Bu Blogda Ara

29 Aralık 2018 Cumartesi

BİR TUTAM MERCİMEK Mİ SANIRSINIZ!


                  
Babalar en güzel öğütleri verirler anlayanlara, benim babam bana hep doğruyu ve hakkı hatırlattı, hakkın dışında hiçbir şeyi bana söylemeyen bu insana rabbimden hep rahmet diliyorum. İlkokulu daha yeni bitirdiğim ve ortaokula başladığım yıllardı,12 Eylül ihtilalinin sonrasıydı o günlerin acı ve vahşetini anlatmak için etrafına toplanan insanlara hep nasihatler anlatırdı. Günlerde benim için çok önemli olan ve hayatıma damga vuran bir anlatımını yine sizlerle paylaşacağım…
“Bilen bilir bilmeyen bir tutam mercimek sanır.”  BABAM, bu atasözünün nasıl oluştuğunu ve insanların bundan neler anladığını anlatırken geniş çaplı açıklamalarla beni alıp götürmüş hatta bulutların üzerinde uçurmuştu. Günlerden bir gün, bir garibanın hayatının acılarını anlatan bu söz, gel zaman git zaman dalga konusunu olan bir anlam kazandığını söylerdi. Çok iyi biri olmanız, hayatınızın her zaman çok doğru bir yörüngede gideceği anlamına gelmez oğlum. İşte bu sözün oluştuğu dönemde bu sözü söyleyen insan da çok doğru ve dürüst olmasına rağmen, evin içinde istenmeyen nahoş hareketler oluştuğu zaman, onun da huzuru bir anda bozulabiliyor. Adam işinde gücünde mutlu bir yuvası olduğunu düşünerek coşkuyla işine gider ve gelir, ancak evdeki eşi bir başkasıyla gönül ilişkisine girer zamanla da bu durumu ilerletirler, en aşırı noktalara kadar birbirlerinden faydalanmaya başlarlar. Adam bir gün işten erken çıkıp eve geldiğinde, evden sesler geldiğini fark eder ve ansızın içeriye dalar eşi ile bir başkasını kendi yatağında görür, mutfağa gider bıçağı kaptığı gibi yatak odasına daldığında, adam pencereden atlar ve koşmaya başlar. Bu da onun peşinden koşar ama yakaladığı yerde onu doğuracağına yemin eder. Zinakar önde, adam arkada koşarlar ikisi de nefes nefese kalırlar, zinakar olan adam mercimek tarlasından geçerken hemen oradan bir tutam mercimek yolar ve önlerine çıkan köy meydanına koşarlar. Mercimek elinde olan zinakar bağırır, aman köylüler! beni şu adamdan kurtarın ne olur, elimdeki bu bir tutam mercimek için beni öldürecek hiç bunda acıma yoktur diye bağırır. Köylüler zavallı adamın önüne geçerler onu sakinleştirirler, yahu sana ne oldu böyle, sen mülayim sesiz bir insansın ne olur bir tutam mercimek için insan öldürülür mü derler…Adamcağız içini çekerek gözyaşı dökerek der ki, ah ulan ah! “Bilen bilir bilmeyen de bir tutam mercimek sanır” der. İşte evladım hadislerin içi ve nerelerden kaynaklandığı ve oluşum şekilleri kimin çıkarlarının olduğu ve ne amaçların güdüldüğü anlaşılmazsa, bu adamın durumu gibi oluruz. Bilen bilir bilmeyen de bir tutam mercimek sanır derdi.
