Bu Blogda Ara

16 Ekim 2024 Çarşamba

Bir Çöküşün Anatomisi-Adaletsizlikle Yozlaşan Bir Sisteme Karşı Uyanış

Adaletsizliğin Derinlemesine Analizi

Bir yönetimin, zenginleri daha da zenginleştirip, fakirleri daha da yoksullaştırdığı; gücü hep mazlumlar aleyhine kullandığı bir toplumda adaletten bahsetmek mümkün müdür? Adaletin olmadığı, gücün sadece güçlülerin çıkarına kullanıldığı bir sistem, insanlık onurunu ayaklar altına alan bir çürümüşlük abidesidir. Böyle bir sistem, sadece zenginlerin ve güçlülerin çıkarlarını koruyarak, toplumun geniş kesimlerini yok sayar. Ancak adaletsiz bir düzenin uzun vadede sürdürülebilirliği yoktur. Çünkü adalet olmadan ne barış vardır ne de huzur.

John Locke'nin sözünü hatırlayalım: "Halkını mutlu etmeyen, adaleti gözetmeyen, huzursuzluğun kaynağı bir devlet, korumaya değmez; bırakın geberip gitsin." Locke'nin bu sert ama gerçekçi değerlendirmesi, yaşadığımız günlerin tam karşılığıdır. Adaletin çürüdüğü, güçlünün güçsüzü ezdiği bir düzen, meşruiyetini kaybeder. Hukuk, zenginlerin parçalayıp geçtiği, fakirlerin ise ayağına dolanan bir örümcek ağına dönüştüğünde, böyle bir düzenin insanlara mutluluk getirmesi nasıl beklenebilir? Vergi sisteminin, alttakileri ezip üsttekileri göklere çıkardığı; güçlülerin dokunulmazlık zırhına bürünüp, mazlumların sırtında yük haline geldiği bir ortamda, bu sistemin neresinden tutabiliriz?

Bu sorulara cevap aramak, gücünü halktan almayan, halkın mutluluğunu hedeflemeyen bir yönetim anlayışını sorgulamakla başlar. Bu yazıda, içinde bulunduğumuz adaletsiz ve yozlaşmış sistemin tüm boyutlarını ele alarak, adaletsizlik karşısında nasıl bir uyanış gerektiğini detaylı bir şekilde anlatacağım.

Yönetim Mazlumlara Karşı Güç Kullanıyorsa, Adalet Mümkün Müdür?

Bir ülkenin yönetimi, gücünü mazlumların aleyhine kullanıyorsa, orada adil bir düzenden bahsetmek imkansızdır. Yönetim, toplumun en güçsüz kesimlerinin yanında yer alması gereken bir mekanizmadır. Devletin asli görevi, herkesin haklarını korumak, özellikle de güçsüzleri güçlülerin zulmünden sakınmaktır. Ancak bugünkü sistem, tam tersine, güçlülerin yanında yer almakta, zayıf olanı ezmekte, toplumun en kırılgan kesimlerini görmezden gelmektedir.

Zenginler daha zengin oluyor, fakirler daha da yoksullaşıyor. Bunu görmek için çok uzağa bakmaya gerek yok. Devlet politikaları, fakirlerin sırtına daha fazla yük bindirirken, zenginlerin vergilerden muaf tutulmasına, kredilerle ödüllendirilmesine, vergi borçlarının silinmesine olanak tanıyor. Yoksul bir insanın çocuğunu okula gönderecek parası bile yokken, zenginler yeni gayrimenkuller alarak, devlete ödemesi gereken vergilerden kurtuluyor. Bu adaletsizlik midir, yoksa bir soygun düzeni mi?

Adaletin olmadığı bir toplumda, huzur ve güven de yok olur. Zenginlerin servetlerine servet kattığı bir düzen, toplumu bölüp parçalar. Bir yanda lüks içinde yaşayan bir azınlık, diğer yanda temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan geniş bir kesim... Böyle bir sistem, sürdürülebilir mi? Elbette hayır. Bu çarpık düzen, toplumsal öfkeyi besler, haksızlık karşısında sessiz kalanlar bir gün kaçınılmaz olarak hesap vermek zorunda kalır.

Vergi Sisteminin Çarpıklığı ve Sosyal Adalet

Vergi sistemi bir ülkenin en temel yapı taşlarından biridir. Ancak vergi sistemi adil değilse, toplumun en önemli yapı taşı da çatlamaya başlar. Şu anki vergi sistemi, zenginleri ödüllendirirken, fakirleri daha da fakirleştiren bir yapıya dönüşmüş durumda. Milletin vergileri, lüks içinde yaşayan bir azınlığa kredi olarak sunuluyor. Oysa vergi, toplumsal refahı sağlamak için alınır. Peki ya bu vergi sistemi, sadece zenginleri daha zengin etmek için kullanılıyorsa?

