Bu Blogda Ara

5 Kasım 2024 Salı

Kayyumlar Çifte Standartlar ve Hukukun Geleceği

Türkiye’de son yıllarda belediyelere yönelik kayyum atamaları ve bu sürecin yarattığı hukuki ve toplumsal tartışmalar, demokratik değerlere ve halk iradesine yönelik derin soruları beraberinde getirdi. Özellikle halk tarafından seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanması, vatandaşların iradesinin bir kenara bırakıldığı yönünde ciddi eleştiriler doğurdu. Aynı süreçte, iktidar partisinin büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınması durumunda kayyum atanmayıp, meclis üyeleri arasından seçim yapılması ise "çifte standart" iddialarını gündeme taşıdı. Bu durum, hukuk ilkelerinin seçici uygulanıp uygulanmadığı sorusunu ortaya çıkarırken, toplumda adalet duygusunun zedelenmesine yol açtı. Bir yandan görevden alınan belediye başkanlarının suçlu olup olmadıkları tartışılırken, diğer yandan halkın iradesiyle seçilen kişilerin, siyasi kararlarla görevden uzaklaştırılmaları, toplumsal huzuru ve birlik beraberliği tehdit eder hale geldi. Bu girişle birlikte, kayyum atamalarının hukuki ve toplumsal etkilerini, çifte standart iddialarını ve bu süreçte hukuk devleti ilkesinin nasıl zedelendiğini sorgulamaya başlayacağız.

Yukarıda belirttiğiniz gibi, belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyum atanması süreci, demokratik ilkeler, halk iradesi, hukuk devleti prensipleri ve adalet açısından çok sayıda soruyu beraberinde getirmektedir. Bu sürecin hukuki dayanaklarını, yapılan işlemlerin toplum nezdinde oluşturduğu algıyı ve çifte standart gibi algılanan durumların yaratabileceği olumsuz etkileri analiz ederek değerlendirmek, toplumsal sağduyuyu korumak açısından büyük önem taşır.

 Görevden Alma ve Kayyum Atama Sürecinin Hukuki Dayanakları

  • İlk olarak, Türkiye’deki belediye başkanlarının görevden alınma süreçleri hukuken hangi yasal düzenlemelere dayanmaktadır? Bu noktada özellikle Anayasa ve ilgili kanunlara göz atmak gerekir. Türk hukuk sisteminde, kamu görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmaları veya suç işlediklerine dair güçlü deliller bulunması durumunda, görevden alma ya da geçici olarak görevden uzaklaştırma yetkisi, İçişleri Bakanlığı’na tanınmıştır. Ancak bu yetkinin kullanımı, hukukun evrensel ilkelerine uygun, objektif ve şeffaf olmalıdır.
  • Peki, bu yetkinin ne kadar şeffaf bir şekilde kullanıldığını sormak hakkımızdır. Özellikle bir belediye başkanının suç işlediği ya da görevi kötüye kullandığı iddiası varsa, bu suçların yargı önüne getirilmesi ve nihai kararın bağımsız yargı tarafından verilmesi gerekmez mi? Mahkemeler yoluyla verilmemiş bir kararın yürütme organı tarafından alınarak halkın iradesinin üstünde bir yaptırıma dönüşmesi, hukuki anlamda ne kadar doğrudur?
Kayyum Atamaları ve Çifte Standart İddiaları
  • AKP’nin bazı büyükşehir belediye başkanları görevden alındığında, yerlerine kayyum atanması yerine belediye meclisi içinden yeni bir başkan seçilmiştir. Ancak, diğer partilere mensup belediye başkanları görevden alındığında doğrudan kayyum atanmakta ve halkın seçtiği temsilciler devre dışı bırakılmaktadır. Bu uygulama, halkın iradesine yönelik bir çifte standart algısı yaratmaktadır. Bu durum, toplumsal olarak hukuka olan güveni zedeler mi? Vatandaş, farklı siyasi görüşlere sahip yöneticilere farklı uygulamalar yapıldığı kanaatine kapılırsa, bu durum toplumsal barışı nasıl etkiler?
  • Yine aynı şekilde, eğer bir belediye başkanının suç işlediğine dair iddialar varsa, neden bu iddiaların gerektirdiği hukuki süreç başlatılmıyor? Hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde, her vatandaşın ve kamu görevlisinin suçlu olup olmadığının bağımsız mahkemelerce belirlenmesi gerektiği açıkça ortadadır. Suç varsa ceza verilmelidir; ancak bu ceza, adil yargılanma süreci sonunda mahkeme kararıyla belirlenmelidir.

