Bu Blogda Ara

11 Aralık 2024 Çarşamba

Suriye Krizinde İnsani Değerler ve Bölgesel Aktörlerin Tutumu

 

Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen insanlık dışı uygulamaların da ortaya çıkmasına sahne olmuştur. Bu süreçte rejimin hapishanelerinde yaşanan işkencelerden gizli zindanlarda tutulan mahkûmlara kadar birçok korkunç gerçek ortaya çıkmıştır. Ancak ne yazık ki, uluslararası toplumun bu trajedilere olan tepkisi genelde sessiz kalmak veya bu olayları kendi politik çıkarlarına göre manipüle etmek olmuştur.

Bu bağlamda, Esad rejiminin uygulamaları, İsrail’in bu süreçteki stratejileri, İran’ın mezhepçi politikaları, ABD ve Rusya’nın küresel çıkar hesapları ve Türkiye’nin insani değerler çerçevesindeki yaklaşımları, Suriye krizine çok boyutlu bir perspektiften bakmayı gerektiriyor. Bu yazıda, tüm bu unsurları sorgulayıcı bir üslupla ele alarak ve sorunun köklerine inerek geleceğe dair çıkarımlarda bulunmaya çalışacağım.

Esad rejiminin 2011’den itibaren uyguladığı yöntemler, yalnızca askeri bir baskıyı değil, aynı zamanda halk üzerinde korku ve dehşet yaratmayı hedefleyen sistematik bir şiddeti temsil etmektedir. Özellikle rejimin hapishanelerinde uygulanan işkenceler, dünya kamuoyunda şok etkisi yaratmıştır. Caesar Belgeleri adıyla bilinen ve rejimin hapishanelerinde öldürülen binlerce kişinin fotoğraflarını içeren belgeler, bu insanlık dışı uygulamaların somut kanıtıdır. Ancak bu görüntülere rağmen uluslararası toplumdan güçlü bir tepki gelmemesi, çifte standartların ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Suriye’deki rejimin kontrolü altındaki zindanlar ve hastanelerin alt katlarında inşa edilen işkence odaları, insanlık onurunu ayaklar altına almıştır. İnsanların sadece siyasi görüşlerinden dolayı bu şekilde zulme maruz kalması, rejimin ne kadar baskıcı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Ancak bu noktada dikkat çeken bir diğer unsur, uluslararası medyanın bu olayları yeterince gündeme getirmemesi ve uluslararası toplumun sessizliğidir.

İsrail’in Rolü

Esad rejiminin zulmüne dair birçok belge ve arşiv, İsrail tarafından hedef alınmış ve bombalanarak imha edilmiştir. Bu durum, İsrail’in bölgede kendi çıkarlarını korumak için rejimin insanlık suçlarına dair kanıtların ortadan kaldırılmasına göz yumduğunu veya bizzat desteklediğini göstermektedir. Filistinlilerin Suriye zindanlarında kaybolması ve işkencelerden geçirilmesi ise, Esad rejiminin Filistin davasına yönelik gerçek niyetini ortaya koymaktadır. Esad’ın Filistinlilere destek verdiği söylemi, tamamen bir propagandadan ibarettir ve bu durumu görmezden gelmek, gerçekleri inkâr etmektir.

İran, Suriye krizinde Esad rejiminin en güçlü destekçisi olmuştur. Bunun temel sebebi, İran’ın Şii eksenini koruma stratejisi ve Hizbullah gibi müttefiklerinin lojistik hattını garanti altına alma çabasıdır. Ancak Esad rejiminin işlediği insanlık suçlarına İran’ın sessiz kalması, bu destek ilişkisinin etik boyutunu sorgulatmaktadır.

İran’ın Mezhepçi Yaklaşımı

İran, Suriye krizini mezhepçi bir bakış açısıyla ele almış ve Esad rejimini "direniş ekseni" olarak nitelendirmiştir. Ancak bu eksenin temelinde, halkların özgürlüğü veya insani değerlerden ziyade, mezhep temelli çıkarların korunması yer almaktadır. Bu nedenle İran’ın Esad rejiminin işkencelerine sessiz kalması, bu ülkenin insan hakları konusundaki tutumunun ne kadar ikiyüzlü olduğunu göstermektedir.

