Bu Blogda Ara

3 Ocak 2025 Cuma

Toplumsal Çöküşü Anlatan Bir Siyasetçi Nutku

 

Saygıdeğer vatandaşlarım,

Bugün burada, toplumumuzun vicdanına seslenmek için toplandık. Ben bir siyasetçi olarak, sadece bir lider değil; aynı zamanda sizin gibi bir insanım. Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum ve kalbimle hissettim ki, önümüzde çözülmesi gereken çok derin bir yara var. Bu yara, ne sadece ekonomik bir kriz ne de sadece siyasi bir bunalımdır. Bu yara, toplumsal çöküşün acısıdır.

Günümüzde bireyler birbirinden kopmuş, komşularımızın yüzünü unutmuş, çocuklarımız için kurduğumuz hayaller yerini endişelere bırakmış durumda. İşte bu bir alarm zildir. O çalıyor; şu anda duymuyorsanız, belki kalplerimiz çoktan taş kesilmiştir.

Peki, neden bu hale geldik? Nerede yanlış yaptık? Gelin, bu soruları birlikte yanıtlayalım.

Bir zamanlar, ahlakımızın direğini oluşturan değerlerimiz vardı. Komşuluk, dayanışma, tevazu... Ama artık "ben" diyenlerin sesi, "biz" diyenleri bastırdı. Zenginleşmek uğruna tüm insaniyetimizi feda ettik. Hak etmeden kıdem alınan, liyakatsizliğin ödüllendirildiği bir düzende; adaletten, şeffaflıktan ve eşitlikten söz edebilir miyiz?

Bir çocuk düşünün, gözleri umutla parlayan bir çocuk. Onun önünü kesmek, onun umutlarını çalmak, sadece bir insana değil; bütün bir geleceğe ihanet etmek demektir. Ama biz, o çocukların umutlarını çalan bir düzene razı olduk. Onlara temiz bir gelecek yerine, kırık hayaller ve yıkılmakta olan bir dünya bıraktık.

Vatandaşlarım, bu bir uyanış çağrısıdır. Görmeli, duymalı ve harekete geçmeliyiz. Sorun sadece bireylerin değil; toplumu oluşturan her yapının hastalanmasıdır. Yozlaşan bir medya, çıkar odaklı siyaset, ahlakı öteleyen bir ekonomi... Bütün bunlar, bizim birlikte inşa ettiğimiz yoz bir sistemi işaret ediyor.

Ama umudumuzu kaybetmeyelim! Unutmayalım ki çöküş, aynı zamanda bir uyanış fırsatıdır. Yeniden başlamak için dibe vurmak bazen gerekli olabilir. Değerlerimize dönmeli, vicdanımızı yeniden keşfetmeliyiz. "Ben" yerine "biz" demeli, komşularımızı tanımalı ve dayanışma köprülerimizi yeniden kurmalıyız.

Son olarak, sizlere şu soruyu sormak istiyorum: Bu toplumda kaybolan şeyler sadece maddi değerler miydi? Yoksa ruhumuzu mu kaybettik? Eğer cevabınız ikincisiyse, gelin bu ruhu birlikte yeniden canlandıralım.

İşte bu, bizim yeni diriliş hikayemiz olsun. Bugün burada sadece bir siyasetçinin konuşmasını değil; hepimizin ortak vicdanının haykırışını duyun. Birlikte başarabiliriz; çünkü birlikteysek çökmeyiz.

Teşekkür ederim. 

Erol Kekeç/11.09.2024/Sancaktepe/İST

Din Ticareti El Kindi


Din Ticareti Yapanın Dini Olmaz: El Kindi’nin Sözü Etrafında İnsani ve Toplumsal Bir Hesaplaşma

İnsanoğlu, yüzyıllar boyunca dini; rehberlik eden bir yıldız, şaşmaz bir pusula, anlam ve huzur bulduğu bir liman olarak gördü. Ancak bu kutsal alan, bazıların elinde öyle bir hale geldi ki; özünden koparıldı, ruhaniyetinden arındırıldı ve bir ticari metaa dönüştürüldü. Bu yozlaşma, sadece bireylerin maneviyatını kemirmekle kalmadı; toplumsal yapıyı da bir ağaç kurdu gibi içten içe yıprattı.

El Kindi’nin, “Bir şeyin ticaretini yapan, onu satar. Sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla ‘din ticareti’ yapanın dini yoktur” sözü, yüzeyde basit bir uyarı gibi görülse de, aslında insanın ruhaniyetine ve ahlaki pusulasına yönelik derin bir sorgulamaya çağrıdır.

