Bu Blogda Ara

17 Temmuz 2022 Pazar

KATARIN GAZI AVRUPANIN SAZI BÖYLE YAKTI DÜNYAMIZI

 Son on beş yıl içinde dünyamızda neler planlandı ve nasıl devam etti onlar üzerinde kısaca bazı değerlendirmeler yapmak için bu klavyenin başına geçtim. Umarım zihnimiz bizi faydalı bilgiler üretecek düzeyde olumlu çıkışlar ve sunumlar yapmaya götürür.

2008’li yıllara gittiğim zaman Sayın Gül’ün ilk Cumhurbaşkanı olduktan sonra yapılan ve herkes tarafından çok olumlu bulunan, ancak o günün şartlarında çok fazla gündem olmayan, ama geldiğimiz noktadan baktığımızda bizi sorunlar yumağıyla baş başa bırakan Katar doğal gaz anlatmasının sonuçlarının şu andaki yaşadığımız olumsuzlukların önemli sonuçları olduğunu görmekteyim.

Acaba bu doğalgaz antlaşması neden ve kimlerin dayatmasıyla yapılmış olabilir. Avrupa’nın yaşamına baktığımız zaman son yıllarda çok ciddi bir enerji kriziyle baş başa olduklarını görmekteyiz. Özellikle Sanayinin beşiği olan Almanya bunlardan en çok etkilenen ülke olmaktadır. Almanya’nın bu rahatsızlığı onları farklı arayışlara götürdüğü için, bundan 15 yıl önce Rus doğalgazdan kurtulma yollarını aramaya onları götürdü. Bu süreç Türkiye eliyle Katar doğalgazını Suriye üzerinden Avrupa’ya taşımanın hesabını yaptılar. Hatta hatırlarsak RTE daha Başbakan olmadan Parti Genel Başkanı iken Almanya’da çok iyi ağırlandı, Başbakan düzeyinde önemli görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler içinde, gelecekte başlaması düşünülen Katar doğalgaz süreci olduğuna da inanıyorum… Peki, tüm bunlar düşünülürken süreç doğru ve istenilen gibi götürülebildi mi elbette hayır. Peki, Bu sürecin olumsuz sonuçlanmasının nedeni ne olabilir diyebilirsiniz.

Çağımız, enerjiye en fazla ihtiyaç duyulan bir dönem olduğu bilinirse, Avrupa’nın bu alanda kendilerine yetecek bir enerjisi olmadığından bağımlılıklarını biraz azaltma yoluna onları götürdü. Hatta Rusya’nın istediği rakamlara Avrupa’ya enerjisini satarak kendi ülkesinin varlığını devam ettirmesi bir anlamda Avrupa’da ciddi rahatsızlıklar oluşturmaya başlamıştı, özellikle Almanya bu konudaki rahatsızlığını zaman zaman da dillendiriyordu. Çünkü Almanya Dünyanın sanayi devi. Sanayi devi bir ülkede Nükleer enerji kaynaklarının da kapatılasıyla Rus enerjisine ciddi ihtiyaç oluşuyordu. Rusya’nın ciddi müşterisi olan Almanya bu bağımlılıktan kurtulmak için Türkiye’ye ciddi destekler verdi bu iktidarın ilk yıllarında. Sebebi ise Katar doğalgazının Avrupa’ya geçirilmesinde önemli bir rolü olduğu için. Rusya bunların farkındaydı ancak nasıl bunların önüne geçebilirdi, kendince satrancı yeniden kurdu ve piyasaya inmeye hazırlandı.