Türkiye ile İran Arasındaki Çelişkiler

Türkiye, Suriye’de insani yardımı önceliklendiren bir politika izlerken, İran’ın mezhepçi yaklaşımı bu iki ülke arasındaki çelişkileri derinleştirmiştir. Türkiye’nin insani değerleri ön planda tutması, kısa vadede bazı çıkar kayıplarına neden olsa da uzun vadede ahlaki üstünlüğünü korumuştur.

Rusya ve ABD’nin Politik Hesapları

Suriye krizinde Rusya ve ABD’nin oynadığı roller, her iki ülkenin de bölgesel çıkarlarını ön planda tuttuğunu göstermektedir. Ancak bu süreçte dikkat çeken bir diğer unsur, bu iki ülkenin de Esad rejiminin insanlık dışı uygulamalarına göz yummasıdır.

Rusya, Suriye’deki çıkarlarını korumak için Esad rejimini güçlü bir şekilde desteklemiştir. Tartus’ta bulunan deniz üssü ve Suriye’nin jeopolitik konumu, Rusya’nın bölgedeki varlığını devam ettirme motivasyonunu artırmıştır. Ancak Rusya’nın Esad’ı uluslararası mahkemelerde yargılanmaktan koruyacağını açıklaması, Moskova’nın insani değerler yerine stratejik çıkarları öncelediğini ortaya koymaktadır.

ABD, Suriye’de insan hakları söylemini sıkça dile getirse de, PYD/YPG gibi gruplara verdiği destekle Suriye’nin kuzeyinde fiili bir bölünmeye yol açmıştır. Bu da ABD’nin insani değerlerden ziyade, bölgesel çıkarlarına odaklandığını göstermektedir.

Türkiye, Suriye krizinde insani değerleri önceliklendiren bir politika izlemiştir. Milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, bu bağlamda uluslararası toplumun takdirini kazanmıştır. Ancak Türkiye’nin bu insani politikalarının, bölgedeki emperyalist güçlerin daha fazla müdahil olmasına yol açtığı da bir gerçektir.

İnsani Yardımlar ve Mülteci Politikası

Türkiye, Suriye krizinde sınırlarını açarak milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır. Ancak bu yaklaşım, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısını da zorlamış ve bazı eleştirilere yol açmıştır. Buna rağmen Türkiye’nin bu insani tutumu, bölgedeki diğer ülkelerle kıyaslandığında oldukça anlamlıdır.

Türkiye’nin insani yardımları, bazı eleştirmenler tarafından emperyalist güçlerin bölgeye müdahalesine zemin hazırlamakla suçlanmıştır. Ancak burada dikkate alınması gereken önemli bir nokta, insani yardımın ahlaki bir zorunluluk olduğudur. Gelecekteki olumsuzluklar, bu bağlamın dışında değerlendirilmeli ve Türkiye’nin insani politikaları bu açıdan ele alınmalıdır.

 Suriye Sorununun Geleceği

Suriye krizi, yalnızca bölgesel değil, küresel dengeleri de etkileyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda Türkiye, insani değerleri önceliklendiren politikalarıyla ahlaki bir üstünlük sergilerken, diğer aktörlerin çoğu çıkar odaklı bir yaklaşım benimsemiştir. Ancak bu süreçte Türkiye’nin uzun vadeli stratejik çıkarlarını da göz önünde bulundurması gerekmektedir.

Gelecek İçin Öneriler:

  1. Türkiye’nin Bölgesel İşbirlikleri
    Türkiye, İran ve Rusya ile olan ilişkilerini dengelemeli ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma konusunda daha aktif bir rol üstlenmelidir.

  2. Uluslararası Toplumun Baskısı
    Esad rejiminin insanlık suçlarının yargılanması için uluslararası toplum üzerinde daha fazla baskı kurulmalıdır.

  3. Mülteci Sorununun Çözümü
    Türkiye, mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için uluslararası işbirliği mekanizmalarını harekete geçirmelidir.

  4. İnsani Yardımların Devam Ettirilmesi
    Türkiye, insani yardımlarını sürdürmeli ancak bu yardımların ekonomik yükünü paylaşmak için uluslararası destek arayışında olmalıdır.

