Bu Blogda Ara

17 Ocak 2022 Pazartesi

DOSTLARA MESAJ

  • Bu ülkenin tescillenmiş dinozorları, geçmişten günümüze hep karanlık ortamları mesken tutarak yaşam alanlarını korumaktadırlar. Ülkenin tek sahibi kendileriymiş gibi davranarak, aklı git gelleri oynayan bir toplumda duygusal baskı kurmaya çalışıyorlar. Bu dinozorların sisli havadan faydalanarak yıllardır sizin değerlerinize karşı savaşmaları yetmiyormuş gibi, bir de sizin değerlerinize sahip çıkıyormuş gibi sizin yanınızda görünmek istemeleri hakikaten çok acı… Sorgulamayı bir kayıp olarak gören, Ülkemin ey uyuyan nesilleri! Bizler aklımızı kullanmak için, bizimle aynı düşünmese bile bizim sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz değerlerimizden dolayı düşman edinilmiş olanları, aynı düşünmüyor diye ötelemenin kimseye faydası olmayacağını aklımızdan çıkarmayalım. Biz bazı sorgulamaları yaparken, benim hayatımla taban tabana düşman olan ve beni bir kaşık suda boğmak için fırsat kollayanların kulvarlarına girebiliyor ve onların benim için hazırladığı kaftanları giyebiliyorsam, bunu sorgulamam gerekmez mi; acaba bu benim değerlerimden nefret edenler ne zamandan beri bana dost oldular diye… Şunu unutmamak gerekir ki bu ülkenin dinozorları sizin duygusal yanlarınızdan istifade ederek sizin ellerinizle sizin içinizden olup sizin istediğiniz gibi olmayanları sizinle birlikte boğma peşinde! Bu gaflete gelenler, o dinozorların birer ayak oyuncağı olduğunu anladıklarında kendileri de olmayacağını bilsinler. Ülkemiz hakikaten ciddi dönüşümlerden ve travmalardan geçiyor, bu dönüşüm biraz da bizim dışımızda dünyaya düzen vermek isteyen güçlerin istekleri doğrultusunda yaşanmakta. Ülkemiz içindeki olumsuzlukları sorgularken baskın ve etken olan dış etkileyicileri hesaba katmadan sadece lokal etkenlerle yola çıkarsak doğruya ulaşma imkânımız olmayacaktır. 18 yıllık iktidarda olanları, benim kadar sorgulayan ve uyarılarda bulunan açık sözlü insanların çok bulunduğuna inanmıyorum. Yaptığım ve yazdığım her kritik gerekli yerlere ulaştığında aldığım cevaplar, kıymetli kardeşimiz bu hatırlatmalarınız için size şükranlarımızı iletiyoruz, inanın ki iş başında olan arkadaşlarımızın hepsi sizlerin teveccühlerine layık olmaya ve sizlerin umutlarını korumaya yönelik her türlü çabanın içindedir. Ayrıca duyarlı bir insan olarak sizleri kutluyoruz tüm uyarılarınız dikkate alınacak ve üzerine titizlikle gidilecek şeklinde olmuştur. Evet dostlar bizler bu uyarıları yaparken karalamak, parçalamak ötekileştirmek veya bir çıkarımız olmadığı için kızgınlıklarımızı yansıtmak olarak yapmadık buna Allah’ım şahittir. Peki neden bunları yaptınız diyebilirsiniz, ben teslim olanlardanım ve sadece rabbime kulluk yaparak şahitliğimi gereği gibi yapmak zorunda olduğum için doğru olduğunu bildiğim ve temellendirebildiğim bilgilerim ölçüsünde bunu kendime bir sorumluluk olarak gördüğümden yaptım. Ben Müslümanım diyen herkesin de bunu yapması gerektiğine inananlardanım… Bunu neden anlattığımı merak edenler olabilir, böyle bir kişiliğe sahip olan biri olarak, küfredenlerin küfürlerinin daha geniş alanlara ulaşması