Bu sözün üzerinde düşünürken, aklımıza şu sorular üstü üstüne gelir: Din satılabilir mi? Satılan din neye dönüşür? Dini ticarete konu eden insanların şahsında, toplum nereye sürüklenir? Bu soruların yanıtları, sadece bir eleştiri değil, aynaya bakışımız olmalı.

Din ve Ticaret- Kutsalın Metalaşması

Ticaret, insanoğlunun çok eski zamanlardan beri hayatının bir parçasıdır. Ancak ticaretin kapsamı, fiziksel mallarla sınırlı kalmaz; bazen fikirler, değerler ve hatta ruhaniyet bile ticaretin konusuna dâhil olur. Din ise bu anlamda çok hassas bir noktadadır. Bir şeyi ticarete konu ettiğinizde, onu satılabilir, alınabilir, pazarlanabilir bir şey haline getirirsiniz.

Din, bir ticari mala dönüştürüldüğünde, kutsiyetini kaybeder. Söylemleri anlamdan, ritüelleri ruhaniyetten yoksun bir hale gelir. Artık o din, vicdanı şekillendiren bir şey değil; banknotlarla tartılan bir ürün, reytingleri artıran bir aracı, siyaseti meşrulaştıran bir maskedir.

Din satıldıkça, dinin alıcısı olan insanlar da müşterileşir. Maneviyat bekleyen insanlar, şirketlerin, sahte dini liderlerin ve politikacıların ‘hizmet alanı’ haline gelir. Allah ile kul arasındaki en samimi bağ, bu aracılar tarafından çıkarlar için suistimal edilir.

Din Ticareti - Modern Bir Skandal

Din ticareti, tarihin her döneminde tartışmalı bir konu olmuştur. Ancak modern çağda, bu mesele daha karmaşık ve trajik bir hal almıştır. Günümüzde dinin ticari amaçlarla nasıl kullanıldığına dair örnekler, sadece bireylerin değil, toplumların da manevi ve ahlaki çöküşüne işaret eder. Her bir örnek, dinin özünün nasıl hiçe sayıldığını, maddi çıkarlar için nasıl bir meta haline getirildiğini açıkça gözler önüne serer.

Medya ve Din Söylemi

Bazı televizyon programlarında dini konuların şöhret ve bağış toplamak için kullanılması, dinin yozlaşmasının modern bir yüzüdür. Vaazlarını sık sık reklamlarla kesip izleyicilerden maddi destek talep eden "din adamları", lüks giyimlerinden, şatafatlı hayat tarzlarından dinin tevazu mesajını yansıtmaktan oldukça uzaktır. Bu tür uygulamalar, dinin manevi gücünü ticarileştirerek halkın gözündeki değerini düşürmektedir. Özellikle, "kutsal su" ya da "mucizevi ürün" adı altında satılan eşyalar, bu yozlaşmanın zirve noktalarından biridir.

Siyaset ve Din Manipülasyonu

Siyaset, dinin en kolay manipüle edilebileceği alanlardan biridir. Dinî referanslar seçim meydanlarında halkın duygularını etkileyip oy toplamak için kullanılırken, seçim sonrası bu kutsal mesajların unutulması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Seçim sürecinde sık sık kullanılan "manevi değerler" söylemi, toplumda kutuplaşmayı derinleştirir ve dinin birleştirici rolünü zayıflatır. Bu tür siyasi hamleler, halkın dini anlayışını yozlaştırarak hem bireysel hem de toplumsal ahlakı erozyona uğratır.

Hac ve Umre Turları

Hac ibadetinin astronomik fiyatlarla sunulması, dinin ne kadar metalaştığını gözler önüne seren çarpıcı bir örnektir. Bu kutsal yolculuk, lüks oteller, özel rehberlik hizmetleri ve "VIP ibadet paketleri" ile adeta ticari bir etkinliğe dönüştürülmüştür. Oysa hac ibadeti, İslam'ın özünde, eşitlik ve tevazu mesajını taşır. Ancak modern organizasyonlar, bu mesajı gölgeleyerek ibadeti bir gelir kaynağı haline getirmiştir. Yüksek fiyatlar, sadece zengin kesimlerin bu ibadeti yerine getirebilmesine olanak tanırken, manevi değerden uzaklaşmış bir görüntü sunar.

