Bu Blogda Ara

15 Nisan 2025 Salı

Gökyüzünden Gelen Yalan-Uzaylılar Korkusuyla Kurgulanan Küresel Tutsaklık


KORKU POLİTİKALARI VE KÜRESEL TİYATRO 

Tarih boyunca toplumlar üzerinde hüküm sürmenin en etkili yollarından biri korkudur. Kimi zaman salgın hastalıklarla, kimi zaman dinle, kimi zaman terörle şekillenen bu korku dalgaları, kitlelerin yönlendirilmesinde etkili olmuştur. 20. yüzyıldan itibaren bu korkuların arasına bir yenisi daha katıldı: "Uzaylılar". Bilimkurgu filmleri, derin devlet raporları, gizemli video kayıtları ve meşhur "gizlenen belgeler" üzerinden inşa edilen bu korku, aslında modern çağın en etkili psikolojik savaş malzemelerinden biridir.

Bu yazıda, uzaylılar mitosunun arkasında yatan gerçek amaçları, emperyalist sistemin bu anlatıyla nasıl bir küresel korku düzeni kurmak istediğini ve ülkelerin bu düzene karşı nasıl bilinçli bir duruş sergilemesi gerektiğini  irdeleyeceğiz.

UZAYLI GÜNDEMİNİN KURGUSAL TEMELLERİ 

Tarihsel Arka Plan: İlk Uzaylı Söylemleri "Roswell Olayı" (1947) olarak bilinen meşhur hadise, ABD'de bir UFO'nun düştüğü iddiasıyla dünya basınına servis edilmişti. Bu olay, uzaylılara dair popüler kültürün miladı oldu. O günden sonra medyada sürekli olarak uzaylılar, UFO'lar, esrarengiz yaratıklar üzerine filmler, diziler, belgeseller üretildi. Peki neden?

Medya ve Hollywood’un Zihinsel Hazırlık Operasyonu Hollywood, 1950’lerden itibaren sistematik bir şekilde "dış tehdit" algısını pekiştiren filmler üretti: War of the Worlds, Independence Day, Men in Black, Alien, The X-Files... Bu yapımlar, hem toplumun bilinçaltına "uzaylı korkusu" yerleştirdi hem de kimin "kurtarıcı güç" olduğunu subliminal biçimde telkin etti: Amerikan ordusu.

Sahte Tehdit Üzerinden Psikolojik Yıkım Gerçek bir uzaylı istilası yaşanmasa bile, bunun yaşanabileceği ihtimali toplumları sürekli tetikte tutuyor. Böylelikle bireyler ve devletler, bu "varsayım tehdide" karşı güçlü bir koruyucuya ihtiyaç duyuyor. Kim? Elbette ki küresel emperyalizmin merkez üsleri.

UZAYLI YALANIYLA KURGULANAN EMPERYAL PLAN 

Ulusal Güvenliği Küreselleştirmek Bu korkunun temel amacı, ülkelerin kendi savunma sistemlerini yetersiz görmesini sağlamak. Eğer bir gün "uzaylılar saldıracak" denirse, toplumlar şöyle bir psikolojiye girecektir: “Bizim hava kuvvetimiz, füzemiz, ordumuz ne yapabilir ki? Bu işin altından ancak büyük güçler kalkabilir.”

NATO’dan Öte: Küresel Ordu Hayali "Küresel bir tehdit karşısında küresel bir savunma gerekir" fikri, halklara yıllardır aşılanıyor. BM üzerinden veya yeni kurulacak bir yapı üzerinden dünya ordusu oluşturulması fikri, sahte uzaylı saldırılarıyla meşrulaştırılmak isteniyor.

Dijital Tanrı ve Uzaylılar Yeni dünya düzeninde yapay zekâ, transhümanizm ve uzaylılar anlatısı bir araya geliyor. Amaç, Tanrı’nın yerine teknolojik bir kurtarıcı koymak. Uzaylılar ya üstün teknolojiye sahip dostlar olarak sunuluyor ya da yok edilmesi gereken varlıklar olarak. Her iki senaryo da tek kapıya çıkıyor: "İnsanlık birleşmeli ve teslim olmalı."

Sahte Uzaylı Saldırıları: Blue Beam Projesi ve Benzerleri Sözde uzaylı istilalarının hologram teknolojileriyle gerçekleştirileceği, gökten yansıtılan sahte görüntülerle toplumların paniğe sürükleneceği iddiaları gündemde. Bu tür projelerle halkın gerçeklik algısı sarsılacak, "gerçek" olanla "sanal" olan arasındaki çizgi silinecek.