Bak evladım, bu ülkenin ve bu toprakların kaderi hep sömürülmek ve tüm alicengiz oyunlarının oynadığı yer olarak seçilmiştir. Bu ülke için atanan yöneticiler diyorum dikkat et, seçilenler demiyorum, çünkü biz halk olarak hiçbir zaman kendimizi yönetenleri seçebilme özgürlüğüne kavuşmadık böyle giderse de hiç kavuşamayacağız. İşte Bu Kenan Evren denen ejderha, önce ülkenin gençlerinin birbirini kemirmesi için onları birbirine düşürecek tüm yolların oluşumuna katkı sağladı, sonrasında da bir sağdan bir soldan diye ülkenin filizlerinin başını kopardı. Kendi bahçesini tarumar eden tüm filizlerin başını kopararak iyi bir hasat yapmayı düşünen bir bahçe sahibi olabilir mi asla…Demek ki bu başka bahçelerin yani farklı topraklarda aynı ürünleri yetiştiren bir patronun bahçıvanı olmalı ki, bizim bahçemizdeki tüm filizlerimizin başını koparsın geleceğimizi imha etsin…Evladım bunu göremeyenler de sanır ki ortalık süt liman oldu bu adam geldi kan durdu diyecekler, oysa hiç de perdenin arkası öyle değil, yani “bilen bilir bilmeyen bir tutam mercimek sanır. Evladım bugünden sorgulayan ve idrak eden bir beyin geliştirmezsen başkaları senin toprağına ne ekecekler bilemezsin, onun için sen sen ol asla ve kat’a, bilmediğin anlamadığın bir hususta sürülere katılarak çobanın seni mezbahaya götürmesine müsaade etme, o günler gelecek ki ben olmayabilirim öyle yaparsanız kemiklerimi sızlatırsınız. Senin deden hak için gözünü kırpmadan dokuz sene Yemen savaşlarında bulundu, biz ona hasret kaldık. Benim de size hem nasihatim hem vasiyetim, zanlarınızla dedikodularla, bağıranların çıkardığı gürültülerin etkisinde kalarak hayatınızı yönlendirmeyin…Allah neden akıl idrak ve yürek verdi, bunların görevlerini iyi anlamak gerekir. Evladım ben az söyleyeyim sen çok anla, merhametten asla ayrılma, adalet hayatının gıdası olsun, aldatıcıların çok çeşitli oyunlarının olduğunu aklından çıkarma. Ata dostlarını ihmal etme, onlar Allah’a inanmıyor olsalar da ahlaklı insanlar olduğu sürece onları sor ve ziyaretlerine git…Hiçbir neden insanları sormaya ve onların yardımına koşmaya engel olmasın…Allah katında insanı insan kılan yaratıcının değer verdiklerine senin de değer vermendir.
Evet değerli dostlar rahmetli babamın hikmetli hatıralarını hatırladıkça bu günlerdeki yaşadıklarımızla bir ilişkilendireyim dedim, bugüne çok mu uzak konuşmalarmış acaba! Yeryüzünü ifsat edenlerin zalimliklerini örtmek için ortaya attıkları yaldızlı sözler, çoğu zaman kitlelerin avucunda yanlışlar yığınından oluşan bir dağın temmuz sıcağında eridiğini ve hiçbir etkisinin kalmadığını gözlemleyebiliyoruz. Ben de bu tilki kurnazlıklarını her ortam ve zamanda gördüğüm zaman babamın nasihatlerini aklıma getirerek onunla dertleşiyorum.
Hasır altına tüm pisliklerini süpürenler, su altından (!) saman yürütenler, hala bize en mutlu günlerin olduğunu anlatarak hayatımızın kâbusu olmaya devam ediyorlarsa, bizler de bize gösterilen mercimeğe aldanıp geride neler olduğunu bilmiyorsak, bu söz hayatımıza cuk diye oturuyor. Duyanın dönüşünden daha hızlı dönen insanların ve düşüncelerin olduğu bir çağda adam gibi adam olan babamla hasbihal etmek sanıyorum daha isabetli olsa gerek. Gelin hep birlikte bize bir tutam mercimek olarak gösterilenlerin öncesinde ve sonrasında neler olduğunu anlamaya çalışalım…İşte o zaman bilen bilir sözü bizi biraz olsun bel ki anlatır. Selam ve muhabbetlerimle hakikati kavrayan ve görünenlere aldanmayanlardan olmak için aydınlık bir zeminde buluşmak dileğiyle herkese bir hatırlatma yazımdır.
Erol KEKEÇ/28.12.2018                                              
                                           

28 Aralık 2018 Cuma

İYİ DİNLE EŞEK!