için kendilerine dayanak arayan dinozorların kolluk değneği olmayalım derim…Biz adaletin hakkaniyetin yanında olalım ve sadece Hakkı hak olduğu için hatırlatalım, hakkı korumak isteyenler bugün olmasa bir başka gün bunu anlayacaklar…Ancak benim değerlerimi bir kaşık suda boğmak isteyenler beni anlamadıkları gibi boşluğumdan faydalanarak imha edecekleri günün hesabını yapacaklar. Benim naçizane önerim, bizi imha etmek isteyenlere bu fırsatları vermeyelim ama benim adamım veya yakınım diyerek hakkı adaleti çiğneyenlerin her yaptığını da mutlaka bir bildiği var diyerek kutsallaştırmayalım…Kullar yanlış yapar bu bizim kul olmamızın bir nedenidir, âmâ bilerek yapar mı yapmaz. Anlaşılan o ki,18 yıllık iktidarla İslami değerler bütünleştirilerek bir saldırı yapılıyor. Yönetime sadece şu yanlışlarınız var diyerek saldırılmıyor, her olumsuz tablo mutlaka dinle Müslümanların yaşamlarıyla irtibatlandırılarak piyasaya sunuluyor. Bu da bizlerin daha duyarlı ve hassas olmalarını gerekli kılmaktadır. Biz kendimiz doğru ve yanlışları hak ölçeğinde değerlendiremezsek birilerinin ortaya serptiği yemlerle zamanımızı geçirebiliriz o da bizim ve bu konuda emek sarf edenlerin emeklerine yazık olur. İmam Hatipli olarak, İmam hatiplerle ilgili Mütercimler denen zibidinin yaptığı açıklamalar hakikaten bana çok dokundu. İmam Hatiplerden şunlar şunlar çıkar başka ne çıkar demesi, öylesine sarf edilen bir yargı değil, o düşünülmüş ve programlanarak gelinip orada söylenilen bir sözdür. Peki, bu kadar bilinçli saldırı oklarının, ifsat tugaylarının her bir askerinin ağzından duyurulmak istendiği bir ortamda bunların ağızlarını mı tıkayalım yoksa alenen kötüleme ve karalama kampanyalarına ortak mı olalım? “İçinizden hayra çağıran kötülükten meneden bir toplum bulunsun…” Uyarısına uygun yaşamak olmalı ilkemiz diye düşünüyorum… Biz imam hatipliyiz ve ben bunu gittiğim her ortamda söylemekten utanmadım hatta konferans için gittiğim bazı liselerin Müdürleri, hocam ne olur öğrencilerimize İmam Hatipli olduğunuzu söyleyin demişlerdi…Biz, biz olarak yaşarsak, bizi bizden almak isteyenlere fırsat tanımamış oluruz. Sorumluluk sahibi olmak çok ağır yükümlülükleri beraberinde getirir, o yükümlülükleri hakkıyla bizler yerine getirirsek inanıyorum ki çıkar ve menfaatleri için her ortamı kuşatan çıkar lobileri de dayanacak güçten yoksun kalacaklardır. Bunun yolu bizim elimizde, kim nerede ne zaman bulunursa bulunsun, bulunduğu ortama erdemli yaşamının tohumlarını saçan birer yürek bahçıvanı olmalıdır. Bizler erdemli bahçıvanlar olduğumuzda erdemli bir toplumun fidanları görünmeye başlar ama ne şiş yansın ne kebap diye hareket edersek ne biz kalırız ne mesajımız… Bal tutan parmakları biz kırmazsak, bir gün o bal tutan parmaklar parmaklarını gözümüze sokar…Bu topluma vereceğimiz mesaj insanların emin olduğu, emanetlerini getirip rahatlıkla teslim edeceği bir yaşamı canlandırmaktır. Düşmanlarımız dahi, bunlar ancak doğruya şahitlik ederler dedikleri gün bizim diriliş günümüzdür. Selam olsun hakka tabi olanlara ve yarına umutla bakıp sadece Rahman’a kulluk yapanlara! 16/09.2020/Erol KEKEÇ

