Bu Blogda Ara

18 Mart 2025 Salı

Büyüklük ve Sömürü Arasındaki İnce Çizgi-Gerçek Gelişme Nedir?

Dünyada birçok devlet ve iktidar sahipleri, büyüme ve gelişme kavramlarını yanlış tanımlayarak kendi propagandalarını yaparlar. Oysa gerçek büyüklük, ne askeri güçle ne de ekonomik göstergelerle doğrudan ölçülebilir. Bir toplumun büyüklüğü, onun ahlaki duruşu, adaleti, huzuru, insanlarının mutluluğu ve özgürlükleriyle değerlendirilmelidir. Bunun aksi, yalnızca halkı daha iyi sömürmek için kurulan sistemlerin kendilerini şişirmesi anlamına gelir.

Büyüklük Güçle Değil, Adaletle Ölçülür

Güçlü olmak ile büyük olmak arasındaki fark, tarih boyunca birçok toplumun çöküşüne sebep olmuştur. Antik Roma İmparatorluğu büyük bir askeri güce sahipti, ancak içinde adalet, eşitlik ve huzur yerine yozlaşmış bir aristokrasi hüküm sürdü. Halkın büyük bir kısmı kölelik sisteminde ezilirken, zenginler sefahat içinde yaşıyordu. Aynı şekilde Osmanlı’nın yükselme döneminde devletin büyüklüğü adaletle, liyakatle, hukukun üstünlüğüyle ölçülüyordu. Fakat son dönemlerinde rüşvetin, adam kayırmanın, yolsuzluğun artmasıyla birlikte içten çöküş yaşandı.

Adaletin olmadığı yerde ne kadar büyük binalar, yollar, askeri güçler veya ekonomik göstergeler olursa olsun, bunlar halk için bir anlam taşımaz. Devletler gerçek büyüklüğe ulaşmak istiyorsa, halkın refahını sağlamalı, kimseyi ezmeden, kimseyi korkutmadan bir düzen kurmalıdır. Özgürlük, bireylerin korkusuzca düşüncelerini ifade edebildiği, kimsenin inançlarından dolayı baskı görmediği, hukukun üstün olduğu bir ortamda mümkündür.

Sömürüye Dayalı Büyüme Gerçek Büyüme Değildir

Pek çok iktidar, “büyüyoruz, şahlanıyoruz” diyerek halkı kandırmaya çalışır. Ancak burada asıl soru, büyümenin kim için olduğu ve ne şekilde sağlandığıdır. Eğer bir toplumda ekonomik büyüme varsa ama bu zengin bir kesimin servetine servet katmasına yol açarken halkın büyük kısmı fakirleşiyorsa, bu bir sömürü düzenidir.

Bunun örneklerini günümüzde birçok ülkede görebiliriz. Örneğin bazı Latin Amerika ülkeleri, ihracat rakamları ve ekonomik büyüme oranlarıyla övünürken, halklarının büyük bir kısmı yoksulluk içinde yaşamaktadır. Fabrikalar büyümüş, ihracat artmış ama çalışanlar düşük ücretlerle sömürülmüş, doğal kaynaklar elden çıkarılmış, çevre felaketleri yaşanmıştır.

Benzer şekilde sanayileşme devrimini ilk yaşayan İngiltere’de de 18. ve 19. yüzyıllarda büyük ekonomik büyüme yaşanırken işçilerin yaşam koşulları çok kötüydü. Çocuk işçiliği yaygındı, günde 12-16 saat çalıştırılan insanlar vardı. Sermaye sahipleri büyük servetler kazanırken, toplumun büyük kısmı sefalet içindeydi. İşte bu tür bir büyüme gerçek büyüme değildir, aksine bir sömürü mekanizmasının daha sistematik hale gelmesidir.

Gerçek Büyüklüğün Temel Ölçütleri

Gerçek büyüklüğün anlaşılması için bazı ölçütler belirlemek gerekir. Bunlar arasında:

1. Adalet ve Hukukun Üstünlüğü

Bir toplumda adalet varsa, insanlar haklarını ararken korkmadan yargıya başvurabiliyorsa, mahkemeler güçlüler karşısında eğilmiyorsa orada gerçek büyüklük vardır.

