Bu Blogda Ara

5 Ocak 2025 Pazar

Dar Gelirlilerin Manifestosu-Onurlu Yaşam Talepleri

Hadi gelin, ülkenin kenar mahallesinde yaşayan o asgari ücretliyi düşünelim. Sabahın kör karanlığında kalkar, buz gibi soğuk havaya rağmen elinde koca bir umutla yola koyulur. Nedir bu umut? Karnını doyurmak, çocuğunun defter parasını denkleştirmek, elektrik faturası kesilmeden bir çözüm bulmak... Ama işin en can yakıcı tarafı nedir bilir misiniz? Bu umut, yönetimin elindeki kaşığın ucuna yerleştirilmiş kırıntılar kadar bir şeydir; küçük, eksik ve insan onurundan fersah fersah uzak.

“Kaşığın ucu” dedik ya, işte bu benzetme aslında tam da dar gelirli vatandaşın aldığı her kuruş için yapılmıştır. Yönetim, bu vatandaşa “Bak işte, biz sana bunu da veriyoruz. Haline şükret!” diyor. Ama sonra bakıyorsunuz, bir başka kesime gelince kaşık birden büyük bir kepçeye dönüşüyor. Hele o kamu kaynaklarıyla sürekli semirtilen kesimler yok mu? İşte bu adaletsizlik; bu iki yüzlülük insanın içini cız ettiriyor.

İki Dünya-Bir Yanda Zenginlik, Bir Yanda Yoksulluk

Bir ülke düşünün; bir tarafında konvoylarla açılan yollar, gösterişli törenler, hesapsız harcanan paralar; diğer yanda ay sonunu nasıl getireceğini kara kara düşünen insanlar. Bakın açık konuşalım; bu insanlar sadaka istemiyor, adalet istiyor! Kimse 10 saatin üzerinde çalışıp sonunda aldığı maaşla sadece hayatta kalmayı sürdürmek zorunda olmamalı. O maaşla yaşayabilmek, belki biraz da insanca bir şeyler yapmak hakkıdır.

Ama gerçekte ne oluyor? Geçim mücadelesi veren emeklinin 12.500 yüz lira maaşına göz ucuyla bakılırken, lüks semtlerde yükselen plazalardan ülkeyi yönetenler halktan kopmuş durumda. Bu ne büyük bir ironidir! Bir yanda hayatta kalmak için didinen, öte yanda halkın sırtından kazanıp şaşaalı hayatlar sürenler. Sizce bu kabul edilebilir mi? Bu mu adalet?

Dar Gelirlinin Günlüğü

Bir emekli düşünüyoruz: 35 yıl çalışmış. Sağlığını yitirmiş ama alın teriyle bir gelecek kurmaya çalışmış. Bugün ise bin bir sıkıntıyla kiralık evinde gün sayıyor. Elektrik, su, doğalgaz faturaları el yakıyor; market fiyatları uçmuş. Et almayı bırakın, peynirle ekmek lüks olmuş. Ay sonunda ödemesi gereken borçlar için “Bunu mu ödeyeyim, onu mu geciktireyim?” diye kara kara düşünüyor. Kim bilir belki en son doktora gittiğinde yazılan ilaçların yarısını almayı bile göze alamadı.

Ya asgari ücretlinin durumu? Aldığı maaş neredeyse iki haftalık mutfak masrafına yetmiyor. Evdeki çocuğu yeni ayakkabı istediğinde boynunu büküp kıvrandığını kimse görmüyor tabii. Marketten artık gıda ürünlerinin en alt kademesi alınırken “Acaba ay sonunda bir de okula yol parası kalır mı?” diye dert ediyor.

İşte bu insanlar, yani dar gelirli vatandaşlar, aslında bu ülkenin görünmeyen kahramanlarıdır. Sabırla çalışır, dişini tırnağına takar ve yine de hep geri planda kalır. İnsanlık onuruna yaraşır bir yaşam talep etmek, bu insanların hakkıdır.

Soru Soralım-Neden Hep Kaşığın Ucu?

