Bu Blogda Ara

7 Ocak 2025 Salı

Ekonomik Adaletsizlik

 


Sevgili dostlar,

Biliyor musunuz, bu ülkenin hikayesi çok eski; ama günbegün yazılan bölümleri akıl alır gibi değil. Bugün konuşmak istediğim konu, hepimizin derin derin iç çektiği, sinirden ellerimizi yumruk yaptığı bir mesele: Para nereye gidiyor? Kimlere gidiyor? Kimlere yok? Haydi, gelin hep beraber konuşalım, adım adım irdeleyelim.

Bakın, bu KKM denilen hesaplar var ya, hani Kur Korumalı Mevduat diyorlar; işte o hesaplar, bu memleketin bankalarına devlet eliyle akıtılan paranın en büyük kapısı oldu. Nasıl mı? Diyelim ki bir vatandaş, yastık altındaki dolarını bozdurdu, bu hesaba yatırdı. Hükümet de dedi ki, "Merak etme kardeşim, döviz artarsa farkı ben öderim." Oldu mu sana garanti? Banka rahat, vatandaş rahat; ama o farkı kim ödüyor? Siz, biz, hepimiz. İşte o para, bizim alın terimizden çıkan vergilerle ödeniyor.

Köprüden geçmeyen arabalar var bir de. Bu nasıl bir iş biliyor musunuz? Devlet garantisi diye bir şey icat etmişler. "Şu kadar araç geçmezse aradaki farkı öderim," diyor. Yani siz köprüden geçseniz de geçmeseniz de müteahhit kazanıyor. Geçmeyen arabaların parasını kim ödüyor? Yine siz, biz, hepimiz. Köprüden geçerken de ödüyoruz, geçmezsek de ödüyoruz. Bu işler kimin aklına geldi, bu garantiler kime hizmet ediyor, artık siz düşünün.

Peki, ya hastaneler? Gelmeyen hasta için bile hastane sahiplerine para var. "Şehir hastaneleri" dediler, övdüler, yere göğe sığdıramadılar. Halbuki işin aslı, gelmeyen hastanın bile yükü bizim cebimize yazılıyor. Özel şirketlerle yapılan anlaşmalarda diyorlar ki, "Şu kadar hasta gelmezse farkını öderiz." Yani o hastaneye gitmeseniz de bir şekilde parasını ödüyorsunuz. Hasta olmasanız bile müteahhit yine kazanıyor.

Havaalanları... Aman Allah'ım, bir de bu var! İnmeyen uçak için bile para var! "Şu kadar yolcu gelecek," diyorlar, "Şu kadar uçak inecek." Ama gelmeyen yolcunun, inmeyen uçağın parasını kim ödüyor? Bildiniz, yine biz! Memleketin dört bir yanına devasa havaalanları yaptılar. Yolcu yok, uçak yok, hareket yok; ama para akıyor. Kimden? Bizden.

Tasarruf diyorlar, değil mi? Hani, "Enflasyon var, kemer sıkmamız lazım" diyorlar. Ama ne hikmetse, lükse harcamaktan tasarruf edilmiyor. Saraylar yapılıyor, lüks arabalar alınıyor, her köşe başına bir şatafat dikiliyor. İtibar deniyor, tasarruf yok deniyor. Ama emekliye gelince, asgari ücretliye gelince, "Para yok" diyorlar. Bu nasıl bir matematik? Bu nasıl bir vicdan?

Bir de milletvekillerine, bakanlara verilen paralara bakalım. Her ay alınan maaşlar, üstüne eklenen yolluklar, tazminatlar... Yetmiyor, bir de "hizmet" adı altında ödenen özel harcamalar var. Devlet memurlarına zam yaparken kırk dereden su getiriyorlar, ama milletvekillerine gelince tıkır tıkır işlem tamam. Nasıl bir adalet bu?

Diyanet imamlarına verilen paralara ne demeli? Her köyde bir imam var, tamam, güzel. Ama bu kadar maaş, bu kadar kaynak neden? Cemaat azalıyor, camiler boşalıyor, ama bütçesi büyüyor. Neden? Devletin başka işleri yok mu? Eğitime, sağlığa, bilim ve teknolojiye yatırım yapmak yerine, neden böylesine tek bir yere yığma yapılıyor?