Hiç önemsizmiş gibi görülen bu süreç aslında bugün yaşadığımız tüm olumsuzlukların kıvılcımlanmasının yegâne sebebi olarak karşımızda durmaktadır. Her ne kadar Suriye’de rejimin zulmüne başkaldıranların rejim tarafından sindirilmek istenmesi oradaki iç savaşın bir başlangıcı olarak gösterilse de, kazın ayağının görüldüğü gibi olmadığına inanıyorum. Çünkü Rusya’nın Suriye’de üstleri vardı ve bu üstleri harekete geçirmesi ve ne pahasına olursa olsun Katar doğalgazın Avrupa’ya Suriye üzerinden geçirilerek Türkiye’nin transfer noktası haline gelmesini önlemesi gerekiyordu. Hatta bunun için Suriye’de bir savaş bile çıkarılması gerekiyorsa o da olmalıydı. Ne yazık ki, Bizim yönetim Bu konuda iki güç arasında kalacak duruma geliyordu. Bir tarafta Doğalgazı Avrupa’ya taşıyarak ciddi katkılar almak diğer tarafta Rusların Suriye’de oluşturacağı gücün, sonucu nereye götüreceği kestirilemiyordu. Her şeye Rağmen Dönemin stratejik derinlik kitabını yazan ama stratejik(!) derinlikte ülkeyi boğmaya götüren Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun eliyle Türkiye Ruslarla karşı karşıya getirildi. Hatta Suriye karıştıktan sonra Ruslar orada çok ciddi etkinlik oluşturdular, bizimle birçok yerde karşı karşı geldiler, bazı bilgiler gündeme gelmemiş olsa bile orada ciddi kayıpların ve sorunların yaşandığı muhakkak…

Bu süreç devam ederken bir göç dalgası başladı Türkiye bu göçlerle ilgilenirken Suriye’deki konumu açısından kırılmalar yaşadı. Bu durum Rusların orada daha bir ağırlığını ortaya koymasına ve ciddi bölgelerde söz sahibi olmasını sağladı. Hatta birçok yerde biz doğrudan Ruslarla savaşır olmamıza rağmen Suriye ordusuyla savaşıyormuşuz gibi yansıdı. Rusların Uçaklarının düşmesi de süreci daha fazla tetikledi ve çözümsüz bir denklem önümüze çıktı.

Türkiye’nin, Katar doğalgazını Avrupa’ya taşıma karşılığında ciddi destekler alacağı ve bu desteklerden Suriye’de bir pay düşeceği, hatta Eset’in Türkiye’ye gelerek önemli yerlerde konuşturulması ve kardeşim gibi sözlerin söylenmesinin arkasında ciddi bir ekonomik getirisi olacağı için bu sürece önem veriliyordu. Ancak Rusya’nın oynayacağı oyun düşünülmemiş olacak ki, Suriye’de taş taş üstünde kalmadı. Halep’in yerle bir olmasının tek sorumlusu Rusya… Rusya için hayati bir öneme sahip Avrupa pazarının Katar doğalgazına dönmesi demek Rusya’nın bitmesi demekti. Rusya üretim yapan bir ülke değil tamamıyla enerji satarak ülkesinin insanının yaşamını devam ettirmekte. Sibirya Rusya’nın enerji deposu, onlar satılmadığı zaman Rusya ne işe yarar, Rusya bunu bildiği için ölümü pahasına Suriye’de savaş çıkardı ve çok büyük zarar verdi. Ancak sonrasında başına geleceklerin hesabını yapmamış olmalı ki, şu an Ukrayna ile savaşmaktadır.

Rusya’nın Ukrayna ile savaştırılması Suriye’nin rövanşının alınması ve Rusya’nın parçalanarak Avrupa’nın rahat yaşayacağı konuma getirilmesinin savaşıdır. Avrupa Katar’dan alamadığı Doğalgazı, Rusya’nın doğalgazına çökerek elde etme düşüncesindedir. Bunu başarabilir mi diye sorarsanız hesaplar bu yönde yapıldığı muhakkak, ancak böyle giderse Rusya bu işten çok zararlı çıkacağa benziyor. Dünyadaki bu denklemi kuran Küresel Baronlar Avrupa Birliğinin sınırlarını genişleterek yeni bir kan akışı sağlayarak, dünyanın süper gücü kavramını Avrupa üzerinden devam ettirmeyi düşünüyorlar gibi geliyor bana…