2. Eğitim ve Bilim

Gerçek büyüklük, halkın eğitim seviyesiyle, bilime ve sanata verilen değerle ölçülür. Bilgi ve kültür seviyesi düşük olan bir toplumun büyüklüğünden söz edilemez.

3. Ekonomik Adalet

Sadece bir kesimin değil, toplumun genelinin refah içinde yaşadığı, işçilerin emeğinin karşılığını aldığı, sosyal devlet anlayışının güçlü olduğu yerlerde gerçek büyüklük vardır.

4. Özgürlükler ve İnsan Hakları

İnsanların özgürce konuşabildiği, eleştirebildiği, farklı düşüncelere sahip olduğu için cezalandırılmadığı bir düzen ancak gerçek büyüklüğe ulaşabilir.

5. Toplumsal Huzur ve Mutluluk

Eğer bir toplumda intihar oranları, psikolojik rahatsızlıklar, suç oranları yüksekse, ne kadar ekonomik büyüme olursa olsun orada büyük bir medeniyetten söz edilemez.

Gerçek Büyüklüğü Yeniden Tanımlamak

Bugün birçok iktidar, süslü söylemlerle kendi propagandasını yaparak halkı kandırmaya çalışmaktadır. Ancak halklar büyüklüğün yalnızca ekonomik veya askeri güçle değil, adalet, mutluluk ve özgürlükle ölçüldüğünü bilmelidir. Özgür iradesiyle, korkmadan inançlarını ve fikirlerini seçebilen bir toplum gerçekten büyük olabilir. Yoksa, hangi toplum olursa olsun, halkı sömürmek için daha gelişmiş araçlar üreten bir düzenin "büyüme" olarak adlandırılması, sadece yeni nesillerin daha bilinçsiz bir şekilde köleleştirilmesi anlamına gelir.

Gerçek büyüklüğe ulaşmak için, bireylerin de sorgulayıcı bir bilinç geliştirmesi, büyümenin sadece gösterişli binalar ve yüksek ihracat rakamlarıyla olmadığını anlaması gerekir. Ancak o zaman, gerçek gelişme sağlanabilir ve toplumlar gerçekten özgürleşebilir.

Erol Kekeç/17.03.2025/Namazgah/İST

17 Mart 2025 Pazartesi

23 Yıllık Yönetimin Özet Olarak Değerlendirme Analizi

Bir ülkenin siyasi, ekonomik, ahlaki ve sosyal durumu, uzun yıllar boyunca süregelen yönetim anlayışının bir sonucudur. Türkiye, son 23 yıl içinde önemli dönüşümler yaşamış, hem iç hem de dış politikada çeşitli kırılma noktalarına tanıklık etmiştir. Bu makalede, dış politika, ekonomi, ahlaki yapı ve sağlık alanlarında izlenen politikaların etkileri incelenecek ve bunların Türkiye’nin genel gelişim sürecine nasıl yansıdığı ele alınacaktır.

1. Dış Politika-Stratejik Boşluklar ve Kayıp Fırsatlar

Dış politika, bir ülkenin küresel arenadaki konumunu belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Türkiye, son 23 yılda dış politikada farklı stratejiler benimsemiş, ancak bazı temel konulara yönelik etkin bir çözüm üretememiştir.

1.1 İslam Dünyasında Birlik Sağlanamadı

Türkiye, İslam dünyasının lider ülkelerinden biri olma potansiyeline sahip olmasına rağmen, bu fırsatı değerlendirememiştir. D-8 gibi İslam ülkeleri arasındaki iş birliğini artırmayı hedefleyen projeler atıl kalmış, ekonomik ve siyasi entegrasyon sağlanamamıştır.

