Bu Blogda Ara

30 Aralık 2024 Pazartesi

Türkiye'nin Siyasi Gündemi-Karmaşık Dinamikler ve Potansiyel Sonuçlar

Son günlerde ülkemiz siyasetinde alınan kararlar ve yaşanan gelişmeler, hem toplumun farklı kesimlerinde hem de uluslararası arenada yankı uyandırmıştır. Bu gelişmeler, bölgedeki stratejik dengeleri etkileyecek ve ülkenin iç siyasetinde derin etkiler bırakabilecek potansiyele sahip olması nedeniyle geniş bir tartışma ortamı oluşturmuştur. Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, mecliste konuşturulması ve siyaset yolunun açılması gibi çağrıların yapılması, özellikle Devlet Bahçeli’nin bu konuda bayraktarlık yapması ve Cumhurbaşkanının bu yaklaşımları desteklemesi, siyasi atmosferde beklenmedik bir dinamizme yol açtı. Bunlarla birlikte DEP milletvekillerinin Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere harekete geçmesi, buna karşılık terörle mücadele politikasının devam ettirilmesi gibi bir dizi çelişkili gibi görünen gelişme yaşanmaktadır.

Öte yandan, Suriye’de belli bölgelerin bir "Kürdistan haritası" olarak gösterilmesi ve ABD'nin bu duruma özel bir planla yaklaştığı yönümdeki analizler, büyük güçlerin bölgemizdeki stratejik hesapları çerçevesinde olaylara çok boyutlu bir anlam kazandırmaktadır. Bu yazıda, bu karmaşık tabloyu çok yönlü bir biçimde analiz etmeye, olumlu ve olumsuz potansiyel sonuçları sorgulamaya ve neden-sonuç bağlantıları kurarak mantıkî bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.

1. Abdullah Öcalan'ın İçerden Çıkarılması Tartışmaları

Abdullah Öcalan’ın tahliye edilmesi veya siyaset yapması yönündeki tartışmalar, toplumda ve siyasette farklı bakış açılarına neden olmaktadır. Bu durum, ülkemizde uzlaşma zeminlerini genişletmek veya süreçler arındırılmadan bir şekilde zorlamak olarak yorumlanabilir.

Pozitif bir perspektiften bakıldığında, bu adımların temel amacının bölgede terörü tamamen sona erdirme, uzun vadede daha çözüm odaklı bir yaklaşım geliştirme ihtiyacı olduğu iddia edilebilir. Ancak bu tartışma toplumdaki derin hassasiyetlere dokunduğu için büyük bir toplumsal gerilim de yaratmış durumda. Bu adımlarla terörün gerçekte son bulacağı ve/veya ulusal birliğe katkı sağlanacağı şüphelidir.

Eleştirel bir bakış açısıyla bu süreç, toplumda belirli çevrelerde devletin âdeta teröre teslim olduğu gibi bir algı yaratma potansiyeline sahiptir. Toplum, barışın bir bedeli olarak bu çağrıları sindirebilir mi yoksa devletin otoritesine duyulan güven sarsılabilir mi? Bu noktalar titizlikle ele alınmalıdır.

2. Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanının Pozisyonu

Devlet Bahçeli, uzun yıllardır MHP lideri olarak milli birlik ve vatanın bölünmezliği konularında net bir duruş sergilemiştir. Ancak, bu şekilde çağrılar yapması beklenmedik bir siyasi taktik olarak değerlendirilmekte ve küçük değil şaşkınlık yaratmaktadır. Bu tutumun perde arkasında nasıl bir strateji olduğu, siyasi arenada çeşitli tahmin ve senaryolara yol açıyor. Kimi görüşler, Bahçeli’nin bir süreç yönetimi rolü üstlendirdiğini, Cumhurbaşkanı ile uyumlu bir çizgide şekillenen “çok boyutlu bir satranç” oynandığını ileri sürmektedir.

