Bu Blogda Ara

13 Ekim 2025 Pazartesi

Ruh ile Beden Arasında



İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair

İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır — görünmeyen, ama hissedilen bir deniz…

Her insan, bu iki gerçeğin buluştuğu bir kavşaktır: ruh ve beden.

Biri görünür, diğeri görünmez; biri taş, diğeri nefes gibidir.

Ve bu iki taraf arasında kurulan denge, aslında insanın kendini tanıma hikâyesidir.

 

Suje ve Nesne Arasındaki O İnce Çizgi

 

Bir zamanlar filozoflar “Süje” ve “Nesne” diye iki kelimeyle anlatmaya çalıştı insanı.

Süje; yani özne — düşünen, sorgulayan, anlam veren yanımız.

Nesne; yani beden — dokunulan, görülen, ölçülen tarafımız.

Ama insan, bu ikisinin arasına sıkışmış bir varlık değil; ikisinin birleşiminden doğan bir bütündür.

 

İnsan bedeni bir kabuktur; ama ruh, o kabuğa anlam kazandıran özdür.

Bir heykel ustasının elinde duran taştan farkı yoktur bedenin, eğer içinde ruhun nefesi yoksa.

Ruh gitmişse, beden yalnızca sessiz bir yığın hâline gelir; göz var, ama bakış yok; yüz var, ama ifade yoktur.

İşte o zaman, “Ruhsuz adam” denilen şey çıkar karşımıza — yaşayan, ama yaşamayan.

 

Ruhun Gücü – Görünmeyenin Işığı

 

Ruh, insanın en derin cevheridir.

O, bedenin içinde yanar ama görünmez; güneşin ışıltısı gibi, her yere dokunur ama kendini göstermez.

Gerçek insanlık, ruhun bu gücünü fark edebilmekle başlar. Çünkü ruh, insana sadece yaşama yetisi değil, anlam yaratma kudreti de verir.

Sadece yaşamak değil, niçin yaşadığını bilmek… işte bu, ruhun fısıltısıdır.

 

Bir insan, ruhunun derinliklerine inmeden kendini tanıyamaz.

Kendini tanımayan da başkalarına dokunamaz.

Ruh, içimizdeki sessiz öğretmendir — bazen acıyla, bazen huzurla, bazen de yalnızlıkla konuşur.

Ve o konuşmayı duyan insan, artık sıradan bir varlık olmaktan çıkar; o, varoluşun bilincine ermiş bir yolcudur.

 

Sorgulamak-Canlı Olmanın Delili

 

Bir bedenin canlı olup olmadığını nabızla ölçerler; ama bir ruhun canlı olup olmadığını, sorgulamasıyla anlarsın.

Sorgulayan insan yaşar.

Sorgulamayan ise yürür, konuşur, yer ama aslında ölüdür.

Çünkü hayat, yalnızca nefes alıp vermek değil, anlam bulmaktır.

Her “neden” sorusu, ruhun bir adımıdır; her “nasıl” arayışı, bilinç kapısının aralanmasıdır.

 

Sorgulamak, bazen sancıdır; çünkü hakikat, önce can yakar.

Ama o acı, ruhun yeniden doğuşudur.

Bu yüzden bilge insanlar, acıya minnettardır; çünkü bilirler ki, o acının içinde hakikat gizlidir.

 

Modern Dünyada Ruhun Sessiz Çığlığı

 

Bugünün dünyası…

Her şeyin hızla tüketildiği, ama hiçbir şeyin doyurmadığı bir çağ.

İnsanlar bedenlerine bakıyor, ama ruhlarını unutuyor.

Aynada gördüğü yüze anlam yükleyen makyaj, filtre, statü ve marka olmuş.

Ama kalbin aynası, artık buğulanmış durumda.

 

Modern insan, bedeni yüceltirken ruhunu susturuyor.

Bir “profil” var, ama bir “benlik” yok.

Oysa insanın hakikati, görünen değil, hissedilendir.

Ve hissedilmek için önce hissedebilmek gerekir.

Yani, ruhunla yaşamak… sadece bedensel varlığını değil, içsel varlığını da korumak.

 

Ruh ve Beden Dengesi – Yaşamın Gerçek Ustalığı

 

Denge…

Ne sadece bedene teslim olmak ne de yalnızca ruhsal âleme sığınmak.

Gerçek insanlık, ikisini aynı anda taşıyabilmektir.

Beden, ruhun evidir; o evi temiz, sağlıklı ve dengede tutmak, ruhun huzuru için şarttır.

Ama o evin içinde ışık yoksa, en güzel duvarlar bile karanlıktır.

 

Ruhun ışığını yakmanın yolu ise sevgi, merhamet ve bilgelikten geçer.

Birine içten bir tebessüm etmek, yorgun bir kalbi dinlemek, doğaya dokunmak…

Bunlar, ruhu besleyen görünmez gıdalardır.

Ruh büyürken, beden de güzelleşir. Çünkü içindeki huzur, dışına sızar.

 

Anlam Arayışı – İnsanın Asıl Yolculuğu

 

İnsan, sadece yaşamak için değil, anlam üretmek için yaratılmıştır.

Bir kelimeyle, bir iyilikle, bir sanat eseriyle, bir duayla…

Her biri, ruhun dünyaya bıraktığı izlerdir.

Anlam üretmeyen insan, var ama yok gibidir.

Oysa bir anlam arayıcısı, her şeye dokunmadan bile iz bırakır.

 

Anlam arayışı sadece bireysel bir serüven değil, insanlığın da ilerleme yoludur.

Çünkü ruhunu dengeleyen insan, çevresine de denge taşır.

Kendini bulan insan, başkalarına da ışık olur.