Suriye krizi, insani değerlerin çıkar hesaplarına kurban edildiği bir dönemi temsil etmektedir. Türkiye’nin bu süreçte sergilediği insani tutum, tarihsel bir önem taşımaktadır ve bu politikanın devam ettirilmesi, gelecekteki bölgesel barış için kritik bir adım olacaktır.

Bahadır Hataylı/10.12.2024/Sancaktepe/İST

10 Aralık 2024 Salı

Türkiye, Suriye ve Ukrayna Arasındaki Çıkmaz- Büyük Bir Tuzak mı?

 

Dünya sahnesinde cereyan eden olaylar bazen o kadar karmaşık ve iç içe geçmiştir ki, yüzeyde görünen neden-sonuç ilişkileri, perde arkasındaki planların sadece bir kısmını oluşturur. Bu bağlamda, Suriye krizindeki gelişmeler, Ukrayna-Rusya savaşı, NATO’nun bölgedeki stratejileri ve Türkiye’nin bu denklemdeki konumu üzerinde düşünmek, gelecekte ne gibi senaryolarla karşılaşabileceğimiz konusunda ipuçları verebilir. Burada bağlantıları ve potansiyel sonuçları sorgulayıcı bir bakış açısıyla ele alacağız.

Suriye Krizi ve Türkiye’nin Rolü

2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşı, başlangıçta rejime karşı bir halk ayaklanması gibi görünse de kısa süre içinde çok boyutlu bir vekâlet savaşına dönüştü. Esad rejiminin sert müdahaleleri, muhalif grupların silahlanması ve dış güçlerin devreye girmesiyle Suriye, küresel güçlerin çekişme alanı haline geldi. Türkiye, Suriye krizinin ilk dönemlerinden itibaren aktif bir taraf olarak kendisini bu denklemin içinde buldu.

Türkiye’nin Suriye’deki Tutumu-Bir Başarı mı, Yoksa Planlı Bir Yıpratma Süreci mi?

Türkiye’nin Suriye politikası, "güvenlik, insani yardım ve bölgesel istikrar" gerekçeleriyle şekillendi. Ancak bu politikaların zaman içinde sahada farklı anlamlar kazandığı da gözlemlendi. Özellikle muhalif gruplara verilen destek, Türkiye’nin bu savaşı adeta kendi savaşı gibi üstlenmesine neden oldu. Basında yer alan geniş kapsamlı haberler, operasyonların adeta bir “zafer” gibi yansıtılması ve Bahçeli’nin sınıflandırdığı plaka söylemi, Türkiye’nin bu savaşın başlıca aktörlerinden biri olduğu algısını güçlendirdi. Ancak burada kritik bir soru beliriyor: Bu süreçte Türkiye’nin artan rolü, stratejik bir kazanım mı, yoksa uzun vadede büyük bir tuzağın parçası mı?

ABD ve NATO, Türkiye’nin bölgedeki gücünü kullanarak Suriye’de Rusya ve İran’a karşı dolaylı bir avantaj elde etmiş olabilir. Ancak bu desteğin ne kadar gerçek olduğu ya da Türkiye’nin ileride bu süreçte yalnız bırakılıp bırakılmayacağı belirsizdir. Unutulmamalıdır ki, uluslararası ilişkilerde dostluklar geçici, çıkarlar ise kalıcıdır.

Rusya ve ABD’nin Sessizliği- Fırtına Öncesi Sessizlik mi?

Son dönemde Suriye’deki olaylara ABD ve Rusya’nın görece sessiz kalması, dikkat çekicidir. Bu iki küresel gücün bölgede daha önce oldukça aktif bir şekilde yer aldığı göz önüne alındığında, şu anki durgunluk, bir “fırtına öncesi sessizlik” olarak yorumlanabilir. ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG üzerinden kurduğu düzen ve Rusya’nın rejime verdiği destek, aslında bu sessizliğin bir yanılsama olabileceğini gösteriyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı ve Suriye’ye Etkisi

Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonları, Moskova’nın dikkatini bir nebze Doğu Avrupa’ya yöneltmiş olsa da Suriye üzerindeki etkisini tamamen kaybetmediği açıktır. Rusya, Suriye’deki varlığını sürdürmek için hem rejimi destekliyor hem de Türkiye ile ilişkilerini dengelemeye çalışıyor. Ancak Ukrayna’daki savaşın daha da derinleşmesi, Rusya’nın Suriye’deki varlığını zayıflatabilir. Bu noktada, ABD ve NATO için Suriye, Rusya’ya yönelik dolaylı bir baskı aracı haline gelebilir.

