Bu Blogda Ara

6 Nisan 2025 Pazar

Kumdan Kahraman- Doğunun Gölgesindeki Masal



Bir içi boş büyünün peşinde harcanan coğrafyanın ağıdı

Bir zamanlar, çöl rüzgarlarının bir şehri bir başka şehre taşıdığı, gökyüzünün toprakla konuştuğu, ayın kurumuş palmiye yapraklarına şiir yazdığı bir coğrafyada, büyük bir gölge doğdu.

Gölge, bir insan suretindeydi ama daha çok bir tiyatro karakterini andırıyordu: yüksek sesle konuşur, kürsülerde kabarır, gözlerini patlatırcasına açar, eliyle göğsüne vurur, her hareketine bir anlam yüklenmesini isterdi.

Ve insanlar, yıllar boyu kandırıldıkları için artık kandırılmak ister hâle gelmişlerdi. O yüzden bu gölgeye sarıldılar. Ona ‘kahraman’ dediler. Ona ‘yiğit’ dediler. Onu ‘Doğu’nun son umudu’ ilan ettiler. Ümmetin başı, mazlumların hamisi, zalimlerin belası… Oysa bu figür, bir illüzyondu.

Bir boşluk, bir hayal… Ama gürültülüydü. Çünkü içi boş olanlar en çok sesi çıkaranlardır.

Büyünün Başlangıcı- Çöl Aynasında Sahte Işıklar

İnsanlar, çokça yanılmaktan usanmazlar. Hatta çoğu zaman, doğruyu aramak yerine, güzel yalanlara tutunmayı tercih ederler. Bu ‘kumdan kahraman’ da böyle bir ihtiyaçtan doğdu. Ortadoğu’nun perişan halkları, başlarına indirilen bombaların, açlıkla yoğrulmuş kaderlerinin ve suskun dünya karşısındaki çaresizliklerinin arasında, bir ‘surete tutunmak istediler.

Bu suret, “bizden biri” olacaktı. “Direnecek”, “yıkacak”, “kuracak”, “hesap soracak”, “dünyaya meydan okuyacaktı.

Peki, ne yaptı bu kahraman?

Kalabalıklara oynadı.

Daha çocuk yaşta taş atan Filistinli bir çocuğun ellerini öpmek yerine, o çocuğun üzerinden nutuk attı. Yemenli annenin ocaksız evinde pişmeyen çorbasına bir kaşık tuz atmak yerine, televizyonlara çıkıp “biz buradayız” dedi. Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Mısır’da gözyaşlarına boğulan çocukların bedenlerini değil, onların ölümlerini kendi karizmasına fonda müzik yaptı.

Sözde güçlüydü. Sözde yiğitti. Sözde ‘emperyalizme Karşı'ydı.

Ama pratikte?

Düğmelere bastı, timsah gözyaşı döktü, masalarda el sıkıştı.

Kumdan Taht-Mazlumların Üzerine Kurulmuş Bir Sahne

Kahramanımız (!) kendine bir taht kurdu. Ama bu taht, altınla değil; Gazze’nin çocuklarının kemikleriyle, Yemenli kız çocuklarının çığlıklarıyla, Suriye’nin harabeleriyle inşa edildi.

O bir lider gibi görünüyordu ama aslında bir figürandı. Perde arkasındaki kuklacılar, her hamlesini alkışlarla süslediler. Ne zaman ki sesi azaldı, biraz daha kan döküldü. Ne zaman ki etkisi düştü, yeni bir mazlum sahneye çıktı. Onun gözyaşıyla yeniden yüceltildi bu sahte kahraman.

Halklar öldü. O alkışlandı.

Koca bir coğrafya çöktü. O televizyonlara manşet oldu.

Çocuklar donarak öldü. O sahnede ışıltılı cümleler kurdu.

“Biz sizin sesiniziz!” dedi. Oysa onların sesi asla duyulmadı. Çünkü sesi en çok çıkan oydu. Sadece o konuştu. Sadece o parladı. Işıklar sadece onun üzerine tutuldu. Gerçek mazlumlar hep gölgede kaldı.

Siyonizm'in Gölgesinde Kükreyen Aslan-Ama Kime?

Sözde emperyalistlere karşıydı. Sözde Filistin’in dostuydu. Peki, neden her bombanın sesi duyulduğunda sadece tweet atmakla yetindi? Neden her çocuk cesedi karaya vurduğunda sadece poz verdi? Neden her diplomatik ihanette sadece nutuk çekti?