Avrupa Birliği sınırları Ukrayna Rus savaşı sonrasında ciddi anlamda genişleyecek gibi, hatta Türki Cumhuriyetleri bile kapsayabilir. Gelelim bizim buradaki konumumuza; Bizde İktidar Katar doğalgazını Avrupa’ya taşıyamadığı için ciddi bir puan kaybetti. Ondan dolayı yaptıkları destekleri durdurdular çünkü bu iktidar böyle giderse onların bazı hesaplarının daha kötü olmasını sağlayabilir. Onun için İktidarı yıpratmak için ellerinden gelen tüm oyunları oynamayı göze aldılar. Ülkemizi Avrupa birliğine almak adına birçok şartlarını uygulattılar. Tarımı ele geçirdiler, sağlık ellerinde, üretim tesislerinin tamamı yabancı ortaklar eliyle kontrollerine geçti, Yani bizim hayati öneme sahip üretim alanlarımızın söz sahibi onlar oldu. Dolayısıyla istediklerini yapabilecek güce ulaştılar. İktidardan da bekledikleri enerji desteği beklentilerini alamadılar. Gittikçe de bölgede söz sahibi olup kendi başına hareket etmesindense onun bir an evvel gitmesi ve daha rahat anlaşacakları birilerinin iktidara gelmesi onlar için daha önemli ve uyumlu olacağından, Ak Parti iktidarını gözden çıkardılar. Ak parti İktidarını gözden çıkarırken de öyle bir büyü oluşturmaları gerekir ki, bu büyü toplumda karşılığı olabilsin. Cumhuriyetin 100. Yılında Cumhuriyet Halk Partisi diyerek yeni bir mesajla topluma yöneldiler. Mustafa Kemal’in çizgisinde onun yaptığı mücadele anlayışı içinde sizi bu durumdan çıkaracak olan ancak Atatürk’ün partisi olacak diyerek CHP’yi iktidara taşıma hevesindeler ve bu kararı da çoktan aldılar. Çünkü Ak Parti İktidarına kızgınlar, Ruslarla kurdukları denklemde iktidar sorumluluğunu yerine getiremedi diye düşünüyorlar.

Bu süreci rahat aşabilmek için Muhalefete çok vaatlerde bulunuyorlar hatta Avrupa birliğine hemen alabilirler, sebebi ise bölgesel ülkeleri daha rahat kontrol altına almak için… Avrupa’nın tüm hedefi kendisini daha güçlü kılmak ve dünyayı çokça sömürmek… Avrupa Birliğinin sınırlarını genişletecekler çünkü eskimiş sanayi araçlarını verdikleri Çin bu gün onların pastalarına ortak olmuş dolayısıyla enerjinin ve emeğin daha ucuza mal olacağı yeni alanlar keşfetmek zorundalar yeniden Çin’le yarışmak için… Bunları ele geçiremezlerse sonlarının çok kötü olacağını bildiklerinden Rusya şuan yenilmesi gereken bir löp et gibi duruyor karşılarında. Önce canlıyken onu örseliyorlar iyice yıprandığı zaman gerekeni yapacaklar. Kurban olarak ta Ukrayna’yı kullandılar. Ukrayna kaybedeceği kadar kaybedecektir, onlar için önemli değil, savaş sonrasında biz orayı imar eder hem yeni pastalar alırız hem de Rusya’nın başındaki Putin’i oradan alıp yerine yeni birisini getirip hatta onlara bile Avrupa birliğine katılmalarının sözünü veririz, onların tüm kaynaklarını ele geçirip yeniden ayağa kalkarız diye düşünüyorlar…

Yani diyeceğim o ki, batı çıkarı olmayan hiçbir yerde olmaz, biz hayal kurarken onlar realite ile uğraşıyorlar. Menfaatleri varsa her şeyi göze alıyorlar. Almanya Tarihinde ilk olarak bu kadar silahlandı, ayrıca ilk olarak cari açık veriyor, her yıl 500 milyar dolar cari fazlalığı olan Almanya açık vermeye başlıyor, peki süreç böyle gider mi mümkün değil, onun için yolunması gereken tüm kazları yolacaklar. Fransa boş durmuyor, İngiltere her ne kadar birlikten uzaklaştığını söylese de planlamanın başında o var…

