Gecenin içindeki yaşam ile gündüzün içindeki yaşam birbiriyle örtüşmeyecek kadar farklılık gösterir. Ancak insan alışkanlıklarına bağlı bir hayatı yaşıyor olmasından dolayı, bunu öyle kolay çözemez. Gece ve gündüz birbirinin devamı gibi görülse de aslında yer değiştirirken birindeki hayatın mesaisinin bittiği, diğerinin mesaisinin başlayacağı anın geldiğinin haberi verilir. Gece, ufkun atılım yaptığı an olduğu kabul edilmeli, ancak gündüz ise bu ufku harekete geçiren eylemlerin kolektif boyut kazandığı andır. Dolayısıyla her ikisinin de kendine göre kendisine özgü özellikleri vardır.
Bu Blogda Ara
3 Ağustos 2022 Çarşamba
GECEDEN GÜNDÜZE BİR ÇİZGİ VAR UFUKTA
İSLAMCILIK HEDEFSİZ BİR YAŞAM ARMAĞAN ETTİ
Hedefiniz gözle görülen somut bir gerçekliğe kavuşmak ise, yok olma ihtimaliniz çok yüksek demektir. Dünya eksenli ideolojik yapılanmaların neredeyse tamamı kendilerini böyle bir hedefe kodladıkları için, bu hedefe varmaları halinde ya da hedefe ulaşmanın imkansızlığına inandıkları zaman, bulundukları yolu kısa sürede değiştirdiklerine şahit olmaktayız. Özellikle bulunduğumuz coğrafya da dini ve ideolojik hareketlerin böylece çözülüp yok olduklarını görüyoruz. Özellikle İslamcı ve Sol ideolojiye mensup olan yapılanmalar çok kısa sürede kendi varlıklarına savaş açar duruma geldiler.
Atmış sekiz kuşağı olarak bilinen, büyük idealler ve hedefler için mücadele eden sol ideolojik hareketlerden günümüzde bir örnek gösterebilir misiniz? Çünkü varmak istedikleri hedef, gücü ele geçirerek güçle sahip olunan imkanlara kavuşmak ve yaşam standartlarını daha yukarılara çekebilmekti. Bunlara kimisi kavuştu, kimisinin mücadele ortamında dar ağacında yaşamı son buldu. Ancak her iki örneği de dikkate aldığımızda bu gün gözle görülebilen idealist bir mücadele hedeflerinin kalmadığını görüyoruz. Hatta o kadar inandırıcılıklarını kaybettiler ki, bir ideolojik hareket gündeme geldiği zaman karşıdaki insanlar tarafından bir kandırılma taktiği olarak görülür oldu. Eski Sol düşünceye sahip olanların çoğu ülkenin dev kapitalist bankerleri olarak yerlerini aldılar. Hatta öyle duruma geldiler ki, geçmiş savundukları düşüncelerini bir çocuk oyuncağı olarak değerlendirip salon sosyalistliği ifadesiyle adlandırıldılar.
Ülkenin yaşam atmosferinin yönünü belirleyecek kadar geniş imkanlara kavuştular, ancak kendi yönlerini bulmakta zorlandıkları ve yön diye bir şeye inançları kalmadığı için, insanların ideoloji ve değer sistemlerine karşı lakayt tavırlar takınmasına öncülük ettiler. Bu insanların her ne kadar ideolojik yaklaşımları olsa da gelinen noktadan baktığımız zaman içlerinde sakladıkları gizli isteklere kavuşmaları onların ideal bir hedeften uzaklaşmalarını sağladı. Dolayısıyla bu topraklarda sol ideolojinin bir toplumsal hareket olarak varlık sahnesine yeniden inmesi artık imkansız hale geldi. Aynı süreçten ibret alınmamış olmalı ki, İslamcılık adıyla hayaller satan ve büyük bir ütopya olarak gündemleri işgal eden, uğruna hayatların yok olduğu hedefler de miadını varlık sahnesine çıkmadan tamamladı ve şu an can çekişir duruma geldi. Hatta o kadar çok itici bir özellik kazandı ki, toplumu kokusuyla rahatsız eden bir leş gibi bir an evvel ortalıktan kaldırılması bile çok geniş kitleler tarafından dillendirilir oldu.
