Bu Blogda Ara

13 Nisan 2009 Pazartesi

MAZLUMUN AHI ÇIKAR AHESTE AHESTE

Mimar Şafak Çak, “İslami burjuvan anın mimarı” olarak ünlendi. 8 yıldır iç mimarlık yapan Çak, her ne kadar bizim röportajımızda üzerini vurgulayarak, “Ben aynı zamanda laik kesimin de evlerini yapıyorum, minimalist çalışmalarım da var” dese de, İslami burjuva için yaptığı evler hayli dikkat çekici. Röportaja başlamadan önce “Asla fotoğraflarını veremem” dediği bir evin görsellerini bizle paylaşıyor. Fotoğrafları çeken arkadaşım Gamze'yle gözlerimiz yerinden fırlıyor! İnanın abartmıyorum. İşte Taraba’daki ev Ev diyemeyeceğim, villa mı saray yavrusu mu desem daha iyi anlatır tam bilemiyorum, varaklar, aynalar, pırıltılar... Evde tahtlar var. “Fatih Sultan Mehmet'in tahtından esinlendik” diyor Çak. Tam 8 taht konmuş eve. Evin manzarasından Tarabya tarafında olduğunu saptıyorum. Şafak Çak yalanlamıyor. Evin içine yerleştirilen plazma ekranlardan 24 saat Boğaz manzarası izleniyor. Minber hayli şatafatlı. Yani minber de var evde. Zaten evin her köşesi şatafatlı. Swarovski taşın girmediği nokta yok, tuvaletler bile taşlı. Napolyon'un at üzerindeki görüntüsünü çağrıştıran tablo dikkatimizi çekiyor ama resimdeki Napolyon değilmiş! İbrahim Tatlıses ve Sibel Can'dan kişiye özel konser Bu evin sahibinin ilginç zevklerinin de olduğunu fotoğraflardan çıkarıyoruz. Taht benzeri koltuğun hemen yanında bir müzik sistemi ve sahnecik var. Bu evin sahibi dilerse İbrahim Tatlıses'i, dilerse de Sibel Can'ı evinde konsere çağırırmış. Kişiye özel konser! Şafak Çak, ezcümle şöyle diyor: “İstanbul'da böyle bir hayat var. Biz bu kesime uzun süre zenci muamelesi yaptık, onların da bir zevki var.” Şanslıyım ama çok da çalışkanım altın çocuk gibiyim İşe nasıl başladınız? 45 senedir babam bu işin içinde, mobilya sektörünün önde gelen isimlerden biri. Babam Kaya Çak 1970'li yıllarda yuvarlak yatak satardı. Yenilikler getirirdi Türkiye'ye. Kaya Çak'ı İstanbul'da herkes bilirdi. Babam siyasete girdi ve işi bıraktı. Sonra işi ben devraldım. İşin içine doğmuşsunuz. Eğitim aldınız mı? Ben yuvadayken de işin içindeydim. Çok yaramazdım. Herkes “Eyvah Şafak geliyor” derdi. Amerika'da okudum. Askerlik dönüşü babam siyaseti bırakmıştı, 2000 Mayıs'ında ben ve Başak Ablam işi devraldı. İlk işiniz neydi? İlk aldığım iş Deha Orhan'ın eviydi. Ten çamaşırlarının sahibinin oğlu. Deha Orhan hayatımı değiştirdi. Bana güvendi... Ben müşteri bekliyordum, ofisin kapısından girdi ve bana işi verdi. İlk onun evini yaptım. Kendi aile çevrem ve babamın siyasi çevresiyle işe başladım. Şanslıyım ama çok da çalışkanım. Küçükken çok iyi yaptığım iki iş vardı. Biri piyano çalmak, ikincisi lego yapmaktı. 5 yaşında AKM’ de konser verdim. Altın çocuk gibiydim. İslami burjuvanın çocukları Dubai zevkini buraya taşıyor Muhafazakâr çevrenin evlerini yapmaya nasıl başladınız? Tamamıyla tesadüf. Florya'da bir daire yapıyordum. 