Bu Blogda Ara

17 Aralık 2018 Pazartesi

VAR MISINIZ!



Siyasal iktidarlar varlık gerekçelerini, toplumsal huzur, barış, adalet, can, mal ve nesil emniyetini sağlayarak, toplumsal düzenin kaosa gitmemesi için oluşan bir organizasyonun halk tarafından bu görevleri yerine getirmek için oluşturulan bir otorite olduğunu anlamadıkları sürece, zulümden başka bir yaşam ortaya koyamazlar.
Bir siyasal yapıda görev alanların adının kimliğinin dünyaya bakışının ideolojisinin ve inancının toplumsal yaşamın devamında rol aldığını görürseniz, oranın geleceği daima karanlık demektir. Ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman bu oyunlar her dönemde sergilenmiş ve de olması gereken tek kıstasmış gibi halka lanse edilmiştir. Bu Ülke insanının ayağa kalkması ve toplumsal huzurun her evden yükseldiği bir yaşamın oluşması için, alışılmış var olagelen temelsiz ve sadece günü kurtarmak isteyen politik oyun kurucuların tilkinin oyununu oynamalarının tasallutundan kurtulmaları gerekir.
Omurgası insan olmayan, donanımı adalet olarak inşa edilmemiş ve huzura yolculuk yapacak bir yazılımdan yoksun tüm politik cambazlıklar sadece gözyaşı zulüm ve ötekileştirme oluşturur. Adı, inancı ideolojisi ve yaşam tarzı ne olursa olsun herkesi kuşatacak bir siteme acil ve ivedilikle ihtiyaç hasıl olmuştur. Bu hakikati kavrayacak ve idollerini bir cennet bahçesi gibi sunmayacak sadece ve sadece herkesin insani özelliklerini dikkate alan, yetkinlik, liyakat ve evrensel ahlaki değerlere göre hiyerarşik yapıda görev dağılımını yapacak insanların toplumsal birlik ve bütünlük oluşturmaları ve gelecek nesillerimizin ve Milletimizin varlığının devamı için şarttır.
İçinde bulunduğumuz süreç, tamamıyla çatışmalardan beslenen politik cambazlıkların sahnelendiği ve tek kişilik komedi filminin oynandığı bir film galasının gösterimine dönmüştür. Bizim beynimizle dalga geçen politikacıların bu ülkenin geleceğine verecekleri hiçbir katkılarının olmadığına inanıyorum…Her gün söylediklerini kendi konuşmalarında yalanlayanlar, bizlerin o vaatlerine nasıl inanmamızı bekliyorlar.
Bu ülkenin her karış toprağının, bu toprakların vatandaşı olan her bir ferdinin sahibi olduğu unutulmamalıdır. Kimse bu ülkenin topraklarını ve imkanlarını babasından kendisine kalan bir miras gibi har vurup harman savurarak hoyratça kullanma hakkına sahip değildir. Yönetici olarak seçilenler, toplumsal huzur ve barış için ülkenin daha iyi şartlarda yaşaması ve herkesin insani özelliklerini ortaya koyacağı bir yaşam alanına getirmesi gerekir. Bunları yapmadıkları gibi kendi beka sorunlarını bütün bir insanlığın temel sorunu gibi lanse ederek bütün beyinleri kitlesel iletişim kanallarıyla tek bir megafondan işgal etmeye kimsenin hakkı yoktur. Farklı düşünenler aynı toplumda potansiyel düşman ve hain özelliğini hep taşıdı bu topraklarda. Neredeyse 100 yıl geçti bu sistemin imkanlarına sahip olanlar o nimetleri tepe tepe kullanacakları koşullara gelince imkanları korumak için kendisini onaylamayan herkesi potansiyel düşman ilan etti. Bu anlayış bizim bir kaderimiz olamaz. Biz insan gibi yaşamak istiyoruz.2000’li yıllara kadar Kemalizm’in arkasına sığınan ve her türlü kepazeliği meşrulaştırmak için kendisine bir “Atatürk” kalkanı edinenler ne yaptılarsa bugün geldiğimiz nokta açısından aynı koşullar fazlasıyla ve de daha da katlanarak devam etmektedir. Sadece imkanlar ve koltuklar değişti. Biz ülkenin nimetlerinin el değiştirerek yeniden istenildiği gibi har vurulup harman savrulması için 16 yıl bu iktidarı desteklemedik. Biz herkese adalet, özgürlük, kırmızı çizgilerin tamamıyla insanlık ve evrensel ahlaki değerlerden oluşmasını istedik, huzur mutluluk, devletin insanların dinlerini biçimlendirmesini ve kendince yeni bir din oluşturmasını istemedik. Mustafa Kemal’in kaldırdığı uydurma mitolojik dinlerin toplumun vazgeçilmez temel din anlayışı olarak her ortamda dayatılması için değil…
Burada anlattıklarım sadece iktidar sorunu değil, Son 16 yıl parlamentoyu işgal edenlerin hepsi bu günahın ortağıdır. Biz sorumluluklarımızı verdiklerimiz o makamları işgal ederek sadece çıkar menfaat ve gelecek bekalarının hesabını yaparak, yiyenlerin şükrettiği, götüremeyenlerin sabrederek kendisine sıra gelmesi için hazır kıta beklediği yöneticiler ve anlayışlar istemiyoruz.
Siyasetin son yüz yıllık dili bu Milletin sorunlarını çözen ve insanları mutlu edecek bir bakıştan ve anlayıştan yoksundur. Fazla uzatmak istemiyorum ve Kimseyi suçlayarak bir sorunu çözdüğüne inananlardan değilim. Ben ülkemin ve Milletimin arasında hiçbir ayrım yapmadan herkesin adil ve barış kıvılcımlarının artarak patladığı bir ortamda yaşaması için gece gündüz düşünen ve bu düşündüklerini de siz dostlarla paylaşarak hakikate sadece bir katkı sunmaya çalışan erdemli bir insanım.
Konuşmalarımda ve yazılarımda bir kişi grup kurum ve anlayışı hedef alarak konuşan ya da onlara yamanarak konuşan biri değilim. Hakikati Hakikat oluğu için anlatırım ve Hakkın dışında da hiçbir Hak tanımam. Gelin hep birlikte bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşayalım. Sadece iyiliklerde yarışalım ve Hakka şahitlik yapmak için ayağa kalkalım. Var mısınız kardeşlik hakkaniyet ve adaletin kök saldığı bir ortamda kimseye yaranmadan ve sadece hesapta görülecek hesabı yaparak yaşamaya….

