Bu Blogda Ara

7 Mart 2022 Pazartesi

AHLAK TRENİ SON İSTASYONA VARMAK ÜZERE

Ahlak denildiği zaman, genel anlamda birçok kişinin aklına gelen ilk anlam cinsellikle ilgili sapmalar veya genel kabul gören tutum ve davranışlar dışında, bir yaşam akla gelir. Bunun böyle anlaşılmasının temeline indiğimiz zaman, insanlar arasında belli davranış biçimleri kutsallaştırıldığı için, toplumların oluşturduğu bu kutsalların dışında yaşayanlar ahlaksız olarak kabul edilir ve ona göre bir tavır takınılır.                                             Oysa ahlak ve ahlaksızlık insanlık tarihi boyunca toplumsal yaşam kodları olarak nesilden nesille aktarılarak gelen fıtri genetik kodlarla ilişkili bir davranış biçimidir.

Ahlak, Âdeme eşyanın bilgisini öğrettik ayetinde tecelli bulan ve Âdemin bel kemikleri arasından insanlığın sülbünün alınıp hepsine sorulan, ben sizin rabbiniz değil miyim sualine karşılık, sen bizim rabbimizsin biz şahit olduk denilen günde ki, tüm ruhların ahit imzalayarak karşılık verdiği zaman, imzalanan mukavelenin adıdır ahlak… Böyle bir sözün alınmasının gerekçesine baktığımız zaman, Rabbimiz, bizim bunlardan haberimiz yoktu, atalarımızın yaptıklarından dolayı bizi sorumlu mu tutacaksınız dememek için yapılan bir sözleşmedir o…

Evet, sevgili kardeşlerim şunu iyice idrak etmemiz lazım ki, ahlak bizlerin ruhları ile yapılan mukavelenin maddeleridir. Onlara uymadığımız zaman veyahut ta o maddeleri değiştirip işimize geleni ahlaki, işimize gelmeyeni ahlaksızlık olarak tanımladığımız bir yaşamda, doğru rota bulamazsınız. Yarınlarda biz bunları gelenek olarak gördük ve onların bize taşıdıklarını ahlak olarak bilip yaşadık deme şansımız da olmayacaktır. Çünkü Âdeme eşyanın bilgisi öğretildiği zaman neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış, neyin güzel neyin güzel olmadığının ölçüleri de verildi. O kriterlere dikkat etmezsek, herkese göre değişebilir diyerek oluşturacağımız kafa yapılarımız; hiçbir yapı inşa edemeyecektir.

Ahlakın temel ve üzerinde durulması gereken kavramları, iyi, kötü, vicdan, ahlak yasası, adalet, huzur ve mutluluk sorumluluk, özgürlük ve irade gibi kavramlardır. Diğerleri bunların etrafında şekillenir. İyi ve kötünün ne olduğu, Âdem as’a öğretilen kavram atlası içinde mevcuttur. Ör. Tüm insanların geçiş güzergâhı üzerine büyük bir taş yuvarlanmış ise, bunu oradan kaldırmanız iyi bir eylemdir. Ancak öyle bir yere bir taş yuvarlamanız ve insanların geçişini engelleyerek onlara eziyet etmeniz kötüdür. Bunun böyle olduğunu anlamak için kendi fıtri gen haritanızın kodlarıyla, toplumsal yaşamınızı reaksiyona geçirmeniz yeterlidir. Yani bireysel iç dinamikler toplumsal yaşamın belirleyici ölçüsü olmak zorundadır. Bu dinamikler, her insanın vicdan coğrafyasında yerli yerinde yerleştirilmiştir. Biz o coğrafyayı iyi tanımaz ve o coğrafyanın koşullarında yaşayacak ürünleri oraya ekmeyi düşünmezsek, orası çorak tarlaya döner ve hiçbir uyarandan etkilenmeden vicdansız varlıklarla ortalık dolup taşar.                                                                     

İnsan, kendi fıtrat kaynağından uzaklaştıkça lağım sularıyla beslenen varlıklar gibi tüm vücut hastalık kaplamaya başlar. Neden yeni doğan çocukları günahsız masum olarak görüyoruz, çünkü onlar saf arı duru fıtrat kaynağından besleniyorlar, toplumsal kalıplar onları şekillendirinceye kadar…                                                                                             