2005 yılıydı. Aslında zaten muhafazakâr çevre 2004'ten sonra bu tip evler yaptırmaya başladı. Ben de o dönemde içlerine girdim. Ama şunun altını şiddetle çizmek isterim. Ben müşterilerimle gizlilik anlaşması yapıyorum. 5 yıl onlar evlerini basınla paylaşmıyor, ben de onların evlerini basına vermiyorum. Aktüel Dergisi'ne de yaşam tarzı değişikliğiyle ilgili bir röportajda bunları anlattım. Yaptığım işlerin basında reklamını yapma amacında olan biri değilim. Ama bunun getirisi de oldu size... Evet. Şu anda özellikle de New York Times'taki haberden sonra Hindistan'dan bana kumaş parçaları gönderenler oldu. Artık dünya küçük. Dubai'de ve New York'ta da iş aldım. Bunlar çok heyecan verici. Ama ben yine de fısıltının en iyi reklam olduğuna inanıyorum. Yaptığım evler beğenildi, o evleri ziyaret edenler beni buldu. Müşteri müşteriyi getirdi. Ben hiçbir şeye tukaka demedim. İslami burjuvanın evlerindeki yaşam tarzı hayli dikkat çekici... Şatafat, gösteriş ön planda. Bu da çok tartışıldı. Bu insanlar bundan rahatsız değil mi? Bir kere herkesin zevki farklı. Ben insanların isteklerini iyi anlıyor ve çok çalışıyorum. Teknolojiyi çok iyi takip ediyorum. Ben tadilat yapmıyorum, bir evde cazibe noktaları yaratıyorum. Bu kişiler özellikle çocuklarını çok iyi okullarda okutuyor. Çocuklarını genelde Dubai'de Amerikan Kolejleri'nde ve üniversitelerinde okuyor. Oradaki zevki buraya taşıyorlar.Evlerine önem veriyor, milyon dolarlar harcıyorlar O zevki nasıl anlatırsınız? Evet, şatafatlı, abartılı, Arabik. Orada ileri teknoloji var, yenilikler var. Onları burada da istiyorlar. Evlerine çok para harcıyorlar diyebiliriz... Harcayanlar var. 50 milyar harcayan da var milyon dolarlar harcayanlar da... Sizin projelerinize baktım. Namaz salonu var örneğin asansörlü... Ne gerek var böyle bir teknolojiye namaz salonunda? Müşterilerin akıllarına fitneyi ben sokuyorum. Onu neden yaptık. Küçük oda vardı, çok geniş değildi. Müşterim hem namaz odası hem de sohbet odası istiyordu. Ben de bu ikisini aynı odada yaptım. Namaz kılınacak sedir uzaktan kumandalı oldu ve tavandan çıktı. Müşterim de bu fikri çok sevdi. İlginç! Aslında hiç de ilginç değil. Çünkü aynı modeli yaptığım modern evlerde de kullanıyorum. Onlarda da DVD platformunu ve barı tavana gömüyorum. DVD izleyecekleri zaman indiriyorlar. Kısacası müşterinin talebine bakıyorum. İleri teknolojiyi kullanarak yolumda ilerliyorum. Modern bir çiftin iki katlı evini yapıyorum. Onların da salonunda bir anda gece kulübü ortamı olacak. Müzik sistemi ve barı tavana yapıyorum. Kumandayla aşağı inecek. Boğaz izlensin diye evin çatısına dönen kamera yerleştirdik Evde sürekli Boğaz manzarasını izlemek için plazmalar ve kameralar kuruyormuşsunuz. Bunu talep eden müşteriniz mi oldu? Yaptığım villa Boğaz manzaralıydı. Evin de odalarına, salonuna, birçok köşesine farklı büyüklüklerde plazmalar yerleştirdik. Boğaz'ı izlemek için de evin çatısına 360 derece dönen kameralar koyduk. Bu evlerin güvenliği için zaten bu tür sistemler kuruyoruz. Boğaz görüntüsünü 24 saat evin içine verdik. Yatağına yatıyor, dilerse Boğaz'ı izliyor. Kâbe'yi de izletiyormuşsunuz... Doğru. Bunu yapınca “Niye Kâbe'yi izlemesinler” diye düşündüm. Talep de vardı. 