Bu Blogda Ara

30 Nisan 2022 Cumartesi

NİCE KUTSADIKLARIMIZ ALLAH'A GİDEN YOLUMUZU TIKADI

İnsanların varlık dünyasında nesnelere, mekânlara, zamana ait göstergelere tarihe, şahıslara verdikleri önem, yükledikleri anlam ve kutsallık çoğu zaman bu kavramları önemli kılan asıl gerçekten insanların uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bunun en açık örneklerine de yine yaşadığımız ortamlardan örnekler getirerek bu olumsuzluğu ortaya koymak mümkündür.

İslam dünyasının, kutsal zaman mekân ve tarih olarak, yaratıcı dışında bunların tapınılan bir mabut haline getirilmesi, yaşamın ne kadar da rotasından çıkarıldığının göstergesidir. Bir şehri önemli kılan şehrin kendisi değil, o yerde yaşanmış olan anılar ve o yerde hayata katılan değerlerden dolayı o şehir ön plana çıkmış gibi algılanır. Oysa maksat o şehir değil, orada yaşanan anlamlı hayat ve oradaki mücadelenin kendisidir önemli olan; bu algı ne yazık ki tersine dönmüş ve o mekân kutsallaşmış, o mekânda yapılan fiili eylemlerin amaç ve maksatları kavranamamıştır. Allah Resulünün doğum gününe naatlar yazılmış, o gün kutsal gün olarak kutlanmış ancak bu elçinin neden geldiği niçin mücadele ettiği ve mücadelesinin amacında ne vardı onlar hiç bir anlam kazanmamıştır. Resulün doğması bir kutsallık değildir. Resule biçilen görevden dolayı onun o görevi üstlenmesi onun varlığını değerli kılmıştır. O zaman burada asıl dikkate alınması gereken Resulün getirdiği ilkeler ve onun bizi götürmek istediği gücün azameti kavranıp, ona kulluk yapılması gerekirken, bizim bunlarla bir ilişkimiz kalmamış ya da son derece kıytırıktan hale getirilmiş, âmâ folklorik bir yaşamı kültür olarak devam ettirmek hayatımızın amacı haline getirilmiştir. Dolayısıyla bu algıyla Allah Resulünün önemi kişiliği ve onun mücadelesinin değeri bu anlayışlarla kavranamayacağı bilinmelidir. Bu algıların bir din olarak yaşandığı ortamlardan Allah'ın dini ve Resulün mesajı kaçar, bize bizim icat ettiğimiz din kalır.

Son iki gün içinde anılan veyahut ta kutlanan Kadir gecesi gerçeği de bunun gibidir. Kadir gecesini" Ramazanın son 10 günü içinde arayınız” diye söylenilen sözü Allah'ın Resulünün bir sözüymüş gibi tarihten günümüze taşımak, Resulün davasının anlamı ve onun getirdiği hakikatin özüyle uyum içinde olmadığını görmekteyiz. Takdir edilen bu gecenin takdire şayan olması, gecenin kendisinden kaynaklanan bir olay olmadığını düşünüyorum. Bu gece, insanlığı karanlıklardan aydınlığa götürecek olan nur geldiği için, bu güne dikkat çekilerek o nurun önemi hatırlatılmaktadır. “Bu Kitap sizi ancak doğru yola götürür “İşte bu kitabın inmeye başlaması o gecenin içinde olduğu için, o gecenin içinde insanlığa gelen değerin algıda seçicilik oluşturması amaçlanmaktadır. Gecenin kendisi bir zemin, kitap ise şekildir. Psikolojik açıdan şekil zemin ilişkisinde, zemin değil burada önem kazanan, şekil anlam ifade eder. Ve insanlık o şekle dikkat çekilmeye çağrılmaktadır. Ama ne yazık ki bizler hep parmağa takılıp kalanlardan olduğumuz için, parmakla anlatılmak ve gösterilmek isteneni hep atladık. Ondan olsa gerek, hayatlarımızda nice parmakları kutsallaştırdık o parmaklar kırılmadan asıl gerçeği görme basiretine kavuşamayacağız.

Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır, çünkü bu gecenin içinde Rabbinizin sözü yeryüzüne indi. O sözün tesiriyle yeryüzünün karanlığı aydınlandı ondan dolayı melekler bile o sözü takdir etmek için sabahlara kadar Allah'ın izni ile o söz karşısında kendilerinden geçtiler. Âmâ siz o sözü hiç görmek istemediğiniz gibi, sözün indiği geceye naatlar dizme derdindesiniz. “Allah iman edenlerin dostu onları karanlıklardan alıp aydınlığa çıkarır..."İşte, bu hakikat bu gece geldi, siz o geceyle her gün karşılaşmazsınız ama o gecede inenle her an muhatapsınız. Ama o geceye anlam kazandıran gecenin içindekileri hayatınızdan kovarak o gece tüm günahların af edileceğini bekliyorsanız ancak alacağınız karşılık boş beklemek olacaktır. Kur'an'ın hayata hükmettiği her gece takdir edilmesi gereken bir kadirdir. Ama hayatımıza Kur'an'ın uğramadığı kadir gecesi olsa da anlamı olmayan bir gecedir. Onun için bizler öncelikle bu kitabı bize gönderen yaratıcıyı hakkı ile takdir edebilsek ve ondan hakkı ile ittika edebilsek, Kur’an’ı hakkı ile okuyup, Hakkı ile rabbimizin istediği yolda mücadele edebilsek, yeniden doğuşumuzun gerçekleşeceğinden kuşkunuz olmasın... Ancak bunlardan uzak sadece kadir gecesine erişmiş olmak ve o gecede münzevi bir yaşam oluşturmak bizleri kurtarmayacaktır. Bu kitap en doğru olana götürtür. Bu kitap o gece inmeye başlayan hakikattir. Bu hakikate hayatlarında şahitlik yapmayanlara, ne geceler ne de gündüzler anlam katmayacaktır. Her gelen gece kadir olsa ne yazar... Onun için bizler öncelikle hayatımızın gaye amaç ve anlamını keşfederek, gönderilen kitabın yeryüzündeki amacını kavrayarak hayata başlamalıyız ki, hayattan bir beklentimiz olsun ve geceler kadir olmasa da kadir olarak takdire şayan geçsin...

Hakikatin anlamı, hakikat dışı objelere yüklendiği zaman, insanların hayatındaki kutsalların sayısı arttığı gibi, yaşama hükmeden ilahlardan geçilmez olur. Bu ilahları kutsallaştırarak insanlara bunu din diye dağıtıp, bundan uzaklaşanları da dinden çıkmakla ithaf edip, bir kaşık suda boğmaya çalışırız.571 yılının kutsallığı yoktur. O gün Allah’ın beyanını bize getirecek bir elçi dünyaya geldiği için belli bir tarihtir. Ama günün anlamı Resulün şahsından öte, gelecekte gelecek beyanın bu şahsın eliyle bizlere ulaştırılmış olması onu değerli kılmaktadır. Yoksa hepimiz et kemik yığınından farksızız. Onlar hayattan çıktığı zaman, şahısların tek başına anlamı, Yaratıcının kendi Ruhundan üflediği ilahi bir özellik barındırmasındandır. Bunun dışında kayda değer bir özelliği kalmıyor. Ancak Bu ruh Yaratıcısını tanıyarak ondan hakkı ile ittika ediyorsa, onun o duygu ve yaşamı amacına uygun eylemleri bir anlam kazanıyor. Onun için Rabbimiz der ki, “Kişiye ancak emeğinin karşılığı vardır."

Şunu anlamak, bizim insan ve sorumlu bir varlık olarak yaratılış gayemize uygun yaşamamızın göstergesi olur. Yeryüzünde Hiçbir kutsal tanımadan, Yaratanın bizim için tayin ettiği yaşam alanı içinde sadece ona kulluk yaparak, gönderdiği beyanı anlayarak hayatımızı anlamlı kılmamız, her anımızın bir kadir olmasını sağlar. Âmâ bunlardan yoksun yaşayarak hangi kadir gecesine kavuşursak kavuşalım bizim hayatımız takdir edilecek bir yaşam olmayacaktır. Onun için kadir gecelerini bekleme yelelim, oluşturduğumuz kutsallar önünde secde etmek için... Secde edilecek tek varlık var, o da kadir gecesinde Kur’an’ı bize rahmet olarak gönderen merhametlilerin en merhametlisi Allah'tır.