Avrupa’da liderlerin hızla değişmesi Birlik dışındaki liderlerin de aynı hızla değişeceğinin habercisidir. Yenidünya düzeninde yeni değişimler olacaktır.2023 Yılı için Cumhuriyetin 100. Yılında Cumhuriyetçiler iktidara getirilecek… Her ne kadar onların hesapları böyleydi diyerek kendimizi rahatlatmak istesek te onların planlarının gerçekleşmesine hizmet edip geldiğimiz noktada, çıkmaz sokağa daldığımızda onlara sorumluluğu atmamızın anlamı olmayacaktır. Bizdeki değişimin ardından Rusya’da da aynı değişimin olacağına hep birlikte şahit olacağız… Batı 200 milyon Rus halkının kaynaklarını alıp onlara bakmaktan yorulduğunu dolayısıyla dünyanın kaynaklarını ele geçirip çok fazla yorulmadan nüfusu azaltarak nasıl yaşarız ve egemen oluruzun derdinde…

İnşallah bu süreci az zararla atlatanlardan oluruz. Ancak biz her şeye rağmen kendimize gelmek zorundayız, batıdan gelen haberler bizi korkutmasın… Biz emir eri olmaktan çıkıp ordu komutanlığına adaylığımızı koyup ve kendi halkımıza mutlu huzurlu ve adil bir yaşamı armağan ederek onları yaşatmak zorundayız…

Selam ve muhabbetle, gelecek günlerin karanlıkları delen bir fecir olması umuduyla Rabbim yar ve yardımcımız olsun…

Bahadır Hataylı/16.07.2022/17.06



14 Temmuz 2022 Perşembe

SAĞLIK PROBLEMİ SAĞLIKSIZ DÜŞÜNMEYLE ÇÖZÜLEMEZ

Son yirmi yıl içinde kamu kurumlarının fiziki mekânları hep yenilendi neredeyse yenilenmeyen bina kalmadı ancak içerik de o oranda eskidi ve miadı dolmuş bir ilaç hüviyeti kazandı. Özellikle sağlık kurumları alabildiğine yenilendi içerik, araç ve gereçler de büyük oranda yenilendi, ancak bunları kullanacak insanlar yeterli donanımı kaybetti hatta çoğu da buralarda durmak istemez duruma geldi. Tüm bunlar olup biterken, bizimde ilgimizi çekmiyor değil, önce uzaktan anlamaya çalıştık acaba böylesi bir süreç nereye gidecek diye, lakin içinden çıkılmaz haller almaya başlayınca ister istemez bunları dillendirmek gerektiğine inandım.

Aylarca bekledim kardiyolojiden bir randevu alabilmek için ancak alamadım. Öyle olunca kalp ve damar cerrahisinden aldım ve durumumu izah ederek ilaç raporumun yazılması gerektiğini anlattım, sağ olsun onlar da beni boş çevirmediler. Ancak neden randevu alamadığımı sorduğumda kendileriyle alakası olmadığını doğrudan sağlık bakanlığının bir uygulaması olduğunu dile getirdi, Bölüm başkanı Prof. hocamız. Yarım saat bir muhabbet ettik ancak aldığım doneler beni olağanüstü etkilemişti. Çünkü bunları bana anlatan iktidarı savunan ve ne olursa olsun bizler burada kalmak zorundayız siz ne dersiniz hocam dediğinde, sizin görüşünüze aynen katılıyorum cevabını vermiştim.

Konuşmamız sırasında, Doktorum ben bir şeyi merak ediyorum, Hastahanelerin fiziki mekânları o kadar güzelleşti ki, doktorlarımız bu ortamda mutlu bir şekilde çalışmaları gerekirken sanki bir yerde yanlışlık var, çünkü herkes terk etme derdinde bu sizin de ilginizi çekmiyor mu dediğimde, ah hocam bizler de ondan mustaribiz cevabını aldım. O gündür bu gündür bu durum benim kafamda bir ur gibi duruyor ta ki bu gün bu konuları değerlendirmek için klavyenin başına geçene kadar…