YSK’nın Rolü ve Sorumluluğu Üzerine

  • Eğer bir belediye başkanının seçilmesi sakıncalı görülüyorsa, bu durumda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) neden sorumluluk almadığı sorusu gündeme gelmektedir. YSK, adayların seçilme yeterliliklerini değerlendirmek ve uygun olanları seçim sürecine dahil etmekle yükümlüdür. Eğer bir adayın seçimden sonra göreve gelmesi sakıncalı bulunuyorsa, neden adaylık aşamasında bu sakıncalar tespit edilmemiştir? YSK’nın seçime girme yeterliliği tanıdığı bir kişinin göreve geldiğinde sakıncalı bulunması, hukuk sisteminde önemli bir çelişki olarak görünmektedir.
  • Bu tür çelişkiler, vatandaşın seçim sürecine ve kamu kurumlarına olan güvenini zedelemekte midir? Demokrasi, halkın iradesine dayalı bir yönetim biçimidir; eğer bir vatandaş, oy verdiği temsilcilerin yargı kararı olmadan görevden alınabileceğini hissederse, bu durum demokratik sürecin işlerliğini nasıl etkiler?
Toplumsal Etkiler ve Psikolojik Boyut
  • Hukukun toplum üzerinde birleştirici ve güven verici bir rolü vardır. Ancak, bu tür uygulamaların farklı siyasi görüşlere göre farklı şekillerde yapılması, toplumda ayrışma ve güvensizlik yaratabilir mi? Bu tür hukuki olmayan, ancak siyasi nitelikte görünen müdahaleler, toplumda kutuplaşmaya ve bir tarafın devletin yanında, diğer tarafın ise karşısında hissetmesine neden olur mu?
  • Toplumda adaletin sadece belirli gruplar için değil, herkes için geçerli olduğu algısı, barış ve istikrar için hayati öneme sahiptir. Eğer halk, hukukun siyasi iktidarın çıkarlarına göre bükülebileceğini düşünürse, bu durum ülke içindeki toplumsal barış ve güven duygusunu nasıl zedeler?
  • Çözüm Süreci ve Gizli Gündem İddiaları
    • Çözüm süreci gibi toplumun büyük kesimini ilgilendiren önemli politikaların şeffaf bir şekilde yürütülmemesi, halkta derin bir güvensizlik yaratabilir. Eğer bir yandan çözüm süreci adı altında toplumsal barış için adımlar atıldığı açıklanırken, diğer yandan halkın seçtiği temsilcilerin görevden alınması gibi uygulamalara gidiliyorsa, burada bir çelişki ve güven sorunu doğmaz mı?
    • Bazı çevrelerde, bu tür uygulamaların toplumsal kaos çıkarmaya yönelik olduğu ve bu kaostan siyasi çıkar elde etmek amacı taşıdığı yönünde eleştiriler yapılmaktadır. Toplumda bu tür bir algının yayılması, siyasetçilerin ve kamu yöneticilerinin meşruiyetini nasıl etkiler? Siyasi hamlelerin toplumun geneli tarafından bir “gizli gündem” olarak algılanması, ülkenin istikrarına ve toplumun devletle olan ilişkisine nasıl zarar verir?

    Bu sorular ve eleştiriler çerçevesinde, bu tür uygulamalara karşı hukuki çerçevede sağlam temellerle eleştirilerde bulunmak; toplumsal sağduyunun korunması, hukukun üstünlüğünün gözetilmesi ve demokratik değerlerin yaşatılması açısından önemlidir. Ayrıca, bu tür kararların alınmasında sadece yasaların değil, aynı zamanda etik ve ahlaki değerlerin de dikkate alınması gerektiği unutulmamalıdır. Demokrasi, halkın iradesine dayalı bir yönetim sistemidir ve bu sistemde vatandaşın tercihlerinin hukuki olmayan gerekçelerle yok sayılması, toplumda demokrasiye olan güveni sarsar.

