Bu Blogda Ara

10 Aralık 2024 Salı

Türkiye, Suriye ve Ukrayna Arasındaki Çıkmaz- Büyük Bir Tuzak mı?

 

Dünya sahnesinde cereyan eden olaylar bazen o kadar karmaşık ve iç içe geçmiştir ki, yüzeyde görünen neden-sonuç ilişkileri, perde arkasındaki planların sadece bir kısmını oluşturur. Bu bağlamda, Suriye krizindeki gelişmeler, Ukrayna-Rusya savaşı, NATO’nun bölgedeki stratejileri ve Türkiye’nin bu denklemdeki konumu üzerinde düşünmek, gelecekte ne gibi senaryolarla karşılaşabileceğimiz konusunda ipuçları verebilir. Burada bağlantıları ve potansiyel sonuçları sorgulayıcı bir bakış açısıyla ele alacağız.

Suriye Krizi ve Türkiye’nin Rolü

2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşı, başlangıçta rejime karşı bir halk ayaklanması gibi görünse de kısa süre içinde çok boyutlu bir vekâlet savaşına dönüştü. Esad rejiminin sert müdahaleleri, muhalif grupların silahlanması ve dış güçlerin devreye girmesiyle Suriye, küresel güçlerin çekişme alanı haline geldi. Türkiye, Suriye krizinin ilk dönemlerinden itibaren aktif bir taraf olarak kendisini bu denklemin içinde buldu.

Türkiye’nin Suriye’deki Tutumu-Bir Başarı mı, Yoksa Planlı Bir Yıpratma Süreci mi?

Türkiye’nin Suriye politikası, "güvenlik, insani yardım ve bölgesel istikrar" gerekçeleriyle şekillendi. Ancak bu politikaların zaman içinde sahada farklı anlamlar kazandığı da gözlemlendi. Özellikle muhalif gruplara verilen destek, Türkiye’nin bu savaşı adeta kendi savaşı gibi üstlenmesine neden oldu. Basında yer alan geniş kapsamlı haberler, operasyonların adeta bir “zafer” gibi yansıtılması ve Bahçeli’nin sınıflandırdığı plaka söylemi, Türkiye’nin bu savaşın başlıca aktörlerinden biri olduğu algısını güçlendirdi. Ancak burada kritik bir soru beliriyor: Bu süreçte Türkiye’nin artan rolü, stratejik bir kazanım mı, yoksa uzun vadede büyük bir tuzağın parçası mı?

ABD ve NATO, Türkiye’nin bölgedeki gücünü kullanarak Suriye’de Rusya ve İran’a karşı dolaylı bir avantaj elde etmiş olabilir. Ancak bu desteğin ne kadar gerçek olduğu ya da Türkiye’nin ileride bu süreçte yalnız bırakılıp bırakılmayacağı belirsizdir. Unutulmamalıdır ki, uluslararası ilişkilerde dostluklar geçici, çıkarlar ise kalıcıdır.

Rusya ve ABD’nin Sessizliği- Fırtına Öncesi Sessizlik mi?

Son dönemde Suriye’deki olaylara ABD ve Rusya’nın görece sessiz kalması, dikkat çekicidir. Bu iki küresel gücün bölgede daha önce oldukça aktif bir şekilde yer aldığı göz önüne alındığında, şu anki durgunluk, bir “fırtına öncesi sessizlik” olarak yorumlanabilir. ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG üzerinden kurduğu düzen ve Rusya’nın rejime verdiği destek, aslında bu sessizliğin bir yanılsama olabileceğini gösteriyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı ve Suriye’ye Etkisi

Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonları, Moskova’nın dikkatini bir nebze Doğu Avrupa’ya yöneltmiş olsa da Suriye üzerindeki etkisini tamamen kaybetmediği açıktır. Rusya, Suriye’deki varlığını sürdürmek için hem rejimi destekliyor hem de Türkiye ile ilişkilerini dengelemeye çalışıyor. Ancak Ukrayna’daki savaşın daha da derinleşmesi, Rusya’nın Suriye’deki varlığını zayıflatabilir. Bu noktada, ABD ve NATO için Suriye, Rusya’ya yönelik dolaylı bir baskı aracı haline gelebilir.