Elektrik, su, doğal gaz... Faturalarınızı bir düşünün. Her ay gelen o kabarık rakamlar sadece sizin tükettiğiniz için değil. O faturalara, okuma şirketlerine verilen komisyonlar da ekleniyor. Yani bir sayaç okuyucusunun masrafı bile bizim cebimizden çıkıyor. Elektrik okuma, gaz okuma, su okuma derken, faturalar şişiyor. O para nereye gidiyor? Düşündünüz mü hiç?

Belediyeler deseniz, taşeron şirketlere kaynak akıtıyor. İhale üzerine ihale... İsraf diz boyu. Sokakta görmediğiniz hizmetlerin parası bizim vergilerimizden çıkıyor. Bir çöp konteyneri, bir kaldırım taşı, bir tabela için ödenen rakamlar dudak uçuklatıyor. Belediyelerin işi hizmet etmek değil mi? Hizmet nerede? İsraf ve çirkef ise almış başını gitmiş.

Ve sıra geldi asgari ücretliye, emekliye. İşte en acı tablo burada. Ay sonunu getiremeyen milyonlarca insan var. Çarşı pazar el yakıyor. Ama emekliye, asgari ücretliye "kaynak yok" diyorlar. Bu ülkenin zenginlikleri sadece belli bir kesimin mi hakkı? Emeklinin, işçinin, çalışanın yüzü ne zaman gülecek?

Harç bitti yapı paydos, dostlar. Bu millet artık yoruldu. Sadece bir avuç zenginin değil, herkesin refah içinde yaşayabildiği bir düzen istiyor. Hak, hukuk, adalet arıyor. Şimdi soruyorum size: Bütün bu israf, bu lüks, bu çarkın dönmesi sizin vicdanınıza sığıyor mu? Hadi gelin, bu adaletsizliklere hep birlikte dur diyelim. Sesimizi yükseltelim, hakkımız olanı isteyelim. Çünkü artık külahımıza anlatılan masallara karnımız tok. Harç bitti, yapı paydos!

Bu yazıyı okuyan herkesin aklında şu sorular kalsın: Biz ne zaman adil bir düzen göreceğiz? Bu memleketin zenginlikleri hepimizin değil mi? O zaman neden eşit bir şekilde paylaşılmıyor? Ve en önemlisi: Biz ne zaman sesimizi daha gür çıkaracağız?

Bahadır Hataylı/05.01.2025/Namazgah/İST

6 Ocak 2025 Pazartesi

İdari Para Cezası Ne Demek?

İdari para cezası, yanlışların ve pisliklerin meşrulaştırılmasının resmi bir yolu oldu. Yaptırımlar, yanlışı tamamen ortadan kaldırmak içindir, ancak bugün bu cezalar, sadece yönetimin çıkarlarına hizmet eden bir araca dönüşmüş durumda.

Bir market, kasap ya da iş yerine neden para cezası verilir? Apartmanda gürültü yapanın cezası neden para ile çözülür? Bu cezalar, hataların devamı için bir açık çek vermekten başka bir şey değil. Bugün, adalet sistemi toplumu düzeltmek yerine, ahlaksızlığı teşvik eden, halkın güvenini kökünden sarsan mekanizmalara dönüştü. Toplumsal ifsat, bu kurallar ve cezalarla sürdürülüyor. Hatta, bu adaletsizlikleri sorgulamayan bir halk beklentisiyle alay edercesine devam ettiriliyor. Ancak ben, bu oyunların iç yüzünü açıkça görüyorum ve zekamı küçümsemelerine izin vermeyeceğim.

Söyler misiniz, toplumsal yaşamı gerçek anlamda iyileştirmek adına hangi yapıcı adımları attınız? Para cezasıyla kasaları doldurmak dışında, halkın refahını sağlamak için ne tür çözümler sundunuz? Bana, bu göstermelik cezalandırmaların toplum vicdanına ve düzenine gerçekten nasıl bir fayda sağladığını izah edin. Yoksa hâlâ sırtımıza vurulan semeri kendi ellerimizle taşıyacağımızı mı düşünüyorsunuz?

Gün gibi aşikâr: Her hatayı ve olumsuzluğu paraya tahvil eden, adeta paraya taparcasına işleyen bir sistemle karşı karşıyayız. Söyleyin, bu dünyanın bütün zenginliği size yetse bile vicdanınızdaki boşluğu doldurabilir mi? Alın hepsi sizin olsun; yalnızca halkın huzuruna dokunmayın, yeter.