Vergi adaleti sağlanmadan, toplumsal adaletten söz edemeyiz. Aşağıda ezilen geniş kitlelerin sırtına yüklenen ağır vergiler, zenginlerin daha da rahatlaması için kullanılıyorsa, böyle bir sistemin adil olduğunu nasıl iddia edebiliriz? Üstelik bu vergilerle yapılan harcamalar da sorgulanmalıdır. Milletin parasının nereye gittiğini bilmesi, hesap sorabilmesi gerekir. Ancak bugünkü sistemde, ne yazık ki bu hesap verme mekanizması çalışmıyor.

Devletin kaynakları, halkın ortak malıdır. Bu kaynakların, sadece belirli bir zümreye hizmet etmesi kabul edilemez. Zenginlerin mallarına mal katmaları için vergi muafiyetleri sağlanırken, fakir bir vatandaşın günlük yaşamını sürdürecek imkanları bile elinden alınıyor. Bu sistem, kimin çıkarlarını koruyor?

Adaletin Bozuluşu ve Hukuk Sistemi

Bir ülkede adalet, en güçlü temeldir. Adaletin çürüdüğü, hukukun zayıfladığı bir toplumda, devletin meşruiyeti kalmaz. Bugün, hukuk sistemi güçlülerin arkasında durup, zayıfların karşısında set oluşturan bir yapıya dönüştü. Hukuk, zenginin önünde diz çöken, fakirin ayağına dolanan bir örümcek ağıdır. Bu, adaletin ölümü demektir.

Hukuk sistemi, toplumsal düzeni sağlamak için vardır. Ancak güçlülerin parası ve nüfuzu, hukuku kendi lehlerine çevirebiliyorsa, o zaman adaletten bahsetmek imkansızdır. Zenginlerin dokunulmaz olduğu, fakirlerin en ufak hatada cezalandırıldığı bir sistemde, adalet nerede? Zenginin suçları görmezden gelinirken, fakir insanın en küçük hatası bile büyük bir suçmuş gibi cezalandırılıyor. Bu sistemde, adaleti nerede arayacağız?

Adalet, toplumun tüm kesimlerine eşit uygulanmadıkça, hukuk sadece bir araçtan ibaret olur. Bugün, yargı gücünü elinde tutanlar, zenginlerin çıkarlarını korumak için kullanıyorlar. Bu durum, toplumun her kesiminde adalete olan güveni yok ediyor. Bir sistemin meşru olmasının yolu, adaleti sağlamaktan geçer. Adaleti olmayan bir sistem, meşruiyetini kaybetmiştir.

Çöküşün Eşiğinde Bir Toplum

Toplumun çöküşü, adaletin yok oluşuyla başlar. Adaletsizlik, bir ülkenin damarlarına zehir gibi işler. Bu zehir, önce hukuku çürütür, sonra toplumsal huzuru bozar ve nihayetinde devletin tüm yapılarını çökertecek kadar derinleşir. Bugün, bu çöküşün eşiğindeyiz. Toplumun her kesiminde derin bir huzursuzluk, umutsuzluk ve çaresizlik hakim. İnsanlar adaleti arıyor, ama bulamıyor.

Yönetim ise, halkın bu huzursuzluğunu görmezden geliyor. Gücü elinde tutanlar, sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket ediyorlar. Zenginler, daha zengin oluyor; fakirler ise her geçen gün daha da yoksullaşıyor. Bu çarpık düzen, adaletin tamamen ortadan kalkmasına neden oluyor. Toplumsal huzur, adaletten doğar. Ancak bugün, adaletsizlik her yeri kaplamış durumda.

Sistemin Meşruiyeti Sorgulanmalıdır

Bir sistemin meşru olabilmesi için, o sistemin adaleti sağlaması gerekir. Eğer bir yönetim, halkın haklarını korumak yerine, güçlülerin çıkarlarını kolluyorsa, o yönetim meşruiyetini kaybeder. Bugün, içinde bulunduğumuz sistem tam da böyle bir yapıya sahip. Güç ve kuvvet, mazlumları ezmek için kullanılıyor. Yönetim, adeta bir haremin çetesi gibi davranarak, zenginlerin ve güçlülerin çıkarlarını koruyan, geri kalan herkesi görmezden gelen bir yapı haline geldi. Böyle bir sistemin meşruiyeti kalır mı?