Türkiye’nin Denge Politikası- Zor Bir Görev

Türkiye, hem NATO üyesi olarak Batı bloğunun içinde hem de Rusya ile geliştirdiği işbirliğiyle Doğu’nun bir parçası gibi davranmak zorunda kaldı. Ancak Ukrayna savaşının kızışması ve NATO’nun Rusya’ya karşı daha agresif bir tutum alması halinde, Türkiye’nin tarafsız kalması zorlaşabilir. Böyle bir senaryoda, Türkiye’nin hem Suriye’deki hem de Karadeniz bölgesindeki pozisyonu kritik hale gelecektir.

Türkiye’ye Karşı Potansiyel Bir Tuzak mı?

Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği ve NATO içindeki rolü üzerinden bir değerlendirme yapıldığında, şu sorular ortaya çıkıyor:

  1. ABD ve NATO’nun Nihai Amacı Ne? Türkiye’nin Suriye’deki aktif rolü, ABD ve NATO’nun bölgedeki çıkarlarına hizmet edebilir mi? Eğer bu doğruysa, Türkiye’nin ileride yalnız bırakılma ihtimali var mıdır? ABD’nin tarihsel olarak müttefiklerini bir “tüketim malzemesi” gibi kullanıp, çıkarlarına hizmet etmeyi bıraktığında kenara çektiği örnekleri göz önüne alırsak, bu risk oldukça gerçekçidir.

  2. Rusya ile Olası Bir Çatışma Türkiye’nin NATO içindeki güçlü pozisyonu, Ukrayna savaşının derinleşmesi halinde onu Rusya ile doğrudan karşı karşıya getirebilir. Bu, Suriye’deki vekâlet savaşının Karadeniz ve Doğu Avrupa’ya taşınması anlamına gelebilir. Türkiye’nin, Ukrayna ve Suriye gibi iki sıcak cephede birden Rusya’ya karşı konumlanması, büyük bir stratejik hata olabilir.

  3. İsrail ve Bölgesel Stratejiler İsrail, Suriye’deki tüm bu süreçlerden faydalanarak kuzeyindeki tehditleri bertaraf etmeye çalışıyor. Türkiye’nin, Suriye’deki muhalif gruplara desteği ve İran’la gerginlikleri, dolaylı olarak İsrail’in çıkarlarına hizmet edebilir. ABD’nin bu denklemdeki rolü, İsrail’in güvenliğini garanti altına almak için Türkiye’yi Suriye bataklığına daha fazla çekmek olabilir. 

Gelecek İçin Bir Projeksiyon
  1. Suriye’nin Geleceği Suriye’nin geleceği, büyük ölçüde bölgedeki küresel ve bölgesel aktörlerin tutumuna bağlıdır. Ülkenin kuzeyindeki ABD destekli gruplar dikkate alındığı  Uzun vadede Suriye’nin, bir federasyon ya da parçalanmış bir yapı olarak kalması olasıdır.

  2. Türkiye’nin Bölgedeki Rolü Türkiye, Suriye’deki rolünü yeniden değerlendirmek zorunda kalabilir. ABD ve NATO’dan gelen baskılar ile Rusya’dan gelen denge politikası arasında sıkışan Türkiye, Suriye meselesinde daha bağımsız bir duruş sergileyebilir. Ancak bu, kolay olmayacaktır.

  3. Bölgesel Dinamikler ve Yeni Dönem İran, İsrail ve Arap ülkelerinin Suriye’deki etkisi, gelecekteki denklemleri şekillendirecektir. Türkiye, bu denklemde dengeli bir dış politika sürdürmeli ve bölgesel ittifaklarını sağlamlaştırmalıdır.

Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği ve NATO’daki konumu, onu uluslararası bir oyunun merkezine çekebilir. ABD ve NATO, Türkiye’yi Rusya’ya karşı kullanmak için bir plan yapmış olabilir. Ancak Türkiye’nin bu süreçte stratejik adımlar atarak bağımsız bir dış politika sürdürmesi, bölgedeki çıkarlarını koruması açısından hayati önemdedir. Aksi halde, Suriye’de elde edilen kısa vadeli kazanımlar, uzun vadede büyük kayıplara dönüşebilir.