Çünkü o kahraman değil, bir gösteriydi. Sahteydi. Kurgu bir karakterdi. Arka plandaki güçlerin, Siyonist akılların, emperyalist planların işine gelen bir dekor.

Siyonizm, kahkahalarla bu tiyatroyu izliyordu. Çünkü onlar gerçek düşmanlarını bilirlerdi. Bu figür, sahte öfkesini gerçek düşmana değil, kendi halkına kusuyordu. İçeride baskı, susturma, sansür… Dışarıda tok sesli ama eylemsiz bir öfke.

Mazlumlar ağladıkça onun afişleri büyüdü. Çocuklar öldükçe onun popülerliği arttı. Anneler sustukça onun sesi daha gür çıktı.

Çünkü o gerçek değil, bir proje kahramanıydı.

Yemenli Çocuğun Gözyaşı- Büyünün Sustuğu An

Bir Yemenli çocuk düşün. Yüzünde kurumuş kan. Göğsünde kurşun izi. Elinde, kırık bir oyuncak ayı.

Bu çocuğun adı bilinmiyor. Belki Ahmed, belki Zeynep… Ama bu çocuk, ekranlarda kahraman ilan edilen figürün dünyasında hiç yer bulamadı.

Çünkü onun derdi çocuklarla değildi. Onun derdi, alkışlarla, kürsülerle, uluslararası manşetlerleydi. O, çocukların değil, kameraların gözüne bakıyordu.

Bir Yemenli anne, evladının bedenini kendi elleriyle toprağa verdiğinde göğe baktı. Gökyüzünde uçaklar değil, suskun yıldızlar vardı. Ve o an, sahte kahraman sustu. Çünkü artık kandıracak bir şey kalmamıştı.

Son Perde-Gölgenin Dağıldığı An

Tarihin tozlu sayfalarında her şey kayda geçer. Alkışlar unutulur, gözyaşları kalır.

Kumdan yapılmış kahramanlar, en ufak bir rüzgarda dağılırlar. Çünkü hakiki olmak, temel ister. Temel vicdandır. Temel cesarettir. Temel eylemdir.

Sözde kahraman, bu temellerin hiçbirine sahip değildi. O sadece bir ambalajdı. İçinde fazlasıyla boş, dışında abartılı bir süs.

Ve tarih, bu türlerini hep bilir:

  • Atına binip gürleyen ama cepheye hiç gitmeyenleri…

  • Yüksek sesle bağıran ama gerçekleri hep susturanları…

  • Mazluma umut vaat edip, zalime hizmet edenleri…

Ortadoğu, böyle çok ‘kahraman’ gördü. Ama hiçbiri, halkın gözyaşını silmedi. Çünkü silmek istemedi. Çünkü gözyaşı üzerinden iktidar kurmak, onların en güçlü becerisiydi.

Ve Şimdi?

Şimdi bir sessizlik var. Ama bu sessizlik, umutsuzluğun değil; uyanışın habercisi.

Çünkü insanlar artık göz alıcı sözlere değil, sessiz ama samimi ellere bakıyor.

Kumdan kahramanlar bir bir dökülürken, gerçekten yürüyen, yavaş ama dürüst adımlarla ilerleyenlerin kıymeti anlaşılıyor.

Bir çocuk, bir çiçek bırakıyor Gazze’nin harabelerine… Bir yaşlı adam, bir Yemenli yetime çorba uzatıyor… Bir genç, Suriye’deki harabelerde kitap okuyor…

Bunlar, yeni kahramanlar. İçleri dolu. Gürültüleri yok. Gösterişleri yok.

Ve tarihin gerçek tanıkları, artık bu sessiz kahramanlara kulak veriyor.

Kumdan Kahraman’ın Ardından

Gölgeler geçer. Geriye ışığın dokunduğu gerçeklik kalır.

Bir halk, kandırıldığı her anın hesabını bir gün mutlaka sorar.

Çünkü mazlumların alnındaki ter, bir gün zalimin yakasındaki saltanatı çözer.

Ve o gün geldiğinde,

Kumdan tahtlar devrilir, Yaldızlı sözler unutulur, Büyük gösterilerin ışıkları söner.

Geriye ne kalır bilir misin?

Bir annenin yorgun ama huzurlu bakışı… Bir çocuğun sıcak bir tas çorbayla gülümseyişi… Ve bir coğrafyanın yeniden doğrulma duası…

Kahramanlık, gölgede değil; ışıkta yürüyebilmektir.