Hadi sorgulayalım! Neden kaynaklar adaletli dağılmıyor? Neden dar gelirliye hep kırıntı layık görülürken, belli zümreler geniş avantajlarla besleniyor? Çıkıp deyin, “Adaleti biz böyle mi sağlıyoruz?” Enflasyonu düşürememiş, piyasaları yönetememişsiniz, peki ama dar gelirliyi ezmek nasıl bir marifet olabilir ki? Siz halk için değil, kendiniz ve çevreniz için mi varsınız?

Bazıları çıkıp “Bütçe yetersiz, kaynaklar kısıtlı” diye savunma yapabilir. Ama ne hikmetse bu kısıt, asla şatafatlı projelere gelmez. O projeler ki, çoğu zaman halkın gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, süs niyetine yapılan işlerdir. Köprüler, havaalanları, saraylar… Ama bunlar yapılırken halkın omzundaki vergi yükü artar. Yıllardır vergilerle katlanan bütçelerde dar gelirli için bir pay bulunmazken, “öncelikli” denilen projeler hep birilerine fayda sağlar.

İnsan Onuruna Saygı-Bir İnsanlık Hakkı

Dar gelirli vatandaşlar sadece yardım beklemiyor; onurlu bir yaşam sürdürmek istiyor. Bunun adı insan onuruna saygıdır ve bu hakkı vermek devletin birincil görevidir. Bir devletin görevi, vatandaşını hayatta tutmaya çalışmak değil; onu insanca yaşatmaktır.

Bir an için şöyle düşünelim: Eğer maaşlar doğru bir şekilde düzenlense, temel ihtiyaçlar karşılanabilir olsa ve biriken borçlar altında inleyen bu insanlar feraha kavuşsa, toplumdaki huzur seviyesi nerelere çıkabilir? Bunun farkında olmayan bir yönetimin toplum vicdanında mahkûm olması şaşırtıcı değildir. Ancak unutulmamalıdır ki, halk sustuğunda hesap sormuyor gibi görünebilir ama adalet arayışı gün gelir volkan gibi patlar.

Adalet İçin,

Buradan sesleniyoruz:

  1. Adil Gelir Dağılımı Sağlansın: Kaynaklar hakkaniyetli bir şekilde dağıtılsın. Lüksü beslemekten vazgeçip, dar gelirliyi refaha kavuşturun. Artık kimse kırıntılarla yetinmek zorunda bırakılmasın!

  2. Vergi Sistemi Gözden Geçirilsin: Zenginle yoksulu aynı kefeye koyan vergi sistemine dur deyin! Adil bir vergi reformu gerçekleştirilmeden bu adaletsizlik düzelmez.

  3. Asgari Ücret Onurlu Yaşam Sağlasın: Asgari ücret açlık sınırının altında kalamaz. İnsanca yaşamak temel bir haktır ve bu hak göz ardı edilemez.

  4. Emekliler Unutulmasın: 30-40 yıl çalışarak hizmet veren bir emeklinin bugünkü yaşam koşullarında sürünmesi kabul edilemez. Emekliler huzurlu bir hayat sürebilsin diye maaşları artırılsın.

  5. Sosyal Yardımlar Artırılmalı: Yardımlar sadece geçici çözümler sunmamalıdır. İnsanları üreten bireylere dönüştürecek, hayat standartlarını yükseltecek programlar geliştirilmeli.

  6. İnsanca Çalışma Şartları Sağlansın: Herkes, daha az çalışarak daha insani bir yaşam sürebilmeli. Fazla mesailerle geçinmeye çalışmak yerine, çalışma saatleri yeniden düzenlenmeli.

Kalkıp Haklarımızı Talep Edelim

Dar gelirli vatandaşlar, asgari ücretliler, emekliler… Bu toplumun omurgasını oluşturan sizlersiniz. Korkmayın, bu sizin hakkınız! İnsanlık onuruna uygun bir yaşam talep etmek sizin doğuştan gelen bir hakkınızdır. Bu manifestonun her satırı da size aittir ve ancak sizler haklarınıza sahip çıkarsanız değişim mümkün olabilir.