 

Doğa ile Yeniden Bağ Kurmak

 

Ruh, doğayla aynı dili konuşur.

Rüzgârın sesi, bir ruhun nefesine; yağmurun düşüşü, bir gözyaşına benzer.

Modern yaşam bizi bu dilden uzaklaştırdı; oysa her ağacın, her taşın içinde bir bilgelik saklıdır.

Doğaya dokunan insan, kendi ruhuna da dokunur.

Çünkü ruhun en kadim aynası, doğanın sessizliğidir.

 

İnsan Olmak Sanatı

 

İnsan olmak, bir bedene sahip olmak değil; o bedenin içinde bir anlamı taşıyabilmektir.

Ruhunu kaybeden toplum, ne kadar zengin olursa olsun yoksuldur.

Ve bedenini ihmal eden ruh da kanatlanamaz.

 

Gerçek insanlık, bu iki denizin birleştiği yerde başlar.

Ne sadece ruh ne sadece beden…

İkisinin de hakkını verebilen, kendini bilen, sorgulayan ve anlam üreten insan — işte o, yaşayan insandır.

 

Belki de insanlığın en büyük görevi, bu dengeyi yeniden hatırlamaktır.

Çünkü ruh ve beden bir araya geldiğinde, insan sadece var olmaz…

İnsan olur.

 

Kendini Bilmek – Kalbin Huzuruna Doğru Sessiz Bir Yolculuk

İnsanın en uzun yolculuğu, adım atarak değil, içe dönerek başlar.

Dış dünyada nice dağlar aşılır, şehirler geçilir, kalabalıklar tanınır… ama insan, kendi içine bir adım atamazsa, hâlâ kayıptır.

Gerçek değişim, dışarıda değil, içeride başlar.

Ve bu değişimin adı, binlerce yıldır fısıldanan o eski öğüttür:

“Kendini bil.”

 

Kendini Bilmek Nedir, Gerçekte?

 

Kendini bilmek, kim olduğunu hatırlamaktır.

Unuttuğun yüzünü, susturduğun sesini, bastırdığın kalbini yeniden duymaktır.

Çünkü insan çoğu zaman başkalarının gözlerinde var olmaya çalışır; takdir, başarı, statü, sevgi… bunların hepsi birer maskeye dönüşür.

Ama bir gün, bütün maskeler yorulur.

İşte o gün, insan kendi yüzünü aramaya başlar.

 

Kendini bilmek;

sadece ismini, geçmişini, ya da mesleğini bilmek değildir.

Korkularının kökünü, arzularının yönünü, sevinçlerinin nedenini anlayabilmektir.

Yani insanın kendi içindeki haritayı yeniden çizebilmesidir.

 

Bu harita olmadan yaşamak, pusulasız bir denizde sürüklenmek gibidir:

Bir yere gidersin, ama nereye gittiğini bilmezsin.

Bir şeyler hissedersin, ama neden hissettiğini anlayamazsın.

İşte kendini bilmek, o denize anlam katmaktır — varlığının yönünü bulmaktır.

 

Stresin Karmaşasından Kalbin Huzuruna

 

Modern çağın insanı, sürekli bir koşunun içindedir.

İşler, hedefler, sorumluluklar, görüntüler, beğeniler…

Ama en çok da “yetememe” duygusunun ağırlığı altında ezilir.

Stres dediğimiz şey, çoğu zaman dış dünyanın değil, kendi iç çatışmalarımızın yankısıdır.

 

Kendini bilmeyen insan, kendi sınırlarını da bilmez;

bu yüzden herkesin temposuna uymaya çalışır, herkesi memnun etmeye çabalar.

Oysa kendini bilen insan, neye evet demesi gerektiğini bildiği kadar, neye hayır diyebileceğini de bilir.

Ve hayır diyebilmek, iç huzurun ilk kapısıdır.

 

Kalbin huzuru, sessiz bir göl gibidir.

Rüzgâr estiğinde bile, dibinde sükûnet vardır.

Kendini bilen insan, işte o derinliği taşır.

Yüzeyde fırtınalar kopsa da içi sakindir.

Çünkü bilir ki, dış dünya geçicidir; ama kalbin sesi, sonsuzdur.

 

Bir Müzisyenin Uyanışı

 

Bir müzisyen düşün.

Yıllarca sahnelerde alkış almış, herkes tarafından takdir edilmiş.

Ama bir gün, kalbinin derininde bir boşluk hissetmeye başlar.

Kendini dış dünyanın gürültüsünde kaybetmiştir.

Ve bir sabah, kimsenin bilmediği bir sahilde, eline gitarını alır…

Bu kez çaldığı şarkı kalabalıklar için değil, kendi ruhu içindir.

O anda fark eder ki, müzik aslında bir kariyer değil, bir dua biçimidir.

O gün kendi iç sesini duyduğunda, yıllardır aradığı huzura kavuşur.

İşte “kendini bilmek” dediğimiz şey, bazen bir notada, bazen bir sessizlikte doğar.

 

Kendini Tanımanın Yolları

 

Kendini bilmek bir varış noktası değil, bir yolculuktur.

Her gün biraz daha öğrenilen, her düşüşte biraz daha derinleşen bir süreçtir.

Bu yolculuğu kolaylaştıran bazı adımlar vardır:

 

Sessizliği Dinlemek:

Gürültüden uzaklaştığında, iç sesini duymaya başlarsın.

Sessizlik, ruhun aynasıdır; içinde kim olduğunu yansıtır.

 

Yalnızlığı Kucaklamak:

Yalnızlık, eksiklik değil; kendinle tanışma fırsatıdır.

İnsan, yalnız kaldığında kalabalıkların içinde kim olduğunu fark eder.

 

Gözlemlemek:

Duygularını, tepkilerini, arzularını yargılamadan izlemek.