Rahmetli babamın, tüm incelikleriyle gönlüme kaydettiği hikmetli sohbetlerinden birini yine sizlerle paylaşacağım…Oğlum sen sen ol, seni ilgilendirmeyen şeye burnunu sokma, ancak Hakkın yamultulması varsa şahitliğinde de asla kusur etme! Kalkacağın yere asla oturma, biriyle dost olduğunda öncelikle ona adını sor ve adıyla hitap ederek konuş ki aranızdaki ülfet artsın derdi. Bunlar neden çok önemli, bu kadar üzerinde durduğuna göre hayatımızda mutlaka bir karşılığı olmalı dediğim zaman; bana Behlül Dane’nin hayatından örnekler vererek çok güzel olduğuna inandığım şu meselleri anlattı…
Behlül bir gün çölde yapayalnız tefekkür ederek rabbi ile baş başa kalmış ve günlerce açlıktan karnı karnına geçmiş durumdayken oradan bir çerçi geçermiş…Bunu gören Behlül, hemen akıl satıyorum akıl satıyorum diye seslenmeye başlamış. Çerçi bunu görünce yaklaşmış ve bana bir akıl ver demiş. Behlül bir akıl bir ekmeğe demiş…Çerçi bir ekmek vermiş ve bir akıl alayım demiş, Behlül ekmeği yedikten sonra çerçiye dönmüş ve demiş ki, biriyle tanıştığın zaman önce onun adını öğren…Ama ben bunu biliyordum diye çerki çıkışmış, o zaman almasaydın,ben sana zorla satmadım diye cevaplamış Behlül…Yolları aynı istikamete gidiyormuş, çerçi önde, Behlül arkada devam ediyormuş,ilerde eşek tökezlemiş ve çerçinin yükü devriliyormuş,can havliyle Behlüle dönmüş hey hey! diye bağırmaya başlamış ama Behlül hiç oralı olmamış…Yük devrilmiş ve çerçi koşarak Behlül ’ün yanına gelmiş ben sana o kadar bağırdım yüküm devriliyor yardım et diye, sen neden hiç oralı olmadın deyince, Behlül ben sana biraz önce akıl sattım demek senin akla ihtiyacın yoktur, biriyle tanıştığında önce ona adını sor ve öğren dedim oysa sen bana hey hey diye hitap ettin…O aklı alsaydın şimdi yükün belki devrilmemiş olacaktı demiş… Çerçi de bir daha olmaz demiş ve yükü yeniden yüklemişler yol devam ederken, Behlül yine akıl satmaya devam etmiş, çünkü doymamış…Çerçi, bana bir akıl daha sat, al sana bir ekmek demiş.Behlül’de seni ilgilendirmeyen şeye burnunu sokma demiş…Çerçi yine itiraz etmiş ben bunu da biliyordum,o zaman almasaydın diye cevabını almış Behlül’den…
Bayağı bir yol gittikten sonra Behlül yine akıl satıyorum akıl satıyorum diye bağırmaya başlayınca, çerçi bir akıl daha ver demiş, ekmeği almış güzelce bir karnını doyurduktan sonra, Çerçiye dönmüş ve demiş ki, kalkacağın yere asla oturma…Yahu sen benimle alay mı ediyorsun, ben bunu da biliyordum deyince, Behlül kızarak, o zaman almayacaktın diyerek  cevaplamış…Çerçi bayağı bir yolculuk yaptığı arkadaşı Behlüle, o zaman bu gece seninle kalalım demiş, tamam burası zaten benim memleketim ama bu gün burada padişahın daveti var, oraya gitmemiz gerekir çünkü padişah beni görünce mutlaka çağırır. Sen de benimle olacağına göre, sattığım akıllara uy yoksa başına bela alabilirsin diye öğüt vermiş….
