Bu Blogda Ara

1 Haziran 2021 Salı

DOĞRU BİLGİ DOĞRU EYLEME GÖTÜRÜR!

Bir toplumda insanların çoğunluğu meraklarını doyuramadıklarından dolayı, merak uyandıracak alanlarda geziniyorlarsa bunlar üzerinde etraflıca düşünmek gerekmez mi? Suyun kaynağında kirlenme olduğu zaman nasıl ki, yeni su kaynakları arayıp kirlenen sudan faydalanmayıp yeni arayışlara girişiyorsanız, bilgi kaynakları da böyledir. Bilgi kaynakları güvenirliliklerini kaybettiğinde kendiliğinden doğal arayışlar oluşmaya başlar.

Kendi ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman bu arayışın canlı örneklerine tanık olmaya başladık. Geçmişi çok karanlık olan, her türlü olumsuzlukla adı anılmış olanlar bugün insanlar için yeni bir bilgi kaynağı olarak görülmeye başlanmışsa, bilgi kaynağının başında oturanlar, acaba nasıl bir kaynaktan insanları bilgilendirdi ki o bilgiler güvenirliğini kaybetmiş ve meşru olmayan zeminlerde temiz kaynaklar aranmaya başlanmış diye hiç kendilerini sorgulamayacaklar mı?

Gündemi yakından takip eden biri olarak yazıyorum. İllegal bir yapılanmanın gençliğin büyük bir bölümü tarafından dinleniyor olması ve insanların bu konudaki kanaatleri de söylenenler hiç de yabana atılacak türden değil diye görüş belirtmeleri hiç mi üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmuyor? Hep insanlar suçlu böylesi adamların sözüne inanılır mı, bunlara inanacak kadar insanlar gerçeklere gözlerini kapamış olamaz gibi oturduğunuz yerden ahkam kesmeniz sizin içinde olduğunuz karanlıkları aydınlatmayacağını çok iyi anlamalısınız…

Organize suç örgütü lideri olarak tanımlanan şahıs son bir ay içinde 8 adet video konuşması yayınladı ve herkes tarafından da ilgiyle izlendi. Meşru olmayan yaşamlar meşru olan konuları anlatarak insanları bilgilendirmek istiyorsa, insanın aklına şöyle bir soru geliyor, acaba meşru olarak bu konularda görev başında olanlar neleri anlatmadılar ki, insanlar bu açlıklarını bu tip dillerden öğrenme gereği duyuyorlar. İnsanlar doğru bilgi almak ister, aldıkları bilgiyle yaşamları arasındaki bağlantıyı da çok iyi kurar. Belki hemen dillendirmezler ama çok iyi bir gözlemci oldukları muhakkaktır. Bu gözlemciliğin getirmiş olduğu bir farklılık olsa gerek, yetkili birimlerden daha çok, hiçbir resmi yetkisi olmadığı halde yetkisi dışında kalan ama insanları ilgilendiren konulardan bahseden bu zatları dinlemek için meraklanmaktadırlar. Diyeceksiniz ki ne merakı, videoların izlenme oranlarına baktığınız zaman anlattıklarımı ne kadar da doğrular nitelikte olduğunu sizler de göreceksiniz. Toplum doğru bilgilendirilmeye ne kadar aç…Peki doğru bilgi doğru olmadığına inanılan insanlar tarafından nasıl verilir diyebilirsiniz haklı olarak. Yanlış bilgiler doğru olduğuna inanılan insanlar tarafından nasıl verilebiliyorsa, doğru bilgiler de yanlış olduğuna inanılanlar tarafından tabi ki verilebilir. Genellikle insanlar bu anlayışla o alanlara yönelerek içlerindeki doğru bilgi açlığını bu yolla doyurmaya çalışmaktadırlar.

Bir ortamda herkes aynı şeyleri anlatıyorsa orada kimse bir şey anlatmıyor demektir. Bizim insanımızın bilgilenme kaynakları genellikle televizyon ve gazeteler olmaktadır. Bu iletişim kanalları da ya sadece aydınlıkları anlatıyor ya da her taraf karanlık hiç aydınlık yok diyerek bağırıyor. Millet kayıtsız şartsız teslimiyet ile kayıtsız şartsız muhalefet mantığından usandı ve bu oluşumların dışından gelecek seslere kulak vermeye başladı. Son dönemde gündem oluşturan videolara da bu mantıkla yaklaşarak içinde farklılıklar olabilir mi acaba diye dinlediler, sonrasında geldikleri nokta yayınlanacak bir sonraki videoyu sabırsızlıkla beklemek oldu. Bu sürecin oluşmasına neden olan ne o videoyu dinleyenler ne de o videoyu yapandır…Bu süreç bunların dışında oluştuğu için bu iki unsuru bir araya getirmeyi başardı.