Evet, dostlar geçen zaman ve kaynağından uzaklaşan değerler içine çok farklı karışımlar alarak bize geldiği için, bunları arındırmak ve hayatımızı yeniden hakikatin rotasına oturtmamız kaçınılmazdır. Yoksa rotasız bir denizde her gelen dalgaya yem olan aşınan bir gemi gibi nerede ne zaman hangi dalga ile derinlere batacağımız anı beklemek zorunda kalırız. Rabbim bizleri Hakikati, Hakikat olarak alıp hakikatin şahidi olanlardan kılsın... Zaman çok hızlı, o halde Allah dışındaki kutsalları yok edelim, her şeyin değeri, Allah’ın onu değerli kılmasındandır. Allah’a bizi götürmeyen ve kendisiyle uğraştırıp aydınlıktan alıp karanlıklara götüren güçler ancak Tağutlardır. Tağutlaştırdığımız kişi, kurum, yönetici, din adamı, nefislerimiz, atalarımız tarihimiz bunların hepsinin bizi götüreceği karanlıklardan uzaklaşarak, Rabbimizin götüreceği aydınlığın kilidi, işte kadir gecesinde inen Kur’an’dır...

Rabbimizi, her namazda Fatiha ile önce övgülerle yüceltiriz sonrasında ona kulluk ettiğimizi, ancak ondan yardım dilediğimizi ve bizi gazaba gidenlerden uzak eylemesini istiyoruz ya, bunda samimi isek, Rabbimiz bize yolu gösteriyor... İşte, apaçık bu kitap Allah'tan ittika eden ve hakka yönelmek isteyenler için bir hidayet kaynağıdır..."Bu kaynaktan doymak bilmeden içenlere ne mutlu… Rabbim bizi buyruklarını anlayarak yaşayanlardan eylesin ve sadece kendisine bizi kulluğa kabul etsin, tüm ilahların etkisinden bizi uzaklaştırsın...

Selam muhabbet dua ve iyilik temennilerimle... Gelecek Olan Bayramın hakikaten mazlumlara öncelikle bayram olmasını rabbimden niyaz ediyorum... Herkesin bayramını tebrik ediyorum…

Erol KEKEÇ/29.04.2022/15.15

29 Nisan 2022 Cuma

ROBOTİK CANLILAR BİZİM SONUMUZ MU OLACAK?

 Kırılgan süreçlerden geçerek geleceğe kanat çırpmaya çalışıyor insanlık... Kırılgan süreçlerin etkisinden çıkamadığı için kanatlarının doğru bir rotaya götürmesi de mümkün görünmüyor. Tarih kitaplarına antropolojinin kaynaklarına Sosyolojik çalışmalara baktığımızda, insanlığın sürekli gelişme gösteren bir canlı olduğu anlatılmaktadır. Tarihin geride bıraktığı her yaşam yerini daha kaliteli ve üstün medeniyetlere bıraktığı söylenir. Neye göre ve hangi kriterler insanlığın bu tarihsel geçmişine bakılarak daha ileri bir yaşama kavuştuğunu ortaya koyar diye, insanlığın son çeyrek asırdır yaşamına baktığımız zaman bu anlatılan bilgilerin o kadar tutarlı ve sahici olmadığını görmekteyiz.

Yaşadığımız çağ, insanlığın insani tüm kimlik değerlerini imha etmek ve yeniden farklı bir canlı yaratmayı amaçlayan çağ olduğunu görmekteyiz. Bütün bir evrenimiz üzerinde planlanan bu sinsi anlayışlar, farkında olarak ya da olmayarak insanlığın sonunu getirirken, yeni canlının nasıl bir yaşam ortaya koyacağını bilemiyoruz. Acaba bu yeni yaratılmak istenen canlı kendi değer sistemini oluşturabilecek mi diye fazla düşünmenin yersiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu canlı kendisi için planlanmış bir programa göre yaşam sürecek, düşünme melekeleri bizim bildiğimiz normal insan gibi olmayacak. Bu canlı tamamıyla insan görünümlü duygusuz, zaman problemi olmayan, hazlar üzerine bir yaşamı düşleyen ve bu yaşam onun motivasyon gücü olacaktır. İnsanın yerine konulmak istenen bu canlının insana göre avantajları olabilir mi? Tabi ki, bu planı uygulayanlar böyle bir faydayı düşünmemiş olsalar yeni bir evren tasarımını neden yapsınlar. Ancak şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, hiçbir hesap kâinatın işleyen kanunlarını değiştiremeyecektir. Her hesap sahibi yaptığı hesabın içinde boğulacaktır.