Toplumsal kalıplar kendi doğal coğrafyasından uzaklaşıp, çorak topraklarda üretim yapmayı hedef haline getirmişlerse böylesi ortamlarda fıtrattan gelen ve Âdemle öğrenilmiş olan iyi ve kötü ölçülerine göre doğru bir yaşamı oluşturmanız mümkün olmayabilir. Çünkü iyilikler kötü, kötülükler iyi olarak tanımlanıp toplumda karşılık bulduğu zaman, bunların kıskacından kurtulmakta öyle kolay olmayabiliyor. Çok basit ve sıradan eylemler, toplumsal algı doğrultusunda en büyük günah sebebi sayılabiliyorken, toplumları imha eden ve insanların vicdanlarını kasıp kavuran eylemler ise, sıradan basit bir davranış gibi algılanır hale gelebiliyor. Bu durumda toplumların helaki kaçınılmaz oluyor… Dijital çağda bu yaşam tarzı nerdeyse genel bir hastalık haline gelmiş ve fıtrat yazılımının yerini almış, insanlar doğal kaynağından uzaklaşarak ahlaki açıdan lağım sularıyla beslenirken, vicdan diye bir kavramın arkasına sığınarak günah çıkarmaya çalışıyorlar… Oysa bu hal onları temizlemeye yetmeyecek kadar cılız ve basittir.

Ahlak yasası, insanın kendi içinden dışarıya yansır, vicdan yasanın tek hâkimidir. O hâkimin verdiği kararlar, fıtrat kitabında bir yazılım olarak insanın yüreğinin derinliklerine yaratıcı tarafından yerleştirilmiştir. Ancak bu yasaya uygun yaşayıp yaşamama özgürlüğü de ona bahşedilmiştir. Kimileri o yasayı bulup ona göre yaşamayı bir hedef haline getirirken, kimileri o yasaları ihmal ederek kendi istek ve arzularını bir yaşam kitabı haline getirip ona göre yaşamayı tercih edebiliyor. Her iki durumda da insanın kendi tercihi ve özgürlüğü devreye giriyor. İnsan bu tercihlerini yaparken kendi fıtrat yazılımındaki kitaba ya uyuyor ya da uymuyor, dolayısıyla sonuçta bunların ortaya çıkaracağı acı ve mutluluklara katlanmakta onun sorumluluğu olur.

Hiç kimsenin, bizden önce böyle bir yaşam vardı, biz de ona göre yaşamak zorunda kaldık, onların devamıyız şeklinde gerekçelere ve bahanelere sarılma hakkı yoktur. Çünkü her insanın ruhu ile yapılan anlaşma da söylediğimiz şu veciz söz hayatımızın üzerine oturduğu bir değer sistemidir. “Rabbimiz, bizim bunlardan haberimiz yoktu, atalarımızın yaptıklarından dolayı bizi sorumlu mu tutacaksınız, demeyesiniz diye sizinle sözleşme yaptım siz de evet dediniz…”Herkes evetine ya sadık kalır ya da yan çizer ama sonucuna katlanmak zorundadır. Dolayısıyla bizim şu an yaşadıklarımız yapmak zorunda olup ta yapmadıklarımızın faturasını dünya yaşamında ödeme şeklidir. Oradaki faturamızın nasıl ve ne boyutta olduğunu bilmiyoruz ama burası iyi değilse oranın çok iyi olacağını şahsen ben düşünemiyorum…     

Vicdanların sıcak suya atılıp içi boşaltıldıktan sonra, ya yazılımsız ya sahte bir yazılımla yerine konulduğu bir ortamda insanların hassasiyetleri kaybolur. Kimse kimsenin umuruna gelmez, herkes kendi çıkar ve menfaatinin korunmasını düşünür. Kendi dışında olanların tarumar olması ve yanarak yok olması onu hiç alakadar etmez. Başkaları acından ölse onun için esas olan kendi açlığının giderilmesi ve gelecek günler için istif yaparak başaklarının o günkü haklarını çalarak onların yaşamını zora sokmaktır. Hırsızlık sana ait olmayanları almak olarak tanımlanır doğru bir tanımdır. Ancak şu boyutu dikkate alınmaz, bugün benim ihtiyacım var onu karşılayacak kadar erzak alıyorum ama kendi yaşamının garanti olduğunu düşünerek önümüzdeki yıllarda ve aylarda tüketeceklerimi de alıyorum; imkânım olduğu için, ancak bir başkası imkânları kısıtlı olduğundan günlük yaşamını devam ettirecek erzakını ben bitirdiğim için alamıyorsa; ben onun hakkını çaldım ve hırsızlık yaptım. Bu ahlaken sorgulanamıyorsa orada ahlak yasasını harekete geçiren vicdan ölmüş demektir. Ahlak, insanların iki bacak arasına sıkıştırılıp orada imha edildiği için, hayatın içine çıkamadığından başımız belalardan bir türlü kurtulmaz oldu.

