Bu Blogda Ara

15 Nisan 2025 Salı

A’dan Z’ye AKP Felaketleri

 


A - Aile Çöken Kale

  • “Aile dediler, aileyi bitirdiler.”

  • Boşanmalar rekor kırdı, aile içi şiddet arttı, ekonomik çöküş en çok aileyi vurdu.

  • Evlenen değil, boşanan çoğaldı. Çünkü geçim yok, güven yok, gelecek yok.

B - Baskı Rejimi

  • “Sustular, susturdular, susturamadıklarını yargıladılar.”

  • Eleştiren herkes hedef oldu. Sivil toplum, sendika, basın baskı altında ezildi.

C - Cemaat Yalanı

  • “Beraber ıslandılar, sonra inkâr ettiler.”

  • Yıllarca devleti birlikte paylaştıkları yapılar sonradan günah keçisi ilan edildi. Sorumluluk almadılar.

Ç - Çocuklar Denek Nesil

  • “Çocuklar gelecekti, siz onları kaybettiniz!”

  • Eğitim sistemi her yıl değişti. Bir nesil deneme tahtası oldu. İşsizlik gençliğe miras kaldı.

D - Diyanet Sarayın Sesi

  • “Allah için değil, iktidar için konuştular.”

  • Cuma hutbelerinde yolsuzluk geçmedi, zalime karşı susuldu, zulme dua edildi.

E - Ekonomi Soygun Tüneli

  • “Cebinizden aldılar, yandaşın kasasına koydular.”

  • Enflasyon, faiz, işsizlik, zamlar... Maaşlar eridi, halk yoksullaştı, bir avuç zümre semirdi.

F - Faiz Lobisi Onlarmış Meğer Kendileri

  • “Faize savaş dediler, faizle beslendiler.”

  • 3 ayda bir faiz artıran Merkez Bankası, iktidarın yeni ekonomik modeliydi(!)

G - Gençlik Kayıp Kuşak

  • “İnternet yoktu, şimdi umut da yok.”

  • Gençler yurtdışına kaçmak için sıraya girdi. İşsizlik, torpil ve baskıyla nefessiz kaldılar.

H - Hırsızlık & Yolsuzluk Rutinleşmiş Günahlar

  • “Ayakkabı kutularına sığmayan yüzler…”

  • İhaleler hep aynı ellere, fonlar hep aynı yandaşlara. Millete tasarruf, kendilerine saltanat.

I - İslam Kalkan Edilen Din

  • “Din elden gitmedi, dindarlık rezil edildi.”

  • Din, iktidarın aparatı oldu. Vicdan değil, itaat kutsandı.

İ - İşsizlik Sessiz Çığlık

  • “İşi olan torpilliydi, geri kalan açlığa mahkûmdu.”

  • Gençler, diplomalılar, kadınlar... İşsizlik tüm kesimleri kavurdu.

J - Jandarma ile Korku Politikası

  • “Devlet halkına güvenmedi, sopayla yönetti.”

  • Köylüye, çiftçiye, öğrenciye karşı güvenlik güçleriyle sindirme siyaseti yapıldı.

K - Kadın  Kayıp Ses

  • “Kadının anneliğini aldılar özgürlük diye nesneye çevirip köle yaptılar”

  • İstanbul Sözleşmesiyle kandırdılar, kadın cinayetleri fırladı, suçlular cezasız kaldı.

L - Liyakatsizlik Görev Değil, Göbek Bağı

  • “Torpil mülakatı geçti, liyakat kapıdan kovuldu.”

  • Yandaş atamalarla devlet mekanizması çürütüldü.

M - Medya Saray Bülteni

  • “Gazetecilik öldü, ekranlar yalanla doldu.”

  • Gerçek haber yapanlar tutuklandı, havuz medyası yalanla ekran başını doldurdu.

N - Namus Sözleri Unutulan Yeminler

  • “‘Kul hakkı’ dediler, haram lokma yediler.”

  • Namus sözü verdikleri ne varsa çiğnendi.

O - Özgürlük Zincire Vurulmuş Hak

  • “Tweet attın mı? Gözaltı sırada.”

  • İfade özgürlüğü yok edildi. Sosyal medya bile nefes alamaz hale geldi.

Ö - Öğretmen İtibar Kaybı

  • “Atanamayan değil, atıl kalan meslek.”