Her hissin bir öğretmeni vardır; onu dinlemek, kendini anlamanın ilk dersidir.

 

Yazmak:

Günlüğe dökülen kelimeler, zihnin aynası olur.

Yazdıkça düşüncelerin sadeleşir, duyguların şekil kazanır.

 

Empati ve Geri Bildirim:

Başkalarının gözünden kendine bakmak;

bazen insanın kendini fark etmesi için bir başkasının aynasına ihtiyaç vardır.

 

Kendini Bilmek Üzerine Felsefi Bir Bakış

 

Sokrates’in “Kendini bil” sözü, sadece bir öğüt değil, insan olmanın özüdür.

Çünkü insan, kendini tanımadan neyi savunduğunu, neye inandığını bilemez.

Doğu’nun bilgeleri de aynı şeyi farklı bir dille söyler:

“Evreni bilmek istiyorsan, önce kendi içindeki evreni keşfet.”

 

Ruhunu tanımak, dış dünyayı anlamanın anahtarıdır.

Çünkü insan, dışarıda gördüğü her şeyi, kendi iç dünyasının yansımasıyla görür.

Eğer içi bulanıksa, dış dünya da karanlık görünür.

Ama kalbi berraksa, dünya da güzelleşir.

 

Bu yüzden bilgelik, başkalarını anlamaktan önce, kendini anlamaktır.

Gerçek bilgelik, dışarıdan değil, içeriden doğar.

 

Kendini Bilen İnsan – İnsanlığa Işık Tutan Ruh

 

Kendini bilen bir insan, sadece kendine değil, çevresine de huzur getirir.

Çünkü artık dünyaya tepkisel değil, bilinçli yaklaşır.

Kendi karanlığını tanıyan biri, başkasının karanlığını da yargılamaz;

onu anlar, çünkü orada bir zamanlar kendisi de bulunmuştur.

 

Bir liderin adaleti, bir sanatçının derinliği, bir dostun sadakati…

hepsi, kendini bilen bir ruhun eseridir.

Kendini tanıyan insan hem iç dünyasında hem toplumda dengeyi kurabilir.

Ve işte o zaman insanlık, sadece ilerlemez; olgunlaşır.

 

Huzurun Kapısı İçindedir

 

Kendini bilmek, kalabalıklardan kaçmak değil;

kalabalıkların içinde kendin olabilmek demektir.

Dış dünyanın karmaşasında kaybolmak yerine, kalbinin huzuruna sığınabilmektir.

Çünkü insanın gerçek evi, kendi içindedir.

 

Her insanın içinde bir ışık yanar; kimi zaman sönük, kimi zaman parlayan.

O ışığı bulmak, işte bütün yolculuğun anlamıdır.

Ve belki de huzur, başka hiçbir yerde değil,

kendini tanıyan bir kalbin sessizliğinde gizlidir.


Erol Kekeç/29.09.2025/Sancaktepe/İST

10 Ekim 2025 Cuma

Batan Geminin Yolcuları ve Anlamlı Yaşamın Kılavuzu


Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma

İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaşamak, yaşamakla anlam bulmak aynı şey değildir. İnsan, kalbiyle değil cüzdanıyla ölçülür hâle geldiğinde, ruhu bedeninden önce ölür. Bu çağ tam da o çağdır: Ruhların cansız, kalplerin donuk, vicdanların susturulduğu bir çağ.
Böylesi bir çağda “anlamlı yaşamak” sadece bir erdem değil, bir direniş biçimidir.

Anlamsızlığın Kuşattığı Dünya

Bugün dünya büyük bir gemiye benziyor, dışı parlak, içi çürümüş. Gemi ilerliyor gibi görünüyor ama aslında su alıyor. Herkes batışı görüyor, ama kimse gemiden inmeye cesaret edemiyor. Çünkü herkes geminin kaptanına, yani sistemin efendilerine inanıyor. Onların ellerinde olmayanı dağıttıklarını, kurtuluş bileti sattıklarını zannediyor.
Oysa gerçekte onlar, batmakta olan geminin üstünde kadeh kaldıran, sahte ışıklarla gecenin karanlığını süsleyen düzenin bekçileri.

Bu düzende insan, artık kendi anlamının öznesi değil, başkalarının kurguladığı bir hikâyenin figüranı hâline getirildi.
Sahip olduklarını kaybetme korkusu, insanı kimliğinden, vicdanından ve inancından uzaklaştırdı.
Anlamlı yaşamak yerine, başkalarının anlam diye sunduğu yapay hayatları satın alır olduk.

Oysa bir hayatın anlamı, içindeki “neden” sorusunun cevabında gizlidir.
Ve bugün çok az insan neden yaşadığını gerçekten biliyor.
Sadece “nasıl yaşarım” diyenlerin dünyasında “niçin yaşamalıyım” diyenler azaldı.
Bu azalanlar, toplumun gözünde tuhaf, anlaşılmaz, hatta delidir.
Ama hakikatin tarihine baktığınızda, bütün devrimleri deliler yapmıştır;
çünkü onlar, herkesin uyuduğu yerde uyanmayı tercih etmişlerdir.

Batmayan Yolcuların Yanılgısı

Batan geminin yolcuları arasında kendini kurtarılmış sananlar vardır.
Kaptanın, “merak etmeyin, bu gemi batmaz” sözüne iman ederler.
Oysa tarih, aynı cümleyi “Titanic”in kaptanının da kurduğunu yazar.
Ve batmayan gemi, ilk seferinde sulara gömülmüştür.