İnsanların fıtrat donanımlarını bozduğunuzda ahlaksızlığın alasını yaşarsınız ama kendinizi ahlaklı sanırsınız. Çünkü sizin ahlak dediğinizin içi ahlaksızlık, ahlaksızlık dediğiniz de çoğu zaman ahlak olarak karşımıza çıkar. “Gemisini kurtaran kaptan ”sözünün bir deyim haline gelerek her ortamda kullanılması, ahlaksızlığın zirve yaptığının kanıtıdır. Menfaatçiliği, bireyselliği, başkalarının haklarını gözetmemesi ve kendi çıkarı için dünyayı ateşe vermesinin hiçbir öneminin olmadığının vurgulandığı bir ifadenin, ahlaki öğreti olarak anlatıldığı ortamda ahlaki manifesto delinmiştir. “ Bal tutan parmağını yalar ”Ne demek yahu, böyle bir anlayışı alkışlayacak kadar dindar olanlarla, bir toplum camileri de dolduruyorsa, vay o toplumun haline ki nasıl vay…(!)

Ahlakın kaynağı olan fıtrat genleriyle beslenen insanlar, anne sütüyle beslenen çocuklar gibi arı duru ve sağlıklı bir yaşam oluştururlar. Bu kanal kapandığı zaman toplumsal yaşamdaki ahlak kodları çıkar menfaat ve günün koşullarına göre şekil alır, hatta çağ sana uymuyorsa sen çağa uyacaksın, yani herkes insanlıktan çıkmış ise, sen insan olarak yaşamak istiyorsun ama kimse sana uymuyorsa, sen onlara uyacaksın gibi kutsal ahlaki (!) sözlerle gençlere nasihatin yapıldığına çoğu zaman şahit olabilirsiniz. Bu örnekler toplumsal yaşamdaki ahlak kodlarımızın fıtrat yazılımıyla ne kadar da bağlantılı olduğunu görmemiz açısından sanıyorum bizlere bir bilgi verecektir. Ahlak iflas etmiş ise yazılı kurallarla böyle bir toplumu yeniden inşa edemezsiniz. Bir toplumu ahlaki çözülmenin ve erozyonun elinden alıp doğal bir ortama kavuşturmanın biricik yolu, kuralların sahiciliği, adil olması ve yaptırımının caydırıcı bir içeriğe sahip olmasıyla ancak mümkün olabilir. Hukuk kuralları sürekli değişim içindeyse orada bağlayıcı ahlaki ilkeler yok olduğundan hukukla bu eksikliği gidermek istersiniz. Ancak ahlak yeniden dirilirse böyle bir uğraş alanının çok da kayda değer olmadığına hep birlikte şahit olabiliriz. Azerbaycan Türkeri’nin çok güzel veciz bir sözleri vardır. “Az yiyerek tabibe gitmirem, düzgün doğru yolda gidirem hekime gitmirem”Görüyormuyuz böylesi bir sözün yaşam alanındaki karşılığının toplumsal yaşamı biçimlendirmedeki rolünü…

Önce insan, sonra yaşam, ardından korunma, paylaşım, iletişim etkileşim ve karşılıklı insanların birbirlerine ihtiyaç duyması… Bu denklem doğru kurulduğunda ve terazi doğru tartı yaptığında, ahlaksızlıklar bir yağmur sonrasında atmosferdeki tüm virüslerin yok olması gibi gidecektir. Ancak ahlaksızlığın yayılmasına prim verenler olduğu sürece ahlaksızlık dini bir öğreti gibi ibadet aşkıyla yerine getirilebiliyor. Son dönemlerde çokça kullanıldığına kendi kulaklarımla şahit olduğum bu söz nasılda ahlaksızlığın dini bir kalıba sokularak meşru hale getirildiğini gözler önüne sermektedir. ”Çalmış ya da almış olabilir ama bir araştırın bakalım neden almıştır, bir yerde ya caminin eksiği vardır ya da filanca yere yardım için alınmış veyahut ta İmam Hatip açılması için para gerekiyor ondan dolayı alınmıştır…”Bu sözler ahlaksızlığın ahlakın yerini aldığının canlı örneklerine en büyük bir delildir. Ahlaksızlık yapanların, mecliste aklama komisyonundan geçirilerek,  oy ve kalkan parmaklarla meşru hale getirildiği bir ortamda, alt katmanlardakiler bunun alasını yapma hakkının kendisinde olduğuna neden inanmasın ki(!)

