Bu Blogda Ara

9 Ağustos 2024 Cuma

Kültürel Çözülme ve Toplumun Gidişatı


Türkiye'de ve dünya genelinde, son yıllarda kadınların giyim kuşamı ve genel davranış normlarına yönelik ciddi bir değişim yaşanıyor. Bu değişim, özellikle kültürel değerlerin aşınması ve toplumun genel ahlaki yapısının zayıflaması bağlamında ele alınmalıdır. Kadınların, giyinme tarzlarını medeni bir ilerleme olarak görüp, toplumsal değerlerden uzaklaşmaları, geçmişle kıyaslandığında büyük bir çözülmeyi işaret etmektedir. Bu yazıda, bu çözülmenin nedenlerini, sonuçlarını ve bu gidişatı tersine çevirmenin ne kadar zor olabileceğini ele alacağız.

Antropolojik ve tarihsel çalışmalar, ilk toplumların imkânsızlıklar nedeniyle sade ve hatta çıplak gezdiklerini ortaya koymaktadır. O dönemde, hayatta kalma mücadelesi giyimden daha öncelikliydi; ancak günümüzde teknolojinin ve üretimin gelişmesiyle birlikte giyim, bir ihtiyaçtan öte bir ifade biçimine dönüşmüştür. Ancak bu ifade, çoğu zaman ahlaki ve toplumsal değerlere zarar veren bir boyuta ulaşmıştır.

Bugünün koşullarında çıplaklık, bir ihtiyaç değil, kültürel bir çözülmenin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Sosyal medya ve popüler kültür, bu durumu adeta teşvik ederek, kadınların bedenlerini sergilemelerini normalleştirmekte ve hatta yüceltmektedir.

Kadınların giyim tarzlarındaki değişim, medeni olmanın bir parçası olarak görülse de bu değişim aslında toplumsal değerlerin aşınması anlamına gelmektedir. Kendilerini medeni olarak tanımlayan birçok kadın, giyim tercihlerinde geleneksel değerleri bir kenara bırakarak, çıplaklığı neredeyse bir norm haline getirmiştir. Bu durum, insanın medeni olma iddiasıyla ahlaki değerlerden uzaklaşması arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermektedir.

Gerçekten medeni olmak, toplumsal normları ve değerleri korumak anlamına geliyorsa, çıplaklık ve bedeni sergileme, medeniyetin neresinde yer alıyor? Bu soru, ahlaki değerlerin ne derece önemsendiğini sorgulamak için önemlidir.

Sosyal medya, kadınların bedenlerini sergileyerek toplumsal normları zorlamalarının en büyük araçlarından biri haline gelmiştir. Sosyal medya platformları, kadınların bedenlerini sergilemelerini teşvik eden bir alan sunarken, bu davranışın aslında bir değersizleşmeye yol açtığı göz ardı edilmektedir. Kadınlar, bedenlerini sergileyerek beğeni topladıkça, kendilerini değerli hissetmekte; ancak bu, aslında yüzeysel ve geçici bir değer algısıdır.

Kadın bedeninin sosyal medyada ticarileşmesi, kadınların kendi bedenlerine olan bakışlarını da olumsuz etkilemektedir. Beden, sadece bir gösteri aracı haline gelirken, insanın içsel değerleri geri plana itilmektedir.

Kadınların sosyal medya üzerindeki beğeni arzusu, toplumsal normları zayıflatan bir diğer faktördür. Beğeni toplamak adına sınırların zorlanması, çıplaklığın ve bedensel teşhirin normalleşmesine yol açmıştır. Bu durum, toplumun genel ahlaki yapısını tehdit eden bir sürece dönüşmüştür.

Beğeni arzusu, gerçekten kadının değerini mi arttırıyor, yoksa onu bir nesne haline mi getiriyor? Bu soru, toplumsal değerlerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Özgürlük, modern toplumlarda en çok savunulan kavramlardan biri olsa da bu özgürlüğün sınırlarının nerede çizileceği büyük bir tartışma konusudur. Kadınların giyim özgürlüğü, toplumsal normlar ve ahlaki değerler ile çatışma halindedir. Bu özgürlük, gerçekten bireysel bir hak mı, yoksa toplumun genel ahlaki yapısına zarar veren bir yanılgı mı?

Özgürlük kavramı, bireyin haklarını korurken, toplumsal değerleri göz ardı edebilir mi? Bu soru, özgürlüğün ne kadar mutlak bir kavram olduğu üzerine yeniden düşünmeyi gerektirir.

Kadınların bedenlerini sergilemeleri, sadece kendilerini ilgilendiren bir konu olarak görülemez. Bu durum, toplumsal yaşamın diğer bireylerini de doğrudan etkileyen bir mesele haline gelmiştir. Toplu taşıma araçlarında, kamusal alanlarda uygunsuz giyim tarzları nedeniyle yaşanan gerilimler, toplumun bu konuda ne kadar hassas olduğunu göstermektedir.

Bir bireyin özgürlüğü, diğer bireylerin rahatsızlık duyma hakkını ne kadar kısıtlayabilir? Bu sorunun cevabı, toplumsal düzenin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Kültürel çözülme, bir kez başladığında geri dönüşü zor olan bir süreçtir. Ancak bu, imkânsız değildir. Kültürel değerlerin yeniden inşası için eğitim, aile yapısının güçlendirilmesi ve toplumsal bilinçlendirme kampanyaları büyük bir önem taşır.

Eğer kültürel değerler yeniden inşa edilmezse, toplumun geleceği nasıl şekillenecek? Bu soru, kültürel değerlerin korunmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için kritiktir.

Medya ve eğitim, toplumsal değerlerin korunmasında kritik bir rol oynar. Ancak bu iki alan, aynı zamanda kültürel çözülmenin de en büyük etkenleri arasında yer alır. Medya, kadın bedeninin ticarileşmesini teşvik ederken, eğitim sistemi de bu süreçlere karşı yeterince donanımlı değilse, toplumsal çöküş kaçınılmaz hale gelir.

Medya ve eğitim, toplumsal değerlerin korunmasına yönelik olarak nasıl bir rol üstlenmeli? Bu sorunun cevabı, geleceğe dair atılacak adımların ne kadar etkili olacağını belirleyecektir.

Bu çalışmada, kadınların giyim tercihlerinin, toplumsal normlar ve kültürel değerler üzerindeki etkilerini ele aldık. Kültürel çözülme, sadece bir sonuç değil, aynı zamanda toplumun geleceğini de belirleyen bir süreçtir. Bu sürecin tersine çevrilmesi, toplumsal değerlerin yeniden inşa edilmesi ve kültürel dirilişin sağlanmasıyla mümkündür. Ancak bu, sadece bireysel değil, toplumsal bir çaba gerektirir. Özgürlüğün sınırları, bireysel haklar ve toplumsal sorumluluklar çerçevesinde yeniden tanımlanmalı; kültürel değerler, modernleşme adı altında yok olmaktan kurtarılmalıdır.

 

Bahadır Hataylı/08.08.2024/12.00/Namazgah/İST



 

8 Ağustos 2024 Perşembe

Dünyanın İki Yüzlülüğü-Afrika'nın Acısı Üzerine Kurulan Refah


Dünyanın iki yüzlülüğünü anlamak, özellikle Batı'nın refahının Afrika'nın acısı ve gözyaşı üzerine nasıl inşa edildiğini görmek için tarihe, sosyoekonomik dinamiklere ve güncel olaylara bakmak önemlidir. Bu bağlamda, Amerikalı bir arkadaşımın Afrika'da doktora saha çalışması sırasında "Batı'nın refahı bu insanların acısı ve gözyaşı üzerine inşa edilmiş," diyerek hayatına son vermesi, bu acı gerçeğin trajik bir hatırlatıcısıdır.

Koloniyalizm, Batı ülkelerinin Afrika'yı sömürerek zenginleşmesinin temelini oluşturur. 19. yüzyılın sonlarından itibaren, Avrupa ülkeleri Afrika kıtasını aralarında paylaştılar ve doğal kaynaklarını sömürmeye başladılar. Bu süreçte yerel halklar köleleştirildi, kültürel değerleri yok sayıldı ve kaynakları çalındı. Kolonyal yönetimler, Afrika'nın zengin maden yataklarını, tarım alanlarını ve diğer doğal kaynaklarını kendi sanayilerini beslemek için kullandılar.