  • Öğretmenler işsiz, atananlar itibarsız, sistem darmadağın.

P - Paranın Yönü Saraydan Yalılara

  • “Saray büyüdü, halk küçüldü.”

  • Kamunun tüm kaynakları yandaşa aktarıldı. Halk vergi altında ezildi.

R - Rant Dönemin Sembolü

  • “Betonla büyüdük, doğayı gömdük.”

  • Ormanlar, sahiller, meralar talan edildi. “Millet Bahçesi” adıyla rant planı kuruldu.

S - Seçim İrade Ticareti

  • “Oy ver, kömür al.”

  • Halkın iradesi, yardım tehdidiyle ipotek altına alındı. Seçimler adil olmaktan çıktı.

Ş - Şatafat Halkın Gözünde Kibirdir

  • “Saltanata doydular, millet ekmeğe muhtaç.”

  • İktidarın konvoyları, uçakları, sarayları; halkın ise borçları, icraları…

T - Tarikatlar Yeni Paralel Devlet

  • “Yurtlar değil, cehennemler kurdular.”

  • Çocukların yanarak öldüğü tarikat yurtları, iktidar tarafından korundu.

U - Uyuşturucu Gençliğin Sonu

  • “İş yok, umut yok, madde var.”

  • Uyuşturucu kullanımı rekor kırdı. Devlet sokaktan çekildi, mafya hâkim oldu.

Ü - Üretim Bitirilen Ekmek Teknesi

  • “Tarlalar boş, AVM’ler dolu.”

  • Çiftçi mazotla, hayvancı yemle baş edemedi. Tarım ithalatçı oldu.

V - Vicdan Saray Kapısında Teslim

  • “Vicdan sustu, alkış konuştu.”

  • Vicdan sahipleri susturuldu. Mazlumlar değil, zalimler korundu.

Y - Yandaşlık Modern Soygun Sistemi

  • “Yetenek değil, yandaş önemliydi.”

  • Devlet ihalesi, pozisyonu, koltuğu hep aynı ailelere, cemaatlere gitti.

Z - Zulüm Millete Reva Gördükleri

  • “Zalimleri sevdiler, halkı ezdiler.”

  • Gazze için gözyaşı dökerken, İsrail'le ticareti zirveye taşıdılar...

“Kimse gelecekten korkmasın! Korkulacak her şeyi bu iktidar yaptı. Artık korkacak bir şey kalmadı, değiştirecek bir halk var!”

Bahadır Hataylı/15.04.2025/Sancaktepe/İST 

13 Nisan 2025 Pazar

Akademik Sistem Eleştirisi-1


Akademik Apoletliler ve Bilimsel Gerçeklikten Uzaklaşan Üniversite Düzeni

Üniversiteler, bilgi üretiminin, eleştirel düşüncenin ve bilimsel dürüstlüğün merkezi olmalıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde akademik dünyada yaşanan bazı yapısal bozulmalar ve etik erozyonlar, üniversiteleri bu ideallerden uzaklaştırmıştır. Bu yazıda, bilim adamlığını sadece bir apolet olarak taşıyan, gerçek bilimsel üretimden bihaber, ancak sistemin gücüne yaslanarak prestij ve makam peşinde koşan sözde akademisyenlerin varlığı tartışılacaktır. Bu bağlamda, ülkemizin akademik yapısındaki yozlaşma, örnekler eşliğinde analiz edilecek, akademik etik, bilimsel üretkenlik, özgür düşünce ve entelektüel cesaret gibi temel kavramlar irdelenecektir.

  1. Akademik Apolet Nedir, Ne Zaman Yozlaştı? Akademik apolet, bir bilim insanının bilimsel çalışmaları, katkıları ve düşünsel birikimi ile elde ettiği saygınlığı temsil eder. Ne var ki, bu saygınlık son yıllarda gerçek üretimden çok, belli kliklere, siyasi yapılara ya da güç odaklarına yakınlıkla elde edilmeye başlandı. Akademik unvanlar liyakate değil, sadakate göre dağıtılır hale geldi. Yüksek lisans ve doktora tezlerinin niteliği düştü, yayınlar şekilsel hale geldi, akademik yükselme ölçütleri kağıt üstünde kaldı. Bu yozlaşma, üniversitelerin bilimsel üretimden uzaklaşmasına neden oldu.