Organize suç örgütü diyerek geçiştirmek öyle kolay olmuyor, toplumda yarattığı karşılığa baktığımızda sosyolojik tahlilinin yapılması gerektiğine inanmaktayım. Dijital çağda yaşadığımızı sanıyorum ülkenin önemli makamlarını işgal edenler hala fark etmemiş olmalılar ki, söyledikleri artık karşılık bulmamaya başladı. Dijital çağın en önemli yanı çok kısa sürede insanları birbirinden haberdar etmesidir. Aynı zamanda bilgi aktarımına çok ciddi etki etmesidir. Kısa sürede sizin ağzınızdan çıkan bir söz mesafeleri dikkate almadan kitlelere ulaşabiliyor. Böyle olmasına rağmen önemli makamlarda bulunanlar hala feodal yaşamda seyreder bir algı ile insanlara yaklaşmaktadırlar. Bu anlayış insanın kendi sonunu kendisinin sonlandırması anlamı taşır. Yani eskisi gibi insanları bilgilendirmediğimiz zaman bunlar gizli kalır mantığı çöp oldu. Sizin attığınız her adım ve sarf ettiğiniz her söz kayıt altına alınmaktadır. Bu kayıtlar sizin en zayıf anınızda ya da sorumlu olduğunuz insanlarla aranızdaki bağlar zayıfladığında ve güvensizlik oluşmaya başladığında rahatlıkla kullanılacak zamanı bekler. Sorumlu makamlarda olanlar bunları çok iyi analiz ve tetkik etmeleri gerekir. Bu sorumluluğu yerine getiremeyenler adına bir başkası bu alanları doldurduğu zaman sizinle kitlenizi karşı karşıya getirme ihtimali çok yüksektir. İşte geldiğimiz nokta da böyle bir durumun olduğu aşikardır.

Suç örgütü lideri olduğu iddia edilen şahsın bilgilendirmesine bakıldığında, devletin en üst makamının etrafının sarıldığını dolayısıyla üst makamın toplumda nelerin olduğundan haberdar olması mümkün değil derken bu gerçekliğe de doğrudan değinmektedir. Bu yaklaşıma baktığımızda insanların merakla bekledikleri ve bilgi sahibi olmak istedikleri konulardaki açlıklarını bu yollarla telafi ettiğine şahit olmaktayız.

Devletin asli görevlerinden birisi de halkını doğru bilgilerle en açık şekilde bilgilendirerek şeffaf olmaya özen göstermesidir. Son iki yıldır küresel salgından etkilenen ülkemiz yeterli bilgi kaynaklarıyla bilgilendirilmedi bilgilendirildiyse de anlatılan bilgiler genel bir güven oluşturamadı. Bu güvensizlik birçok alanda sorgulamaları da beraberinde getirdi. Sebebi ise önemli bilgilerin verilmesi gereken konularda üzerinde ciddi çalışmaların ve değerlendirmelerin olduğu bilgilerden oluşmadığı için güven bunalımı yaşanır oldu. Tekrarlanan bu sürecin düzeltilmesi gerekirken, bu yanlışlar birer doğruymuş gibi dayatıldı ve bunları kabul etmeyenlerin büyük bir kısmı da potansiyel düşman olarak görüldü. Bu anlayışlar en üst perdeden dillendirildiği zaman bu anlayışların peşinden koşan tebaa da gece gündüz bunları dillendirerek bu anlayışların dışında kalanlara küfür hakaret ve düşmanlığı bir ibadet aşkıyla yerine getirmenin huzurunu yaşıyordu. Yani siz kendinizden kendiniz olmayanları dışlayıp onların seçenek aramasına sebep olmanıza rağmen sorumlu olarak bu insanları gördüğünüz sürece, hangi ortamda hangi zamanda nasıl bir yönlendirme mekanizmasıyla karşılaşacağınızı kestiremezsiniz. Bu süreç böylesi bir keşmekeşliğin sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu sürecin kontrolden çıkarak nereye gideceğini kestiremiyor olmakta, sizin sahip olduğunuz bilgi kaynaklarının inandırıcılık özelliğini kaybetmesi ve olayları yönetme becerisinden yoksun olmasından kaynaklanır.