Bahadır Hataylı/06.12.2024/Sancaktepe/İST

Gücün Tek Elde Toplanmasının Tehlikeleri ve İlahi Hikmetin Uyarıları

 

Allah, insanın fıtratını, zaaflarını, nefsinin sınırlarını en iyi bilendir. Kur'an-ı Kerim'de birçok ayet, insanın güç, mal ve makam karşısındaki zaaflarını hatırlatır ve bu alanlarda ölçülü olunmasını emreder. Gücün ve servetin belirli ellerde toplanmasının tehlikeleri, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük zararlar doğurabilir. Allah’ın bu konudaki uyarıları, insanlığın sosyal düzenini ve adalet anlayışını muhafaza etmeye yöneliktir. Bu yazıda, Allah'ın gücün tek elde toplanmasını neden istemediğini, Kur'an'dan ayetlerle konuyu ele alalım...

Gücün Azdırıcı Etkisi ve Tağutlaşma

İnsanın tabiatında, sahip olduğu imkânlarla gururlanma, kibirlenme ve kendisini yeterli görme eğilimi vardır. Kur'an'da bu duruma dikkat çekilir:
"Hayır! İnsan kendini kendine yeterli görerek azar."Alak/ 6-7

Bu ayet, insanın kendini güçlü ve yeterli hissettiğinde sapkınlık gösterebileceğini ifade eder. Gücün tek bir elde toplanması, bireyi veya grubu diğer insanlara karşı üstünlük taslamaya yöneltebilir. Bu durum, hem bireysel ahlakı hem de toplumsal huzuru bozar. Allah, bu tehlikeyi gördüğü için, insanlara sürekli olarak alçakgönüllü olmayı, adaletli davranmayı ve gücün tek bir elde yoğunlaşmasına karşı önlem almayı öğütler.

Tağutlaşma Tehlikesi
Tağut, Allah'ın çizdiği sınırları aşan, kendini ilahî bir otoritenin üzerinde görmeye çalışan kişi veya güç anlamına gelir. Firavun, bunun Kur'an'daki en açık örneğidir. Firavun, sahip olduğu güç ve servetle halkını ezmiş, kendini ilah ilan etmiştir. Allah, onun durumunu şöyle açıklar:
"Firavun yeryüzünde büyüklük tasladı ve halkını gruplara ayırdı. Bir kısmını güçsüz bulup eziyordu."Kasas/ 4

Bu ayet, gücün tek elde toplandığında nasıl bir zulüm aracına dönüşebileceğini gözler önüne serer. Firavun ’un yönetimi, Allah’ın insanlık için uygun gördüğü dengeyi bozan bir sistemin örneğidir.

Mal ve Servetin Dolaşımı- İlahi Ekonomik Sistem

Allah, mal ve servetin belirli bir grubun tekelinde kalmasını istemez. Bu, hem bireylerin hem de toplumun zararına bir durumdur. İslam’ın ekonomik düzeninde, malın toplum içinde dolaşımını sağlamak temel bir ilkedir. Bunun aksine davranmak, Allah’ın koyduğu düzeni bozmak anlamına gelir. Kur'an'da şöyle buyrulur:
"Ta ki o mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet hâline gelmesin."Haşr/ 7

Bu ayet, malın belirli bir kesim arasında toplanmasının toplumsal adaletsizliklere yol açacağını ve bu durumun Allah'ın hoşuna gitmediğini açıkça ifade eder. Ekonomik sistem, yalnızca bir grubun çıkarına değil, tüm toplumun faydasına olacak şekilde işlemesi gereken bir sistemdir.