5 Ocak 2022 Çarşamba

YOK OLUŞUN BAŞLANGICI ADALETSİZLİKTİR!

Sosyolog-Erol KEKEÇ
09.07.2014
“Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler yok olurlar.”HZ.MUHAMMED 
“Allah, adildir adil olanları sever… Bir topluma olan kininiz sakın sizi adaletten uzaklaştırmasın…”AYET
Toplumların yok olmasına ve tarihin çöplüğünde yer almalarına neden olan en önemli faktör, adaletsizliğe göz yummalarıdır. Kendi yöneticilerinin fevri davranışlarını görmezlikten gelenler, bir gün yok oluş hırıltılarıyla karşılaştıklarında hiçbir gerekçe ileri sürme hakkına sahip değillerdir…
Tarih, adaleti bir sakız gibi çiğneyen nice zalimleri, toprağın derinliklerine bıraktı, ne adları kaldı ne sanları… Her zalim, döneminde en doğru olduğunu iddia ederek zulmünü sürdürür. Zalimlerin zulmü ellerindeki megafonları sayesindedir, megafonları aldığınızda güçlü ve kuvvetli olduğunu sandığınız nice zalimler fare gibi girecek delik ararlar.
Sokrates’i ölüme mahkûm edenler, adaleti yok ederek, tarih önünde kendilerinin mahkûmiyetine karar verdiler. Çünkü tarih zalimleri adil bir şekilde yargılamaya tanıklık eden bir insan gibidir. Bu yargılama süreci hep var olmuş ve var olacaktır…
İslam tarihine baktığınızda, zalim bir Emevi yönetiminin, yine bir başka zalim olan Abbasiler tarafından ortadan kaldırıldığını görürsünüz. Abbasîlerde zalim iktidarlarını yiye hayatlarının sonu ile ödediler. Şunu rahatlıkla görebiliyoruz, her zalim iktidar bir başka anlayış ve yönetimin palazlanmasıyla ortadan kalkmaktadır. Cumhuriyet döneminde bu topraklarda yaşanan acılı sahneler küçümsenemeyecek bir çıldırmışlık geçmişine sahip bir iktidarın, nasıl var olduğunu gözler önüne sermektedir.
Öyle yönetimlere şahit olduk ki, hepsi özünde baskı ve zulüm barındırmasına rağmen tek farkları, baskı ve zulümlerini dayandırdıkları kaynaklarıdır. Özellikle Ortadoğu’daki yönetimlerin çoğu zulümlerini din adına yaparken, Batı patentli yönetimler ise toplum ve demokrasi adı altında zulümlerini sürdürmektedirler. Suudi Arabistan da yönetim zulmünü dine dayandırmaktadır. Aynı uygulama İran’da da göze çarpar. Türkiye’deki 80 yıllık baskı ve zulme baktığımızda tamamıyla çağdaşlık, demokrasi ve laiklik adına zulümlerin yapıldığını görmekteyiz. Bu durum baskı ve şiddetin her yönetim sisteminin kendi geleceğini ve istikbalini koruma adına gerçekleştirdiğini ancak tek farklılığının baskının kaynağının farklı olmasıdır…
Son 11 yıllık Ak parti iktidarı döneminde yönetimin değiştiğini ve açık topluma doğru bir gelişmenin göze çarptığını hep anlattık. Bunu söylerken de geçmişten gelen baskı ve dayatmaların yerini daha özgür ve bireysel yeteneklerin geliştirileceği ortamlara bırakması toplum olarak bizleri hem heyecanlandırdı hem de gelecek hakkında oldukça umutlandırdı… Bu umutlarımızın devam etmesi, ancak bu sürecin baskı ve dayatmalara bünyesinde yer vermemesinden geçer. Ancak toplum genetiğimize yerleşmiş ve kazınması oldukça zor olan bazı tutum ve davranışlar yöneticilerin durum belirlemesine neden olacağından, gelecek hakkında çok fazla rahat olmamızı gölgelendirdiğini söyleyebilirim. Geçmiş böyle geçti bunu unutmak kolay mı, elbette herkes bedelini ödeyecek anlayışları bazı zamanlarda olduğundan fazla sert tepkilere neden olabileceği için, bulacağı karşılıkta o orada orantısız olabiliyor. Orantısız güç ve baskı, beraberinde hep dikta anlayışları ve adaletsiz uygulamaları getirir. Bu tarz geleceklerin oluşmasına zemin hazırlamamak için, ne olursa olsun asla adaletten taviz vermemek gerekir. Bize yapılmış olan olumsuz uygulamalar var diye, bu uygulamaları yapanların eylemlerini referans göstererek, aynı dehlizlerde yürürsek o zaman bir topluma olan kinimiz bizi kesinlikle adaletten uzaklaştırır, istişareden ve danışmadan uzak bir anlayışla diktatör olur çıkarız.
Bizi destekleyenlerin duygusal beklentilerine hitap ettiğimiz sürece onlar da bizim yaptığımız olumsuz çıkışları görmeyecekleri için, bizleri cezalandırma gibi bir eylemin içine de girmeyeceklerdir. Bu süreç “körlerin ve sağırların birbirini ağırlamasına dönüşürse”, Allah korusun, toplum olarak yok oluşun kıyısında konaklamaya başlarız ki, bir rüzgâr bizi alır ve götürür. Nice toplumlar vardır ki, onlara ne bir gazap indi ne de üzerlerine taş yağdı, “onlara sadece bir rüzgâr esti ve onların kökünü kuruttu, şimdi onlardan geriye hiçbir şey kalmadı…”