 EROL KEKEÇ/17.12.2018

9 Kasım 2018 Cuma

Yönetim mi, Hangisi?

Bu güne ait bu yazımın herkes tarafından dikkatlice okunacağını ümit ediyorum...

Yönetim sistemleri merkeze insanı yerleştirmiyorsa, insanın hesaba katılmadığı bir yönetim yönetme gücünü işin başında kaybetmiş demektir. Merkeze İnsanı yerleştiren bir yönetim algısı, Uygulama ve felsefi teorisini de adalet düsturuna göre biçimlendirir. Adaleti esas almayan hangi yönetim olursa olsun sadece zulmünü devam ettirir. Devlet yönetimi hiçbir ideoloji, etnik köken, dinsel anlayış veyahut ta cinsiyete dayanan bir algıyla yönetilemez.
Belli bir ideolojik temel üzerine kurulan yönetim anlayışları, halka hizmet etmekten çok kendisinin kökleşmesiyle uğraşacağından insanları mutlu edemez. Kendisini benimsemeyenleri de daima potansiyel düşman ve tehlike olarak görür, onlara yaşamı çekilmez kılar. Dünyanın neresinde olursa olsun, ideolojik bir algıya dayalı toplum yönetmeye çalışan anlayışlardan hangisi varlığını sürdürmektedir. Nazilerden, mussoloni'ye, Stalin’den, Çavuşesku’ya, oradan Saddam’a, Kaddafi’ye kadar daha nice örnekler gösterebiliriz. Demek ki, ideolojik yönetimler dayatma ve baskı unsurunu kendi genlerinde taşımaktadır. Bu anlayışlarla ne kadar da kendi dışınızdakileri mutlu ettiğinizi sansanız da bunu gerçekleştirmeniz mümkün değildir.
Osmanlı Devletinin 600 yıl ayakta kalmasının en önemli nedeni, eleştirilecek haddinden fazla olumsuz yanları olsa da, bünyesinde kısmi bir adalet anlayışına sahip olmasıdır. Bu algı her ne kadar paylaşım ve maddi açıdan olmasa da en azından farklı anlayışların ve dinlerin rahatlıkla yaşadığı belli bir özgürlük alanını oluşturmasında görmek mümkündür. Bunun en açık örneklerini de Fatih’in İstanbul’u fetih etmesiyle batıdan birçok bilim adamlarının ve Yahudi haham ve Hıristiyan papazlarının yaşamak için İstanbul’u tercih etmelerinde görmekteyiz. Ancak Cumhuriyet ideolojisiyle birlikte savaştan çıkan bir devletin geride bıraktığı mirası üzerinde yeniden dönüşen devlet yapılanması, batıdan devşirme bir ideolojik algıyla, sonrasında Kemalizm’le bütünleşerek zorla kendisini kabul ettirmeye zorlaması 100 yıl içerisinde defalarca, kendisini özümsemeyenleri tehlikeli görerek onları sindirmeye çabalamış ya da imha etmiştir. Yani diyeceğim o dur ki, sadece adalet üzerinde yükselmiyorsa kuracağınız devlet, her zaman tehlikede demektir. Dine dayandırılan devletler de böyledir. Günümüz İran’ına baktığımızda İnsanları dinsel kimlikle tanımlayarak onları sınıfladı. Yönetimin din algısına sahip olanlara, tüm imkanları sunarken, bu anlayış dışında kalanları sadece yaşayan bir canlı olarak görüp onlara dışlanmışlık psikolojisini verdiği için kendi içinde bile her zaman tehlikededir. Buradan yola çıkarak şu gerçekliği vurgulamaktır amacım. Bir yönetimde Adalet, bir şemsiyenin açılmasını sağlayan onu kuşatan tüm çıtaların eşit oranda açılması için, şemsiyenin tüm çıtalarının ona dayandığı ortadaki direk gibi olmalıdır. Eğer böyle bir adalet direği değilse toplumsal açılımı ve yaşamı devam ettiren, oradaki anlayış ve inancın adı ne olursa olsun o toplumun huzurlu ve insan gibi yaşamasını düşünemezsiniz.