Cumhurbaşkanı’nın bu gelişmeleri destekleyen bir konumda olması ise dış politikadaki bir dizi hedefle ilişkilendirilebilir. Uzlaşı politikalarıyla NATO, ABD ve Avrupa Birliği’ndeki aktörlerle daha yumuşak ilişkiler kurulması planlanıyor olabilir.

Bu adımların getireceği en ciddi olumsuzluk, yerli seçmen kitlesi arasında bir öfke ve ihanet hissiyatı oluşmasıdır. Ancak bu durum yalnızca bir kesimin bakış açısı değildir. Özellikle terörden doğrudan etkilenmiş bireyler, süreçlerin hızlıca normalleşmesine şüpheyle yaklaşırken, barışın maliyetini kabullenmeye daha açık olan kesimlerde farklı bir umut penceresi de oluşabilmektedir. Bunun yanında siyasetten izole hisseden bazı gruplar, bu girişimlerin kendilerine daha fazla siyasal temsil alanı yaratacağı düşüncesiyle destekleyici tavır sergileyebilmektedir. Bu çok yönlü tablo, Türkiye'deki sosyokültürel ayrışmaların nasıl şekillendiği açısından dikkatle incelenmelidir. Uzlaşma süreçlerinin nasıl yönetildiği toplum tarafından dikkatle izlenmektedir.

3. ABD'nin Rolü ve Suriye Haritası

Son yıllarda ABD, Suriye'nin kuzeyindeki yapılanmalara büyük bir destek vermektedir. Bu desteğin gerekçeleri arasında bölgede istikrar sağlama iddiası ve IŞİD'e karşı yerel unsurları güçlendirme stratejisi öne çıkmaktadır. Ancak bu politikalar, Türkiye açısından tehdit unsuru olarak görülen bir yapının oluşmasına da zemin hazırlamaktadır. ABD, Kürt unsurları hem askeri hem lojistik destekle güçlendirmiş, bu durum ise Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik endişelerini artırmıştır. Ayrıca bu bölgedeki güç dengelerinin kontrolü, ABD'nin İran ve Rusya üzerindeki baskıyı artırma hedefiyle de ilişkilendirilebilir. Böylelikle ABD, hem doğrudan güvenlik kaygılarını yönetmekte hem de dolaylı yollardan bölgedeki çıkarlarını maksimize etmeye çalışmaktadır. Bu durum, o coğrafyada Kürt devleti benzeri yapıların inşa edileceği şeklindeki şüpheleri kuvvetlendirmektedir. Bu olası senaryo, hem bölge jeopolitiğini kökten değiştirme hem de Türkiye'nin iç ve dış politikası üzerinde dramatik etkiler yaratma potansiyeline sahiptir. Suriye’nin kuzeyinde bir alanı “Kürdistan” haritası olarak gösterme girişimleri, uluslararası arenada Türkiye'yi zor duruma sokan bir baskı aracıdır.

ABD’nin bu duruma özel planlarla yaklaşması, bölgesel güvenlik dinamiklerini de karmaşıklaştırmaktadır. Türkiye’nin bu plana ne şekilde karşı koyacağı ise, büyük oranda mevcut iktidarın stratejik akıl ve diplomasi kapasitesine bağlıdır. Aksi takdirde, bölge dışı güçlerin etkisi altında Türkiye için çözüm üretilemez bir noktaya doğru gidiş olabilir.