Yeniçağın planlanan canlı modeli robotik ve uzaktan kumandayla yönetilen, haz ve isteklerin de, dışarıdan belirlenen bu kodlama sitemine göre oluşacağı bir canlıdır. Bu kodlama sistemiyle yeni canlıların hepsini aynı anda harekete geçirip, aynı anda uyutabileceğiniz, bir yaşam döngüsü ve kaosu programlanmıştır. Bu sürecin oluşumu neden düşünülsün diyenlerin olabileceğini tahmin ediyorum, ancak geldiğimiz süreç bu sarmalın nasıl da çok sorunlu kırılganlıklarla, nasıl hayata geçirildiğini gözlemlediğimiz zaman, benim bu söylemlerimin çok da hafif kaldığını düşünebilirsiniz. Geçmişten beri bir ifade kullanırım bu ifadeyi yeri gelmişken burada da kullanayım, Yeniçağın oluşturmak istediği yaşam biçimi, “Allah’a rağmen, Allahtan bağımsız yeryüzünde cenneti inşa etme ve bu planın dışında kalanlar içinde cehennem oluşturmaya çalışıyorlar. “Böylesi bir yaşamın inşası için bu planın dışında kalan ve planın uygulamasını zorlaştıran tüm unsurlar ya değiştirilmeli, yeniden kodlanmalı ya da imha edilmeli. Yoksa bu planın gerçekleşmesini zorlaştırabilirler diye bakıldığı için, insanlık üzerinde her gün yeni bir plan kurgulanıp uygulanmaktadır.

İnsanlığın yaşama dayanan tarihi evrim sürecini dikkate aldığımız zaman, demek ki toplumların çok bilgi sahibi olması bilimsel buluşlar gerçekleştiriyor ve teknolojinin zirvesine oturması, onların Gelişmiş medeniyet olmaları için gerekli kriter olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü geçmişte toplayıcı ve ilk toprağa yerleştiği söylenen sosyolojik yaşamlar dikkate alındığı zaman, bu günün yaşamından daha aşağıda olduğunu kim söyleyebilir. Ve kime göre geridir. Her toplum için mutluluk ve yaşam karşısında varlığını sorunsuz devam ettirme ve insani özellikleri koruyarak yaşıyor olması, o toplumsal yaşamın oluşturduğu medeniyetin çok ileri düzeyde bir medeniyet olduğunu gösterir. Medeniyet, yaşam alanında ortaya çıkan ilişki biçimleri, insani değer sistemlerinin yaratılış fıtrat kodlarına göre nasıl işlediği ve devam ettiğiyle alakalıdır. Oysa biz günümüzde insani tüm özelliklerin yok olduğu, robotik bir canlının üretilerek, insanın düşünme melekelerinin imha edilerek fıtrat kodlarının ve genetik DNA haritasının değiştirilmesini bir gelişme olarak görüp buradaki ifsadı es geçiyoruz. Hiçbir ifsat gelişmişlik göstergesi olamaz. Gelişmişlik insani yaşama hizmet eden ve insanın yaratılış kodlarına uygun olan yazılımı hayatına geçirip, toplumsal yaşamın bu yazılıma göre oluşmasıdır.

Tarih, kırılgan süreçlerden geçerek, günümüzdeki kümülatif bilgi belge ve teknolojik birikimleri önümüze koyarak, geldiğimiz noktanın insanlık yaşamının en üst zirve noktası gibi zıvanadan çıkmış bir yaşamı bize medeniyet diye sunmaktan kurtulmalı ve insanın her dönemdeki yaşamının birbiriyle kıyaslanamayacak kadar değerlendirme kriterlerinin birbirinden ayrı olduğunu söylemelidir. Geçmiş dönemde yaşamış ve helake uğramış olan birçok toplumun teknolojik olarak bulunduğumuz çağdan çok daha ileri olduğunu, Yerin ve Göklerin Rabbi Allah Söylüyor. Hatta Mısır piramitlerinin günümüzde hala gizemi çözülmüş değil, Ad, Semut, Eyke halkı gibi kavimlerin oluşturduğu yaşam alanlarını okuyoruz ve "Sizden çok daha ilerdeydi diyor rabbimiz. Demek ki toplumların birçok alanda teknik bilgi olarak bazı alanlara ulaşmış olması, onların çok medeni ve gelişmiş bir yaşam ortaya koyduklarının göstergesi olamıyor.