Eğer yanlışı kökten çözme amacı taşımıyorsanız, bu cezalar yalnızca bir gelir kaynağına dönüşür. Apartmandaki gürültüyü "Bir sonraki cezaya kadar devam edebilirsiniz" mantığıyla para cezasına bağlamak, düzeltilmek bir yana, ahlaki bir çöküşü teşvik eder. Bu mudur adalet? Bu mudur toplumsal vicdanın gereği?

Marketlere gidiyorsunuz, "etiket eksik" diyerek ceza yazıyorsunuz. Peki, sorun gerçekten çözüldü mü? Yapılması gereken, o market sahibine halkı aldatmanın sonuçlarını anlatmak ve doğru bir bilgilendirme yapmaktır. Ama hayır, böyle bir şey yapılmıyor. Sadece para alınıyor ve konunun özüyle ilgilenmek yerine işin kolayına kaçılıyor. Ne bir çözüm getiriliyor ne de bireyler bu çözümün bir parçası olmaya teşvik ediliyor.

Apartmanın alt katındaki dükkânda bir faaliyet izinsiz yürütülüyor, ceza kesiliyor. Ancak bu şahsın yaptığı hatayı anlamasına ya da onu düzeltmesine yönelik en ufak bir rehabilitasyon veya bilinçlendirme çabası dahi gösterilmiyor.

Sıradaki? Daha fazla kâr ve denetim bahanesiyle yeniden aynı kör düzeni devam ettirin, öyle mi? Halkı mı şekillendiriyorsunuz yoksa sadece kasaları doldurmak için bir bahane mi buluyorsunuz?

Bu uygulamaların halkı ne duruma düşürdüğünü bir düşünün. Toplum artık sizden şüphe ediyor ve asla çözüm bulamayacağına inanıyor. O öyle bir hale geldi ki; para, en kötü kokuşmalarınızı bile maskeleyecek bir perdeye dönüştü. Fakat unutmayın, perdeyi bir gün halk indirir ve gerçekler ortaya çıkar.

Bahadır Hataylı/05.01.2025/Sancaktepe/İST

Hakkın Savunucusu Olmak

Hakkın yanında yer almak ve bu hakikatin tanığı olmak, Kuran-ı Kerim'de inananlara önemli bir görev olarak yüklenmiştir. Bu, sadece bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir yükümlülüktür. Müminlerin hakkı savunmaktan çekinmemesi, adaletin tesisine katkıda bulunması ve zulme karşı dirayet göstermesi gerektiği sık sık vurgulanır.

Hakkı Ayakta Tutmak

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun.”
(Maide Suresi: 5/8)

Bu ayet, müminlerin görevini net bir şekilde açıklar. Hakkı savunmanın ve adaleti sağlama çabasının, kişinin imanıyla doğrudan bağlantılı olduğunu belirtir. Allah adına şahitlik etmek, yalnızca doğruyu ifade etmekten ibaret değildir; aynı zamanda tüm adaletsizliklere karşı durmayı ve güçlüden yana olmak yerine, mazlumun hakkını korumayı içerir. Buradaki anahtar mesaj, bir müminin her koşulda adaleti öncelemesi gerektiğidir.

Örneğin, bir toplumda yöneticiler ya da etkili kimseler zulme neden oluyorsa, buna sessiz kalmak bir müminin sorumluluklarını ihmal etmesi anlamına gelir. Hakkın ve adaletin şahidi olmak için, birey toplumsal sorunlara duyarsız kalmamalıdır. Bir öğrencinin sınıf arkadaşlarına adil davranmasından, bir işverenin çalışanlarına insanca muamele etmesine kadar her alanda bu ilke geçerlidir. Toplum bu düstur üzerine şekillendiğinde, huzur ve güven tesis edilir.

Hükümlerin Üstünlüğü

“Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”
(Maide Suresi:5/45)

Bu ayet, insanlara yalnızca Allah'ın koyduğu hükümlere uymanın gerekliliğini hatırlatır. Eğer insanlar kendi arzu ve çıkarları doğrultusunda hareket ederek ilahi hükümlere aykırı davranırlarsa, sonuçta zulüm kaçınılmaz olacaktır. İnsanlık tarihine baktığımızda, birçok toplumun adaletten saparak kendi heva ve heveslerine uyması nedeniyle çöktüğünü görebiliriz.

Kuran'ın bu uyarısı, aynı zamanda günümüz dünyasına da önemli bir ders sunmaktadır. Medyada görülen haksızlıklar, adaletin belirli çıkar gruplarına göre şekillendirilmesi ve güçlünün haklı sayıldığı düzenler, bu ayetin önemini daha iyi anlamamıza yardımcı olur. İnsanların Allah'ın ölçüleri doğrultusunda hareket etmeyi bırakması, hem bireysel hem de toplumsal olarak çürümenin başlangıcıdır.