Evet, İnsanların doğru bilgi alma özgürlüğü ortadan kalkar ve sadece verilen bilgilerin doğruluğu dayatılırsa, dayatılan her şey inandırıcılığını kaybederek yaşam alanına girer. Ondan sonra insanların bilgi kaynakları ansızın rota değiştirir, farklı bir raya geçen ve makas değiştiren tren gibi yol alır. Bunun en olumlu yansıması ne olur dersiniz toplumsal uyanış destanının okunmasına neden olabilir. Hep birlikte doğru bilgi kaynaklarına ulaşarak doğru bilgilenenlerden olmak ümidiyle, selam saygı ve muhabbetlerimle…

Erol KEKEÇ/01.06.2021/00.34



31 Mayıs 2021 Pazartesi

KAÇ PARALIK ADAMSIN PARAN KADAR KONUŞ

 Dünyevileşmiş yaşamlar insanlığı tanımlarken, “kaç paralık adam o” veya “Paran kadar konuş, daha olmazsa kilon kadar para sayarım gibi ifadeleri kullanır; sizler de bunların kullanıldığına çoğu zaman şahit olmuşsunuzdur. Yaşam kültürünün bu olduğu ortamlarda, parasızlık itibarı kaybedilmiş yaşam olarak bilinir ve ona göre bir değer verilir. Bu değer algısının küresel bir salgın gibi yayıldığı ve saatte 500km hızla ilerlediği bir yaşamda değer sistemlerinin baştan aşağı sorgulanması elzemdir.

“Kaç paralık adam” ifadesi aslında kuşatılmış bir kültür dinamiğinin beyinleri ne kadar da işgal ettiğinin ifadesidir. Bu ifadenin yediden yetmişe her ortamda kullanıldığı toplumlarda ciddi bir değer değişiminin yaşandığı muhakkaktır. Önünüze çıkan ve sizinle iletişim kurmak isteyen kişinin üstünü başını gözleyerek ya bağlantı kurulmasına ya da dönüp gitmeniz gereken bir kişi olduğuna karar verirken, aslında sizin o kararınızı belirleyen iç dinamik değil, doğrudan uyarıcıdan aldığınız enerjidir. Yani uyaranın, sizde kendisiyle alakalı değerli bulacağınız imkân ve donanımlar varsa durup dinleme ihtiyacı duyuyorsunuz, o imkanların olmadığına inanıyorsanız bakmadan basıp gidiyorsunuz. Bu da değerlendirme kriterinizin onun hakkında sahip olmadığınız güven ve eminlikle alakalı bir durum olmaktan çok, sahip oldukları veya olmadıklarıyla ilgili bir tavır alınmasında etkili olmaktadır.

Kapitalist ve modern yaşam tarzının insanlarda oluşturmak istediği kültür biçimi, sizin kendi genetiğinizi işgal etmesine rağmen, bu yaşama ait olmayan ideal değerlerle kendinizi tanımlayarak o değerlerin oluşturacağı bir yaşamda, kendinize yer belirlemeye çalışmanız, tamamıyla kokuşmanın göstergesidir. Maddi ölçütleri olan ve niceliksel ölçmenin dışında insani değerlendirme kıstasınızın olmadığı bir yaşamı, gaibi bir hayatın yönlendirmesini bekleyemezsiniz. Ne yazık ki bizim toplumu dikkate alarak konuştuğumuz zaman fakirlik imkânsızlık dendiği zaman itibarsız değerden yoksun bir yaşam algılanmaktadır. Mesela bu insanların yaşamını devam ettirmesi için onlara verilecek bir imkân en alt yaşam sınırı dikkate alınarak belirlenir. Nedeni ise çok fazla itibarı olmamasından ve bir süje olarak görülmek istenmemesinden kaynaklanır. Oysa yaşamla ilgili belirli ölçütler konulacaksa, öncelikle insanların en üst yaşam sınırlarının belirlenmesi elzem iken, böyle düşünülmez çünkü üst yaşam sınırı olamaz; nedeni ise sahip olanların ihtiyaç sınırı olamaz. Âmâ imkânı olmayanların biyolojik yaşamlarını devam ettirip yani bir hayvan olacak duruma gelebilmesi için dahi, ihtiyaç sınırı konulur. Nedeni ise bunların herhangi bir değerinin ve itibarının olmamasından kaynaklanır. Yaşam alanı içinde dikkate alınması gerekenler olarak sadece imkân sahipleri örneklem grubu içinde ele alınıp diğerleri için bunlardan yola çıkılarak genel yargılar oluşturuluyorsa, kaç paralık adam ifadesinin nelere muktedir olduğunu burada rahatlıkla görebilirsiniz.