Bugün insanlık yaşadığı dönemin kendisi için gelinen en önemli ve seviyeli yaşam olduğunu düşünerek gününü gün ederse, işte, ben buradan haykırıyorum ve diyorum ki, insanlık bir daha asla mutlu olamayacak ve kendisini kaybederek tamamıyla teknolojik duyarsız duygusuz ve hazlara dayanan bir planın parçası olarak hayatını noktalayacaktır. Böyle bir plan, tüm test aşamalarını şu ana kadar planlayanlar açısından başarıyla tamamlanmış görünüyor. Ancak Allah'ın hesabı hesap edilmiyor. İşte benim tek umudum orasıdır. Çünkü insanlık kullanılmaya ve yönlendirilmeye uygun bir denek haline çoktan getirildi. Dişisini kıskanan bir varlık olan insanın; geni tarumar edildi. Herkes günümüzde dişisinin ne kadar güzel olduğunu etrafındakilere gösterebilmek için soyup soğana çevirip sadece tenlerinden oluşan bir sanatsal objeyi, et yığını olarak pazara çıkardığı bir yaşamda insanlığın nasıl da değiştirildiğine bu örnek sanıyorum gerekli izahı yapmada yeterlidir. Hem cinsleri olmadan kendisinin bir anlam ifade etmeyeceğini bildiği halde, kendisini beğendirmek için hem cinslerinin beğenileriyle kendisini var kabul eden bu insan denen canlı, kendi cinslerini ölüme sürükleyen süreci oluşturuyor ve ölmelerine göz yumabiliyorsa, insanın nasıl değiştiğini sorgulamaya gerek yok sanırım.

Bundan sonraki yaşam, nasıl ki, Mercedes üreten üretici kendi ürettiği bu aracın tüm özelliklerini biliyor, nerede ne zaman bulunduğunu görebiliyor ve istediği zaman o aracı kilitliyor kimsenin onu kullanmasına müsaade etmiyorsa, Geleceğin planı içindeki canlı, bugünün insanı değil, böyle nesneye dönüşmüş robotik bir canlıdır. Bu çalışmaların tümü ülke yöneticilerinin elleriyle gerçekleşti, Bilim adamları da bu planların sahiplerine hizmet etti, eğitim kurumları onların döllenme yeri oldu. Dini kuruluşlar onay makamı oldu, medya yaygın olarak benimsenmesi için reklamını yaptı ama bu reklam daha çok insanları tedirgin edecek düzeyde korku üzerine kurulduğu için, insanlık o korkunun etkisiyle hipnoz olmuş gibi, kendisini bu plan sahiplerinin uygulayanlarının eline gönül huzuruyla bıraktı, bir daha huzura kavuşmamak için...

Demek ki, toplumların teknik donanım ve bilgi birikimi açısından çok ileriye gitmiş olmaları, onların medeni bir toplum olmalarının göstergesi asla olamıyor. Medenileşmek demek insanlaşmak demektir. Beşer olarak yaratılmış olan bir canlının, sevgi saygı hoşgörü paylaşım, adalet hak hukuk, merhamet, paylaşım, dayanışma biz duygusu oluşturma, haksızlıklara duvar olma gibi bilinç düzeyi üst seviyeye çıkması ve farklı bir aşamaya geçmesidir. Bu insani farkındalık ve özgürce bunları seçebilme becerisi olmayan varlıklar, insani bir yaşama kavuşamamışken nasıl olur da, insani bir medeniyet kuruyor olabilirler. Tüm bu çelişki ve kaygan çağdan erozyona uğramadan geçebilmenin yolu; Allah'ın vermiş olduğu aklı, onun istediği şekilde kullanıp, kendimizi keşfetmektir. Kendisini keşfedememiş her varlık bu planın içinde yok olmaya adaydır. Az bilen çok inanan insanların varacağı son durak hüsran limanıdır. Bu limanda ancak ve ancak, müfsit gemileri bulunur, çünkü onlardan başkası buraya demir atmaz. Her gördüğünüz sakallıyı dedeniz sanmayacaksınız. Her gördüğünüz gemi sizi tsunamilerden kurtarmak için olmaz. Günümüzde insan olarak Kalıp, Allah'ın koruyuculuğunu üstlendiği kullar arasına girerek, evreni yeniden inşa edecek olanlar, Nuh’un Gemisini iyi arasınlar sakın ha sakın, çağdaş firavunların gemisi ile Nuh’un gemisini birbirine karıştırmayalım yoksa helak bataklığı bizleri bekliyor ağzını açmış...

