Bu Blogda Ara

10 Ocak 2023 Salı

BAĞIMLILIK BAĞLILIĞIN YERİNE GEÇİNCE

 “Hani İmran’ın karısı: “Rabbim, karnımda olanı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen” demişti.” Al-i İmran:35

La ilaha İllallah diyen cennete girer diye, kendilerince kurdukları dini teşkilatın bonuslarını sunan bezirganların tekelinden çıkarılmayan hiçbir din, insanları cennete götürmez. Kendi olumsuzluklarını meşrulaştırmak için dini kavramları kalkan yaparak, La ilaha İllallah diyoruz, elbette cennettir yerimiz diye kendilerine korunaklı bir mekân oluşturan din bezirganları, kendi dışlarında kalan ve onların anlayışlarıyla örtüşmeyen kim varsa, hepsini cehenneme yollamada da o kadar cesur davranırlar. Cennet ve cehennem kimsenin malik olduğu bir yerin adı değildir. Oraya kimin gidip kimin gitmeyeceğinin kararını veren de tüm mahlukatın efendisi ve yaratanıdır.

Neden acaba, Allah’a kulluğa giden yolun ilk başkaldırı manifestosu, La İlaha ile başlayıp, İllallah ile bitiyor, bunu anlamak ve ona göre yaşamak insan olmanın gereği değil mi? Bunu anlamak için yakarıdaki ayeti kerime bizlerin tüm duyum ve algılarımızı açarak derinlikli bir düşünme üzerine hayatımızı kurmamız için gerekli uyarıyı yaptığını sanıyorum…Karnımda olanı her türlü bağımlılıktan özgürlüğüne kavuşturulmuş olarak sana adadım…Bağımlılıkları olan varlıkların adanmışlığından da söz etmek zordur. Bağımlılıklardan berat etmeyen, özgürlüğüne kavuşamaz, özgürlüğüne kavuşamamış olanlar seçim ve tercih yapamazlar. Tercih yapamamış olanların kavramlarla La İlaha İllallah demesi, onu nasıl cennete götürür acaba, anlayan var mı?

Alışkanlık olmuş ama bunu kişinin kendisinin bile anlamadığı, hissedilmeyen eylemler insanı nasıl bir hedefe taşıyabilir…Sıcak suya ayağını sürekli sokan birine, sıcak suyun çok şifalı bir nimet olduğunu anlattığınızda, acaba o su onun alışkanlık haline getirdiği, ayağını suya sokma eylemi üzerinde ne kadar ve nasıl bir etki yapar. Hatta hiç etkilenmemesi bile mümkün olabilir. Onun için alışkanlıklar haline gelmiş su içmek, yemek yemek gibi sürekliliği olan eylemler insan metabolizmasını çok fazla etkisi altına almadığı gibi, beyni tırmalayan bir kalkış hamlesi başlatamayan kuru sözler de, anlamsız alışkanlıkların tekrarından ibaret olduğu için bir anlam içermez.

Her türlü bağımlılıktan ve bağlayıcılıktan arındırılmış özgür bir eylem üzerine kurulan bir yaşam değilse hayatımız, bizi Allah’a götürür mü, onu sorgulamak en büyük çabamız olmalı ve tüm yönleriyle adanmış bir yaşam olarak ortaya çıkmak insan olmanın gereğidir. Sizi ve Taptıklarınızı yok sayarak inkâr ederek, ben sadece Rabbime gidiyorum diyebilecek yüreklilikte insanlarla, ancak bu evrenin denklemi yeniden fıtratına döner. Bu duruş İbrahim’i bir duruştur.