Toplumsal Sonuçlar - Çürümeye Doğru Giden Bir Toplum

Din ticareti, yalnızca bireylerin manevi dünyasında değil, toplumsal yapıda da derin yaralar açar. Maneviyatın yerini materyalizmin alması, toplumun temel ahlaki değerlerini aşındırır ve bir çürüme sürecini başlatır. Bu yozlaşmanın sonuçları şu şekilde özetlenebilir:

1. Güven Erozyonu

Din ticareti, toplumun dini liderlere ve kurumlara duyduğu güveni zedeler. Bu güvensizlik, bireyleri dinin özünden uzaklaştırır ve manevi bir boşluğa sürükler. Özellikle genç nesiller, dinin ticarileştirilmiş yüzüyle karşılaştıklarında, dinin hayatlarına anlam katma potansiyelini reddetme eğiliminde olabilirler.

2. Ahlaki Çöküş

Maddi kazanç elde etmek uğruna kutsal değerlerin araçsallaştırılması, ahlaki bir çöküşü beraberinde getirir. Din ticareti, bireylere dini değerlerin özünden uzak, yüzeysel ve materyalist bir yaklaşım sunar. Bu durum, toplumun genel ahlaki yapısını da zayıflatır.

3. Eşitsizlik ve Adaletsizlik

Din ticareti, zengin ve fakir arasındaki eşitsizliği daha da derinleştirir. Maddi imkânı olanlar, "daha iyi" dini hizmetlere erişebilirken, fakirler manevi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır. Bu eşitsizlik, dinin birleştirici ve eşitlikçi mesajını zedeler.

Çözüm ve Öneriler

Din ticaretinin yarattığı bu derin yaraları iyileştirmek için şu adımlar atılabilir:

1. Bilinçli ve Sorgulayıcı Yaklaşım

Toplumun, dinin özünü anlaması ve dini ticari amaçlarla kullananları sorgulaması gerekir. Maneviyatın metalaştırılmasına karşı durmak, ancak bilinçli bireylerle mümkündür.

2. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik

Dinî liderlerin ve kurumların şeffaf bir şekilde hareket etmeleri sağlanmalıdır. Bağışlar ve dini gelirler, toplumun bilgisi dâhilinde ve adaletli bir şekilde kullanılmalıdır.

3. Eğitimin Gücü

Din eğitimi, sadece ritüelleri öğretmekle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda dinin ahlaki ve manevi boyutunu da aktarmalıdır. Genç nesillere, dinin özünde ne olduğu ve nasıl bir hayat rehberi sunduğu anlatılmalıdır.

Din ticareti, modern çağın en büyük ahlaki sorunlarından biridir. Maneviyatın metalaştırılması, bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi sonuçlar doğurur. Bu yozlaşmanın önüne geçmek için bireylerin bilinçlenmesi, liderlerin şeffaflık ve sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve eğitimin manevi değerleri güçlendirecek şekilde düzenlenmesi gereklidir. Dinin özüne dönmek ve onu ticaretin kirli ellerinden kurtarmak, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir görevdir. Maneviyatın yeniden canlandırılması, insanlığın ahlaki ve manevi kurtuluşunun anahtarıdır.

Bahadır Hataylı/24.12.2024/Sancaktepe/İST

Tebliğin Sınırları ve Özgür İrade

 

"Sana düşen sadece tebliğ yapmaktır. Hesap görmek Bize aittir."Rad Suresi 13:40

Bu ayet, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ve dolayısıyla tüm tebliğcilere önemli bir hatırlatma yapmaktadır: Tebliğ etmek, doğruyu açıklamak, hakikati insanlara ulaştırmak müminin görevidir. Ancak insanların bu tebliği kabul edip etmemesi, onların inanç ve davranışlarından sorumlu tutulması Allah’a aittir.

  • Mesajın Özeti: İnsanlara dini hakikatleri öğretmek, onlara doğruyu göstermek bir görevdir, ancak bunun sonuçlarını değerlendirmek, kimseyi zorlamak veya yargılamak bizim işimiz değildir.

  • Örnek:

    • Tebliğ yapan bir birey, insanlara doğruyu anlattıktan sonra onların kararlarına müdahale edemez. Örneğin, Hz. Nuh’un oğluna tebliğ etmesi, ancak oğlunun iman etmemesi buna iyi bir örnektir.