  2. Makale Yayınlama ve Yayın Sömürüsü: Birçok akademisyen, ulusal ve uluslararası dergilerde yayın yapabilmek için büyük bir çaba sarf ederken, bazıları bu süreci tamamen formaliteye çevirmiştir. Özellikle "paralı dergiler" veya etik dışı yollarla yayınlanan makaleler, akademik kariyer basamaklarının bir basamağı olarak görülmektedir. Gerçek bilimsel katkı değil, sadece özgeçmişte yer alacak bir satır elde etmek amaçlanmaktadır. Bu nedenle, bilimsel içeriği son derece zayıf, kopyala-yapıştır usulüyle hazırlanmış, özgünlükten uzak çalışmalar, akademik literatürü işgal etmektedir.

  3. Akademik Gettolar ve Grup Dayanışması: Birbirine benzeyen, aynı görüşleri paylaşan, aynı klikten gelen akademisyenlerin oluşturduğu gruplar, üniversitelerde adeta bir kast sistemi yaratmıştır. Bu yapılar dışından gelen, bağımsız düşünen, eleştiren, sorgulayan akademisyenler sistemin dışına itilmektedir. Oysa bilim, eleştiriyle, özgür düşünceyle, farklı fikirlerin çatışmasıyla gelişir. Akademik gettolar ise, tam aksine farklılığı bastırır, sıradanlığı kutsar, itaatkâr olanı ödüllendirir.

  4. Akademik İtibar ve Gerçek Bilim Adamlığı: Gerçek bir bilim adamı, statüye değil bilgiye değer verir. Prestij kaygısıyla değil, hakikat arayışıyla çalışır. Bugün ise birçok kişi, hakikatle yüzleşmekten korkmakta, sistemin dışına çıkmaktan çekinmektedir. Çünkü bu yapının dışına çıkanlar, akademik çevreler tarafından dışlanmakta, projelerden men edilmekte, idari görevlerden uzaklaştırılmaktadır. Sonuçta bilim adamlığı değil, sistemle uyumluluk ölçülmektedir.

  5. Akademik Cesaretin Yitimi: Bilim adamlığı, sadece laboratuvarlarda deney yapmak değil; gerektiğinde hakikati haykırmak, toplum adına konuşmak, yanlışları dile getirmek sorumluluğunu da içerir. Ne var ki, birçok akademisyen bu cesaretten yoksundur. Üniversite koridorlarında "doğruyu söyleyemem, koltuğum gider" korkusu hakimdir. Bu korkaklık, üniversitelerin eleştirel aklı temsil etmesini engellemekte, onları bürokratik yapının sıradan birer uzantısı haline getirmektedir.

  6. Özgür Akademinin Önemi: Özgürlük olmadan bilim olmaz. Akademik özerklik, fikir özgürlüğü, eleştirel düşünce üniversitenin olmazsa olmazlarıdır. Ancak birçok üniversitede bu özgürlükler sadece yönetmeliklerde yer almakta, fiiliyatta ise baskı ve oto-sansür hüküm sürmektedir. Öğrenciler suskun, öğretim üyeleri ise çekingen bir şekilde derslerini verip odalarına çekilmektedir. Bilimsel seminerler yerine kutlama törenleri, panel yerine açılış konuşmaları yapılmaktadır.

  7. Hakikatin Bedeli: Gerçeği söylemenin, toplumun gerçek sorunlarını dillendirmenin bir bedeli vardır. Ancak bu bedel ödenmeden aydın olunmaz, bilim insanı olunmaz. Bugün bu bedeli ödemeye hazır kaç akademisyen vardır? Mesleğini sadece bir geçim kaynağı değil, bir sorumluluk alanı olarak gören kaç kişi kalmıştır? İşte bu soruların yanıtı, üniversitelerin bugün içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir.

  8. Aydın Sorumluluğu: Toplumun aydınları, sadece yazı yazan, kitap basan kişiler değildir. Onlar, halkın vicdanı, toplumun sesi, geleceğin mimarlarıdır. Ancak günümüzde birçok "aydın" bu rolünü terk etmiş, sistemin çarkına dahil olmuş, alkışlarla yetinmektedir. Akademik apoletin ağırlığı altında ezilen bu isimler, gerçeği söylemek yerine, sistemin hoşuna gidecek cümleleri kurmakla meşguldür.