Hedefiniz dünya ölçeğinde elde edilen ve gözle görülen maddi bir kazanım olarak yüreklerde yer edinmiş ise, bu hedeflerin terki ve farklı yaşamların kısa sürede misyoneri haline gelebilirsiniz. Ancak hedefiniz değerler sisteminin yeryüzünde sürekli iyileşmesi ve yaşamın her alanında yaşanabilir olmasının yollarını aralamak ve bu uğurda mücadelenin gerekliliğine inanılırsa, elde etmiş olduklarınızla tatmin olmaz sürekli mücadele ruhunuz alevlenir. Mücadele ruhları canlı olan ve sürekli alevlenenler sloganların kurbanı olmadıkları gibi vitrin değişimiyle istenilen hayatı yakalamanın da mümkün olmadığını çok iyi bilirler. Onların yaşamları esen rüzgarların yönüne göre biçim almaz, aksine rüzgarının yönünü hedeflerine hizmet edecek duruma getirerek, insanlık için faydalı ortamların oluşumuna katkı sunarlar.
İslamcılık düşüncesi bu topraklarda çok kötü bir bahtsızlık yaşadı, henüz filizleri çiçeğe dönmeden her cemaat, tarikat, grup, siyaset gibi oluşumların liderlerinin rahatlıkla kullanıp posası çıktığı zaman yaşam alanının dışına itilecek pörsümüş ve cazibesini kaybetmiş görüntü haline getirildi. Hiçbir değer sistemi, bir liderin sonsuz kullanımına sunulmuş, kredide sınır tanınmayan harca harca bitmez denecek düzeyde ayağa indirilemez. Böylesi bir ortamın sonuç olarak size sunacağı yaşam, omurgasız hale getirilmiş, yerlerde sürünen kimsenin itibar etmediği, yaşama bir katkısı olmayan pasif edilgen ve itici bir yaşam olur...İslamcılar maalesef ki, bir değer sistemini kendilerinden daha basit duruma getirmeyi bu topraklarda becerdiler. Hatta kendileri olmadığı zaman o değerlerin hiç...…ve....ç olacağını anlatarak kendi itibarlarının değerlere anlam kazandırdığını anlatacak kadar da küstahlaştılar. İslamcılık kavramını biraz hassasiyeti olanların, eleştirilerek kullanımına iyi bakmayacaklarını biliyorum. Ancak bir realite birilerinin iyi bakmamasıyla değişime uğramıyor. Siz bir kavramın anlamını hangi yaşamla tanımlarsanız öyle bir misyon üstlenir. Ondan sonra ne kadar zorlarsanız zorlayınız bir daha o kavramı zihinlerinizdeki kutsal makama oturtamazsınız. Haydan gelir huya gider kavramının ciddi bir anlamsızlığa bürünmesi gibi...Eskiden bu kavramın, mutlak Yaşatan ve yaşayandan gelip oraya gideceği, o olmasa hiçbir şeyin anlam ifade etmeyeceği anlatılırken, günümüzde bedavadan gelip bedavaya gitti, yani öylesine gelip öylesine gitti anlamına büründüğüne şahidiz. Onun içindir ki, kelime me kavramların aslıyetine uygun bir yaşamınız olmazsa, ortaya koyduğunuz yaşamlar o kavramların gizemini önemini ve kutsallığını ayaklar altına alır, sonrasında anlamsız bir kavramı savunur duruma geçeriz.
Bu toprakların İslamcıları, madde ve nisa ile olan imtihanlarını hepten kaybettiler. Bu iki unsur toplumun ibresini belirleyen iki temel olmasına rağmen, ibre kayınca diğerlerinin yerine doğru oturması da imkansız hale geldi. İnsanların duygularına hitap ederken parmağınızdaki bir nişan yüzüğünün olduğunu ve bunun dışında eğer geniş imkanlara sahip olursanız biliniz ki ben çalmışım diyecek kadar kendisiyle iç hesaplaşma yapan anlayışların, bu gün o günlerini yalanlayarak sahip olduklarını korumak için onlara meşru zeminler ve gerekçeler oluşturur duruma geçmek nasıl bir paradoksun yaşam alanındaki karşılığı olabilir.