Kalabalıklar arasında manevi iklimin hipnotize seanslarında alınan hazlarla, uyanık özgürce gidilen bir yolun acısına katlanmak öyle kolay değil. Özgürlük olmadan bağlanmak mümkün değil, ancak bağımlılıklar oluşabilir, ancak hiçbir bağımlılık özgürlüğün sonucu olan bir eylem değildir. İnsanlık, bağımlıklarını özgürce seçilen bir davranış olarak gördüğü için, bağlanmayı bir yıkım olarak görüp, kendi bağımlılıkları arasında can vermeyi tercih edebiliyor. “Karnımda olanı her türlü bağımlılıktan özgürlüğüne kavuşmuş olarak sana adıyorum…”

Şu güzelliği ve yüceliği görebiliyor muyuz, her türlü bağımlılıkların etkisinden arınmış, arı, duru ve halis bir özle sana adıyorum…Sen ancak böyle özgürlüğüne kavuşmuş olanları sana kulluğa kabul edersin, benim bu adağımı kabul et Rabbim diyebilecek erdem ve kararlılığı gösteremeyenler, oluşturdukları dinsel merkezi mekanizmalarla insanlara yol gösteremezler. Onların göstereceği yol ancak Allah’ın dışında gidilen karanlık dehlizler olabilir. Geldiği özün dışında dışarıdan herhangi bir etkileyici olmadan doğrudan yaratanın isteklerine göre yaşayacak bir adağın kabul edilmesi için gayret harcayan bir anlayış ve diğer tarafta, Allah’ım biz her türlü haltı yesekte sen gafur rahim ve affedensin, bizleri bağışla biz Müslümanlarız diyerek alışkanlıklarını hayat zanneden ürkek yalancı gaddar ve hakikati küçük çıkarları için harcamakta sakınca görmeyen biz zavallılar…Sormak gerekmez mi şimdi, hakikaten cennete gidilecekse hak kimin…

Bu açıklamalardan sonra La İlaha İllallah’ın hayatımızdaki anlamına bir bakalım derim…Bu söz bir yaşamın başlangıç berat fermanıdır. Bu beratı almayanlar kapıdan içeriye giremezler, girdikleri kapı ona benzetilmiş olan kapılar olabilir, ancak o kapıdan bilerek Allah’a giden bir yol çıkmaz. Allah’ın bu sınırlarını doğru olarak anlayıp yaşama aktardıktan sonra kimin cennete nasıl gideceğini veya kimlerin gitmeyeceğini belirlemek bizim hakkımız değildir. Bizim görevimiz sadece Hakikati doğru ve olduğu gibi tanımlayarak onun üzerine kümelenmiş sisleri dağıtmaktır. Ancak biz onunla uğraşmak yerine, kendimizi cennet ve cehenneme aralıksız bilet kesen bir bilet kontrol memuru olarak gördüğümüz için, bu alışkanlıklar bizleri hakikati idrakten uzaklaştırır duruma getirdi.

İslam alemi diye bilinen alemde ciddi bir bağımlılık sarhoşluğu yaşanırken, hala bu ortamlar bir değere bağlı olduklarına inanarak hayatlarını sürdürmektedir. Bireysel ferdi yönelimler her ortamda olabilir; ancak gelenek olarak yaygın hale gelen anlayışlar bağımlılıkların oluşturduğu bir hayat olmuştur. Bu hayatın, her ortamda gerçek yaşamın yerine konulduğunu gördüğümüz için, bizler bu hayatları Allah’a bağlanmış hayatlar olarak anlar olduk…Oysa Allah’a bağlanmış hayatlar La ile başlar. La demesini bilmeyen, bağımlılıklardan kurtulamayan, özgürlüğüne kavuşamamış hangi yaşam; Allah’a ait olabilir. Allah’a ait olan yaşamlarla yeryüzünün çehresi yeniden imar edilecek ve insanlık tarihi, insani belirleyicilere göre yazılacaktır.