"Hak Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Kehf Suresi 18:29

Bu ayet, insanlara verilen irade hürriyetine vurgu yapar. Allah, insanları doğru yola iletmek için rehberlik eder, kitaplar ve peygamberler gönderir. Ancak iman etme veya inkâr etme seçimi insanlara bırakılmıştır. Bu seçim, insanların özgür iradelerinin ve imtihanlarının bir parçasıdır.

  • Mesajın Özeti: İnsanların inanç veya inkâr konusundaki tercihleri, özgür iradelerine dayanır. Ancak bu tercihlerinin sonuçlarından sorumlu olduklarını unutmamalıdırlar.

  • Örnek:

    • Üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci düşünelim. Ona kaynaklar ve rehberlik sağlanır, ders anlatılır. Ancak bu imkanları değerlendirmek veya değerlendirmemek öğrencinin kendi kararıdır.
    • Hz. İbrahim’in babası Azer’e tebliği örneğinde, Hz. İbrahim, babasına doğru yolu göstermiş, ancak babası putperestlikte ısrar etmiştir. Hz. İbrahim’in görevi tebliğdi; babasının inancını zorla değiştirmek gibi bir sorumluluğu yoktu.

Bu ayetler, dini yaşantıda ve tebliğde önemli dersler sunar. Günümüzden şu örneklerle bağlantılar kurulabilir:

  1. Sosyal Medyada Tebliğ: Bir kişi sosyal medyada dini değerleri paylaşabilir. Ancak paylaşımları gören insanların nasıl bir tepki vereceği, o mesajları kabul edip etmeyecekleri tamamen onların sorumluluğundadır. Bir kişi, mesajı yayımladığıyla yükümlüdür; insanların tavırlarını kontrol edemez.

  2. Aile İçinde Din Eğitimi: Anne-baba çocuklarına doğruyu öğretir, onlara ahlaklı bir yaşam sürmeleri için rehberlik eder. Ancak çocuklar büyüdüklerinde kendi kararlarını verirler. Bu noktada ebeveynler, sonuçları kabullenmeli ve sadece doğruyu öğretme görevlerini yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşamalıdır.

  3. Toplumda Davranış: Komşular arasında, iş ortamında veya arkadaş çevresinde bir kişi, gördüğü yanlış bir durumu güzel bir dille ifade edebilir. Ancak bu uyarıya uyulup uyulmaması karşı tarafın seçimidir. Uyarıcı, görevini yaptığı için sorumluluk taşır.

Bu ayetlerden temel olarak üç ana mesaj öne çıkıyor:

  1. Tebliğin Yöntemi ve Sınırları: Tebliğ, zorlamadan, güzel bir dille yapılmalıdır. Zorlama, ayetlerin ruhuna aykırıdır. Örneğin, Bakara Suresi 256. ayette “Dinde zorlama yoktur” buyurulmuştur.

  2. Allah’ın Adaleti ve Hesap Günü: İnsanların inanç veya inkâr tercihlerinin sonuçları Allah’a aittir. Bu, insanların birbirlerini yargılamasını veya cezalandırmaya kalkışmasını engeller. İnsanları yargılama yetkisi sadece Allah’a aittir.

  3. Özgür İrade ve Sorumluluk: İnsanlar seçimlerinde özgürdür. Ancak bu özgürlük, sorumluluk taşımayı gerektirir. Her birey, yaptığı seçimlerin sonuçlarına katlanacaktır. Örneğin, Firavun ’un inkârı ve Hz. Musa’ya karşı tutumu, onun özgür iradesiyle yaptığı bir seçimdi; ancak bu seçimin sonucunda helak oldu.

Bir kasabada yaşayan bir bilgin, sürekli halkı hakka davet ederdi. Bir gün kasabanın önde gelenlerinden biri ona yaklaşıp dedi ki:

  • “Sen sürekli konuşuyorsun ama insanlar seni dinlemiyor. Boşa uğraşıyorsun.” Bilgin cevap verdi:
  • “Ben insanlara doğruyu göstermekle sorumluyum. Onların bu yolu kabul edip etmemesi beni ilgilendirmez. Görevim bitince huzurlu olurum.”

Bu hikaye, ayetlerin ruhunu güzel bir şekilde özetler.

Bu ayetler, müminlere şunu öğretir: Tebliğ etmek görevimizdir, ancak insanların seçimlerinden ve sonuçlarından sorumlu değiliz. Zorlamak yerine, örnek bir yaşam sergileyerek doğruyu göstermek, en etkili tebliğ yoludur. İnsanların kalplerini açmak ise yalnızca Allah’ın yetkisindedir.

Erol Kekeç/12.10.2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!