İslam Devleti ve şeriat algısını da bu açıdan bakarak sorgulamak ve kritiğini yapmak gerektiğini düşünüyorum. Müslümanız diyenlerin hepsinin kafasında reelde olmasa da idealde böyle bir anlayışın olduğunu düşünüyorum. Bu anlayış hiçbir zaman bizi hakikate götürmeyecektir. Her Müslümanım diyenin yürek hücrelerine ve beyin dağarcığına kendisi dışında olanların da insan olarak yaşama haklarının olduğunu kaydetmesi gerekir. O zaman Devletin şekli ve ideolojisi değil, nasıl bir devlet olması gerektiği sorgulanmaya başlayacaktır. Nasıl bir devlet dediğimiz zamanda karşımıza adaleti ihya eden devlet olmalıdır algısı gelecektir. Bu algının geliştiği ortamlarda, devlet hiçbir zaman endişe ve tehlike var mı yok mu diye bir paranoyak düşünceye kapılmayacaktır. Çünkü herkesin insan gibi yaşayacağı hakkaniyet ölçülerini dikkate alarak adil uygulamalar yapacak ve toplumda sadece evrensel etik değerler ve adalet, devletin özünü oluşturacaktır. Böyle bir devlette, yasalar tamamıyla objektif kriterlere göre oluşacak, insanlar dinlerini ve kendilerine has yaşamlarını en özgür şekilde başkalarına dayatmadan yaşayacaklar, kılık kıyafet belirleyici olmaktan çıkacak, herkesin inanca dayalı yaşamları devlet tarafından korunacak ve güvence altına alınacaktır. Devlet, hiçbir dini, toplumun resmi dini haline getirmeyecektir. Dileyen dilediği gibi kendi hüviyetine kendi dinini ekleyebilecek ve bunun ne bir ayrıcalık ne dışlanacak bir eylem olduğuna inanacak. Çünkü insanların dini inanışları onların kendi yaşam alanlarıyla ilgilidir. Dolayısıyla devlet mekanizması, devletin yönetim hiyerarşisinde memurlar sınıfını oluştururken, sadece etik ve liyakat esaslarını dikkate alacaktır. Böyle bir devlette, ideolojik ve inanca dayalı fevri eylemlerde bulunup toplumsal karmaşaya yol açacak olanları da, hukuk karşısında bununla ilgili hüküm ne ise onunla cezalandıracaktır. Yani anlayacağımız, Devlet kesinlikle nötr olacaktır. Sadece Hak ve adaletten yana taraf olacaktır. Bunun dışındaki tüm uygulamalar ancak insanları canından bıktırır, yaşamı zorlaştırır ve cinnet toplumu oluşturur. Cinnet toplumu olmak istemiyorsak diyemiyorum, ancak bu cinnet ve psiko sosyolojik travmalardan kurtulmak istiyorsak böyle bir yola girmek zorundayız. Ne olursak olalım düşüncemizi, ideolojimizi, dünyaya bakışımızı yaşam tarzımızı kimseye dayatmadan, devleti tüm bunlardan arındırarak evrensel insani hukuk normlarına göre adalet temelinde yeniden yapılandırmak gerekir ve hatta zorunludur. Yoksa, senin adamların onun adamları, diğerinin dini grupları vs. derken hayat yaşanmaz olur ve kendimize yaşadığımız hayatı zindan ederiz.
Hep birlikte İnsan gibi yaşamak istiyorsak, adaleti esas alalım, bu adalette, birilerinin belirlediği değil, ortak insanlık değeri ve ortak aklın yeryüzüne yansıması olsun…Bunun tek bir yolu var, evrensel mahkemede aklanarak böyle bir yola çıkmak, bu da ancak herkesin kendi vicdan muhakemesinden aldığı gerekçeli karar sonrasında gerçekleşecektir. Hazır mıyız böyle bir yaşama ben sabırsızlıkla bekliyorum ve diyorum ki;” Sabah yakın değil mi”
                                                               Erol KEKEÇ/08.11.2018