Sonuç olarak bahsi geçen olayların, Türkiye’nin geleceği üzerinde hem toplumsal hem de uluslararası boyutta çok derin etkiler bırakacağı kesin gibi görülmektedir. Abdullah Öcalan'la ilgili gelişmelerden, ABD'nin Suriye politikalarına kadar her adım dikkatle ve birbiriyle ilişikli şekilde analiz edilmelidir. Olumlu etkiler barış, siyasi normalleşme ve ekonomik istikrar gibi görülse de, risklerin büyük olasılıkla daha fazla olduğu unutulmamalıdır. Devletin, bu girişimlerin topluma nasıl yansıyacağını, uluslararası arenada hangi sonuçları doğuracağını ve iç siyasetteki dengeyi nasıl etkileyeceğini iyi hesaplaması gerekmektedir. Dengeli bir politika izlenmediği takdirde, ulusal birliğin zarar görme tehlikesi ve Türkiye’nin dış ilişkilerinde daha büyük sıkıntılar yaşanması söz konusu olabilir. Bu nedenle, alınacak kararların hem riskleri minimize eden hem de toplumsal desteği sağlam bir zemine oturtan bir yaklaşımı benimsemesi elzemdir. Devletin uzun vadeli, dengeli ve milletin hassasiyetlerini gözeten bir yaklaşımla bu çok yönlü krizleri yönetmesi şarttır.

Bahadır Hataylı/30.12.2024/Sancaktepe/İST

29 Aralık 2024 Pazar

Enflasyon ve Fakirleştirme Politikaları

Ekonomi, bir ülkenin kalkınmasında ve halkının refah seviyesinin artmasında hayati bir rol oynar. Ancak, ekonomik politikaların yanlış uygulamaları, halkın yoksullaşmasına ve toplumsal huzursuzluğun artmasına yol açabilir. "Enflasyonu düşüreceğini söyleyerek, büyümeyi sürdüreceğim diyerek, döviz kurunu kontrol altına alacağını iddia ederek" politikalarını duyuran, fakat dar gelirliyi ezen, sabit ücretliyi yoksullaştıran uygulamalar, aslında kimin çıkarına hizmet etmektedir? Bu makalede, ülkemizin ekonomik yaşamını dikkate alarak bu soruları toplumsal örneklerle sorgulayacak ve detaylı bir analiz sunacağız.

1. Enflasyonun Halk Üzerindeki Etkileri

Enflasyon, halkın satın alma gücünü doğrudan etkileyen en önemli ekonomik göstergelerden biridir. Yüksek enflasyon ortamında:

  • Dar Gelirli Kesimin Yükü Artar: Enflasyon, sabit gelirli çalışanları ve emeklileri doğrudan etkiler. Maaş artışlarının enflasyon oranının gerisinde kalması, bu kesimin fakirleşmesine neden olur.

  • Zengin ve Fakir Arasındaki Uçurum Derinleşir: Servet sahibi kişiler, enflasyondan korunmak için yatırımlarını döviz, altın veya gayrimenkul gibi varlıklara yönlendirirken( Ne yazık ki son 4 yıldır ülkemiz zenginleri faze dalarak piyasayı kilitlediler), dar gelirli bireyler temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır.

Örnek: Son yıllarda temel gıda fiyatlarındaki artış, asgari ücretle geçinen bir ailenin yaşam standardını ciddi şekilde düşürmüştür. Bir kilo et, birçok aile için artık lüks hâline gelmiştir.

2. Fakirleştirme Politikalarının Tarihsel Süreci

Zengin halk istemeyen yönetimlerin ortak bir özelliği vardır: Ekonomik bağımsızlığı engellemek. Tarihte defalarca tekrar eden bu senaryolar, günümüzde de benzer yöntemlerle uygulanmaktadır.

  • Kredi Borçlandırması: Vatandaşların düşük faizli kredilerle borçlandırılması, başlangıçta cazip bir yöntem gibi görünse de uzun vadede bireylerin ekonomik özgürlüklerini kaybetmelerine yol açar.

  • Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik: Yüksek vergiler ve düşük ücret politikaları, zengin kesimin servetini korumasını sağlarken, orta ve alt gelir gruplarının yoksullaşmasına neden olur.

Örnek: 1980'lerde uygulanan "istikrar paketleri" sonucunda halkın büyük bir kısmı ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmış, bu süreçte borçlanma oranı artmıştır.

3. Döviz Kuru ve Ekonomik Manipülasyonlar

Döviz kurunun kontrol altına alınması, ekonomik istikrar açısından önemlidir. Ancak, bu hedefe ulaşma yöntemleri halkın refahını değil, belirli grupların çıkarlarını gözetiyorsa, toplum üzerinde ciddi sonuçlar doğurur.