Ayağa kalkın ve hesap sorun! Çünkü kaşığın ucunda verilenle yetinmek istemediğinizi, bu ülkenin gerçek sahipleri olduğunuzu herkese hatırlatmanın vakti geldi! Gücünüz, birliğinizdedir ve unutmayın: Siz bu toplumun vicdanısınız, gerisi sadece bir hayalden ibarettir.

Bahadır Hataylı/04.01.2025/Sancaktepe/İST

3 Ocak 2025 Cuma

Toplumsal Çöküşü Anlatan Bir Siyasetçi Nutku

 

Saygıdeğer vatandaşlarım,

Bugün burada, toplumumuzun vicdanına seslenmek için toplandık. Ben bir siyasetçi olarak, sadece bir lider değil; aynı zamanda sizin gibi bir insanım. Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum ve kalbimle hissettim ki, önümüzde çözülmesi gereken çok derin bir yara var. Bu yara, ne sadece ekonomik bir kriz ne de sadece siyasi bir bunalımdır. Bu yara, toplumsal çöküşün acısıdır.

Günümüzde bireyler birbirinden kopmuş, komşularımızın yüzünü unutmuş, çocuklarımız için kurduğumuz hayaller yerini endişelere bırakmış durumda. İşte bu bir alarm zildir. O çalıyor; şu anda duymuyorsanız, belki kalplerimiz çoktan taş kesilmiştir.

Peki, neden bu hale geldik? Nerede yanlış yaptık? Gelin, bu soruları birlikte yanıtlayalım.

Bir zamanlar, ahlakımızın direğini oluşturan değerlerimiz vardı. Komşuluk, dayanışma, tevazu... Ama artık "ben" diyenlerin sesi, "biz" diyenleri bastırdı. Zenginleşmek uğruna tüm insaniyetimizi feda ettik. Hak etmeden kıdem alınan, liyakatsizliğin ödüllendirildiği bir düzende; adaletten, şeffaflıktan ve eşitlikten söz edebilir miyiz?

Bir çocuk düşünün, gözleri umutla parlayan bir çocuk. Onun önünü kesmek, onun umutlarını çalmak, sadece bir insana değil; bütün bir geleceğe ihanet etmek demektir. Ama biz, o çocukların umutlarını çalan bir düzene razı olduk. Onlara temiz bir gelecek yerine, kırık hayaller ve yıkılmakta olan bir dünya bıraktık.

Vatandaşlarım, bu bir uyanış çağrısıdır. Görmeli, duymalı ve harekete geçmeliyiz. Sorun sadece bireylerin değil; toplumu oluşturan her yapının hastalanmasıdır. Yozlaşan bir medya, çıkar odaklı siyaset, ahlakı öteleyen bir ekonomi... Bütün bunlar, bizim birlikte inşa ettiğimiz yoz bir sistemi işaret ediyor.

Ama umudumuzu kaybetmeyelim! Unutmayalım ki çöküş, aynı zamanda bir uyanış fırsatıdır. Yeniden başlamak için dibe vurmak bazen gerekli olabilir. Değerlerimize dönmeli, vicdanımızı yeniden keşfetmeliyiz. "Ben" yerine "biz" demeli, komşularımızı tanımalı ve dayanışma köprülerimizi yeniden kurmalıyız.

Son olarak, sizlere şu soruyu sormak istiyorum: Bu toplumda kaybolan şeyler sadece maddi değerler miydi? Yoksa ruhumuzu mu kaybettik? Eğer cevabınız ikincisiyse, gelin bu ruhu birlikte yeniden canlandıralım.

İşte bu, bizim yeni diriliş hikayemiz olsun. Bugün burada sadece bir siyasetçinin konuşmasını değil; hepimizin ortak vicdanının haykırışını duyun. Birlikte başarabiliriz; çünkü birlikteysek çökmeyiz.

Teşekkür ederim. 

