Bu Blogda Ara

10 Mayıs 2025 Cumartesi

İnsanlık adına ayağa kalk



Ey insanlık! Ey yeryüzünün vicdan sahibi insanı! Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi, Ateisti, Doğucusu, Batıcısı…

Hangi inanca sahip olursan ol, hangi dili konuşursan konuş, hangi ülkede yaşarsan yaşa; şimdi konuşmanın, ayağa kalkmanın, direnmenin zamanıdır!

Çünkü gözlerimizin önünde bir halk, bir insanlık, bir nesil yok ediliyor!

Çünkü çocuklar uyurken değil, öldürülürken sessiz kalmak, artık bir tarafsızlık değil; doğrudan zalimin safında olmaktır!

Sessizlik, suça ortaklıktır!

Artık susma zamanı değil! Artık "bizden uzak" deme zamanı değil! Artık "ben ne yapabilirim ki?" diyerek kendini avutma zamanı hiç değil!

Göz göre göre bir soykırım yaşanıyor!

Siyonist bir çete, devlet kılığına bürünerek, yeryüzünün ortasında, dünyanın gözü önünde bir halkı yok ediyor!

Kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden… Evler, okullar, hastaneler, camiler, kiliseler, yurtlar, oyun alanları bombalanıyor.

Ve dünya sadece bakıyor!

Dünya liderleri susuyor! Birleşmiş Milletler karar alıp hiçbir şey yapmıyor! Uluslararası hukuk çöpe atılıyor, insan hakları yerle bir ediliyor!

Ama biz susamayız!

Çünkü biz insanız!

İnsanlık yok olursa dinin ne önemi kalır? İnsanlık yoksa bayrağın ne değeri kalır? İnsanlık yoksa bilim, sanat, şiir, ekonomi neye yarar?

Ey vicdan sahibi insan! Bu çağ, bizim çağımız değil; bu çağ, sınanmış kalplerin çağıdır!

Bu çağ, Firavunlara karşı Musa olmanın, Nemrutlara karşı İbrahim olmanın, Ebu Leheblere karşı Muhammedce direnmenin çağrısıdır!

Kurtuluş, zalime direnmekten geçer!

Bugün eğer Gazze'de ağlayan bir çocuk varsa, sen gülmemelisin. Bugün eğer Filistin'de toprağa düşen bir can varsa, sen uyumamalısın. Bugün eğer bir annenin avuçları evladının cesediyle kapanıyorsa, Sen ekmekten, sudan, hayattan utanmalısın!

Zulüm, sadece bombayla gelmez!

Zulüm, sessizliktir! Zulüm, "bana dokunmayan yılan" demektir! Zulüm, ekran başında izleyip hiçbir şey yapmamaktır!

Artık yeter!

Her ev, bir karargâh olmalı! Her yürek, bir direniş meydanı olmalı! Her insan, bir siper gibi durmalı zalimin karşısında!

Arkamız deniz, önümüzde siyon!

Korkunun hükmü sona erdi! Sıranın bize gelmesini bekleyemeyiz! Zalim doymayacak! Daha fazlasını isteyecek! Daha çok kan dökecek!

Ya şimdi ayağa kalkarız, Ya da çocuklarımızı, torunlarımızı bir cehenneme teslim ederiz!

Unutma, tarihte hiçbir şey sadece yöneticilerle değişmedi! Tarihi değiştiren, ayağa kalkan halklardı!

Bugün de öyle olacak!

Çünkü yöneticiler koltuklarını kaybetmekten korkarken, Biz çocuklarımızı kaybediyoruz!

Çünkü onlar ticareti düşünüyor, Biz insanlığı kaybediyoruz!

Ey insanlık! Bu çağ seni yargılayacak! Tarih seni sorgulayacak! Yaradan sana hesap soracak!

Sloganlarla değil, eylemlerle ses ver!

  • “Gazze susarsa dünya sağır olur!”

  • “Bir çocuk ağlıyorsa, tüm insanlık sınıfta kalmıştır!”

  • “Direnmek yaşamaktır; sessizlik yok olmaktır!”

  • “Siyonizme boyun eğen, insanlıktan düşer!”