Bu örnek her ne kadar kişisel olsa da İslamcı anlayışa sahip olanların neredeyse hepsinde bu anlayış kök saldı. Düne kadar haram ve helaller belli iken gücü ele geçirdiğiniz zaman o sınırlar kalkıyor ve yaptığınız her olumsuzluğun mutlaka olumlu bir yanının olduğunu anlatmak için kılıflar uyduruyorsanız, sizin değerlerden oluşan bir hedefiniz yok demektir. Bu gün toplumun içinde bulunduğu acınası durumu, resmi dini kurumun başındaki şahsın, bunları Allah'ın ayarladığını söyleyecek kadar hakikatleri bağlamı dışında kullanarak olumsuzlukları kapamak için bir sera tabakası oluşturmak istemesi ne kadar insani ve İslami olabilir. Demek ki, İslamcılık herkesin yanındaki helvadan put gibi, acıktıkları her ortamda yenebilen bir nesneden farkı yokmuş. Ondan dolayıdır ki, İslamcılık ifadesi bu topraklarda Kutsal olan ve bir değer sistemi olarak herkesin karşısında saygıyla eğildiği bir değer olmaktan çıkmıştır. Tamamıyla istek arzu ve beklentilerini gerçekleştirmek için bir paravan olarak kullanılan, gerektiği zaman da hayatın dışına bırakılacak bir paçavraya dönmüştür.
Bu örnekleri vermekteki amacım bir günah keçisi oluşturmak değil, ancak bu günahın herkes kendi çapında ortağı olduğunu ortaya koymaktır. Hedeflerimiz içimizde gizliydi kimse bilmiyordu imkanlara sahip olmadığımız dönemde, ancak imkan ve güce ulaşıldığı zaman bu imkanlar gücün başında bulunanlar tarafından vakıf dernek cemaat, tarikat ve gruplara bolca aktarılıp onların yaşam alanları genişlediği zaman çok kutsal bir iş yaptığına inananlar böylesi bir sona toplumu getirdiler. Hedef net olmalı, Yüce yaratıcı ne diyor, "Ben insanları ve cinleri sadece bana kulluk etsinler diye yarattım..."Kulluk nedir bunu açıklayacak değilim. Münzevi bir hayatı yaşayıp suya sabuna dokunmamaktan bahsetmiyorum, yaratıcıya giden yolları tıkayan din ve güç bezirganları ile mücadele ederek adil bir ortamın oluşmasına katkı sunmak Müslümanın ilk hedefidir. Bu hedef her ortamda devam eder ve insanı canlı tutar. Çünkü Müslüman bilir ki, dünya ve içindekiler hedefe giden yolda bir araçtır. Herkesin o hedefe yolculuk yapması gerekiyorsa, insanlara katkı sunmak imkanları belli ellerde toplamamak ve zulme dönüşmesine kapı aralamamak Müslümanın şiarıdır. Bu da her zaman devam eder. Dolayısıyla hedef bir sonuç değil, eylemdir. Eylem devam ettiği sürece insan yaşamın tadını alır, eylem durağanlaştığı zaman insan hayatı anlamsızlaşır; dolayısıyla hedef ütopya olmanın ötesinde yaşamda karşılığı olan bir canlılık olmalıdır. Bu canlılık öldüğü için bu gün hedefsiz bir yaşamın kolları arasında kapitalizmin abonmanı tüketici bir varlık oluşturuldu. Tükettikçe itibarınız artıyor, tüketemiyorsanız değer kaybediyorsunuz. Yani böyle bir anlayış nasıl olur da, manevi iklimin havasına insanları taşımak için bir kurtarıcı kimliği sahibi olabilir.
Yani diyeceğim odur ki, bu topraklarda İslamcılık ifadesi, Kutsal değer olan, Allah'ın boyası ile boyanın, Allah'tan daha güzel boyası olan kimdir,....Ey iman edenler Allah'tan nasıl ittika etmeniz gerekiyorsa öylece sakının ve sakın ha İslam İsminin yanında başka bir isimle can vermeyin..."Değeriyle anlatılamaz. Çünkü İslam'ı anlayış temiz ideallere göre bir yaşam atmosferi oluşturmayı özetliyor, oysa İslamcılık gizemli, hedefini, imkanları ele geçirince ortaya döküyor, dolayısıyla iki yüzlü bir kavram olduğu için Müslümanın değeri olmaktan çıkıp bir ideolojik boyut kazanmış ve manevi hedefleri imha etmede hiç bir sakınca görmemiştir.