Köle ticareti, Afrika'nın acılarının en büyük sembollerinden biridir. Milyonlarca Afrikalı, köle gemileriyle Amerika'ya taşındı ve burada insanlık dışı koşullarda çalıştırıldı. Bu ticaret, Batı'nın ekonomik kalkınmasına büyük katkı sağlarken, Afrika toplumlarının sosyal dokusunu bozdu ve geri dönüşü olmayan yaralar açtı.

Günümüzde, Afrika'daki ekonomik sömürü, çokuluslu şirketler aracılığıyla devam etmektedir. Bu şirketler, Afrika'nın zengin doğal kaynaklarını düşük maliyetlerle çıkararak Batı pazarlarına sunar. Özellikle madenler, petrol ve tarım ürünleri gibi stratejik kaynaklar, Afrika'nın ekonomik kalkınmasını engelleyen dış bağımlılığın bir parçası haline gelmiştir.

Afrika ülkeleri, borç krizleri ve Uluslararası Para Fonu (IMF) politikaları nedeniyle ekonomik bağımsızlıklarını yitirmiş durumdadır. IMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı yapısal uyum programları, sosyal harcamaların kısılmasına, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin yetersiz hale gelmesine neden olmuştur. Bu durum, Afrika halklarının yoksulluğunu derinleştirirken, Batı'nın ekonomik çıkarlarını korumuştur.

Afrika'da eğitim ve sağlık hizmetleri, Batı'ya kıyasla çok daha düşük seviyededir. Kolonyal dönemden miras kalan eğitim sistemleri, Afrika'nın kültürel değerlerini değil, Batı'nın değerlerini öğretmeyi amaçlamıştır. Sağlık hizmetleri ise, Batı'nın ilaç endüstrisi tarafından yönlendirilmiş ve yerel halkın sağlık ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmıştır.

Koloniyalizm ve modern sömürü, Afrika'nın kültürel kimliğini de hedef almıştır. Yerel diller, gelenekler ve inançlar, Batı'nın kültürel değerleriyle değiştirilmiştir. Bu süreç, Afrika toplumlarının kendi kimliklerini kaybetmelerine ve kültürel asimilasyona uğramalarına neden olmuştur.

Afrika'nın doğal kaynakları, Batı'nın sanayi devriminin yakıtı olmuştur. Madenler, ormanlar ve su kaynakları, sürdürülemez bir şekilde kullanılarak çevresel tahribata yol açmıştır. Bu durum, Afrika'nın ekosistemini bozmuş ve yerel halkların geçim kaynaklarını tehdit etmiştir.

Afrika, iklim değişikliğinin en fazla etkilediği bölgelerden biridir, ancak en az sorumluluğu olan kıtadır. Batı'nın sanayileşme süreci ve fosil yakıt kullanımı, iklim değişikliğine neden olurken, Afrika bu değişikliklerin etkileriyle başa çıkmak zorunda kalmıştır. Kuraklıklar, seller ve diğer iklim olayları, Afrika'nın tarım ve su kaynaklarını olumsuz etkilemiş ve yoksulluğu artırmıştır.

Batı'nın Afrika'ya müdahalesi, siyasi istikrarsızlık ve çatışmaların temel nedenlerinden biridir. Soğuk Savaş döneminde, Batı ve Sovyetler Birliği, Afrika'daki ülkeleri kendi yanlarına çekmek için müdahalelerde bulunmuş ve yerel çatışmaları körüklemiştir. Bu süreçte, Afrika halkları büyük acılar çekmiş ve ülkeler siyasi istikrarsızlığa sürüklenmiştir.

Afrika'da insan hakları ihlalleri yaygındır ve bu durum, Batı'nın desteklediği hükümetler ve silahlı gruplar tarafından da gerçekleştirilmiştir. Batı'nın ekonomik ve stratejik çıkarları, insan hakları ihlallerine göz yumulmasına ve hatta desteklenmesine neden olmuştur. Bu durum, Afrika halklarının acılarını ve adaletsizlikleri artırmıştır.

Afrika'nın ekonomik bağımsızlığını kazanması için adil ticaret politikalarının uygulanması gereklidir. Çokuluslu şirketlerin faaliyetlerinin denetlenmesi, yerel ekonomilerin güçlendirilmesi ve borç yükünün hafifletilmesi, Afrika'nın kalkınmasına katkı sağlayabilir.