Ülkenin Milli gelirinin tanımı yapılırken, tüm giderleri çıktıktan sonra geriye kalan birikimler, ülke nüfusuna bölünerek ortaya çıkan sonuç fert başına düşen milli gelir olarak gösterilir. Ancak fakir fertler hayatlarında böyle bir parayı göremezler. Ama ülkemizin gelir düzeyi nereden nereye çıktı diye insanların hipnotize edilerek ezberletilmesi sağlanır. Bakarsınız herkesin dilinde bitmek tükenmek bilmeyen bir söz nerelerden geldik, milli gelirimiz 3000 dolarlarda iken şimdi 10.000 dolarlara geldik. Nerede o para dediğiniz zaman istatistikler yalan mı söylüyor diye, bir de sen sahtekâr olursun, anlamıyorsan bilmiyorsan konuşmayacaksın diye bir de sana mahkûm muamelesi yaparlar. Evet dostlar, sizlerin değerini belirleyen ve size bir anlam veren, zenginin parasına para katarak yığması, sen de onun yaşadığı yerde olduğun için, senin de bir hakkın oluşuyor, (!)bu hak nüfusa bölünen gelirin rakamlarla anlatılmasındaki, o rakam sadece sana düşen, dolayısıyla senin ne değerin olabilir. Millî gelirin pay edilmesi safsatası tamamıyla bir kandırma ve uyutma kuralıdır. Üçüncü dünya ülkeleri bu uğurda tam bir çığır açarlar. Millî gelirin, sosyal adaleti tesis edecek düzeyde sizlerin yaşam koşullarını iyileştirecek bir görevi yoksa, siz de adamsınız demek için sarf edilen bir ifadedir. Asgari yaşam hayattan çıkarılıp onun yerine insani yaşam konduğunda, ayrıca insani yaşam ücretiyle alakalı görüşmeler değil de insani yaşamın üst sınırı ne olmalı diye bir ölçü tartışıldığı ve insanların insanca yaşaması için herkese sosyal adalet reçetesinin uygulandığını görürseniz, işte orada kaç paralık adam ifadesini göremezsiniz, kilon kaça diyemezsiniz, seni paraya boğarım çılgınlığını söyleyemezsiniz; orada hayat hakikatler üzerine oturur ve insanların değer ölçüsü de farklılaşır.

Bu açıklamaları, gelecek yaşam sürecimizin genç nesiller üzerinden bir değerlendirmesini yaparken, kültür kodlarımızı yerli yerine oturtamazsak, sağlıklı sonuçlara gidemeyiz de ondan bu konuları ele aldım. Paranın tek kurtarıcı olduğu ve paranın açamayacağı kapı yoktur gibi nesilden nesle aktarılan deyimleriniz toplumsal gelenek haline gelmişse, bunları konuşmak elbette hem gerekli hem de zorunlu olur.

Gençliğin kısa yoldan az zamanda çok imkanlar elde etmek isteyen bir nesil olduğunu konuşuyoruz. Doğru, böyle bir talihsizliği yaşadığımız ancak bunların sebeplerini bilmezsek konuşmamızın hiçbir anlamı olmayacaktır. Öğrenmelerimizin büyük bir çoğunluğunu gördüklerimizden ve örnek aldıklarımızdan öğreniriz; bunun dışında kalanları da okumalarımız ve gezmelerimizle elde ederiz. Peki açık yüreklikle soruyorum ve dosdoğru adam gibi de cevaplarını ortaya koymamız lazım. Genç neslimiz, bizim ahlak modelimizi mi örnek aldı yoksa hayali bir yaşamı mı örnek aldı. Har vurup harman savurarak israfta sınır tanımayan, haram helal ver Allah’ım bu kulun yer Allah’ım, haydi mücahidim yürü mücahidim her yol mubah mücahhhhhhhidim. Diyecek kadar meşrulaştırma marşları yazacak duruma gelmiş bir ortamın yeni nesli fiyasko bir yaşama sürgün edilmiş demektir. Ahlaksızlıkta öyle bir sınır tanımaz hale gelindi ki, yeni nesilden beklenen, Avrupalı gibi planlı programlı bir iş ama karşılığı ise en ilkel üçüncü dünya ülkelerinin gerisindeki bir hakkı, hak görmek. Peki böyle bir ortamda insanlar hep paranın kulu kölesi olacak düzeyde ondan başka bir şey düşünmüyor ve herkes kendisini düşünüyorsa, bunun sebebini nerede aramak gerekir. Gemisini kurtarıp kaptan olanların çöplüğüne bakmakta fayda vardır. Gemisini kurtaramayanlar dışlanır, alt tabakadan görülür sözlerine itibar edilmez, çocuklar böyle babaları ata yerine koymaz çünkü çocuklar için değerli bir baba, ne olursa olsun nereden olursa olsun, haram helal demeden bulup buluşturan, kimin hakkı olup olmadığına bakmaksızın, onların önüne çuvalla imkân sunan ve altına bir araba alıp hatta en iyi model ve markalardan biri olursa daha iyi olur(!)…