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ VE GİZLENEN EMPERYALİST GÜNDEM 

Toplumu Korkuyla Biçimlendirmek Korku, itaat üretir. Uzaylı tehdidi de bu bağlamda bireyleri kişisel haklarından vazgeçmeye, devletleri bağımsızlıklarını terk etmeye zorlayan bir araçtır. “Sizi koruyacağız” diyen yapılar, aslında sizi zincirleyecektir.

 İnançların Dönüştürülmesi Uzaylı anlatısı sadece teknolojik değil, aynı zamanda teolojik bir müdahaledir. Tanrı’nın yerini galaktik varlıklar alıyor. Yaratılış inancı ile oynanıyor. Uzaylılar üzerinden evrimci, materyalist ve seküler bir dünya görüşü inşa edilmeye çalışılıyor.

Küresel Dijital Diktatörlüğün Altyapısı Yapay zekâ destekli küresel gözetim sistemlerinin kurulması için insanların gönüllü olarak bu sisteme girmesi gerekir. Uzaylı tehdidi bahanesiyle dijital kimlik, dijital asker, dijital güvenlik sistemleri meşrulaştırılıyor.

KİMLER KAZANIYOR? KİMLER KAYBEDİYOR? 

Kazanan: Küresel Sermaye ve Askerî Sanayi Uzaylı hikâyeleri, savunma bütçelerini artırmak için bir bahane. Her "tehlike" yeni bir drone, füze, yapay zekâ sistemine yatırım olarak dönüyor. En büyük kazanan, silah ve teknoloji devleri.

Kaybeden: Ulusal Egemenlik ve Toplumsal Bilinç Bir ülke, savunma gücünü başka bir yapıya emanet ederse bağımsızlığı sona erer. Bir toplum, korkuya teslim olursa özgürlüğünü kaybeder. Bu senaryoların sonunda her ülke, bir taşeron devlet olmaya zorlanacak.

ÇIKIŞ YOLU KORKUDAN KURTULMAK 

Korkuya Karşı Bilinç Uzaylı söylemi, bir korku tiyatrosudur. Bilinçli toplumlar bu tiyatroyu izlemekle yetinmez, sahne arkasını da görür.

Ulusal Savunma Ruhunun Güçlendirilmesi Kendi güvenliğini küresel yapılara emanet eden her ülke, önce kültürünü sonra varlığını kaybeder. Her ülkenin kendi milli savunma ruhunu koruması şarttır.

 Medya Okuryazarlığı ve Gerçek Algısı, Toplumlar, neye inandığını sorgulamalı. Her haber, her video, her belge “doğru” değildir. Bilgi çağında en büyük tehdit, yanlış bilgidir. Gerçeği görmek için daha çok okumalı, düşünmeli, analiz etmeliyiz.

UZAYLILAR DEĞİL, EMPERYAL AKIL GEZEGENİMİZİ İSTİLA EDİYOR 

Uzaylılar, bu çağın en ustaca servis edilmiş masalıdır. Oysa gerçek istilacılar uzaydan değil, bizim içimizdendir. Onlar medya patronları, teknoloji baronları, savunma lobileri, küresel sermaye merkezleridir. Onlar korkuyla yönetmenin ustalarıdır. Ve biz, eğer bilinçli olmazsak, sadece uzaylılara değil, bu sistemin tamamına teslim olacağız.

Hakikat, korkudan güçlüdür. Ve o hakikat, ancak cesur zihinlerde hayat bulur.

Şimdi karar zamanı: İnandığınız şey bir gerçek mi, yoksa ustaca yazılmış bir senaryo mu?

Tilhabeşlifilozof/10.03.2025/Sancaktepe/İST

A’dan Z’ye AKP Felaketleri

 


A - Aile Çöken Kale

  • “Aile dediler, aileyi bitirdiler.”

  • Boşanmalar rekor kırdı, aile içi şiddet arttı, ekonomik çöküş en çok aileyi vurdu.

  • Evlenen değil, boşanan çoğaldı. Çünkü geçim yok, güven yok, gelecek yok.

B - Baskı Rejimi

  • “Sustular, susturdular, susturamadıklarını yargıladılar.”

  • Eleştiren herkes hedef oldu. Sivil toplum, sendika, basın baskı altında ezildi.

C - Cemaat Yalanı

  • “Beraber ıslandılar, sonra inkâr ettiler.”

  • Yıllarca devleti birlikte paylaştıkları yapılar sonradan günah keçisi ilan edildi. Sorumluluk almadılar.