    Unutulmamalıdır ki; devlet, bireylerin haklarını korumak ve toplumsal düzeni sağlamak amacıyla vardır. Her türlü hukuki işlem, siyasi saiklerden arınmış, objektif ve adil bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Toplumsal birliği ve huzuru korumak istiyorsak, hukuk her zaman her birey için eşit bir şekilde uygulanmalıdır. Bu prensibe aykırı uygulamalar, kısa vadede bazı siyasi çıkarlar sağlasa bile uzun vadede toplumda geri dönüşü zor yaralar açacaktır.

    Sonuç olarak, belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyum atanması gibi uygulamalar, şeffaf bir şekilde, hukuka uygun biçimde gerçekleştirilmelidir. Siyasi partilerin ve yöneticilerin, kendilerine oy vermeyen kesimleri dışlamak yerine, onların iradesine saygı göstererek hukuka uygun hareket etmeleri, toplumsal birliğin sağlanması ve demokrasinin güçlendirilmesi açısından önemlidir.

    Bahadır Hataylı/04.11.2024/Namazgah/İST

    4 Kasım 2024 Pazartesi

    Toplumsal Çöküşün Gölgesindeki Gerçekler-Sorunları Sebepleri ve Göz Yuman Güçler

    Toplumun temellerine yönelik köklü sorunları ele almak, bu sorunların ardındaki sebepleri ortaya koymak ve çözüm yollarını gerçekçi bir şekilde önermek için dikkatli ve derinlemesine bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu yazıda, toplumun temel yapısını sarsan unsurları, bunların ardındaki etkenleri ve toplumsal yapıya zarar veren değişimlerin nasıl kökleşip yayıldığını analiz edeceğiz. Her başlıkta, hem bireylerin hem de kurumların sorumluluğunu ele alarak, sorunlara çözümler sunmayı amaçlıyoruz.

    1. Aile Kurumunun Zayıflatılması

    Aile, toplumun temel taşıdır ve bireylerin karakter gelişiminde en etkili rolü oynar. Ancak modern toplumda, aile kurumuna yönelik baskılar artmaktadır. Medya, bireyselleşmeyi yücelterek aile yapısını zayıflatmakta, boşanma oranlarının artması ve çocukların parçalanmış ailelerde büyümesi gibi sonuçlara yol açmaktadır. Çeşitli yayın organları, bireyin yalnız başına başarıya ulaşabileceği fikrini dayatırken, aile bağlarını gereksiz ve engelleyici bir unsur olarak sunmaktadır. 

    Bireylerin aile yerine kendilerini merkeze koymalarını destekleyen bu sistem, tüketim odaklı bir yaşam tarzını yaygınlaştırarak aile içi değerlerin yitirilmesine katkıda bulunmaktadır. Devletlerin, bu kültürel çöküşe karşı bilinçli bir tavır almaması, aksine kimi zaman buna zemin hazırlayan politikaları desteklemesi de dikkat çekicidir.

    Aile değerlerinin yeniden güçlendirilmesi için medya ve eğitim sisteminin aileyi destekleyen, aile içi iletişimi ve bağlılığı teşvik eden programlara yönlendirilmesi gerekir. Aile içi eğitim programları, ebeveynlik kursları gibi sosyal destek mekanizmaları, aile bağlarını yeniden inşa etmek için kritik bir role sahiptir.

    2. Cinsiyet Eşitliği Adı Altında Kimlik Kaybı

    Topluma dayatılan cinsiyet rolleri, bireylerin kimliklerini kaybetmesine ve toplumda bir değer karmaşasına yol açmaktadır. Cinsiyet eşitliği adı altında, erkek ve kadın arasındaki biyolojik ve psikolojik farkların göz ardı edilmesi, bireylerin cinsiyet kimliklerini kaybetmesine neden olmaktadır. Bu durum, aile içi rolleri de karıştırmakta ve aile yapısının bozulmasına katkıda bulunmaktadır.

    Medya ve popüler kültür, kadın ve erkek rollerinin gereksiz ve kısıtlayıcı olduğu algısını yaymakta, bireyleri geleneksel değerlerden uzaklaştıran bir propaganda yürütmektedir. Bu süreçte eğitim sisteminde yapılan değişiklikler ve medya içeriklerinde yer alan mesajlar, toplumun cinsiyetler arasındaki doğal farkları göz ardı etmesine yol açmaktadır. Devletin bu tür propagandaların önüne geçmekte yetersiz kalması ise, toplumda cinsiyet kimliğinin yavaş yavaş kaybolmasına neden olmaktadır.