24 saat Kâbe'yi mi görmek istiyorlar? Aynen. Bunu da sağladık birkaç eve. Teknolojinin nimetlerinden yararlanıyoruz. Muhafazakâr aileler Swarovski'yi çok seviyor, parkede bile var Projelerinizin hemen hemen çoğunda Swarovski taş kullanılmış. Banyolarda, parkelerde... Evet. Bunu da talep ettiler. Ben de Swarovski taşları alıyorum, istenilen yerlere mıhlama yapılıyor. İşçiliğimiz iyi. Parke taşlarda da var, lavabolarda, musluklarda hatta tuvaletlerde de var. Müşterilerimiz istiyor. Para olunca harcamanın sınırı yok! Valla sonu yok. Bir plazma ekranı Swarovski'yle kaplarız, bir anda 45 bin lira olur. Muhafazakâr aileler Swarovski taşını çok seviyor. Ben aslında yeter diyorum ama istenince de ne yapayım? Dünyada sadelik var, biz de özellikle bu kesimde şatafat var. Antika, Osmanlı kültürü merakları var mı? Antikaya hiç meraklı değiller. Eskiyi sevmiyorlar. Şatafat olma nedeni, bu ailelerin çocuklarının çoğunun Dubai'de okuması, biraz önce de söylediğim gibi. Yeni teknoloji ve gösteriş ön planda. Tarih merakı yok. Antikaya meraklı değiller. Dubai'de de proje yapıyorsunuz... Dubai'de Palmiye Adası'nda iş yapmaya başladım, bir de New York'ta iş aldım. Bunlar beni çok mutlu etti. Dubai'deki müşterim Türk. Oradaki evde de 24 saat Boğaz izlenecek. Salona bakan camdan banyo yaptık kapısını kilitleyince camı buzlu oluyor Başka neler yapıyorsunuz, teknolojiyi kullanarak? Çok farklı şeyler var. Banyoda bir farklılık yakaladık. Birkaç evde banyo salonun ortasına bakıyor ve camdan. Ama banyonun içine girip kilitlediğinizde cam buzlu oluyor. Bu Bodrum'da Kervansaray Otel'de var. Pahalı bir teknoloji. Düşünün banyo cam, manzaraya bakıyor. Ayrıca biz Ataköy'de de jakuziyi pencerenin dibine dayadık, çok keyifli oldu. Yağmurda karda pencere dibinde jakuzi. Süpürgelikler niye Prada yapılır? Çok talep var. Kumaşı Prada. Ahşap üzeri Prada kumaş geçirilmiş. Bu ne kadarlık bir fiyat farkı yaratıyor? Normal süpürgeliğin metresi 50 lirayken, Prada süpürgeliğin metresi 350 Euro. Siz yeni bir çalışma da başlatıyorsunuz. “50 bin TL'ye de ev yaparım” diyorsunuz... Ben orta halli ailelere de hesaplı evler yapmak istiyorum. Şu anda birçok projede evler kaba halde teslim ediliyor. Müşteriler ne yapacaklarını şaşırıyor. Bir evi kabadan aldıklarında kendileri yapmaya kalkıyorlar ve çok para harcıyorlar. Oradan buradan çok güzel şeyler buluyorlar ama bir araya gelince bunlar iyi olmuyor. Bu şuna benziyor, dünyanın en güzel on kadınını alın, birinin dudağını, birinin bacağını alın birleştirin, en güzeli çıkmaz. Türkiye'de evler çıfıt çarşısı gibi. Evet, özeniyoruz ama zevk sahibi değil Türkler. Minimal ev çok az. Ben 100 metrekarelik evler için farklı paketler tasarladım. İçinde elektronik eşyası, beyaz eşyası ve her türlü mobilyası var. Ödeme sistemini de müşteri seçiyor. Siz evlere klimadan gül suyu da pompalıyorsunuz... Amerika'da sokakta yürürken gördüm bir mağazada. Klimaya takıyorsun, istediğin parfümü püskürtüyor. 