Türkiye’nin Denge Politikası- Zor Bir Görev

Türkiye, hem NATO üyesi olarak Batı bloğunun içinde hem de Rusya ile geliştirdiği işbirliğiyle Doğu’nun bir parçası gibi davranmak zorunda kaldı. Ancak Ukrayna savaşının kızışması ve NATO’nun Rusya’ya karşı daha agresif bir tutum alması halinde, Türkiye’nin tarafsız kalması zorlaşabilir. Böyle bir senaryoda, Türkiye’nin hem Suriye’deki hem de Karadeniz bölgesindeki pozisyonu kritik hale gelecektir.

Türkiye’ye Karşı Potansiyel Bir Tuzak mı?

Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği ve NATO içindeki rolü üzerinden bir değerlendirme yapıldığında, şu sorular ortaya çıkıyor:

  1. ABD ve NATO’nun Nihai Amacı Ne? Türkiye’nin Suriye’deki aktif rolü, ABD ve NATO’nun bölgedeki çıkarlarına hizmet edebilir mi? Eğer bu doğruysa, Türkiye’nin ileride yalnız bırakılma ihtimali var mıdır? ABD’nin tarihsel olarak müttefiklerini bir “tüketim malzemesi” gibi kullanıp, çıkarlarına hizmet etmeyi bıraktığında kenara çektiği örnekleri göz önüne alırsak, bu risk oldukça gerçekçidir.

  2. Rusya ile Olası Bir Çatışma Türkiye’nin NATO içindeki güçlü pozisyonu, Ukrayna savaşının derinleşmesi halinde onu Rusya ile doğrudan karşı karşıya getirebilir. Bu, Suriye’deki vekâlet savaşının Karadeniz ve Doğu Avrupa’ya taşınması anlamına gelebilir. Türkiye’nin, Ukrayna ve Suriye gibi iki sıcak cephede birden Rusya’ya karşı konumlanması, büyük bir stratejik hata olabilir.

  3. İsrail ve Bölgesel Stratejiler İsrail, Suriye’deki tüm bu süreçlerden faydalanarak kuzeyindeki tehditleri bertaraf etmeye çalışıyor. Türkiye’nin, Suriye’deki muhalif gruplara desteği ve İran’la gerginlikleri, dolaylı olarak İsrail’in çıkarlarına hizmet edebilir. ABD’nin bu denklemdeki rolü, İsrail’in güvenliğini garanti altına almak için Türkiye’yi Suriye bataklığına daha fazla çekmek olabilir. 

Gelecek İçin Bir Projeksiyon
  1. Suriye’nin Geleceği Suriye’nin geleceği, büyük ölçüde bölgedeki küresel ve bölgesel aktörlerin tutumuna bağlıdır. Ülkenin kuzeyindeki ABD destekli gruplar dikkate alındığı  Uzun vadede Suriye’nin, bir federasyon ya da parçalanmış bir yapı olarak kalması olasıdır.

  2. Türkiye’nin Bölgedeki Rolü Türkiye, Suriye’deki rolünü yeniden değerlendirmek zorunda kalabilir. ABD ve NATO’dan gelen baskılar ile Rusya’dan gelen denge politikası arasında sıkışan Türkiye, Suriye meselesinde daha bağımsız bir duruş sergileyebilir. Ancak bu, kolay olmayacaktır.

  3. Bölgesel Dinamikler ve Yeni Dönem İran, İsrail ve Arap ülkelerinin Suriye’deki etkisi, gelecekteki denklemleri şekillendirecektir. Türkiye, bu denklemde dengeli bir dış politika sürdürmeli ve bölgesel ittifaklarını sağlamlaştırmalıdır.

Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği ve NATO’daki konumu, onu uluslararası bir oyunun merkezine çekebilir. ABD ve NATO, Türkiye’yi Rusya’ya karşı kullanmak için bir plan yapmış olabilir. Ancak Türkiye’nin bu süreçte stratejik adımlar atarak bağımsız bir dış politika sürdürmesi, bölgedeki çıkarlarını koruması açısından hayati önemdedir. Aksi halde, Suriye’de elde edilen kısa vadeli kazanımlar, uzun vadede büyük kayıplara dönüşebilir.

Bahadır Hataylı/06.12.2024/Sancaktepe/İST

Gücün Tek Elde Toplanmasının Tehlikeleri ve İlahi Hikmetin Uyarıları

 

Allah, insanın fıtratını, zaaflarını, nefsinin sınırlarını en iyi bilendir. Kur'an-ı Kerim'de birçok ayet, insanın güç, mal ve makam karşısındaki zaaflarını hatırlatır ve bu alanlarda ölçülü olunmasını emreder. Gücün ve servetin belirli ellerde toplanmasının tehlikeleri, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük zararlar doğurabilir. Allah’ın bu konudaki uyarıları, insanlığın sosyal düzenini ve adalet anlayışını muhafaza etmeye yöneliktir. Bu yazıda, Allah'ın gücün tek elde toplanmasını neden istemediğini, Kur'an'dan ayetlerle konuyu ele alalım...

Gücün Azdırıcı Etkisi ve Tağutlaşma

İnsanın tabiatında, sahip olduğu imkânlarla gururlanma, kibirlenme ve kendisini yeterli görme eğilimi vardır. Kur'an'da bu duruma dikkat çekilir:
"Hayır! İnsan kendini kendine yeterli görerek azar."Alak/ 6-7

Bu ayet, insanın kendini güçlü ve yeterli hissettiğinde sapkınlık gösterebileceğini ifade eder. Gücün tek bir elde toplanması, bireyi veya grubu diğer insanlara karşı üstünlük taslamaya yöneltebilir. Bu durum, hem bireysel ahlakı hem de toplumsal huzuru bozar. Allah, bu tehlikeyi gördüğü için, insanlara sürekli olarak alçakgönüllü olmayı, adaletli davranmayı ve gücün tek bir elde yoğunlaşmasına karşı önlem almayı öğütler.

Tağutlaşma Tehlikesi
Tağut, Allah'ın çizdiği sınırları aşan, kendini ilahî bir otoritenin üzerinde görmeye çalışan kişi veya güç anlamına gelir. Firavun, bunun Kur'an'daki en açık örneğidir. Firavun, sahip olduğu güç ve servetle halkını ezmiş, kendini ilah ilan etmiştir. Allah, onun durumunu şöyle açıklar:
"Firavun yeryüzünde büyüklük tasladı ve halkını gruplara ayırdı. Bir kısmını güçsüz bulup eziyordu."Kasas/ 4

Bu ayet, gücün tek elde toplandığında nasıl bir zulüm aracına dönüşebileceğini gözler önüne serer. Firavun ’un yönetimi, Allah’ın insanlık için uygun gördüğü dengeyi bozan bir sistemin örneğidir.

Mal ve Servetin Dolaşımı- İlahi Ekonomik Sistem

Allah, mal ve servetin belirli bir grubun tekelinde kalmasını istemez. Bu, hem bireylerin hem de toplumun zararına bir durumdur. İslam’ın ekonomik düzeninde, malın toplum içinde dolaşımını sağlamak temel bir ilkedir. Bunun aksine davranmak, Allah’ın koyduğu düzeni bozmak anlamına gelir. Kur'an'da şöyle buyrulur:
"Ta ki o mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet hâline gelmesin."Haşr/ 7

Bu ayet, malın belirli bir kesim arasında toplanmasının toplumsal adaletsizliklere yol açacağını ve bu durumun Allah'ın hoşuna gitmediğini açıkça ifade eder. Ekonomik sistem, yalnızca bir grubun çıkarına değil, tüm toplumun faydasına olacak şekilde işlemesi gereken bir sistemdir.