Allah’ın kendisine bolca verdiği nimetlere bağlanarak, Allah ile arasında oluşturduğu duvarlar arkasından bende oradayım diye bağırmak kimseyi duvarın öbür yanına geçirmeyecektir. Bugün kendisine Müslüman diyen yaşamlar aynen buna dönmüştür. Bağımlılıklarının etkisinden kurtulup özgürlüğüne kavuşmadan ben Müslümanım demektedir. Müslümanlık Ayşe Fatma Ali vs. gibi atalarımızın verdiği bir isim değil, bir yaşam iksiridir. O yaşamı kabullendiğinizde yaşadığınız evrene Güneş yeniden doğar. Uzaklaştığınızda zifiri karanlık bir yaşama mahkûm olursunuz. Oysa bizim gördüğümüz yaşam, çocuklara ataları tarafından verilen bir isim gibi algılanıp sahip çıkıldığı için, bize ait ve ona kimsenin sahip çıkamayacağı bir kimlik olarak bakılıyor. Böyle bir anlayışın neresinde tüm bağımlılıklardan kurtulmuş özgürlüğüne kavuşmuş Allah’a adanmış bir yaşam görebilirsiniz. Allah’a adanmamış yaşamlar, Allah katında kabul gören eylemlerin sahibi olamaz.

Yeryüzünde ciddi bir akıl tutulması, duygu patlaması ve bilinç kırılması yaşandığı için, bu söylemlerin adrese dokunması çok zor olsa da, bunları idrakimiz ölçüsünde ortaya koymak ve idrak sahipleri ile paylaşarak bu yolda sağlıklı bir hayatın oluşmasına katkı sunmak zorundayız.

Yeryüzüne ait nimetleri, verenin istediği gibi harcayarak ona yakın olmak istiyorsak, bunların bağımlılığından özgürlüğümüze kavuşarak Allah’a bağlanmamız gerekiyor. Allah’a bağlanmak için, hayatımızı esir alacak yeryüzündeki tüm ilahları, hayatımızın kılcal damarlarından atıp özgürlüğümüze kavuşmak zorunludur. Özgürlüğüne kavuşanlar ancak eylemlerinin kabul olması için yaratana dua ederler. Diğerleri ise, ben bunları bunları yaptım, daha ne yapayım diyerek bağımlı olduğunu gizlemek için gerekçeler peşinde koşar. Tüm hücreleriyle Allah’a bağlanan ve yeryüzünde Islah görevi üstlenen sevgi muhabbet barış dayanışma kardeşlik için mücadele eden, merhamet sahibi kişilere ne kadar ihtiyaç var günümüzde…

Bağımlılıklarının esiri olmuş, kendilerini özgür zanneden bizler ne zaman “La” diyerek yaratıcıya giden yol güzergahına geçip Allah’a bağlanacağımız bir hayatın canlı tanıkları olmayı düşünüyoruz. Dün gitti, bugün, yarın olmayabilir bir an evvel tüm kalbimiz ve içtenliğimizle, Allah’a giden yolda bize ondan daha sevimli ve bağımlı gelebilecek hiçbir şeyin hayatımıza etki etmesine müsaade etmeyecek kadar, özgürlüğümüzü elimize alalım ve Rabbimizden kendisine adadığımız bu yaşamı, bizden kabul etmesini temenni ederek ayağa kalkalım…İşte o zaman göreceksiniz dünyanın çehresinin nasıl değiştiğini…Bizim dışımızdaki cehenneme taşıma görevini bir tarafa bırakalım, bizim işimiz insanın beden ve ruh yapısıyla alakalı olmamalı, biz olumsuz ve kainata zarar verecek eylemler üzerinde kafa yoralım ve iyiliklere öncü olalım….Yaratan kimi cennetine koyar kimi cehennemine koyar onu o bilir…Biz bir kuluz, görevimiz bağımsız özgür olarak Rabbimize bağlanıp onun yolunda bir adak olmaktır…Bizden kabul buyursun rabbim, katına mahcup olarak bizi çıkarmasın tek temennimiz bu…

Selam ve muhabbetlerim, kurda kuşa tüm kâinatın üzerine olsun yaratılmış olan her şeyi yaratandan dolayı seviyorum…Bu onların olumsuzluklarına ses çıkarmayacağım anlamında değil…Kalın sağlıcakla…

 

Erol KEKEÇ/07.01.2023/12.57/Namazgah Çamlıca/İST



6 Ocak 2023 Cuma

CEHENNEME ADIM ADIM….