30 dolarlık bir aparat. Ben ona gülsuyu koydum. Muhafazakâr ailelerde gülsuyu çok kışkırtıcı, deli edici bir şey. Çok isteniyor. Muhafazakâr kesim ya da İslami burjuva daha çok evde mi yaşıyor? Evdeki yaşamı, evlerini önemsiyorlar. Hakkasan'a da gidiyorlar. Benim o kesimdeki müşterilerimle iş yaptığım sürece onlarla aile gibi oluyorum. “Evinizi yapacaksam, sizin kaç iç çamaşırınız var bilmek zorundayım, dolaplarınızı ona göre yapıyorum” diyorum. Zevklerini ve ihtiyaçlarını biliyorum. Bu evler haremlik-selamlık üst kat genelde kadınların Bu kişiler evlerinde alkol alabilecek misafir ağırlamak için bir talepte bulunuyor mu? Hiç alkol alan misafirleri olduğunu sanmıyorum. Yok. Bence burada ispat var. “Artık bizde varız, bizim zevkimiz var” diyorlar. Zevk bir arabayla, bir de evle yansıyor dışarıya. Tablolar gördüm projelerinizde, o tablolar nasıl seçiliyor? Ben alıyorum müşteriler için. Paris'ten alıyorum genelde. Daha ekonomik oluyor. Buradaki müzayede ortamını zaten onlar sevmiyor. Avrupa'da çok Osmanlı tablosu koleksiyonerleri var. Bu müşterileriniz profili nasıl? Az konuşuyorlar, sakinler, çalışkanlar. Ödemeleri genelde nakit yaparlar. Bu evler haremlik-selamlık mı? Alt kat, üst kat var. Bu evler öyle. Kadınlar üst katta. Cami gibi... Biraz öyle. Hocanın oturacağı yerler yapılıyor. Minber yapıyoruz. Global krizden etkilenmedi mi müşterileriniz? Krizden bizim müşteriler etkilenmedi. Ama bizim perakende işimiz etkilendi. Projelerde biraz daralma oldu. 600 kişiye iş olanağı sağlıyoruz. Krizde bu kişilere iş vermemezlik etmedik. Beyinleri hızlı okuyorum, sonra da dua edip istihâreye yatıyorum Bir müşteriniz size “Bana bir ev yap, bu eve giren adamın 30 milyon doları var desin” demiş. Ne yaptınız o evde? Salonun ortasına mermerden kuğu astım. Parayı iyi gösteririm. Sizi neden tercih ediyorlar? Ben yalnızca İslami burjuvaya iş yapmıyorum. Müşterilerimin yüzde 50'si laik kesimden. Modern evler de yapıyorum. Ben beyinleri hızlı okuyorum. İyi dinliyorum. Sonra istihâreye yatıyorum... Nasıl? İstihâreye yatıyorum, inanın yalnızca o işi düşünüyorum. Müşterinin istedikleri benim için tamamdır. Herkes beste yapamaz. Yeni ev gelince, sanatçı sahneye çıkmadan önce nasıl heyecanlanırsa ben de öyleyim. Allah'a dua ediyorum, sürekli o projeyi düşünüyorum. Bana gelip bir kanepe yaptıran da var, milyon dolarlık ev yaptıranlar da... Projeyi hazırladığımda genelde hemen “olur” alırım. Evi bitirince davet veriyoruz. En yakın 20–25 yakın arkadaşlarını çağırıyoruz. Evi teslim ederken neler yaşıyorsunuz? Ne kadar