Bu Blogda Ara

14 Temmuz 2022 Perşembe

SAĞLIK PROBLEMİ SAĞLIKSIZ DÜŞÜNMEYLE ÇÖZÜLEMEZ

Son yirmi yıl içinde kamu kurumlarının fiziki mekânları hep yenilendi neredeyse yenilenmeyen bina kalmadı ancak içerik de o oranda eskidi ve miadı dolmuş bir ilaç hüviyeti kazandı. Özellikle sağlık kurumları alabildiğine yenilendi içerik, araç ve gereçler de büyük oranda yenilendi, ancak bunları kullanacak insanlar yeterli donanımı kaybetti hatta çoğu da buralarda durmak istemez duruma geldi. Tüm bunlar olup biterken, bizimde ilgimizi çekmiyor değil, önce uzaktan anlamaya çalıştık acaba böylesi bir süreç nereye gidecek diye, lakin içinden çıkılmaz haller almaya başlayınca ister istemez bunları dillendirmek gerektiğine inandım.

Aylarca bekledim kardiyolojiden bir randevu alabilmek için ancak alamadım. Öyle olunca kalp ve damar cerrahisinden aldım ve durumumu izah ederek ilaç raporumun yazılması gerektiğini anlattım, sağ olsun onlar da beni boş çevirmediler. Ancak neden randevu alamadığımı sorduğumda kendileriyle alakası olmadığını doğrudan sağlık bakanlığının bir uygulaması olduğunu dile getirdi, Bölüm başkanı Prof. hocamız. Yarım saat bir muhabbet ettik ancak aldığım doneler beni olağanüstü etkilemişti. Çünkü bunları bana anlatan iktidarı savunan ve ne olursa olsun bizler burada kalmak zorundayız siz ne dersiniz hocam dediğinde, sizin görüşünüze aynen katılıyorum cevabını vermiştim.

Konuşmamız sırasında, Doktorum ben bir şeyi merak ediyorum, Hastahanelerin fiziki mekânları o kadar güzelleşti ki, doktorlarımız bu ortamda mutlu bir şekilde çalışmaları gerekirken sanki bir yerde yanlışlık var, çünkü herkes terk etme derdinde bu sizin de ilginizi çekmiyor mu dediğimde, ah hocam bizler de ondan mustaribiz cevabını aldım. O gündür bu gündür bu durum benim kafamda bir ur gibi duruyor ta ki bu gün bu konuları değerlendirmek için klavyenin başına geçene kadar…

Her zaman müttefik olarak gördüğümüz devlet ABD ile bizim aramızda bu hususta nasıl bir benzerlik var diye şöyle bir bakayım dedim. Yapımız hiç benzemiyor. Orada sağlık sistemi neredeyse tamamıyla paralı ve orada insanların sağlık kurumlarından faydalanması için mutlaka özel sağlık sigortası olmalarını gerekli kılmaktadır. Özel sağlık sigortası olmayanlar hastalandıklarında zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Onun içindir ki sağlık sigortası hayati bir öneme sahiptir. Peki, bu durum bizde nasıl olabilir diye düşündüğüm zaman çok çeşitli bir denklemle karşılaştım. Bizde kamu kurumlarında hastalar ücretsiz ya da çok cüzi ücretle oradan faydalanıyorlar. Hatta özel sağlık kuruluşlarına giden hastalara da katkıda bulunmaktadır devlet. Dolayısıyla pek bir benzerlik göze çarpmaz. O halde neden hastaneler bu kadar zorlaştırılıyor acaba; planlı bir uygulamanın ayak sesleri olabilir mi diye düşünürken insanın aklına çok çeşitli sorular gelmiyor değil…

Son 15 yıl içinde özel hastanelerin sayısında ciddi bir artış oldu ancak bu dönemde ruhsat alımı zorlaştı hatta ciddi paralar gerekebiliyor. Zincir hastaneler çok fazla ve bunlar belli gruplara, cemaatlere ve oluşumlara bağlı. Bu grupların gelecekte sağlık sektöründe motor olmaları amaçlanmış olabilir mi acaba?

