Bu Blogda Ara

30 Kasım 2024 Cumartesi

Bölgedeki Gelişmeler Üzerine Bir Tahlil

 


Bugün Suriye'de HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) tarafından gerçekleşen yeni çatışma patlamaları ve burada bizim medyanın ilişkileri üzerinden Hikayeye baktığımızda, çok daha derin ve karmaşık denklemlerle karşılaşıyoruz. Görünen o ki bu durum yalnızca Suriye'yi değil, sınır komşularını, bölgesel güç dengelerini ve küresel politikaları doğuran bir sürecin parçası. Şimdi bu tabloya biraz daha yakından bakalım, dengeleri kimlerin nasıl oynattığını, bu oyuna kimlerin kayıtlı olduğunu ve sonuçlarının kimler için nasıl bir tehlike oluşturabileceğini sorgulayalım.

Suriye'de HTŞ gibi yapıların hareket etmesi kiminle yarar sağlar? Daha iyi durumda, bu çatışmaları kimler, kimler için kullanır? İlk bakışta bu soruların basit cevapları var gibi görünüyor. Bölgedeki herhangi bir çatışma, doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail'in güvenlik politikalarını meşrulaştırır. İsrail, kuzey sınırlarında bir tehdit algısı yaratarak hem Lübnan hem de Suriye üzerindeki baskısını artırabilir. Bunun yanında, HTŞ'nin çatışmalarını genişletmesi, bölge ülkelerinin dikkatini dağıtabilir ve daha geniş kapsamlı bir stratejiye zemin hazırlayabilir.

Ancak işin başka bir boyutu daha var. Türkiye için bu ateşin alevlenmesi ciddi bir tehdit doğurur. Bir yandan sınırlarımızın hemen ötesinde yeni bir mülteci dalgasını tetikleyebilir, diğer yandan bölgedeki güvenlik sorunları doğrudan Türkiye'ye taşınabilir. Peki bu sıcaklıkta kim tutuşuyor? İşte bu olayın, yalnızca bir terör için meydana gelmediğini, daha büyük bir planın parçası olarak kurgulandığını anlamamız gerekiyor.

Son günlerde İsrail, Hizbullah'ın güney sınırındaki saldırılarıyla ciddi bir şekilde zorlandı. Özellikle Gazze'de yaşanan insanlık katliamı, İsrail'i uluslararası alanda daha fazla baskı altına aldı. Şimdi sormak istiyorum: İsrail, bu zor durumda neden Suriye cephesinde yeni bir hareketlilik istiyor? İsrail'de görünen, bölgesel dikkatleri dağıtma ve kendisine yönelik baskıyı azaltma çabasında.

Bu, klasik bir stratejidir. Düşmanlarınızın sayısını artırarak, dikkati dağıtabilirsiniz. Suriye'de HTŞ'nin hareketlenmesi, İsrail için altın bir fırsat sunuyor. İsrail, kuzeydeki güvenlik belgesini almak için Suriye'de “tampon bölge” oluşturmak istiyor. Bunun için bölgedeki kaos ortamının devam etmesi, İsrail'in uzun vadeli planları için bir avantaj sağlıyor.

Türkiye'ye dönersek, HTŞ'nin başlattığı bu hareketlenmenin sınırlarımızda nasıl bir etki olabileceğine odaklanmamız gerekiyor. Eğer bu çatışma Türkiye sınırına doğru genişlerse, zaten hassas olan bölgesel güvenliğimiz daha da tehlikeli olacaktır. Bu noktada Türkiye, iki ana tehdit ile karşı karşıya kalabilir:

  1. Mülteci Krizi: Yeni bir çatışma dalgası, sınırlarımızda milyonlarca mülteciyi daha ağırlamak zorunda bırakabilir. Hâlihazırda ekonomik ve sosyal sorunlarla boğuşan Türkiye, böyle bir yükü kaldırabilecek durumda değil.

  2. Güvenlik Tehditleri: HTŞ gibi grupların Türkiye’ye sızma ihtimali, sınırlarımızın ötesindeki tehdidi doğrudan içeride hissetmemize neden olabilir. Bu da sadece güvenlik değil, aynı zamanda toplumsal huzuru etkileyen sonuçlar doğurur.