Erol Kekeç/11.09.2024/Sancaktepe/İST

Din Ticareti El Kindi


Din Ticareti Yapanın Dini Olmaz: El Kindi’nin Sözü Etrafında İnsani ve Toplumsal Bir Hesaplaşma

İnsanoğlu, yüzyıllar boyunca dini; rehberlik eden bir yıldız, şaşmaz bir pusula, anlam ve huzur bulduğu bir liman olarak gördü. Ancak bu kutsal alan, bazıların elinde öyle bir hale geldi ki; özünden koparıldı, ruhaniyetinden arındırıldı ve bir ticari metaa dönüştürüldü. Bu yozlaşma, sadece bireylerin maneviyatını kemirmekle kalmadı; toplumsal yapıyı da bir ağaç kurdu gibi içten içe yıprattı.

El Kindi’nin, “Bir şeyin ticaretini yapan, onu satar. Sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla ‘din ticareti’ yapanın dini yoktur” sözü, yüzeyde basit bir uyarı gibi görülse de, aslında insanın ruhaniyetine ve ahlaki pusulasına yönelik derin bir sorgulamaya çağrıdır.

Bu sözün üzerinde düşünürken, aklımıza şu sorular üstü üstüne gelir: Din satılabilir mi? Satılan din neye dönüşür? Dini ticarete konu eden insanların şahsında, toplum nereye sürüklenir? Bu soruların yanıtları, sadece bir eleştiri değil, aynaya bakışımız olmalı.

Din ve Ticaret- Kutsalın Metalaşması

Ticaret, insanoğlunun çok eski zamanlardan beri hayatının bir parçasıdır. Ancak ticaretin kapsamı, fiziksel mallarla sınırlı kalmaz; bazen fikirler, değerler ve hatta ruhaniyet bile ticaretin konusuna dâhil olur. Din ise bu anlamda çok hassas bir noktadadır. Bir şeyi ticarete konu ettiğinizde, onu satılabilir, alınabilir, pazarlanabilir bir şey haline getirirsiniz.

Din, bir ticari mala dönüştürüldüğünde, kutsiyetini kaybeder. Söylemleri anlamdan, ritüelleri ruhaniyetten yoksun bir hale gelir. Artık o din, vicdanı şekillendiren bir şey değil; banknotlarla tartılan bir ürün, reytingleri artıran bir aracı, siyaseti meşrulaştıran bir maskedir.

Din satıldıkça, dinin alıcısı olan insanlar da müşterileşir. Maneviyat bekleyen insanlar, şirketlerin, sahte dini liderlerin ve politikacıların ‘hizmet alanı’ haline gelir. Allah ile kul arasındaki en samimi bağ, bu aracılar tarafından çıkarlar için suistimal edilir.

Din Ticareti - Modern Bir Skandal

Din ticareti, tarihin her döneminde tartışmalı bir konu olmuştur. Ancak modern çağda, bu mesele daha karmaşık ve trajik bir hal almıştır. Günümüzde dinin ticari amaçlarla nasıl kullanıldığına dair örnekler, sadece bireylerin değil, toplumların da manevi ve ahlaki çöküşüne işaret eder. Her bir örnek, dinin özünün nasıl hiçe sayıldığını, maddi çıkarlar için nasıl bir meta haline getirildiğini açıkça gözler önüne serer.

Medya ve Din Söylemi

Bazı televizyon programlarında dini konuların şöhret ve bağış toplamak için kullanılması, dinin yozlaşmasının modern bir yüzüdür. Vaazlarını sık sık reklamlarla kesip izleyicilerden maddi destek talep eden "din adamları", lüks giyimlerinden, şatafatlı hayat tarzlarından dinin tevazu mesajını yansıtmaktan oldukça uzaktır. Bu tür uygulamalar, dinin manevi gücünü ticarileştirerek halkın gözündeki değerini düşürmektedir. Özellikle, "kutsal su" ya da "mucizevi ürün" adı altında satılan eşyalar, bu yozlaşmanın zirve noktalarından biridir.

Siyaset ve Din Manipülasyonu

Siyaset, dinin en kolay manipüle edilebileceği alanlardan biridir. Dinî referanslar seçim meydanlarında halkın duygularını etkileyip oy toplamak için kullanılırken, seçim sonrası bu kutsal mesajların unutulması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Seçim sürecinde sık sık kullanılan "manevi değerler" söylemi, toplumda kutuplaşmayı derinleştirir ve dinin birleştirici rolünü zayıflatır. Bu tür siyasi hamleler, halkın dini anlayışını yozlaştırarak hem bireysel hem de toplumsal ahlakı erozyona uğratır.