Makalemin sonunda şu uyarıyla satırlarımı noktalamak istiyorum. "Ey elçi Müminleri harekete sevk et...Onlar hep eylem içinde olsunlar yani boş durmak ve bir noktaya takılıp kalmak onları hakikatten uzaklaştırır onun için hep eylem halinde olmamız, bu eylem hem zihinsel hem bedensel olmalı ve adaletin şahidi olarak yeryüzüne huzur ve mutluluğun gelmesi için çabalarımızı devam ettirmek zorundayız. Ancak o zaman hedef hep var olur. Aksi durumda ele geçirdiklerimizi kutsayarak Yaratandan, yaratılanlara kulluk evrimi yaparız adına da İslamcılık diyerek kendimizi kandırırız...henüz imtihanımız bitmedi devam ediyor,o zaman fazla vakit yok kendimize gelelim, yoksa "Rabbimiz düşmanlarımız için bizi fitne kaynağı kılma diyen..."ayetin muhatabı olmaktan kendimizi kurtaramayız....
Selam muhabbet ve hayır dualarımla Rabbim bizleri halas eylesin ve sadece kendisine kulluğa kabul etsin...
Bahadır Hataylı/02.08.2022/14.41
17 Temmuz 2022 Pazar
KATARIN GAZI AVRUPANIN SAZI BÖYLE YAKTI DÜNYAMIZI
Son on beş yıl içinde dünyamızda neler planlandı ve nasıl devam etti onlar üzerinde kısaca bazı değerlendirmeler yapmak için bu klavyenin başına geçtim. Umarım zihnimiz bizi faydalı bilgiler üretecek düzeyde olumlu çıkışlar ve sunumlar yapmaya götürür.
2008’li
yıllara gittiğim zaman Sayın Gül’ün ilk Cumhurbaşkanı olduktan sonra yapılan ve
herkes tarafından çok olumlu bulunan, ancak o günün şartlarında çok fazla
gündem olmayan, ama geldiğimiz noktadan baktığımızda bizi sorunlar yumağıyla
baş başa bırakan Katar doğal gaz anlatmasının sonuçlarının şu andaki
yaşadığımız olumsuzlukların önemli sonuçları olduğunu görmekteyim.
Acaba
bu doğalgaz antlaşması neden ve kimlerin dayatmasıyla yapılmış olabilir.
Avrupa’nın yaşamına baktığımız zaman son yıllarda çok ciddi bir enerji kriziyle
baş başa olduklarını görmekteyiz. Özellikle Sanayinin beşiği olan Almanya
bunlardan en çok etkilenen ülke olmaktadır. Almanya’nın bu rahatsızlığı onları
farklı arayışlara götürdüğü için, bundan 15 yıl önce Rus doğalgazdan kurtulma
yollarını aramaya onları götürdü. Bu süreç Türkiye eliyle Katar doğalgazını
Suriye üzerinden Avrupa’ya taşımanın hesabını yaptılar. Hatta hatırlarsak RTE
daha Başbakan olmadan Parti Genel Başkanı iken Almanya’da çok iyi ağırlandı, Başbakan
düzeyinde önemli görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler içinde, gelecekte
başlaması düşünülen Katar doğalgaz süreci olduğuna da inanıyorum… Peki, tüm
bunlar düşünülürken süreç doğru ve istenilen gibi götürülebildi mi elbette
hayır. Peki, Bu sürecin olumsuz sonuçlanmasının nedeni ne olabilir
diyebilirsiniz.
Çağımız,
enerjiye en fazla ihtiyaç duyulan bir dönem olduğu bilinirse, Avrupa’nın bu
alanda kendilerine yetecek bir enerjisi olmadığından bağımlılıklarını biraz
azaltma yoluna onları götürdü. Hatta Rusya’nın istediği rakamlara Avrupa’ya
enerjisini satarak kendi ülkesinin varlığını devam ettirmesi bir anlamda Avrupa’da
ciddi rahatsızlıklar oluşturmaya başlamıştı, özellikle Almanya bu konudaki
rahatsızlığını zaman zaman da dillendiriyordu. Çünkü Almanya Dünyanın sanayi devi.