Bir yönetimin meşru olmasının temel şartı, hukuka uygun hareket etmesi ve adaleti sağlamasıdır. Devletin varoluş nedeni, halkının mutluluğunu, güvenliğini ve refahını sağlamak olmalıdır. Ancak bu amaçlar yerine getirilmiyorsa, yönetimin meşruluğundan söz edilemez. Bugünkü sistem, sadece güçlülerin egemen olduğu, zenginlerin daha da zenginleştiği bir düzeni ayakta tutuyor. Bu sistem, toplumsal huzuru değil, toplumsal çöküşü besliyor.

Devlet, halkın çıkarlarını gözetmediğinde, sadece kendi varlığını sürdürmek için ayakta durur hale gelir. Oysa devlet, halkın refahı için vardır. Eğer bir devlet, sadece güçlünün hizmetinde olan bir araç haline gelmişse, o devlete olan güven sarsılır ve meşruiyeti yok olur. Bu noktada, halkın devlete olan bağlılığı çözülür. Devlet, halkı için değil de belli bir kesimin çıkarlarını korumak için çalışıyorsa, böyle bir devletin çökmesi kaçınılmazdır.

John Locke'nin felsefesi tam da bu durumu özetler: "Halkını mutlu etmeyen, adaleti sağlamayan bir devlet, yaşamayı hak etmez. Bırakın geberip gitsin." Bu sert ama derin anlamlar içeren söz, bugünkü durum için geçerliliğini koruyor. Eğer bir devlet halkını mutsuz ediyorsa, adaleti uygulamıyorsa, var olma amacını yitirmiş demektir.

Toplumsal Uyanış ve Değişim İçin Mücadele

Peki, bu çarpık düzenin devam etmesine izin mi vereceğiz? Elbette hayır. Adaletsizlikle yozlaşan bir sistemin sona ermesi için toplumsal bir uyanış gereklidir. Tarih boyunca, büyük toplumsal değişimler, halkın adaletsizliğe karşı verdiği mücadelelerle gerçekleşmiştir. Bugün de aynı mücadeleyi vermek zorundayız.

Toplumsal uyanış, bireylerin adaletsizliğe karşı bilinçlenmesiyle başlar. Halk, içinde bulunduğu çarpık düzeni sorgulamalı, gücün ve adaletin sadece belli bir kesimin elinde olmasına karşı çıkmalıdır. Bu uyanış, adım adım gerçekleşir. Önce adaletsizliğin farkına varmak, sonra da bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için harekete geçmek gerekir.

Değişim, bireylerin bilincinden doğar. Eğer halk adalet talep ediyorsa, yönetimler bu talebi göz ardı edemez. Bugünkü yönetimin çürümüşlüğü karşısında, halkın sesi yükselmeli, adaletsizlik karşısında susanların sesi çıkmalıdır. Adaletin olmadığı yerde, barış ve huzur olmaz. Bu nedenle, adaletin sağlanması için mücadele etmek, herkesin görevidir.

Sonuç – Adaletsizliği Reddetmek

Bugünkü yönetimin zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir eden; güçlünün önünde eğilip, mazlumların haklarını çiğneyen yapısı, toplumsal çöküşün habercisidir. Adaletin olmadığı bir sistemin meşruiyeti yoktur ve bu sistem, halkın güvenini tamamen yitirmiştir. Vergi adaletsizliği, hukukun güçlülerin lehine işlemesi, güç ve kuvvetin sadece belli bir kesimin çıkarlarını koruması, bu çarpık düzenin en açık göstergeleridir.

Bir devletin meşru olabilmesi için, halkının refahını sağlaması, adaleti gözetmesi ve toplumun tüm kesimlerine eşit muamele etmesi gerekir. Eğer bir devlet, bu temel sorumlulukları yerine getirmiyorsa, o devletin varlığını sürdürmesi gerekmez. John Locke'nin dediği gibi, halkını mutlu etmeyen, adaleti sağlamayan bir devlet, yaşamayı hak etmez.

Bu noktada, halkın uyanması ve adalet için mücadele etmesi hayati önemdedir. Toplumsal değişim, adaletsizliğe karşı verilen bir mücadeleyle başlar. Bugün, bu mücadelenin tam ortasındayız. Adaletsizlikle yozlaşan bir sistemi kabul etmiyoruz ve adaletin yeniden tesis edilmesi için sesimizi yükseltiyoruz.

  • Adaletin olmadığı bir sistemin meşruiyeti kalmaz.
  • Vergi adaletsizliği, toplumsal adaleti yok eder.
  • Hukukun güçlülerin lehine işlediği bir sistem, toplumu böler.
  • Adaletsizlik karşısında toplumsal uyanış şarttır.

