Bu Blogda Ara

29 Aralık 2024 Pazar

Enflasyon ve Fakirleştirme Politikaları

Ekonomi, bir ülkenin kalkınmasında ve halkının refah seviyesinin artmasında hayati bir rol oynar. Ancak, ekonomik politikaların yanlış uygulamaları, halkın yoksullaşmasına ve toplumsal huzursuzluğun artmasına yol açabilir. "Enflasyonu düşüreceğini söyleyerek, büyümeyi sürdüreceğim diyerek, döviz kurunu kontrol altına alacağını iddia ederek" politikalarını duyuran, fakat dar gelirliyi ezen, sabit ücretliyi yoksullaştıran uygulamalar, aslında kimin çıkarına hizmet etmektedir? Bu makalede, ülkemizin ekonomik yaşamını dikkate alarak bu soruları toplumsal örneklerle sorgulayacak ve detaylı bir analiz sunacağız.

1. Enflasyonun Halk Üzerindeki Etkileri

Enflasyon, halkın satın alma gücünü doğrudan etkileyen en önemli ekonomik göstergelerden biridir. Yüksek enflasyon ortamında:

  • Dar Gelirli Kesimin Yükü Artar: Enflasyon, sabit gelirli çalışanları ve emeklileri doğrudan etkiler. Maaş artışlarının enflasyon oranının gerisinde kalması, bu kesimin fakirleşmesine neden olur.

  • Zengin ve Fakir Arasındaki Uçurum Derinleşir: Servet sahibi kişiler, enflasyondan korunmak için yatırımlarını döviz, altın veya gayrimenkul gibi varlıklara yönlendirirken( Ne yazık ki son 4 yıldır ülkemiz zenginleri faze dalarak piyasayı kilitlediler), dar gelirli bireyler temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır.

Örnek: Son yıllarda temel gıda fiyatlarındaki artış, asgari ücretle geçinen bir ailenin yaşam standardını ciddi şekilde düşürmüştür. Bir kilo et, birçok aile için artık lüks hâline gelmiştir.

2. Fakirleştirme Politikalarının Tarihsel Süreci

Zengin halk istemeyen yönetimlerin ortak bir özelliği vardır: Ekonomik bağımsızlığı engellemek. Tarihte defalarca tekrar eden bu senaryolar, günümüzde de benzer yöntemlerle uygulanmaktadır.

  • Kredi Borçlandırması: Vatandaşların düşük faizli kredilerle borçlandırılması, başlangıçta cazip bir yöntem gibi görünse de uzun vadede bireylerin ekonomik özgürlüklerini kaybetmelerine yol açar.

  • Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik: Yüksek vergiler ve düşük ücret politikaları, zengin kesimin servetini korumasını sağlarken, orta ve alt gelir gruplarının yoksullaşmasına neden olur.

Örnek: 1980'lerde uygulanan "istikrar paketleri" sonucunda halkın büyük bir kısmı ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmış, bu süreçte borçlanma oranı artmıştır.

3. Döviz Kuru ve Ekonomik Manipülasyonlar

Döviz kurunun kontrol altına alınması, ekonomik istikrar açısından önemlidir. Ancak, bu hedefe ulaşma yöntemleri halkın refahını değil, belirli grupların çıkarlarını gözetiyorsa, toplum üzerinde ciddi sonuçlar doğurur.

  • Yapay Döviz Kontrolleri: Dövizi baskılamak için kullanılan geçici yöntemler, kısa vadede sonuç verse de uzun vadede ekonomiyi kırılgan hâle getirir.

  • İthalata Bağımlılık: Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ithal ürünlerin fiyatlarını artırır ve temel ihtiyaç ürünlerine erişimi zorlaştırır.

Örnek: Döviz kurlarındaki ani artışlar, birçok sektörde maliyetleri yükseltmiş ve bu durum en çok düşük gelirli kesimi etkilemiştir.

4. Yoksullaştırma ve Yönetim Stratejileri

Fakirleşen toplumlar, ekonomik bağımlılık yoluyla daha kolay yönetilebilir hâle gelir. Bu stratejinin arkasındaki temel hedefler şunlardır:

  • Bağımsızlık Yollarının Kapatılması: Eğitim ve girişimcilik gibi bireysel kalkınma yolları engellenerek, halkın kendine yetme becerisi azaltılır.

  • Tüketim Odaklı Toplum: Üretmek yerine tüketmeye teşvik edilen bir toplum, ekonomik olarak dışa bağımlı hâle gelir.