  • Yapay Döviz Kontrolleri: Dövizi baskılamak için kullanılan geçici yöntemler, kısa vadede sonuç verse de uzun vadede ekonomiyi kırılgan hâle getirir.

  • İthalata Bağımlılık: Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ithal ürünlerin fiyatlarını artırır ve temel ihtiyaç ürünlerine erişimi zorlaştırır.

Örnek: Döviz kurlarındaki ani artışlar, birçok sektörde maliyetleri yükseltmiş ve bu durum en çok düşük gelirli kesimi etkilemiştir.

4. Yoksullaştırma ve Yönetim Stratejileri

Fakirleşen toplumlar, ekonomik bağımlılık yoluyla daha kolay yönetilebilir hâle gelir. Bu stratejinin arkasındaki temel hedefler şunlardır:

  • Bağımsızlık Yollarının Kapatılması: Eğitim ve girişimcilik gibi bireysel kalkınma yolları engellenerek, halkın kendine yetme becerisi azaltılır.

  • Tüketim Odaklı Toplum: Üretmek yerine tüketmeye teşvik edilen bir toplum, ekonomik olarak dışa bağımlı hâle gelir.

Örnek: Küçük esnafın yerini büyük zincir marketlerin alması, yerel ekonominin güçsüzleşmesine neden olmuştur. Bu durum, halkın ekonomik özgürlüğünü kısıtlamıştır.

5. Çözüm Önerileri

Halkın refah seviyesini artırmak ve ekonomik bağımsızlığı sağlamak için uygulanabilecek bazı çözüm önerileri şunlardır:

  • Gelir Dağılımında Adalet: Vergi politikalarının yeniden düzenlenmesi ve düşük gelirli kesimin desteklenmesi gereklidir.

  • Üretim Ekonomisine Geçiş: Yerli üretimi teşvik ederek, ithalata bağımlılığı azaltmak mümkün olacaktır.

  • Eğitim ve Bilinçlendirme: Halkın ekonomik okuryazarlığını artırmak, uzun vadede daha bilinçli bir toplum oluşturacaktır.

"Bu film 100 yıldır aynı senaryolar ile oynanıyor" ifadesi, ekonomik manipülasyonların ve halkın yoksullaştırılmasının tarih boyunca nasıl tekrar ettiğini açıkça göstermektedir. Ancak, bu döngüyü kırmak mümkündür. Bunun için halkın bilinçlenmesi, toplumsal dayanışmanın artması ve adil ekonomik politikaların uygulanması gereklidir. Zengin ve bağımsız bir toplum inşa etmek, ancak bu adımlarla mümkün olacaktır.

Bahadır Hataylı/28.12.2024/Sancaktepe/İST

28 Aralık 2024 Cumartesi

Emeklilerin Sessiz Çığlığı Onurlu Yaşama Hakkı

 


Her sabah sokak aralarında ağır adımlarla yürüyen, kimi zaman ellerinde bir çuval, kimi zaman bir bastonla hayata tutunmaya çalışan emeklilerimiz… Bizim toplumsal değerimizin sessiz taşıyıcıları, yılların yorgunluğunu omuzlarında taşıyorlar. Ancak onların bu hak edilmiş dinlenme dönemleri, ne yazık ki pek çokları için onurlu bir yaşam yerine mücadele dolu bir hayatta kalma savaşı haline dönüşmüş durumda.

Bugün 9 milyon emekli, asgari ücretin bile altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. “12.500 TL ile geçinilir mi?” sorusu sadece bir cümle değil, aynı zamanda vicdanlarımızı sorgulatan derin bir yara. Günde bir öğün yeter mi, faturalar nasıl ödenir, ilaçlar alınabilir mi? Bu sorular onlar için günlük hayatın ayrılmaz bir parçası.