Ve kumdan yapılan her şey, eninde sonunda rüzgarla dağılır.

Bahadır Hataylı/06.04.2025/Sancaktepe/İST

5 Nisan 2025 Cumartesi

Hegel ve Özgürlük

İnsan, düşünme yetisini kullanmadan gerçek anlamda özgür olabilir mi? Friedrich Hegel'e atfedilen "İnsan eğer düşünmüyorsa özgür değildir; çünkü o zaman bir başkasına göre davranır." sözü, bireyin zihinsel özgürlüğünün, fiziksel özgürlükten çok daha derin bir anlama sahip olduğunu göstermektedir. Peki, bu fikir felsefi olarak nasıl temellendirilebilir ve insanın evrendeki konumuyla nasıl ilişkili hale getirilebilir? Bu yazıda, Hegel'in düşüncelerini merkeze alarak özgürlük, bilinç ve insanın evrendeki yeri üzerine bir analiz yapacağım.

1. Özgürlük ve Akıl İlişkisi
Hegel'in felsefesinde, özgürlük sadece fiziksel sınırlardan bağımsız olma durumu değil, aynı zamanda bireyin kendi düşüncelerini bilinçli bir şekilde şekillendirme yetisiyle ilgilidir. Düşünmeyen bir insan, kendi değerlerini, ideallerini ve hedeflerini belirleyemez; bunun yerine başkalarının fikirlerine ve yönlendirmelerine tabi olur. Bu nedenle, zihinsel özgürlük olmadan gerçek bir özgürlükten bahsetmek mümkün değildir.

2. Bilinç ve Özgürlük Diyalektiği
Hegel'in diyalektik anlayışı, bilincin kendini tanıma sürecinde çeşitli aşamalardan geçtiğini savunur. "Efendi-köle diyalektiği" olarak bilinen bu süreç, bireyin kendi bilincinin farkına varması ve düşünme yetisini kullanarak özgürleşmesi üzerine kuruludur. Eğer birey düşünme yetisini geliştirmezse, başkalarının bilinçli olarak inşa ettiği fikirlerin etkisi altına girer ve nesneleşir.

3. İnsanin Evrendeki Yeri
Kozmolojik bir perspektiften bakıldığında, insan yalnızca fiziksel bir varlık değil, aynı zamanda akıl yürütecek ve kendi varoluşunu anlamlandıracak bir varlıktır. Evrendeki düzen ve anlam, insan aklının yaratıcılığı sayesinde ortaya çıkar. Düşünmeyen insan, evrenin bilinçsiz bir parçası olmaktan öteye gidemez ve kendi varoluşunu yönetme yetisini kaybeder.

4. Modern Perspektiften Ele Alış
Günümüzde medya, toplumsal normlar ve ideolojik yapılar, bireyin düşünme özgürlüğünü etkileyen başlıca unsurlar arasındadır. Eğer birey bu etkileri sorgulamadan kabul ederse, aslında kendi fikirlerini değil, ona dayatılan fikirleri benimsemiş olur. Hegel'in belirttiği gibi, bu da bireyin gerçek özgürlüğünü yitirdiği bir durum yaratır.

Hegel'in felsefesi, insanın gerçek bir özne olabilmesi için düşünme yetisini kullanmasının kaçınılmaz olduğunu vurgular. Düşünmeyen insan, kendi kaderini belirleyemez ve başkalarının yönlendirmesi altında nesneleşir. Ancak düşünme yetisini geliştiren insan, kendi yolunu çizen ve evrende bilinçli bir varlık olarak yer alan gerçek bir öznelik kazanır. Böylece, insan sadece var olmakla kalmaz, aynı zamanda kendi varoluşunu bilinçli bir şekilde anlamlandırır.

Bahadır Hataylı/04.04.2025/Namazgah/İST

4 Nisan 2025 Cuma

Toplumsal Boykot

Bir toplumdaki üretim ve istihdam alanlarını boykot etmek akıl işi değildir. Ancak görüyorum ki, toplum bir düdükle ya hizaya geçiyor, ya hazır ola duruyor ya da yerinde sayıyor; bazen de fren tutmayıp önüne çıkana tosluyor. Hakikaten gariplikler ülkesi haline geldik.