Ç - Çocuklar Denek Nesil

  • “Çocuklar gelecekti, siz onları kaybettiniz!”

  • Eğitim sistemi her yıl değişti. Bir nesil deneme tahtası oldu. İşsizlik gençliğe miras kaldı.

D - Diyanet Sarayın Sesi

  • “Allah için değil, iktidar için konuştular.”

  • Cuma hutbelerinde yolsuzluk geçmedi, zalime karşı susuldu, zulme dua edildi.

E - Ekonomi Soygun Tüneli

  • “Cebinizden aldılar, yandaşın kasasına koydular.”

  • Enflasyon, faiz, işsizlik, zamlar... Maaşlar eridi, halk yoksullaştı, bir avuç zümre semirdi.

F - Faiz Lobisi Onlarmış Meğer Kendileri

  • “Faize savaş dediler, faizle beslendiler.”

  • 3 ayda bir faiz artıran Merkez Bankası, iktidarın yeni ekonomik modeliydi(!)

G - Gençlik Kayıp Kuşak

  • “İnternet yoktu, şimdi umut da yok.”

  • Gençler yurtdışına kaçmak için sıraya girdi. İşsizlik, torpil ve baskıyla nefessiz kaldılar.

H - Hırsızlık & Yolsuzluk Rutinleşmiş Günahlar

  • “Ayakkabı kutularına sığmayan yüzler…”

  • İhaleler hep aynı ellere, fonlar hep aynı yandaşlara. Millete tasarruf, kendilerine saltanat.

I - İslam Kalkan Edilen Din

  • “Din elden gitmedi, dindarlık rezil edildi.”

  • Din, iktidarın aparatı oldu. Vicdan değil, itaat kutsandı.

İ - İşsizlik Sessiz Çığlık

  • “İşi olan torpilliydi, geri kalan açlığa mahkûmdu.”

  • Gençler, diplomalılar, kadınlar... İşsizlik tüm kesimleri kavurdu.

J - Jandarma ile Korku Politikası

  • “Devlet halkına güvenmedi, sopayla yönetti.”

  • Köylüye, çiftçiye, öğrenciye karşı güvenlik güçleriyle sindirme siyaseti yapıldı.

K - Kadın  Kayıp Ses

  • “Kadının anneliğini aldılar özgürlük diye nesneye çevirip köle yaptılar”

  • İstanbul Sözleşmesiyle kandırdılar, kadın cinayetleri fırladı, suçlular cezasız kaldı.

L - Liyakatsizlik Görev Değil, Göbek Bağı

  • “Torpil mülakatı geçti, liyakat kapıdan kovuldu.”

  • Yandaş atamalarla devlet mekanizması çürütüldü.

M - Medya Saray Bülteni

  • “Gazetecilik öldü, ekranlar yalanla doldu.”

  • Gerçek haber yapanlar tutuklandı, havuz medyası yalanla ekran başını doldurdu.

N - Namus Sözleri Unutulan Yeminler

  • “‘Kul hakkı’ dediler, haram lokma yediler.”

  • Namus sözü verdikleri ne varsa çiğnendi.

O - Özgürlük Zincire Vurulmuş Hak

  • “Tweet attın mı? Gözaltı sırada.”

  • İfade özgürlüğü yok edildi. Sosyal medya bile nefes alamaz hale geldi.

Ö - Öğretmen İtibar Kaybı

  • “Atanamayan değil, atıl kalan meslek.”

  • Öğretmenler işsiz, atananlar itibarsız, sistem darmadağın.

P - Paranın Yönü Saraydan Yalılara

  • “Saray büyüdü, halk küçüldü.”

  • Kamunun tüm kaynakları yandaşa aktarıldı. Halk vergi altında ezildi.

R - Rant Dönemin Sembolü

  • “Betonla büyüdük, doğayı gömdük.”

  • Ormanlar, sahiller, meralar talan edildi. “Millet Bahçesi” adıyla rant planı kuruldu.

S - Seçim İrade Ticareti

  • “Oy ver, kömür al.”

  • Halkın iradesi, yardım tehdidiyle ipotek altına alındı. Seçimler adil olmaktan çıktı.

Ş - Şatafat Halkın Gözünde Kibirdir

  • “Saltanata doydular, millet ekmeğe muhtaç.”

  • İktidarın konvoyları, uçakları, sarayları; halkın ise borçları, icraları…

T - Tarikatlar Yeni Paralel Devlet

  • “Yurtlar değil, cehennemler kurdular.”

  • Çocukların yanarak öldüğü tarikat yurtları, iktidar tarafından korundu.