Tabiplerin kamu kurumlarından istifa ederek yurt dışına gitmeleri sıradan ve tesadüfi bir olay olduğunu düşünmüyorum. Kamu kurumlarının cazibesinin azaltılması ve özel hastanelerin cazip hale getirilmesi acaba amaçlanıyor olabilir mi?

Sağlık sektörlerinin devletin sırtında bir yük olmaktan çıkarılması için şimdiden bunun alt yapısı oluşturuluyor olamaz mı? İnsanların özel sağlık sektöründe tedavisini yaptıracak imkânı da olmadığı için, oralardan faydalanmanın yolu olan, özel sağlık sigortasına giden yolun acilen yaklaştırılıyor olması olamaz mı? Hatta biraz daha ileriye gidersem Yapılan yeni şehir hastaneleri için de acaba özelleştirme düşünceleri olabilir mi demekten kendimi alamıyorum.

Hangi tarafından bakılırsa bakılsın belli bir plan doğrultusunda oluşturulan programa göre çalışmalar yapılıyor gibi bir his var içimde. Yoksa devlet bu kadar acze düşemez. Kendi insanının ülkeyi terk etmesine ve kendi hastanelerinin hekimsiz kalmasına göz yummamalı.

Ama belli bir planın uygulaması gerçekleşiyorsa, önce devletin kurumlarını itibarsız ve güvensiz hale getirirsiniz, orada çalışan doktorların sıradan olmalarına göz yumarsınız, buralara karşı ciddi güvensizlik oluşturulduğu zaman, alternatifi olan özel hastanelerin beğenisinin arttırılmasının önünü açarsınız, ülke içindeki başarılı hekimlerin buralara geçmesiyle insanların devlet kurumlarından çok buraları tercih etmesi ancak imkânları elvermediğinden buralardan faydalanma şansları olamayacağı için, özel sağlık sigortasını zorunlu kılarsınız ve herkese zorunlu sağlık yapmalarını önerir, sütten kıl çeker gibi devleti sağlık hizmetinin dışına çıkarırsınız ve devletin yükünü hafifletirsiniz. Sanıyorum süreç oraya doğru gidiyor bu benim naçizane bu husustaki tespitim. Ancak kurumsal görev değişimleri böyle dolambaçlı yollardan yapılmamalı diye düşünüyorum.

 

Şu an var olan özel sağlık kuruluşları gelecekte ülkemizin sağlık alanındaki patronları olacağından şüpheniz olmasın. Çünkü yeni hastane ruhsatları o kadar zorlaştırılıyor ki, bunun arkasında ciddi bir hesabın olduğu muhakkaktır. Geleceğimizi karartarak ve hesaplar gizlenerek değişimler yapılmamalıdır. Çünkü olumsuzluklar üzerine oturan değişim dinamikleri her dönemde iyileşmeyecek yaralar bırakarak toplumda yaygınlaşır, ancak meşruiyet temeline bir türlü kavuşamaz. Ondan dolayı da hep üvey evlat muamelesi görürler.

Corona salgını döneminde, ABD’deki sağlık uygulamaları çok gündem yapıldı ve her ortamda devletimiz halkımızın yanında bir de Dünya devi ABD’ye bakın orada halk hastalıktan kırılıyor devlet hastasına bakmıyor, özel sağlık garantin yoksa ortada kalıp ölebiliyorsun diyerek, insanlarımız bu konuya aşina yapıldı. Bununda bir amaç doğrultusunda olduğuna dair içimde hisler var. Çünkü halkını çok iyi koruyan öyle ülkeler varken onlardan hiç bahsedilmeyip, özellikle ABD’nin gündem olması geleceği şekillendirirken bunların kulaklarda yer edinmesini sağlamak olmuş olabilir.

Eğitim kurumlarımızda da geçmişte aynı sorunları yaşadık ve geldiğimiz süreç açısından bakarsak devlet okullarının gittikçe itibarının azaldığını görmekteyiz. Özel okullar daha ön plana çıkarılmaktadır. Hatta devlet bazı okulları özelleştirmeyi bile düşündü geçmişte. Özel okullara çocuklarının naklini alanların belli ücretini ödemeyi devlet garanti etti. Ancak öğrenci ücreti ödenecek okulları da devlet kendisi belirliyordu. Bu konuda devletin başarı sağladığı söylenemez. Çünkü eğitim günlük değişimlere göre rota belirleyen bir alan olduğundan, siyasiler için tam bir laboratuvar alanı oldu. Bu ortamı siyasiler kolay kolay kaybetmek istemeyeceği için bu alandaki sıkıntılar daha uzun süre devam edeceğe benziyor.

Devlet aklı şunu idrak etmesi gerekir ki, toplumsal değişim ve kurumsal görev değişim alanlarında yapılacak farklılaşmalar toplum hazırlıklı değilse sorunlar artarak devam eder. Toplum, altından kalkamayacağı kaos ortamlarına sürüklenir. Devlet erki bu sorunların altında kalır.

Derdin de şifanın da yaratandan geldiğine inanan bir toplumu siz zorla özel sağlık sigortası yaptırarak özel hastanelere yönlendiremezsiniz. Ekonomik göstergeler ortadayken, bu koşullarda toplumun geneli için hangi aile bunlara özel paralar ayıracak imkâna sahip. Dolayısıyla yapılacak farklı uygulamalar olacaksa ki, başladığına inananlardanım ancak bu uygulamalar çok kısa zamanda geri teper ve insanlar birer umutsuz vaka olarak toplumsal yaşamdaki yerlerini alırlar.

Onun için diyorum ki sağlık sistemimizi diri tutalım yetişmiş beyinlerimizi beyin göçüne zorlamayalım. Kendi değerlerinizi özümsemiş ve bu topluma aidiyeti olan kendi insanımızı dışarıya gönderirken, onların yerini doldururuz hiç olmazsa dışarıdan hekim alımı yaparız demek toplumsal problemlerin genele yayılmasına neden olur. Bir problem lokal düzeydeyken önlem alınmaz ve gerekli koşullar oluşturulmazsa, genişledikçe toplumsal kimlik kazanır ve vereceği tepki çoğalır. Bu da yönetim erkinin işini zorlaştırır.

Kendi toplumuyla barışık olmayan ve sürekli aşağılık kompleksleri içinde yaşayan, kendi toplumuna tepeden bakan ecnebi kafayla toplumsal sorunları çözecek bir danışman grubu altından kalkamayacağımız sorunlarla bizi yüz yüze bırakır. Kendi göbeğini kendisi kesecek bir bakışla toplumsal kurumları işler hale getirmek olsun görevimiz. Yoksa bu düşündüklerimin birisi dahi hesapsızca uygulanacak olursa toplum karanlıklara gömülür.

İnsan olma bilinciyle sorumluluklarını hakkaniyet ekseni üzerinde alenen gizli hesaplar içinde olmadan herkesi mutlu edecek çalışmalar içinde olmamızı rabbimden niyaz ediyorum sağlık sıhhat, mutlu ve umutlu günlerin sizlerle olmasını temenni ediyorum

Kalın sağlıcakla…

Bahadır HATAYLI/14.07.2022



13 Temmuz 2022 Çarşamba

YOLCU BİZ YOLAN SİZ DUR BAKALIM NE OLACAK?

Hangi dala konsam pusu kurmuşlar diyen serçe gibi olduk son dönemde… Ne tarafa yönelsek bir avcı tetiği bize döndürmüş nişan alıyor sanki tedirgin ve ürkek, o daldan bu dala uçan ve yapraklar arasına gizlenmeye çalışan serçenin tedirgin yaşamı bizim kaderimiz oldu gibi…

Dünya ormanı, esen rüzgâr karşısında o kadar çok sallanıyor ki, kuşlar dallarına konmaktan korkuyor ve tedirgin yaşamaya devam ediyor. Kuşlar gibi korkak ve ürkek yaşamaya bütün bir insanlığı mecbur bırakan yeryüzü çeteleri acaba kendileri için bir sonu hiç düşünmezler mi?

Yeryüzü nimetleri bu çetelerin taksimatına bağlanmış ve onların dağıttığı oranda kimi alıyor kimi açlıktan kıvranarak can veriyor. Alanlar da rahatsız almayanlarda rahatsız peki, bu dağıtım görevinin sadece kendilerine bırakıldığına inanan bu çetelerin aklına, rahatsız olacakları bir anın hızlanarak yaklaştığı hiç gelmez mi?

Bilenler, bilmeyenleri bilinenlerden haberdar etmemek için öyle puslu ve sisli ortam oluşturmuşlar ki, bu havadan kurtulmak ve hakikatle yüzleşmek o kadar zorlaşmakta ve her yandan bombalar patlar gibi insanın beynini patlatmakta…

İnsanlığı düşünen(!) bu küresel çete, neden insanlığın genetik dokusunu tarumar eder oldu? Hangi taraftan bakarsanız bakınız her yan karanlıklara gebe ve çamura batan bufaloyu yutan bataklık gibi insanlığı kendi içine çekmek için hazır ağzını açmış bekliyor…

Son üç yıl içinde insanlık öyle korkak ve ürkek hale getirildi ki, ne taraftan bir hava akımı gelse hemen ödü patlar oldu. Bu korku insanın insanlığını elinden alıp onu bir maymuna döndürdü. Maymunlaşmış bir insanlık sirklerde oynamak için davul sesi beklerken, ne yazık ki korku bombasının etkisiyle yerlere yatıp kendisini korumak için sığınak arar oldu. Tüm bu hissettikleri aslı olmayan bir oyun olmasına rağmen, bu oyunun oyun olduğunu anlayamadığı için, kendi sonunu kendisi hazırlar oldu. Neden insanlık bu kadar dar bir virajdan geçmek zorunda hisseder kendisini? Sizin için, sizi düşündüklerini iddia edenlerin sizler adına ortaya koydukları tüm çabaların bir oyun olduğunu anlamanın vakti geçmek üzeredir. Bu vakti, onların insafına bırakırsak, onların insafı bizi yok etmekten başkası olmayacaktır.

Küresel çetenin ulusal ve bölgesel temsilcileri sizin içinizden sizinle aynı görüşte olan kimseler olduğu zaman, sizin onları doğru kabul edip onların peşine takılmanız o kadar kolay olacağı için, sizin kurtarıcılarınız sizin sonunuzu yaklaştırır haberiniz olsun... Her toplumda yöneticiler, toplumun kurtuluşu için çabaladığını söyleyen ve aynı zamanda küresel çetenin programlarını aynen uygulayanlar sizlerin mutlak sonunuzu getirmek için seçilmiş kaptanlardır. Bu kaptanlar sorumlu oldukları insanlık gemisini dalgalar arasında batırmak için görevlendirilmişlerdir.

Bataklık rehberleri sizi bataklıkta batırmak için görev almadıklarını deklare ederek size rehberlik yaparlar. Ancak onların sizi götüreceği son durak bataklık olacaktır. Onlar asla HÜ da olamazlar yani size yol gösteremezler, çünkü onların görevi yolları karmaşıklaştırarak gideceğiniz yolu çıkmaz sokak haline getirerek sizlerin kendi peşlerine takılmanızı sağlamaktır. Bunu başardıklarında hedeflerine varmış olurlar. Çünkü sizler ona inandığınız zaman onu sorgulamazsınız, ne derse inanır ve onu takip edersiniz, söylediği her sözün bir hikmetinin olduğunu düşünürsünüz, bataklığa batsanız da tabanda mücevherlerin olduğunu, yukarı çıkarken büyük zenginliklerle su yüzüne çıkacağınızı anlatır kendinize bir eğlence bulursunuz. Ama tecavüzün kaçınılmaz olduğunu asla kabullenmezsiniz. Ey insanoğlu insan, neden hayatını bu kadar çamura batıran bu küresel çetenin yaptıklarına bir an olsun kafa yormazsın…

Şunu açık yüreklilikle söylüyorum ki, dünyadaki ulusal devletlerin yöneticileri bu küresel şebekenin programını aynen onayladıkları için hala ülkelerinin yönetiminde söz sahibidirler. Şayet bunlar o küresel gücün isteklerine hayır demiş olsalardı, şimdi onların yeri farklı olurdu. Yani ulusal yöneticiler kendi, makamlarını korumak için, verdikleri sözle kendi toplumlarını gözü bağlı bataklığa taşımaktadırlar. Bunu da anlatırken farklı boyutlarda ve farklı mesajlar vererek konunun anlaşılmasını gizlemektedirler. Bu durum bizlerin yok oluşunu onların da ödüllendirilmesini yaklaştırmaktadır. Peki, ne olacak, siz ne önerirsiniz diyenlere bir fıkra ile konuyu özetleyerek konuyu, herkesin kendi anlamasına bırakarak bu satırlar arasından ayrılacağım…

İki samimi iş adamı kodaman arkadaş varmış, bu arkadaşlardan birinin iş yeri diğer arkadaşının malikânesinin karşısındaymış. Malikâne sahibi arkadaş evden işe diye çıkmış arkadaşının iş yerinde muhabbet ederken, malikânenin kapısına lüks bir araba yaklaşmış ve içinde temiz giyimli biri varmış… Arkadaşı bu araba sizin eve gelmiş olabilir mi demiş, bilmiyorum bekleyelim bakalım birazdan anlarız demiş… Arkadaşı, senin hanım gayet şık ve dekolteli olarak kapıdan çıktı o arabaya doğru gidiyor sanırım arabaya binecek demiş ve işte bindi ve öpüşüyorlar demiş…

Kadının kocası iş adamı, arabaya binip takip edelim bakalım ne olacak demiş ve takibi sürdürmüşler… Kadının bindiği araba hızlı bir şekilde orman yoluna sapmış, onlar peşinde, derken kendi malikânelerinden daha lüks bir yere gelmişler, adam önde kadın arkada içeriye girmişler. Kadın yatak odasına geçmiş, onlar uzaktan takibi sürdürürken, arkadaşı işte yatak odasına girdiler deyince kadının kocası dur bakalım ne olacak demiş…(!)Arkadaşı senin hanım yavaş yavaş üzerindekileri çıkarmaya başladı sanırım bunlar başka sahneye geçecekler deyince, kadının kocası dur bakalım ne olacak demiş ve konuşma devam ederken, arkadaşı şu anda yatağa uzandılar ve istediklerini yapıyorlar der demez kocası dur bakalım sonuç ne olacak demiş…

 Sahiden durun bakalım ne olacak diye diye yolculuk yapıyoruz ama sonuç belli sanıyorum kaçınılmaz olduğu için sonun meziyetlerini anlatmak zorunda kalacağız…

 Bakalım ne olacak…(!)Biz yolcu onlar soyucu….

 

Bahadır HATAYLI/12.07.2022/22.25


 

 

6 Temmuz 2022 Çarşamba

BİR BİLENE SOR GÖR BAŞINA NELER GELİR

İnsanın ne zaman nerede kim tarafından imtihan olunacağını ancak yaratan bilir. Yıllar öncesinden bir anımı sizlerle paylaşarak, insanın nasıl bir ruhsal değişim geçirdiğini de sizlerle birlikte görmek isterim… 

Eskişehir’de uzun zamandır İslami alanda mücadele veren ve o yolda çileleri eksik olmayan bir ağabey adına yaşanmış bir hadiseyi,  bir başka ağabey anlatırken bayağı yıpranmıştım. Zor dönemden geçerken Atasoy ağabey, dönemin zengin muhafazakârlarından Korkut Beye, durumu izah ediyor çok zor durumda olduklarını cemaate yardım gerektiğini söyleyince, Korkut bey diyor ki, inan Atasoy'um bir yere kaptırdığımız bir para var, ne zaman geleceği belli değil, âmâ o gelirse o parayı size aktaralım, dediğini söylemişti bunu bize anlatan ağabey… Bu vakayı anlatan ağabey çok üzgün bir psikolojiyle böyle bir Müslüman olur mu, yani kaybedilmiş ne zaman geleceği belli olmayan bu parayı Müslümanların elzem olan işi için vereceğinizi söylüyorsunuz. Sizin dininize verdiğiniz değer ancak kardeşlerinizin yaşamına gösterdiğiniz değer kadardır demişti…

Evet, bu ağabey hakikaten doğru olanı sözlü olarak bize anlattığında duygusal moda girerek ağlama durumuna gelmiştik… Ancak aradan yıllar geçti, bu olayı anlatan ağabeyin o günkü şartlara göre durumu normalin biraz üzerindeydi. Yani isterse başkalarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek gibi görülüyordu dışarıdan, ancak iç durumunu bizim ayrıntısıyla anlamamız mümkün değildi…1995 yılının Nisan ortalarıydı, iki ay önce nişan yapmıştık düğün arifesiydi Mayıs 28’de düğün yapacaktık, ancak imkânlarımız sınırlı, destek alabileceğimiz yerler o kadar çok değildi… İçimden bir his o olumsuz olayı bize olumlu düşünceleriyle anlatan abinin desteğini alabilirsin diyordu. Yüzümü eğdim ve ona gittim… Sohbet muhabbet derken arada o konuyu dillendireyim dedim ve istemeyerekten olsa açtım. Abi yakında Rabbim nasip ederse düğün yapacağım ancak biraz zordayım, kurum değiştirdim ve yeni sözleşme yaptım benim yeni maaş Eylül ayı itibarıyla başlayacak o güne kadar koşullarınız uygunsa, kasım ayında size iade etmek şartıyla bana şu kadar borç verme imkânınız olur mu dedim? Nisan sonları zaten,7. Ay da iade edecektim. O ağabeyin bana verdiği cevap yüreğimi delip geçmişti… İnan üstat bir arkadaşta biraz alacağımız var, o da bize eylül ayı gibi vereceğini söyledi, ancak verip veremeyeceği belli değil sanıyorum, vermesi çok zor, şayet o para gelirse onu sana verelim dedi. Elimde çay bardağı vardı bir anda elimde kaldı ve sert bir şekilde abi ben sizden sadaka istemedim borç istedim, varsa var dersiniz, yoksa yok dersiniz, benim için ikisi de aynı öneme sahiptir dedim. O zaman benim yanlış anladığımı, durumunun iyi olmadığını anlatmak için öyle söylediğini ifade etti. Ancak benim için, o güne kadar ki kardeşlik bahçesinde anlattığımız ve havasını soluduğumuz duygularımızın tamamı ölmüş ve yıldızlar toptan yere dökülmüştü… Tüm hayallerim ve ideallerim sanki o gün kurşunlanmıştı. Hakikaten kurşunlandı, içimde bekleyen açığa çıkmayan o duygularım son 20 yılda her yandan yara aldı…

Bunu neden mi anlattım, acıyan yanımı sizlere açmak için değil, sürekli alevlenen içimdeki ateşe bir yerlerden kül atıldığını gördüğüm zaman, kül atanların alevlerin oluşması için üfürenler olduğunu görünce elim ayağım tutmaz olduğu için sizinle dertleşiyorum…

Başkasının hayatındaki olumsuzlukları anlatmayı din olarak görüp onları paylaştığımızda çok büyük işler yaptığımızı sanıyoruz. Ancak aynı imtihanlardan geçeceğimizi hiç hesap etmiyoruz, oysa kişi kınadığı başına gelmeden ölmez diye duyduğumuz bu söz hakikaten bizi duman edebiliyor. Üniversite yıllarıydı, eczacılık okuyan, bir zaman aynı evde birlikte kaldığımız bir arkadaşımız, o günkü zengin Müslümanların hayatlarının ne kadar tutarsız olduğunu, herkesin har vurup harman savurduğunu anlatıyordu. Hatta O gün Ülker grubunun başında bir abi vardı yeni evliydi, bir rahatsızlığımdan dolayı evinde beni misafir etmişti. Bir hafta yenge bana hizmet etmişti. Çünkü o günler bizim için çok zordu, o günkü şartlarda öğrencilik evinde nasıl beslenebilirdik ki, ondan dolayı Küçükyalı’da bir hafta misafiri olmuştum… Eve geldiğimde o arkadaş bu abi gibi birçok insanı yerden yere vurmaya başladı ve çok kötü eleştiriyordu. Ona dedim ki, bir insanın nerede nelere sahip olduğunu eleştirmeyelim neler yaptığına bakalım olumsuzsa o eylemleri eleştirelim dediğimde benim onları fazla tanımadığımı kendisinin çoktan beri onlarla diyaloğunun olduğunu, onun için bu kadar sert davrandığını söylüyordu. Ancak zaman hızlı geçiyor bizler de büyüyorduk, okullar bitiyor ve iş güç sahibi olanlarımız vardı. Onlardan biri de bu eczacı arkadaşımızdı.