Zekât ve Sadaka- Servetin Akışı İçin İlahi Araçlar
İslam’ın en önemli ibadetlerinden biri olan zekât, malın toplum içinde dolaşımını sağlamayı amaçlar. Allah, zekâtı zenginlerden alıp fakirlere verilmesi gereken bir hak olarak tanımlar:
"Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır."Zariyat/ 19

Zekât, bir yandan zengini mal sevgisinden arındırırken, diğer yandan toplumsal dengeyi korur. Bu, Allah’ın adalet anlayışının bir yansımasıdır. Ayrıca, sadaka da bireylerin malını paylaşarak toplumsal huzuru artırmalarını sağlar.

Kibir ve Gururun Sonuçları

Allah, insanı kibirlenmekten ve kendisini üstün görmekten sakındırır. Çünkü kibir, insanı hem Allah’tan hem de diğer insanlardan uzaklaştırır. Kur'an'da bu konu şöyle vurgulanır:
"Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen, ne yeri yarabilirsin ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin."İsra/ 37

Bu ayet, insanın haddini bilmesi gerektiğini ve sahip olduğu hiçbir gücün Allah’ın gücüyle kıyaslanamayacağını hatırlatır. Allah’ın istemediği bir şekilde güç ve serveti tekelleştirenler, sonunda hem dünyada hem de ahirette zarara uğrarlar.

Tarihsel Örnekler-Gücün Azdırdığı İnsanlar

Kur'an, geçmiş ümmetlerden örnekler vererek, gücün ve servetin yanlış kullanımının sonuçlarını gösterir. Firavun, Karun ve Nemrut gibi isimler, sahip oldukları güçle toplumlarına zulmetmiş ve sonunda Allah’ın azabına uğramışlardır.

Karun’un Öyküsü
Karun, malının ve servetinin çokluğuyla övünen, bu zenginliği Allah’tan değil, kendi bilgi ve çabasından kaynaklandığını iddia eden bir kişiydi:
"Bu servet bana kendi bilgim sayesinde verilmiştir."Kasas/ 78

Ancak Karun’un bu kibri, onun helakine neden olmuştur. Allah, servetini ve kendisini yerin dibine geçirmiştir:
"Biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik."Kasas/ 81

Bu olay, Allah’ın güç ve servetin kötüye kullanılmasına izin vermeyeceğini, bunun ahirette olduğu kadar dünyada da cezasını bulacağını gösterir.

Adil Yönetim ve Güç Dağılımı

İslam, adaletin tesisi için gücün adil bir şekilde dağıtılmasını ve yönetimde istişarenin esas alınmasını emreder. Peygamber Efendimiz (sav), hiçbir zaman gücü tek başına kullanmamış, ashabıyla istişare ederek kararlar almıştır. Bu, Allah’ın insanlara öğrettiği ideal yönetim modelidir. Kur'an'da bu konuda şöyle buyrulur:
"Onların işleri, aralarında şûra iledir. "Şura/38

Gücün tek bir elde toplanması, istişareyi ortadan kaldırır ve zulme zemin hazırlar. Bu nedenle, Allah’ın uygun gördüğü yönetim sistemi, güçlerin dağıtıldığı, herkesin fikrinin değerlendirildiği bir sistemdir.

Allah’ın Düzeni ve İnsanların Sorumluluğu

Allah, insanlara mal ve güç verirken onlardan sorumluluk bilinciyle hareket etmelerini ister. Gücün ve servetin tek bir elde toplanması, hem bireyin hem de toplumun felaketine yol açabilir. İslam’ın ekonomik ve siyasi düzeni, bu tür tehlikeleri önlemek için dengeyi esas alır.

Kur'an ve sünnet, insanlara paylaşmayı, adil olmayı, kibirden kaçınmayı ve gücü kötüye kullanmamayı öğütler. Allah’ın koyduğu bu düzen, insanlık için en ideal düzen olup, toplumların huzur ve refah içinde yaşamasını sağlar. Rabbimiz, bu öğütleri dikkate alarak yaşayanlardan olmamızı ve gücümüzü, sahip olduğumuz her şeyi O’nun rızası için kullanmamızı nasip etsin. Amin

Erol Kekeç/11.10/2024/Sancaktepe/İST

9 Aralık 2024 Pazartesi

Suriye'nin Geleceği- Boşluklar -Tilkilikler ve Bölgesel Dinamikler-

 

Suriye'nin içinden geçtiği karanlık dönem, sadece bölge ülkeleri için değil, tüm dünya için ciddi bir kriz senaryosudur. Ancak bu krizin derinleşmesine neden olan en önemli aktörlerden biri, hiç kuşkusuz İsrail ve onun bölgedeki stratejileridir. Netanyahu gibilerin politikaları, emperyal güçlerin bölgede kendilerine alan açma hamlelerinden ibaret değil, aynı zamanda bölgeyi uzun vadeli bir kaosa sürükleyen planların birer parçasıdır. 