Hac ve Umre Turları

Hac ibadetinin astronomik fiyatlarla sunulması, dinin ne kadar metalaştığını gözler önüne seren çarpıcı bir örnektir. Bu kutsal yolculuk, lüks oteller, özel rehberlik hizmetleri ve "VIP ibadet paketleri" ile adeta ticari bir etkinliğe dönüştürülmüştür. Oysa hac ibadeti, İslam'ın özünde, eşitlik ve tevazu mesajını taşır. Ancak modern organizasyonlar, bu mesajı gölgeleyerek ibadeti bir gelir kaynağı haline getirmiştir. Yüksek fiyatlar, sadece zengin kesimlerin bu ibadeti yerine getirebilmesine olanak tanırken, manevi değerden uzaklaşmış bir görüntü sunar.

Toplumsal Sonuçlar - Çürümeye Doğru Giden Bir Toplum

Din ticareti, yalnızca bireylerin manevi dünyasında değil, toplumsal yapıda da derin yaralar açar. Maneviyatın yerini materyalizmin alması, toplumun temel ahlaki değerlerini aşındırır ve bir çürüme sürecini başlatır. Bu yozlaşmanın sonuçları şu şekilde özetlenebilir:

1. Güven Erozyonu

Din ticareti, toplumun dini liderlere ve kurumlara duyduğu güveni zedeler. Bu güvensizlik, bireyleri dinin özünden uzaklaştırır ve manevi bir boşluğa sürükler. Özellikle genç nesiller, dinin ticarileştirilmiş yüzüyle karşılaştıklarında, dinin hayatlarına anlam katma potansiyelini reddetme eğiliminde olabilirler.

2. Ahlaki Çöküş

Maddi kazanç elde etmek uğruna kutsal değerlerin araçsallaştırılması, ahlaki bir çöküşü beraberinde getirir. Din ticareti, bireylere dini değerlerin özünden uzak, yüzeysel ve materyalist bir yaklaşım sunar. Bu durum, toplumun genel ahlaki yapısını da zayıflatır.

3. Eşitsizlik ve Adaletsizlik

Din ticareti, zengin ve fakir arasındaki eşitsizliği daha da derinleştirir. Maddi imkânı olanlar, "daha iyi" dini hizmetlere erişebilirken, fakirler manevi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır. Bu eşitsizlik, dinin birleştirici ve eşitlikçi mesajını zedeler.

Çözüm ve Öneriler

Din ticaretinin yarattığı bu derin yaraları iyileştirmek için şu adımlar atılabilir:

1. Bilinçli ve Sorgulayıcı Yaklaşım

Toplumun, dinin özünü anlaması ve dini ticari amaçlarla kullananları sorgulaması gerekir. Maneviyatın metalaştırılmasına karşı durmak, ancak bilinçli bireylerle mümkündür.

2. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik

Dinî liderlerin ve kurumların şeffaf bir şekilde hareket etmeleri sağlanmalıdır. Bağışlar ve dini gelirler, toplumun bilgisi dâhilinde ve adaletli bir şekilde kullanılmalıdır.

3. Eğitimin Gücü

Din eğitimi, sadece ritüelleri öğretmekle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda dinin ahlaki ve manevi boyutunu da aktarmalıdır. Genç nesillere, dinin özünde ne olduğu ve nasıl bir hayat rehberi sunduğu anlatılmalıdır.

Din ticareti, modern çağın en büyük ahlaki sorunlarından biridir. Maneviyatın metalaştırılması, bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi sonuçlar doğurur. Bu yozlaşmanın önüne geçmek için bireylerin bilinçlenmesi, liderlerin şeffaflık ve sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve eğitimin manevi değerleri güçlendirecek şekilde düzenlenmesi gereklidir. Dinin özüne dönmek ve onu ticaretin kirli ellerinden kurtarmak, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir görevdir. Maneviyatın yeniden canlandırılması, insanlığın ahlaki ve manevi kurtuluşunun anahtarıdır.

Bahadır Hataylı/24.12.2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!