Örnek: Küçük esnafın yerini büyük zincir marketlerin alması, yerel ekonominin güçsüzleşmesine neden olmuştur. Bu durum, halkın ekonomik özgürlüğünü kısıtlamıştır.

5. Çözüm Önerileri

Halkın refah seviyesini artırmak ve ekonomik bağımsızlığı sağlamak için uygulanabilecek bazı çözüm önerileri şunlardır:

  • Gelir Dağılımında Adalet: Vergi politikalarının yeniden düzenlenmesi ve düşük gelirli kesimin desteklenmesi gereklidir.

  • Üretim Ekonomisine Geçiş: Yerli üretimi teşvik ederek, ithalata bağımlılığı azaltmak mümkün olacaktır.

  • Eğitim ve Bilinçlendirme: Halkın ekonomik okuryazarlığını artırmak, uzun vadede daha bilinçli bir toplum oluşturacaktır.

"Bu film 100 yıldır aynı senaryolar ile oynanıyor" ifadesi, ekonomik manipülasyonların ve halkın yoksullaştırılmasının tarih boyunca nasıl tekrar ettiğini açıkça göstermektedir. Ancak, bu döngüyü kırmak mümkündür. Bunun için halkın bilinçlenmesi, toplumsal dayanışmanın artması ve adil ekonomik politikaların uygulanması gereklidir. Zengin ve bağımsız bir toplum inşa etmek, ancak bu adımlarla mümkün olacaktır.

Bahadır Hataylı/28.12.2024/Sancaktepe/İST

28 Aralık 2024 Cumartesi

Emeklilerin Sessiz Çığlığı Onurlu Yaşama Hakkı

 


Her sabah sokak aralarında ağır adımlarla yürüyen, kimi zaman ellerinde bir çuval, kimi zaman bir bastonla hayata tutunmaya çalışan emeklilerimiz… Bizim toplumsal değerimizin sessiz taşıyıcıları, yılların yorgunluğunu omuzlarında taşıyorlar. Ancak onların bu hak edilmiş dinlenme dönemleri, ne yazık ki pek çokları için onurlu bir yaşam yerine mücadele dolu bir hayatta kalma savaşı haline dönüşmüş durumda.

Bugün 9 milyon emekli, asgari ücretin bile altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. “12.500 TL ile geçinilir mi?” sorusu sadece bir cümle değil, aynı zamanda vicdanlarımızı sorgulatan derin bir yara. Günde bir öğün yeter mi, faturalar nasıl ödenir, ilaçlar alınabilir mi? Bu sorular onlar için günlük hayatın ayrılmaz bir parçası.

Emin olun, çöpleri karıştırarak yaşamını sürdürmeye çalışan 75 yaşında bir birey görmek sadece bir trajedi değil; bu, toplumsal bir yüzleşme gerekliliğinin kanıtıdır. Üstelik biz gençler, hayatın dinamizmi ve sağlıklı bir bedene sahip olmanın ayrıcalığına rağmen, onların yaşam şartlarını düşündükçe kendimizi sorgulamak zorunda kalıyoruz. Eğer bir gün onlar gibi olacaksak, bu günün adaletsizliği geleceğin garantisini nasıl sağlayabilir?

İnsanlık Ölçüsü-Emeklilerin Yaşam Kalitesi

Bir toplumun insanlık ölçüsü, yaşlılarına ve emeklilerine nasıl muamele ettiğinde saklıdır. Yıllarca çalışmış, alın teriyle ülkesine katkıda bulunmuş bireyler, bir kenara atılmamalıdır. Onların bu hayatta sadece hayatta kalma mücadelesi vermemesi, aynı zamanda onurlu bir şekilde yaşaması gerekir.

Bir zamanlar üreten, öğreten, koruyan, var eden insanlar şimdi sessiz ve görünmez kılınmak isteniyor. Çocuklar büyüten, nesiller yetiştiren eller artık kendi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyorsa, bu toplum olarak nereye yanlış gittiğimizi sorgulamamız gerektiğinin açık bir göstergesidir.

Sadece Ekonomik Değil, Sosyal Bir Mesuliyet

Sorun, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir mesuliyet taşır. Emeklilik maaşlarının yetersizliği kadar, toplumun geri kalanının onlara nasıl baktığı da meselenin bir parçasıdır. Bugün kaçımız apartmandaki yaşlı komşusunun halini merak ediyor? Kaçımız onun yalnız bir yaşam sürdüğünü fark edip yardımcı olmaya çalışıyor?