Gece vakti Suriye topraklarını bombalayan ve ardından sınırlarını değiştirme talimatı veren Netanyahu’nun bu adımları, İsrail’in Ortadoğu’daki uzun vadeli hedeflerinin açık bir göstergesidir. Bu hedeflerin temelinde ne vardır?

  1. İran’ın ve Hizbullah’ın Zayıflatılması: İsrail, İran’ı ve onun vekil güçleri olan Hizbullah’ı, kendisi için en büyük tehdit olarak görmektedir. Suriye’deki iç savaş, bu tehdidi zayıflatmak için İsrail’e eşsiz bir fırsat sundu. İran’ın Suriye üzerindeki etkisinin azalması, İsrail’in bölgedeki hegemonyasını güçlendirme yolunda önemli bir adım.

  2. Bölgesel İstikrarsızlığın Devam Ettirilmesi: İsrail, bölgedeki ülkelerin bir araya gelmesini, güçlenmesini ya da kendi iç sorunlarını çözerek stabil hale gelmesini istemez. Çünkü istikrarlı bir Suriye, Filistin meselesine daha fazla odaklanabilecek bir bölge anlamına gelir. Bu yüzden kaos, İsrail’in en büyük müttefikidir.

  3. Yeni Sınırlar ve Yeni Gerçeklikler: Netanyahu’nun sınır tellerini değiştirme talimatı, İsrail’in “toprak kazanma” stratejisinin bir parçasıdır. Golan Tepeleri’ni işgal eden İsrail, bunu uluslararası hukuka aykırı bir şekilde kendi toprağı olarak ilan etmiştir. Suriye’deki kaostan yararlanarak daha fazla toprak kazanma planı, bu stratejinin devamıdır.

HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) liderinin “Eset, İran ve Hizbullah dışında herkesle anlaşabiliriz; hatta İsrail ile bile” şeklindeki açıklamaları, Suriye’nin geleceğine dair ciddi bir uyarıdır. Bu açıklamayı birkaç açıdan değerlendirmek gerekiyor:

  1. HTŞ’nin Pragmatik Tavrı: HTŞ, ideolojik olarak radikal bir örgüt olmasına rağmen, bölgedeki gerçekliklere ayak uydurmak için pragmatik bir yol izliyor. Bu, örgütün herhangi bir tarafla ittifak kurabileceği ve bu ittifakların kısa vadeli hedeflere hizmet edeceği anlamına gelir.

  2. İsrail ile Olası İttifak: HTŞ’nin İsrail ile anlaşma ihtimalini dile getirmesi, bölgedeki kaosu daha da derinleştirebilir. Çünkü bu tür bir ittifak, diğer bölgesel aktörlerin tepkisini çekecek ve Suriye’nin parçalanma sürecini hızlandıracaktır.

  3. Suriye’nin Geleceği Üzerindeki Etkiler: Eğer HTŞ gibi gruplar, İsrail ya da diğer dış güçlerle ittifak kurarsa, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği tamamen ortadan kalkabilir. Bu durum, ülkenin farklı bölgelere bölünmesine ve uzun vadeli bir iç savaşın devam etmesine yol açacaktır.

İsrail’in Suriye’deki rolünü anlamak için şu soruyu sormalıyız: İsrail neden bu kadar aktif bir şekilde müdahil oluyor? Bunun birkaç temel nedeni var:

  1. Bölgesel Hegemonya: İsrail, Ortadoğu’da kendisine rakip olabilecek bir gücün yükselmesini istemiyor. Suriye, İran’ın bölgedeki etkisinin en önemli ayağıdır. Dolayısıyla Suriye’nin istikrarsız kalması, İsrail’in çıkarlarına hizmet eder.