Birlikte Padişahın sarayına gitmişler, çerçi saraya girer girmez hemen gidip başköşeye oturmuş, Behlül ise kapının önüne yakın eşik mesafesinde çömelmiş ve insanları izlemeye başlamış…Her gelen ekâbir misafirlerle birlikte çerçi yer vere vere en son Behlül ‘ün yanına gelip oturmuş, Behlül, o zaman yine dayanamayıp sormuş, ben sana akıl satmıştım, ancak sana hiç yaramamış, neden kalkacağın yere oturdun demiş…
Sofralar kurulmuş yemekler yenmiş, meyveler gelmiş, herkesin önüne tabaklar konmuş, padişah oradan bir bıçak alıp meyveyi kesecekken, çerçinin çok güzel elmas ve altın kaplama bir bıçağı varmış babasından hatıra kalan, hemen o bıçağı çıkarmış buyur padişahım diye padişaha uzatmış ve padişahım siz bu bıçakla meyveleri kesmeye layıksınız demiş…Bıçağın güzelliğini gören vezir bıçağı nasıl alırız diyerek hemen oradan atılmış ve demiş ki, padişahım bu senin hazinenden çalınan bıçaktır, yıllardır onu çalanı arıyorduk işte yakaladık bunun hükmünü hemen icra edelim demiş ve mahkeme kurulmuş çerçi idam edilecekmiş, ancak gece olduğu için icrası sabaha bırakılmış…
Behlül hemen devreye girmiş, bu benim misafirimdir padişahım, bu gece ben bunu evimde ağırlayayım yarın getirir sana teslim ederim; o zaman infazını gerçekleştirirsiniz demiş. Ancak padişah asla kabul etmemiş. Ey Behlül! vallahi sen bunun kafasını karıştırırsın ona bir şeyler anlatırsın sonra suçsuz bir adam olarak karşımıza çıkarırsın demiş…
Behlül Allah’a yemin ederim ki ben buna hiçbir şey söylemeyeceğim, sizden nasıl aldıysam öylece getirip teslim edeceğim, sadece aç bırakmayacağım diye söz verince, padişah buna ikna olmuş ve Behlül’e adamı teslim etmişler. Behlül, adama eşeğine bin ve haydi bakalım, seni yarın padişaha teslim edeceğim ancak bugün misafirimsin diye evinin yolunu tutmuş…Ahıra eşeği bağlamış ve adama da sen de şu köşede yatacaksın…Sakın bana bir soru sorma benim bu eşekle konuşacaklarım var merak ediyorsan ve eşeğin dilinden anlıyorsan dinleyebilirsin diye eşeğin yanına gidip kulağına eğilmiş…
Ey eşek oğlu eşek, ben sana o kadar akıl sattım ama sen demek bir türlü akıllanmıyorsun hala bu çerçinin yükünü taşımaya devam ediyorsun…Böyle giderse ömrün mezbahaya seni götürecek, kulaklarını dört aç ve beni iyi dinle…
Bak seni yarın idama götürecekler, orada nasıl davranacağını biliyor musun? Bilemezsin çünkü sen eşek oğlu eşeksin, boynun ipe gitmeye hazır, âmâ ben sana üzüldüğüm için yine de eşekliğine bağışlayarak sana anlatacaklarımı söyleyeyim, ister orada tekme atarsın istersen bir daha bu ağır yükleri taşımaktan vazgeçer özgürce doğada otlanır gezersin…Bak eşek, seni idam sehpasına çıkarıp ipi boğazına geçirdikleri zaman, son sözün var mı diye sana soracaklar, sen ne cevap vereceksin, biliyor musun eşek…Sözlerime iyi dikkat et! Diyeceksin ki, ben yıllar önce eve geldiğimde babamı öldürülmüş buldum, babamın göğsünde de bu bıçak saplıydı, babam bu bıçakla öldürüldüğü için her gittiğim ortamda bu bıçağı çıkarır ortaya koyarım ki, bu bıçağa sahip çıkan babamın katilidir diye böyle gösteririm. Burası da çok kalabalık bir ortam olduğu için, bıçağı hemen çıkardım. Padişahım bu bıçağın senin hazinenden çalınan bıçak olduğunu vezir tanıdı ve beni cezalandırmak istedi. Demek ki benim babamın katili senin vezirindir, onun cezalandırılmasını istiyorum diye haykıracaksın eşek…O zaman seni oradan indirecekler ve yerine veziri yargılayacaklar, buna dikkat et, ona göre savunmanı yap eşek, yoksa eşek oğlu eşek olarak gidersin…Bu akılların bedelini senin hiçbir ekmeğinin karşılamadığını ne zaman anlayacaksın ey eşek!