Sanayi devi bir ülkede Nükleer enerji kaynaklarının da kapatılasıyla Rus
enerjisine ciddi ihtiyaç oluşuyordu. Rusya’nın ciddi müşterisi olan Almanya bu
bağımlılıktan kurtulmak için Türkiye’ye ciddi destekler verdi bu iktidarın ilk
yıllarında. Sebebi ise Katar doğalgazının Avrupa’ya geçirilmesinde önemli bir
rolü olduğu için. Rusya bunların farkındaydı ancak nasıl bunların önüne geçebilirdi,
kendince satrancı yeniden kurdu ve piyasaya inmeye hazırlandı.
Hiç
önemsizmiş gibi görülen bu süreç aslında bugün yaşadığımız tüm olumsuzlukların kıvılcımlanmasının
yegâne sebebi olarak karşımızda durmaktadır. Her ne kadar Suriye’de rejimin zulmüne
başkaldıranların rejim tarafından sindirilmek istenmesi oradaki iç savaşın bir
başlangıcı olarak gösterilse de, kazın ayağının görüldüğü gibi olmadığına inanıyorum.
Çünkü Rusya’nın Suriye’de üstleri vardı ve bu üstleri harekete geçirmesi ve ne
pahasına olursa olsun Katar doğalgazın Avrupa’ya Suriye üzerinden geçirilerek Türkiye’nin
transfer noktası haline gelmesini önlemesi gerekiyordu. Hatta bunun için Suriye’de
bir savaş bile çıkarılması gerekiyorsa o da olmalıydı. Ne yazık ki, Bizim
yönetim Bu konuda iki güç arasında kalacak duruma geliyordu. Bir tarafta
Doğalgazı Avrupa’ya taşıyarak ciddi katkılar almak diğer tarafta Rusların Suriye’de
oluşturacağı gücün, sonucu nereye götüreceği kestirilemiyordu. Her şeye Rağmen
Dönemin stratejik derinlik kitabını yazan ama stratejik(!) derinlikte ülkeyi
boğmaya götüren Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun eliyle Türkiye Ruslarla
karşı karşıya getirildi. Hatta Suriye karıştıktan sonra Ruslar orada çok ciddi
etkinlik oluşturdular, bizimle birçok yerde karşı karşı geldiler, bazı bilgiler
gündeme gelmemiş olsa bile orada ciddi kayıpların ve sorunların yaşandığı
muhakkak…
Bu
süreç devam ederken bir göç dalgası başladı Türkiye bu göçlerle ilgilenirken
Suriye’deki konumu açısından kırılmalar yaşadı. Bu durum Rusların orada daha
bir ağırlığını ortaya koymasına ve ciddi bölgelerde söz sahibi olmasını sağladı.
Hatta birçok yerde biz doğrudan Ruslarla savaşır olmamıza rağmen Suriye
ordusuyla savaşıyormuşuz gibi yansıdı. Rusların Uçaklarının düşmesi de süreci
daha fazla tetikledi ve çözümsüz bir denklem önümüze çıktı.
Türkiye’nin,
Katar doğalgazını Avrupa’ya taşıma karşılığında ciddi destekler alacağı ve bu
desteklerden Suriye’de bir pay düşeceği, hatta Eset’in Türkiye’ye gelerek
önemli yerlerde konuşturulması ve kardeşim gibi sözlerin söylenmesinin
arkasında ciddi bir ekonomik getirisi olacağı için bu sürece önem veriliyordu.
Ancak Rusya’nın oynayacağı oyun düşünülmemiş olacak ki, Suriye’de taş taş
üstünde kalmadı. Halep’in yerle bir olmasının tek sorumlusu Rusya… Rusya için
hayati bir öneme sahip Avrupa pazarının Katar doğalgazına dönmesi demek Rusya’nın
bitmesi demekti. Rusya üretim yapan bir ülke değil tamamıyla enerji satarak
ülkesinin insanının yaşamını devam ettirmekte. Sibirya Rusya’nın enerji deposu,
onlar satılmadığı zaman Rusya ne işe yarar, Rusya bunu bildiği için ölümü
pahasına Suriye’de savaş çıkardı ve çok büyük zarar verdi. Ancak sonrasında
başına geleceklerin hesabını yapmamış olmalı ki, şu an Ukrayna ile
savaşmaktadır.