Bu manifesto, adaletin yeniden tesis edilmesi ve halkın haklarının korunması için bir çağrıdır. Adaletsiz bir sistemin çökmesi kaçınılmazdır ve bu çöküşe direnç göstermek yerine, adalet için mücadele etmeli, toplumsal uyanışı başlatmalıyız.

Adalet olmadan, barış ve huzur olmayacaktır. Adaletsizliğe karşı durmak, herkesin görevidir. Bu görev, hepimizin geleceğini şekillendirecek bir mücadeledir.

Bahadır Hataylı/15.10.2024/15.00/Namazgah/İST


15 Ekim 2024 Salı

Yaşanılmaz Bir Cehennem

Ey yönetim erki, sizler bu topluma umut olacağınızı vaat ederken, hayatları bir cehenneme çevirdiniz. Zalimce aldığınız kararlar, uyguladığınız politikalar ve fakiri ezip zengini yücelten düzeniniz, bu ülkenin yaşanılmaz bir cehenneme dönüşmesine neden oldu. Her gün daha da derinleşen bu karanlık, insanları nefessiz bıraktı. Halk, sizin zulmünüz altında ezilirken, sizler ensesi kalınların önünde eğilip bükülerek onların kuralsızca büyümesine olanak tanıdınız. Bugün, fakir halkın çektiği acıların sorumlusu olarak karşınızdayım; gerçekleri gözler önüne sermek ve halkın feryadını sizlere duyurmak için buradayım. Bir toplumun adalet ve merhametten yoksun bırakılması, onu yıkıma sürükler.

1. Zalim İktidar ve Yoksulun Tükenişi

Her geçen gün, daha fazla insan yoksulluk girdabına saplanıyor. Günlük hayatta insanlar çocuklarına bir ekmek alabilmek için boğuşurken, sizler zenginlerin ceplerini doldurmak için her yolu deniyorsunuz. Öyle ki, fakir fukara bir havuç bile alacak imkan bulamazken, zenginlerin vergiden kaçınması için devasa mülkler alarak vergiden düşme gibi utanmaz bir sistem yarattınız. Bu nasıl bir adalettir? Nasıl bir vicdandır? Fakirlerin nefesinden bile vergi alırken, zenginlerin keyfine keyif katıyorsunuz.

Bir baba çocuğuna yiyecek bir şey bulamıyor, bir anne elindeki son parayla nasıl bir yemek yapacağını düşünürken siz, onların bu çaresizliğini görmezden geliyorsunuz. Fakirin elektrik, su, doğal gaz faturasını ödeyemediği için kesilen hizmetleri siz görmezden geliyorsunuz. Kendi lüks yaşamlarınızda boğulmuşken, bu ülkenin gerçek sahiplerini unuttunuz. Siz iktidarda kaldıkça bu ülkenin fakirleri tükenecek, adaletsizlik büyüyecek.

2. Vergi ve Haracın Dayatıldığı Bir Hayat

Sizler halkı sömürmek için her yolu denediniz. Vergiyi adaletin bir gereği olarak değil, zengini daha zengin yapmanın bir aracı olarak kullandınız. Zenginlerin malına mal katması için oluşturduğunuz düzen, onların sırtından zenginleşen bir sistem haline geldi. Devletin en temel gelir kaynağı olması gereken vergi sistemi, fakirden alınıp zengine verilen bir araca dönüştü. Zenginlerin vergilerini düşürmek için mülk yatırımlarını teşvik ederken, gariban vatandaşın elindeki ekmeği bile gözünüz kırpmadan alıyorsunuz.

Peki, bu halk neyle suçlu? Neden böylesine ağır bir yükün altına sokuluyor? Yoksul vatandaş, vergi yükü altında eziliyor, en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geliyor. Elektrik faturasından, gıda alışverişine kadar her adımda, haraca bağlanmışçasına para ödüyor. Ama siz, bu adaletsizliği umursamıyorsunuz. Neden? Çünkü sizin önceliğiniz halkın refahı değil, kendi cebiniz. Bu halkın sırtına her gün yeni bir vergi yükü bindirirken, sizler kendi lüks hayatlarınızda hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorsunuz.

3. Zenginlerin Önünde Eğilip Bükülen Bir Yönetim

Zenginlerin karşısında ne kadar da küçülüyorsunuz. Onların kurallarını delip geçmesine göz yumarken, fakirin boğuştuğu her sorunu görmezden geliyorsunuz. Ensesi kalınların vergisini bile affedip onları büyütmek için çabalarken, fakirin elektrik faturasında bile ödeme gecikse anında kesme yoluna gidiyorsunuz. Halkın, hayatını devam ettirebilmesi için sahip olduğu kısıtlı kaynakları gasp edip, zenginlere yeni fırsatlar yaratıyorsunuz. Bu, nasıl bir yönetim anlayışıdır?

