Bu Blogda Ara

25 Aralık 2024 Çarşamba

Türkiye’nin Sosyoekonomik Gerçekleri ve Sorular


  1. Türkiye, bir zamanlar medeniyetlerin kesiştiği, umudun ve refahın sembolü olarak bilinen topraklarında, şu an köklü bir ekonomik ve sosyal buhranı yaşamaktadır. Ancak bu krizler sadece rakamlarla ya da yüzeysel analizlerle açıklanamaz. Gündelik yaşamdan çıkan çığlıklar, pazarlarda, market raflarında, sokaklarda ve hatta evlerin içinde yankılanmaktadır. İsraf ve Yoksulluk: Derin KontrastlarBir tarafta sarayların ihtişamı, kamu binalarında savurganca kullanılan devasa bütçeler ve protokol masrafları… Diğer tarafta çöplüklerden yiyecek toplayan insanlar. Bu kontrast, adeta bir ülkede iki farklı dünyanın yaşadığını gözler önüne seriyor.

  2. Örnek 1: Bir yanda çok katlı, milyon dolarlık rezidanslarda yaşayan bir elit kesim varken, diğer yanda çocuğuna bez ve mama alamayan bir anne, sosyal medyada yardım çağrısı yapıyor.

    Örnek 2: 2023 yılında, bir bölgede belediye, milyonluk bir projeyi sadece itibar göstergesi olarak lanse ederken, aynı mahallede elektrik faturasını ödeyemeyen bir ailenin mum ışığında yaşadığı haber oluyor.

    Zamlar ve Market Rafları

    Her hafta gelen yeni zamlar, market raflarında adeta halkın umudunu siliyor. Bir kilo peynirin fiyatı her hafta gelen zamlarla yükseliyor. Rafların önünde duran insanların sessizce hesap yapıp sepetlerinden ürün çıkarması, toplumun dramatik öyküsünü fısıldıyor.

    Örnek: Bir kadın, markette kıvranıyor: "Kızımın istediği çikolatayı alamadım," diyor. Bu söz, bir annenin yükünü ve toplumsal vicdanın kaybını özetliyor.

    Geçim Savaşı ve Toplumun Parçalanışı

    Bir yandan artan fuhşiyat, diğer yandan borç batağına saplanan insanlar… Bunlar sadece özel hikayeler değil, toplumsal çöküşün önüne geçilmediğini gösteriyor. Çocukların geleceği, alın teriyle kazanılan paraların bir avuç azınlığa akıtıldığı bir sistemde güvence altına alınamaz hale gelmiş durumda.

    Örnek: Bir aile, elektrik ve su faturasını ödeyemediği için sokakta yaşıyor. Çocuklar okul yerine kağıt topluyor, bir başka aile ise kredi kartı borçlarıyla bunalımın eğiğinde intiharı seçiyor.

    Umutlar ve Umutsuzluklar-Çözüm Var mı?

    Bu ortamda, umutların diri kalması mümkün mü? Gün geçtikçe artan umutsuzluk, görmezden gelinen bir toplumsal tehlike yaratıyor. Gençler, geleceklerini yurtdışında ararken, ülkede kalanlar için her gün biraz daha dayanılmaz hale geliyor.

    Örnek: Mühendislik bölümü mezunu bir genç, asgari ücretle çalışıyor ve "Neden okudum ki?" diye soruyor. Bu soru, çöken eğitim sisteminin ve ekonomik politikanın bir çığlığı.

    Yetkililere Yönelik Sorular ve Uyarılar

    1. Neden İsraf? Milyonlarca TL sarayların yapımına, lüks makam araçlarına ve protokol masraflarına ayrılırken, halk çöplüklerde yiyecek arıyor. İsrafın azaltılması için hangi adımlar atılacak?

    2. Zamlar Nasıl Durdurulacak? Her hafta gelen zamlarla halkın körüklenen öfkesi, ekonomik planlama eksikliğinin bir sonucu mu? Bu konuda hangi somut tedbirler alınacak?