1.2 Orta Doğu Politikaları-Çıkarların Ötesinde Bir Strateji Eksikliği

Türkiye’nin Orta Doğu politikasında da belirgin çelişkiler gözlemlenmektedir:

Irak’ın işgali sürecinde ABD’nin taleplerine karşı etkin bir duruş sergilenmemiş, Saddam Hüseyin’in idamı gibi olaylara karşı herhangi bir diplomatik girişimde bulunulmamıştır.

Libya’da NATO operasyonlarına destek verilmiş, ancak bu sürecin Libya’nın iç istikrarına olumsuz etkileri göz ardı edilmiştir.

Suriye politikası ise uzun vadede Türkiye’nin aleyhine bir sonuç doğurmuş, bölgedeki istikrarsızlık Türkiye’nin güvenlik sorunlarını artırmıştır.

1.3 Filistin ve Doğu Türkistan Politikaları

Filistin meselesinde, Türkiye İsrail’e yönelik sert söylemlerde bulunmuş ancak somut yaptırımlar uygulamamıştır. Gazze’de yaşanan krizlere rağmen ticari ilişkiler devam etmiş, diplomatik baskılar yetersiz kalmıştır. Benzer şekilde, Çin’in Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerine yönelik politikalarına karşı etkili bir duruş sergilenmemiştir.

2. Ekonomi-Büyüme mi, Kriz mi?

Ekonomi, bir hükümetin başarısını belirleyen en temel göstergelerden biridir. Türkiye, son 23 yılda ekonomik büyüme kaydetmiş olsa da bu büyümenin sürdürülebilirliği ve halkın refahına etkisi tartışmalıdır.

2.1 Finansal Politikalar-Borç ve Faiz Kıskacı

Faiz politikaları sürekli olarak gündemde olmuş, ancak faizin tamamen kaldırılması yönünde bir adım atılmamıştır.

Dalgalı kur politikası nedeniyle Türk Lirası aşırı dalgalanmalara maruz kalmış, enflasyonun artmasına sebep olmuştur.

Kamu borçlanması ve dış borçlanma politikaları sonucu Türkiye’nin toplam faiz borcu trilyon dolar seviyelerine ulaşmıştır.

2.2 Üretim Ekonomisinin Zayıflaması

Tarım ve hayvancılık politikalarında yaşanan eksiklikler nedeniyle Türkiye, ithalata bağımlı hale gelmiş, gıda fiyatları hızla yükselmiştir.

Üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine yönelim, Türkiye’nin sanayi ve teknoloji alanlarında geri kalmasına neden olmuştur.

2.3 Sosyal Eşitsizliklerin Artışı

Dolar milyarderlerinin sayısı artarken, fakirlik ve yoksulluk oranları da yükselmiştir.

Asgari ücretin alım gücü düşmüş, orta sınıfın ekonomik durumu zayıflamıştır.

3. Ahlaki Yapı-Toplumsal Dönüşüm ve Değerler Erozyonu

Ekonomik ve politik krizlerin yanı sıra, Türkiye’nin ahlaki ve toplumsal değerlerinde de belirgin bir değişim gözlemlenmektedir.

3.1 Dindar Kesimdeki Dönüşüm

Dindar kesim, kapitalist sistemin etkisine daha fazla girmiş, tüketim kültürü dindarlık anlayışını etkilemiştir.

Genç nesilde deizm ve ateizm gibi inanç değişiklikleri artmış, İslam’dan uzaklaşan bireylerin sayısı çoğalmıştır.

3.2 Toplumsal Yapıdaki Değişimler

Boşanma oranları hızla artmış, aile kurumu zayıflamıştır.

Uyuşturucu, alkol ve sanal kumar gibi bağımlılık yapan unsurlar gençler arasında yaygınlaşmıştır.

Televizyon programlarında ahlaki normların göz ardı edilmesi, toplumsal yozlaşmayı hızlandırmıştır.

Bu değişimler, uzun vadede Türkiye’nin sosyal dokusunda ciddi sorunlara yol açabilecek gelişmelerdir.

4. Sağlık Sistemi-Fiziksel Gelişim mi, Hizmet Eksikliği mi?

Sağlık alanında hastane inşaatlarına büyük yatırımlar yapılmış, ancak bu altyapı gelişiminin sağlık hizmetlerine etkisi tartışmalıdır.

