısa ve öz olarak bazı hatırlatmalarda bulunalım dedik. Çünkü biz biliyoruz zirveden düşen insanların düşüşlerinin çok trajik olacağını…
Yıl:16.03.2004
Saat:10.00---11.50
Kadıköy(F.B.Merkezi)
(E.KEKEÇ)İST.
Bu Blogda Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
1.Bir uyanışa davet Bu çağrı Korkuyla bastırılmış vicdanlara, susturulmuş akıllara ve yalanlarla hipnoz edilmiş bir topluma, yeniden hakika...
-
"Kur'an'ı Okumak Değil, Anlamak yaşamak Kurtarır "Kur’an’ın ne dediğini değil de Arapça harflerin nasıl okunduğunu öğre...
-
Amerika ve Siyonizm'in Son Perdesi İnsanlık tarihi boyunca zulüm, her zaman önce parıldayan yalanlarla geldi. Önce alkışlandı, sonra k...
-
Terörle Mücadele Maskesi Altında Küresel Dizayn Girişimi Bugün “İslam’a karşı açılan savaş” başlığı altında yürütülen çok katmanlı saldırıla...
-
Bir yasa düşünün ki halkı korumak için değil, halkın gözünü boyamak için çıkarılsın. Bir meclis düşünün ki halkın iradesini yansıtmak yerine...
-
“Bilim, insanlık için bir kurtuluş mu, yoksa yeni çağın kılıksız celladı mı?” Son birkaç yılda dünya, eşi benzeri görülmemiş bir küresel den...
-
İnsanoğlu, tarihin her döneminde kendine hakikati hatırlatacak bir sese muhtaç oldu. Bu ses bazen bir peygamberin duasıydı, bazen bir anneni...
-
Bir gün Behlül, sarayın taş avlusunda, güvercinlerin gölgesine sığınmış, bir sütunun dibine yaslanmış, sırtını gün ortasının rehavetine ve...
-
“Pusuyla ayağını kırdıkları atı sahibine vurdurdular, Hâfız! Masumiyet, at’tan çok daha önce öldü…” Ben de sana, ey Hâfız, tam da o kırıl...
Bitsin Bu Zillet

Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder