Bu Blogda Ara

1 Eylül 2024 Pazar

Toplumun Aldanma Dinamikleri Tarihsel Dersler ve Günümüz Gerçekleri

Toplumların tarih boyunca aldatılması ve bu aldatılma durumunun nasıl sürdürüldüğü, sosyolojik ve psikolojik derinlikleri olan bir olgudur. Bu olgunun anlaşılması ve çözüme kavuşturulması için, konuyu çeşitli boyutlarıyla ele alarak zenginleştirebiliriz.

Aldatılma Algısı ve Gerçeklik: Bir toplumun, sürekli olarak aldatıldığını fark edememesi, yöneticilerin ve egemen güçlerin toplum üzerinde kurduğu baskı ve kontrol mekanizmaları ile doğrudan ilişkilidir. Bu mekanizmalar, topluma sunulan sahte gerçeklikler, manipülatif medya kullanımı, eğitimsizlik ve bilgiye erişim eksikliği gibi unsurlarla desteklenir. Bu unsurlar, toplumun gerçekleri görmesini engelleyerek, aldatılmanın sürekliliğini sağlar.

Tarihsel Örneklerle Aldatılma Süreçleri: Geçmişte birçok toplum, yöneticileri tarafından kandırılmış ve bu durum uzun yıllar sürmüştür. Örneğin, Roma İmparatorluğu'nun çöküş sürecinde, halkın dini ve sosyal inançları kullanılarak nasıl aldatıldığı, modern toplumlar için ders niteliğindedir. Benzer şekilde, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, halkın nasıl manipüle edilerek siyasi hedeflere hizmet ettirildiği, bu bağlamda incelenebilir.

1. Toplumsal Aldanma ve Yönetim

Aldatma Kültürü ve Etkileri: Bir toplumda aldatma kültürü, sadece yöneticiler tarafından değil, aynı zamanda bireyler arasında da yaygın olabilir. Bu durum, toplumsal güveni zayıflatır, insanları birbirine karşı kuşkulu ve güvensiz hale getirir. Bu kültür, toplumun her kademesine sirayet ettiğinde, bireylerin kendi çıkarları için başkalarını aldatmayı meşru görmeleri kaçınılmaz hale gelir.

Din ve İdeoloji Kullanımı: Dini ve ideolojik değerler, toplumların en hassas noktalarıdır. Bu değerler, yöneticiler tarafından manipüle edilerek, toplum üzerinde kontrol sağlamak amacıyla kullanılabilir. İslam topraklarında bu durum, dini liderlerin ve yöneticilerin halkı kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesi şeklinde görülür. Örneğin, halkın cihad veya dini vecibeler adı altında savaşa sürülmesi, bu manipülasyonun en çarpıcı örneklerindendir.

Yönetici İmtiyazı ve Toplumsal Uyuşukluk: Yöneticilerin imtiyazlı konumları, onların toplum üzerindeki kontrolünü pekiştirir. Bu imtiyazlar, yöneticilerin halkın üzerindeki baskısını artırırken, toplumun da bu duruma karşı tepkisiz kalmasına neden olur. Bu uyuşukluk, adalet arayışını engeller ve mevcut düzenin devam etmesine yol açar.

2. Uyanış ve Kolektif Mücadele Zorlukları

Bilinçsizliğin Bedeli: Toplumların bilinçsizliği, onların hem bireysel hem de kolektif düzeydeki mücadelelerini zayıflatır. Bilinçsiz toplumlar, adalet ve hak arayışında yetersiz kalır, haklarını savunmakta zorlanır. Bu durum, yöneticilerin istedikleri gibi hareket etmelerine olanak tanır. Örneğin, Fransız Devrimi öncesi toplumun bilinçsizliği, uzun yıllar süren bir monarşi rejiminin devamına zemin hazırlamıştır.

Sosyo-Politik Uyuşmazlıklar: Sosyolojik teoriler ve yaklaşımlar, bu tür toplumlardaki kronik sorunları çözmekte yetersiz kalabilir. Çünkü bu teoriler, genellikle toplumun mevcut durumunu anlamaya ve açıklamaya odaklanır, fakat radikal değişim ve dönüşümler için gereken pratik çözümler sunmakta zorlanır. Bu nedenle, bu tür toplumlar, sosyolojik olarak incelenirken, teorilerin pratik uygulanabilirliği de sorgulanmalıdır.