Bölgedeki çatışmaların asıl hedefinin, sınırların savaşla değil masada değişmesi olduğuna dair güçlü sinyaller var. Yeni emperyalizmin temel planı, savaşarak değil, içten çökerterek ve parçalayarak ülkeleri küçültmek ya da büyütmek üzerine kurulu. Türkiye gibi ülkeler için bu durumun anlamı şu: Toprak kaybı ya da kazancı artık cephede değil, masada belirleniyor. Ve bu masa, içten gelen tehditlerle kuruluyor.

Bugün bölgemizdeki kıvılcımların etkisini anlamak için biraz geriye dönüp tarihsel sürece bakmamız gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, iç isyanlar ve dış müdahalelerin bir sonucuydu. Bugün de benzer bir süreçle karşı karşıyayız. İçimizdeki ayrışmalar, ekonomik sorunlar ve toplumsal kutuplaşma, bizi masadaki kayıplara zemin hazırlayan bir ülke haline getirebilir. İşte tam da bu noktada, HTŞ gibi yapıların hareketliliği, yalnızca Suriye değil, Türkiye gibi bölge ülkelerini de doğrudan hedef 

Burada bir başka önemli noktaya değinmek gerekiyor: Psikolojik savaş. Gece vakti köylerde mezarlıkların yanından geçerken korkularımızı bastırmak için yüksek sesle türkü söylemek gibi, bugün bölge ülkeleri de benzer bir korkuyu bastırmak için yüksek perdeden kahramanlık hikayeleri anlatıyor. Ancak bu hikayeler, toplumun gerçek korkularını örtbas edemiyor. Bölgedeki halkların duyduğu tedirginlik, yöneticiler tarafından savaş çığırtkanlığı ile bastırılmaya çalışılıyor.

Bu noktada, halkların bilinçlenmesi gerekiyor. Eğer bir toplum, kendi geleceği hakkında karar alırken duygularıyla değil aklıyla hareket etmezse, emperyalist planların kolay bir lokması haline gelir. Bugün halkımıza düşen görev, bu oyunları görmek ve kendi kaderini masada değil, sahada belirleyecek bir bilinç geliştirmektir.

Sonuç olarak, Suriye’deki HTŞ’nin hareketlenmesi, sadece bir terör örgütünün hamlesi değil, çok daha büyük bir planın parçası. Bu plan, İsrail’in güvenlik politikalarını, bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve küresel güç dengelerini doğrudan etkileyen bir sürecin içinde yer alıyor. Türkiye olarak bu süreçte akıllıca hareket etmeli, duygusal reflekslerle değil, stratejik akılla karar almalıyız.

Unutmayalım ki yeni emperyalizmin planı, savaş meydanlarında değil, masalarda uygulanıyor. Ve bu masalarda kazanan olmak için iç barışımızı, toplumsal birliğimizi ve ekonomik gücümüzü korumalıyız. Bölgemizdeki kıvılcımlar nelere gebe olacak, neler doğuracak? Yakında hep birlikte göreceğiz. Ancak temennimiz o dur ki, bu oyunlar bizim mıntıkamıza uğramasın. Bunun için halk olarak daha uyanık, daha bilinçli ve daha kararlı olmak zorundayız.

Bahadır Hataylı/30.11.2024/00.32/Sancaktepe/İST

27 Kasım 2024 Çarşamba

İnsanları Karanlıktan Aydınlığa Çıkaracak Bir Çağrı

Bismillahirrahmanirrahim,

Ey insanlar! Gelin bir düşünün, çevrenize bakın ve kendinize şu soruyu sorun: Bugün içinde yaşadığınız toplum, Allah'ın razı olacağı bir toplum mu? Adaletin, dürüstlüğün, yardımlaşmanın kuralının devam ettiği; çıkar ve menfaatin yerine samimiyetin, makam ve mevkinin yerine kardeşliğin önemli olduğu bir toplum mu? Yoksa çıkarlarına esir olmuş, hakikati görmezden gelen, makam ve mevki için yarışan ve Allah'ı unutan bir toplum mu?

Bu bilgileri kendimize sorarken, Kur'an'ın ışığına dönmeliyiz. Çünkü Allah'ın kitabı, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir rehberdir. O rehberin bize gösterdiği insan modeli, sadece Allah'a kul olan, hiçbir çıkar ve menfaatle kirlenmeyen, adalet ve iyilikle dünyayı imar eden bir insan modelidir. Bugün bu modelden uzaklaştığımızda, hem bireysel hem de toplumsal karanlıklara mahkûm olmaktayız.