  • “Bugün mazlum için ayağa kalkmayan, yarın kendi çocuğu için diz çöker!”

  • “İnsanlık bir bedelse, omuz vermeyen hak etmemiştir!”

  • “Kudüs düştü mü, insanlık düşer!”

  • “Zulmün dini, ırkı, milleti olmaz; zulüm zulümdür!”

  • “Ey insan, adınla yaşa!”

  • “Bir kişi kalsa da direnirsek, insanlık kurtulur!”

Bu bir çağrı değil, Bu bir borç! Bu bir zorunluluk! Bu bir hesap günü uyarısıdır!

İnsanlığın gözleri sana çevrilmiş durumda! Kalplerin sesi senin kalbinle çarpıyor! Gazze'nin yankısı, Yemen'in sesi,çığlığı, Doğu Türkistan'ın feryadı bir oluyor!

Ve sana diyorlar ki: “Susarsan sen de gidersin!” “Zalime karşı direnmeyen, bir gün mazlumu da unutur!” “Hep birlikte kurtulmazsak, teker teker kaybolacağız!”

İnsanlık yükünü al! Yalnızca Filistin için değil, Kendin için ayağa kalk! Çocukların için, vicdanın için, Bu çağda insan kalabilmek için kalk!

Göz göre göre gelen kıyameti durduramazsan, Göz göre göre batacaksın!

Bugün susan diller, Yarın yargılanacak!

Bu sefer slogan değil, Bu sefer devrim olmalı!

Bu sefer yürümek değil, Bu sefer zincir kırmak olmalı!

Bu sefer mektup değil, Bu sefer manifesto olmalı!

İnsanlık adına! Mazlumlar adına! Çocuklar, anneler, yaşlılar adına! Haydi ayağa kalk! Bu çağrıyı duy, Ve asla bir daha susma!

Tilhabeşlifilozof/2025 Mayıs

9 Mayıs 2025 Cuma

Hortum Geliyor-Susturulmuş Seslerin ve Bastırılmış Gazların Hesap Günü

 


Hortum Geliyor- Susturulmuş Seslerin, Bastırılmış Gazların ve Uyutulmuş Toplumların son uyarısı...

“Gaz birikir... sessizlik büyür... ve sonra bir gün yer, Rabbinin emriyle konuşur.”

Bugün bir uyarıyla başlıyorum. Belki kimileri buna "kehanet" diyecek, bazıları "aşırılık", bir kısmı ise "paranoya"... Fakat tarih boyunca hakikati haykıranların söyledikleri ilk anda hep alayla karşılandı. Hz. Nuh'a gülmüşlerdi. "Heyhât! Ne kadar uzak bu söylediklerin!" demişlerdi. Oysa tufan geldiğinde onların kahkahaları boğulmuştu.

Ben de bu çağın ortasında, bu suskun coğrafyada, bastırılmış ve unutulmuş bir sese kulak vererek haykırıyorum:

Bir gaz sıkışması var-Ve bu sıradan bir sıkışma değil.

Bunu sadece ekonomik ya da politik krizler üzerinden okuyamazsınız. Sosyolojinin, psikolojinin, siyasi analizlerin sınırlarını çoktan aşmış bir gerilimden bahsediyoruz. O kadar derinden birikmiş ki bu gaz, yüzeydeki en küçük kıvılcımda patlamaya hazır. Bu gaz, sadece bir toplumun değil; bir coğrafyanın, hatta bir çağın altını üstüne getirecek kadar güçlü.

Uyutulmuş Toplumlar ve Geviş Getiren Zihinler

Toplumlar vardır; düşünür, hisseder, sorgular. Bir de toplumlar vardır; verileni yer, sindiremediğinde geviş getirir, ama yine de şükreder. Bu çağ, ikinci tip toplumların hüküm sürdüğü bir çağ. Ne sunulursa ona razı olan, gerçeğin değil algının peşine düşen, gazla şişirilen, sonra başka bir gazla sönümlendirilen insan toplulukları... Evet, bu çağda insanlar düşünmüyor, hissetmiyor. Sadece tüketiyor. Hem de neyi tükettiğini bilmeden, kimin verdiğini anlamadan.