Mütekebbirlik Allah'ın hakkıdır. Allah'tan başka yaratan asla yoktur. Kim, ben de yeniden yaratacağım derse, kendi sonunu yaklaştırır. Allah hesap soranların en adili ve seri olanıdır. Çağdaş dünya firavunlarının sonu yaklaştı ne mutlu o firavunların belirlediği planlar içinde yer almayanlara... Allah’ın tayin ettiği gün hızla yaklaşmaktadır. Sakın ha ona inanmayan, hevesinin peşine düşen kişi, seni onu idrak etmekten ve düşünmekten alıkoymasın; yoksa hüsrana giden ateş ashabından olursun... Rabbim, bizleri İdrak eden ve sana gönülden bağlanan kullarından eyle, dünyanın imarında bizleri, görevli kıldığın kulların arasına kat, bizlere acı merhamet et sen merhamet edenlerin en hayırlısısın... Dualarımıza icabet et Sehven yanıldıysak bizleri affet, bilerek yanlışa gitmekten ve onda diretmekten bizleri uzaklaştır, bilmeyerek yaptığımız hatalarımızdan dolayı bizleri bağışla... Sen Rahman Rahim ve Hamd edilmeye layık tek güçsün... Ancak senden yardım dileriz... Bizleri affet âmin...

Erol KEKEÇ/27.04.2022/15.29


AHLAK OLMAYAN BİR YERDE DİNİN VARLIĞI NE İFADE EDER

Din ile ahlak arasında yakın bir ilişkinin olduğunu her açıdan görmek mümkündür. Ahlak mı daha önce doğdu yoksa din mi diye derinlere indiğimiz zaman, anlatılan ve bize gelen bilgileri bir tarafa bırakarak tamamıyla kendi akıl bütünlüğüm ile bu konuyu ele aldığım zaman, ahlak olmadan dinin bir anlamı olmayacağını düşünüyorum. Ahlaktan bağımsız ve ahlak olmadan da bir dinin var olması mümkün değildir. Çünkü din, ahlaktan ayrı olarak insanlığı düzeltmek için gönderilmiş bir tanrı buyruğu değildir. Din ahlaktan kopmalar olduğu zaman bu kopmaların nerede olduğunun tespitini yaparak yeniden bozulan yaşamı düzene koymak için gelen emir ve uyarılardan oluşmaktadır. Bu uyarıların ne zaman ortaya çıktığına baktığımız zaman, durup dururken Allah ben bu kullara bir din göndereyim de, ona göre yaşasınlar diye bir elçi göndermedi.

Allah yarattığı bu canlıyı yaratırken nasıl yaşaması gerektiğinin programını ona yüklemeden, bu evrene göndereceğini sanıyorsak büyük bir yanılgı içinde olduğumuz kesin..."Allah yarattı ve hedefini gösterdi “bu ayet yaratılmış tüm canlıların onlara Allah tarafından yüklenen bir donanıma sahip olduğunu göstermektedir. Bu donanımın yazılımı da yine yaratıcı tarafından belirlenmiş olan bir yazılımdır. Ne yazık ki, insan kendi donanımına uygun olan yazılımı işletim sisteminden çıkarıp, kendisine göre bir işletim sistemi kurmaya çalışıyor, işte o zaman Allah onları uyarmak için bir elçi gönderiyor. Yani din, Ahlaki donanımın yapısı değiştirildiği ve farklı bir yazılıma göre yaşama devam süreci başladığı zaman, devreye giriyor. Demek ki din, Ahlaktan daha öncelikli bir değer sistemi değil, yani din Donanımı kurulmuş olan insanın bu donanımı işleten yazılıma bir virüs girdiği zaman, o virüsleri temizlemek için, ahlaki donanımın yeniden formatlanması işidir. “Allah Resulünün şu açıklaması da bu konuyu en güzel özetlemektedir. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim..."Hz Ayşe’ye Allah'ın Resul’ünün ahlakı nasıldı diye sorulduğu zaman verilen cevap bizim için çok önemlidir. “Onun ahlakı Kur'an'ın kendisiydi."