Bugün dünyanın dört bir yanında yaygın olan bir anlayış var: "Kim o makamlara gelirse, elinden gelen bir şey olmaz. Herkes menfaatinin peşinde." Bu anlayışlar, insanları ümitsizliğe ve teslimiyete sürüklüyor. İnsanlar, adaletin ve iyiliğin tesis edilemeyeceğine inanıyor ve bunun yerine, her şeyin olduğu gibi devam edeceğini düşünüyorlar.

Bu anlayış, insanları pasifleştirir. Çünkü kişi hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanırsa, kendini değiştirmek için de çaba göstermez. Oysa Allah, insanlara şöyle buyurur:

"Bir toplum, kendilerinde olanı değiştirmedikçe, Allah da onların varlığını değiştirmez." Rad:11

Ama tersi bir hakikati bize açıkça gösteriyor: Toplumun değişimi olur, değişimle başlar. İnsanlar, çıkar ve çıkar odaklı bir hayatı bırakıp sadece Allah'a kulluk yapmaya yönelmedikçe, ne bireysel ne de toplumsal olarak aydınlığa ulaşabilirler.

Allah, insanı yalnızca kendisine kulluk etmek için yaratmıştır. Ancak bugün insanlar, Allah'a kulluk etmek yerine, çıkarlarına, makamlarına, paralarına, hatta birbirlerine kulluk yapıyorlar. Bu durum insanı insanlıktan uzaklaştırır. Çünkü Allah'ın kulluğu, insanı özgürleştirirken, diğer her şeyin kulluğu insanı köleleştirir.

Allah şöyle buyuruyor:

"Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir şey ortak koşmayınız." Nisa, 36

Allah'a kulluk, insanın hayatını düzenler. Çünkü insan, yalnızca Allah'ın rızasını gözettiğinde, çıkar ve menfaatlerden bağımsız bir hayat sürmeye başlar. Böyle bir insan, dünyada makam ve mevki peşinde koşmaz, insanlara yardım eder ve toplumun faydasını kendi çıkarlarının önüne koyar.

Toplumu değiştirmek  istiyorsak, önce kendimizi değiştirmeliyiz. Çünkü toplum, bireylerden oluşur ve bireyler değişmeden sınıflandırılması mümkün değildir. Allah, bize şunu açıkça bildirmiştir:

"Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir gayretle çalışıyorsa, işte onların çalışmaları makbuldür." İsra: 19

"Ahireti dileyen insanların  hayatları Allah'ın emir ve yasaklarına göre düzenlenir. Bu kişiler, adaleti, "dürüstlüğü ve merhameti esas alırlar. Böyle insanlar bir araya geldiğinde, çıkar ve menfaatin hüküm "sürdüğü toplumlar, adalet ve iyiliğin hakim olduğu topluma dönüşüyor.

"Allah'ın razı olacağı bir toplum, şunlara sahip olan bireylerden oluşur:

  1. Allah'a Kul Olmak: Bu toplumun bireyleri, sadece Allah'a kulluk eder ve sadece O'nun rızasını gözetir. Onlar, Allah'tan başka hiçbir otoriteye boyun eğmezler.

  2. Adalet: Onlar, kim olursa olsun adaleti ayakta tutarlar. Allah şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için hakkı koruyarak adalete örneklik eden kimseler olun." Nisa: 135

  3. Merhamet ve Yardımlaşma: Bu toplum, genel olarak yardım eden ve zayıflara merhamet gösterenlerden oluşur. Allah şöyle buyuruyor: "İyilik ve takva üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın." Maide: 2

  4. Dürüstlük: Onlar, her zaman doğruyu söyler ve doğruluktan asla taviz vermezler. Allah şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun." Tevbe:119

  5. Ahireti önceliklendirmek: Onlar, dünya hayatına değil ahire öncelik verirler. Allah şöyle buyuruyor:" Siz dünya hayatlarını tercih ediyorsunuz, Oysa ahiret, daha hayırlı ve daha kalıcıdır." A'la:16-17

      Bu toplumun inşası için şu adımlar atılmalıdır:

  1. İman ve İlim: İnsanlar, Allah'a olan imanlarını güçlendirmeli ve O'nun kitabını anlayarak okumalıdırlar. Çünkü Kur'an, doğru yolu gösteren bir rehberdir.