    Cinsiyet farklarının biyolojik ve toplumsal bağlamda gerçekçi bir şekilde ele alındığı bir anlayışa geçilmelidir. Toplumda cinsiyet eşitliği, bireylerin farklılıklarını koruyarak ve tamamlayıcı roller üstlenerek sağlanabilir. Eğitim sistemi, bu farkların önemini anlamayı teşvik etmeli ve cinsiyet farklarının toplumun zenginliği olarak görülmesini sağlamalıdır.

    3. Fuhuş ve Ahlaki Çöküşün Yaygınlaştırılması

    Fuhuşun ve ahlaki çöküşün medya, dizi ve film endüstrisi aracılığıyla normalleştirilmesi, toplumda ahlaki değerlerin hızla aşınmasına sebep olmaktadır. Bu tür içerikler, özellikle gençlerin zihinlerini etkileyerek ahlaki ve etik değerlerden uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Toplumsal değerlerin aşındırılması, bireylerin ahlak kavramını yitirmesine yol açmaktadır.

    Popüler kültür ve medya, şiddet, tüketim çılgınlığı ve ahlaki değerlerden uzak bir yaşam tarzını öne çıkarmaktadır. Bu içerikler, genç nesillerin değer yargılarını zayıflatmakta ve toplumsal çöküşün tohumlarını atmaktadır. Medya kuruluşlarının toplum üzerinde yarattığı bu olumsuz etkiyi devletin kontrol altına alması gerekirken, bu konuda yeterince adım atılmadığı gözlemlenmektedir.

    Ahlaki çöküş, toplumdaki güven duygusunun azalmasına ve bireyler arasında daha fazla çatışma yaşanmasına yol açmaktadır. Toplumu yeniden güçlü ahlaki değerlere kavuşturmak için medyanın daha sorumlu bir rol oynaması sağlanmalı, özellikle gençlerin medya içeriklerine karşı bilinçlenmeleri için eğitim çalışmaları yapılmalıdır.

    Medyada yer alan içeriklerin toplumun ahlaki yapısına uygun olarak denetlenmesi, özellikle çocuk ve gençlerin korunması açısından önemlidir. Ahlaki değerleri yücelten, pozitif örneklerle dolu içerikler üretilerek, toplumun ahlak değerlerini koruma ve geliştirme yolunda çalışmalar yapılmalıdır.

    4. Alkol ve Uyuşturucuya Alıştırma

    Alkol ve uyuşturucu kullanımının gençler arasında normalleştirilmesi, bireylerin kendi sağlıklarına zarar vermesine ve bağımlılıklar nedeniyle toplumsal kayıplara yol açmaktadır. Alkol ve uyuşturucu, bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını olumsuz etkilerken, toplumun genel sağlığını da tehdit etmektedir.

    Alkol ve uyuşturucu kullanımını özendiren medya içerikleri, reklamlar ve sosyal çevre, bu zararlı maddelerin toplumda yayılmasına neden olmaktadır. Devletin, bu konuda etkili önlemler alarak zararlı maddelerin yayılmasını engellemesi beklenirken, bu konuda yeterince adım atılmadığı dikkat çekmektedir.

    Alkol ve uyuşturucu kullanımının zararlarını genç yaşlardan itibaren eğitimin bir parçası haline getirmek, bu bağımlılıklara karşı güçlü bir koruma sağlar. Okullarda, ailelerde ve toplumsal platformlarda bu tür bağımlılıkların zararları sürekli olarak vurgulanmalı ve bağımlılık karşıtı sosyal destek mekanizmaları güçlendirilmelidir.

    5. İnternet Bağımlılığı ve Dijitalleşmenin Etkileri

    İnternetin yaygınlaşması, bireyleri ve toplumu olumlu yönde etkilerken, aynı zamanda bağımlılık yaratmakta ve bireylerin sosyal hayatlarını ve aile bağlarını zayıflatmaktadır. İnternet bağımlılığı, bireylerin yüz yüze iletişimden uzaklaşmasına ve sosyal bağlarının zayıflamasına sebep olmaktadır.