Yeryüzü o kadar kirlendi ki, ne tarafından baksanız kirlenmiş tarafıyla karşılaşıyorsunuz. İnsanlık bu kirlenmiş küre üzerinde son nefesini veriyor gibi, ancak hala kendini mutlak sahipmiş gibi görmekten de geri kalmıyor. Böylesi bir evrende yaşıyor olmak temiz olduğunuzu iddia etseniz de sizi temiz kılmıyor.

İnsanın kültürel, düşünsel ve yaşamsal katkı kalitesi açısından hep evrimleşme yaşadığı söylenir, oysa evrim olumlu, karmaşık ve daha kapsamlı bir yöne gidiş ise, insanlık neden bu kadar ucuzladı ve basit sıradan bir canlıya dönüştü bunu kimse konuşmak istemez. İşte bugün sizlerle göremediğimiz ve üzerinde kafa yormak istemediğimiz insanın bu bilinmeyen yönlerini ele almak istiyorum.

Kâğıt sayfalarında yazılı olan ve herkesin kutsal bildiği ilahi buyruklara saygılı olduğunu söyleyen her fert, acaba neden, canlı gözle görülen ilahi burhanları görmek istemez ve onlarla ilgili bir gayreti, yaşamdan kayıp zaman olarak değerlendirir. İlahi olan kitapların hepsine bu dinlerin müntesipleri inanır ve onları kutsal bilir, ancak o kitapların yeryüzünde korumak ve yaşatmak istediği ayeti herkes inkâr etmekte ve yok saymakta yarış halindedir. Canlıların tümü Allah’ın gözle görülen apaçık ayetleridir. Bu ayetlerin tahrip olduğu evrende, kitabi ayetlerin korunduğunu ve onların hala değişmediğini söylemek insanın kendi aklı ile alay etmesi ve bunu da anlamayacak kadar basiret yoksunu olduğunun göstergesidir. Kutsal kitaptaki emir yaşatmak, paylaşmak, kolaylaştırmak, ulaşmak ve yardımlaşmak olduğu halde bu ayetlere uyulduğu söylenilen evrende, varlık sahnesindeki göstergeler farklı ise, demek ki, kutsal kabul edilen kitapla, kitaba inandığını söyleyenlerin hiçbir alakası ve bağı yoktur.

İnsan kendi yaptığı icraatlarında kesin kati uygulamalar yaparken, yaratıcının gönderdiği buyruklara neden bu kadar duyarsız ve öylesine davranır. Acaba Yaratıcının emirleri kendi beyninin direktiflerinden daha mı basit ve sıradan, uyulsa da olur uyulmasa da mı olur deniyor. İşte bu yaklaşım insanın serüvenini kurtuluşu olmayan yarın kenarına getirdiği halde, insan hala anlamlı bir evrim sürecinden geçtiğini sanır. Bir binanın yapımı öncesinde onun bir projesini yapıyorsunuz ve proje, gerekli değerlendirme kriterlerinden geçtikten sonra başlama ruhsatını alıyor ve inşaatı yapıyorsunuz. Ona uyulmadığı taktirde yıkım kararı çıkabiliyor, ya da yeniden düzeltilmesi için ceza alınıyor. İnşaat işiyle uğraşan herkes kendi ülkemizde bunu bilir ve o mevzuata uygun işler yaptığı zaman ürünlerinin bir anlamı olduğunu görür. Peki inşaat işleriyle uğraşanların hepsinin yaptığı binalar bir rüzgarla savruluyor ve yıkılıyorsa, nasıl bu mevzuatlara uygun yapıldığı iddia edilebilir. Şayet o mevzuata uygun yapılmış olsa bile mevzuattaki kurallar, yaşamda karşılığı olmayan kurallar olduğu için o zaman kurallar ve kaideler sorgulanmaya başlar. İşte bir yaşamı kurmak isteyen kaide ve kurallar doğru bir yaşam ortaya çıkarmıyorsa sorgulanması kadar doğal bir durum olamaz. Biz bu örneği yaratıcının gönderdiği ilahi buyrukları ile kıyaslarsak, ilahi buyruklar değişmeyeceğine ve içinde yaşama aykırı vakti geçmiş bir kaide ve kural olmadığına göre, o zaman yaşam kaide ve kurallardan bağımsız oluştuğu için yaşamın anlamsız ve karanlık bir dehliz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. O zaman kitaptaki uyarılara göre bir yaşam oluşturduğunu söyleyen insanlık ne kadar doğru söyler. Yaşamda karşılığı olmayan tüm binaların yıkıldığı bir ortamda, proje dışı inşaat yapılması gibi bir durum ortaya çıkar. Yaşamda böyledir, kitabın oluşturmak istediği bir hayat yeryüzünde yoksa o zaman tüm ayetler imha edilmiş kaçak bir yaşam oluşturulmuştur. O kaçak yaşam ortadan kaldırılmadığı ve yeni bir yaşamın kodları projeye uygun geliştirilmediği müddetçe depremler hep bizim canımızı alacak ve acılar üstümüzden gitmeyecektir.