Uyanışın Önündeki Engeller: Toplumların uyanması ve bilinçlenmesi, çeşitli engellerle karşılaşabilir. Bunlar arasında, devletin baskıcı politikaları, medya manipülasyonları, eğitim sistemindeki eksiklikler ve toplumun genel muhafazakarlığı yer alır. Bu engeller, toplumsal uyanışı yavaşlatır ve hatta durdurabilir. Ancak, tarihte bu engelleri aşarak başarılı olan hareketler de vardır. Örneğin, Gandhi'nin Hindistan'daki bağımsızlık mücadelesi, toplumun bilinçlenmesi ve uyanışı açısından önemli bir örnektir.

3. Çözümler ve Öneriler

Toplumsal Uyanışın Gerekliliği: Toplumun bilinçlenmesi, aldatılmaya karşı durabilmesi için hayati öneme sahiptir. Bu bilinçlenme, eğitim, medya ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla desteklenmelidir. Örneğin, İskandinav ülkelerinde toplumun bilinçlenmesi için yapılan eğitim reformları, toplumun adalet ve hak arayışında önemli rol oynamıştır.

Eğitim ve Bilinçlendirme Stratejileri: Toplumun doğru bilgiyle donatılması, uzun vadeli bir süreçtir ve devletin bu süreci desteklemesi gerekir. Bu stratejiler arasında, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması, eleştirel düşünmenin teşvik edilmesi ve medya okuryazarlığının artırılması yer alır. Finlandiya'nın eğitim sistemi, eleştirel düşünmeyi teşvik eden yapısıyla bu konuda örnek alınabilir.

Yönetici Sınıfın Denetimi: Yönetici sınıfın denetimi, demokratik süreçler ve güçlü sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sağlanmalıdır. Bu denetim mekanizmaları, halkın yönetici sınıf üzerindeki kontrolünü artırarak, aldatılmalarını zorlaştırır. İsviçre'deki doğrudan demokrasi uygulamaları, yönetici sınıfın denetimi açısından başarılı bir örnektir.

4.Adil Bir Yönetim İçin Mücadele

Adil Bir Yönetim İçin Mücadele: Adil bir yönetim, toplumun bilinçlenmesi ve haklarını savunması ile mümkündür. Bu mücadele, uzun vadeli bir süreç olup, toplumsal dayanışma ve kararlılık gerektirir. Tarihteki birçok adalet mücadelesi, bu dayanışmanın ve kararlılığın ürünüdür.

Sürekli Uyanık Kalmanın Önemi: Toplumların sürekli olarak uyanık kalmaları ve aldatılmalara karşı durmaları, sadece bugünün değil, geleceğin de güvencesidir. Bu bilinç, nesiller boyu aktarılmalı ve toplumun temel değerleri arasında yer almalıdır.

Marx'ın Sınıf Çatışması Teorisi ve Toplumsal Aldatılma

Karl Marx'ın sınıf çatışması teorisi, toplumu üretim araçlarına sahip olanlar (burjuvazi) ve emek gücünü satanlar (proletarya) olarak iki temel sınıfa ayırır. Bu teori, toplumsal aldatılma süreçlerinde önemli bir rol oynar çünkü egemen sınıf, kendi çıkarlarını korumak ve statükoyu sürdürmek için alt sınıfları aldatabilir. Burjuvazi, ideolojik aygıtlar (örneğin medya, eğitim, din) aracılığıyla proletaryanın bilincini manipüle eder. Bu sayede, proletaryanın kendi çıkarlarının farkına varmasını engelleyerek, mevcut ekonomik ve sosyal düzenin devamını sağlar.

Örneğin, 19. yüzyıl Avrupa'sında sanayi devrimi sırasında burjuvazi, işçi sınıfını düşük ücretlerle çalıştırırken, medya ve eğitim yoluyla işçilerin bu durumu doğal ve kaçınılmaz olarak kabul etmelerini sağladı. Bu aldatılma süreci, sınıf mücadelesini geciktirdi ve burjuvazinin çıkarlarını korudu.

Günümüzde de benzer bir durum gözlemlenebilir. Büyük şirketler ve medya kuruluşları, halkın dikkatini ekonomik adaletsizliklerden uzaklaştırmak için eğlence ve tüketim kültürünü teşvik edebilir. Bu durum, toplumsal bilinci körelterek, aldatılmanın sürmesine neden olur. Marx'ın teorisi, bu aldatılma sürecini anlamada ve sınıf bilincinin geliştirilmesiyle toplumsal uyanışa ulaşmada rehberlik edebilir.

Weber'in Otorite Tipolojisi ve Baskıcı Yönetim Şekilleri

Max Weber, otoriteyi üç farklı tipe ayırır: geleneksel, karizmatik ve rasyonel-hukuki otorite. Bu otorite tipolojisi, toplumların aldatılma süreçlerinde hangi yönetim şekillerinin daha baskıcı olabileceğini anlamamıza yardımcı olur.

Geleneksel Otorite: Bu otorite türü, geçmişten gelen geleneklere ve normlara dayanır. Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahlık, geleneksel otoritenin bir örneğidir. Bu tür otoritelerde, halkın aldatılması daha kolay olabilir çünkü geleneksel normlar ve inançlar, sorgulanmaksızın kabul edilir. İslam topraklarında yöneticilerin, dini ve geleneksel değerleri kullanarak halkı aldatması, bu otoritenin bir yansımasıdır.

Karizmatik Otorite: Karizmatik liderler, kişisel özellikleri ve karizmaları ile halkı etkiler. Bu tür otorite, genellikle geçici olur, ancak aldatılma süreçlerinde güçlü bir rol oynayabilir. Örneğin, Nazi Almanya’sında Adolf Hitler'in karizmatik liderliği, kitleleri manipüle ederek bir ulusun trajik bir savaşa sürüklenmesine neden olmuştur.

Rasyonel-Hukuki Otorite: Bu otorite, yasalar ve bürokrasiye dayanır. Modern devletlerde bu tür otorite yaygındır. Ancak, rasyonel-hukuki otorite de aldatılma süreçlerinde rol oynayabilir. Bürokrasinin karmaşıklığı, halkın yönetim sürecini anlamasını zorlaştırabilir ve böylece aldatılma daha kolay hale gelir. Örneğin, birçok modern devlette, karmaşık vergi ve bütçe politikaları aracılığıyla halkın kaynakların nasıl kullanıldığı konusunda yanıltılması mümkündür.

Osmanlı İmparatorluğu ve Günümüz Ortadoğu Toplumları

Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, merkezi yönetim zayıflarken, yerel ayanlar ve yöneticiler güç kazandı. Bu durum, halkın merkezi otoriteye olan güvenini sarstı ve yerel yöneticiler tarafından aldatılmaya daha açık hale getirdi. Örneğin, yerel beyler ve ayanlar, vergi toplama ve askere alma süreçlerinde halkı manipüle etti, bu da merkezi otoritenin zayıflamasına ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüne katkıda bulundu.

Günümüzde de benzer bir durum Ortadoğu'da gözlemlenebilir. Merkezi yönetimlerin zayıf olduğu bazı Ortadoğu ülkelerinde, yerel güç odakları halkı kendi çıkarları doğrultusunda manipüle edebilir. Suriye'deki iç savaş, yerel güç odaklarının merkezi otoriteye karşı halkı nasıl manipüle edebildiğinin çarpıcı bir örneğidir. Bu karşılaştırma, toplumsal aldatılmanın tarih boyunca evrensel bir olgu olduğunu ve farklı zaman dilimlerinde benzer sonuçlara yol açtığını gösterir.

Psikolojik ve Sosyolojik Etkiler

Toplumların aldatılma süreçleri, bireyler üzerinde derin psikolojik etkiler bırakabilir. Aldatılmanın sürekli hale gelmesi, bireylerde bir güvensizlik ve çaresizlik duygusu yaratır. Bu durum, bireylerin hem kendilerine hem de çevrelerine karşı güvenlerini kaybetmelerine neden olabilir. Örneğin, sürekli olarak yolsuzluk ve adaletsizlikle karşılaşan bir toplumda, bireyler kendi haklarını savunma konusunda isteksiz hale gelebilir. Bu da toplumun genel ruh halini olumsuz etkiler ve toplumsal uyanışı zorlaştırır.

Sosyolojik açıdan, bu tür toplumlarda bireylerin sosyal bağları zayıflar ve toplumsal dayanışma azalır. Bu durum, toplumun daha da bölünmesine ve parçalanmasına yol açabilir. Bireylerin kendilerini izole hissetmesi, toplumsal hareketliliği engeller ve toplumsal değişimin önündeki en büyük engellerden biri haline gelir.

Toplumsal bilinçlenme süreçlerinde, bu psikolojik etkilerin nasıl ele alınması gerektiği de önemlidir. Bireylerin güvensizlik ve çaresizlik duygularını aşmaları için, toplumsal dayanışmayı ve kolektif eylemleri teşvik eden stratejiler geliştirilmelidir. Örneğin, toplumsal bilinçlenme kampanyaları, bireylerin haklarını savunma konusundaki güvenlerini artırabilir. Bu tür kampanyalar, aynı zamanda bireylerin toplumsal hareketlere katılımını teşvik ederek, toplumsal uyanışı hızlandırabilir.

Medya Manipülasyonları ve Toplumsal Aldatılma

Günümüzde, medya manipülasyonları ve bilgi kirliliği, toplumsal aldatılmanın en yaygın araçları arasında yer alır. Özellikle sosyal medya platformları, yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ve toplumun aldatılmasına olanak tanır. Örneğin, 2016 ABD başkanlık seçimlerinde Rusya'nın sosyal medya üzerinden yaptığı manipülasyonlar, seçim sonuçlarını etkileyerek toplumsal aldatılmanın ne kadar güçlü bir araç olabileceğini göstermiştir.

Bu tür manipülasyonlar, halkın gerçekleri görmesini engelleyerek, toplumsal uyanışı zorlaştırır. Sosyal medya üzerinden yayılan sahte haberler ve propagandalar, toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı kışkırtarak, bölünmeyi ve çatışmayı artırır. Bu durum, toplumsal aldatılmanın günümüzde ne kadar yaygın ve tehlikeli olduğunu gösterir.

Sosyal Medya Etkileri ve Toplumsal Uyanış

Ancak, sosyal medya aynı zamanda toplumsal uyanış için de güçlü bir araç olabilir. Doğru kullanıldığında, sosyal medya platformları, bireylerin haklarını savunmaları ve toplumsal adaleti aramaları için bir mecra sağlar. Örneğin, Arap Baharı sırasında sosyal medya, halkın organize olmasına ve baskıcı rejimlere karşı toplu eylemler düzenlemesine olanak tanıdı. Bu da toplumsal aldatılmanın nasıl aşılabileceğine dair bir örnek sunar.

Bu analiz, toplumsal uyanışın ne kadar zor ama bir o kadar da gerekli olduğunu gösterir ve toplumların bu süreçlerden nasıl çıkabileceklerine dair ipuçları sunar. Toplumsal bilinçlenme, kolektif eylem ve eleştirel düşünme, bu süreçlerin aşılmasında kilit öneme sahiptir.

Bahadır Hataylı/31.08.2024/15.30/Namazgah/İST



 

 

28 Ağustos 2024 Çarşamba

Toplumsal ve Ekonomik Çöküşün Belirtileri

 Özellikle ekonomik zorluklar, hayat pahalılığı, fiyat artışları ve denetimsizlik gibi unsurlar, toplumun yapısal zayıflıklarını ve yönetim eksikliklerini gözler önüne serer.