    Teknoloji kullanımına yönelik farkındalık eğitimleri düzenlenmeli ve özellikle gençlerin dijital dünyada geçirdikleri süreler konusunda bilinçlendirilmelidir. Aileler, çocuklarını internetin zararlı içeriklerinden koruyacak ve sağlıklı bir kullanım alışkanlığı kazandıracak şekilde yönlendirmelidir.

    6. Din ve Değerlerden Uzaklaştırılma

    Dini ve ahlaki değerlerden uzaklaştırılma, bireylerin manevi değerlerinden kopmasına ve toplumda ahlaki çöküş yaşanmasına yol açmaktadır. Din, bireylerin moral değerlerini oluşturmasında önemli bir yere sahiptir; ancak, modern toplumda bu değerlere yönelik baskılar ve alaycı yaklaşımlar, dini inançların zayıflamasına sebep olmaktadır.

    Din ve manevi değerler, bireylerin iç huzurunu korumalarına ve toplumda dayanışma ruhunun devam etmesine katkı sağlar. Ancak modern yaşamın getirdiği materyalist bakış açısı, manevi değerleri geri plana itmekte ve toplumda derin bir boşluk yaratmaktadır.

    Toplumun manevi değerlerinden uzaklaştırılması, bireyleri yalnızlaştıran ve toplumdan kopmalarına sebep olan bir süreçtir. Bu süreçte medya, eğitim sistemi ve popüler kültürün büyük etkisi bulunmaktadır. Maneviyattan uzak bireylerin toplumdaki dayanışma ruhunu kaybetmesi ise toplumun parçalanmasına yol açmaktadır.

    Toplumda manevi değerlerin zayıflaması, bireylerin daha bencil bir yaşam sürmesine ve toplumsal bağların zayıflamasına neden olmaktadır. Toplumu yeniden manevi değerlere kazandırmak için eğitimde manevi değerlere önem verilmesi ve toplumda dayanışma ruhunu artırıcı faaliyetler yapılmalıdır.

    Din ve manevi değerler, toplumun ahlaki yapısının temel taşlarıdır. Eğitim sistemi, dini değerlere yönelik saygı ve hoşgörü çerçevesinde eğitim vermeli, bireylerin manevi yönlerini güçlendirecek etkinliklere yönlendirilmelidir. Dini hoşgörüyü teşvik eden ve dini eğitimi güçlendiren politikalar, toplumun manevi yapısını korumaya yardımcı olabilir.

    7. Milli Kimlikten ve Tarihten Kopuş

    Milli kimlik ve tarihe olan bağlılık, bireylerin toplumla olan bağlarını güçlendirir ve aidiyet duygusunu geliştirir. Ancak günümüzde, globalleşmenin etkisiyle milli kimlikten ve tarihten uzaklaşma yaşanmaktadır. Bu durum, bireylerin toplumun ortak değerlerinden kopmasına ve aidiyet duygusunu kaybetmesine yol açmaktadır.

    Milli kimliğin ve tarihin önemi, eğitim sisteminde ve medya aracılığıyla sürekli olarak vurgulanmalıdır. Gençlere, milli ve tarihsel değerlere sahip çıkmanın toplumun geleceği için taşıdığı önemi anlatan eğitim programları sunulmalıdır. Tarih bilinci kazandırmak, bireylerin kimlik ve aidiyet duygularını güçlendirir.

    8. Cep Telefonlarından ve Dizilerden Yaşam Biçimi Sunma

    Cep telefonları ve televizyon dizileri aracılığıyla sunulan yaşam tarzları, toplumda yanlış rol modellerin ortaya çıkmasına ve bireylerin sağlıksız yaşam biçimlerine özenmesine neden olmaktadır. Özellikle gençler arasında popüler hale gelen bazı yaşam tarzları, toplumun değerleriyle uyuşmayan davranış biçimlerinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır.

    Medya içerikleri, toplumsal değerlere uygun olacak şekilde düzenlenmeli ve gençleri olumlu örneklerle destekleyen programlar yaygınlaştırılmalıdır. Aileler, çocuklarına sağlıklı yaşam tarzlarını teşvik etmeli ve medya içeriklerini eleştirel bir gözle değerlendirme alışkanlığı kazandırmalıdır.