Ülkemizdeki bu dengesizlik, sosyal adaleti kökünden sarsmış durumda. Bir tarafta yoksullukla boğuşan milyonlar, diğer tarafta devletin sunduğu fırsatları kendi çıkarına çeviren bir avuç zengin. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Zenginlerin önünde eğilip bükülüyor, onların her istediğini yapıyorsunuz.

4. Toplumu Çürüten Medya ve Çürümüş Kültür

Televizyon kanallarınızda her gün, sabah kuşağında toplumu çürütmek için yayınlanan programlar, halkı ahlaksızlığa ve yozlaşmaya iten içeriklerle dolu. Bu, bir rastlantı değil; bu, planlı bir ifsat hareketi. Aileyi çökertmek için her türlü kirli senaryoyu sahneye koyuyor, halkın aklını uyuşturuyorsunuz. Sabah kuşağında cinayet, gasp, tecavüz ve ihanet hikayeleriyle halkı ekrana kilitlerken, gerçek sorunları, ülkenin içinde bulunduğu vahim durumu gözlerden kaçırıyorsunuz. Toplumun en temel yapı taşı olan aileyi çökertiyorsunuz.

Medyanın gücünü halkı bilgilendirmek, eğitmek ve bilinçlendirmek için kullanmak yerine, onları ahlaksızlığa ve yozlaşmaya teşvik eden bir araç haline getirdiniz. Gündüz kuşağı programları, gerçek hayatın sorunlarından kaçmak isteyen insanlar için bir uyuşturucuya dönüştü. Bu programlar, insanları sorunlarla yüzleşmek yerine kaçmaya, eleştirel düşünmeyi bırakıp kölece izlemeye teşvik ediyor. Sizler bu medyayı yönetiyor ve halkı kendi ellerinizle uyutuyorsunuz.

5. Eğitim Sistemindeki Çöküş ve İşe Yaramazlık

Üniversitelerimiz, gençlerin umutlarını beş yıl daha öteleyen, ama gerçek hayatta hiçbir işe yaramayan kurumlar haline geldi. Gençler, dört duvar arasında yıllarını harcarken, mezun olduklarında işsizlikle boğuşuyorlar. Eğitimi sadece zaman öldürme aracı olarak kullandınız, gençliğin enerjisini ve geleceğini çaldınız. Bu gençler, sizin yanlış politikalarınız yüzünden umutsuzluğa mahkum oldu.

Okullar sadece teorik bilgi öğreten, pratikte ise hiçbir şey kazandırmayan kurumlara dönüştü. Gerçek dünyada işe yaramayan bir eğitim sistemi, mezunları çaresizlik içinde bırakıyor. Üniversiteler, topluma fayda sağlayacak bireyler yetiştirmek yerine, mezun olduktan sonra iş bulamayan yığınlar yaratıyor. Sizler bu eğitim sistemini kökten düzeltmediğiniz sürece, bu ülkenin gençliği umutsuzluğa sürüklenecek.

Bahadır Hataylı/14.10.2024/Sancaktepe/İST

14 Ekim 2024 Pazartesi

İflas Eden İdealler- Bir Halkın Feryadı

 Ey Yönetim Erki,

Bu manifestoyu yazarken, yıllardır içimizde biriken hayal kırıklıklarını, halkın çektiği acıları ve bir toplumun umutsuzca karanlığa sürüklenişini anlatıyorum. Adaletsizliği, yolsuzluğu, riyakârlığı ve yozlaşmayı gözlerinizin önüne seriyorum. Sizler bu halkın umudunu sömürerek, sadece kendi çıkarlarınızı korumak için bu ülkenin geleceğini karanlığa sürüklüyorsunuz. İşte size halkın feryadını madde madde, en somut ve açık haliyle sunuyorum:

Bu satırları, bir halkın içten çığlığı, bir ülkenin vicdanı adına yazıyorum. Yaşadığımız karanlık ve cinnet hali, toplumumuzu uçuruma sürüklüyor. Bu manifestonun amacı, son bir uyarı niteliğinde, sizi adalete, vicdana ve sorumluluğa davet etmektir. Yüzleşmeniz gereken gerçekleri madde madde sıralayarak, bu ülkenin nasıl yok oluşa gittiğini ve nedenlerini açıkça ortaya koymak istiyorum:

Adaletsizlik ve Hukuk Krizi:

Hukuk sistemimiz, halkın güvenini yitirdi. Adaletsizlik, yargının politize edilmesi ve güçlü olanın her türlü suçu örtbas etmesiyle toplumun vicdanını yaralıyor. Suçlular cezasız kalırken, mazlumlar daha da eziliyor. Bu adaletsizlik düzeni, Allah'ın rızasından ne kadar uzak olduğunuzu gösteriyor.