Her zaman müttefik olarak gördüğümüz devlet ABD ile bizim aramızda bu hususta nasıl bir benzerlik var diye şöyle bir bakayım dedim. Yapımız hiç benzemiyor. Orada sağlık sistemi neredeyse tamamıyla paralı ve orada insanların sağlık kurumlarından faydalanması için mutlaka özel sağlık sigortası olmalarını gerekli kılmaktadır. Özel sağlık sigortası olmayanlar hastalandıklarında zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Onun içindir ki sağlık sigortası hayati bir öneme sahiptir. Peki, bu durum bizde nasıl olabilir diye düşündüğüm zaman çok çeşitli bir denklemle karşılaştım. Bizde kamu kurumlarında hastalar ücretsiz ya da çok cüzi ücretle oradan faydalanıyorlar. Hatta özel sağlık kuruluşlarına giden hastalara da katkıda bulunmaktadır devlet. Dolayısıyla pek bir benzerlik göze çarpmaz. O halde neden hastaneler bu kadar zorlaştırılıyor acaba; planlı bir uygulamanın ayak sesleri olabilir mi diye düşünürken insanın aklına çok çeşitli sorular gelmiyor değil…

Son 15 yıl içinde özel hastanelerin sayısında ciddi bir artış oldu ancak bu dönemde ruhsat alımı zorlaştı hatta ciddi paralar gerekebiliyor. Zincir hastaneler çok fazla ve bunlar belli gruplara, cemaatlere ve oluşumlara bağlı. Bu grupların gelecekte sağlık sektöründe motor olmaları amaçlanmış olabilir mi acaba?

Tabiplerin kamu kurumlarından istifa ederek yurt dışına gitmeleri sıradan ve tesadüfi bir olay olduğunu düşünmüyorum. Kamu kurumlarının cazibesinin azaltılması ve özel hastanelerin cazip hale getirilmesi acaba amaçlanıyor olabilir mi?

Sağlık sektörlerinin devletin sırtında bir yük olmaktan çıkarılması için şimdiden bunun alt yapısı oluşturuluyor olamaz mı? İnsanların özel sağlık sektöründe tedavisini yaptıracak imkânı da olmadığı için, oralardan faydalanmanın yolu olan, özel sağlık sigortasına giden yolun acilen yaklaştırılıyor olması olamaz mı? Hatta biraz daha ileriye gidersem Yapılan yeni şehir hastaneleri için de acaba özelleştirme düşünceleri olabilir mi demekten kendimi alamıyorum.

Hangi tarafından bakılırsa bakılsın belli bir plan doğrultusunda oluşturulan programa göre çalışmalar yapılıyor gibi bir his var içimde. Yoksa devlet bu kadar acze düşemez. Kendi insanının ülkeyi terk etmesine ve kendi hastanelerinin hekimsiz kalmasına göz yummamalı.

Ama belli bir planın uygulaması gerçekleşiyorsa, önce devletin kurumlarını itibarsız ve güvensiz hale getirirsiniz, orada çalışan doktorların sıradan olmalarına göz yumarsınız, buralara karşı ciddi güvensizlik oluşturulduğu zaman, alternatifi olan özel hastanelerin beğenisinin arttırılmasının önünü açarsınız, ülke içindeki başarılı hekimlerin buralara geçmesiyle insanların devlet kurumlarından çok buraları tercih etmesi ancak imkânları elvermediğinden buralardan faydalanma şansları olamayacağı için, özel sağlık sigortasını zorunlu kılarsınız ve herkese zorunlu sağlık yapmalarını önerir, sütten kıl çeker gibi devleti sağlık hizmetinin dışına çıkarırsınız ve devletin yükünü hafifletirsiniz. Sanıyorum süreç oraya doğru gidiyor bu benim naçizane bu husustaki tespitim. Ancak kurumsal görev değişimleri böyle dolambaçlı yollardan yapılmamalı diye düşünüyorum.

 

Şu an var olan özel sağlık kuruluşları gelecekte ülkemizin sağlık alanındaki patronları olacağından şüpheniz olmasın. Çünkü yeni hastane ruhsatları o kadar zorlaştırılıyor ki, bunun arkasında ciddi bir hesabın olduğu muhakkaktır. Geleceğimizi karartarak ve hesaplar gizlenerek değişimler yapılmamalıdır. Çünkü olumsuzluklar üzerine oturan değişim dinamikleri her dönemde iyileşmeyecek yaralar bırakarak toplumda yaygınlaşır, ancak meşruiyet temeline bir türlü kavuşamaz. Ondan dolayı da hep üvey evlat muamelesi görürler.