    3. Yolsuzlukların Hesabı Verilecek mi? Kimi çıkar gruplarına akıtılan kamu kaynaklarının hesabı neden sorulmuyor?

    4. Mazlumun Yanında Durulacak mı? Ev kirasını ödeyemeyen, çocuklarını doyuramayan ailelere hangi kalıcı yardım projeleri sunulacak?

    5. Gençlerin Geleceği Nasıl Kurtarılacak? Gençlerin ülkeden kaçışını engellemek için hangi reformlar planlanıyor?

    Toplumsal Adalet ve Refah Taleplerimiz

    1. Tüm kamusal israflar derhal sonlandırılmalı, şeffaf bir kamu maliyesi inşa edilmelidir.

    2. Asgari ücretle geçinmenin mümkün olmadığı kabul edilerek, yaşam standartlarına uygun bir asgari üret belirlenmelidir.

    3. Eğitim sistemi, piyasanın ve toplumsal ihtiyaçların önceliklerine göre yeniden dizayn edilmelidir.

    4. Güvenilir bir sosyal yardım ağı oluşturularak, yoksulluk sonlandırılmalıdır.

    5. Türkiye’nin geleceğini tüketen rant ve çıkar politikaları derhal sona erdirilmelidir.

    Bu çağrı, halkın çaresizlik çığlıklarını duyan herkes için bir farkındalık yaratma amacı taşıyor. Şu anda atılacak her adım, Türkiye’nin geleceğinin bir başka nesil için umut dolu olmasını sağlayabilir.                         Bahadır Hataylı/24.12.2024/Sancaktepe/İST

Göğün Tanıklığında Yanan Renkler



Gecenin en karanlık anlarından biri. Ayaklarımızdan dökülen ümitler ve içimizde sönmek üzere olan çıralarla bir çıkmazdayız. Öyle bir çağa düştük ki, zaman ve zemin, büyüklerin ellerinde bir kılıf olmuş; içine sığdırılamayan ruhlar, kendi renklerinden mahrum edilmiş. “Zamanın ve zeminin rengine bürün” diyen bir sesi hatırlıyorum. Ama ben diyorum ki: Zamanın da zeminin de rengine bürünme; yoksa kendi rengini kaybedersin.

Ne gariptir ki, böyle bir çağda herkes çok renkli gözükmek istiyor ama kimse kendi rengine sadık değil. Renk cümbüşü diye adlandırdığımız, aslında gri bir dünyanın sahte şallısından başka bir şey değil. Bir sahne kurmuşlar; kimimiz oyuncu, kimimiz izleyici. Ama sahnenin ardında dönen oyunun ne kadar farkındayız? Hepimiz birilerinin çarkında tükeniyoruz. Peki, neden kendi rüzgârımızı yaratmıyoruz?

Bir bak kendine! Kendi rengini kaybedersen, hikâyeni de kaybedersin. Zamanın da zeminin de bir anlamı kalmaz. Sen olmadığın sürece, varoluşun eksik kalacak. Kendi rengini bulmak, kendi hikâyeni yazmaktır.

Değirmenin Altında Kaybolanlar

Dünyayı bir değirmen gibi düşün. Her birimizin omuzlarına yüklenmiş çarkı, kimlerin döndürdüğünü fark ediyor muyuz? O değirmen bizi öğütürken kimse ses çıkarmıyor. Görmeyen gözler, duymayan kulaklar, akıl yoksunu zihinler... İşte böyle kayboluyoruz. Başkalarının renginde yok olup gidiyoruz.

Başkaları “Seçenekler yok” diyerek seni kendi hikâyelerine mahkûm ediyor. Ama aslında seni kendinden uzaklaştıran bir oyun bu. Senin kendi renginle dünyayı güzelleştirme ihtimalinden korkuyorlar. Çünkü kendi rengini bulduğun anda onların maskesi düşer.

O cenderenin rengine boyanmak zorunda mısın? Değirmenin altına girmek zorunda mısın? Hayır! Sen kendi rengini bulduğun an dünyayı değiştirebilirsin. Kendi hikâyeni yazabilir, insanlığa yeni bir nefes olabilirsin.