  2. Doğal Kaynaklar: Suriye, özellikle petrol ve doğal gaz rezervleri açısından stratejik bir öneme sahiptir. İsrail, bu kaynakların kontrolünü ele geçirmek ve bölgedeki enerji hatlarında söz sahibi olmak istiyor.

  3. Filistin Meselesi: Suriye’nin güçlü bir aktör haline gelmesi, Filistin meselesine daha fazla odaklanmasına yol açabilir. İsrail, bu ihtimali ortadan kaldırmak için Suriye’yi sürekli meşgul etmek istiyor.  Esad yönetimi, Batı tarafından sürekli olarak diktatörlükle suçlanıyor. Ancak şu soru önemlidir: Esad’ın gitmesi gerçekten Suriye ve bölge için iyi bir sonuç mu olur? Bunun cevabı, Esad sonrası senaryolarda saklıdır.

  1. Esad Sonrası Güç Boşluğu: Esad’ın gitmesi durumunda, Suriye’deki güç boşluğunu kim dolduracak? HTŞ gibi radikal gruplar mı, yoksa Batı destekli muhalefet mi? Her iki senaryo da, Suriye için daha fazla kaos anlamına gelebilir.

  2. İsrail’in Oyunları: Esad sonrası dönemde, İsrail’in Suriye üzerindeki etkisi daha da artabilir. Çünkü İsrail, güçsüz bir Suriye’nin kendisi için bir tehdit oluşturmayacağını bilir.

  3. Bölgesel İttifakların Dağılması: Esad’ın gitmesi, İran ve Hizbullah’ın Suriye üzerindeki etkisini azaltabilir. Ancak bu, aynı zamanda Suriye’nin dış müdahalelere daha açık hale gelmesine neden olur.

Bütün bu dinamikleri bir araya getirdiğimizde, Ortadoğu’nun geleceği için şu senaryolar öne çıkıyor:

  1. Bölünme ve Parçalanma: Suriye, mevcut dinamiklerle devam ederse, ülkenin farklı bölgelere bölünmesi kaçınılmazdır. İsrail, bu senaryoda kendisine daha fazla alan açabilir.

  2. Yeni İttifaklar ve Çatışmalar: HTŞ gibi grupların İsrail ile ittifak yapması, bölgedeki diğer aktörleri de yeni ittifaklara zorlayacaktır. Bu, çatışmaların daha da yayılmasına yol açabilir.

  3. Uzun Süreli Kaos: İsrail’in ve diğer dış güçlerin müdahaleleri devam ettikçe, Suriye’de barışın sağlanması mümkün olmayacaktır. Bu durum, bölgenin tamamını etkileyecek uzun süreli bir kaosa yol açabilir.

Ortadoğu’nun ve özellikle Suriye’nin bu karmaşık denklemden çıkış yolu nedir? İşte bazı öneriler:

  1. Bölgesel İşbirliği: Suriye, bölge ülkeleriyle işbirliği yaparak dış müdahalelere karşı ortak bir duruş sergilemelidir.

  2. İç Barış ve Uzlaşma: Suriye içindeki farklı gruplar, ulusal çıkarlar doğrultusunda bir uzlaşmaya varmalıdır. Ancak bu, dış güçlerin müdahalesi olmadan gerçekleşmelidir.

  3. Bağımsız Politika: Suriye, kendi geleceğini belirlemek için bağımsız bir politika izlemeli ve dış güçlerin oyunlarını boşa çıkarmalıdır.

Sonuç olarak, Suriye’nin geleceği, bölgedeki tüm aktörlerin akılcı ve uzun vadeli stratejiler geliştirmesine bağlıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, tilkilerin oyunlarına kanmayan halklar ve liderler, bu karanlık dönemi aydınlatabilir. Tilkilerin ve şeytanların vaatlerine kanmamak, bölgenin kaderini değiştirecek en önemli adımdır.

Bahadır Hataylı/09.12.2024/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!