Zor Koşullarda Hak ve Adaletin Savunulması

“Ey iman edenler! Kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa Allah için adaleti ayakta tutan kimseler olun…”
(Nisa Suresi:4/135)

Bu ayet, adaletin evrensel olduğunu ve akrabalık, dostluk ya da kişisel menfaatlerle gölgelenmemesi gerektiğini ifade eder. İnanan bir bireyin, sevdiklerine zarar geleceğini bilse bile hakka ve adalete sırt çevirmemesi öğütlenir. Bu, çok zor bir görevi işaret eder; zira çoğu zaman insanlar yakınlarını ve çıkarlarını koruma eğilimindedir. Ancak bu, müminin imanı ve ahlakıyla sınandığı kritik bir alandır.

Günümüzde de adaleti savunmak ve hakkı söylemek zorlayıcıdır. Hakkın savunucusu olmak demek, güçlüye karşı dik durmayı, popüler görüşlere aykırı olsa da gerçeği haykırmayı gerektirir. İster çalışma hayatında ister aile ilişkilerinde olsun, bu ilke bireyin yaşamında belirleyici olmalıdır.

Örneğin, bir iş yerinde adaletsiz davranışlarla karşılaşan bir birey, bu durumu dile getirmekten çekinmemelidir. Hakların korunması için atılan bu adımlar, toplumu daha yaşanabilir bir hale getirecektir.

Hakkın Savunucusu Olmanın Toplumsal Önemi

Hakkı ve adaleti savunmak, bireysel bir sorumluluktan çok, toplumu ilgilendiren bir meseledir. Toplumlar, ancak adalet temelinde varlığını sürdürebilir. Haksızlıklar karşısında sessiz kalan bireylerden oluşan bir toplum, yozlaşma ve çürümeden kaçamaz. Bu nedenle, inananlar hakkı ayakta tutmalı, zulümle mücadele etmeli ve adil bir düzenin tesisi için çaba göstermelidir.

Bu doğrultuda Kuran, insanlara sadece kendi hayatlarını değil, aynı zamanda diğer insanların haklarını da savunmaları gerektiğini hatırlatır. Zulmün olduğu yerde Allah’ın adaletini savunmayan bireyler, dolaylı yoldan bu zulme ortak olur. Peygamber Efendimizin şu hadisi bu durumu açıkça anlatır:

“Bir kötülük gördüğünüzde, onu elinizle düzeltin; buna gücünüz yetmezse dilinizle, buna da gücünüz yetmezse kalbinizle buğz edin. Bu, imanın en zayıf halidir.”

Bu öğreti, hakkı ve adaleti savunmanın inançla ne kadar derin bir bağa sahip olduğunu gösterir. Kuran ve sünnetin ışığında bir toplum, her bireyin hakkını savunduğu bir yapıya kavuşabilir.

Hakkın Savunucusu Olarak Yaşamak

Hakkı savunmak ve adaletin tesisinde rol almak, Kuran'ın insana yüklediği büyük bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirmek, sadece bireysel olarak Allah katında bir mertebe kazandırmaz; aynı zamanda toplumların huzura kavuşmasını sağlar. Bu, zorlayıcı ama bir o kadar da anlamlı bir yoldur. Herkesin hakkını savunduğu, adaleti öncelediği bir dünya, Allah’ın rızasına ve cennetine ulaşmanın yollarından biridir.

İnsanlar, bu dünya için geçici olan şeylerin peşinde koşarken adaleti ve hakkı arka plana atmamalıdır. Aksine, Kuran’ın öğütlerini hayatlarına rehber edinerek güçlü bir iman, sağlam bir ahlak ve insanca bir yaşamın mümkün olduğunu göstermelidirler.

Günümüzde bireylerin bu görevleri yerine getirmesi, birçok sorunun çözümü için anahtar olacaktır. Hakkın yanında durmayı seçenler, sadece kendi yaşamlarını değil, aynı zamanda çevrelerindeki insanların yaşamlarını da güzelleştirebilir. Bu, Allah’ın hoşnut olacağı bir hayatın temelidir. O halde, her bir mümin kendine şu soruyu sormalıdır: “Ben hakkı ve adaleti savunan bir yaşamın neresindeyim?”

Erol Kekeç/04.01.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!