  2. Kendi Nefsimize Dönmek: Her birey, önce kendi nefsini sorgulamalı ve Allah'ın emirlerine uygun bir hayat yaşamaya başlamalıdır.

  3. Adalet ve Dürüstlük: Toplumun her kesiminde adalet ve dürüstlük esas alınmalı, çıkar ve menfaat ilişkileri terk edilmelidir.

  4. Eğitim: Çocuklarımıza ve gençlerimize, Allah'ın kitabını öğretmeli ve onları bu değerlerle yetiştirmeliyiz.

  5. Örnek Olmak: Her birimiz, çevremize örnek bir birey olarak, Allah'ın emirlerini hayatımıza yansıtmalıyız. Çünkü insanlar, sözlerden çok davranışlardan oluşur.

    Ey insanlar! Allah'a kul olmaktan uzaklaşarak, çıkar ve menfaatlerin esiri olmayın. Allah'a kul olmak,     sizi hem bu dünyada hem de ahirette özgürleştirir. Unutmayın, dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden        ibarettir. Asıl hayat, ahiret hayatıdır. Gelin, Allah'ın kitabına sımsıkı sarılın ve sadece O'nun rızasını        gözetin. Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır:

  "Kim zerre kadar hayır işlerse, onu görecek. Kim de zerre kadar şer işlerse, onu görecek." 

   Zilzal: 7-8

 "Bu dünyada her şeyin hesabını Allah'a vereceğimizin bilincinde yaşayın. Böylece çıkar ve çıkarların   "peşinde koşmayı bırakın ve Allah'ın razı olacağı bir hayat yaşamaya başlayın. Ancak o zaman hem     "birey olarak hem de toplum olarak aydınlığa ulaşabiliriz.

 Ey insanlar! Siz kendinizde olanı değiştirin ki, Allah da toplumunuzu değiştirsin. Allah'ın rızasını   gözeterek, adaletle, merhametle ve dürüstlükle bir hayat sürdürün. Ancak o zaman karanlıktan     kurtulabilir ve aydınlığa ulaşırsınız. Unutmayın, hesap günü geldiğinde her şey ortaya çıkacak ve   Allah'tan başka kimsenin yardım edemeyeceği bir günle karşılaşacaksınız. Şimdi, kurtulmak ve     aydınlığa ulaşma fırsatıdır!

Erol Kekeç/27.11.2024/06.41/Sancaktepe/İST

25 Kasım 2024 Pazartesi

İdeal Bir Yaşam Manifestosu-Ahlak, Vicdan, Erdem ve Huzurun İzinde

Kardeşim, durup bir düşünelim. Ahlak dediğimiz şey, insanın kendisiyle, başkalarıyla ve yaratılışla olan ilişkisini düzenleyen temel bir pusuladır. Bu pusula doğru çalışmazsa ne huzur bulabilirsin ne de vicdanına söz geçirebilirsin. Elbette hepimiz bir şeyler yaparız; iyilik de kötülük de insanın hayatında vardır. Ama mesele şu: Yaptığın şeyin ardından kendine dönüp baktığında yüzünde bir tebessüm mü beliriyor, yoksa içinde bir sıkıntı mı peyda oluyor? İşte burada ahlakın sınır çizgisi karşımıza çıkar.

Ahlaklı bir yaşam demek, vicdanının sesini duyabilecek kadar duru bir zihinle yaşamaktır. Vicdan, insanın içindeki ilahi bir fısıltıdır. Yanlış bir şey yaptığında seni uyarır, doğru bir şey yaptığında seni teskin eder. Fakat bu ses, insan hırsının ve nefsinin gölgesinde kolayca boğulabilir. Şimdi kendine sor: Vicdanını ne kadar dinliyorsun? Her yaptığın işin sonunda hissettiğin huzur, bir aynadır. Çünkü gerçekten ahlaklı bir şey yaptığında, sadece kendine değil başkalarına da fayda sağlarsın. Oysa gayri ahlaki bir şey yaptığında, anlık bir zevkin ardından derin bir pişmanlık gelir. Peki, biz hangi yolda yürümek istiyoruz?