Bugün gelinen nokta itibarıyla baktığımızda, ahlaki ve dini değer sistemlerinin ciddi bir deprem yaşayan ve yıkılıp enkaza dönmüş bir belde gibi olduğu muhakkak. Onun yerini yeni ve çağdaş değer sistemi almış görünmektedir. Bu sistemin değer olmasının tek nedeni var o da sayısal ifadeyle anlatılıyor olmasıdır. Bir sistem düşünün ki, onun için en kutsal olan, nereden nasıl bulursan bul önemli değil, önemli olan ondan vergi veriyor olmandır. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ifadesi aslında insanın genetik ve fıtrata dayanan kodlarıyla oynamaktır. İnsanın fıtrat kodlarıyla oynadığınız zaman, fıtrat kodlarıyla ilgili bir yaşama hasret kalırsınız. Bugün böylesi bir hasretin yaşayanı ama özlemle o yaşamın arzulayanlarından olduğumuz kesin. Şunu anlayalım artık arzuladıklarımıza ulaşabilmemiz bizim kendimizde olanı değiştirmemizdir.

Sen yaratılan bir varlıksın benim gibi, senin de benim gibi değerin var, aynı düşünceleri düşünmemiş olsak da düşünen olarak aynı özelliklere sahip olduğumuzdan dolayı biz değerliyiz. Sen de değerlisin ben de o da…Bizi değerli kılan sahip olmak için çabalayıp onun yanına durarak kendimizi anlatmak istediklerimiz değildir. Sen bir öznesin senin değerin, neden değerli olduğunu anlamak, hayatını değerli kılan uğruna geçirmek ve elde etiklerinle yeryüzüne huzur ve mutluluk tomurcukları yaymak olmalıdır. Sen bunları yapmak için ayağa kalktığında insan olarak yaşarsın ve insan olarak bir değerin ortaya çıkar. İşte, o zaman “Ahsen’i takvim olursun…”Kaç liralık adamsın senin kilon kadar para vereyim diyenler varsa, o zaman sen bir hiçsin ve aşağıların aşağısına düşmüşsün ancak yananın kalmamıştır.

Çağdaş ve modern yaşamın yeniden tanımladığı kültürel kodlara göre bir hayat oluşturmak için harcadığımız çabaların hepsi boşa gideceğinden kuşkunuz olmasın…İnsan olarak ilminizle, birikiminizle, duruşunuzla hak ve adaletin şahidi olmanızla doğrudan yana ortaya koyacağınız tavrınızla bir değeriniz yoksa bir hiçsiniz demektir…Hiçlerin hiçle çarpımından bir başka hiç çıkar, hiçler yutan elamandır. Hayatınızı yutar, yutulmadan önce bir değer sahibi olalım…Marks’ın ben Hegel’in diyalektiğini tersine çevirdim. O Diyalektiğin başını yere ayaklarını yukarı getirmişti, ben ise ayaklarını yere başını yukarı çevirdim der. İşte ben de diyorum ki, Değer sistemimiz tarumar oldu bu tarumarlıktan kalan döküntü de olsa yaralı hücrelerimizi bir araya getirerek yeniden organizmayı ayağa kaldıracak zamanımız hala var, ancak köprüden önce son çıkışa hızla ilerliyoruz. Son çıkışa girmeden evvel değer sistemimizi ahlak adalet ve insanın yaratılış fıtratı üzerine oturtalım, yoksa elimizdeki değer kilomuzu ölçerek ağırlığımızın nereden kaynaklandığını herkese öğretecek ve sonrasında acılar eşliğinde ahlar vahlar arasında son nefes için perde açılacak…

Münzevi bir yaşam öğütlemiyorum aksine tüm münzevilikleri yerle bir edelim, sahip olduklarımızın tanımladığı bir yaşamı değil, sahip olduklarımızı istediğimiz gibi bizden nasıl yapmamız gerektiğini isteyen mutlak hükümdarın isteği doğrultusunda yeryüzünde adalete şahitlik için kullanalım…O zaman herkesin bir değeri olur, yoksa değeri sıfırlanan insanlığın yeniden kendisini tanımlamak için tartıya çıkarılıp kilosuyla anlam kazandığını sanan bir nesneye döneriz.

Kaç paralık adam diyebilecek cesaretin asla olmadığı ve herkese parasal bir değer biçilemeyen yaşama koşalım…Değeri, kendisinden değerli olanların yaşamı her zaman bir değerdir. Onlar tarih boyunca örnek olarak anlatılırken kilosu parayla ölçülenler ise hep olumsuz olarak kınanmıştır. Dünyalıkların insanları cin çarpmışa çevirdiği bir ortamda, ”İnanmıyorsunuz diye sizi Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim…”Diyecek cesur değer sahibi insanlara çok ihtiyaç vardır.