zaman biçtiysek, genelde en son anda bitmiş halini görüyorlar. Müşteri eve girince “Eline sağlık teşekkür ediyorum” diyorsa başarısızsın. Müşteri evini görünce hiç konuşamıyorsa, “Hadi ya, bu o ev mi” diyorsa başarılısınız. Bu çok büyük bir zevk veriyor. Anadolu Kaplanları en çok Kurtlar Vadisi'nin ofisinden istiyor Müşterileriniz hep İstanbul'da mı? Hayır. Bu aralar Anadolu'nun ötesinden çok talep var. Anadolu Kaplanları mı? Evet, ama onlar genelde ev değil ofis istiyor. Nasıl ofisler? Kurtlar Vadisi ofisleri. Eskiden bir masa, bir kasa vardı, şimdi öyle değil. Duvarın arkasında gizli oda olsun, kütüphane olsun filan istiyorlar. Türkler animasyonları ve oyuncakları çok seviyor. Otomasyon işini çok seviyoruz. Ortada dekorasyon olmasın, ben şu kalemi buradan şuraya kaldırayım “Vavvv' diyorlar. Ben de son zamanlarda İzmir'den etkileniyorum. Kendimi California'da gibi hissediyorum orada. İzmir yeniye ve teknolojiye çok meraklı. Orada iş yapacağım. Bodrum'da “Halikarnas'ı evimden sürekli izlemek istiyorum” diyen oldu. Yurt dışından Louis Vuitton ve Chanel tuvalet kâğıdı getiriyorum Bu tuvalet kâğıtları işi nereden çıktı? Tuvalet kâğıtlarını ilk Amerika'da gördüm. Bush, dolar filan vardı. Sonra renklilerini gördüm Amsterdam'da. Fosforlu, mor, turuncu renklerde. Ben de getirmeye başladım. Louis Vuitton, Chanel'in de tuvalet kâğıtlarını getiriyorum. Bunu markalara tepki göstermek için satıyorlar Amerika'da. Türkiye'de ise farklı. Evler markalar için iyi bir pazar. Herkes aslında her şeye meraklı. Bu tuvalet kâğıtlarını daha çok “Ben bu markaları ancak böyle kullanırım” diyenler alıyor. Bir adamın parasını ya metres ya da iç mimar yer! Toplumumuzda iç mimarla çalışmak çok yeni gelişiyor... İşiniz bu anlamda zor değil mi? Bizim memleketimizde iç mimarla çalışmayı bilmiyorlar. Bir güven yok. Şöyle bir laf var biliyorsunuz, “Bir adamın parasını en iyi metres ya da iç mimar yer.” Bir de tekne... Aynen. Benim ekibim de çok iyi. Ayrıca bir iç mimarın en iyi bilmesi gereken şey parayı nasıl kullanacağı. Boyacını, marangozunu iyi seçmen lazım, bunlar seni kral da yapar idama da götürür. Size “Benim bütçem şu, şöyle bir ev istiyorum” diye mi geliyorlar? Dediğiniz doğru ama öyle olmuyor. “Cebimdeki para seni neden ilgilendiriyor, kaça yapıyorsun?” diyorlar. Ben bütçe istiyorum. Ben her şeyi, müzik sistemini, buzdolabını nereden ne kadara aldığımı söylüyorum. Paris'ten nereden tablo aldığımı biliyorlar. Bazı şeyleri toptan aldığım için aslında müşteriye de hesaplı işle geliyorum. Paralarını başkalarına da dağıtıyorlar İslami kesimin bu kadar para harcaması sizce doğru mu? Evinde şatafattan vazgeçmemesi? Parası varsa ve sadece kendine değil, kazandığını başkalarına da dağıtıyorsa bir kişi, harcasın ne var ki bunda. Ben biliyorum, bu kişiler onlarca, yüzlerce kişiye de bakıyor aynı zamanda. Bu kişiler kendilerine harcadıkları kadar dışarıya da harcıyorlar.