7 Kasım 2018 Çarşamba

Düğün Değil Bayram Değil Eniştem Beni Niye öptü-2 (ABD ŞEYTAN)

ABD Şeytanı yine oynadı oynayacağını, Sosyal medyada ABD'yi oturttuk vs. gibi sarhoşluğun çıldırmışlığını yaşayan ifadelerle sarsılmadığımı söyleyemem. Şunu bir defa daha anladım ki, bizim gibi toplumlar ömürlerinin sonuna kadar sömürülmeye mahkumdur.
Bir şeytan, besleyip büyüttüğü ve yıllarca bu ülkenin içinde insanlarımızı katlettirdiği ve her halükarda desteğini esirgemediği bir terör örgütünün ele başlarının kellesi için neden ödül koyar, alacağı ödül ondan daha büyük olmalı ki, böyle bir şeytanı planı uygulamaya koysun.
Geldiğimiz nokta birçok kirli tezgahların çalışmaya başladı anın habercisidir. Aylar öncesinden Türkiye'nin dar boğaza girdiği dönemde neden böyle bir oyun bizim üzerimizde denenmeye başladı diye bir yazım vardı, yazının özeti şuydu. Türkiye ile Suudi şeytan arasında oluşan gerilimlerin yok olması sulh ile olacağa benzemiyor, ondan dolayı Türkiye'nin kıstırılması gerekir ya da daha farklı yollar da denenebilir. Bunun için Türkiye ekonomik açıdan iyice zayıflatılacak, toplumsal bir kargaşaya yol açacağı zaman, aramızda oluşan buz dağları, ABD eliyle yavaş yavaş eritilmeye gidecek, bunun yolu da ABD ve Suudi'nin Türkiye’ye ekonomik açıdan destek verme gibi vaatlerini beraberinde getirecek. Ancak bu desteğin büyük bir bedeli olacak, o bedel Kasım ayında İran'a uygulanacak olan ambargonun, bir tarafında Türkiye'nin bulunmasıyla ancak olacak, bu sürece gidilmesi için, Şeytan Türkiye'yi aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık diyeceği ama mutlaka bir yere tükürmesi gerektiğine ikna edecek ve İran'a ambargo filen başlamış olacak diye yazmıştım.
Geldiğimiz bu süreçte söylediklerimin bir bir gerçekleşiyor olması hakikaten beni derinden üzmektedir. Cemal Kaşıkçının katledilmesi ve özellikle de Türkiye Suudi Konsolosluğunun seçilmesinin hiç tesadüfü olmadığını gördük. Çünkü Suudilerin ABD'nin dediklerini yapabilmesi ve Türkiye'nin içine düştüğü bu dar boğazdan çıkmasında ve ABD ile müttefikliğinin perçinlenerek devam etmesi için, Suudi ineklerinin sütünün Türkiye kazanına sağılması gerekli. Ancak o zaman Türkiye bir nebze olsun içerideki dar boğazdan çıkma konusunda rahatlayacak ve Şeytanla birlikte yeniden nerede kalmıştık diye bir başlangıç yapacak, çünkü ifade edilenlerden yola çıktığımızda bizim geleneksel müttefikimiz(!) deniyor. Kaşıkçının ABD'nin gözetiminde Suudi yönetimine Türkiye’de yaptırıldı ve sonrasında cinayet yine onun kanallarıyla açıklandı. Bu da gösteriyor ki, ABD bir taraftan da Türkiye'nin eline bir koz verdi ve bununla Sudu kıstır diyecek yolları açtı. Yani anlayacağınız, Türkiye'yle arası bozulan Sudun zoraki flört yapması istendi ve bedel olarak ta Türkiye’ye büyük bedeller ödemesi dayatıldı ve süreç böylece başladı.
Peki bu durumla ne amaçlandı dersiniz. Vehhabilerle arası açık olan İran'ın, Türkiye'yle de arası açık Bir Suudi varken İran'a müdahale etmek öyle kolay olmayacaktı. İşte köprüler istemeyerek te olsa yeniden kuruldu. Ancak bu köprüden geçeceklerin ya da geçmeyecek olanların hepsinin ödemesi ABD musluğundan akacak. İşte, Kaşıkçıyla Türkiye, Suud'u sıkıştırmaya başladı, sebebi onun burada öldürülesini isteyen ABD, Suud'a Türkiye'nin sopayı çıkarmasına gerek kalmadan şartsız ben gelirim yeter ki sen iste diyecek duruma geldi. Bunlar niçin oldu bir bakalım. 