Bugünün insanı da kendi “Titanic”inde yaşamaktadır.
Paranın, makamın, şöhretin, teknolojinin üzerine inşa ettiği gemide…
Ama suyun altında başka bir dünya vardır; o dünyanın sakinleri balıklardır.
Yani doğallığını koruyan, suyun içinde yaşamayı bilenler.
Yani fıtratına uygun yaşayanlar.

İnsan, bu fıtratını unuttuğu için batmaktadır.
Yani gemi değil, insanın ruhudur batan.
Birçoğu o kadar derine batmıştır ki, artık suyun yüzünü bile göremez hâle gelmiştir.
Ve batışını yüzüş sanmaktadır.

Anlamlı Yaşamın Anatomisi

Bir yaşamın anlamlı olup olmadığını gösteren en büyük ölçü, o yaşamın neye hizmet ettiğidir.

Eğer yaşam, sadece bireysel hırsların, geçici arzuların, başkalarını ezerek var olma tutkularının esiriyse, o yaşam bir mezarın süslenmiş hâlidir.
Ama eğer yaşam, bir hakikatin, bir vicdanın, bir iyiliğin hizmetindeyse; o yaşam, ölse bile yaşamaya devam eder.

Anlam, süslerde değil, derinliktedir.
Tıpkı denizin üzerindeki köpüklerin geçici ama altındaki akıntının kalıcı olması gibi.
Bugün çoğu insan köpüklere âşık; akıntıdan habersiz.
Yani görünene sarılıyor, görünmeyeni unutuyor.

Oysa anlamlı yaşamak, görünmeyenle bağ kurmak demektir.
Yani kalbinin sesini duymak, vicdanının aynasına bakabilmektir.
İnsan, kendi iç dünyasına inmeden dış dünyanın esaretinden kurtulamaz.

Bu nedenle anlamlı yaşamak, bir “yolculuk” değil, bir “dönüştürme sürecidir.
İnsan, önce kendi içinde yol alır.
Korkularını, tutkularını, sahte inançlarını, yalanlarını bir bir tanır.
Sonra o karanlıklarıyla yüzleşir.
Ancak o zaman yolun sonunda ışığı görür.

Efendilerin Dağıttığı Bahşiş, Zihinsel Esaret

Bugünün insanı, efendilerinin bahşişiyle mutlu olmayı öğrendi.
Biraz alkış, biraz para, biraz takdir...
Ve ruhlar satıldı.
Düşünceler kiralandı.
Vicdanlar susturuldu.

Bir insanın aklına hükmetmek, onu zincirle bağlamaktan daha kolay hâle geldi.
Zihin, modern çağın en çok işgal edilen toprak parçası oldu.
Beyinler, medya denen görünmez imparatorluklar tarafından yönetilirken, insan kendini özgür sanıyor.
Oysa farkında bile olmadan yönlendiriliyor.

İnsanlık, kendi yönünü kaybettiğinde; her yön gösteren sahte bir pusulaya inanmak zorunda kaldı.
Bu pusulalar, insanı hakikate değil, tüketime yönlendiriyor.
Ve insan, ne kadar tüketirse o kadar “var olduğunu” sanıyor.

Ama varlık, sahip olmakla değil, anlamakla mümkündür.
Bir şeyi anlamadan sahip olmak, onu kaybetmenin en kısa yoludur.
Bugün insanlar anlamadan inanıyor, anlamadan seviyor, anlamadan öfkeleniyor.
Ve anlamadan yaşayıp anlamadan ölüyorlar.

Korkunun İman Gibi Göründüğü Zamanlar

Korku, en eski efendidir.
Korkutanlar, hep yönetenler olmuştur.
İnsanlar özgürlükten değil, yalnızlıktan korktukları için biat eder.
Bir toplumu yönetmenin en etkili yolu, onu korkularla terbiye etmektir.
Böylece insan, efendisinin zincirini bile kutsal bir takı gibi taşır.

Ama hakikat, korkak kalplere inmez.
Anlamlı yaşam, cesur bir kalbin eseri olabilir ancak.
Çünkü anlam, bedel ister.
Ve bedel ödemeden hakikate ulaşılmaz.

Nuh’un gemisinde yer almak, o dönemin toplumunda delilik sayılıyordu.
Çünkü herkes suyun ne olduğunu biliyordu, ama tufanın ne demek olduğunu anlayamamıştı.
Bugün de aynı: İnsanlar teknolojiyi biliyor ama tufanı görmüyor.
Tufan, ekranların arkasında, kalplerin içinde başladı bile.

Modern Çağın Nuh’u Olmak

Bugünün Nuh’u, gemisini tahtadan değil, vicdandan yapar.
Gemisinin direği imandır, yelkeni sabırdır, pusulası hakikattir.
Ve o gemiye binenler, ne sayıyla çoğalır ne de kalabalıkla güçlenir.
Onlar inançla ayakta kalır.

Ben, anlamlı bir yaşamın kollarında kulaç atarak bu sularda yol almak için yola çıkanlardanım, diyorsunuz…
İşte tam da bu, modern çağın Nuh gemisine binmektir.
Yani batmayan bir inançla yola çıkmak, suların ortasında bile umudu korumaktır.
Kurtuluş, gemide yer bulmakta değil, o geminin ruhuna sahip olmaktadır.

Yönünü Kaybedenlerin Pusulası

Bugün birçok insan, yönünü kaybetmiş olmanın farkında bile değil.
Kendi iç dünyasına yabancılaşmış insan, artık başkasının rehberliğinde yürümek zorunda kalıyor.
Ama yönünü bilmeyen, başkasına yön tayin edemez.
Bu nedenle, birinin size “gel bu tarafa” demesi, onun gerçekten yolu bildiği anlamına gelmez.

“Ben yön bulamamış olanların bana yön tayini etmelerinden yol bulacağına inananlardan değilim.”