14 Haziran 2021 Pazartesi

BİLMEK İLE İNANMAK AYNI YERDE BULUŞUR MU?

İnanmak ile bilmek arasında ulaşılması imkânsız bir uzaklık vardır. İnanmak, kendi becerilerimizle ulaşamadığımız konular hakkında inanarak içinde bulunduğumuz sıkıntı ve endişelerin verdiği rahatsızlıktan biraz olsun rahatlamaktır. Oysa bilmek öyle değildir. Bilmekte başlı başına bir istek heyecan ve arayışın doyuma ulaşması söz konusudur. Bilerek onaylamak veya kabullenmemek bilinçli bir tercihtir. Bilinçlice yapılan eylemler, ne olduğunu anlamadan gücü yetmediği için kabul ediyor gibi görünüp inandım denilen eylemlerle aynı düzlemde asla değerlendirilemez. Bilinçlice kabullenmek bir bilgi sayesinde olur.Blinçsizce kabullenişin temel omurgası taklit üzerine kuruludur. Dolayısıyla taklitçi bir davranış ile bilerek yapılan eylemlerin aynı boyutta değerlendirilmesi mümkün değildir.

Hz. Ebubekir’e gelerek senin arkadaşın bunları anlatıyor, kafayı yemiş diyen müşriklere karşı,Ebubekirin o diyorsa doğrudur demesi sadece kuru kuruya bir kabulleniş ve arkadaşına toz kondurmamak için duygusal bir bağlılık değildir. Ebubekir, arkadaşının kim olduğunu nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu hayatındaki önem verdiği değerleri çok iyi bildiği için böyle bir sonuca gitmektedir. Bu da temellendirilmiş bir bilgi üzerine olan inanmanın ne kadar tutarlı sağlam ve kopmaz bağlanışı içinde barındırdığını göstermektedir.Allah,”İman edenler bilerek iman etsin, inanmayanlar da bilerek inanmasın diye kitabını apaçık indirmiştir. Bu da gösteriyor ki, bilgi her zaman ve her ortamda inanmadan hep yukarda olmuştur. İman bilgiden sonra gelmiştir. Bilgisi olmayan bir inancın ise hiçbir anlam ifade etmediği Kuran’ı kerim de birçok yerde anlatılmaktadır.

Bilmek, doğru düşünme ve doğru eylemleri ortaya çıkarır. İnsanlar genellikle, hayatlarını bilgi olmadan duyduklarına inanma üzerine kurdukları için hayatın her aşamasında olumsuzluklarla karşılaşmaları mümkündür.

Çoğu ortamlarda inanan insanlardan oluşan topluluklarda, çıkmaza girildiği zaman, Allah’a göre her şey çok kolaydır gibi kendimizi rahatlatmak amaçlı söylediğimiz sözlerin arkasında çok ciddi bir inancın olmadığını gözlemlemekteyiz. Elbette Allah’a göre her şey çok kolaydır, ona göre kolay olması ve onun her şeye gücünün yetmesi benim sorumluluk alanlarıma karşı olan görevlerimin sorumluluğunu da Allah’ın yerine getireceği anlamı çıkarılamaz. Oysa insan kendisiyle alakalı çözemediği veya çözmek için kafa yorup enerji harcamadığı konularda, Allah’a göre her şey çok kolaydır diyerek kendince bir çıkış yolu bulduğunu sanmakta ve inancının da ne kadar güçlü olduğunu dolaylı olarak anlatmak istemektedir. Bu tarz çıkışların kuru softalık ve cehaletten kaynaklandığını görememek insanın kendisini imha etmesi olur. ”Siz Allah’ın sünnetinde bir değişim bulamazsınız…”Uyarısı böylesi basitlikler üzerine kurulan hayatları köklü temellere oturtmak amaçlı olduğunu düşünüyorum.

Bilenler ile sıradan inanışların değerlere sadakatindeki direncin çok farklı olduğunu görmek mümkündür. İnanma üzerine oturan yaşamlar, inandıklarının tersi istikamette sarsıcı bir uyarıyla karşılaştıklarında uyaran doğrultusunda inandıklarını rahatlıkla değiştirme yoluna giderler. Bun en açık örneği de İsrail oğullarının denizi geçtikten sonra birkaç günlük bir bekleme sürecinde tapmak için Samiriden bir buzağı yapmasını istemeleridir. Hemen inanma rotaları değişiyor ve farklı bir tapınma unsuru oluşturuyorlar. Yaşamlarında inanmanın baskın olduğu toplumların yaşamları ve tutuculukları çok değişkendir ve bunların sürekliliğine güvenilmez. Ortam, zaman ve uyaranların etkileme şiddetine göre yön değiştirebilirler. Âmâ bilgi üzere olan yaşamlar, idrak süzgecinden geçirilerek bilinçlice bir tercih yaptıklarından dolayı onların değerlerine sadakatinin sürekliliği ancak yaşamlarıyla son bulur. ”Ben ve bana tabi olanlar biz bilerek bu yola çağırırız…”Diyen elçi, bilginin iman etmedeki etkisinin ne kadar kuvvetli olduğunu da ortaya koymaktadır.

Bir bilgi üzerine hayatlarını ikame etmeyen toplumlar, bilgi üzerine yaşayanların kobayı olarak kullanılırlar. Tarihin her döneminde bunu görmek mümkündür. Bugün yaşadığımız çağa baktığımızda bilgiye kim sahip ise diğerleri onların önünde el pençe divan durmaktadır. Yaşamsal alandaki donanımların doğru çalışması için, yaşama ait yasaların bilinmesi gerekir. Bu yasalardan haberi olmayanların ben bunların hepsini biliyorum, Kur’an’da var diyerek sığ ve basit anlayışlarını Kur’an’ı referans alıyormuş gibi davranmaları tam bir fiyaskodur. Kur’an’ı referans alanlar, onun gösterdiği ortamı doğru anlamaya çaba harcarlar. Hiçbir çaba ve gayret harcamadan bu bana verildi diyerek başkalarını buna inandırmaya çalışanlar cehaletin zirvesine demir atarlar.Allah,yaşama dair tüm koordinatları belirlemiş ve o çerçevede mücadele edildiği zaman insanlığın doğru bir yörüngede yol alacağını anlatmıştır. Ancak biz böyle bir arayış çaba ve istek oluşturmadan her şeyi inanarak çözeceğine inanan yaşamları arzular olduk. İnanarak hayatı düzenleyeceğini düşünenler varsa öyle bir yaşam Allah’ın sünnetinde yoktur. Elçilerin yaşamlarında normal akışa aykırı mucizeleri gündem yaparak bunlar Allah’a göre çok kolay demekle insan, aklına kendisine ihanet etmekle kalmayarak Allah’ı kendisi için bir kolluk kuvveti olarak görmeye çalışmaktadır.

Allah’a göre her şey çok kolay ancak Allah, işlerin insanın kendi çaba ve mücadelesine bağlı olarak devam etmesini istemektedir. Bunun için yaşadığı ortamı tanımayan hayatın üzerine oturduğu dinamiklerin oluşum gelişim ve devamlılıklarının neden kaynaklandığını bilmeyenler, bütün bir insanlığın yaşamına dair sorunları çözeceğini ancak inanıldığı taktirde çözüleceğini söylemekle çok büyük bir yalan söylerler ancak kendileri bunu idrak edemezler.