NOT: Bu yazı alıntıdır…”Allah’ın lanetine uğrayanları size haber vereyim mi? onlar tüm amelleri boşa gittiği halde hala kendilerini Salih bir yolda sananlardır.”

12 Nisan 2009 Pazar

ÖNCELİĞİ OLMAYANIN SONRASI OLMAZ!

BİLİM ADAMINA YAKIŞIR BİR ANLATIM Kavanoz ve 2 Fincan Kahve: Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman kavanoz ve 2 Fincan Kahveyi hatırlayın!Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir kavanoz alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar;Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler.Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler! Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' Diyerek; Ben 'Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım' Der. Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs.Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.'Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız...' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. .Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Sizi mutlu edebilecek kişileri seçin. Çocuklarınızla ilgilenin. Sağlığınıza dikkat edin. Sevdiğiniz kişi ile yemeğe çıkın. Spor yapın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur. Bu Ara Bir öğrenci sorar; ' Peki, O iki fincan kahve nedir? ' Profesör gülerek: 'Bu soruyu bekliyordum,Hayatınız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır !!!' KAHVE İÇTİĞİNİZ KİŞİ SİZE HEYECAN VERİYORSA ODA ŞEKERİDİR ....

Yıl:11.04.2009
saat:17.00-17.18
yer:çengelköy/ist

20 Mart 2009 Cuma

BORÇLANMANIN BONUSU GÜVENİLMEYEN ADAM!

Ah ah! bir dürüst olsaydık ne olurdu,şu dürüstlüğü bir türlü beceremedik,bu kadar dürüst olanlar var etrafımızda bir nebze insan bunlardan örnek almaz mı vah bizim bu eşek kafamız ne zaman öğreneceğiz bunu.Kimselere çaktırmadan yaşayalım dedik ama olmadı işte birileri nerden öğrendi ise dürüst olmadığımızı hatta dürüstlüğümüzden şüphe bile edebileceğini alenen herkese yaydı;biz ne yaparız artık dürüst olmadığımızı bilmeyen kalmadı.Ya şu feleğin çemberinden geçmediğimiz delik kalmadı,dürüst olmadığımızı gizlemek için,ne kadar da çaba sarfetsek, işte bir yerden göze batıyoruz.Bu bankacılar yok mu bunlar,onlara sır verilir mi ya bizi kandırdılar,elimize bir karton parçası verdiler,bizde ne olur ne olmaz belki içinde bir şeyler var dedik,bakkala gösterdik sihirli bir cin gibi onu gören hemen ekmeğimizi şekerimizi verdi,biz de ohbe diyerek sevinç ve neşe içinde onurla çocuklarımıza bir şeyler götürmenin vakarıyla başı dik eve girdik, onlara olanları söylemedik.Televizyonu çocuğum açtığında hı sen varya bizi kandırıyorsun değil mi baba.....hani dürüstçe çalışarak bunları kazanıp bize getirdiğini ilerde de çok paran olunca bana çikolata da alacağını söylemedin mi;ama baksana başvekil amca sizin kötü adamlar olduğunuzu hatta dürüstlüğünüzden bile şüphe ettiğini,haşin duvarda asılı olan isimlerinizi ordan sileceğini ve sizi kara listeye alacağını ve hiç kimsenin sizinle ilişki kurmamasını önereceğini ve böylece dirhem dirhem can vermenizi isteyeceğini söylüyor buna ne diyorsun dediğinde,ne sahtekar bir adam olduğumu anladım(!)