Bu, hem bireysel hem toplumsal anlamda bir uyarıdır.
Çünkü bugün dünyayı yönetenlerin büyük kısmı yönünü kaybetmiş, ama hâlâ başkalarına yön göstermeye çalışıyor.
Kendi karanlığında ışık sattıklarının farkında bile değiller.

Gerçek yol, başkalarının gösterdiği değil, insanın içinden doğan ışıktır.
Ve o ışığın kaynağı, Rabbine teslim olmuş bir kalptir.

Hakikatin Rotası, “Rabbim Ancak Doğru Yola İletir”

Bu cümlenin içindeki kudret, bütün felsefi kitapların, bütün ideolojik manifestoların ötesindedir.
Çünkü yönü insandan alır, Allah’a verir.
İnsan hata yapabilir, yanılabilir, yönünü şaşırabilir.
Ama doğru yolun sahibi Allah’tır.

İnsanın en büyük yanılgısı, kendi aklını mutlaklaştırmasıdır.
Oysa akıl, imanla birleştiğinde rehber olur; imandan ayrıldığında kibir doğurur.
Ve kibir, anlamlı yaşamın en büyük düşmanıdır.

Gerçek anlamlı yaşam, Allah’ın gösterdiği yolda yürümektir.
O yol bazen dikenlidir, bazen ıssızdır, bazen de karanlıktır.
Ama o yolun sonunda bir nur vardır; hakikat nuru.
Ve o nur, ancak temiz kalplere görünür.

Yaşamın EMAR’ı, İç Dünyanın Taraması

Eğer bir yaşamın EMAR’ını çekmek istiyorsak, önce kalbin atışlarına bakmalıyız.
Kalp sadece kan pompalamaz; anlam pompalar, vicdan pompalar, merhamet pompalar.
Eğer bir kalp sadece kan pompalıyorsa, o kalp yaşamıyor, sadece çalışıyordur.

İnsanın ruhsal EMAR’ı çekildiğinde, bazı bölgelerin karardığını görürsünüz:

  • Merhamet lobu sönmüş,

  • Vicdan dokusu incelmiş,

  • Hakikat sinirleri kopmuş,

  • Empati kasları körelmiş…

İşte bu, modern insanın anatomisidir.
Ve bu anatomiyi düzeltmek için ilaç değil, iman gerekir.
Çünkü ruhsal yaralar ancak manevi güçle iyileşir.

Anlamlı Yaşamak Bir Lüks Değil, Mecburiyettir

İnsan, kendine ve Rabbine sırtını döndüğünde; anlamı da, yönü de, huzuru da kaybeder.
Bugün anlamlı yaşamak, sadece bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Çünkü anlamsız bir yaşam, sadece bireyi değil, toplumu da zehirler.

Batan geminin yolcuları, hâlâ geminin batmadığına inanmakla meşgul.
Ama hakikat, suların altından sesleniyor:

“Gerçek kurtuluş, gemide değil, gemiyi inşa eden inançta gizlidir.”

Ben, o inancın izinden gidenlerdenim.
O inanç ki insanı korkudan özgürlüğe, sahtekârlıktan hakikate, bataktan yüceliğe taşır.
Ve o inançla yaşamak, sadece yaşamak değildir —
Bu, yeniden doğmaktır.

Erol Kekeç/09.10.2025/Namazgah-Çamlıca/İST

4 Ekim 2025 Cumartesi

Donmuş Varlıklar Isınan Siyaset



 EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında

EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi

ABD'den çok kazançlı dönüyoruzun akabinde yapılanlar genel anlamda bizi hayal kırıklığına uğratmadı ancak özelde baktığımızda bu uygulamayı bir yere şahsi olarak yerleştiremedim...Resmi gazete ekleri ve dünyadan yaklaşımları derledim sizlerle paylaşıyorum benim bu konudaki düşüncem bellidir....Bindik bir alamete gidiyok Gıyamete...Merhum Cem Karaca'nın dediği gibi....

1) Kararın (Resmî Gazete’de yayımlandığı şekilde) tam metni- derleme

Aşağıdaki metin, 1 Ekim 2025 tarihli T.C. Resmî Gazete (Sayı: 33034 — 1. Mükerrer)’de yayımlanan “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1718 (2006) Sayılı ve Müteakip Kararları ile 2231 (2015) Sayılı Kararının Uygulanması Hakkındaki 24/2/2021 tarihli ve 3578 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının Eki EK-5 Sayılı Listede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar (Karar Sayısı: 10438)” başlığını taşımaktadır. (Aşağıdaki başlık, yürürlük ve hüküm metni haber ve mevzuat sitelerinden derlenmiştir.)

CUMHURBAŞKANI KARARI
Karar Sayısı: 10438
1 Ekim 2025

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1718 (2006) Sayılı ve müteakip kararları ile 2231 (2015) Sayılı kararının uygulanması hakkındaki 24/2/2021 tarihli ve 3578 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının eki EK-5 sayılı listede değişiklik yapılmasına ilişkin kararın yürürlüğe konulmasına, 7262 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri gereğince karar verilmiştir.

Karar maddeleri (özet / resmi düzenleme diline uygun şekilde):

  1. Ek-5 sayılı listede yer alan kişi ve kuruluşlara ilişkin değişiklik (kararda belirtilen isim ve kuruluşların EK-5'e eklenmesi) kabul edilmiştir.

  2. Bu kararın hükümlerini Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı yürütür.

  3. Bu karara ilişkin itirazlar ve başvuru yolları 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun hükümlerine göre düzenlenmiştir; mal varlığı dondurulan kişiler/kuruluşlar, anılan kanun çerçevesinde Denetim ve İşbirliği Komisyonu aracılığıyla BMGK'ye iletilmek üzere başvurabilirler.