Bu toplumlar artık yeni bilgiye, yeni hakikate kapalı. Çünkü zihinleri tıka basa dolu. Ama dolu olan hakikat değil; sloganlar, mezhep taassubu, medya manşetleri, siyasal manipülasyonlar... O yüzden bu zihinler, yeni bir şey öğrenemez; sadece daha önce verilmiş olanı tekrar çiğner durur. Tıpkı bir ineğin geviş getirişi gibi.

Ve işte bu uyutulmuş kitleler, asıl tehlikeyi doğurur. Çünkü farkında olmadan biriktirdikleri gaz, sessizliğin içinde büyür. Her bastırılmış çığlık, her yutkunulan adalet, her görmezden gelinen zulüm bu gazı besler.

Gaz Birikir, Hortum Doğar

Bunu bir felaket metaforu olarak değil, hakikatin fiziği olarak söyleyeyim: Baskılanan enerji yok olmaz, birikir. Sosyal olaylar da böyledir. Bastırılan öfke, söndürülmeye çalışılan adalet talebi, görmezden gelinen acılar bir hortum oluşturur. Bu hortum öyle bir anda patlar ki, onun yönünü, hızını, kapsamını hiçbir bilimsel analiz kestiremez.

Hatırlayın 6 Şubat depremini... Yer sarsıldı. Ve yıllardır yapılan haksızlıklar, denetimsizlikler, imtiyazlar, plansızlıklar, rant düzeni bir anda çöküverdi. Ama bu seferki "gaz" başka. Bu seferkinin merkezinde yer değil, insan var.

İnsan sarsılıyor.

İnsan adaletsizlikle, yoksullukla, anlam kaybıyla, inanç boşluğuyla sarsılıyor.

Ve bu sarsıntı, sadece bir ülkeyi değil, tüm bölgeyi, hatta dünya sisteminin kendisini yerle bir edecek bir hortuma dönüşmek üzere.

Emperyalizmin Kalbiyle Atanlar

Bugün İslam coğrafyasında öyle zihinler var ki, emperyalistlerin diliyle konuşuyor, onların kavramlarıyla düşünüyor, onların düşmanlarını düşman, dostlarını dost kabul ediyor. Kalbi emperyalistlerin attığı yerde atıyor. Bir halk kendi özgürlüğü için ayağa kalktığında hemen “fitne” diye yaftalıyor. Bir lider ümmeti birleştirmek için çabaladığında “otoriter” ya da “radikal” etiketi yapıştırılıyor.

Ve en acıklısı, bu yaftaları yapıştıranlar, kendilerini İslam’ın safında sanıyor. Oysa mezhepçiliği din edinmiş, hizbini Allah’ın emrine üstün tutmuş, Amerika'nın gölgesinde ayet ezberleyen bir zihniyetin Hakk'la ne ilgisi olabilir?

Bugün mezhepçiliği iman, emperyalist işbirliğini hikmet, zulme sessizliği basiret sananlar; yarın o hortumun ilk kurbanları olacaklar. Çünkü tarih hep böyle yazıldı. Zulme sessiz kalanlar, zulmün gövdesine ilk çarpanlardır.

Sürgünde Yaşayan Aklın Feryadı

Bu çağda düşünen insan bir sürgündedir. Ne ailede anlaşılır, ne toplumda kabul görür, ne devlette yer bulur. Düşünen insan bu çağda yalnızdır. Ama yalnızlığı hakikatin bekçiliğidir. Çünkü:

  • Düşünmeyen toplumlar kolayca yönetilir.

  • Sorgulamayan halklar kolayca yönlendirilir.

  • Konuşmayan nesiller kolayca susturulur.

Ama bir gün gelir, yer konuşur. Tıpkı Kur’an’ın dediği gibi:

“Yer sarsıldıkça sarsıldığı zaman, içindeki ağırlıkları dışarı attığı zaman, insan ‘ne oluyor buna!’ dediğinde...”

O gün geldiğinde hesap sorulur. O gün geldiğinde “neden sustunuz?” diye sorulur. Ve hiç kimse artık kaçamaz.