Rusya’nın
Ukrayna ile savaştırılması Suriye’nin rövanşının alınması ve Rusya’nın
parçalanarak Avrupa’nın rahat yaşayacağı konuma getirilmesinin savaşıdır.
Avrupa Katar’dan alamadığı Doğalgazı, Rusya’nın doğalgazına çökerek elde etme düşüncesindedir.
Bunu başarabilir mi diye sorarsanız hesaplar bu yönde yapıldığı muhakkak, ancak
böyle giderse Rusya bu işten çok zararlı çıkacağa benziyor. Dünyadaki bu
denklemi kuran Küresel Baronlar Avrupa Birliğinin sınırlarını genişleterek yeni
bir kan akışı sağlayarak, dünyanın süper gücü kavramını Avrupa üzerinden devam
ettirmeyi düşünüyorlar gibi geliyor bana…
Avrupa
Birliği sınırları Ukrayna Rus savaşı sonrasında ciddi anlamda genişleyecek gibi,
hatta Türki Cumhuriyetleri bile kapsayabilir. Gelelim bizim buradaki konumumuza;
Bizde İktidar Katar doğalgazını Avrupa’ya taşıyamadığı için ciddi bir puan kaybetti.
Ondan dolayı yaptıkları destekleri durdurdular çünkü bu iktidar böyle giderse
onların bazı hesaplarının daha kötü olmasını sağlayabilir. Onun için İktidarı
yıpratmak için ellerinden gelen tüm oyunları oynamayı göze aldılar. Ülkemizi
Avrupa birliğine almak adına birçok şartlarını uygulattılar. Tarımı ele geçirdiler,
sağlık ellerinde, üretim tesislerinin tamamı yabancı ortaklar eliyle
kontrollerine geçti, Yani bizim hayati öneme sahip üretim alanlarımızın söz
sahibi onlar oldu. Dolayısıyla istediklerini yapabilecek güce ulaştılar.
İktidardan da bekledikleri enerji desteği beklentilerini alamadılar. Gittikçe
de bölgede söz sahibi olup kendi başına hareket etmesindense onun bir an evvel
gitmesi ve daha rahat anlaşacakları birilerinin iktidara gelmesi onlar için
daha önemli ve uyumlu olacağından, Ak Parti iktidarını gözden çıkardılar. Ak
parti İktidarını gözden çıkarırken de öyle bir büyü oluşturmaları gerekir ki,
bu büyü toplumda karşılığı olabilsin. Cumhuriyetin 100. Yılında Cumhuriyet Halk
Partisi diyerek yeni bir mesajla topluma yöneldiler. Mustafa Kemal’in
çizgisinde onun yaptığı mücadele anlayışı içinde sizi bu durumdan çıkaracak
olan ancak Atatürk’ün partisi olacak diyerek CHP’yi iktidara taşıma hevesindeler
ve bu kararı da çoktan aldılar. Çünkü Ak Parti İktidarına kızgınlar, Ruslarla
kurdukları denklemde iktidar sorumluluğunu yerine getiremedi diye düşünüyorlar.
Bu
süreci rahat aşabilmek için Muhalefete çok vaatlerde bulunuyorlar hatta Avrupa
birliğine hemen alabilirler, sebebi ise bölgesel ülkeleri daha rahat kontrol
altına almak için… Avrupa’nın tüm hedefi kendisini daha güçlü kılmak ve dünyayı
çokça sömürmek… Avrupa Birliğinin sınırlarını genişletecekler çünkü eskimiş sanayi
araçlarını verdikleri Çin bu gün onların pastalarına ortak olmuş dolayısıyla
enerjinin ve emeğin daha ucuza mal olacağı yeni alanlar keşfetmek zorundalar
yeniden Çin’le yarışmak için… Bunları ele geçiremezlerse sonlarının çok kötü
olacağını bildiklerinden Rusya şuan yenilmesi gereken bir löp et gibi duruyor
karşılarında. Önce canlıyken onu örseliyorlar iyice yıprandığı zaman gerekeni yapacaklar.