  4. Bu karar yayımlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer.

EK-5 (kararla malvarlığı dondurulanlar — DERLEME)
(Haber kaynaklarının birden çok yerde aktardığı şekilde — Resmî Gazete eki olarak yayımlanan liste şu kişi ve kuruluşları içerir — isimler haber kaynaklarından derlenmiştir:)

Kişiler (örnek liste — haberlerde 20 isim olarak verildi):
Dawood Agha-Jani; Amir Moayyed Alai; Behman Asgarpour; Mohammad Fedai Ashiani; Abbas Rezaee Ashtiani; Haleh Bakhtiar; Morteza Behzad; Seyyed Hussein Hosseini; Ali Hajinia Leilabadi; Hamid-Reza Mohajerani; Jafar Mohammadi; Ehsan Monajemi; Houshang Nobar; Mohammad Qannadi; Amir Rahimi; Javad Rahiqi; Abbas Rashidi; M. Javad Karimi Sabet; Seyed Jaber Safdari; Ghasem Soleymani. sondakika.com+1

Kuruluşlar (haberlerde 17–18 kurum olarak verildi — örnekler):
Atomic Energy Organization of Iran (İran Atom Enerjisi Kurumu), Bank Sepah; Bank Sepah International; Isfahan Nuclear Fuel Research and Production Center (NFRPC); Isfahan Nuclear Technology Center (ENTC); First East Export Bank; Iran-India Shipping Company (İrano Hind Shipping Company); Irisl Benelux NV; Jaber Ibn Hayan (veya Jaber İbn Hayan şirketi); Karaj Nuclear Research Center; Kavoshyar Company; Mesbah Energy Company; Modern Industries Technique Company; Novin Energy Company; Agricultural and Medical Nuclear Research Center; Pars Tarash (Pars Trash) Company; Pishgam (Pioneer) Energy Industries; South Shipping Line Iran; Tamas Company. (Haber metinleri kurum adlandırmalarında küçük farklılıklar gösterebilir; nihai ve bağlayıcı metin EC-5’in PDF eki olup Resmî Gazete’nin eki olarak yayımlanmıştır). sondakika.com+1

Kaynak notu: yukarıdaki metin ve listeler Resmî Gazete’nin 01.10.2025 tarihli mükerrer nüshasında yayımlanan karara dayanır; aynı metin çok sayıda bağımsız haber ve mevzuat sitesinde de aynen yer aldı. (Resmî Gazete PDF kopyasına işaret eden Hazine/Maliye sunucusunda ilgili PDF bulundu; benim taraftan PDF erişiminde zaman aşımı oldu. Bu metinler haber kuruluşlarının Resmî Gazete’den doğrudan aktarımlarına göre derlenmiştir). Legalbank+1

2) MASAK (Uygulama / Deliller) — ne gösteriyor?

  • MASAK (Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesindeki Mali Suçları Araştırma Kurulu), Türkiye’de malvarlıkları dondurulanların tespiti, listelenmesi ve bu tedbirlerin bankacılık/finansal sisteme uygulanması konusunda yetkili kurumdur. MASAK’ın sayfasında “BKK ile malvarlıkları dondurulanlar” başlığı altında ilgili listeler yayınlanır; Hazine ve Maliye uygulama birimleri (MASAK, banka uygulamaları) kararın icrasından sorumludur. Masak+1

  • MASAK’ın yayımladığı listeler (ve/veya Hazine webine konulan ekler) bankalara, aracı kuruluşlara ve resmi mercilere hesapların bloke edilmesi, işlem yasağı konması gibi uygulamaları emretme gücünü verir. MASAK sayfası ve Resmî Gazete kararı, kartvizit olarak kimin (isim/kuruluş) hangi hukukî gerekçeyle dondurulduğunu gösterir — yani “delil” burada uygulama emridir: karar + ek liste = MASAK uygulaması. Masak

  • Hukuki dayanak olarak karar, 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan usul-esas düzenlemelere atıf yapıyor; bu çerçeve BMGK yaptırımlarının iç hukuka aktarılmasını düzenler. MASAK uygulamaları ve “dondurma” mekanizması bu kanun çerçevesinde işler. LEXPERA+1

3) Bu kararla temelde ne yapılmak isteniyor? (makro amaçlar)

Kısa cevap: Türkiye, BMGK/E3–ABD ekseninde yeniden yürürlüğe giren yaptırım rejimini (snapback ve AB/ABD uygulamaları) iç hukuka geçiriyor; İran'ın nükleer tedarik zincirlerine finansal erişimi sınırlamaya yönelik somut bir adım atıyor. Bu politikanın arkasında birkaç maksat görülebilir:

  1. Uluslararası yükümlülüklere uyum / hukuki konformite: BMGK kararlarını iç hukumata aktarma yükümlülüğü ve AB/ABD ile uyum gösterme iradesi. (Uygulama Hazine/MASAK tarafından yürütülecek). Legalbank+1

  2. Finansal ve bankacılık risklerini sınırlama: İran'la iş yapan kişi/kuruluşların Türkiye bankacılık sistemi üzerinden “yasaklı faaliyet” yürütmesi veya Türkiye üzerinden yaptırım delme riskinin azaltılması. (ABD’nin ve AB’nin yeniden devreye soktuğu yaptırımlar açısından ikincil yaptırım riski). U.S. Department of the Treasury+1

  3. Diplomatik-jeopolitik yakınlaşma/denge arayışı: Özellikle ABD ve E3 ile ilişkileri toparlama/cihazlama çabası — Türkiye’nin Washington ziyareti ve yüksek düzeyli görüşmeler ışığında “yükümlülüklere uyum” mesajı verme ihtimali. (Zamanlama burada önem taşıyor; neden sonra tartışacağım). Reuters