Corona salgını döneminde, ABD’deki sağlık uygulamaları çok gündem yapıldı ve her ortamda devletimiz halkımızın yanında bir de Dünya devi ABD’ye bakın orada halk hastalıktan kırılıyor devlet hastasına bakmıyor, özel sağlık garantin yoksa ortada kalıp ölebiliyorsun diyerek, insanlarımız bu konuya aşina yapıldı. Bununda bir amaç doğrultusunda olduğuna dair içimde hisler var. Çünkü halkını çok iyi koruyan öyle ülkeler varken onlardan hiç bahsedilmeyip, özellikle ABD’nin gündem olması geleceği şekillendirirken bunların kulaklarda yer edinmesini sağlamak olmuş olabilir.

Eğitim kurumlarımızda da geçmişte aynı sorunları yaşadık ve geldiğimiz süreç açısından bakarsak devlet okullarının gittikçe itibarının azaldığını görmekteyiz. Özel okullar daha ön plana çıkarılmaktadır. Hatta devlet bazı okulları özelleştirmeyi bile düşündü geçmişte. Özel okullara çocuklarının naklini alanların belli ücretini ödemeyi devlet garanti etti. Ancak öğrenci ücreti ödenecek okulları da devlet kendisi belirliyordu. Bu konuda devletin başarı sağladığı söylenemez. Çünkü eğitim günlük değişimlere göre rota belirleyen bir alan olduğundan, siyasiler için tam bir laboratuvar alanı oldu. Bu ortamı siyasiler kolay kolay kaybetmek istemeyeceği için bu alandaki sıkıntılar daha uzun süre devam edeceğe benziyor.

Devlet aklı şunu idrak etmesi gerekir ki, toplumsal değişim ve kurumsal görev değişim alanlarında yapılacak farklılaşmalar toplum hazırlıklı değilse sorunlar artarak devam eder. Toplum, altından kalkamayacağı kaos ortamlarına sürüklenir. Devlet erki bu sorunların altında kalır.

Derdin de şifanın da yaratandan geldiğine inanan bir toplumu siz zorla özel sağlık sigortası yaptırarak özel hastanelere yönlendiremezsiniz. Ekonomik göstergeler ortadayken, bu koşullarda toplumun geneli için hangi aile bunlara özel paralar ayıracak imkâna sahip. Dolayısıyla yapılacak farklı uygulamalar olacaksa ki, başladığına inananlardanım ancak bu uygulamalar çok kısa zamanda geri teper ve insanlar birer umutsuz vaka olarak toplumsal yaşamdaki yerlerini alırlar.

Onun için diyorum ki sağlık sistemimizi diri tutalım yetişmiş beyinlerimizi beyin göçüne zorlamayalım. Kendi değerlerinizi özümsemiş ve bu topluma aidiyeti olan kendi insanımızı dışarıya gönderirken, onların yerini doldururuz hiç olmazsa dışarıdan hekim alımı yaparız demek toplumsal problemlerin genele yayılmasına neden olur. Bir problem lokal düzeydeyken önlem alınmaz ve gerekli koşullar oluşturulmazsa, genişledikçe toplumsal kimlik kazanır ve vereceği tepki çoğalır. Bu da yönetim erkinin işini zorlaştırır.

Kendi toplumuyla barışık olmayan ve sürekli aşağılık kompleksleri içinde yaşayan, kendi toplumuna tepeden bakan ecnebi kafayla toplumsal sorunları çözecek bir danışman grubu altından kalkamayacağımız sorunlarla bizi yüz yüze bırakır. Kendi göbeğini kendisi kesecek bir bakışla toplumsal kurumları işler hale getirmek olsun görevimiz. Yoksa bu düşündüklerimin birisi dahi hesapsızca uygulanacak olursa toplum karanlıklara gömülür.