Yaşlılarımızın ömrü boyunca ürettiği değer, yaşamlarının bu döneminde ödenemeyecek kadar büyük bir borçtur. Onların çöp karıştırmamak, soğukta titrememek ve ilaçlarını alabilmek için sistemle cebelleşmek yerine, dinlenme ve huzur içinde yaşamaya hakları vardır.

Adalet Çağrısı

Toplum ve devlet, her bireyi eşit ölçüde kucaklayabilen bir yapı kurmakla sorumludur. Emeklilerimizin maaşları asgari bir insan onuru seviyesine çıkarılmalı ve tüm sağlık hizmetleri erişilebilir olmalıdır. İlaç almak lüks olmamalı, kalorifer yanacak mı sorusu güncel bir kabus olmaktan çıkmalıdır.

Bunlar, dev bir bütçe meselesinden ziyade bir vicdan, bir öncelik meselesidir. Devletin imkanlarının doğru yönlendirilmesi ve sosyal adaletin sağlanmasıyla milyonlarca emeklimiz daha iyi bir yaşam standardına kavuşabilir.

Sessiz Çığlıkları Duyalım

Bu bir çağrıdır. Emeklilerin haysiyetli bir yaşam sürmesini sağlamak, yalnızca bir ekonomik reform değil; toplumsal bir barış ve güven ortamı inşa etmektir. Çöplerden yiyecek toplayan bir emekliye tanıklık etmek, bir an durup düşünmemizi sağlar: Eğer bugün buna razı geliyorsak, yarın kimlere razı geleceğiz?

Bu hikaye, sadece bir kişinin değil, milyonların ortak kaderidir. Daha gençler için bu, korkutucu bir geleceğin gölgesini hissettirmekte; yaşlılarımız için ise artık bir umut çığlığıdır.

Unutmayalım ki hepimiz bir gün yaşlanacağız. Bugün vicdanlarımızı besler ve emeklilerimize hakkını teslim edersek, yarının daha adil bir dünya olacağına inanabiliriz. Onlar bizden bir şey değil; haklarını istiyorlar. İnsanlık için küçük, fakat adalet için büyük bir adım.

Erol Kekeç/27.12.2024/Namazgah/İST

27 Aralık 2024 Cuma

Stalin'in Tavuğuna Dönen Hayatların Analizi

 


"Kölelere Asla Özgür Olacakları Kadar Ödeme Yapmazlar": Türkiye'de Asgari Ücretle Hayat Mücadelesi

1. Kölelik ve Özgürlük

Charles Bukowski’nin bu sözü, sadece bir ekonomik sistemi eleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda bir yaşam felsefesini, insanın özgürlük arayışını ve modern çağın görünmez zincirlerini de gözler önüne seriyor. Kölelik kavramı, geçmişte fiziksel baskıya ve zorlamaya dayanıyordu. Ancak günümüzde bu kavram, ekonomik sömürü ve sistematik bağımlılık üzerinden şekilleniyor. İnsanlar, hayatta kalmak için sadece geçinebilecekleri kadar bir gelirle yaşamaya mahkûm ediliyorlar.

Bu sistemin temelinde yatan mantık açık: İnsanlar hayatta kalacak kadar kazandığında, özgürlüklerini sorgulayacak, kendilerine yeni bir yaşam inşa edecek zamanı ve enerjiyi bulamıyorlar. Peki, Türkiye’de asgari ücretle geçinen bir birey bu sözün neresinde duruyor?

2. Asgari Ücret ve Hayat Pahalılığı-Bir Geçim Savaşı

Türkiye'de asgari ücret, sürekli artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında bir türlü nefes aldırmıyor. 2024 yılında açıklanan 22.104 TL asgari ücret, yüzeyde bir iyileşme gibi görünse de temel tüketim maddelerinin fiyatlarına bakıldığında gerçekler bambaşka.

Kira: Büyük şehirlerde, özellikle İstanbul gibi metropollerde kira fiyatları ortalama 20.000 TL'ye ulaşmış durumda. Bu, bir asgari ücretlinin maaşının neredeyse tamamına denk geliyor.

Gıda: Market alışverişi artık bir lüks hâline geldi. Temel gıda ürünleri için bir ailenin aylık harcaması 20.000 TL'yi buluyor.

Faturalar ve Ulaşım: Elektrik, su, doğalgaz ve ulaşım masrafları da eklendiğinde, gelir-gider dengesi bir asgari ücretli için imkânsız bir hâle geliyor.