  4. Proliferasyon engeli / bölgesel güvenlik söylemi: Resmî söylemde karar, İran’ın nükleer faaliyetlerinin yayılmasının önlenmesi gerekçesine dayanıyor; teknik amaç, nükleer programla doğrudan bağlantılı tedarikçi zincirine finansal erişim sağlamayı zorlaştırmak. Critical Threats

4) “ABD’den kazançlı döndük” — bunun karşılığı bu karar mı? (olası bağlantı / değerlendirme)

  • Faktlar (zamanlama): Başkan Erdoğan ve heyeti Eylül sonu UNGA/White House görüşmeleri yaptı; Erdoğan-Trump görüşmesi 25 Eylül 2025 tarihlidir. Resmî Gazete kararı 1 Ekim 2025’de yayımlandı. Bu zamanlama bir ilişkilendirme imkânı verir: yüksek düzeyli görüşme → bir hafta içinde yaptırım uygulamasına geçiş. Reuters+1

  • Ne söyleyebiliriz (objektif): Zamanlama bir korelasyon gösterir, ama tek başına "satın alma / pazarlık" kanıtı değildir. Diplomasi genellikle böyle anlık karar/uygulama düşüşleriyle eş zamanlıdır; ülke liderleri dış ilişkilerde tavizler ve uzlaşmalar üzerinden pratik kazanımlar peşinde koşarlar. Ancak somut «resmi-yazılı» kanıt olmadan doğrudan “ABD’den pazarlık karşılığı Türkiye İran’a karşı yaptırım uyguladı” demek iddiadır. Yine de dış politika pratiklerinde belli ödünler-karşılıklar mantığı sık gözlenir: (1) politik destek/işbirliği, (2) ekonomik paketler/teknik işbirlikleri (ör. enerji, savunma anlaşmaları) ve (3) yaptırım uygulamalarında uyum — hepsi bir paket içinde tartışılabilir. Atlantic Council+1

5) İran üzerinden Türkiye karanlık bir kuyuya mı çekiliyor? — riskler ve muhtemel olumsuz sonuçlar

Bu kararı “tek başına” karanlık bir kuyunun başlangıcı olarak okumak abartı olabilir; ama gerçek, somut riskler var:

A. Ekonomik/enerji riskleri

  • Doğrudan enerji riski: Türkiye’nin İran’dan boru hattı üzerinden aldığı doğal gaz (mevcut kontrat yaklaşık 9.6 bcm/yıla kadar; kontrat 2026’da sona eriyor) ve bölgesel enerji tedarik zincirleri göz önüne alındığında, İran’la ekonomik ilişkilerde gerileme riskleri var. İran, misilleme olarak tedarikleri kısıtlayabilir veya fiyatı yükseltebilir. Bu Türkiye için kış aylarına girerken tedarik güvenliği riski demektir. S&P Global+1

  • Ticaret/lojistik: İran’la karayolu/denizyolu ticaretinde aksama, bankacılık işlemlerinde zorluklar; Türkiye’de İran’a mal sağlayan ya da İran’dan tedarik yapan şirketlerin iş yapma maliyeti artar. Ayrıca çift taraflı ticaret ve KOBİ’ler etkilenir. ایران اینترنشنال | Iran International

B. Güvenlik / Asimetrik misilleme riski

  • İran’ın bölgesel etki araçları: İran, doğrudan devletlerarası açık savaş yerine daha ziyade proxy gruplar, sınır baskısı, göç yollarının açılması/kapama ve diplomatik misilleme yapma eğilimindedir. Örneğin göç baskısı (Afgan göçmenlerin Türkiye’ye yönlendirilmesi gibi) veya Irak/Suriye’deki milis destekleri artabilir. The Guardian ve diğer kaynaklar İran’ın böyle araçları düşündüğüne dair haberler verdi. Bunlar Türkiye için yumuşak ve orta düzey güvenlik şokları üretebilir. The Guardian+1

  • Diplomatik yıpranma: İran Büyükelçilik düzeyini düşürebilir, ikili projeleri durdurabilir, ortak projelerde (enerji, ulaşım) gecikmeler yaşanır. İran-Türkiye hattında güven biterse bölgesel projeler sekteye uğrar. IRIS

C. Jeopolitik yeniden yönelimler

  • İran’ın Moskova/Şanghay eksenine daha sıkı sarılması: İran daha da Rusya–Çin eksenine yönelerek Türkiye’yi bölgesel ittifaklardan bir miktar izole edebilir veya Türkiye-İran ilişkilerinin ticari kanallarını alternatif partnerlere kaydırabilir. Bu Türkiye’nin diplomatik manevra alanını daraltır. Reuters

D. İç politik sonuçlar

  • Yıpranma & kamplaşma: Hükümete muhalefet, “yabancıya yaranma” veya “bölgesel kardeşe zarar verme” eleştirilerini yükseltebilir. Sivil toplumsal tepkiler (özellikle İslamcı kamuoyu ve İran dostu gruplar) artabilir; bu da iç istikrar maliyeti yaratır. (A. parti tabanında bile farklı algılar olabilir.) birgun.net+1

6) Bölgesel sonuçlar-Türkiye’yi nereye götürebilir?