Ahlaksızlığın yaygın hale gelerek gelenek halini aldığı ortamlarda, mana bütünleşmesi yok olmayla karşı karşıya kalır. Toplumsal değerler insanları bir arada tutacak cazibe ve albenisini kaybeder. Bir devletin yönetim mekanizması ama gerçekten, ama iş olsun tarzında çıkarılmış olan, Yolsuzlukla mücadele ve onları sorgulama komisyonundan rahatsızlık duyarak onu kaldırmak için bir yönetim değişimini göze alabiliyorsa, orada ahlak imha olmuş demektir. Yolsuzlukla mücadele komisyonu kurulduğu zaman eğer siyasi partiler, biz o zaman ilçe yönetimlerinde çalışacak bu işlere karışmamış başkan bulmakta zorlanırız, onun için bunu kaldırmak lazım diyerek kaldırabiliyorlarsa, orada toplumsal yaşam ahlaki açıdan komada, yaşama şansı kalmamış demektir. Yanlışlar fazla diye onların yok edilmesini göze alamıyor, doğruları suçlu ve günahkâr bulup onları imha ediyorsanız, kendi ecelinizi kendiniz yaklaştırırsınız. “Hak bir gün mutlaka batılın beynini parçalayacaktır.”

Son dönemlerde toplumdaki ciddi erozyonları görünce, böyle bir yazıyı kaleme almak zorunda kaldım. Ahlakın yerlerde süründüğü bir ortamda dindar nesil değil, ancak dini insanlara dar edeceğiniz bir nesil yetiştirirsiniz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, insan yaşıyorsa kendini yenileme imkânı vardır diyerek, bazı hatırlatmaların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu ahlaki çözülmenin önüne geçilmezse, adalet yerlerde sürünürse, kişilere göre menfaatlerin meşru ve gayri meşru olarak adlandırılması yapılırsa, ahlaki olmayan her davranışın berbat olduğu açıklanarak taraf ve anti taraf olduğuna bakılmaksızın, insani bir duruşun ortaya çıkması, toplum ve millet olarak var olmamızın temel taşıdır. Ahlaksızlığın yayılmasında kimlerin ne kadar katkısının olmuş olacağını inşallah bir sonraki yazımızda gündeme alalım…

Selam ve muhabbetlerimle, Vicdanlar kanamasın, insanlık can çekişiyor, ahlaklı bir tabip lazım hayata dönmesi için… O tabipler ortaya çıkmalı yoksa yarınlar olmayacak ve güneş yeniden doğmayacak…

Bahadır Hataylı/06.03.2022/16.21

6 Mart 2022 Pazar

KÜRESEL NÜFUSU AZALTMANIN AYAK SESLERİ

 Bir tarihin sonuna mı geldik yoksa yeni bir yaşamın başlangıcında mıyız?

Değer sistemlerinin yerini hırs, istek ve sadist eğilimlerin aldığı anlamlı yaşamın dinamitlendiği, yaşam alanlarının imha edilerek doğayla savaşların kızıştığı bir yaşamı sırtımıza sardık gidiyoruz, nereye olduğunu inanın bilmiyoruz ama gidiyoruz öylesine…

Yaşam duvarları kurşunlanırken, yaşam alanlarının kontrolünü ele geçirmek için çırpınanlar, düelloda ne kadar başarılı olacaklarını sansalar da karşılıklı kılıçları çekmiş, birbirinin boynunu uçuracak cengâverler gibi, iki kafanın gitme ihtimali de olabilir, âmâ zarar görmeyen olmayacaktır. Neden ve niçin böyle karanlık tarih notları almaya başladık. İnsanların tüm geçmişleri çok mu karanlıktı ki, geldiğimiz noktada karanlık dönemleri not etmeye başladık… Karanlıklar aydınlığı imha edecek başlangıçlarda olabilir, karanlığın tam ortasında bir yolculuk da yapıyor olabiliriz, hatta karanlığın sonunun yaklaştığını haber verecek aydınlıkların açılmasını da görüyor olabiliriz ama kesinlikle her yönüyle mutlu huzurlu bir yaşamın tüm evreni kuşattığına dair bir iddia da bulunamayız.