Bu açıklamalar ışığında meselemize dönersek, yeryüzünde insanlığın uyması gereken ilkeler tamamıyla ahlak ilkeleridir. Bu ilkeler evrenseldir çünkü yaratılış kodlarına yerleştirilmiş ve açığa çıkarılıp uygulanması insana bırakılmıştır. Bu kodlama sistemi toplumlara göre farklılık göstermez, âmâ bu kodlama sisteminin pratik yaşamdaki örnekleri farklı olabilir. Çünkü her ortam coğrafya ve kültürün kendisine göre kişiyi şekillendirdiği hepimizin malumudur. Ama bu bir toplumda yasak iken bir başka toplumda helal olma anlamında bir farklılık olmaz. Çünkü ahlaki kodlarla oynanmadığı müddetçe böyle bir sonuçla karşılaşmanız mümkün değildir. Âmâ toplumların ahlaki değerlendirme kriterleri menfaat ve çıkarlar olduğu için, günümüzde çok farklı ahlaki anlayış diye gördüğümüz insani yaşamdan uzak örneklere rastlamaktayız. Ahlak kodları dini kuşatırken din ahlakı kuşatmaz. Din ile ahlak arasında mantıksal anlamda Tam girişimcilik ilişkisi göze çarpar. Her dini yaşam ahlaki bir yaşamdır, âmâ bazı ahlaki yaşamlar ancak dini yaşam olabilir diyebiliriz. Tevhit dini bir yaşamı oluşturur. Allah’ı birlemeyenlerin yaşamlarında da hırsızlık adam öldürme, tecavüz gasp, canlıya zarar verme gibi eylemlere rastlamayabilirsiniz. Dolayısıyla ahlak kodlarında bu davranışların şekli insanın yaratılış kodlarına yerleştirildiği için, bu eylemleri rahatlıkla görürüsünüz. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, ahlak herkes için gereklidir. Ahlakın genel donanımında ciddi bir ayrışma ve çözülme meydana geldiği yerlere Allah bir uyarıcı göndererek onları yeniden yaratılış kodlarına yönelmelerini istemektedir. Yönelmeyip direnen ve kendi oluşturdukları hayatın da doğruluğunu iddia edenleri helak etmiştir.

Tarih boyunca insanların helakına bakarsanız, Yaratıcıyı inkâr etmelerinden dolayı insanların yok edildiğini göremezsiniz, âmâ ölçüyü tartıyı bozduklarından dolayı, aynı cinsler arası cinsel sapıklık olduğu zaman, faiz tefecilik arttığı zaman, hile yalan kandırmaca, adaletsizlik mazlumları ezme ve zalimlerin zulmünde sınır tanımaması Örneğin Firavunun yaptıkları gibi, işte o zaman helak kaçınılmaz olmuştur. Bu da gösteriyor ki ahlaki ilkeler dinden öncelikli gelmektedir. Ahlak içinde zaten dinin büyük çoğunluğu var ancak, bir kaç dini özellik teistlerde olmasına rağmen inançlı olmayanlarda olmayabiliyor. Bunlardan dolayı da Allah bir toplumu helak etmiyor. Helak olmanın açık göstergesi ahlaki çöküştür. Ahlaki çöküşün olduğu bir ortamda dinden bahsetmek sadece bir avunma ve kandırmaca olur. Çünkü ahlak yoksa din orada çok iğreti durur ve yönelen kişinin yaşamında onu kurtaracak bir varlık olarak işlev görmez.