Gerçek Bir Hayattan Örnek

Ahmet Bey, İstanbul’da yaşayan üç çocuklu bir asgari ücretli. Ailesini geçindirebilmek için iki işte birden çalışıyor. Gündüz bir fabrikada montaj işçisi, gece ise bir otelde temizlik görevlisi. Ancak kazandığı para, ne çocuklarının okul masraflarını karşılamaya ne de evin ihtiyaçlarını gidermeye yetiyor.

“Bazen çocuklarıma süt alacak param olmuyor. Kendi boğazımdan kesip onların önüne koyuyorum. Ama yine de yetmiyor. Bir hafta çalışmayı bırakıp hastalansam, borç batağına düşerim,” diyor Ahmet Bey.

Bu durumda Ahmet Bey ve onun gibi milyonlarca insan için çalışmak, bir yaşam mücadelesi olmaktan çıkıp hayatta kalmanın bir zorunluluğu hâline geliyor.

3. Sistemin Döngüsü-Çalışanların Çıkmazı

Sistem, insanları borç ve tüketim döngüsüne mahkûm ediyor. Asgari ücretle geçinen biri, genelde şu döngüyle karşı karşıya kalıyor:

Maaş yatar yatmaz faturalar ve kiralar ödeniyor.

Geriye kalan para gıda ve temel ihtiyaçlar için harcanıyor.

Para yetmediği için kredi kartına yükleniliyor.

Bir sonraki maaş, borçları kapatmak için kullanılıyor.

Bu döngü, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir baskı yaratıyor. Geleceğini planlayamayan, ailesine yeterince vakit ayıramayan bireyler, depresyon, kaygı ve tükenmişlik sendromuyla mücadele ediyor.

Bir Başka Gerçek Örnek

Zeynep Hanım, 25 yaşında bir sağlık çalışanı. Maaşı asgari ücretin biraz üzerinde olsa da, ailesine destek olmak için ekstra işler yapıyor. “Kardeşim üniversitede okuyor, babam emekli maaşıyla ancak ilaçlarını alabiliyor. Kendi ihtiyaçlarımı karşılamayı geçtim, ailemin ihtiyaçlarını düşünmeden hareket edemiyorum. Bazen geleceğe dair hayal kurmayı bile lüks buluyorum,” diyor.

4. Toplumsal Adalet ve Eşitsizlik-Çıkış Yolu Var mı?

Türkiye’de gelir dağılımındaki adaletsizlik, bu hikâyeleri sadece bireysel bir trajedi olmaktan çıkarıp toplumsal bir krize dönüştürüyor. En zengin %10’un ülke servetinin yarısından fazlasına sahip olduğu bir ortamda, asgari ücretle geçinen bireyler her geçen gün daha da yoksullaşıyor.

Ancak bu döngüyü kırmak mümkün. İşte bazı öneriler:

1. Eğitim ve İstihdam: Kaliteli ve erişilebilir eğitim, bireylerin daha yüksek gelirli işlere ulaşmasını sağlayabilir.

2. Gelir Adaleti: Vergi sisteminin daha adil bir şekilde düzenlenmesi ve yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınması gerekiyor.

3. Sosyal Yardımlar: Devlet desteklerinin artırılması ve ihtiyaç sahibi bireylerin yaşam kalitesinin yükseltilmesi şart.

Bir Umut Hikâyesi

Gül Hanım, yıllarca asgari ücretle çalıştıktan sonra, bir kadın kooperatifine katılmış. Burada ürettikleri ürünleri satarak kendi işini kurmuş. Şimdi hem kendi hayatını hem de diğer kadınların hayatını iyileştiren bir girişimci. “Başlarda çok zordu ama artık emeğimin karşılığını alıyorum. Hayatta her şeyin değişebileceğine inanıyorum,” diyor.

Bukowski’nin sözleri, sadece bir ekonomik eleştiri değil, aynı zamanda bir toplumsal gerçekliğin yansımasıdır. Türkiye'de asgari ücretle yaşayan milyonlarca insan, bir kölelik düzenine mahkûm edilmiş gibi görünüyor. Ancak bu karanlık tabloya rağmen, bireylerin dayanışma ve mücadele ile bu zincirleri kırabileceğine dair umut ışığı her zaman var. Özgürlük, sadece ekonomik bağımsızlıkla değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve adaletle de mümkün olacaktır.

Bahadır Hataylı/25.12.2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!