Son üç yıl içinde dünyanın çehresi değişti, yeryüzünün kodları ile oynandı, canlıların genetik kodları yeniden tanımlandı, insanın insani özelliklerinin ötesinde ona farklı bir anlam yüklendi… Yeni anlam diye karşılaştığımız aslında anlamsızlıklar üzerine oturtulmak istenen hayatın köşebentleri tamamlanmış ve içinde oynayacak bir sirk maymuna ihtiyaç vardı; bunun adını da alfabenin tüm harflerini imha ederek son harfle adlandırmayı uygun gördüler adına”Z” nesli dediler. Nesiller, güdümlü bir makine olarak düşünüldüğünde, aslında dünyanın tüm çehresinin yeniden tanımlanacağı ve bu tanımın ideal bir tanım olmaktan çok, reel durumu anlatması açısından kullanılan bir tanım olduğu ve olacağı muhakkaktı.

Yenidünyanın yeni kurmayları, sanal düşlerin gerçek figüranları olduklarının asla farkında değiller. Onların bu zaaflarını çıkar malzemesi yaparak onların gafletlerini ranta dönüştürerek, yenidünyanın temeline bunların rahatlıklarından elde edilen birikimleri aktararak gelecek günlerin sağılmış inekler çiftliği olmayacağını kim garanti edebilir. Yani diyeceğim o ki, insanların insan olarak anlam kazanmadığı, akıllı varlık olarak, varlık sahnesinde her geçen gün değer kaybederek, kendine yeni bir tanımın yapılacağı varlık için, yeni yaşamın başlangıcına doğru hızla ilerliyoruz. Bu yaşam, bu hayatı insanlığa reva görenlerin piyonlarının elleriyle gerçekleştiriliyor.

Son yılarlarda tüm yeryüzünde bir tımar edilme evresi başladı. Tımar, insanlığın rehabilite edilmesine ihtiyaç duyulduğundan değil, rehabilite edilmeyenlerin oluşturmak istediği cinnet ve vahşet yaşamlara, insanlığı hazırlıklı hale getirme rehabilitasyonudur. Bu süreç o kadar karmaşık, hızlı ve yıkıcı ilerliyor ki, hiçbir şey bu yaşama ayak uyduramadığı gibi, doğal insanlık geni ile de uyum içinde olmadığını görüyoruz.

Küresel grip diye bildiğimiz ama belli kimyasal oluşumlarla üretilmiş olan biyolojik virüsler, yeryüzünde gerekli ve istenilen zararı veremediğinden dolayı, dünyayı karartmak isteyenler onun veremediği tahribatı ve zararı savaşlar çıkararak vermek istediler. Onun ilk fitilinin alevlendiği yer de Ukrayna oldu. Rusya ve Putin, Küresel cinayet ekibinin kullandığı ve amaçlarına hizmet eden bir piyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu saldırıyı meşru gerekçelerle tanımlayarak, Rusya’nın, Ukrayna üzerindeki denetim alanlarını genişletmeye çalışacaklar. Ukrayna’nın batıdan aldığı destekle yüksek direnç göstermesi, Putin’in sinir katsayılarının artmasıyla kimyasal silahları devreye sokarak bütün bir insanlığı imha sürecine de girilmiş olabilir. Bu süreç daha çok Ortadoğu toplumlarından başlayacak gibi hissedilmektedir. Ortadoğu üzerinde gerçekleştirilmek istenen gecikilmiş planların devreye sokulmasıyla, hedef yaklaştırılmış ve plan uygulanmış olacak gibi görülüyor.

Küresel salgınla bu savaşlar arasında bir bağlantıyı nasıl kurduğum merak edilebilir. Putin, Rusya’nın ikinci Stalin’i, yayılmacılık baskı zulüm onun açısından o kadar olumsuz bir durum değil, şimdiye kadar ortaya koyduğu tavır, onun bu iş için seçilmiş ve özel ilişkiler kurulmuş biri olduğunu ortaya koyuyor. Putin, her geçen gün biraz daha gerilim yaşarken, küresel şebekenin isteklerini de yaklaştırmaktadır. Adı konulmamış savaşlarla insanları imha etmek yeryüzünde kabul görmeyecek bir eylem olacağı için, böyle bir çılgın eliyle amaçlarını gerçekleştirmeyi seçtiler. Bunun için tüm alt yapıyı kurdular, corona salgın sürecinin tamamlanmak üzere olduğu bir aşamada, bu savaşı devreye soktular. Bu savaş, Putin’in çılgın hedeflerine hizmet edecek düzeyde çekici hale getirildi ve ortalık gerildi sonrasında bu savaşın fitili alevlendi.

Birinci dünya savaşının tüm koşulları oluşturulmuştu, amaç hastalanmış olan bir İmparatorluğu ortadan kaldırmaktı, ancak savaşın nedenlerine baktığımızda hiçte öyle bir durum söz konusu değilmiş gibi görülüyordu. Ancak savaş sonrasında koca bir imparatorluktan geriye 783.562 km² toprak parçasına sıkıştırılmış ve etrafı leş sürüleriyle doldurulmuş bir Millet bırakıldı. Herkesin dilinde, Avusturya Macaristan veliahtının bir Sırplı öğrenci tarafından öldürülmesi savaşın çıkış nedeni olarak gösterildi. Ancak bu sadece görünen ve asla alakası olmayan bir durum olmasına rağmen, yıllarca bizler Tarih kitaplarında hep öyle okuduk. Yarın da bu durumu, Putin’inin çılgın davranışı ve yayılmacı tavrı dünya nüfusunun yarıya yakının imha olmasına neden oldu diye, sonraki nesiller okuyacaklar. Küresel akıl, kendi programlarını uygularken hiçbir zaman olayların oluşumunda ve tetiklemesinde kendi oyunlarının anlaşılmasını istemediği için, kimse onu gündem yaparak konuşmayı bile düşünmemektedir. Oysa bu savaş aslında Arap baharı ile yapılmak istenenin gerçekleşmesini bozan Türkiye ile biraz gecikmiş oldu. Suriye ile yaygınlaştırılmak istendi ve tüm Ortadoğu ve Güney Asya’ya kadar tırmandırılacak ve ardından uzak doğu Asya’ya kadar uzanacak olan Asya bozkırlarında Türki cumhuriyetler üzerinde de devam edecekti. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşta bunlardan birisiydi.

Şunu açıkça ifade etmekte fayda vardır, Yemen Hariç, Suriye, Libya ve Azerbaycan üzerinde kurulacak oyunların hepsinin bozulmasında Türkiye’nin büyük bir rolü vardır. Caydırıcı bir işlev üstlenmiştir. Ukrayna’ya Rusların saldırısında da Türkiye’yi bu işin içine doğrudan çekerek şu ana kadar gerçekleştirmek istedikleri hedeflerini daha kısa yoldan sonuca götürmeyi denediler; ama ne yazık ki, şu ana kadar bunların hepsinde başarısız oldular. Kendi içinde çok olumlu politikalar izlememiş olan iktidar dışarıya karşı devlet aklını devreye sokarak ciddi bir mesafe aldı. İHA ve Si HA’larla da ben de varım diyebilecek bir duruşa ulaştı. Avrupa ülkelerinden, İktidara muhalif kesimlerden aldığım bazı bilgiler bizim hakikaten göğsümüzü kabartmıyor değil… Tüm Avrupa da Ukrayna saldırısında Ruslara karşı koyan ve onların hava güçlerine ciddi zarar veren Bayraktar SİHA VE İHA’larının gündem olduğu anlatılmaktadır. Hatta hepsinin bunları almak için bir an evvel girişimde bulunacakları anlatılıyor…

Bunları anlatmamdaki amaç, siz ne kadar kendi ayaklarınız üzerinde durursanız, sizin dışınızdakilerin sizinle alakalı hesapları da o oranda boşa çıkacaktır. Şükür diyorum Rabbime bize bu düşünme ve anlama gücünü verdiği için… Küresel gücün tüm oyunlarını bozabilecek dirayetin bizde olduğuna inanıyorum… Biz Millet olarak bunların altından kalkabiliriz. Yeter ki Mütekebbirleşmeden, ortak aklı kullanarak istişare ile bunları bir araya getirip tüm düşüncelerden ve farklılıklardan faydalanmasını bilelim…

Dünyanın başlangıcı yeniden inşa sürecinde, biz bu sürecin dışında kalırsak kaderimizi başkaları belirleyecek. Başkalarının belirlediği kader, bizim için yaşanılmayacak düzeyde acı veren bir keder olacaktır. Sonuç olarak diyorum ki, bu bir Rusya Ukrayna savaşı değil, dünyayı yeniden dönüştürmek için, ortamı uygun hale getirip nüfusu yeniden ayarlama savaşıdır. Dünya bu riske girer mi diyebilirsiniz, savaşlar onların yaşam alanlarında olmadığı için, onlar açısından risk değil, istemediklerini ortadan kaldırma girişimdir. Her ne kadar yaşamlarımızla ciddi anlamda Allah’ın istediği Müslümanlar olmasak ta, İsim olarak verilen bu değerle bir savaştır. Büyük kayıplar bizim coğrafyamız üzerinde hesaplanmaktadır.

Bağımsız özgün erdemli tutarlı ortak akla dayanan İnsani duruşumuzu, millet ve devlet olarak ortaya koyup kimsenin uzantısı ve tarafında olmayacağız. Mazlum olanlara insani yardımlarımızı esirgemeyeceğiz, âmâ bu savaşın çılgınlığının bizi de etkileyecek bir ortam oluşturacağı için, Putin’i bu savaştan geri çekmeye ikna etmenin yollarını bulmalıyız. Çünkü bu şahıs dünyayı cehenneme gömeceklere yol açıyor…

Güç kuvvet kendisinde olan Allah’ım sen aziz ve muktedirsin tüm zalimlerin zulmünü başlarına geçir, mazlumlara katından destekçiler gönder… Âmin…

Bahadır Hataylı/06.03.2022/02.06

5 Mart 2022 Cumartesi

MENFAAT İNİNDEN TÜNELİN SONUNA VARILMAZ


Çıkarlarını korumak ve sizden nemalanmak için yanınıza sağdan ve soldan gelen şeytanın uşakları, hep dost kılığında karşınıza çıkarlar. Şeytan dostlarını öyle bir eğitmiş ki, onların kim olduklarını ve iç dünyalarını anlayıncaya kadar sizin ne içiniz ne dışınız kalır şavktınız kayar.

Çağımızın en melun özelliği, kimin kim olduğunu anlamakta çok zorluk çekmenizdir. Yaşamın odağında menfaatler ve çıkar, temel belirleyici etken olarak bulunduğu sürece, sizin gördüklerinizden yola çıkarak bir yargıda bulunup ona göre yaşamınızı yönlendirmek istemeniz, çoğu zaman sizi büyük bir hayal kırıklığına uğratabilir. Sizin yanınızda menfaatlerine hitap eden bir şey varsa siz yeryüzünde bir melek olursunuz ve sizden daha iyisi dalda kaysı, ama çıkarlarına uygun olmayan bir olumsuzlukla karşılaşırlarsa, siz onlar için hiç anlam ifade etmeyen bir yaratık bile olamazsınız, tüm ipliğinizi çingene pazarında satışa çıkarırlar…

Yaşadığınız dünyada boynu bükük ve mahcup biri olarak yaşamak istemiyorsanız, her daim uyanık ve diri olacaksınız. Uyanıklıktan kastım kurnazlık anlamında tilki olmak değil, doğru ile yanlışı ayırabilecek düzeyde ayık ve bilinçli olmaktır. Bu uyanıklık sizde yoksa attığınız her adımda sırtlan ve çakallar içinde yara almadan yaşamak, bahtınıza çıkacak bir lütuf olur. Çağımızın en sahtekâr çok kişilikli yaratıkları, mangalda kül bırakmadan savururlar, kendileri neredeyse doğruluğun yörüngesinde otururlar, tüm doğru adımlar onların onayından geçer, yanlış yaşamların içinde asla bulunmazlar, önemli kahramanlar ve kabul gören insanlarla mutlaka bir soy bağları vardır, ondan dolayı bu kadar da cesur olduklarına sizi ikna etmeye çalışırlar, âmâ bilmezler ki her türlü pislikleri nasıl da ortalığa dökülmektedir. Konuştukça çirkeflikleri daha bir su yüzüne çıkmasına rağmen, sizi aldattıklarını ve çok büyük kara geçtiklerini hesap edebilirler ama siz siz olup kendinize gelmezseniz, bu sansarlarla aynı havayı teneffüs etmek zorunda kalırsınız.

Kültürel değerler, bir anlam kaymasına uğramadan önce belki kendinizi bu kavramlarla tanımladığınız zaman yanlış anlaşılmalara sebep olmayabiliyordunuz, ancak geldiğimiz nokta itibarıyla tüm anlamsızlıklar kendilerini anlamlı kılma yarışına girdiği için, kendisini kabullendirmek adına kaç takla atacağını kestiremiyorsunuz. Bunları siz anlamadığınız zaman sizlere kaç takla attırıp hayatınızı yaşanmaz kılacaklarını da bilemiyorsunuz. Ondan dolayıdır ki, size kardeş dost ve sırdaş gibi yaklaşıp sizin imkânlarınızı kullanırken size sırdaş olanlar, kendileri öyle bir fedakârlık yapamıyorlarsa şuna emin olabilirsiniz ki, dost diye yanınızda barındırdığınız gözü kırpmadan çıkarı için sizi imha eder.