Ahlak, sadece bireysel bir mesele değildir; toplumsal bir sorumluluktur. Bugün bir kişinin yalanı, yarın bir toplumun çöküşüne sebep olabilir. Erdemli insan, doğru ve yanlış arasındaki farkı bilen ve doğruyu seçen kişidir. Ama doğruyu seçmek her zaman kolay mıdır? Elbette hayır. Çünkü doğru, çoğu zaman daha zahmetlidir, daha zorludur. Yanlış ise genellikle çekici ve kolaydır. Ancak unutmamak gerekir ki erdem, zorluklara göğüs germekten doğar.

Erdemli bir insan, başkalarının hakkını gözetir. Komşusunun aç olduğunu bildiği halde sofraya oturup karnını doyuramaz. Bir arkadaşının darda olduğunu gördüğünde sırtını dönemez. Çünkü erdem, sadece kendi rahatını değil, başkalarının da huzurunu düşünmektir. İşte bu, insanı diğer varlıklardan ayıran temel özelliktir.

Huzur, insanın kendi içinde ve çevresiyle kurduğu dengeden doğar. Eğer iç dünyanda bir karmaşa varsa, dışarıda ne kadar lüks içinde yaşarsan yaşa, huzuru bulamazsın. Öte yandan, toplumsal huzur da bireylerin içsel huzurundan beslenir. Peki, toplum olarak huzuru nasıl sağlarız? Adaletle, eşitlikle ve ahlakla.

Bugün birçok insanın huzursuz olmasının sebebi, sadece kendi çıkarlarını düşünmesidir. Kapitalist düzen, insanları bireysel başarıya ve tüketime yönlendirdi. Ama bu düzen, huzuru unuttu. Çünkü huzur, paylaşmakta ve yardımlaşmaktadır. Kardeşim, eğer huzuru arıyorsan, elindekini paylaşmayı öğren. Paylaştıkça çoğalan tek şey huzurdur.

Şimdi bir de tersinden bakalım. Gayri ahlaki bir yaşam ne getirir? İlk başta kazanç gibi görünür. Bir yalanla, bir hileyle, bir aldatmayla elde edilen şey, kısa vadede cazip gelir. Ama bu tür kazançların uzun vadede insanı tükettiğini görmek zor değildir. Çünkü gayri ahlaki bir yaşam, insanı vicdanından koparır. Vicdansız bir insan ise ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar güçlü görünürse görünsün, içten içe çürür.

Gayri ahlaki davranışlar, toplumu da zehirler. Eğer bir toplumda insanlar birbirine güvenmiyorsa, o toplumun ayakta kalması mümkün değildir. Yalanın, hilenin, dolandırıcılığın normalleştiği bir yerde adalet de kaybolur, huzur da.

İdeal Yaşamın İnşası

Şimdi, tüm bu anlattıklarımızı birleştirip ideal bir yaşamın nasıl olması gerektiğini konuşalım. İdeal yaşam, erdemin rehberliğinde, ahlakın çizdiği sınırlar içinde ve vicdanın denetiminde bir hayattır. Bu yaşamın temel taşları şunlardır:

  1. Adalet: Herkese hakkını vermek. Adaletin olmadığı bir yerde huzur bulunmaz.
  2. Şeffaflık: İnsanların birbirine güven duyabileceği bir toplum inşa etmek.
  3. Merhamet: Güçsüzü korumak, mazlumun yanında olmak.
  4. Çalışkanlık: Tembellik, insanı ahlaki değerlerinden uzaklaştırır. Üretken olmak, insanın hem kendisine hem topluma olan borcudur.
  5. Paylaşmak: Sahip olduklarını başkalarıyla paylaşmak, gerçek huzurun anahtarıdır.

Kardeşim, ideal bir yaşam için ahlak, vicdan, erdem ve huzur birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Birini kaybettiğinde diğerlerini de kaybedersin. O halde, hayatını bu dört temel taş üzerine inşa et. Kendine ve başkalarına karşı dürüst ol. Yaptığın her işte, "Bu beni ve başkalarını mutlu edecek mi?" diye sor. Çünkü mutluluk, ahlaklı bir yaşamın meyvesidir.

Unutma, yaptığın bir şey seni iyi hissettiriyorsa o şey ahlakidir; seni kötü hissettiriyorsa o şeyden uzak dur. Bu basit ama güçlü prensip, hayatın boyunca sana rehberlik edecektir. Öyle bir yaşam sür ki vicdanın da insanlar da seni hayırla ansın. Çünkü sonunda geriye sadece yaptıkların ve bıraktığın izler kalır.

Bahadır Hataylı/19.11.2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!