  1. Kısa vadede: Hükümetin dış politika esnekliği test edilecek — ABD/E3’ye yakınlık karşılığında kısa vadeli diplomatik prim elde edilebilir; fakat İran ile iş yapan şirketler ve sınır güvenliği anlık baskı altında kalabilir. Enerji tedarik yönetimi önemli olur. Reuters+1

  2. Orta vadede: İran, Türkiye’ye karşı önlemler alırsa Türkiye’nin Suriye/Irak sahasındaki etkinliği fiilen zorlaşabilir; Türkiye alternatif tedarikçilerle (Azerbaycan, LNG tedarikçileri, Rusya/Türkmenistan rotaları) ilişkileri derinleştirir. Bu da Türkiye’nin diplomatik yelpazesini daha Batı-eğimli yapabilir veya daha pragmatik “çok cepheli” bir stratejiye iter. Bloomberg+1

  3. Uzun vadede: Eğer Türkiye İran’la ekonomik bağları daraltırsa İran da Türkiye’ye karşı ekonomik/politik karşı hamlelerle bölgede Türkiye’nin nüfuzunu kısmen azaltabilir; Türkiye ise Batı ile bağlarını güçlendirirken farklı bir denge maliyeti öder (ör. Rusya/Çin ilişkilerinde denge arayışı). IRIS

7) Tüm olumsuzlukların listesi 

  • Enerji tedarikinde kesinti/ücret artışı riski; kışa girerken arz güvenliği maliyeti. 

  • İkili ticarette aksama, bankacılık işlemlerinde zorluklar, Türkiye’de İran bağlantılı ticari aktörlerin zarar görmesi. ایران اینترنشنال | Iran International

  • Bölgesel misillemeler: göç baskısı, proxy riskleri, diplomatik gerileme. The Guardian

  • İran’ın Rusya/Çin’e yaklaşmasıyla Türkiye’nin manevra alanında daralma. Reuters

  • İç politika ve toplumsal kamplaşmada artış; hükümete yönelik içeride “satılma / taviz” suçlamaları. 

8) Türk halkının tavrı-derin sorgulama (sosyal-politik psikoloji)

Türk toplumunda bu tür adımlara verilen tepkiler genelde kutupsal olur. Kısa bir analitik çerçeve:

  • A) Güvenlik-pragmatistler (devletçi seçmen, bazı iş çevreleri): Bu kesim, uluslararası yalnızlaşma riskine karşı “uyum” ve ekonomik-diplomatik fayda (ör. ABD ile yeni ticaret/savunma/enerji anlaşmaları) beklentisiyle kararı anlayışla karşılayabilir. Onlara göre yaptırım uygulamak, Türkiye’nin finansal/ekonomik risklerini azaltır. Atlantic Council

  • B) İdeolojik / bölgesel dayanışma duygusu (gazeteci, aktivist, bazı muhalefet grupları, İslamcı kamuoyu): İran gibi bölge ülkelerine yönelik yaptırımların “bölgesel dayanışmaya aykırı” olduğu ve Türkiye’nin bağımsız dış politika yapma kapasitesinin zedelendiği görüşünü savunabilir. Bu kesimler hükümeti “yabancılara yaranma” ile eleştirebilir. birgun.net+1

  • C) Ekonomik mağduriyet grubu (sanayici, ticaret yapan KOBİ’ler): Hükümetin adımı, doğrudan günlük ticari maliyetlerini artırırsa tepki ekonomik zeminden gelecektir; bu kesim kamuoyunu ekonomik hassasiyetler yönünde zorlar. Daily Sabah

Genel sonuç: Toplumdaki tavır belirleyici bir “ortak kanaat” oluşturmaz; kutuplaşma derinleşir. Bu kutuplaşma, hükümet için kısa vadede yönetilebilir fayda/hasar dengesi oluşturabilir ama orta-uzun vadede sosyal uyum maliyetleri doğurur.

9) Kısa ve eyleme dönük tavsiyeler (politik, ekonomik, sosyal)

  1. Resmî metni kontrol et (hukuki kesinlik): Resmî Gazete’nin mükerrer 01.10.2025 nüshasının PDF’sini (EK-5 ekiyle) doğrudan Resmî Gazete arşivinden ve Hazine/MASAK sayfasından indir ve kararın birebir metnini sakla. (Benim taraftan PDF erişiminde zaman aşımı oldu; istersen tekrar denerim.) Legalbank+1

  2. Enerji tedbir planı: Hükümet, İran’dan gelebilecek tedarik riski için yedek planlarını (LNG, Azerbaycan/Türkmen /Kuzey rotaları, stok artırımı) hızla devreye almalı. Bloomberg

  3. Hukuki şeffaflık ve iletişim: Dondurulan kişiler/kuruluşlar için itiraz hakkı ve sürecin nasıl işleyeceği (Denetim ve İşbirliği Komisyonu) açıkça halka ve iş dünyasına anlatılmalı. Masak

  4. Sosyal uzlaşı kanalları: Toplumsal kutuplaşmayı azaltmak için muhalefetle ve sivil aktörlerle iletişim kanalları açık tutulmalı; ekonomik destek paketleri KOBİ’lere sunulmalı.


Kaynakça — en yük taşıyan bağlantılar 

Resmî Gazete/derleme sayfaları — Resmî Gazete 01.10.2025, Sayı 33034 (mükerrer) — Karar Sayısı: 10438. (haber ve mevzuat siteleri metni yayımladı). Legalbank+1

  • MASAK — “Malvarlıkları Dondurulanlar” ve 7. Madde sayfaları. Masak+1

  • Reuters — CEVAPLAR / uluslararası bağlam: Rusya/Çin tepki ve yaptırımların yeniden devreye girmesi hakkında haberler. Reuters+1

  • Reuters / diğer haberler — Erdoğan-Trump görüşmesi ve New York/White House ziyaretleri (zamanlama). Reuters

  • Argus / S&P Global / AA — Türkiye-İran doğalgaz ilişkileri ve enerji riskleri (9.6 bcm kontrat, 2026 sonu). Argus Media+1

  • The Guardian — İran’ın misilleme seçenekleri (göç, diplomasi, vs.).

Bahadır Hataylı/04.10.2025/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!