O Gün Geliyor

Evet, ben her gece yatağa girdiğimde bu soruyla uyuyorum: Bugün nasıl bir gazapla kuşatılacağız? Çünkü gaz sıkışması artık fiziki sınırlarını aştı. Ruhlar daraldı, kalpler taşlaştı, merhamet kurudu, zihinler yandı. Bu bir çöküşten çok daha fazlası. Bu bir infilak.

Ve o infilakın adı hortumdur. O hortumun hedefi sadece zalimler değil, zalime göz yumanlardır. O hortum sadece bir devletin değil, bir sistemin çöküşüdür. Çünkü bu sistem çürümüş, çözülmüş ve çöküşünü gizleyemez hale gelmiştir.

Bu bir kehanet değil. Bu bir gözlemdir. Bu, kalbini Allah’a teslim etmiş bir vicdanın çığlığıdır. Bu, Hz. Nuh’un “Gemiyi yap!” emrine uyan fıtrattan gelen bir sestir.

Sessiz Güçlere Çağrı

Bu yazı sessiz güçleredir. Hâlâ kalbinde biraz merhamet, biraz akıl, biraz iman taşıyanlara… Hâlâ bir şeyler yapmak için içinde kıpırtı duyanlara… Hâlâ sadece kendini değil, ümmeti düşünenlere…

Uyanın!

Susmayın!

Mezhep değil, merhamet savunun!

Emperyalist değil, mazlumların tarafında olun!

Allah için, adalet için, insanlık için haykırın!

Çünkü bu hortum geldiğinde sizi sessizliğiniz kurtarmayacak. O gün hiçbir siyasi aidiyet, hiçbir sosyal statü, hiçbir diplomatik ilişki sizi o fırtınadan saklayamayacak.

Ve Son Söz...

"Bunlar birer haberdir. Ama her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. O zaman çok yakındır."

Bu manifestoyu bir çığlık olarak yazdım. Bir uyarı, bir haykırış, bir haber. İster "kehanet" deyin, ister "delilik", ister "abartı"… Umrumda değil. Umrumda olan tek şey: Hakkın sesi kaybolmasın. Çünkü bir toplumun sesi susarsa, onun toprağı konuşur. Ve konuşan toprak, artık sadece hikâye anlatmaz; hesap sorar.

Erol Kekeç/08.05.2025/Namazgah/İST

7 Mayıs 2025 Çarşamba

Yastık altı devlete inat yaşama hakkıdır

 


"Yastık altı yani DEVLETİN tespit edemediği, el uzatamadığı, el koyamadığı PARA bu millette olduğu sürece onda ümit vardır..."
(İsmet Özel)

Bu ifade bir iktisat analizi değildir. Bu bir politik refleks ya da ekonomistlerin sevdiği şekilde "kayıt dışı ekonomi "ye dair kaygı da değildir. Bu söz, bir milletin hâlâ kendi iradesine dair taşıdığı son kırıntıların manifestosudur. İsmet Özel’in veciz ifadeleriyle, halkın cebinde kalan son özgürlük alanına işaret eden bu ifade, sadece parayla değil, insanın iradesiyle ilgilidir. Çünkü mesele para değildir. Mesele, paranın temsil ettiği seçme hakkı, kontrol edilemeyen alan, dayatmalara direnme becerisidir.

Modern Çağda Kimin Malı, Kimin İradesi?

Modern devlet aygıtı, görünürde sizi korumak, kollamak ve idare etmek için vardır. Ancak günümüz yönetim biçimleri, halkı sadece "tüketici" ve "vergi kaynağı" olarak gören neoliberal bir tahakküm makinesine dönüşmüştür. Artık birey, sadece karnını doyurması değil; cebindeki paranın hangi banka hesabında olduğunu, ne kadarını harcadığını, nereye transfer ettiğini ve hatta en son hangi dondurmayı yediğini bile devlete ya da algoritmaya rapor eden bir denetim nesnesidir.

Yastık altı para, işte bu denetimden kaçan son irade alanıdır.

Devletin ulaşamadığı para, bireyin ulaşamadığı özgürlüğün sembolü haline gelmiştir. Çünkü bugün her banka kartı bir kelepçedir. Her QR kod, bir takip aracıdır. Her uygulama, sizi izleyen bir “güvenlik kamerasıdır. Ve her kayıtlı işlem, iradenizin teslim alındığı başka bir sahnedir.