İnsan olma bilinciyle sorumluluklarını hakkaniyet ekseni üzerinde alenen gizli hesaplar içinde olmadan herkesi mutlu edecek çalışmalar içinde olmamızı rabbimden niyaz ediyorum sağlık sıhhat, mutlu ve umutlu günlerin sizlerle olmasını temenni ediyorum

Kalın sağlıcakla…

Bahadır HATAYLI/14.07.2022



13 Temmuz 2022 Çarşamba

YOLCU BİZ YOLAN SİZ DUR BAKALIM NE OLACAK?

Hangi dala konsam pusu kurmuşlar diyen serçe gibi olduk son dönemde… Ne tarafa yönelsek bir avcı tetiği bize döndürmüş nişan alıyor sanki tedirgin ve ürkek, o daldan bu dala uçan ve yapraklar arasına gizlenmeye çalışan serçenin tedirgin yaşamı bizim kaderimiz oldu gibi…

Dünya ormanı, esen rüzgâr karşısında o kadar çok sallanıyor ki, kuşlar dallarına konmaktan korkuyor ve tedirgin yaşamaya devam ediyor. Kuşlar gibi korkak ve ürkek yaşamaya bütün bir insanlığı mecbur bırakan yeryüzü çeteleri acaba kendileri için bir sonu hiç düşünmezler mi?

Yeryüzü nimetleri bu çetelerin taksimatına bağlanmış ve onların dağıttığı oranda kimi alıyor kimi açlıktan kıvranarak can veriyor. Alanlar da rahatsız almayanlarda rahatsız peki, bu dağıtım görevinin sadece kendilerine bırakıldığına inanan bu çetelerin aklına, rahatsız olacakları bir anın hızlanarak yaklaştığı hiç gelmez mi?

Bilenler, bilmeyenleri bilinenlerden haberdar etmemek için öyle puslu ve sisli ortam oluşturmuşlar ki, bu havadan kurtulmak ve hakikatle yüzleşmek o kadar zorlaşmakta ve her yandan bombalar patlar gibi insanın beynini patlatmakta…

İnsanlığı düşünen(!) bu küresel çete, neden insanlığın genetik dokusunu tarumar eder oldu? Hangi taraftan bakarsanız bakınız her yan karanlıklara gebe ve çamura batan bufaloyu yutan bataklık gibi insanlığı kendi içine çekmek için hazır ağzını açmış bekliyor…

Son üç yıl içinde insanlık öyle korkak ve ürkek hale getirildi ki, ne taraftan bir hava akımı gelse hemen ödü patlar oldu. Bu korku insanın insanlığını elinden alıp onu bir maymuna döndürdü. Maymunlaşmış bir insanlık sirklerde oynamak için davul sesi beklerken, ne yazık ki korku bombasının etkisiyle yerlere yatıp kendisini korumak için sığınak arar oldu. Tüm bu hissettikleri aslı olmayan bir oyun olmasına rağmen, bu oyunun oyun olduğunu anlayamadığı için, kendi sonunu kendisi hazırlar oldu. Neden insanlık bu kadar dar bir virajdan geçmek zorunda hisseder kendisini? Sizin için, sizi düşündüklerini iddia edenlerin sizler adına ortaya koydukları tüm çabaların bir oyun olduğunu anlamanın vakti geçmek üzeredir. Bu vakti, onların insafına bırakırsak, onların insafı bizi yok etmekten başkası olmayacaktır.

Küresel çetenin ulusal ve bölgesel temsilcileri sizin içinizden sizinle aynı görüşte olan kimseler olduğu zaman, sizin onları doğru kabul edip onların peşine takılmanız o kadar kolay olacağı için, sizin kurtarıcılarınız sizin sonunuzu yaklaştırır haberiniz olsun... Her toplumda yöneticiler, toplumun kurtuluşu için çabaladığını söyleyen ve aynı zamanda küresel çetenin programlarını aynen uygulayanlar sizlerin mutlak sonunuzu getirmek için seçilmiş kaptanlardır. Bu kaptanlar sorumlu oldukları insanlık gemisini dalgalar arasında batırmak için görevlendirilmişlerdir.