Kurban olarak ta Ukrayna’yı kullandılar. Ukrayna kaybedeceği kadar kaybedecektir,
onlar için önemli değil, savaş sonrasında biz orayı imar eder hem yeni pastalar
alırız hem de Rusya’nın başındaki Putin’i oradan alıp yerine yeni birisini getirip
hatta onlara bile Avrupa birliğine katılmalarının sözünü veririz, onların tüm
kaynaklarını ele geçirip yeniden ayağa kalkarız diye düşünüyorlar…
Yani
diyeceğim o ki, batı çıkarı olmayan hiçbir yerde olmaz, biz hayal kurarken
onlar realite ile uğraşıyorlar. Menfaatleri varsa her şeyi göze alıyorlar.
Almanya Tarihinde ilk olarak bu kadar silahlandı, ayrıca ilk olarak cari açık veriyor,
her yıl 500 milyar dolar cari fazlalığı olan Almanya açık vermeye başlıyor,
peki süreç böyle gider mi mümkün değil, onun için yolunması gereken tüm kazları
yolacaklar. Fransa boş durmuyor, İngiltere her ne kadar birlikten uzaklaştığını
söylese de planlamanın başında o var…
Avrupa’da
liderlerin hızla değişmesi Birlik dışındaki liderlerin de aynı hızla
değişeceğinin habercisidir. Yenidünya düzeninde yeni değişimler olacaktır.2023
Yılı için Cumhuriyetin 100. Yılında Cumhuriyetçiler iktidara getirilecek… Her
ne kadar onların hesapları böyleydi diyerek kendimizi rahatlatmak istesek te
onların planlarının gerçekleşmesine hizmet edip geldiğimiz noktada, çıkmaz
sokağa daldığımızda onlara sorumluluğu atmamızın anlamı olmayacaktır. Bizdeki
değişimin ardından Rusya’da da aynı değişimin olacağına hep birlikte şahit olacağız…
Batı 200 milyon Rus halkının kaynaklarını alıp onlara bakmaktan yorulduğunu
dolayısıyla dünyanın kaynaklarını ele geçirip çok fazla yorulmadan nüfusu
azaltarak nasıl yaşarız ve egemen oluruzun derdinde…
İnşallah
bu süreci az zararla atlatanlardan oluruz. Ancak biz her şeye rağmen kendimize
gelmek zorundayız, batıdan gelen haberler bizi korkutmasın… Biz emir eri
olmaktan çıkıp ordu komutanlığına adaylığımızı koyup ve kendi halkımıza mutlu
huzurlu ve adil bir yaşamı armağan ederek onları yaşatmak zorundayız…
Selam
ve muhabbetle, gelecek günlerin karanlıkları delen bir fecir olması umuduyla
Rabbim yar ve yardımcımız olsun…
Bahadır Hataylı/16.07.2022/17.06
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Yaldızlı Sözlerin Arkasındaki Çürüme Tarihin en trajik ironilerinden biri, çöküşe en yakın toplumların en çok “yücelik ”ten bahsetmesidir....
-
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne… İşte asıl cinayet bu.” — Maksim Gorki, Ana (1906) Ruhun ölümü, bir toplumun çöküşünün sessiz hab...
-
Platon, asırlar öncesinden bir uyarı bırakmıştı insanlığa: “Demokrasi, ancak erdemli ve eğitimli bir halkın omuzlarında yükselebilir; aksi t...
-
İçinde bulunduğumuz çağ, pek çok unvanla anıldı: teknoloji çağı, bilgi çağı, hız çağı… Ama eğer hakikatin kalemiyle yazılacak olursa, bu ça...
-
EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi ABD'den çok ...
-
İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır...
-
Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaş...
-
Merhum Ahmet Kaya, bir şarkısında “ Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi ” diyordu. Ne kadar manidar bir cümle… Bugün ülke olarak geldiğimiz ...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba,...
Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....
omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada
Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla
çöllerden geçerek varılır havuzun başına!
.webp)