Okumayı bir külfet görenler ve okumadan ben bunları yaparım iyi ki bu kadar okumadım cahil kaldım gibi açıklamalar iç dünyanın karanlık dehlizlerinden çıkan ortamı karartacak cehalet gazının etrafa koku salmasıdır. Cehalet gazıyla gazlanmak, insanları dönüşü olmayan bir çıkmaz sokağın imha timlerinin kurşunlarına hedef yapmaktır. Cehalet gazıyla gaza gelenlerin bu gazın etki alanından çıkarak bilen ve idrak eden yaşama kucak açmalarını beklemek kolay olmaz. Çünkü onlar inanarak bu aşamaya gelmişlerse, bundan sonraki yaşamlarını bilerek geçirmelerini istemek onları ölüme çağırmak gibi algılanır. Onlar inandıkları ile olan ilişkilerini kutsayarak devam ettirdikleri için, hayatlarındaki yanlışları onlara izahata kalkarsanız, sizi inanca saldıran olarak tanımlayıp hakaret ve küfretmekte bir sakınca görmezler. Çünkü onlara göre, onlara yapılacak bir kritik onların inandıklarını söyledikleri ilahi değerlere yapılan bir saldırı olduğunu söyleyecek kadar da süreci çarpıtmakta bir sakınca görmezler. Yani inanarak yaşayanlar bilerek yaşayanların varlığını kabullenmezler. Bilerek yaşamak sorumluluk,emek,gayret sabır, istikrar,kararlılık,ahlakilik,adalet ve gerektireceği için bu külfetin altına girmeyi düşünmezler. Allah’ın güç ve kuvvetinin kendileri için taksim edilmiş bir lütuf olduğunu iddia ederek çevrelerindeki insanları hipnotize ederek onların da papağan gibi kendilerini taklit etmesini beklerler. Böylesi yaşamlar her zaman ve her ortamda İlahi eksende düzgün doğrusal bir yaşam grafiği oluşturacak hayatın kendileri için bir tehlike olduğunu anlatarak bilgi üzere yaşamın ortaya çıkmasını asla istemezler. Çünkü bunlar cehaletin taşıdığı su ile değirmenlerini döndürür ve menfaat üzere kurulu hayatlarını yarınlara taşımak isterler.

Ey Allah’ın kulları bilerek yaşamayı inanarak yaşama tercih etmediğiniz sürece sömürülen birer kobay olmaktan asla ve asla kurtulamayacaksınız ne derse doğrudur diyebilmek için o yaşamın en ince ayrıntısına kadar bilgisine sahip olmanız gerekmez mi? Bu bilgiye ulaşırsanız o zaman karar vermede de zorluk çekmezsiniz. Ancak bir hususu inanarak onaylıyorsanız biliniz ki, inandığınız ve inanmaya sizi ikna etmiş olanların uyaranlarının şiddeti değiştiğinde sizin inandığınız olay kişi ve nesnelerde kendiliğinden değişecektir. Eğer bir yerde çalıştığınız için geçiminizi sağladığınıza inanıyor ve Allah’ın sizi yaşattığı için rızkınızı bir yere koyduğunu ona ulaşmak için mücadele edip ona kavuşacağınızı bilmiyorsanız, sizin ihtiyaçlarınızı kim karşılarsa ona bağlılığınız ve inancınız artar. Göklerin ve yerin tüm hazineleri Allah’ındır buyruğu sadece bir ninni gibi gelir.

Tüm bu açıklamalardan sonra şunu açıkça beyan etmeliyim ki, Allah’ın dini bilmeyi gerektirir. Neyi niçin neden ve nasıl yapmam gerekir ve amacım nedir, sorularının anlamsızlaştığı bir yaşamdan, görüntülemek için anlamlı bir sonuç elde edemezsiniz. Bilmediğimiz bir inanç sadece kuru softalıktır. Belli bir amaç için emanet verilmiş olan uzuvlarımızı amacına uygun kullanmadan anlamlı ve yarını olan hayatın kollarında ruhumuzu teslim edemeyiz. ”Ey insan bilmediğin bir şeyin ardına düşme, zira göz kulak ve kalp ondan sorumludur. Bu sorumluluğu taşıyacak bir yaşam oluşturmamız dileğimle…

Sabahın içindeki tüm hayırların kâinatı kuşatmasını rabbimden niyaz ederek selam sevgi saygı ve muhabbetlerimi iletiyorum…

Erol KEKEÇ/14.06.2021/07.10



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!