Bataklık rehberleri sizi bataklıkta batırmak için görev almadıklarını deklare ederek size rehberlik yaparlar. Ancak onların sizi götüreceği son durak bataklık olacaktır. Onlar asla HÜ da olamazlar yani size yol gösteremezler, çünkü onların görevi yolları karmaşıklaştırarak gideceğiniz yolu çıkmaz sokak haline getirerek sizlerin kendi peşlerine takılmanızı sağlamaktır. Bunu başardıklarında hedeflerine varmış olurlar. Çünkü sizler ona inandığınız zaman onu sorgulamazsınız, ne derse inanır ve onu takip edersiniz, söylediği her sözün bir hikmetinin olduğunu düşünürsünüz, bataklığa batsanız da tabanda mücevherlerin olduğunu, yukarı çıkarken büyük zenginliklerle su yüzüne çıkacağınızı anlatır kendinize bir eğlence bulursunuz. Ama tecavüzün kaçınılmaz olduğunu asla kabullenmezsiniz. Ey insanoğlu insan, neden hayatını bu kadar çamura batıran bu küresel çetenin yaptıklarına bir an olsun kafa yormazsın…

Şunu açık yüreklilikle söylüyorum ki, dünyadaki ulusal devletlerin yöneticileri bu küresel şebekenin programını aynen onayladıkları için hala ülkelerinin yönetiminde söz sahibidirler. Şayet bunlar o küresel gücün isteklerine hayır demiş olsalardı, şimdi onların yeri farklı olurdu. Yani ulusal yöneticiler kendi, makamlarını korumak için, verdikleri sözle kendi toplumlarını gözü bağlı bataklığa taşımaktadırlar. Bunu da anlatırken farklı boyutlarda ve farklı mesajlar vererek konunun anlaşılmasını gizlemektedirler. Bu durum bizlerin yok oluşunu onların da ödüllendirilmesini yaklaştırmaktadır. Peki, ne olacak, siz ne önerirsiniz diyenlere bir fıkra ile konuyu özetleyerek konuyu, herkesin kendi anlamasına bırakarak bu satırlar arasından ayrılacağım…

İki samimi iş adamı kodaman arkadaş varmış, bu arkadaşlardan birinin iş yeri diğer arkadaşının malikânesinin karşısındaymış. Malikâne sahibi arkadaş evden işe diye çıkmış arkadaşının iş yerinde muhabbet ederken, malikânenin kapısına lüks bir araba yaklaşmış ve içinde temiz giyimli biri varmış… Arkadaşı bu araba sizin eve gelmiş olabilir mi demiş, bilmiyorum bekleyelim bakalım birazdan anlarız demiş… Arkadaşı, senin hanım gayet şık ve dekolteli olarak kapıdan çıktı o arabaya doğru gidiyor sanırım arabaya binecek demiş ve işte bindi ve öpüşüyorlar demiş…

Kadının kocası iş adamı, arabaya binip takip edelim bakalım ne olacak demiş ve takibi sürdürmüşler… Kadının bindiği araba hızlı bir şekilde orman yoluna sapmış, onlar peşinde, derken kendi malikânelerinden daha lüks bir yere gelmişler, adam önde kadın arkada içeriye girmişler. Kadın yatak odasına geçmiş, onlar uzaktan takibi sürdürürken, arkadaşı işte yatak odasına girdiler deyince kadının kocası dur bakalım ne olacak demiş…(!)Arkadaşı senin hanım yavaş yavaş üzerindekileri çıkarmaya başladı sanırım bunlar başka sahneye geçecekler deyince, kadının kocası dur bakalım ne olacak demiş ve konuşma devam ederken, arkadaşı şu anda yatağa uzandılar ve istediklerini yapıyorlar der demez kocası dur bakalım sonuç ne olacak demiş…

 Sahiden durun bakalım ne olacak diye diye yolculuk yapıyoruz ama sonuç belli sanıyorum kaçınılmaz olduğu için sonun meziyetlerini anlatmak zorunda kalacağız…

 Bakalım ne olacak…(!)Biz yolcu onlar soyucu….

 

Bahadır HATAYLI/12.07.2022/22.25


 

 

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!