Sizin yaşam hakkınızı elinizden alanların üretim tesislerini besmeleyle açıyorsunuz, ardından insanlara boykot çağrısı yapıyorsunuz. Denetimi sağlayamıyorsunuz, kimin eli kimin cebinde belli değil. Saatlik, günlük zamların yapıldığı bir ortamda, işlemlerin boykot edilmesini istiyorsunuz. Ancak kimse çıkıp da sormuyor: "Bir yönetim kendi sorumluluğunu yerine getiremediği için ben acı çekiyorum, fakat aynı yönetim bana diyor ki 'senin bu acının sebebi bunlar, onları boykot et!'" Yahu, siz bizim aklımızla daha ne kadar dalga geçeceksiniz?

Biz yönetimi neden istiyoruz? Millet, kendi imkanlarını harcamayı bilmiyor da, sizi başımıza getirip istediğiniz gibi har vurup harman savurun, yanlış yapanlara göstermelik cezalar keserek millete hiçbir faydası olmayan anlamsız açıklamalar yapın diye mi? Dilde pelesenk olmuş bir ifade: "Serbest piyasa." Yahu kardeşim, serbest piyasa demek, kaliteyi artırmak ve uygun imkanlarla insanlara mal ve hizmet sunmak demektir. Ancak sizin serbest piyasa anlayışınız, kazıklayanların sayısını artırmak ve onlara geniş manevra alanları açmaktan ibaret.

Muhalefet diye bir yapı çıkıyor, "Şunları şunları boykot edin" diyor. Pek güzel! Alıştınız artık, iktidarınız da muhalefetiniz de birbirini besliyor. Hem sizi besleyelim hem sırtımızda taşıyalım, sonra da tüm beceriksizliklerinizin suç ortağı olalım, öyle mi? Ne âlâ memleket! Muhalefet, işlevsiz bir kasnak gibi dönüp duruyor, fakat bir arpa boyu yol gidemiyor. İşin daha vahim tarafı, milletin değerleriyle barışmadığından dolayı, aslında iktidarın ömrünü uzatıyor ve ona hayat suyu olmaya devam ediyor. Kendi kimliğiyle barışamayan, halkın beklentilerine cevap veremeyen bir muhalefet, sadece var olan düzeni sürdürmekten başka ne yapabilir ki?

Şunu iyi dinleyin: Biz bu ülkede "politikacıyım" diyen herkesten bıktık ve artık iğreniyoruz. Bu sözümü yabana atmayın! Gelecek süreçte söylediklerimin ne anlama geldiğini yaşayarak göreceksiniz. Gelin, hep birlikte bir araştırma yapalım: En güvensiz insanların kimler olduğunu soralım. Göreceğiz ki, bunlar, söylemleri ve meslekleriyle milleti ikna etmeye çalışıp aslında kandırmaktan başka bir iş yapmayan, cukkalarını dolduran, milletin acısını hiç duymayanlardır.

Erdemli, adil ve insanlığa örnek olacak; doğruyu yaşayarak gösteren, kötülüklerden kaçınarak kötülüğe giden yolları kapatan insanlar hariç, toplumun büyük çoğunluğu artık düdüklerle yaşar hale geldi. Akıl çöküntüsü ve bilinç kırılmasının olduğu bir ortamda huzur kalmaz. Bunu artık anlamalıyız. Yazıktır, günahtır!

Bu ülke, bazıların şahsi kaprisleri ve çıkarları için bozuk para gibi harcanacak bir toprak parçası değildir. Sizin için "vatan" menfaatlerinize hizmet eden bir araç olabilir, ancak bizim için tarihimiz, ülkümüz, kanla harmanlanmış ve ecdadımızın gözünü kırpmadan uğruna can verdiği yerdir. Kimsenin menfaatleri uğruna toplumsal birlik ve beraberlik duygularımızı imha edip mahalleler oluşturmasına, bu mahalleler arasına duvarlar örüp her mahallenin kendi pisliğini diğerinin üzerine atmasına izin vermeyeceğiz.

Bu ülke kimsenin babasının malı değildir! Yöneticiler, biz seçtiğimiz için oradasınız! Kimsenin milletin malını savurmasına izin vermeyeceğiz, o dönem bitti. Allah'ın izniyle elimizdeki kalem, sizin tüm korunaklı duvarlarınızı delip geçecek güçtedir. Hakikati Allah’ın istediği gibi anlatmaya devam edeceğiz ve sonucunun ne olacağını hep beraber göreceğiz. Hakikatin önünde hiçbir güç duramayacaktır! Mutlak güç Allah'tır ve herkes ona göre yaşasın!

Erol Kekeç/02.04.2025/İskenderun-Adana Arası

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!