Emin olun, çöpleri karıştırarak yaşamını sürdürmeye çalışan 75 yaşında bir birey görmek sadece bir trajedi değil; bu, toplumsal bir yüzleşme gerekliliğinin kanıtıdır. Üstelik biz gençler, hayatın dinamizmi ve sağlıklı bir bedene sahip olmanın ayrıcalığına rağmen, onların yaşam şartlarını düşündükçe kendimizi sorgulamak zorunda kalıyoruz. Eğer bir gün onlar gibi olacaksak, bu günün adaletsizliği geleceğin garantisini nasıl sağlayabilir?

İnsanlık Ölçüsü-Emeklilerin Yaşam Kalitesi

Bir toplumun insanlık ölçüsü, yaşlılarına ve emeklilerine nasıl muamele ettiğinde saklıdır. Yıllarca çalışmış, alın teriyle ülkesine katkıda bulunmuş bireyler, bir kenara atılmamalıdır. Onların bu hayatta sadece hayatta kalma mücadelesi vermemesi, aynı zamanda onurlu bir şekilde yaşaması gerekir.

Bir zamanlar üreten, öğreten, koruyan, var eden insanlar şimdi sessiz ve görünmez kılınmak isteniyor. Çocuklar büyüten, nesiller yetiştiren eller artık kendi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyorsa, bu toplum olarak nereye yanlış gittiğimizi sorgulamamız gerektiğinin açık bir göstergesidir.

Sadece Ekonomik Değil, Sosyal Bir Mesuliyet

Sorun, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir mesuliyet taşır. Emeklilik maaşlarının yetersizliği kadar, toplumun geri kalanının onlara nasıl baktığı da meselenin bir parçasıdır. Bugün kaçımız apartmandaki yaşlı komşusunun halini merak ediyor? Kaçımız onun yalnız bir yaşam sürdüğünü fark edip yardımcı olmaya çalışıyor?

Yaşlılarımızın ömrü boyunca ürettiği değer, yaşamlarının bu döneminde ödenemeyecek kadar büyük bir borçtur. Onların çöp karıştırmamak, soğukta titrememek ve ilaçlarını alabilmek için sistemle cebelleşmek yerine, dinlenme ve huzur içinde yaşamaya hakları vardır.

Adalet Çağrısı

Toplum ve devlet, her bireyi eşit ölçüde kucaklayabilen bir yapı kurmakla sorumludur. Emeklilerimizin maaşları asgari bir insan onuru seviyesine çıkarılmalı ve tüm sağlık hizmetleri erişilebilir olmalıdır. İlaç almak lüks olmamalı, kalorifer yanacak mı sorusu güncel bir kabus olmaktan çıkmalıdır.

Bunlar, dev bir bütçe meselesinden ziyade bir vicdan, bir öncelik meselesidir. Devletin imkanlarının doğru yönlendirilmesi ve sosyal adaletin sağlanmasıyla milyonlarca emeklimiz daha iyi bir yaşam standardına kavuşabilir.

Sessiz Çığlıkları Duyalım

Bu bir çağrıdır. Emeklilerin haysiyetli bir yaşam sürmesini sağlamak, yalnızca bir ekonomik reform değil; toplumsal bir barış ve güven ortamı inşa etmektir. Çöplerden yiyecek toplayan bir emekliye tanıklık etmek, bir an durup düşünmemizi sağlar: Eğer bugün buna razı geliyorsak, yarın kimlere razı geleceğiz?

Bu hikaye, sadece bir kişinin değil, milyonların ortak kaderidir. Daha gençler için bu, korkutucu bir geleceğin gölgesini hissettirmekte; yaşlılarımız için ise artık bir umut çığlığıdır.

Unutmayalım ki hepimiz bir gün yaşlanacağız. Bugün vicdanlarımızı besler ve emeklilerimize hakkını teslim edersek, yarının daha adil bir dünya olacağına inanabiliriz. Onlar bizden bir şey değil; haklarını istiyorlar. İnsanlık için küçük, fakat adalet için büyük bir adım.

Erol Kekeç/27.12.2024/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!