Evet,dünya bu bazen sahtekarlığımızı başkalarından öğrenebiliyoruz,dürüst adamlar olmasa bizim bu güvenilir olmayan yanlarımızı kim anlatacak;tabi ki onlara da ihtiyaç var.Size küçük bir hayat hikayesini anlatayım da şu dürüst adamları tanıyın, bizim ne kadar sahtekar olduğumuzu ve güvenilir olmadığımızı anlayın.1840 lı yıllara doğru Toros Dağlarının eteklerinden Kozan ve Kadirli yöresinden Adanaya inen bir çingene kabilesi ile üç kişilik eşkıya arasında geçen bir olaydır bu.Çingeneler kışın yaşayabilmek için,yaz boyunca şehir şehir ;köy köy gezerek dileniyorlar,güz mevsimi de gelince sıcak bölge olan Adana yöresine inip orada yaşıyorlar.Toros Dağlarından aşağıya inerken önlerine üç kişilik bu eşkıya grubu çıkıyor ve onlara diyor ki,üzeriniz de ne varsa hepsini boşaltın yoksa sizi vuracağız.Ellerinde sadece bir dolma tüfek var,o çingenelar üşüşse hepsini boğacaklar,100 kişi civarında olan bu çingene grbunu üç kişi ellerindeki dolma tüfekle teslim alır ve ellerinde ne varsa hepsinin de sahibi olur.Bundan sonra çingenelerin yalvarma ve yakarma dönemi başlar,ne olur bize yardımcı olun o paralarımız bizim bir yılki erzağımızdı,bunu bize yapmayın diye bir ağıt tuttururlar.O eşkıya grubu da aldıkları paralardan 5 lirasını üzerlerine fırlatır.Çingeneler koro halinde size eşkıya diyenlerin Allah cezasını versin, sizler ne dürüst ve yardım sever insanlarsınız gittiğimiz her yerde sizlerin bu iyiliklerini anlatacağız diyerek orayı terkederler.İşte çingene grubu bu durumlarını kimseye söylememek için tefecilerin kucağına düşer,tefeciler de size biz yardımcı oluruz derler,ellerine bir kart verir,bu kartı bozdurun bozdurun harcayın vakti gelince ödersiniz diye anlaşma yaparlar.Ne yazık ki çingenelerin dilendikleri paralar yolda eşkıya grubu tarafından alındığı için ceplerinde bir şey kalmaz ve geçim sağlamakta zorlanırlar.
İşte bizler de bu çingenelrin durumuna düştük elimizde avucumuzda olanı verdik veriştirdik aman dükkanımız kapanmasın diyerek kazanamadığımız paraların yerini borçla doldurarak efendilerimizi memnun etmeye çalıştık.Öyle bir duruma geldik ki artık kimse borç vermez oldu ,bankaların kucağına düştük,elimize bir sihirli kart verdi bizde sorunlarımızı çözer dedik,ondan harcadık ve yeniden evimize ekmek getirmeye başladık,ama vakti gelince onu ödeyecek paramız kalmadı, bizim devlet babamız elimizde avucumuzda ne varsa hepsini almak için bizi cendereye almış yıllar önce koyduğu bir geçici vergi diye ismlendirdiği vergi ile de kalıcı vergiler koyarak,bizi her mevsimde soyup soğana çevirip gidiyor, ondan sonra paşa paşa etrafta bir mütref sofra açıyor yiyin beyler yiyin bu sofra sizin diyor, bize de dönüyor,ne biçim adamsınız insan fuzuli harcamalar yaparsa tabi ki bu duruma düşer sizin dürüstlüğünüze inanmıyorum diye yüzümüze haykırıyor.Bende birden merak ediyorum yahu bu başvekil bizim dürüst olmadığımızı nerden bildi diye,sonra birden aklıma geliyor tabi ki bilecek ben bu adamın bize başvekil olması için, özellikle onu seçmek için gidip muhtarlıkta seçmen kütüğüne yazılıp bizim kendisini seçtiğimizi bilmiş.Yoksa nerden anlayacak.Bizler dürüst olsa idik böyle insanları başvekilliğe çıkarmak için gecemizi gündüzümüzü birbirine katıp bu kadar çalışırmıydık?Olacak o kadar bunların mutlaka bir karşılığı olmalı, başvekil herhalde bize olan borcunu ödüyor ....
Yıl:19.03.2009
Saat:22.00-22.40
Yer:Çengelköy/İst
(E:Kekeç)

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!