Toplumların çöküşünde en belirleyici etken, ahlakın ve adaletin yitirilmesidir. Tarih boyunca hangi toplum din, iman, ahlak ve adalet ilkelerini çıkarlarına kurban etmişse, orada önce güven kaybolmuş, ardından çürüme başlamış, sonunda da devletler ve medeniyetler yerle bir olmuştur. Bugün bizim yaşadığımız coğrafyada da en acı tecrübe budur: Din, yani en kutsal olan, en saf olan, insanı erdemli kılmak için var olan öğreti, kirli çıkarların perdesi hâline getirilmiştir. Prof. Dr. Hasan Onat’ın ifadesiyle, “Kötülük, ahlaksızlık, adaletsizlik ve her türlü yanlışı din kullanılarak örtüyorsanız, dini önce ahlaksızların tasallutundan kurtarmak gerekir.”
Bu ifade aslında içinde bulunduğumuz tablonun özetidir. Din artık bir ahlak pusulası değil, birçok kişi için çıkar aracı, güç sopası ve en acısı, yapılan kötülüklerin üzerini örtmek için kullanılan kalın bir perde olmuştur.
Görünürde Dindarlık, Gerçekte Çıkar Düzeni
Bugün sokakta, kürsüde, ekranda, hatta devlette “dindar” kimliğiyle görünen pek çok kişinin hayatına bakıldığında, ahlaki değerlerle en ufak bir ilgisi olmadığı görülüyor. İnsanların dini duygularını sömürerek kendine menfaat sağlayan bu kesim, en büyük zararı dine değil, dindarlığa veriyor. Çünkü insanlar artık şunu sorguluyor:
-
“Din buysa, bu din bana ne kazandırır?”
-
“Dindarlık buysa, neden ahlak dışı davranışlar dindarlığın gölgesinde meşru sayılıyor?”
Sonuçta dindarlık, ahlaklı olmaktan, dürüstlükten, hak yememekten, adaletli olmaktan koparılıyor. Bunun yerine “görünüşte dindar olma” ve “din üzerinden çıkar devşirme” öne çıkıyor. İşte toplumsal çürümenin asıl sebebi budur.
Din İstismarının Klasik Yöntemleri
Dini çıkarına alet edenler, genelde şu yöntemleri kullanır:
-
Dindar Görünerek Güven Sağlamak: İnsanlar “dindar” kimseye kolayca inanır, ona teslim olur. Bu yüzden sahte dindarlar sakal bırakır, tesbih çeker, dua eder, namazdan bahseder ama hayatında adalet ve ahlak kırıntısı bulunmaz.
-
Kutsalı Kalkan Yapmak: Eleştirildiklerinde hemen “dine saldırıyorsunuz” diyerek kendilerini dokunulmaz kılarlar. Oysa eleştirilen din değil, o dini kendi kirli işlerine alet eden kişidir.
-
Helal–Haram Dengesiyle Oynamak: Kendilerine fayda sağlayan haramları türlü bahanelerle “helal” kılar, halkın faydasına olan helalleri ise “haram” ilan ederek baskı aracı yaparlar.
-
Din Üzerinden Servet Edinmek: Cemaat, tarikat, dernek, vakıf kılıfıyla halktan topladıkları paraları kendi zenginliklerine dönüştürürler. Lüks arabalar, saray yavrusu villalar, marka kıyafetler, en pahalı saatler… Ama halka sürekli “sabır, kanaat, tevekkül” telkin ederler.
Güncel Yasaklar ve İroniler
Bugün toplumumuzda çeşitli yasaklar dini gerekçelerle savunuluyor. Ama bu yasakların çoğu, dinin özünden değil, dinin istismarından kaynaklanıyor. Birkaç örnek:
1. İçki Yasağı ile Adalet Yasağı
İçki içmek haram diye sürekli vurgulanıyor. Ancak aynı hassasiyet, kul hakkı yemek, rüşvet almak, ihaleleri yandaşlara peşkeş çekmek, adalet dağıtması gereken mahkemeleri bir grubun sopası hâline getirmek için gösterilmiyor. Din adına içki yasağına sarılanlar, adalet yasağını görmezden geliyor. Oysa Kur’an’da defalarca “adalet” emredilirken içki yasağı yalnızca bir defa kesinleşiyor.
2. Başörtüsü ve Tesettür Üzerinden Dindarlık
Kadının başörtüsü üzerinden sürekli bir din tartışması yürütülüyor. Ama aynı dindarlık iddiasında olanlar kadınlara şiddet uyguluyor, çocuk istismarını örtüyor, zinayı normalleştiriyor. Kadının örtüsü tartışılıyor ama erkeğin ahlakı sorgulanmıyor.