Ailelerin Çöküşü:

 Aile, toplumun temel taşıdır. Ancak boşanmalar artıyor, aile bağları zayıflıyor, çocuklar sevgiden mahrum yetişiyor. Medya ve popüler kültür, aile kavramını zedeleyip bireyleri yalnızlığa itiyor. Siz ise bu süreci destekleyen düzenlemeler yaparak aileleri bilinçli olarak yıkıyorsunuz.

Toplumsal Ahlakın Yıkımı:

Gündüz kuşağı programları ve diğer televizyon içerikleri, toplumu ifsat eden, yozlaştıran planlı projelerdir. İnsanların hayatlarını ifşa etmeye, skandallarla gündem yaratmaya yönelik bu yayınlar, toplumun ahlaki yapısını çökertiyor. Sizler bu ahlaksızlık şovlarına izin veriyor, seyirci kalıyorsunuz.

Ekonomik Yıkım ve Hayat Pahalılığı:

Halk, geçim derdine düşmüş durumda. Her geçen gün hayat pahalılığı artıyor, enflasyon halkı ezip geçiyor. Gençler, aileler ve emekliler temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Ekonomik politikalarınız halkın aleyhine işliyor. Çiftçilerin, esnafın, işçinin sırtına yüklenen bu ağır yük, ekonomik adaletsizliktir.

Gençliğin Yok Oluşu:

 Uyuşturucu, alkol, kumar ve boş ideolojilerle zehirlenen bir gençlik var karşımızda. Siz bu gençlerin ellerine fırsatlar sunmadınız, eğitim sistemini iyileştirmediniz, gençleri işsizliğe, ümitsizliğe mahkum ettiniz. Gençliğimiz uyuşturucu bataklığında kayboluyor, geleceğimiz kararıyor.

Mafya ve Çeteler:

Her köşe başında, mahallede mafya ve suç örgütleri boy gösteriyor. Toplumu korkutan bu güçler, hukuk karşısında dokunulmazlık kazanmış gibi hareket ediyor. Sizler, bu suç çetelerinin varlığını görmezden geliyorsunuz, hatta zaman zaman onların desteğine başvuruyorsunuz.

Eğitimde Verimsizlik:

 Eğitim sistemimiz, çocuklarımızı geleceğe hazırlamaktan uzak, verimsiz ve zaman kaybıdır. Gençlerimiz, ezberci ve yüzeysel bir eğitim anlayışıyla hayata hazırlanıyor. Okullar, eğitim değil, sadece zaman öldürme yerleri haline geldi. Niteliksiz bir nesil yetişiyor, bunun bedelini de ileride hepimiz ödeyeceğiz.

Çiftçilerin Yok Edilmesi:

Tarım politikalarınız çiftçiyi iflasa sürüklüyor. Köylüler, toprağını ekmekten vazgeçiyor, tarım ülkesi olan Türkiye, dışarıdan gıda ithal eder hale geldi. Bu, ekonomik bir ihanet değil midir? Tarımı öldürdünüz, çiftçiyi açlığa mahkûm ettiniz.

Kamu Kaynaklarının Talanı:

Kamu kaynakları insafsızca yandaşlara peşkeş çekiliyor. İhaleler, rant oyunları, özelleştirmeler hep aynı kesimin cebini dolduruyor. Halkın malı olan kaynaklar, kişisel çıkarlar uğruna heba ediliyor. Bu ahlaksız düzeni sürdürenlerin Allah katında hesabı ağır olacaktır.

Medya Manipülasyonu ve Toplumsal Afyonlama:

 Medya, halkın gerçeği görmesini engelleyen bir illüzyon aracına dönüştü. Gerçekler gizleniyor, yalanlar ve çarpıtmalarla toplum uyutuluyor. Medya, halkın zihnini afyonlayarak, sizlerin yolsuzluklarını örtbas ediyor. Bu düzen, yalanın ve aldatmanın kutsandığı bir düzen haline geldi.

Sağlık Sisteminin Çöküşü:

Halkın sağlığı adeta piyasanın insafına terk edilmiş durumda. Hastaneler yetersiz, sağlık hizmetleri maliyetli, kaliteli bir tedavi görmek zenginlerin ayrıcalığı haline geldi. Sağlık sistemi rant odaklı hale getirilmişken, insanların yaşam hakkı hiçe sayılıyor.