Selam saygı muhabbet ve selamlarımla,

Rabbim isteklerimizi katındaki değerleri ile daim eylesin ki dünyanın kulları olmaktan uzaklaşalım…Dünya önemlidir ama ahiret değerlidir. Değerli olanın değerini önemli olana harcamayanlara selam olsun…

Erol KEKEÇ/30.05.2021/23.47


27 Mayıs 2021 Perşembe

RUTİNE ÇOMAK SOKANLAR OLMALI MI?

İnsanların bilinçaltı biriktirdikleri ile ortaya koyduğu yaşam arasında doğrudan bir ilişkinin olduğu muhakkak. Bunu dikkate almadan hangi insan nasıl bir makamda olursa olsun, onları anlamak istediğiniz zaman doğru bir sonuca ulaşamazsınız. Son dönemde ülke gündeminin sınırlarını aşarak dış işlerini ilgilendirecek düzeyde yansıma yapan, mafya hesaplaşması olarak mı kabul edersiniz nasıl bakarsanız bakınız, gündemi de bu doğrultuda ele alıp değerlendirmek gerekir. Ancak Kişinin yaşamıyla ilgili değerlendirmeyi bu yönüyle ele alsanız da toplumsal yaşamda oluşturduğu etkiyi ise sosyolojik gerçekliği dikkate alarak ancak değerlendirebilirsiniz.

Sedat Peker’in kişiliği üzerinde fazla durmayacağım, kendisine münhasır bir karakter barındırmaktadır. Her ne kadar pervasız ve her şeyi yakabilecek kadar cesur bir görüntü ortaya koyuyor gibi olsa da her konuşmasının sonunda bir virgülle hesap kitap ve Allah’tan bahsetmesi içindeki tedirginliği ve ürkekliği de ortaya koymaktadır. Peker’in Mafya babası olarak bilinen yönünü bir tarafa bırakırsak ince bir ruh ve kendisinin de bir gün hesaba çekileceğini dikkate alarak konuşuyor yani ince eleyip sık dokumaktadır. Sınırsız bir özgüveni olmasına rağmen sınırsız bir davranış şekli ortaya koymuyor. Bu tarz davranış içinde görülmesi, onu izleyen ve dinleyenlerin kafasında kendisine meşruiyet zemini oluşturmaktadır. Her ne kadar bazıları beni organize suç örgütü gibi göstermeye çalışsa da, aslında ben meşru olmayan ve kimsenin onaylamadığı bir eylemin içinde olmadım. Olduysam da tamamıyla gayri meşru örgütlenmelerin karşısında oldum. Bu durum, resmi bir devlet görevim olmasa da hep devletimle paralel hareket ettim demektedir. Ben devletime karşı son derece saygılıyım hatta karşı karşıya geldiğim bakanı da bakan olarak değil, bakanlık dışı derin hizmetlerde kusur etmemesinden dolayı devlet görevini kötüye kullandığı için böyle davranıyorum iddiasında bulunarak bir görüntü vermektedir. Peker’in bu kontrollü davranışı, onu bir anda milyonların izlediği karakter durumuna getirdi. Bu yaklaşım ve yayınladığı videolarda verdiği görüntü bir anlamda herkesin zihninde temkinli yaklaşılan ve insanlar için tehlikeli olarak bilinen suç örgütleri de bir anlamda daha yumuşak bir geçişe sahne oldu. Peker, bu videolarla mesajını verdiğini düşünmekteyim. Hem Devlet dışı resmi olmayan oluşumlarda, insanların toplumsal sorunlarına çözüm olacak alanlar olabilir, ayrıca bu örgütlenmeler durup dururken olmuyor, devletin açık bıraktığı alanlardan kaynaklı sorunlar oluştuğu zaman bunlarla mücadele etmek için resmi olmasa da meşruiyet temelinde bir örgütlenme yapmak gerekir mesajı neredeyse ciddi bir kitlenin zihninde yer buldu. Konuşma aralarında sürekli, ben yargılandım ama neden diye sorarsanız cevabını vereyim derken, uyuşturucu satıcılarını ortadan kaldırdığım iddiasıyla cinayet zanlısı olarak çok yargılandım oysa bunlardan hep takipsizlik aldım diyor. Yani devletin kurumları benim hakkımdaki suçlamasıyla aslında benim karşı olduğum ve o uğurda da ceza evine girdiğim alanları bana isnat ederek, benim içinde asla olmayacağım bir durumda suç örgütü lideri olduğumu iddia ediyor…Kıymetli dostlarım bunun yorumunu size bırakıyorum diyerek ciddi puanlar topladığını düşünüyorum.