    9. Toplumsal Ahlakın Zayıflatılması

    Toplumda ahlaki değerlerin aşındırılması, bireylerin sosyal sorumluluklarını yitirmesine ve toplumsal çöküşe yol açmaktadır. Ahlaki değerler, toplumun bir arada yaşama kültürünü destekleyen temel unsurlardır ve bu değerlerin zayıflaması, bireylerin toplumdan kopmasına neden olur.

    Ahlaki eğitimin toplumun her kesiminde teşvik edilmesi ve toplumsal ahlakı korumaya yönelik eğitim programlarının geliştirilmesi önemlidir. Toplumun her kesiminde ahlaki değerlerin korunması ve bireylerin toplumsal sorumluluklarını hatırlatacak çalışmalar yapılmalıdır.

    10. Eğitim Sistemi ve Kurumların Sorumluluğu

    Toplumda yukarıda sıralanan sorunların çözümünde eğitim sisteminin ve diğer kurumların rolü büyüktür. Toplumsal değerlerin korunması ve toplumun bilinçlendirilmesi, eğitim sisteminin ve devletin sorumluluğundadır. Bu değerleri ihmal etmek, toplumsal çöküşü hızlandırır.

    Popüler kültür ve medya, şiddet, tüketim çılgınlığı ve ahlaki değerlerden uzak bir yaşam tarzını öne çıkarmaktadır. Bu içerikler, genç nesillerin değer yargılarını zayıflatmakta ve toplumsal çöküşün tohumlarını atmaktadır. Medya kuruluşlarının toplum üzerinde yarattığı bu olumsuz etkiyi devletin kontrol altına alması gerekirken, bu konuda yeterince adım atılmadığı gözlemlenmektedir.

    Eğitim sistemi, topluma yararlı bireyler yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılmalı; medya, kültür, eğitim ve sağlık gibi kurumlar toplumsal değerlerin korunmasına yönelik çalışmalar yapmalıdır. Ayrıca, bireylerin toplumsal sorumluluklarını geliştirecek eğitim programları yaygınlaştırılmalı, bilinçli bir toplum inşa etmek için her bireyin ve kurumun üzerine düşeni yapması sağlanmalıdır.

    Bahadır Hataylı/20 .07.2024/Naazgah/İST

    İlahi Mesajların Anlamına Uyanış-Ayetlerle Yüzleşme Vakti

                                           

    Biz göğü, yeri ve arasındakileri boş yere yaratmadık. Cehennemi boylayacak o kâfirlerin vay haline! Sad; 38/27

    “Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kimseye Rabbinden bir aydınlanma gelmiş değil midir? O halde Allah’ı unutmaktan yürekleri kararmışların vay haline!” Zumer; 39/22

    “Onlar dünya hayatına dalıp onu ahirete tercih ederler. Allah’ın yolundan alıkoyup onu çarpıtmak isterler. İşte bunlar derin bir sapıklık içindedir. Şiddetli azaptan dolayı vay onların haline!” İbrahim; 14/2-3]

    .“Biz gerçeğin ta kendisi yoluyla sahte olanı darmadağın ederiz. Her sahte şey yok olur gider. Allah’a yaptığınız o yakıştırmalar yüzünden vay halinize! Enbiya; 21/16-18

    Yani “Ben Allah’ın seçilmiş kuluyum, milletiyim, ırkıyım, kavmiyim, mezhebiyim, cemaatiyim, grubuyum” diyenlerin, içi boş kuruntularla avunanların, örümcek yuvalarını saray sananların, dinlerini hurafe çöplüğü üzerine kuranların, Allah’a olmadık yakıştırmalarda bulunanların, gerçeğin ta kendisi gelince her sahte şey gibi yok olup gidecek olanların vay haline!