U - Uyuşturucu Gençliğin Sonu

  • “İş yok, umut yok, madde var.”

  • Uyuşturucu kullanımı rekor kırdı. Devlet sokaktan çekildi, mafya hâkim oldu.

Ü - Üretim Bitirilen Ekmek Teknesi

  • “Tarlalar boş, AVM’ler dolu.”

  • Çiftçi mazotla, hayvancı yemle baş edemedi. Tarım ithalatçı oldu.

V - Vicdan Saray Kapısında Teslim

  • “Vicdan sustu, alkış konuştu.”

  • Vicdan sahipleri susturuldu. Mazlumlar değil, zalimler korundu.

Y - Yandaşlık Modern Soygun Sistemi

  • “Yetenek değil, yandaş önemliydi.”

  • Devlet ihalesi, pozisyonu, koltuğu hep aynı ailelere, cemaatlere gitti.

Z - Zulüm Millete Reva Gördükleri

  • “Zalimleri sevdiler, halkı ezdiler.”

  • Gazze için gözyaşı dökerken, İsrail'le ticareti zirveye taşıdılar...

“Kimse gelecekten korkmasın! Korkulacak her şeyi bu iktidar yaptı. Artık korkacak bir şey kalmadı, değiştirecek bir halk var!”

Bahadır Hataylı/15.04.2025/Sancaktepe/İST 

13 Nisan 2025 Pazar

Akademik Sistem Eleştirisi-1


Akademik Apoletliler ve Bilimsel Gerçeklikten Uzaklaşan Üniversite Düzeni

Üniversiteler, bilgi üretiminin, eleştirel düşüncenin ve bilimsel dürüstlüğün merkezi olmalıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde akademik dünyada yaşanan bazı yapısal bozulmalar ve etik erozyonlar, üniversiteleri bu ideallerden uzaklaştırmıştır. Bu yazıda, bilim adamlığını sadece bir apolet olarak taşıyan, gerçek bilimsel üretimden bihaber, ancak sistemin gücüne yaslanarak prestij ve makam peşinde koşan sözde akademisyenlerin varlığı tartışılacaktır. Bu bağlamda, ülkemizin akademik yapısındaki yozlaşma, örnekler eşliğinde analiz edilecek, akademik etik, bilimsel üretkenlik, özgür düşünce ve entelektüel cesaret gibi temel kavramlar irdelenecektir.

  1. Akademik Apolet Nedir, Ne Zaman Yozlaştı? Akademik apolet, bir bilim insanının bilimsel çalışmaları, katkıları ve düşünsel birikimi ile elde ettiği saygınlığı temsil eder. Ne var ki, bu saygınlık son yıllarda gerçek üretimden çok, belli kliklere, siyasi yapılara ya da güç odaklarına yakınlıkla elde edilmeye başlandı. Akademik unvanlar liyakate değil, sadakate göre dağıtılır hale geldi. Yüksek lisans ve doktora tezlerinin niteliği düştü, yayınlar şekilsel hale geldi, akademik yükselme ölçütleri kağıt üstünde kaldı. Bu yozlaşma, üniversitelerin bilimsel üretimden uzaklaşmasına neden oldu.

  2. Makale Yayınlama ve Yayın Sömürüsü: Birçok akademisyen, ulusal ve uluslararası dergilerde yayın yapabilmek için büyük bir çaba sarf ederken, bazıları bu süreci tamamen formaliteye çevirmiştir. Özellikle "paralı dergiler" veya etik dışı yollarla yayınlanan makaleler, akademik kariyer basamaklarının bir basamağı olarak görülmektedir. Gerçek bilimsel katkı değil, sadece özgeçmişte yer alacak bir satır elde etmek amaçlanmaktadır. Bu nedenle, bilimsel içeriği son derece zayıf, kopyala-yapıştır usulüyle hazırlanmış, özgünlükten uzak çalışmalar, akademik literatürü işgal etmektedir.

  3. Akademik Gettolar ve Grup Dayanışması: Birbirine benzeyen, aynı görüşleri paylaşan, aynı klikten gelen akademisyenlerin oluşturduğu gruplar, üniversitelerde adeta bir kast sistemi yaratmıştır. Bu yapılar dışından gelen, bağımsız düşünen, eleştiren, sorgulayan akademisyenler sistemin dışına itilmektedir. Oysa bilim, eleştiriyle, özgür düşünceyle, farklı fikirlerin çatışmasıyla gelişir. Akademik gettolar ise, tam aksine farklılığı bastırır, sıradanlığı kutsar, itaatkâr olanı ödüllendirir.