“Yastık Altı” Bir İtaatsizlik Alanı

Paranın yastık altında olması; ne Merkez Bankası'nın faiz politikasıyla, ne de Maliye Bakanlığı'nın vergilendirme taktikleriyle yönetilemeyen bir "özgürlük rezervidir. Halk, her ne kadar modern ekonomiye entegre edilmiş gibi görünse de, evinde tuttuğu altınla, dolarla, parayla aslında sessiz bir direnç üretmektedir.

Bu para, zor günlerde kullanılmak üzere değil sadece; aynı zamanda sistemin zorbalığına karşı bir "kaçış planı" olarak elde tutulur. Çünkü insanlar bilir ki, kredi kartları durduğunda marketten ekmek alınamayacak. Dijital cüzdan çöktüğünde pazardan limon bile alınamayacak. Bankalar kapandığında sadece elinde tuttuğun para kadar özgürsündür.

Ve işte bu yüzden, halkın yastık altına gizlediği para, sadece maddi değil, aynı zamanda metafizik bir güvendir. Hatta bu davranış, modern çağın "gizli cihadıdır. Çünkü mümin bilir ki: Zorbalık gelirken, önce seni kendi cebine razı eder.

Para Nerede, İrade Orada

Her şeyi dijitalleştiren bir sistem, seni sadece kolaylaştırmak için değil, seni teslim almak için yapar bunu. Kart kullanırsın, ama hangi harcamaya ne kadar gideceğine o karar verir. Banka hesabındadır paran ama bir kriz anında çekemezsin. Hesabın vardır ama bloken konur. Cüzdanındır ama bir kamu borcuyla el konabilir.

Oysa yastık altındaki para, hiçbir sistemin sana karşı kullanamayacağı bir sığınaktır. Bu yüzden devlet, medya, bürokrasi sürekli aynı şeyi fısıldar: “Yastık altındaki parayı çıkarın; sisteme güvenin; ekonomiye katkı sağlayın.” Oysa bu çağrı, özgürlüklerden vazgeç çağrısıdır.

Biri sana parana ne yapman gerektiğini söylüyorsa, iradene ne yapman gerektiğini de çoktan belirlemiştir.

Kayıtlı Hayatlar, Ruhsuz İnsanlar

İsmet Özel’in bu sözü, sadece parayı değil; aslında hayatlarımızın nasıl kayıt altına alındığını ve bu kaydın bizi nasıl köleleştirdiğini işaret eder. Bugün herkesin kimliği bellidir, yeri bellidir, banka harcaması, sosyal medya hesabı, izlediği diziler, okuduğu kitaplar, paylaştığı gönderiler, hangi siyasi görüşe yakın olduğu, hatta en çok neye kızdığı bile bellidir.

Ve sistem, bu “bilinenlik” sayesinde seni yönlendirir. Bu yüzden, bilinemeyenler sistem için tehlikelidir. O yüzden yastık altı para tehlikelidir.

O yüzden, seni düşünüyormuş gibi görünenler, aslında seni izlemek ve kontrol etmek isteyenlerdir.

Mezbahada Kesilmek İçin Sıra Beklemek

“Hâlâ kendinizi ayakta tutan bir imkânınız varsa yaşama adaysınız, yoksa sizi düşünenlerin sizi götüreceği mezbahada kesilmek için sıranın ne zaman size geleceğini bekleyin.”

Bu söz, hepimizi doğrudan hedef alır. Ve bize sorar: "Seni ayakta tutan imkânın nedir?"

Bugün insanlara sorulsa; “Geçim derdi”, “aile”, “iş”, “kariyer” diyecekler. Ama bunlar, seni sistemin içinde tutan şeylerdir. Oysa “ayakta tutan imkân”, seni sistemin dışında da dik tutan şeydir.

Bu, bazen inancındır. Bazen elinde tuttuğun 5 gram altındır. Bazen kimsenin bilmediği küçük bir tarlandır. Bazen hiç sisteme bulaşmamış bir duandır. Bazen de senden başka kimsenin bilmediği küçük bir “hayır” cevabındır.