Sabah olur çerçi yargılanır ve son sözünü söyleyince sehpadan iner ve herkes bu aklı sen verdin değil mi Behlül diye çıkışırlar, Behlül’de Vallahi ben artık akla ihtiyacı olmayanlara hiçbir şey anlatmıyorum…Ben sadece eşeğe konuştum sanıyorum eşeğin o ferasetinden o da artık akıl etmeye başlamış diyerek mesele böylece sona erer………………………
Evet dostlar, Rahmetli babamın bu anlatımları kaç gündür hep yüreğimi ve zihnimi işgal etmeye başladı, ben de artık anlatacaklarımı farklı canlılara anlatmak için kalemimi oynatıyorum çünkü akla ihtiyacı olmayanların çoğaldığı bir çağda eşeklere anlatmak kaldı hakikatleri(!)…Selam ve rahmet temennilerimle umarım herkes payına düşeni alacaktır.
Erol KEKEÇ/28.12.2018


BABAMDAN KALAN İYİ BİR DERS!



“Ahlak dinin kabıdır, kabı olmayan din olamaz, derdi Rahmetli babam…Ahlakı olmayan bir dinin demek ki hayatlarda olumlu izler bırakması düşünülemez. Ahlak insanlığın toplum olarak yaşamaya başladığı ortamlarda geçerli olan temel hukuk kurallarının ilk kıvılcımlarıdır. Ahlak Hukukun temelini oluşturur. Ahlaktan yoksun bir toplumda hukuk kurallarının da bir anlamı olmaz, onlar sadece bir kural olarak varlıklarını anlatırlar ama bağlayıcılıkları ve caydırıcılıkları çok zayıf olur.
Bir toplumda hukuk kurallarının işlevini yerine getirmediğinden herkes şikayetçi olur ve dert yanar ama neden böyle bir basitliğin yaşandığını insanlar merak etmez. Herkes yönetici erkin yargı kurumuyla alakalı olduğunu düşünür ve onun ötesine geçmeyi aklına getirmez. Oysa Hukukun işlevini yerine getirip getirmediği toplumsal ahlakın kökleriyle doğrudan ilişkilidir. Çünkü ahlakın dejenere olduğu ve ahlaksızlığın günbe gün genişleyerek yayıldığı ortamlarda hukuk doğrudan yara alır. Ahlak bir davranışın olumlu olumsuz ve insanlığın faydasına olup olmadığını, yüz kızartıcı boyutlarının ne olduğunu küçük yaşlardan başlayarak fertlere özümsetmeye çalışır. Bu davranış kalıplarını özümseyerek gelişim gösteren fertler ileri ki yaşlarında hukukla olan ilişkilerini de denetim altında tutarak ne özgürlüklerine prangaların vurulmasını isterler ne de başkalarının yaşam alanlarını ihlal ederek hukukla ceza almayı düşünürler. Azerilerin dediği gibi,” az yiyerem hekime gitmirem, düzgün gidirem hâkime gitmirem…Yani insanlar dosdoğru bir hayatın nasıl yaşanıldığını küçük yaşlarda özümseyerek içselleştirmiş olsalardı, Hukuk sorunları çözmede ne yetersiz kalırdı ne hukuka bu kadar ihtiyaç hasıl olurdu.
Dinin öğütleri ile davranışların frenlenmek istemesi tamamıyla dış kaynaklı bir motivasyondur. Yani dışarıdan gelen bir pekiştireçtir. Davranışların özendirilmesi ve kontrollü devam etmesinin istenmesindeki kurallar dini ve manevi yönü ağır basan kurallarsa, orada mutlu huzurlu ve insanlık kitabının genel değerlerine göre yaşayan insanlar bulmakta zorlanırsınız. İşte, ahlak genel insanlık değerlerinin, herkesi ilgilendiren genel geçer evrensel davranış kalıplarını oluşturur. Bu bir içselleştirmenin alenen yaşam alanlarına damga vurmasıdır. Ahlakın yaşama damga vurmadığı bir ortamda hangi güçlü ve manevi değerlerle insanlığı nizama koymaya çalışsanız da asla başarılı olamazsınız. Onun içindir herhalde Rahmetli babam, oğlum ahlak dinin kabıdır. Ahlakı olmayan bir insandan ne dindar olur ne de hâkim olur derdi.