  9. Alternatif Akademik Modeller: Ülkemizde bazı akademisyenler, tüm baskılara rağmen hakikati savunmaya devam etmektedir. Bağımsız araştırmalar yürüten, alternatif yayın organlarında yazılar kaleme alan, öğrencilere eleştirel düşünmeyi öğreten bu isimler, umut verici örneklerdir. Ayrıca yurtdışındaki bazı üniversitelerle işbirliği yaparak, daha özgür ortamlarda bilim üretmeye çalışan kişi ve gruplar da vardır. Bu çabalar, karanlık tabloya rağmen bir ışık yakmaktadır.

  10. Sonuç: Üniversitelerimizin yeniden bilim yuvası haline gelmesi için liyakat temelli bir akademik yapının inşa edilmesi şarttır. Bilimsel özgürlüklerin güvence altına alındığı, eleştirel düşüncenin teşvik edildiği, hakikatin yüceltildiği bir ortam yaratılmadan, ne bilim olur ne de aydınlık bir gelecek. Bu nedenle, bilim adamı süsüyle dolaşan apoletlilerin değil, hakikatin peşindeki cesur insanların önünü açmak gerekir. Akademik apoletler değil, entelektüel vicdanlar konuşmalıdır. Aksi halde, bilimin sesi değil, sessizliğin çığlığı hüküm sürer.

Bu, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda bir çağrıdır. Gerçek bilim insanlarına, susturulmuş vicdanlara ve karanlıkta kalan fikirlere bir çağrı...

Erol Kekeç/02 Nisan.2025/Bayram Tatili-Hatay

11 Nisan 2025 Cuma

RTE’a Verilen "Yahudi Cesaret Ödülü"nün Gerçek Anlamı ve Arkasındaki Stratejik Kurgular

2005 yılında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a Anti-Defamation League (ADL) tarafından "Üstün Cesaret Ödülü" (Courage to Care Award) takdim edilmiştir. Bu ödül, halk arasında "Yahudi Cesaret Madalyası" olarak anılmış, zamanla Türkiye kamuoyunda büyük tartışmalara yol açmıştır. Resmî kaynaklar ödülün II. Dünya Savaşı’nda Türk diplomatların Yahudileri kurtarma girişimlerine ithafen verildiğini açıklamış olsa da, olayın perde arkasında çok daha derin ve sistematik stratejilerin olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, bu ödülün diplomatik, siyasi, stratejik ve sembolik anlamları ele alınacaktır.

1. Anti-Defamation League (ADL) ve Uluslararası Gücü

ADL, 1913 yılında kurulan ve temel amacı antisemitizmle mücadele olan, ancak zamanla ABD siyasetinde çok etkili bir Yahudi lobi örgütüne dönüşen bir yapıdır. Medya, akademi, siyaset ve dış politika karar alma mekanizmalarında ciddi bir nüfuz sahibidir. ADL, yalnızca bir sivil toplum kuruluşu değil; aynı zamanda küresel Yahudi sermayesinin çıkarlarını koruyan ve yönlendiren bir merkezdir. Bu nedenle ADL’nin verdiği her ödül, yalnızca bir onurlandırma değil, aynı zamanda bir kabul ve işaret fişeğidir.

2. Erdoğan’ın Ödül Almasındaki Stratejik Zemin

a. Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’nin Rolü

2000’li yılların başında ABD'nin şekillendirdiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde Türkiye’ye önemli bir rol biçilmişti. Erdoğan’ın "Ben BOP eşbaşkanıyım" sözü, bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu proje, İsrail’in güvenliği başta olmak üzere ABD’nin bölgesel çıkarlarını korumak amacıyla Arap ve Müslüman coğrafyayı yeniden dizayn etmeyi hedefliyordu.

b. İsrail-Türkiye İlişkilerinin Zirve Dönemi

2005 yılına gelindiğinde, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler en güçlü dönemlerinden birini yaşıyordu. Ekonomik iş birlikleri, savunma sanayii ortaklıkları (örneğin Heron İHA’ları) ve istihbarat alışverişleri oldukça yoğundu. Bu süreçte, Türkiye’nin ABD ve İsrail nezdinde sadık bir partner olduğu imajı güçlenmişti.

c. ABD’deki Yahudi Lobilerine Yaklaşım

Erdoğan 2005 yılında New York’a yaptığı ziyarette, ADL başta olmak üzere önemli Yahudi kuruluşlarıyla birebir görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmelerde, Türkiye’nin ABD'deki imajının güçlendirilmesi, Ermeni soykırımı iddialarının Kongre’ye taşınmasının engellenmesi ve yatırım kanallarının açılması gibi talepler gündeme gelmiştir.