Peker için bu süreç, onun meşruiyet zeminine daha fazla yaklaştığı bir süreç olduğunu düşünüyorum. Geçmişin faili meçhullerini de ortaya koyarak kimler tarafından nerede yapıldığını açıklaması taşları yerinden oynatmışa benziyor. Geçmişteki birçok cinayetin ve karanlık işlerin şahidi olduğunu söylerken, insanların soracağı sorulara karşı da hemen cevabını kendisi veriyor. Neden bu zamana kadar açıklamadın diyeceğinizi biliyorum, ancak siz de içinde olmadığınız halde açıklamadan beklettiğiniz bir olayı içinizde saklayabilirsiniz bu da insani bir yöndür benim de öyledir, şeklinde doğal hale getirerek açıklamaktadır. Yani diyeceğim odur ki, Peker bu konuları çok rahat atlatmaktadır.

Mafya ve çetelerin oluşma ortamlarına baktığımızda durup dururken haydi bir örgüt kuralım ve hiçbir kural gözetmeyelim kendi kurallarımızı kendimiz oluşturalım ve insanlara korku yayalım diye oluşmuyorlar. Siyasal yönetimler, toplumsal ve kültürel ortamların yönlendirmesi, toplumsal dışlanmışlık ve mevcut yaşam alanı içinde bir yer edinememiş olmak, problemleri çözmekle mükellef olan hukuk sisteminin davaları sonuçlandırmadaki sürecin belirsizliği, hukuka karşı oluşan güvensizlik ve kısa zamanda sonuca gitme gibi nedenler bu tür oluşumların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu zeminler değiştirilmeden bu oluşumların yok olmasını da düşünemezsiniz. Bunlar kendilerini anlatırken ve başkalarının topluma onları tanımlama şekli iyiliksever, hayır yapan fakir babası, yanlış yapana göz yummayan namus bekçisi gibi övgü dolu sözlerle onlar taltif edilirler. Bir toplumda her ilin bir mülkü amiri olmasına rağmen bu mülkü amirlerden bir elin parmakları kadar kişi için, babacan biri, fakir babası, saygıdeğer biri, insanları düşünen gibi övgülere rastlamazken, neredeyse bu babalar anlatılırken her biri bir efsane gibi anlatılır. Bu da toplumsal ortamda resmi özellikleri olmasa da meşruiyetlerini kazandıklarını göstermektedir. Şehit aileleri bir mafya babası olduğu söylenen yeraltı dünyasının önemli ismiyle bir araya gelmek için, belli bir gün düzenliyor ve oranın mülki amirlerinden daha kalabalık kitleler tarafından karşılanıyorsa, bunlar aslında sosyolojik vaka olarak ele alınması gerekir. Ayrıca siyasal sistemin de kendisiyle yüzleşerek kendisini sorgulaması elzemdir. Aynı mafya lideri birkaç yıl öncesinde şehir şehir mitingler yaparak devletin yanındayım biz devletimizle el ele mücadele ediyoruz imajı verirken devlet hiçbir ses çıkarmıyorsa, bu yaklaşımları nasıl ele almak gerekir. Organize suç örgütü olmak için ne yapmak lazım veya nasıl bir duruş oluşturmak gerekir. Peker Hapisten çıktıktan sonra her yerde önemli iş adamı olarak taktim ediliyor, iktidarın bir bakanı ile atışmalar başlayınca suç örgütü tanımlaması içine giriyor. Bir kavramın tanımı ya da anlattığı gerçekliğin bir kriteri olacak mı? Bunları neden mi soruyorum? Eğer devlet Suç örgütü ifadesini, yapılan eylemler değişmediği halde ortama zamana ve bu faaliyette bulunanların sergilediği duruşun kimin yanında olmasına göre karar veriyorsa, suç örgütü ifadesi ciddiyetten uzak olur. Bir kavramla tanımlanan içerik, faaliyetin kim tarafından ve kimin adına yapıldığına bakılmaksızın herkesi ve her ortamdaki eylemi kuşatacak düzeyde ise, o zaman bu kavramla anlatılan şahsa karşı gösterilen tepkilerin birçok çelişkiyi içinde barındırdığını neden görmekteyiz? Eğer bu tarz açıklama tepki ve uygulamaların önü alınmazsa resmî açıklamaların ciddiyetten uzak olduğuna inanır insanlar.