Aynı uyarıcı farklı kişiliklerde aynı davranışlarla farklı beklentiler ortaya çıkarabilir. Karşıdan baktığınızda can ciğer kuzu sarması sandığınız arkadaşlıkların, hiç de öyle kuzu sarması olmadığını, menfaatler ortaya çıktığı zaman görebilirsiniz. Biri candan severken, diğeri çıkarını gizleyerek aynı sevgiyi taşıdığını iddia ederek birlikte yol yürüdüğünüzü sanırsınız, bir yerde yorulduğunuzda ya da yol iki çatal olduğunda sizlerin aynı amaç uğruna mücadele etmediğinizi anlarsınız.

Menfaat ininde bir araya gelenler, menfaatlerine bir leke düşeceğini anladıkları an aynı inde sizi boğarlar. Ondan dolayıdır ki, tarihte Uhut savaşında, savaşı kazanmış olan Müslümanların tekrar savaşı kaybetmelerinin gerekçesi çıkarlar ile ideal değerlerin aynı ortamda bir araya gelip birbirini imha etmesi olduğunu görürüz. Menfaatlerini kaybedeceklerini düşünenler, herkesi kendileri gibi menfaat pazarında dolaşıyor sanırlar. Ondan dolayıdır ki, bir yola çıkıldığı zaman yolcuların yola çıkma hedeflerini iyi anlamazsanız o yolun bitmesi düşünülemez. Yolun her noktasında bir sorunla karşılaşırsınız, karşılaştığınız sorunlar sizleri yer bitirir. Dolayısıyla sorunsuz bir yol oluşturmak sizin kendi elinizde, insanların iç dünyalarında ne taşıdıklarını akılla değil de duygularla anlamak ister ve duygusal bakışla çözümlemek isterseniz, şunu biliniz ki sizi çözümleyecek ve anlayacak başka beyinlere hasret kalırsınız.

İnsan, İnsan olma hüviyetini kazanamamış sadece beşer kimliği ile evrende bir yer kaplıyorsa, ondan insani bir duruş ve evrende insani bir hacim oluşturmasını beklemek sadece sizi bekletir, ötesi olmaz. Onun içindir ki, yaşadığımız ortamda nelerle, nasıl, ne adına muhatap olup ilişki kurduğumuzu ve ilişkilerimizi belirleyen dinamikler nelerdir, onları en ince ayrıntılarına kadar tahlil ederek yolculuk yapmak her aklı başında insan evladı için elzem ve gereklidir. Bu tahlil yeteneğini ve irdeleme beyin gücünü yitirenler, her an her yerde tsunami gibi kötülük dalgalarıyla karşılaşacağını hesap etmelidir. Menfaat dalgaları sizlerin irfan ve arifane duygularını, kahpelik inceliğiyle delip içinize sızıp sizi yaralamayı çok iyi becerirler.

Bu karamsarlıklar arasında insana huzur hiç yok mu o zaman, ne yapalım nasıl yaşayalım ki, ne üzülen ne de üzen olalım diyeceğinizi tahmin edebiliyorum… Yaşadığımız dünyanın içinde bulunduğumuz çağının en belirgin yanlarından biri, her tür olumsuzluklarla karşılaşacağınızı hesap ederek, onların olma olasılığının çok olduğunu, olumlu bir tavır ve sonuçla karşılaşırsanız onun da bir mucize olduğunu hesap ederek yaşarsanız, en azından fazla üzülmeden yaşamınızı devam ettirebilirsiniz. Bu duygular içinde emin adımlarla yola koyulduğunuzda, yollar uzasa sonuç gecikse ya da yol yarıda kalsa bile, en azından ruh dünyanızda sarsıcı dalgalanmalara neden olmaz kaldığınız yerden kalkar devam edersiniz. Herkese kaldığı yerden yoluna devam edecek güce sahip olmasını temenni ederken, menfaat ininden gelenlerle aynı hedefe yol aldığımızı sanan zavallı beyin ve yürek yorgunlarından olup, duygusal bağlılıkların kurbanı olmadan dosdoğru yürüme gücünü bize bağışlayan mutlak güç sahibinden yolumuzu aydınlatmasını umut ederek herkesi selamların en güzeli ile selamlıyorum…

Erol KEKEÇ/04.03.2022/23.15

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!