ABD, bu bölgede oluşacak yeni oluşumda yanında görmek istediklerini bir anda mutlu etti; birinde para, diğerinde güç ve asker oh değmeyin keyfine gitsin, nasıl olsa sonrasında masrafların faturasını da Suud'a yükleyecek, yani anlayacağımız Suud'un parasını yemek, bizi yolunmuş kuşa çevirmek için tüm çabaları…
Ortak bir hedef göstermesi gerekiyordu onu da hemen oluşturdu. Şii yayılmacılığı Suud, hatta tüm Asya ve Afrika için tehlikeli bir boyut almaktadır, Görüyorsunuz bugün Yemen’deki zavallıların ölümünün tek sebebi Şii yayılmacılığıdır diyecek, ve arkasından İran'a yapılacak müdahalenin birinci ayağını oluşturacak…Tüm İslam geçinen toplumların havarisi ve kurtarıcısı olan bizlerin ağzına öyle bir bal sürecek ki işte onun da ilk örneğini ortaya koydu. Türkiye'nin bu bölgelerin sorumluluğunu alan büyük bir devlet olmasının önündeki en büyük engel, kendi içinizdeki terörün verdiği zarardır. Onun için ben sizin yerinize bu terör örgütünün liderlerinin kellesi için, üç kişiye toplamda 10 milyon dolar ödül verdim. Nerede bulunursa bunların kellesi alınacak…
Yıllardır, APO gidecek terör bitecek diye çığlık atan bir toplumun genetiğine kadar işlemiş olan bu kin bir anda daha da pekişecek ve sonrasında bizim uyarı sistemlerimiz bu kin ve nefretin yönünü değiştirmeli. İşte onun için de PKK’nın şimdiye kadar bitmemiş olmasının tek sebebi bunları Şia olan ve Sünnilerin de daima başlarının belası olan İran Devleti hedef alınacak. İran’da olmasa da İran Hedef gösterilerek İran’ın PKK terör örgütünün arkasında durduğu ve onları koruduğu anlatılarak Ülkenin Sünni dininin Emevi kolu tarafından sevgi ve yalama seanslarıyla karşılanacak. Sonrası işte o zaman çorap söküğü gibi gelecek. Şeytan’ın Türkiye açısından önemi PKK’nın ele başları İran’dadır alınacak denecek, Şii yayılmacılığı sonlandırılacak gibi çakallar duasını okuyarak adam tam anlamıyla yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının tamamını emecek. Ondan sonra Suud'a diyecek ki, savaş giderlerini 50 yıl şu kadar masraf olarak sen ödeyeceksin, biz olmasaydık seni yaşatmazdı İran diyecek…İran’da giriştiği mücadeleden başarıyla çıkarsa, petrolleri elde edeceği, bir yönetim bırakıp onları da bağrına basacak.
Dönecek Türkiye’ye bak sizin ülkenin varlığının devam etmesi için biz burada bir tampon bölge oluşturalım dışarıdan gelecek terör saldırıları size zarar vermesin yoksa tehlikeli olur, PKK gitti onun için biz daha dostane bir Kürt yönetimini konfederasyon tarzında bunların da gazını almak için burada kuralım ancak sizin kontrolünüzde olacak diyecek…Biz Sınırımızda böyle bir şey istemiyoruz dediğimiz zamanda sus sen öyle yüksek sesle konuşma hakkını nereden buluyorsun bu toprakların tamamı zaten Büyük İsrail’in kurulması için Vaat edilen arzı mevvut toprakları değil mi diyecek ve bizi süt dökmüş kedi gibi görmek isteyeceği günlerin gelmesini hiç istemiyorum…
Benim bu kitabın henüz piyasa çıkmamış basılacak olan ana fikrinden okuduğum budur.
Erol KEKEÇ/07.11.2018

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!