Güzel örnek olmayan bir eylemin hangi dinden olup olmadığına bakılmaksızın, insanların vicdanlarında bir karşılık bulmayacağı muhakkaktır. Vicdanların çıkar ve menfaat zarlarıyla kuşatıldığı bir ortamda vicdanın konuşmalarının ve haykırmalarının da bir anlamı olmayacaktır. Vicdan, insani ve fıtri olarak gelen özelliklerini evrensel insani değerler sistemi ile beslenerek devam ettiriyorsa orada her daim hakka şahitlik yapacak fertler azınlıkta olsa da mutlaka ortaya çıkacaktır. Ancak geldiğimiz noktada insanların dini mitosların baskın dayatmalarıyla yüz yüze kaldığı bir çağda, herkes insanların dinden uzaklaştığını anlatmaya çalışmaktadır. Bunun kadar doğal bir şey olabilir mi, Hakka ait olan tüm insani özelliklerin imha edildiği ahlak dışı bir yaşamın egemen olduğu ortamda mitolojik dinin insanlar üzerinde etkisinin olup olmadığını sorgulamanıza gerek var mı, tabi ki insanlar bir nebze akıllarını kullanmayı becerdiklerinde böyle bir yaşamın zilleti altında can vermeyeceklerdir.
Bir kabın param parça olduğu ve içinde ne varsa etrafa saçıldığı herkesin üzerinden tepeleyerek geçtiği bir yerde dini konuşmak sadece bir nefret tepkisi oluşturur. Bu nefret tepkilerinin de geometrik bir artışla düzgün doğrusal bir grafik çizerek süreklilik kazanması, din tüccarlarının ve ahlaki çöküntüye neden olan bir grup ahlak yoksunlarının sistematik çabalarıyla oluşur. Bu davranışlar yaşam alanlarından uzaklaşmadığı ve ahlakın temel insanlık öğreticisi olarak vicdanları eğitmediği ortamlar, adı ne olursa olsun hangi coğrafyada vuku bulursa bulsun karanlık bir yaşamı insanlığa armağan eder. Öncelikle su taşıdığımız testinin kırıklarını onaralım ya da yeni bir testi inşa edelim ki içine koyacağımız sıvı ne ise onu döküp saçmadan taşıma imkânımız olsun.
Babam hep bunu anlatırdı, oğlum insanın dini imanı namazı yaptığı diğer ibadetleri, adı ne olursa olsun seni aldatmasın, ahlak yoksunu bir din asla Allah’ın gönderdiği din olamaz. Çünkü Kur’an baştan sona ahlak yoksunu olan toplumların, bozulan ahlakını yeniden tesis etmek, kimseye haksızlık yapmama, yalan söylememe, zina etmeme, başkasının hakkına tecavüz etmemek, en önemlisi de basitleşerek insanların önünde eğilip, yaratıcıya başaklarını şirk koşmamak adına vurgular yapar. Böyle bir dinin müntesiplerinin hayatında yalan dolan hırsızlık, vurgunculuk, rüşvet, adam kayırma, adaletsiz davranma, insanların haklarını öteleme kendisine ait olandan asla taviz vermemek gibi bir eylem beklemek mümkün müdür. Âmâ yaşadığımız ortamlarda bunlar fazlasıyla var ise burada din kapsız kalmış demektir. Kapı olmayan bir dinin içine ne karıştırsan karıştırabilirsin o zaman o din de saf ve arılığını kaybeder. Arı duru olmayan bir din asla insanlara huzur getiremez. Bir dinin inancın ve hukukun insanları mutlu etmesinin yolu ahlakla birlikte olduğu zaman ortaya çıkar, diğer durumlarda sadece ölüm gelinceye kadar insanlar kendilerini aldatarak vehim ve zanları ile yaşayarak giderler adına inanç derler. İyi dinle evladım bir daha bunları anlatmayacağım can kulağınla dinle, ahlak neden dinin kabıymış anladın mı, anladıysan bunları ömrün yettiğince başkalarıyla paylaşmaktan da asla tereddüt etme…Çünkü Gerçek din hakka şahitlik yapmayı gerektirir, o halde hesabını sadece Allah’a vereceğini düşünerek yaşa ki, rabbinin huzurunda mahcup olmayasın…
Evet, işte babamın bana anlattığı nasihatlerinden bir duygu sağanağımı bugün sizlerle paylaştım ben payıma düşeni almaya çalışıyorum, ihtiyacı olanlarda inşallah alırlar selam ve dua ile….
Erol KEKEÇ/27.12.2018

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!