Eğitim ve sağlık hizmetlerinde yapılacak reformlar, Afrika'nın kalkınmasında önemli bir rol oynayacaktır. Yerel kültürel değerlere dayalı eğitim sistemleri, Afrika'nın kendi kimliğini korumasına ve güçlenmesine yardımcı olabilir. Sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, Afrika halklarının yaşam kalitesini artıracaktır.

Afrika'nın doğal kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde kullanılması ve çevre koruma politikalarının uygulanması, ekosistemin korunmasına ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakılmasına yardımcı olacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım, Afrika'nın çevresel sorunlarını hafifletebilir.

Afrika'da insan haklarının korunması ve siyasi istikrarın sağlanması, Batı'nın sorumluluğu altındadır. Adil ve demokratik yönetimlerin desteklenmesi, yerel çatışmaların çözülmesi ve insan haklarına saygı gösterilmesi, Afrika halklarının refahını artıracaktır.

Bu makale, dünyanın iki yüzlülüğünü ve Afrika'nın acıları üzerine inşa edilen Batı refahını anlamak için kapsamlı bir bakış sunar. Afrika'da doktora çalışması yaparken bu gerçekleri fark eden ve hayatına son veren Amerikalı arkadaşımın trajedisi, bu adaletsizlikleri daha derinlemesine anlamamız gerektiğini hatırlatır. Bu makale, sadece geçmişteki ve günümüzdeki adaletsizlikleri ortaya koymakla kalmaz, aynı zamanda gelecekte daha adil ve sürdürülebilir bir dünya için atılması gereken adımları da detaylandırır.

Bahadır Hataylı/08.08.2024/04.00/Sancaktepe/İST



1 Ağustos 2024 Perşembe

Şehadet ve Direniş-İmam Hüseyin ve İsmail Haniye'nin Mirası

 Sevgili kardeşlerim, değerli dostlarım,

Bugün, tarihin iki büyük kahramanı, İmam Hüseyin ve İsmail Haniye'yi anmak ve onların yüce mücadelesini hatırlamak için konuşacağım. Onlar, adalet ve özgürlük uğruna canlarını feda eden iki yüce ruh, zulme karşı duruşun sembolleridir. Bugün, onların şehadetini ve mücadelesini anarken, bizlere bıraktıkları mirası da göz önünde bulunduracağız. Bu miras, yalnızca bir geçmişe övgü değil, geleceğe dair bir yol haritasıdır.

Kerbela olayı, tarihin en acımasız sahnelerinden biridir. İmam Hüseyin, adaletsizliğe ve zulme karşı duruşunu en net şekilde sergilediği bu olayda, şehadet şerbetini içti. Onun yanında olanlar, sadece canlarını feda etmekle kalmadılar; aynı zamanda bir direniş ruhu yarattılar. İmam Hüseyin, zalim Yezidi’n ordusu tarafından kuşatıldığını bildiği halde, yeğenlerinin nikahını kıydı. Bu, onun inançlarının ve değerlerinin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. O, yarının getireceği zorluklara rağmen, hayatın akışını değiştirmemiş, umudu ve mutluluğu paylaşmaya devam etmiştir. Şairin dediği gibi, "Ölüm geldi, düğün bize hediye." İmam Hüseyin, ölümün bir son değil, sevgiliyle buluşmanın bir başlangıcı olduğunu göstermiştir. Bu, onun ve yoldaşlarının ölüm karşısındaki cesaretini ve kararlılığını sembolize eder.

İsmail Haniye, modern zamanların adalet ve özgürlük savaşçılarından biridir. Onun mücadelesi, tıpkı İmam Hüseyin'in mücadelesi gibi, zulme karşı bir direnişin simgesidir. Haniye, Filistin halkının özgürlüğü için verdiği mücadelede, tüm dünyanın gözleri önünde zulme karşı durdu. Onun hayatı ve şehadeti, mazlumların sesi olmuştur. Ne yazık ki, biz ona gerektiği gibi destek olamadık. İçimizde bir ateş yandı, tutuştuk ama bu ateş dışarıya hiç çıkmadı. Kendi kendimizi tükettik, ama biliyoruz ki bir gün bu ateş, tüm dünyanın kalbini yakacak. İşte o günler yakındır. Rabbim, zalimlerin rahatça hareket edebilmesini bizlere bir uyarı olarak göndermiştir. Zalimlerin bu rahatlığı, onların sonunun yaklaştığını gösterir.