Hazine Mallarının Rant Alanlarına Dönüştürülmesi:

Sahip olduğumuz doğal kaynaklar ve hazine malları usulsüz bir şekilde kişisel çıkarlar için rant projelerine dönüştürülüyor. Sahiller beton çöplüğüne çevriliyor, ormanlar yok ediliyor. Toplumun malı olan bu kaynaklar, birkaç kişinin cebine hizmet ederken ülkemizin geleceği talan ediliyor.

Cinayet, Taciz ve Tecavüzlerin Artışı:

Toplumun ahlak yapısı çöküyor. Cinayetler, tacizler, tecavüzler her geçen gün artıyor. Hukuk sistemi ise bu suçlara karşı yetersiz kalıyor. İnsanlar, adalet arayışı içinde çaresiz, güvenliğini kaybetmiş bir halde yaşıyor. Adaletin olmadığı bir toplumda huzurdan söz edilemez.

İnsanların Umudunun Yok Oluşu:

Halkın artık geleceğe dair umutları kalmadı. İşsizlik, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı insanları boğuyor. Gençler üniversite okuyup iş bulamıyor, aileler geçinemez hale geldi. Umutsuzluk, çaresizlik toplumun ruhunu kemiriyor. Sizler bu umutsuzluğu körüklerken halk her geçen gün daha da derin bir karanlığa sürükleniyor.

Küçük İşletmelerin Kartelleşme ile Yok Edilmesi:

Küçük işletmeler, büyük kartellerin altında eziliyor. Büyük şirketler tüm piyasayı ele geçirirken, küçük esnaf yaşam mücadelesi veriyor. Esnaf, çalışmak için mücadele ederken, sizler bu tekelleşmeye göz yumuyor ve küçük işletmeleri yok ediyorsunuz.

Üniversitelerin İşlevsiz Hale Gelmesi:

Üniversiteler artık insanların hayatını ileriye taşımıyor. İşe yaramaz diplomalarla gençlerin umutlarını beş yıl daha öteleyen bu kurumlar, piyasada değer görmeyen bireyler yetiştiriyor. Üniversiteler halkın geleceğine katkı sunmak yerine, kamu kaynaklarını boşa tüketen, gençlerin umutlarını sömüren bir yapıya büründü.

Yönetimin Halkı Köle Gibi Görmesi:

Yönetim erki, kendisini milletin efendisi, halkı ise köle gibi görüyor. Bulunduğunuz makamların size verdiği yetkiyi kişisel çıkarlar için kullanıyor, halkı umursamadan saygınlık peşinde koşuyorsunuz. Bu kibirli tavrınız halkı sizden nefret ettirdi. Halkın gözünde artık güveninizi tamamen kaybettiniz.

Kamu Çalışanlarının Ahlaksızca Ayrıcalıkları:

Kamu kurumlarındaki çalışanlar, adeta tanıdıkları sayesinde zenginleşiyor. Çalışmadan, kamunun kaynaklarını sömürerek "ağalar" gibi yaşıyorlar. Kamunun imkânlarını sadece kendileri için kullanırken, işlerini dürüstçe yapanları aşağılayarak ezmeye devam ediyorlar. Bu ahlaksız sistem kamu kurumlarını yozlaştırdı.

Kamu Çalışanlarının Maaş Adaletsizliği:

Kamu çalışanlarının maaşları, toplumun genel ekonomik standartlarının çok üzerinde. Bir esnafın ayda zar zor kazandığı parayı kamu çalışanları rahatça alıyor. Kamu kurumları ticarethane değildir, zenginleşme aracı olamaz. Bu maaş dengesizliği toplumsal adaletsizliği daha da derinleştiriyor.

Ekonomik Çöküş ve Hayat Pahalılığı:

Halk, her geçen gün artan hayat pahalılığıyla boğuşuyor. Ekonomi çökmüş durumda, halkın alım gücü yok. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar, artık çaresizlik içinde yaşıyor. Zengin daha zengin olurken, fakir daha da fakirleşiyor. Bu adaletsiz ekonomik düzen halkı daha da yoksullaştırıyor.

Sahillerin ve Doğanın Yok Edilmesi:

Sahillerimiz, ormanlarımız ve doğamız hızla betonlaşmaya ve talan edilmeye devam ediyor. Gözünüzü rant hırsı bürümüş, ülkemizin doğal güzelliklerini yok ediyorsunuz. Sahiller beton çöplüğüne dönüyor, ormanlar yerini rezidanslara ve otellere bırakıyor.

Ey Yönetim Erki, Bu Bir Son Uyarıdır:

Allah’ın adaletinden kaçış yoktur. Siz, bu halkın umudunu, sağlığını, adaletini ve geleceğini yok ettiniz. Ancak bilin ki, Allah’ın huzurunda hesap vereceksiniz. Halkın mallarını talan etmek, kamu kaynaklarını kişisel çıkarlarınız için kullanmak Allah katında en büyük günahlardandır.