4.1 Hastanelerin Fiziksel Yapısı ve Hizmet Kalitesi

Şehir hastaneleri modern yapılar olarak inşa edilmiş olsa da, randevu sistemindeki aksaklıklar nedeniyle hastalar hizmet almakta zorlanmaktadır.

Sağlık personeli sayısındaki yetersizlik, hastanelerdeki yoğunluğu artırmış, sağlık hizmetlerinde kaliteyi düşürmüştür.

4.2 Sağlıkta Ticarileşme

Kamu sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar nedeniyle özel hastanelere olan talep artmış, sağlık hizmetleri ticarileşmiştir.

İlaç fiyatlarındaki artış, vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimini zorlaştırmıştır.

Türkiye’nin Geleceği İçin Alternatif Bir Yol Haritası

Türkiye’nin son 23 yıllık süreci değerlendirildiğinde, bazı alanlarda önemli yatırımlar ve gelişmeler yaşanmış olsa da, birçok yapısal sorun devam etmektedir.

Öneriler:

1. Dış Politikada Yeni Bir Perspektif: Türkiye, bölgesel güç olma hedefini somut adımlarla desteklemeli, İslam dünyasında birlik oluşturma yolunda aktif politikalar üretmelidir.

2. Ekonomik Modelin Değiştirilmesi: Üretim ekonomisine dayalı bir model benimsenmeli, tarım ve sanayi politikaları güçlendirilmelidir.

3. Toplumsal ve Ahlaki Değerlerin Korunması: Eğitim ve medya alanlarında toplumsal değerleri koruyacak projeler geliştirilmelidir.

4. Sağlık Alanında Reformlar: Sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak için personel istihdamı artırılmalı ve kamu sağlık sisteminde iyileştirmeler yapılmalıdır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin geleceği için sistematik ve kapsamlı reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Ekonomiden dış politikaya, ahlaki yapıya kadar birçok alanda köklü değişiklikler gerçekleştirilmediği sürece mevcut sorunların derinleşme riski bulunmaktadır.

Bahadır Hataylı/15.03.2025/Sancakteepe/İST

15 Mart 2025 Cumartesi

Korku Siyaseti ve Hipnoz Edilen Toplum

Türkiye'de devlet ve ülke kavramları sıklıkla birbirine karıştırılan ancak aslında farklı anlamlar taşıyan iki önemli unsurdur. Ülke, sınırları belirlenmiş bir coğrafi alan ve üzerinde yaşayan halkı ifade ederken; devlet, o ülke üzerinde hüküm süren yönetim mekanizmasını temsil eder. Türkiye Cumhuriyeti, bir devlet olarak belli bir ideoloji doğrultusunda şekillendirilmiş ve zaman içinde bu ideolojiyi sürdüren bir sistem inşa edilmiştir. Ancak bu sistemin halkın tamamını kucaklayıp kucaklamadığı ya da belirli bir zümrenin çıkarlarına mı hizmet ettiği tartışmalı bir konudur.

Türkiye'deki siyasal yapı, özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra Kemalist ideolojinin temel alındığı bir sistem olarak inşa edilmiştir. O günden bu yana iktidara gelen her parti, parti adı ve ideolojisi ne olursa olsun, bu sistemin içinde hareket etmek zorunda kalmıştır. Kimi partiler bu yapıyı tamamen benimserken, kimileri belirli eleştiriler getirmiş ancak köklü bir değişim gerçekleştirememiştir. Bugün Türkiye’de siyasi partiler, görünüşte farklı politikalar sunsalar da, esasen belirli bir çerçevenin dışına çıkmamaktadırlar.