Ey zalim domuzlar, biliniz ki sizin dünya ilahınız hiçbir anlam ifade etmiyor. Bizim Rabbimiz, Allah'ımız, sizin sahte ilahlarınızı bir gün yerle bir edecektir. Bundan zerre şüphemiz yok. Biz bugünü sabırsızlıkla bekliyoruz. İşte o gün, bizim düğün günümüz olacak. Çünkü ölüm bizim için bir son değil, bir başlangıçtır. Haniye'ye ölüm gelmedi, ona düğün hediye edildi. Çünkü o, sevgiliyle buluşmaya gitti. O yüzden bizler için ölüm, sadece bir kurtuluş ve özgürlüğe atılan bir adımdır.

Ey dünya zalimleri, bilin ki ölüm bizim için bir kurtuluştur. Siz yaşıyor musunuz, bir bakın. Rabbim, bizim yolumuzu kendi yoluna eylesin ve canımızı sizin içinizden alıp katına çıkarsın. Ey zaman, söylediklerimize şahit ol ki, bunlar sadece birer sözcük değil, bir gerçeğin yansımasıdır. Bizler, adaletin ve özgürlüğün peşinde olanlarız. İmam Hüseyin'in ve İsmail Haniye'nin izinden gidenleriz. Onların mücadelesi, bizim için bir yol haritasıdır. Bizler, onların izinden giderek, adalet ve özgürlük için mücadele edeceğiz.

Kuran, şehadet ve cihad üzerine birçok ayetle, adalet ve özgürlük için mücadelenin önemini vurgular. "Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bunu bilemezsiniz." Bakara Suresi/154. Bu ayet, şehitlerin ölümsüzlüğünü ve onların cennetteki yüce mertebelerini anlatır. Haniye'nin mücadelesi de bu ilahi mesajlarla uyumludur. O, adalet ve zulme karşı duruşunu, Kuran'ın emirlerine uygun bir şekilde sergilemiştir. Zulümle mücadele etmek, mazlumların haklarını savunmak, İslam'ın temel değerlerinden biridir. "Zulme uğradıktan sonra kendini savunanlara, bu yüzden bir sorumluluk yoktur. “Şura Suresi/41. Bu ayet, zulme uğrayanların kendilerini savunma hakkına sahip olduklarını açıkça belirtir.

Sevgili kardeşlerim, bu konuşmanın sonunda, İmam Hüseyin ve İsmail Haniye'nin bize bıraktığı mirası bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Onların mücadelesi, bizlere bir direniş ruhu ve umudu miras bırakmıştır. Bizler, onların izinden giderek, adalet ve özgürlük için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu dünyada adaletin ve barışın hâkim olacağına dair inancımızı asla kaybetmeyelim. Bizler için ölüm, sadece bir başlangıçtır. İmam Hüseyin ve İsmail Haniye'nin şehadeti, bizim için birer ışık kaynağıdır. Onların mücadelesi, bize güç ve cesaret vermeye devam edecektir.

Selam olsun koşanlara dalga dalga yayılanlara, şehadete atan kalple kucak açanlara, ey şehit oğlu şehit dünya sana dar geldi rabbim katına seni yükseltti…”Genişliği yer ve gökler kadar olan cennete koşun çalışanlar bunun için çalışsın…”Rabbim yemin olsun ki senin istediğin yolda koşmaya çoktan ahdimiz vardı ancak bu ahdimiz her geçen gün yenilenerek ve bilelenerek çok keskinleşti…O yolun üzerindeki odunları biçerek sana gelmeyi bizlere nasip et yataklarımızda hasta olarak ölümü beklemekle bizleri imtihan etme…Allah’ım kanımız aksın yeryüzü sulansın ve bu kanlar tarihe tanık olsun yeniden sana kul olan nesillerin hayatına bir ışık olsun hayatlarımız…Biz sadece yiyen içen ve hayvani isteklerle boğuşan bir hayatın içinde yok olmak istemiyoruz Allah’ım bizleri şahitler ve şehitler kervanına iltihak et…Rabbim şehitlere Rahmet diliyorum….

 

Erol Kekeç/31.07.2024/17.52/Namazgah/İST






"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!