Zekât ve Sadaka- Servetin Akışı İçin İlahi Araçlar
İslam’ın en önemli ibadetlerinden biri olan zekât, malın toplum içinde dolaşımını sağlamayı amaçlar. Allah, zekâtı zenginlerden alıp fakirlere verilmesi gereken bir hak olarak tanımlar:
"Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır."Zariyat/ 19

Zekât, bir yandan zengini mal sevgisinden arındırırken, diğer yandan toplumsal dengeyi korur. Bu, Allah’ın adalet anlayışının bir yansımasıdır. Ayrıca, sadaka da bireylerin malını paylaşarak toplumsal huzuru artırmalarını sağlar.

Kibir ve Gururun Sonuçları

Allah, insanı kibirlenmekten ve kendisini üstün görmekten sakındırır. Çünkü kibir, insanı hem Allah’tan hem de diğer insanlardan uzaklaştırır. Kur'an'da bu konu şöyle vurgulanır:
"Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen, ne yeri yarabilirsin ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin."İsra/ 37

Bu ayet, insanın haddini bilmesi gerektiğini ve sahip olduğu hiçbir gücün Allah’ın gücüyle kıyaslanamayacağını hatırlatır. Allah’ın istemediği bir şekilde güç ve serveti tekelleştirenler, sonunda hem dünyada hem de ahirette zarara uğrarlar.

Tarihsel Örnekler-Gücün Azdırdığı İnsanlar

Kur'an, geçmiş ümmetlerden örnekler vererek, gücün ve servetin yanlış kullanımının sonuçlarını gösterir. Firavun, Karun ve Nemrut gibi isimler, sahip oldukları güçle toplumlarına zulmetmiş ve sonunda Allah’ın azabına uğramışlardır.

Karun’un Öyküsü
Karun, malının ve servetinin çokluğuyla övünen, bu zenginliği Allah’tan değil, kendi bilgi ve çabasından kaynaklandığını iddia eden bir kişiydi:
"Bu servet bana kendi bilgim sayesinde verilmiştir."Kasas/ 78

Ancak Karun’un bu kibri, onun helakine neden olmuştur. Allah, servetini ve kendisini yerin dibine geçirmiştir:
"Biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik."Kasas/ 81

Bu olay, Allah’ın güç ve servetin kötüye kullanılmasına izin vermeyeceğini, bunun ahirette olduğu kadar dünyada da cezasını bulacağını gösterir.

Adil Yönetim ve Güç Dağılımı

İslam, adaletin tesisi için gücün adil bir şekilde dağıtılmasını ve yönetimde istişarenin esas alınmasını emreder. Peygamber Efendimiz (sav), hiçbir zaman gücü tek başına kullanmamış, ashabıyla istişare ederek kararlar almıştır. Bu, Allah’ın insanlara öğrettiği ideal yönetim modelidir. Kur'an'da bu konuda şöyle buyrulur:
"Onların işleri, aralarında şûra iledir. "Şura/38

Gücün tek bir elde toplanması, istişareyi ortadan kaldırır ve zulme zemin hazırlar. Bu nedenle, Allah’ın uygun gördüğü yönetim sistemi, güçlerin dağıtıldığı, herkesin fikrinin değerlendirildiği bir sistemdir.

Allah’ın Düzeni ve İnsanların Sorumluluğu

Allah, insanlara mal ve güç verirken onlardan sorumluluk bilinciyle hareket etmelerini ister. Gücün ve servetin tek bir elde toplanması, hem bireyin hem de toplumun felaketine yol açabilir. İslam’ın ekonomik ve siyasi düzeni, bu tür tehlikeleri önlemek için dengeyi esas alır.

Kur'an ve sünnet, insanlara paylaşmayı, adil olmayı, kibirden kaçınmayı ve gücü kötüye kullanmamayı öğütler. Allah’ın koyduğu bu düzen, insanlık için en ideal düzen olup, toplumların huzur ve refah içinde yaşamasını sağlar. Rabbimiz, bu öğütleri dikkate alarak yaşayanlardan olmamızı ve gücümüzü, sahip olduğumuz her şeyi O’nun rızası için kullanmamızı nasip etsin. Amin

Erol Kekeç/11.10/2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!