     “Onlar alacaklarının son kuruşuna kadar peşine düşerler. Ama iş vereceklerine gelince kıyısından kenarından nasıl çalıp çırpacaklarını hesaplarlar. Yolsuzluk yapanların vay haline! Mutaffifin; 53/1-2

    “Kötülerin sicili tutulmuştur. Bilir misin, sicil ne demek? Orada her şey madde madde yazılmıştır. O gün yalan diyenlerin vay haline!” Mutaffifin; 53/7-10

    “Para hırsıyla kendi yazdıklarını ‘Bu Allah'tandır’ diye sunanların vay haline! Uydurduklarından dolayı onların vay haline! Üstlendikleri vebalden dolayı onların vay haline! Bakara; 2/79

    “En küçük yardımı dahi geri çevirerek, gösteriş yaparak ve kuru kuruya yatıp kalkarak namaz kılanların vay haline!” Maun; 107/ 4-7 

    Her insan ve toplum için bazı uyarılar vardır ki, bu uyarılar görmezden gelinemeyecek kadar güçlü, göz ardı edilemeyecek kadar gerçek ve anlamlıdır. Kutsal kitaplar aracılığıyla bize ulaştırılan ilahi ayetler de tam olarak bu niteliktedir. Her bir ayet, insanın iç dünyasına, ahlaki ve manevi yapısına, toplumun değerlerine dokunur. İnsanı sadece bireysel bir arınmaya değil, toplumsal bir uyanışa da çağırır. İlahi mesajlar; hakikate, adalete, sevgiye ve dürüstlüğe dayalı bir yaşamın temellerini oluştururken, aynı zamanda içsel yolculuklara rehberlik eder.

    Ayetlerde geçen uyarılar, dünyaya kapılıp ebediyeti unutmanın, adaletin yerine çıkarı koymanın ve samimi inançtan uzaklaşmanın sonuçlarına dair önemli dersler sunar. Bu ayetlerde yer alan “vay haline” ifadeleri ise ilahi adaletin bir yansıması olarak, kişinin ve toplumun davranışlarına yönelik derin bir sorgulama ve hesaplaşmayı işaret eder. İşte bu manifestoda, her bir ayetin ışığında insanı ve toplumu aydınlatacak dersleri, ilahi uyarıları ve bu uyarıların bugünkü dünyaya olan anlamlarını derinlemesine ele alacağız.

    Dünya Hayatına Kapılmak-Geçici Olanı Kalıcıya Tercih Etmek

    Allah, dünya hayatının yalnızca bir aldatmaca olduğunu hatırlatır. Bizi, ebedi hakikat yerine geçici değerlerin peşinden sürükleyen her şey; hırs, mal mülk sevdası, lüks tutkusu, sonunda boşluk ve manevi bir çöküntü getirir. Ayetler, dünyayı ahirete tercih edenlerin, yolunu kaybedenlerin “vay haline” derken, bu geçici dünyanın ardına düşenlerin ruhen yok oluşunu anlatır. Bir toplum, kendi içinde yalnızca maddeyi gözeterek yaşadığında, vicdanını ve paylaşım ruhunu yitirir.

    Bu yüzden, geçici olanın tuzağından kurtularak, kalıcı olan Allah’a yönelmeye çağırıyoruz. İnsanı haktan koparan, kendine ve çevresine yabancılaştıran bu dünya hırsını bırakıp, ruhlarımızı gerçek huzura ve samimi bir imana yönlendirmek zorundayız.

    Batıl İnançlara Kapılmak-Gerçeğin Yerine Sahteyi Koymak

    Din, insanı Allah’a ulaştıracak en saf ve doğru yoldur. Ancak, hurafelerle, batıl inançlarla şekillenmiş, içi boş, özünden uzaklaştırılmış bir inanç, kişiyi gerçek hakikatten ayırır. Allah, bu tür sahte inançlara kapılanlara “vay haline” derken, içi boş ritüellerin ve kendi kendine üretilen yanlış bilgilerin ruhlarımızı nasıl kirlettiğini, bizi Allah’tan nasıl uzaklaştırdığını ifade eder.

    Her birimize düşen görev, samimi bir arayışla Allah’ın hakikatine yönelmek, sahte inançların ağına düşmemektir. Dinin temel amacını kavrayarak, onun gösterdiği saf yolda ilerlemek, ruhumuzu arındırmak ve toplumu batıl inançlardan korumak gereklidir.