Allah, adaletsizliği, haksızlığı sevmez. Allah, mazlumların ahını işiten, adaletin terazisini tutan yüce yaratıcımızdır. Sizler bu toplumu ahlaki, ekonomik, sosyal ve manevi olarak yok ediyorsunuz. Ancak bilin ki, Allah’ın adaleti er ya da geç tecelli edecektir.

 Adaleti Yeniden Tesis Edin: Hukuk sistemini güçlendirin, adaleti tarafsız bir şekilde uygulayın. Suçlular cezasız kalmamalı, mazlumlar ezilmemelidir. Adalet, toplumun huzurunu yeniden tesis edecektir. Adaletsizlikle, rüşvetle, torpille değil, hakkaniyetle hareket edin. Hukukun üstünlüğünü sağlayın, suçluların cezasını çekmesini sağlayın.

Aileyi Koruyun: Aile bağlarını güçlendirin. Aileyi yozlaştıran medya içeriklerine engel olun. Aileyi korumak, toplumun geleceğini korumaktır.

Gençlere Sahip Çıkın: Gençliği uyuşturucu bataklığından kurtarın. Eğitimde fırsat eşitliği sağlayın, gençleri işsizlikten kurtarın. Onlara gelecek verin ki umutlarını kaybetmesinler.

Ekonomik Adaleti Sağlayın: Halkı ezen ekonomik politikalardan vazgeçin. Çiftçiyi destekleyin, yerli üretimi artırın, insanlara iş ve aş sağlayın.

Kamu Kaynaklarını Adil Kullanın: Kamu kaynaklarını kişisel çıkarlar için değil, halkın faydası için kullanın. Yolsuzluklara, usulsüzlüklere son verin. Kamu malı, halkın malıdır.

Medyanın Yalanlarını Durdurun: Halkı uyutan, afyonlayan medya düzenini sona erdirin. Gerçekleri açıkça söyleyin, doğrular konuşulsun, yalanlar değil.

Kamu Kaynaklarını Adil Kullanın: Kamu kaynaklarını, toplumun tamamına hizmet edecek şekilde kullanın. Rant projelerine, yolsuzluklara son verin. Halkın malı, bir avuç zenginin çıkarı için kullanılmamalıdır.

Sağlık Sistemini Düzenleyin: Sağlık hizmetlerini halka ulaşabilir kılın. Sağlık ticarete dönüştürülmemelidir. Herkesin eşit şekilde faydalanabileceği bir sağlık sistemi kurun.

Eğitimi Gerçekten İşe Yarayan Hale Getirin: Üniversiteler, gençlerin geleceğini çalan değil, onlara iş ve hayat fırsatları sunan kurumlar olmalıdır. Eğitim sistemi, gençleri işsizliğe değil, hayata hazırlamalıdır.

Toplumsal Ahlakı ve Adaleti Korumak İçin Medyayı Denetleyin: Toplumu yozlaştıran, ahlaksızlığı normalleştiren medya içeriklerine son verin. Aileleri ve ahlaki değerleri koruyun, yozlaşmaya karşı durun.

Çiftçiyi ve Küçük İşletmeleri Destekleyin: Çiftçilik ve esnaflık, bu ülkenin bel kemiğidir. Onları yok etmek yerine, destekleyin. Büyük kartellerin hâkimiyetine son verin.

Bu manifestoda yer alan tüm uyarılar, halkın çığlığıdır. Bu milletin artık umudu tükenmiştir. Yöneticiler olarak, ya bu toplumu yok oluşa sürüklemeye devam edeceksiniz ya da vicdanınızı dinleyip adaletli bir yönetim anlayışıyla bu halkı kurtaracaksınız. Allah’ın adaleti er ya da geç tecelli edecektir. Bu halkın vebali sizin üzerinizdedir. Vicdanınızı dinleyin, yoksa Allah huzurunda bu vebalin altından kalkamayacaksınız.

Allah katında, hesap günü geldiğinde bu haksızlıkların hesabını vereceksiniz. Sizler, adaleti sağlamakla mükellefsiniz. Allah, kul hakkını affetmez, sizler de bu yükü taşımaya hazır olun. Bu son uyarıdır, vicdanınızın sesini dinleyin, yoksa halkın ahı, Allah katında karşılıksız kalmayacaktır.

“Sen hatırlat, öğüt ancak iman edenlere fayda verir…”

 

Bahadır Hataylı/2024 Ekim-İST


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!