Bir Mushaf’ın yere düşmesinden rahatsızlık duyduğunu söyleyenler, Allah’ın en açık ve en değerli ayetleri yerlerde sürünürken bunlardan acı duymuyorsa, ilahi kitabın hiçbir tarafında yer alamaz. Siz gördünüz mü kutsal kitaplara inandığını söyleyenlerin kitabın sayfalarını parça parça ederek bir kısmını çok yukarıya bazılarını ayaklar altına bir kısmını kuyulara ve bir kısmını da ateşe atıp o kitabı çok sevdiğini söyleyenleri, hayır göremezsiniz. Çünkü o kitaba inandığınızı söylemeniz yaşam alanınızda bir şeyleri harcamadan bunları iddia ettiğinizi biliyorsunuz. Ancak Allah’ın canlı ayetleri için fedakârlık yapacaksınız, emek vereceksiniz seveceksiniz, bataktan çıkarıp güç kaybedeceksiniz, elinizdekileri onlarla paylaşıp, ezilen bir ayeti dirilteceksiniz, bunu yapmak öyle kolay değil…Ancak Kutsal kitabı bir proje olarak görüp yaşam alanında hayatı yeniden inşa etmek isteyenlere çok kolay gelir.

İnsan sahip olduklarını arttırdıkça dünyaya olan bağlılığı onun kutsal ve ilahi olan yönünü hep törpüledi ve insan bir çamur yığını haline geldi. Çamur yığını içinde bir aydınlatma aygıtı olamayacağı için, insanlığın geldiği noktayı evrimin en gelişmiş noktası olarak görmek insanı tanımamaktır. Gelişen insanlık değil, kaybedilen insanlığın yerini alan istek ve arzuların çamura batmış birikinti tortularıdır kabaran, bunu hala anlamayacak mıyız?