Ama bu imkân, eğer devletin erişemediği, sistemin yönlendiremediği bir şeyse seni yaşatır. Yoksa gerisi sadece mezbaha sırası beklemektir.

Kurtuluş Kolektif Değil, Bireyseldir

Bugün ne siyasal partiler, ne sosyal medyadaki “duyarlı kampanyalar”, ne STK'lar ne de büyük lider isimleri seni kurtarmaz. Çünkü sistem, bu yapıların tamamını yutmuştur. Her tarafı kayıt altına alınmış bir toplumu kolektif olarak kurtarmak mümkün değildir. Ancak birey, kendi iradesini kurtararak toplumu tekrar ayağa kaldırabilir.

Bu yüzden “yastık altı para” bir semboldür. Sistemin dışına çıkan her davranış, sistemin çarklarına çomak sokar. Evdeki altın değil sadece; bankaya yatırılmayan para, alınmayan kredi, girilmeyen sosyal ağ, izlenmeyen dizi, tüketilmeyen ürün de bir direniştir.

Çünkü her direnç noktası, sistemin yayılma alanını daraltır.

İktidarlar Halkın Değil, Verilerin Sahibidir

Bugün devleti yönetenler, halkı değil; halkın verilerini yönetiyor. Devlet, artık "halka hükmeden değil", “halkı tahmin eden ve yönlendiren” bir yazılım sistemidir. Hangi şehirde kimin neye ihtiyacı var, hangi yaş grubunun hangi reklama tepki verdiği, hangi bölgede nasıl politikalar işe yarar, bunların hepsi veriyle hesaplanır.

Bu yüzden halk, artık bir karar mekanizması değil; bir algoritma girdisidir. Seçimlerde bile kim hangi partiye oy verecek, anketlerden önce verilerden tahmin edilir. Bu da gösteriyor ki, eğer devlet seni biliyorsa, seni yönlendirmesi kolaydır.

Yastık altı para, seni bilinmez kılar. Seni tahmin edilemez yapar. Ve bu da seni özgür yapar.

Peki Ne Yapmalı?

Bu ifadeler bir çağrıdır. Paranın ne olması gerektiğinden çok, insanın nasıl olması gerektiğine yöneliktir. Bu çağrıya kulak veren herkes için birkaç temel yol haritası çizilebilir:

  1. Kendine ait para kazan: Sisteme bağımlı değil, kendi üretimiyle geçinen birey; özgürlüğe en yakın olandır.

  2. Tasarrufu bankaya değil, vicdana yap: İnsana yatırım yap. Zor günlerinde seni sistem değil, sadakatin, akraban, komşun ayakta tutar.

  3. Mümkünse yerel ekonomilere yönel: Zincir market değil, mahalle bakkalı; global markalar değil, yerel üreticiler.

  4. Kredi ve borç sisteminden uzak dur: Borçlu olanın özgürlük iddiası boşluktur. Hiçbir bankaya minnet borcun olmasın.

  5. Bilgiyle korun, dua ile dik dur: Hem dünyanı hem ahiretini kaybetmemek için bil ve sabret. Bilmek yetmez, direnmek gerek.

  6. Kimse seni düşünmüyor: Devlet, seni değil; senden ne elde edeceğini düşünüyor. Sadece Allah seni kayıtsız ve çıkarsız sever. Ona güven.

 Hâlâ Umut Var

İsmet Özel’in dediği gibi, bu milletin hâlâ “yastık altı” parası varsa umut vardır. Çünkü bu, hâlâ kandırılamayan, teslim alınamayan, izlenemeyen, yönlendirilemeyen bir iradenin varlığını gösterir.

Ama gün gelir, herkes tüm varlığını sisteme sunarsa…

Hiçbir yastık altı kalmazsa, hiç kimse dua etmeyi, direnç göstermeyi, “hayır” demeyi bilmezse…

O zaman gerçekten hep birlikte mezbahaya yürürüz.

Ve sıra ne zaman bize gelecek, onu beklemeye başlarız...

Bahadır Hataylı/04.05.2025/Samcaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!