Toplumda geniş çapta kabul gören bir olumsuzluğun varlığı, genellikle yönetenlerin müdahale etmemesi veya edememesi ile doğrudan ilişkilidir. Son dönemde Türkiye’de yaşanan ekonomik zorluklar, hayat pahalılığı ve sürekli artan fiyatlar, toplumun büyük bir kesiminin yaşam standartlarını olumsuz etkilemiştir. Bu durum, yönetimsel müdahalelerin yetersizliğini veya etkisizliğini işaret eder. Örneğin:

  • Hayat Pahalılığı ve Fiyat Artışları: Türkiye’deki ekonomik kriz, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve enflasyon, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını hızla artırmıştır. Fakat bu fiyat artışlarına karşı etkili bir denetim veya düzenleme yapılmaması, yönetimsel zaafları ortaya koyar. Halkın refahını sağlamakla görevli olan yönetim, bu konuda gereken adımları atmadığında, toplumun güveni sarsılır ve bu güvensizlik sosyal huzursuzluğa yol açabilir.

  • Gıda Ürünlerinin Çürütülmesi: Tarım ve gıda sektöründe denetimsizlik, ürünlerin depolarda çürümesine ve israfın artmasına sebep olmaktadır. Bu tür durumlar, kamu kaynaklarının etkin kullanılmadığını ve gıda güvenliğinin sağlanamadığını gösterir. Eğer bu durumlar bilerek göz ardı ediliyorsa veya yönetenler tarafından dolaylı olarak teşvik ediliyorsa, bu, toplumsal düzeni sağlamakla yükümlü olanların sorumluluğunun sorgulanmasına yol açar.

Yönetimsel Bağlantılar ve Sorumluluk

Yönetim erkinin bu olumsuzluklarla bağlantısı olup olmadığını sorgulamak, politik bir analiz gerektirir. Eğer yönetenler, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yeterli çabayı göstermiyorsa, bu durum yönetimsel bir başarısızlık olarak değerlendirilir. Ayrıca, bu tür olumsuzlukların devam etmesine izin verilmesi, çıkar gruplarının veya lobilerin yönetim üzerinde baskı kurduğunu veya yöneticilerin bu çıkar gruplarıyla çıkar birliği içinde olduğunu düşündürtebilir.

  • Denetimsizlik ve Kuralsızlık: Bir toplumda, denetimlerin gevşetilmesi veya kuralların uygulanmaması, genellikle sistematik bir sorunun işaretidir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, denetimsiz bırakılan sektörler, halkın mağduriyetini artırır ve sosyal adaletsizliklere yol açar. Bu durumun devam etmesi, yönetim erkinin etkisizliğini veya isteksizliğini gösterir.

Tarihsel olarak, yönetim erkinin zayıfladığı veya denetim mekanizmalarının ortadan kalktığı dönemlerde, toplumların çöküşe sürüklendiği görülmüştür. Örneğin:

  • Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü: Roma’nın çöküşünde, ekonomik çalkantılar, yönetim zaafları ve toplumsal çürüme önemli rol oynamıştır. İmparatorluk, zengin sınıfın çıkarlarını korurken, halkın büyük bir kısmını yoksullaştıran politikalar uygulamıştır. Bu durum, toplumsal huzursuzluğun artmasına ve imparatorluğun çöküşüne yol açmıştır.

  • Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılması: Osmanlı’nın son dönemlerinde de benzer bir durum yaşanmıştır. İmparatorluk, yolsuzluklar, denetimsizlik ve kötü yönetimle zayıflamış, bu durum ekonomik çöküşü hızlandırmıştır. Halkın ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi ve kaynakların israf edilmesi, imparatorluğun sonunu getiren etmenlerden biri olmuştur.

Bu tür olumsuzlukların önüne geçmek için bir toplumda olması gereken ideal yönetim modeli, şeffaflık, hesap verebilirlik ve adalet üzerine kurulmalıdır. Yönetim, kamu kaynaklarını etkin bir şekilde kullanmalı, toplumun refahını öncelemeli ve denetim mekanizmalarını sıkı bir şekilde uygulamalıdır.

Toplumda yaşanan olumsuzluklar ve bunlara karşı yönetimsel müdahalelerin yetersizliği, yönetim erkinin bu olumsuzluklarla dolaylı veya doğrudan bağlantılı olduğunu gösterebilir. Bu bağlamda, toplumun refahını ve düzenini sağlamak için gereken adımlar atılmadığında, bu olumsuzlukların daha da derinleşmesi kaçınılmazdır.