3. Faiz Meselesi
Faiz kesin olarak haramdır. Ancak günümüzde bankacılık sistemini faiz üzerine inşa edenler, kendi lehlerine geldiğinde farklı isimler uydurarak “kâr payı”, “hizmet bedeli” diyerek faizden nemalanıyorlar. Fakirin faizle para almasını “haram” görenler,(tabi ki öyle) devleti borç batağına sürükleyen faizi meşrulaştırıyor.
4. Yeme–İçme Yasakları ile İsraf Gerçeği
Domuz eti yemek haram diye sürekli anlatılır. Fakat aynı sofralarda tonlarca yemek çöpe atılır, israf edilir. Kur’an’da israf edenler “şeytanın kardeşleri” olarak tanımlanırken, bu ayet görmezden gelinir. Domuz eti yemeyen ama komşusu açken tenceresini kilitleyen insan gerçekten dindar olabilir mi?
Din Uyuşturucuya Dönüştüğünde
Dinin asıl amacı insanı ahlaklı kılmak, kötülüklerden uzaklaştırmak ve adaleti tesis etmektir. Ama din, sürekli tekrarlanan ritüeller, anlamı sorgulanmayan ibadetler ve sadece görünüşteki kurallara indirgenirse, toplum için bir uyuşturucuya dönüşür.
-
İnsanlar, “namaz kılıyorum, oruç tutuyorum” diyerek kendini kurtulmuş zanneder.
-
Ama aynı zamanda komşusunu dolandırır, işçisinin hakkını gasp eder, iftira atar, kul hakkı yer.
-
Din, vicdanı uyandırmak yerine vicdanı susturan bir hap hâline gelir.
Böyle bir durumda din, sahte dindarların elinde sadece bir “avuntu” olur. Halk, yaşadığı yoksulluğu, adaletsizliği, haksızlığı sorgulamak yerine “imtihan” diye kabullenmeye alıştırılır. Oysa adaletsizliği sorgulamak imanın bir gereğidir.
Ahlaki Çöküşün Sonuçları
-
Güvenin Yitirilmesi: İnsanlar kimseye güvenemez hâle gelir. Hoca, şeyh, siyasetçi, tüccar, memur… Hepsi din kisvesi altında çıkar peşindeyse, toplumda güven kalmaz.
-
Gençliğin Dinden Uzaklaşması: Gençler, dini hep bu istismarcılar üzerinden gördüğü için dine küser. Aslında küstükleri din değil, dinin kirli temsilcileridir.
-
İkiyüzlülüğün Normalleşmesi: Herkes dindar görünür ama kimse dürüst değildir. Namaz kılan hırsız, oruç tutan zalim, hacı unvanlı sahtekâr sıradanlaşır.
-
Toplumsal Çürüme: Ahlakın olmadığı yerde devlet çöker, kurumlar çöker, insan ilişkileri çöker. Ortada sadece çıkar savaşlarının döndüğü bir bataklık kalır.
Dini Ahlaksızların Tasallutundan Kurtarmak
Bugün yapılması gereken ilk şey, dini ahlaksızların elinden kurtarmaktır. Bu nasıl olur?
-
Din ile Ahlakı Yeniden Buluşturmak: Dindarlık sadece, namaz, oruç gibi ritüellerle değil; dürüstlük, adalet, merhamet, kul hakkı yememekle ölçülmeli.
-
Hesap Verebilirlik: Dini söylemlerle öne çıkan her kişi, aynı zamanda ahlaki ve toplumsal davranışlarıyla hesap vermek zorunda olmalı.
-
Eleştiriyi Meşru Kılmak: Dini istismar edenleri eleştirmek, dine saldırı değildir. Aksine, dinin temiz kalması için bir zorunluluktur.
-
Eğitim: Genç nesillere dinin özü, ahlak boyutu öğretilmeli. Sadece şekilci, kalıplaşmış bilgiler değil, vicdanı diri tutan, sorgulamayı öğreten bir dini eğitim verilmeli.
Dinin Kalkan Olamadığı Toplum
Dini, kendi çıkarlarının kalkanı hâline getirenler aslında en büyük zararı dine veriyorlar. Din, ne zulmün sopası, ne de yoksulun sabır hapı olmalı. Din, insanın içindeki vicdanı uyandırmalı, kötülüğe karşı direncini artırmalı. Eğer bugün kötülük, ahlaksızlık, adaletsizlik din adına örtülüyor ve meşrulaştırılıyorsa, o din değil, o dine musallat olmuş ahlaksızlardır.
Gerçek dindarlık; dürüst olmak, hakkı savunmak, kul hakkından titizlikle sakınmak, adaleti gözetmek ve en önemlisi de dini asla çıkar için kullanmamaktır.
Toplum olarak yeniden ayağa kalkmanın yolu, dini ahlaksızların elinden kurtarıp vicdanımızın, aklımızın ve adaletin rehberliğinde yaşamaktır.
Erol Kekeç/24.09.2025/Sancaktepe/İST