    Çifte Standartlar ve Haksızlık-Toplumun Adaletini Yıkmak

    Allah’ın adalet terazisi, her bireye hakkaniyetli davranmayı, kul hakkına riayet etmeyi gerektirir. Ayetlerde geçen “vay haline” ifadesi, başkalarının haklarını gözetmeden kendi çıkarlarını düşünen, alacaklarında titizlik gösterip vereceklerinde çalıp çırpmanın yollarını arayanların içine düştüğü derin yanlışlığa işaret eder. Çifte standart, toplumda adalet duygusunu zedeler; yolsuzluk ise güveni yok eder ve toplumsal bağları koparır.

    Bu yüzden, Allah’ın adaletine samimiyetle bağlı kalmayı, insanlara karşı her daim dürüst ve adil olmayı bir görev kabul ediyoruz. Adaletin kökleştiği bir toplumda, huzur ve güven ortamı yeniden sağlanır.

    Dini Menfaat Uğruna Çarpıtmak-Samimiyetin Yerine Kibre Kapılmak

    İnancın özü, Allah’ın rehberliğinde yaşamak ve O’na layık bir kul olmaktır. Ancak dini çıkarları uğruna çarpıtarak, kendini yücelten, kişisel menfaatleri için dini kullanarak hakikati saptıranların “vay haline” denilmektedir. Bu tür bir davranış, hem kişinin vicdanında derin bir yara açar hem de toplumu içten içe zehirler. Dini çıkar aracı yaparak sahte bir imaj çizenler, dinin en kutsal değerlerine zarar verirler.

    Bu nedenle, inançlarımızda samimi olmayı, Allah’a duyduğumuz bağlılığı yalnızca O’nun rızası için yaşamayı savunuyoruz. İnancımızın temellerini menfaat kaygılarından koruyarak, saf ve sahih bir imanla Allah’ın rehberliğine bağlı kalmalıyız.

    Gösteriş ve Riyakârlıkla İbadet Etmek-Allah’tan Uzaklaşmak

    İbadetlerin özünde Allah’a yakınlaşmak, O’na olan sevgi ve bağlılığı göstermek yatar. Gösteriş için yapılan her ibadet, samimiyetsizliğin ve iki yüzlülüğün simgesidir. Allah, sadece gösteriş için ibadet edenlerin “vay haline” diyerek, bu tutumun ne kadar tehlikeli olduğunu vurgular. Bu tür bir ibadet anlayışı, bireyi Allah’tan uzaklaştırırken, toplumda ikiyüzlülüğü yaygınlaştırır ve güven ortamını zedeler.

    İnsanları samimiyetle, yalnızca Allah’a yönelerek ibadet etmeye davet ediyoruz. Gösterişten uzak, kalpten gelen bir bağlılıkla ibadet etmek, ruhlarımızı arındırır ve toplumda güvenin temelini oluşturur.

    Hakikatin Işığında Yeniden Dirilmek

    Allah’ın ayetlerinde geçen “vay haline” ifadesi, insanın ve toplumun içsel bir hesaplaşmaya girmesi ve kendini yeniden düzene sokması için yapılmış bir çağrıdır. Bu çağrı, bireyleri samimi bir arayışa, Allah’a adanmışlığa, ve adalete dayalı bir yaşam sürmeye davet eder. Her birimizin, manevi huzuru, kalıcı mutluluğu ve ebedi kurtuluşu Allah’ın bu uyarılarına kulak vererek bulacağımızı biliyoruz.

    Bu manifestoyla; kendimizi ve toplumumuzu yeniden düzenlemek, adalet ve doğruluğu her alanda hâkim kılmak için Allah’ın hakikat dolu çağrısını dikkate almanın önemini hatırlatıyoruz. Bireyler olarak dürüst, adaletli ve samimi bir yol izlemek, topluma güveni ve barışı getirecektir. Bu yolda, Allah’ın rehberliğine sımsıkı sarılarak, dünyada ve ahirette huzuru bulmak için doğruya, güzele, adalete ve hakikate davet ediyoruz.

    Bahadır Hataylı/03.2024/Sancaktepe/İST

    "SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

    "SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
    Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

    Popüler Yayınlar

    Bitsin Bu Zillet

    Bitsin Bu Zillet
    Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

    Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

    Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
    Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

    Senin rabbin sana senden yakın.....

    Senin rabbin sana senden yakın.....

    omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

    omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
    Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

    Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

    Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
    "Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

    kelebek gibi hafif olun dünyada

    kelebek gibi hafif olun dünyada

    Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

    Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

    çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

    çöllerden geçerek varılır havuzun başına!