Günde yirmi beş bin ayetin canlı canlı imha olup toprağın altına girdiği bir evrende, hangi inancın ayetlerinin tahrif olmadığını söyleyebilirsiniz. Yaratıcının yeryüzündeki ayetlerini görmeyenler onların yaşaması için gerekli olan can suyunu onlara çok görüp daha fazla obur olmak ve konforlarını artırmak için yaşayanların hiçbiri Kutsal kitabın ayetlerine inandığını söylemesin…Yeryüzünde Allah’ın vermiş olduğu rızka kavuşamadığından biçare düşmüş garip guraba var ise, o zaman inandığını söyleyenlerin hepsi neye inandıklarını bir sorgulasınlar. Proje sağlam, demek ki kaçak yaşam oluşturulmak isteniyor. O yaşamların yeryüzünde karşılığı yoktur. Yeryüzündeki cehennemin kendisine ulaşmasından korkanlar şunu bilsin ki, ayetlerin imha edildiği bir evrende herkese o cehennemde bir yer var…Cenneti düşleyerek yaşıyor olmanız cehennemi transit geçtiğinizin göstergesi değildir. Bu evrende, Allah’ın üstün yarattığı ayetlerinden bir kısmının ateşte yakıldığı bir kısmının kuyulara doldurulduğu bir kısmının ayaklar altında ezildi bir yaşamda, yeryüzünde kutsal ayet kalmamıştır. İnsanlık kitabı parçalanmış ve o kitabın bazı sayfalarının korunaklı yerlerde olduğunu sanmanızın hiçbir anlamı olmayacaktır…Herkes için dünya bir cehennem olmaya doğru hızla ilerlerken, hala evrimsel bir değişim geçirdiğimizi sanan küçülmüş beyinler irkilip kendine gelsin ki belki yanan ayetler kurtarılırsa ateşin etkisi azalır ve bizler yanmaktan kurtuluruz…Yine kendiniz için yapın onlar için olmasın…

Yanan kitabi bir ayet değil, Allah’ın yarattığı en yüce ayet yok oluşun kenarında, sahip olduklarını korumaya çalışırken kendisini kaybediyor insan…Elveda edemeden biriktirdiklerine İsrafil’in çalacağı son düdüğe hazırlıklı olmalı…O gün çok yakın belki şimdi belki sonra yaklaşıyor yaklaşmakta olan….

“İnsanların hesabının görüleceği zaman çok yaklaştı, ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çeviriyorlar…” Enbiya:1

Selam ve muhabbetlerimle bu uyarının hepimizin dirilmesine vesile olması ümidiyle….

Erol KEKEÇ/05.01.2023/Namazgah/Çamlıca /İST

                                               



2 Eylül 2022 Cuma

TECRÜBE PAHALI OLMUYORSA KIYMETİ HARBİYESİ VARDIR

Hakikaten konuşmak istemiyorum, ancak bu kadar lakayt ortamlara şahit olunca kendimi tutamıyorum ve klavyeye sarılıyorum. Yoksa kendi kendimi imha edeceğim. Ülkenin gariban insanlarının kendi evlerine harcamadıkları paraları vergi olarak toplayan asil(!) devletimiz bazı kenelere paçayı kaptırmış onlar bizi sülük gibi emiyorlar.185 milyon parayı iç eden birisi kalkmış, kendi iradesi dışında tesettürsüz fotoğraflarının yayınlanmasını gündem yaparak, cennetteki (!)köşkünün sarsıldığını anlatmaya çalışıyor. Böylesi bir çirkef yaşamı nasıl hoş görecek kadar asaletimizi karakterimizi ve şahsiyetimizi kaybettik bunları görünce tüm cinlerim şaha kalkıyor.

Böylesi çirkef yaşamlardan insan olan insan hiç mi rahatsızlık duymaz. Nedir bu rezaletler anlayan ve gerekçe gösterip savunacak çukura düşmüşler varsa, oradan seslensinler de belki bizim göremediklerimizi bize gösterirler.(!)Sosyal paylaşım sitelerinde ve bazı köşesiz köşe yazarlarının cibilliyetsiz yaklaşımlarını görünce bir kaç satırı karalama ihtiyacı duydum. Adam çirkefliğin boyutunu değil de kadının özel yaşamının dışarıya yansıtıldığının ahlaki olmadığını anlatıyor. Hiç mi sizde zerre kadar şahsiyet yoktur yahu, bunları bile savunacak kadar omurgasızlığı nasıl kaldırabiliyorsunuz. Milleti kandırarak onların oyu ile bu makamlara gelmiş olanlar, milletin gözüne baka baka Milleti soyup soğana çeviriyor, hala bizlerin hiç gıkının çıkmaması isteniyor, bu şahsiyetsiz kalem oynatan solucanlar tarafından...