Başkanlık sistemine geçiş süreci ile birlikte, siyasi kamplaşma daha da belirgin hale gelmiş ve halk iki ana kutba ayrılmıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve iktidardaki AK Parti, Kemalist bir partinin iktidara gelmesi durumunda halkın mağdur edileceği korkusunu sürekli diri tutarak seçmen kitlesini konsolide etmektedir. Bu korku, geçmişte yaşanan olaylar üzerinden güncellenerek hatırlatılmakta ve böylece iktidarın sürdürülebilirliği sağlanmaktadır. Ancak bu noktada şu kritik soruyu ortaya çıkmaktadır: Erdoğan, 25 yıldır iktidarda olduğu halde, bu korkuları bertaraf etmek adına ne gibi yapısal değişiklikler yapmıştır? Görünen o ki, bu konuda kalıcı bir çözüm yerine, sürekli olarak bu korkuların kullanılması tercih edilmiştir.

Bu siyasi sistemin en büyük handikaplarından biri, toplumun sürekli olarak korkular üzerinden yönetilmesidir. Her iki taraf da kendi kitlesini, karşı tarafın iktidara gelmesi durumunda yaşanabilecek olumsuzluklarla tehdit etmektedir. Örneğin, muhalefetin önemli isimlerinden biri olan Ekrem İmamoğlu, iktidarın devam etmesi durumunda insanların mallarına el konulacağı yönünde açıklamalar yaparken, Erdoğan ve ekibi de geçmişten örnekler vererek muhalefetin iktidara gelmesi durumunda dindar kesimlerin baskı göreceğini iddia etmektedir. Bu tür söylemler, toplumun ortak akıl ile hareket etmesini engellemekte ve sadece korkular üzerinden oy kullanmasına neden olmaktadır.

Toplumun hipnotize edilmesinin temel sebeplerinden biri, sürekli olarak belli bir anlatının tekrar edilerek insanların bilinçaltına işlenmesidir. Medya, eğitim sistemi ve devlet mekanizması, belirli bir algıyı pekiştirmek üzere dizayn edildiğinde, halkın büyük çoğunluğu olayları sorgulama yetisini kaybetmektedir. İnsanlar, kendi çıkarlarına doğrudan dokunan konularda bile, korkularına dayalı reflekslerle hareket etmektedirler.

Peki, bu sistemin kırılması ve toplumun uyanması nasıl sağlanabilir? Öncelikle bireylerin, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, liderlerin ve partilerin aslında kendi çıkarlarını gözettiğini anlaması gerekmektedir. Halkın, sürekli olarak korku politikalarına maruz bırakıldığı ve bu politikalar sayesinde yönlendirilerek belli bir kutbun içinde tutulduğu açıktır. Oysa çözüm, bireylerin bilinçlenmesi ve siyasi kararlarını duygusal reflekslerle değil, akıl ve mantık çerçevesinde vermesidir.

Türkiye’de mevcut siyasi düzen, belirli bir kesimin menfaatlerini koruyarak sürekliliğini sağlamaktadır. Halkın gerçek özgürlüğe kavuşması için, bu tür ayak oyunlarını fark etmesi ve bunlara karşı direnç geliştirmesi şarttır. Ancak bu, yalnızca bir kesimin değil, toplumun tamamının bilinçlenmesiyle mümkün olacaktır. Siyasetçilerin birbirlerine karşı yaptıkları suçlamalar, halkın dikkatini gerçek meselelerden uzaklaştırmaktadır. Oysa önemli olan, bireylerin bu oyunları görerek alternatif çözümler üretebilmesidir.

Sonuç olarak, Türkiye’de siyasi düzenin temel problemi, sistemin sürekli olarak halkın korkularını kullanarak iktidarını sürdürmesi ve halkın da bu korkulara teslim olmasıdır. Ancak, bu bir kader değildir. Bireylerin kendilerini bu tür manipülasyonlardan koruyabilmesi için bilinçli hareket eden, olayları sorgulayan ve gerçeği arayan bir toplum inşa edilmelidir. Türkiye’nin geleceği, halkın hipnotize edilip edilmemesine değil, bu hipnozdan ne zaman ve nasıl uyanacağına bağlıdır. Gerçek özgürlük ve bağımsızlık, bireylerin bu farkındalığa ulaşması ve politik bilinçlerini güçlendirmesiyle mümkün olacaktır.

Bahadır Hataylı/21.12.2024/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!