Öğrenciyken çok eleştiren o arkadaşımız, iş hayatına atılıp biraz para kazanınca ilk işi toplumdan uzak büyük bir villa yani dönemin malikânesine sahip olmak oldu. İnşaat bitmiş boya yapılıyorken bizi gezmeye götürdü, tek tek tanıtıyordu, şurası bizim spor salonu burası tenis sahası şuraya bir havuz yaptıracağım şuraya sazımı asacağım vs. diyordu. Hakikaten neyi nereye astı bilmiyorum ama bekârken insanları darağacına iyi asıyordu. Böyle tutarsız yaşamların ham meyvesi olan bizler, bu gün kıvamında olgunlaşmış meyveler yemek istiyoruz, görmediğimiz zaman da meyvelerle birlikte bahçeyi ateşe veriyoruz.

Şuna inanıyorum ki, hepimiz birbirimizin imtihanıyız, ona göre yaşam alanımızı belirlemek olsun icraatımız. “Kendi nefsimi temize çıkaranlardan değilim, biliyorum Rabbimin koruması olmasa nefis hep kötülüğü emreder…”Bu hengâmede dosdoğru yaşamak elbette çok zor, işte bizim sorumluluğumuz o zoru başarmak olmalıdır. Bunları söylerken birileri ne yapsa, senin elinde olmadığı için onları eleştiriyorsun demiyorum ve asla öyle bakmıyorum. Türkiye İslamcılarının bilinçaltı çok dolu olduğu için, şu an yaşananlar o bilinçaltının bilince egemen olmasından başka bir şey değildir. Dün züğürtlüğü anlatan ve öyle kalmanın elzem olduğunu söyleyenler lort oldu. Bazılarımız normal yaşam akışı içinde istikrarlı bir iş hayatı sonrası ciddi bir sermaye birikimi sahibi oldu. Bu sermayedarlar toplumda en anlamlı yaşama sahip olanlardır desem sanıyorum yanılmam. Bu insanlar nasıl bir yoldan geldiklerini çok iyi biliyorlar ve ellerindeki imkânları başkalarıyla paylaşmanın hazını alıyorlar. Herkes toplumdan uzak fildişi kulelerde yaşarken, bu insanlarımız normal hayatın içinde derdi olanların dertlerine ortak olarak yaşamaktan haz alıyorlar.

Bazılarımız da hala ideallerinin peşinde koştuğu için işini bilmeyen kafası çalışmayan boş varlıklar olarak adlandırılmaktadır. Hatta zamanla aynı evde kalıp kimisi çok aşırı zengin kimisi de hala dertli ve ideallerinin peşinde koştuğu görüldüğü zaman, sen hala burada mısın köprünün altından ne sular aktı, paran varsa davan var, yoksa kim ne eder, senin davanı diye, nasihatler dinledikleri de oluyor. Böyle dönemlerde işini bileceksin bir yere geçmek istiyorsan adam bulup orayı yakalayacaksın, yoksa kaderinle baş başa kalırsın diyerek çok öğütler dinlediğimiz olmuştur hatta bendeniz, abi hala orada mısın senin gibi şizofren kaldı mı diyenlere kulaklarım şahitlik yaptı…

Geçmişin üzerine oturduğu dinamikler saman çöpü ise bu gün karşılaşacağınız hayat saman alevinden başkası olmuyor… Onun için diyorum ki, bugünlerimiz geçmişte elde edemediğimizden dolayı hınç yüklenerek bilinçaltını cephanelik yaptığımız hayatın, şimdi patlayan mermileri arasında can çekişiyoruz. Bu can çekişmeye ya son vereceğiz, ya da birileri elinde yanan meşaleyi her şeye rağmen taşıyacak ve o uğurda can verecek, can verirken koşup gelenler aynı davaya inandığını söyleyenlerden olacağı için, sen de mi burada bu haldesin diyenlere İsmet’in kitabının ismiyle vereceğimiz bir cevabımız olacak elbet… Peki, “Waldo sen neden burada değilsin” diyerek filmin perdesini kapatacağız…

Bahadır HATAYLI/06.07.2022/00.51


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!