Birilerinin pisliklerini örtmek için, din kitap bayrak vatan devlet birlik beraberlik ve dava gibi kavramlar, pislik örten bir bez haline geldi. Neden kendi pisliklerine bunları referans göstererek yaşam alanlarını genişletmek isteyen bu yaratıkların çirkef tavırları, Müslümanız diyen topluluklar tarafından adam gibi gündem yapılmaz. Hani Allah'a inanıyorduk, yalan söylemeyelim hiçbir şeye inanmıyoruz çıkarımız dışında, Allah'ın gazabı gelip yerle yeksan ettiği zaman anlarız kime inandığımızı... Küresel krizler gerekçe gösterilerek insanları yaşamdan koparan ve hayatı sırtında yük haline getirip umutları imha eden, mutsuzluğu bir yaşam biçimi olarak sunan bu zihniyet yapısı değişmediği sürece, bu tür solucanların yaşam alanlarımıza pis izlerini bırakacağı muhakkaktır.

Organize suç örgütü lideri bunları söyledi, onun kimler tarafından kullanıldığını biliyor musunuz gibi basit sığ ve düşünme becerisi olmayanların savunma refleksleri benim beynimi cırmalamaya başladı. Kimin kim tarafından kullanıldığı bu saatten sonra umurumda değil, ancak bu milleti her gelen kullanma derdinde olduğunda şüphem yoktur. Gizli ortamlarda film çevirip yatağa girenler ortaya çıkan çocuğu sahiplenmek istemiyorlar. Bu pislik kime aitse o pisliği temizlemek onlara yol açanlara aittir. Ancak bırakın temizlemeyi bir savcı çıkıp bu nedir yahu deme becerisini gösteremiyor. O zaman insan ister istemez sormak zorunda kalıyor, bu işler acaba organize işler olabilir mi diye? Organize işler değilse bu kadar Milletle alay eden pislikleri ortaya dökülmüş olanlar hakkında savcılar harekete geçip bir sorgulama başlatmazlar. Sorgulamayı bırakın böyle konuşanlar vatan millet ve dava düşmanı olup çıkıyor ve herkes bunları yok etmek için kuduz mikrobu taşıyan it gibi karantinaya almak istiyor. Nedir bunlar ben artık anlamakta ve algılamakta zorlandığım için belki entelektüel insanlar bu halime bir çare olur diye satırlara aktarıyorum.(!)

Mantar biter gibi, akademisyenler çoğaldı, baktığın ve konuştuğun zaman iki kelimeyi bir araya getiremeyen üniversiteye şoför olarak girip prof’luğa kadar yükselenleri görünce hiçbir şey konuşmaya gerek kalmadı diye kendi inimize çekilmeye çalışıyoruz ama tahammül gücümüzün sınırı pik yaptığından dayanamaz duruma geliyoruz. Onun için olumsuz olan her şeyi sorgulayarak hakikate şahitlik yapmak için çırpınıyoruz. Yıllar öncesinden logarın patladığını içinden bazı yamalarla bu işlerin olmayacağını defaten yazdım. Hatta dört bakanın yaptığı çirkeflikler gündem olduğu zaman bunlara sahip çıkılıp, balkonlardan poz verildiği gün bu iş bitmiştir demiştim ancak herkes dışarıdan bazı güçlerin bunları kullandığını ve davaya zarar vereceğini anlatarak hep insanları avuttu. Ancak geldiğimiz noktada insanları avutacak sermaye de kalmadı ve herkes neyin ne olduğunun farkında... Ben kendi çocuğuma motivasyon amaçlı para vererek oy kullandırırken, geldiğimiz noktada akşam bana söylediği baba bu saatten sonra Senin oyun olmasa X partisinin hepsini idam edecekler ne olur o bir oy nelere kadir diye yalvarsalar, eğer ben o X partisine oy verirsem Allah benim belamı versin diyorsa benim kızgınlığımın sebebini anlıyorsunuz sanırım...