  4. Akademik İtibar ve Gerçek Bilim Adamlığı: Gerçek bir bilim adamı, statüye değil bilgiye değer verir. Prestij kaygısıyla değil, hakikat arayışıyla çalışır. Bugün ise birçok kişi, hakikatle yüzleşmekten korkmakta, sistemin dışına çıkmaktan çekinmektedir. Çünkü bu yapının dışına çıkanlar, akademik çevreler tarafından dışlanmakta, projelerden men edilmekte, idari görevlerden uzaklaştırılmaktadır. Sonuçta bilim adamlığı değil, sistemle uyumluluk ölçülmektedir.

  5. Akademik Cesaretin Yitimi: Bilim adamlığı, sadece laboratuvarlarda deney yapmak değil; gerektiğinde hakikati haykırmak, toplum adına konuşmak, yanlışları dile getirmek sorumluluğunu da içerir. Ne var ki, birçok akademisyen bu cesaretten yoksundur. Üniversite koridorlarında "doğruyu söyleyemem, koltuğum gider" korkusu hakimdir. Bu korkaklık, üniversitelerin eleştirel aklı temsil etmesini engellemekte, onları bürokratik yapının sıradan birer uzantısı haline getirmektedir.

  6. Özgür Akademinin Önemi: Özgürlük olmadan bilim olmaz. Akademik özerklik, fikir özgürlüğü, eleştirel düşünce üniversitenin olmazsa olmazlarıdır. Ancak birçok üniversitede bu özgürlükler sadece yönetmeliklerde yer almakta, fiiliyatta ise baskı ve oto-sansür hüküm sürmektedir. Öğrenciler suskun, öğretim üyeleri ise çekingen bir şekilde derslerini verip odalarına çekilmektedir. Bilimsel seminerler yerine kutlama törenleri, panel yerine açılış konuşmaları yapılmaktadır.

  7. Hakikatin Bedeli: Gerçeği söylemenin, toplumun gerçek sorunlarını dillendirmenin bir bedeli vardır. Ancak bu bedel ödenmeden aydın olunmaz, bilim insanı olunmaz. Bugün bu bedeli ödemeye hazır kaç akademisyen vardır? Mesleğini sadece bir geçim kaynağı değil, bir sorumluluk alanı olarak gören kaç kişi kalmıştır? İşte bu soruların yanıtı, üniversitelerin bugün içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir.

  8. Aydın Sorumluluğu: Toplumun aydınları, sadece yazı yazan, kitap basan kişiler değildir. Onlar, halkın vicdanı, toplumun sesi, geleceğin mimarlarıdır. Ancak günümüzde birçok "aydın" bu rolünü terk etmiş, sistemin çarkına dahil olmuş, alkışlarla yetinmektedir. Akademik apoletin ağırlığı altında ezilen bu isimler, gerçeği söylemek yerine, sistemin hoşuna gidecek cümleleri kurmakla meşguldür.

  9. Alternatif Akademik Modeller: Ülkemizde bazı akademisyenler, tüm baskılara rağmen hakikati savunmaya devam etmektedir. Bağımsız araştırmalar yürüten, alternatif yayın organlarında yazılar kaleme alan, öğrencilere eleştirel düşünmeyi öğreten bu isimler, umut verici örneklerdir. Ayrıca yurtdışındaki bazı üniversitelerle işbirliği yaparak, daha özgür ortamlarda bilim üretmeye çalışan kişi ve gruplar da vardır. Bu çabalar, karanlık tabloya rağmen bir ışık yakmaktadır.

  10. Sonuç: Üniversitelerimizin yeniden bilim yuvası haline gelmesi için liyakat temelli bir akademik yapının inşa edilmesi şarttır. Bilimsel özgürlüklerin güvence altına alındığı, eleştirel düşüncenin teşvik edildiği, hakikatin yüceltildiği bir ortam yaratılmadan, ne bilim olur ne de aydınlık bir gelecek. Bu nedenle, bilim adamı süsüyle dolaşan apoletlilerin değil, hakikatin peşindeki cesur insanların önünü açmak gerekir. Akademik apoletler değil, entelektüel vicdanlar konuşmalıdır. Aksi halde, bilimin sesi değil, sessizliğin çığlığı hüküm sürer.

Bu, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda bir çağrıdır. Gerçek bilim insanlarına, susturulmuş vicdanlara ve karanlıkta kalan fikirlere bir çağrı...

Erol Kekeç/02 Nisan.2025/Bayram Tatili-Hatay

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!