Renkleri Yok Olan Bir Toplum

Toplumlar, kendi renklerini kaybettikçe griye boyanıyor. Rengini unutan insanlar, özgünlüklerini yitiriyor. Sahte renklerin ardında saklanıp duran bir kalabalık düşünün. Kendi gerçekliğinden korkan, varoluşunu sorgulamaktan kaçan bir kalabalık. Oysa renkler, insan sayısı kadar çeşitlidir. Her birimizin bir hikâyesi, bir tonu vardır. Ama bu tonları birleştirip kendi rengine boyamak isteyenler var. Onlar, renksiz dünya yaratmaya çalışan zalimler.

Çıplak kral masalını hatırlıyor musunuz? Bir kral, üzerinde elbise olmadığı halde herkesin ona hayranlıkla baktığını düşünmüştü. Çünkü kimse gerçeği söylemeye cesaret edemiyordu. Bugün de aynı durumdayız. Sahte renklerle bezeli dünyada, kimse kendi rengini aramaya cesaret edemiyor. Ama gerçek özgürlük, kendi rengimizi bulduğumuzda başlar.

Kendi Rengini Bulmak

Kendi rengini bulmak, kendini bulmaktır. Her insan, kendi rengini taşır. O renk, onun ruhunun ve varoluşunun özündedir. Ama bu rengi bulmak için çaba lazımdır. Başkalarının sana boyadığı renkleri silip atmalısın. Kendi özünü keşfetmelisin.

Ama cesaret olmadan bu mümkün değildir. Kendi rengini bulduğun an, çevrendeki sömürüyü de fark edersin. Seni susturmaya çalışan sistemin maskesini düşürürsün. Onların oyununu bozar, yeni bir hikâye yazmaya başlarsın.

Kendi rengini bulduğun anda, bu dünyayı daha güzel bir yer haline getirebilirsin. Zaman ve zemin seni değil, sen zamanı ve zemini değiştirirsin.

Bahadır Hataylı/11.09.2024/Sancaktepe/İST

Gerçek Güç-Bırakmanın Bilgeliği


Hayatta, çoğu insanın göz ardı ettiği bir gerçek vardır: Gerçek güç, bir şeye tutunmakta değil, onu ne zaman bırakmanız gerektiğini bilmekte yatar. Ancak bu sözün derinliğini anlamak, onu hayata uygulamak kadar kolay değildir. Bir şeyi bırakmak, genelde zayıflık veya teslimiyet olarak algılanır. Oysa, bırakabilmek, cesaret, bilgelik ve öz farkındalık gerektirir. Bu yazı, hayatın farklı alanlarında tutunma ve bırakma arasındaki hassas dengeyi sorgulayacak ve bırakmanın nasıl bir güç kaynağı olduğunu açıklayacaktır.

Tutunmak-Güvenli Alanın Tuzakları

İnsan doğası gereği belirsizlikten kaçınarak kendini güvende hissettiği alanlara tutunmaya çalışır. Ancak bu güvenli alanlar, bazen bizi zincirleyen prangalara dönüşebilir. Eski işimiz, toksik bir ilişkimiz, hepsi bir noktada artık bize hizmet etmemeye başlar.

Tutunmak, genellikle alışkanlıklardan ve korkulardan beslenir. Bir şeye tutunarak hayatımızın kontrolünün elimizde olduğunu hissederiz. Ancak gerçek şu ki, bazen kontrol ettiğimizi düşünürken, kontrolün aslında bizim elimizden kaydığını fark etmeyiz. Eski düzenimizi koruma çabası, bizi yeniliklerden ve büyümekten alıkoyar.

Bırakmanın Zorluğu-Belirsizliğe Adım Atmak

Bir şeyi bırakmak, bir bilinmeze adım atmaktır. Bu da korkutucudur. İnsan zihni, bilmediği alanları tehlike olarak algılama eğilimindedir. Şu sorular zihnimizde yankılanır:

  • Ya daha kötüsüyle karşılaşırsam?

  • Ya pişman olursam?

  • Ya bu kararla her şeyi kaybedersem?

Ancak bu soruların ötesine geçmek, büyümeyi ve özgürleşmeyi beraberinde getirir. Belirsizlik, aynı zamanda yeni fırsatların kapısıdır. Eski bir kapıyı kapatmadan yeni bir kapının açılamayacağını kabul etmek, bırakmanın ilk adımıdır.