O Dört Bakandan birinin çocuğu Üniversiteye hazırlanırken benim öğrencimdi ve yakından tanıdığım haylaz bir çocuktu. Ancak o dönemde o bakanın, ismi B...ş olan çocuğunun ofisinin aylık kirasının 40 bin dolar olduğunu duyduğumda insanlığımdan utanmıştım. Böyle bir ortam olur mu, selim akıl sahiplerine soruyorum. Bunları niye mi anlattım. Bundan 10 yıl önce yapılan olumsuzluklar savunulduğu zaman, eyvallah belki bu içerdeki şebekenin kendi çıkarı için bunları kötü göstererek hainliklerini gizleme planı olabilir diye hep temkinli yaklaştık. Ancak geldiğimiz noktada o günlerin kat be kat fazlasıyla aynı çirkeflikler devam ediyorsa söylenecek söz kalmamış demektir.

Belki bu pislikler ortadan kalkar ve adam gibi adamlardan oluşan bir ortama kavuşuruz diye beklerken, adamlığımızı kaybedecek karanlık günlere gelmek ne kadar acı... Peker’in kim olduğu ne yaptığı beni ilgilendirmiyor. Dün önemli bir iş adamı olarak piyasalarda dolaşıp konferanslar verdiği ve iktidarın yanında olduğunu gösteren sözler söyleyerek, sakın öyle bir şeye yeltenmeyin sizleri kanlarınızda boğarız derken alkış alıyordu. Bu gün olumsuzlukları söylediği zaman kimin adamı diyerek sorgulayan ve yalan olduğunu anlatmaya çalışan bir yığın köşe dönen dallama yazarlar çıkıyor. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki, Sedat’ın söylediklerinin var olduğunun %95 inin bilgisine ben de vakıfım ancak kimin kimle bağlantılı olduğunu videolarla ortaya koyacak becerim olmadığı ve dikizcilik diye bir mesleğimiz bulunmadığı için eksikliklerimiz oluyor. Onları da Sedat tamamladığı için hiç bir kuşku duymuyorum... Aslında Sedat'ın yaptığı bu iktidar döneminde dönen yanlışları ortaya koymaktan çok, bu sistemin işleyiş düzenini tüm karanlık yönleriyle ortaya koyduğu için insanlarda inandırıcılık buldu. Gençlikle ilgili bir araştırma yapılsa organize suç örgütü diye adlandırılan şahsın, yarışta tek adam olarak geçileceği günlere gelmişsek nasıl bunları sorgulamayalım... Üst yöneticilerin belli kişileri kötü polis bazılarını iyi polis gösterme yanlışları son bulmalıdır. Bir sistemin kendisi hedef haline gelmiştir. Kötü ve iyi birbirinden ayrı değerlendirilmiyor bundan sonra, iyi var ve bu iyi söz sahibi ise, buna rağmen kötüler hepten icra işlerinin başındaysa, bu uygulama sahicilikten uzak olur. İnsanların hayata ve düşüncelere bakışında çok ciddi değişimlerin olduğu bilinmeli, bu süreçten iyi bir ortamın doğmayacağı idrak edilmeli köklü kalıcı ve sahici uygulamalara geçilmelidir. Ülkeyi üç beş kişinin solucan gibi emmelerinin önüne geçilmelidir. Ülkenin imkânları ülke insanı arasında adil paylaşılmalı, avantajlı olanlara farklı, avantajı olmayanlara farklı davranmaktan uzaklaşılmalı, liyakat ve ehliyetin dışında kimseye avantaj tanınmamalıdır. Bunu yapmak istemeyen ve dava bayrak vatan, devlet gibi değerleri öne çıkararak insanlar toparlama dönemi yavaş yavaş yok olmaya gidiyor. Şunu unutmayalım ki eskiden söylemiştim tekrar söylüyorum, “Devenin yardan yuvarlanmasına neden olan bir tutam ottur. “Deve ota hasret gerisini düşünmesi gerekenler düşünsün, benden bu kadar hatırlatma yeter diye düşünüyorum...

Kalın sağlıcakla...

BAHADIR HATAYLI/01.08.2022/14.15


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!