9. Video olarak izlediğim Peker’in konuşmalarının ciddi bir değişim ve dönüşüm geçirdiğine şahit oldum. Önceki videolarında yaptığı açıklamalar ile 9. Video arasında önemli bir ayrışma vardı. Sanki Peker’in önceki konuşmaları ve sonraki konuşma ile bir hedef gözetilerek açıklamaların yapıldığını düşünmeye başladım. Yani kontrollü bir gürültü gibi geldi bana. Kontrollü gürültü  her zaman bir hedefin gizli tutulmasıyla yapılan bir gürültüdür.9. videoda Peker, kızgınlıklarının kendisini böyle davranmaya sevk ettiğini, hatta geçmişte karşı karşıya geldiği bakan Albayrak arasındaki tersleşmenin sebeplerinin de araya giren ve bundan çıkar devşiren parazitlerden kaynaklandığını, bunlara karşı gayet duyarlı olunmasını, Bakana karşı kendisinde oluşan gerilimlerden dolayı da helallik talebinde bulunarak özür dileyecek açıklamalara varan konuşmaları üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.Peker,devletin yanındaki duruşunun devam edeceğini, dış güçlerin,  Feto taktiğini uygulayarak eski Fetocuların böyle bir karanlık ortam oluşturduğunu bundan bir an evvel herkesin kurtulması için uyanık olunmasını söylüyor, devletimize karşı dışarıdan gelebilecek olumsuzluklara herkesin hassas ve duyarlı olmasını öğütlüyor.

Yani gördüğüm kadarıyla Suç örgütü ifadesiyle anlatılmak istenen aslında istetme lastik gibi kullanılan bir kavram olduğudur. Devletler normal tekerle yola devam etmekte zorlanıp bir hava kaçağı ve patlama olduğuna inandığında, bu yapılanmaları hemen devreye koyarak kaldığı yerden yoluna devam edebiliyor, ne zaman ki asıl tekeri onardı o zaman istetme lastiğin olumsuzluklarını anlatarak onunla olan bir bağlantısının olmadığını konuşabiliyor. Bu durumlar bizim gibi insanların zihinlerini zorlayarak zihin duvarlarımızı yıkacak duruma geldiğimizde, bir de bakıyorsunuz ortada ne istetme lastik kalıyor ne de sorunlu asıl lastik her şey süt liman haline dönüyor…İşte bu da bize gösteriyor ki tüm bunlar kontrollü gerçekleşen gürültülerdir.

Dün itibarıyla, mafya Bakan arasındaki düelloya bazı politikacılardan gelen destek mesajlarıyla, Peker’in açıklamalarının birbiriyle uyum içinde olması ve üç tane daha video yapacağını, onların da daha çok kendi şahsına yönelik ferdi saldırılardan oluşacağını afişe edeceğini söylemesi bir anda bende düşündüklerimi destekliyor görmem bu tarz oluşumların neden ve niçin var sorularını yeniden sorarak bunlarla ilgili geniş yelpazeli araştırma ve açıklamaları gerekli kıldığını gördüm.

Hukuka kimse yaptırım uygulayamaz ve hukuk bağımsız, cumhuriyet savcıları toplum aleyhine olabilecek her konu hakkında soruşturma başlatır gibi beklentilerimiz de bir anlamda rafa kalkıyor bu tarz ortamlarda. Çünkü istetmeler ve gerçek tekerler nasıl ne zaman kullanılacak bunların ciddi bir tanımlaması yapılamadığı için, Savcılarda da tedirginlik oluşturabiliyor. Bu tedirginliklerden olsa gerek, medyanın bangır bangır bağırarak suç örgütleri şunları şunları yapıyorlar gibi mesajları savcılar tarafından pek dikkate alınmıyor. İşte, bu hengamede bizler de zihinlerimizi arı duru bilgilerle donatmak istiyoruz. Sebebi ise yanlış bir bilgi ve yönlendirmeyle ucu bir daha kapanmayacak açıların oluşmasına sebep olabiliriz endişesini taşıyoruz.

Sükunet durumu hasıl oldu, deniz çarşaf gibi, şimdi tüm gemiler dışarıya odaklanmalı, onun için bu tarz açıklamaların kapsam alanından çıkarak yeni koordinatlar belirlemek her düşünen, idrak eden ve sorumluluk taşıyanların yapması gereken bir eylemdir.

Son olarak diyorum ki hayat boşluk kaldırmıyor, eğer olması gerekenler, olmaması gereken yerlerde havanda su döverlerse, birileri çıkar o havanın içindeki mamulü değiştirmenin kendi görevi olduğunu iddia ederek rutin yaşama bir çomak sokabilir. Rutinlere bazen çomaklar sokulmalı ki, rutinler rutin olmanın ötesinde bir anlamının olduğunu anlayabilsinler…

Selam saygı ve muhabbetlerimle….

Erol KEKEÇ/27.05.2021/10.38


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!