Hayatın Farklı Alanlarında Bırakabilmek

  1. Toksik İlişkilerden Kurtulmak

    İlişkiler, hayatta bizi en çok etkileyen alanlardan biridir. Ancak bazı İlişkiler, destekleyici olmaktan çıkıp tüketici hale gelir. Bir dostluk, bir aile bağı ya da romantik bir ilişki, artık size zarar veriyorsa, bunu bırakabilmek büyük bir güç gerektirir.

    Örnek: Bir çift düşünün. Birbirlerini seviyor gibi gözükseler de, her gün tartışmalarla, saygı eksikliğiyle ve acıyla geçiyor. Bu çiftin bütün enerjisi, sorunların üstesinden gelmeye çalışmak yerine, birbirini yıpratmakla tüketiliyor. Böyle bir durumda, bırakmak, hem kendi mutluluğunuz hem de karşı tarafın mutluluğu için gereklidir.

  2. Kariyerde Değişim Cesareti

    İşinizi bırakmak, birçok insan için çok zor bir karardır. Maddi güvenlik, alışkanlıklar ve toplumun baskısı, bu karanın önünde büyük engellerdir. Ancak artık size heyecan vermeyen, sizi geliştirmeyen bir işte çalışmak, ruhsal çöküntüye neden olabilir.

    Örnek: Bir bankada yıllarca çalışıp kariyerinde başarılı olmuş birinin, aslında sanatla ilgilenmek istediğini fark etmesi ve bankacılığı bırakıp resim yapmaya başlaması, büyük bir cesaret örneğidir. Bu kararla, kendi rengine sadık kalarak daha anlamlı bir yaşam sürebilir.

  3. Geçmişi Bırakmak

    Geçmişte yaşanan travmalar, hayal kırıklıkları ve pişmanlıklar, bırakılması en zor olanlardandır. Ancak bu yükleri taşımaya devam etmek, sadece geleceği karartır. Geçmişi bırakmak, onu unutmak anlamına gelmez; aksine, ondan öğrenip yolunuza devam etmek demektir.

    Örnek: Bir çocukluk travmasından dolayı yıllarca kendini yetersiz hisseden bir bireyin, terapi ve öz farkındalık yoluyla bu travmayı kabul etmesi ve onun etkisinden kurtulması, bırakmanın ne kadar dönüştürücü olabileceğini gösterir.

Bırakmanın Getirdiği Güç ve Özgürlük

Bırakmak, sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıçtır. Tutunduğunuz şeyleri bıraktığınızda, yeni bir alan yaratırsınız. Bu alan, kendinizi yeniden keşfetmek ve potansiyelinizi ortaya çıkarmak için bir fırsattır.

Özgürlük: Bırakmak, sizi tanımlayan sınırlardan kurtarır. Kendinizi bağlı hissettiğiniz şeylerden özgürleşerek, daha hafif ve daha esnek bir yaşam sürebilirsiniz.

Cesaret: Bir şeyi bırakmak, cesaret gerektirir. Bu cesaret, sadece hayatınızı değil, aynı zamanda başkalarına olan bakışınızı da değiştirir.

Büyük Yolculuklar: Hayatta en önemli yolculuklar, eski şeyleri geride bırakıp yeni maceralara atıldığımızda başlar. Bu yolculuk, kendinizi daha derinden anlamanıza olanak tanır.

Kendi Hikayenizi Yazın

Gerçek güç, hayatta her şeye tutunmakta değil, artık size hizmet etmeyenleri bırakabilme cesaretinde saklıdır. Bırakmanın kolay olmadığı açıktır. Ancak, bu cesareti gösterdiğinizde, hayatınızın kontrolünün yeniden size geçtiğini fark edersiniz. Geçmişin zincirlerinden kurtulup, kendinizle baş başa kalmanın ve özgür bir yaşam sürmenin tadına varırsınız.

Unutmayın: Kendi hikayenizi yazmak, hangi sayfaları yırtıp hangi yeni sayfaları dolduracağınızı bilmekle başlar. Ve bazen, en büyük cesaret, o eski sayfaları bırakabilmektir.

Bahadır Hataylı/21.12.2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!