3. Ödülün Siyasi ve Sembolik Anlamı

Yukarıdaki gelişmeler ışığında, Erdoğan’a verilen ödülün sadece geçmişteki Osmanlı diplomatlarının tutumuna dayandırılması inandırıcı değildir. Ödül, diplomatik bağlamda şu mesajları içermektedir:

"Seni sistemin bir parçası olarak tanıyoruz."

"Bizi rahatsız etmediğin sürece destekleyeceğiz."

"Senin üzerinden İslam dünyasına model mesajı verebiliriz."

"ABD’de seni destekleyecek güçlü gruplar arkanda."

4. Erdoğan’ın Ödül Süreciyle Siyasi Pozisyon Alması

Erdoğan’ın ödülü bizzat alması, sembolik olarak ABD’deki Yahudi lobilerine bir mesajdır: “Ben sizinle çalışmaya hazırım.” Bu mesaj, sonraki yıllarda da karşılık bulmuş, 2005 sonrası ABD-Türkiye ilişkilerinde belirli bir denge korunmuştur. Aynı zamanda, içerideki muhalefete karşı Erdoğan’ın uluslararası destekle meşrulaştırılması sağlanmıştır.

5. Gizli Diplomasi ve Takaslar

Yahudi lobileriyle yapılan bu yakın ilişkilerin perde arkasında çeşitli takaslar olduğu iddia edilmiştir:

Ermeni soykırımı tasarılarının ertelenmesi

İsrail’le askeri ve istihbari ilişkilerin sürdürülmesi

Kudüs konusunda ses çıkarmama politikası

ABD’de Erdoğan karşıtı medya baskılarının yumuşatılması

6. Ödülün Bedeli: Hatırlatılan Bir Bağlılık

2010’daki Mavi Marmara krizi sonrası Erdoğan, İsrail'e karşı sert bir tavır sergilemiş, bu durum ADL dahil birçok Yahudi kuruluşunun tepkisine yol açmıştır. Ödülün geri alınması çağrıları yapılmış, Erdoğan’a yönelik ağır eleştiriler getirilmiştir. Bu durum, verilen ödülün aynı zamanda bir baskı aracı olduğunu göstermektedir.

7. Kamuoyundaki Algı Operasyonları ve Çifte Dil

İç kamuoyunda Erdoğan, İsrail karşıtı bir lider imajı çizerken; dış politikada ticari, diplomatik ve stratejik ilişkiler aynen sürmüştür. Bu ikili yapı, hem iç desteği konsolide etmek hem de dışarıdaki müttefikleri kaybetmemek için uygulanmıştır. Örneğin:

Davos’taki “One Minute” çıkışına rağmen Türkiye-İsrail ticareti artmıştır.

İsrail firmaları Türkiye’de büyük ihaleler almıştır.

NATO çerçevesinde Türkiye-İsrail iş birlikleri devam etmiştir.

8. Sonuç: Bir Madalyanın Ötesinde Anlamlar

Erdoğan’a verilen "Yahudi Cesaret Ödülü", diplomatik bir jestten çok daha fazlasıdır. Bu ödül:

Uluslararası sistemin Erdoğan’ı o dönem kabul ettiğinin işaretidir.

Bir tür bağlılık beyanı ve güven tazelemesidir.

Geri alınma tehdidiyle bir baskı unsurudur.

İçeride meşruiyet, dışarıda denetim aracıdır.

Ek: İlgili Kaynaklar ve Medya Yansımaları

ADL Resmi Açıklamaları (2005)

New York Times ve Haaretz Haber Arşivleri

2004–2006 Türkiye-İsrail Dış Ticaret İstatistikleri

TSK–İsrail Askeri Anlaşmaları (1996–2007)

BOP belgeleri ve ABD Kongresi oturum notları

Mavi Marmara sonrası ADL açıklamaları

Bahadır Hataylı/01.04.2025/Hatay

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!