Bahadır Hataylı/28.08.2024/Sancaktepe/İST



26 Ağustos 2024 Pazartesi

Ruhsal Arınmadan Toplumsal Dönüşüme

Ruhsal kirlenme, bireyin içsel dengesi ve değerlerinin bozulmasıyla başlar ve bu bozulma zamanla toplumsal boyutta geniş çaplı olumsuz etkilere yol açar. Bu süreç, bireyden topluma yayılan ve toplumun temel değerlerini, etik normlarını ve sosyal yapısını zedeleyen bir dizi etkileşimle sonuçlanır.

 Ruhsal kirlenme, bireyin manevi değerlerinden sapması, ahlaki çöküş yaşaması ve bencillik, hırs, kibir gibi olumsuz duyguların kontrolü altına girmesiyle başlar. Bu tür bir içsel yozlaşma, bireyin hem kendi hayatına hem de çevresine zarar vermesine yol açar. Bu bağlamda, ruhsal kirlenme, bireyin kendi özsaygısını yitirmesine, toplumsal sorumluluklarını göz ardı etmesine ve nihayetinde topluma zarar veren davranışlar sergilemesine neden olur.

Bir toplumda yaygınlaşan ruhsal kirlenme, toplumsal değerlerin aşınmasına, hukukun ve adaletin zayıflamasına, dürüstlük ve güven gibi temel erdemlerin kaybolmasına yol açar. Bu, adeta suya atılan bir taşın oluşturduğu dalgalar gibi, bireyin içsel dünyasında başlayan kirlenmenin topluma yayılmasıdır. Toplumda giderek artan ahlaki çöküntü, sosyal bağların zayıflamasına, suç oranlarının artmasına ve genel anlamda huzursuzluğa neden olur.

Ruhsal kirlenme, yalnızca bireyler ve toplum üzerinde değil, aynı zamanda çevre ve kültür üzerinde de olumsuz etkiler yaratır. Manevi değerlerin göz ardı edildiği bir dünyada, doğanın tahrip edilmesi, çevresel kirlenmenin artması ve kültürel yozlaşmanın hızlanması kaçınılmazdır. Bireylerin yalnızca maddi kazanç peşinde koşması, doğal kaynakların acımasızca tüketilmesine ve kültürel mirasın değersizleştirilmesine yol açar.

Ruhsal temizliğin ilk adımı, bireyin kendi iç dünyasıyla yüzleşmesi ve manevi değerlerini yeniden keşfetmesidir. İçsel bir denge ve barış sağlamak hem bireyin hem de toplumun iyiliği için elzemdir. Bu, bireyin ahlaki değerlere bağlılığı, dürüstlük, empati ve merhamet gibi erdemleri hayatının merkezine almasıyla mümkündür.

Toplumsal düzeyde ruhsal temizlik, toplumun ortak değerleri etrafında birleşmesi ve bu değerleri koruma iradesi göstermesiyle sağlanır. Eğitim, toplumsal bilincin artırılmasında kilit bir rol oynar. Ahlaki ve manevi eğitimlerin, bireylerin sadece kendileri için değil, toplumun bütünü için sorumluluk taşıyan bireyler olarak yetişmesine katkı sağlaması gerekir.

Toplumsal ve çevresel sorunlarla başa çıkmak için manevi uyanış şarttır. Bireylerin ve toplumların, doğayla uyum içinde yaşamanın ve sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk almanın gerekliliğini anlamaları önemlidir. Bu, sadece ruhsal temizlikle mümkün olabilir; zira içsel dengeyi kuramayan bir toplum, dışsal dengeyi de kuramaz.

Bireylerin ruhsal bir temizliğe yönelmesi, toplumsal düzeyde de bir yenilenmeye ve arınmaya zemin hazırlar. Ahlaki ve manevi değerlere bağlılık, adaletin tesis edilmesi ve toplumsal sorumluluk bilincinin güçlendirilmesi, sadece bireylerin değil, tüm toplumun iyiliği için gereklidir.

Bahadır Hataylı/25.08.2024/19.30/Sancaktepe/İST



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!