Bu iki kavram zaman zaman birbirinden bağımsız ve hiç alakasızmış gibi değerlendirildiğini gördüğüm için bu açıklamayı yapmak zorunda hissettim kendimi... Hepimizin şahit olduğu yaşam alanımızda bazı durumlar var ki onlar çok önemlidir. Mesela asfalt yollarda bozulmalar olduğu zaman onlara yama yapıldığını biliyoruz. Ama asfalt yol yoksa önce yolun yapımı gerekli daha sonra aşınma ve deformasyon oluştuğunda bunları yeniden aslına uygun hale getirmek gerekli olur. İşte Din de, ahlakta meydana gelen deformasyon ve aşınmaları tamir etmek ve varsa uygun olmayan ahlak dışı kabuklar, onları kazıyarak önce yaralar açar daha sonra o yaraları sağlıklı iyileştirmeye çalışır. İşte, dinin hayattaki en önemli fonksiyonu budur ahlak içinde... Ancak tevhit dinin özüdür. Allah’ı birleyen bir dindar, ahlaki değerleri hayatında uyguluyorsa her zaman dindar olmayan ahlaklı birinden daha değerli ve önemlidir. Ancak ahlaki değer sistemleri yerlerde sürünen birinin iyi bir dindar olması mümkün değildir. İyi bir dindarlık iyi bir ahlaki yaşamdan geçer. Ahlaki yaşamı iyi olan ama dindar olmayan birine şahit olabilirsiniz, ancak ahlaki değeri kötü olan bir dindar düşünemezsiniz. Eğer ahlaksız olmasına rağmen hala dindar olduğunu iddia edenler varsa, onların Allah'ın dini ile akaları yoktur demektir. Çünkü Dindarlık iyi bir ahlaktan geçer. Onun için diyorum ki hayat için önce ahlak gereklidir. Hz. Âdemin İlk yaratılmayla yerleştirildiği yaşamdan yeryüzüne gönderilmesindeki etken, onun dinden uzaklaşması değil ahlaki olmayan bir eylem içine girmesidir. Doyumsuzluk ve sürekli kalma arzusu insanın kendisini farklı görme isteği ahlaki bir zafiyettir. Asla Âdem as. Allah'ın varlığı ile ilgili bir sıkıntısı yoktu ama bu zafiyeti onu yeryüzüne indirdi. Görünen kısmıyla böyle, ancak biz imtihanın muradı neydi onu bilmiyoruz onu ancak Rabbimiz bilir. Onun için bu konuyu fazla deşme niyetinde değilim...

Şunu özellikle herkesin idrak ederek yaşaması gerekir ki, Allah, ahlaksız bir dindar toplumu ahlaklı ama yaratıcıyı kabul etmeyen bir topluma karşı desteklemez. Çünkü ahlaklı yaşamda yaratılış kodlarına göre bir yaşam devam ederken, ahlaksız bir toplumda yaratılış kodlarına uyulmadığından ifsada gitmiş bir topluluk olur. Allah fesada giden bir toplumu desteklemez. Bu gün İslam dünyası diye bildiğimiz ve öyle görmek istediğimiz bu coğrafyanın en büyük açmazı da budur. Ahlak yoksunu ortamlar hiçbir zaman ahlaki değerleri dikkate alan ortamları, dine inanmıyor olsalar da alt edemezler... Onun içindir ki, İslam dünyasının dinden önce ahlaki bir değişime ve ahlak medeniyetine ihtiyacı vardır. Bu medeniyetin içinde her canlıya yaşama imkânı olacak ve Yaratıcı o zaman bu dünyanın değişmez sanılan kaderine müdahale ederek onları yeryüzünün varisleri kılacaktır. Bunu dikkate almayan toplumlar ancak yok olacakları günün gelmesini beklemeye mahkûm olurlar.

Rabbim bizleri anlayan idrak eden ve hakikaten hakka tabi olan ahlaklı bir yaşamın canlı örnekleri eylesin ki, yeryüzünde şahitliğimiz anlam kazansın... Önce ahlak ve maneviyat diyen Merhum Necmettin Erbakan Hocamızın bu yaklaşımını bu günden baktığımda daha iyi anlıyorum ve ona da bu vesileyle Rahmet diliyorum... Rabbim bizi ahlakıyla yaşatan, imanıyla mücadele ruhunu şahlandıran kullarından eylesin...

Selam saygı muhabbet ve dualarımla...

Erol KEKEÇ/28.04.2022/15.51


 

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!