Bu Blogda Ara

27 Mayıs 2021 Perşembe

RUTİNE ÇOMAK SOKANLAR OLMALI MI?

İnsanların bilinçaltı biriktirdikleri ile ortaya koyduğu yaşam arasında doğrudan bir ilişkinin olduğu muhakkak. Bunu dikkate almadan hangi insan nasıl bir makamda olursa olsun, onları anlamak istediğiniz zaman doğru bir sonuca ulaşamazsınız. Son dönemde ülke gündeminin sınırlarını aşarak dış işlerini ilgilendirecek düzeyde yansıma yapan, mafya hesaplaşması olarak mı kabul edersiniz nasıl bakarsanız bakınız, gündemi de bu doğrultuda ele alıp değerlendirmek gerekir. Ancak Kişinin yaşamıyla ilgili değerlendirmeyi bu yönüyle ele alsanız da toplumsal yaşamda oluşturduğu etkiyi ise sosyolojik gerçekliği dikkate alarak ancak değerlendirebilirsiniz.

Sedat Peker’in kişiliği üzerinde fazla durmayacağım, kendisine münhasır bir karakter barındırmaktadır. Her ne kadar pervasız ve her şeyi yakabilecek kadar cesur bir görüntü ortaya koyuyor gibi olsa da her konuşmasının sonunda bir virgülle hesap kitap ve Allah’tan bahsetmesi içindeki tedirginliği ve ürkekliği de ortaya koymaktadır. Peker’in Mafya babası olarak bilinen yönünü bir tarafa bırakırsak ince bir ruh ve kendisinin de bir gün hesaba çekileceğini dikkate alarak konuşuyor yani ince eleyip sık dokumaktadır. Sınırsız bir özgüveni olmasına rağmen sınırsız bir davranış şekli ortaya koymuyor. Bu tarz davranış içinde görülmesi, onu izleyen ve dinleyenlerin kafasında kendisine meşruiyet zemini oluşturmaktadır. Her ne kadar bazıları beni organize suç örgütü gibi göstermeye çalışsa da, aslında ben meşru olmayan ve kimsenin onaylamadığı bir eylemin içinde olmadım. Olduysam da tamamıyla gayri meşru örgütlenmelerin karşısında oldum. Bu durum, resmi bir devlet görevim olmasa da hep devletimle paralel hareket ettim demektedir. Ben devletime karşı son derece saygılıyım hatta karşı karşıya geldiğim bakanı da bakan olarak değil, bakanlık dışı derin hizmetlerde kusur etmemesinden dolayı devlet görevini kötüye kullandığı için böyle davranıyorum iddiasında bulunarak bir görüntü vermektedir. Peker’in bu kontrollü davranışı, onu bir anda milyonların izlediği karakter durumuna getirdi. Bu yaklaşım ve yayınladığı videolarda verdiği görüntü bir anlamda herkesin zihninde temkinli yaklaşılan ve insanlar için tehlikeli olarak bilinen suç örgütleri de bir anlamda daha yumuşak bir geçişe sahne oldu. Peker, bu videolarla mesajını verdiğini düşünmekteyim. Hem Devlet dışı resmi olmayan oluşumlarda, insanların toplumsal sorunlarına çözüm olacak alanlar olabilir, ayrıca bu örgütlenmeler durup dururken olmuyor, devletin açık bıraktığı alanlardan kaynaklı sorunlar oluştuğu zaman bunlarla mücadele etmek için resmi olmasa da meşruiyet temelinde bir örgütlenme yapmak gerekir mesajı neredeyse ciddi bir kitlenin zihninde yer buldu. Konuşma aralarında sürekli, ben yargılandım ama neden diye sorarsanız cevabını vereyim derken, uyuşturucu satıcılarını ortadan kaldırdığım iddiasıyla cinayet zanlısı olarak çok yargılandım oysa bunlardan hep takipsizlik aldım diyor. Yani devletin kurumları benim hakkımdaki suçlamasıyla aslında benim karşı olduğum ve o uğurda da ceza evine girdiğim alanları bana isnat ederek, benim içinde asla olmayacağım bir durumda suç örgütü lideri olduğumu iddia ediyor…Kıymetli dostlarım bunun yorumunu size bırakıyorum diyerek ciddi puanlar topladığını düşünüyorum.

Peker için bu süreç, onun meşruiyet zeminine daha fazla yaklaştığı bir süreç olduğunu düşünüyorum. Geçmişin faili meçhullerini de ortaya koyarak kimler tarafından nerede yapıldığını açıklaması taşları yerinden oynatmışa benziyor. Geçmişteki birçok cinayetin ve karanlık işlerin şahidi olduğunu söylerken, insanların soracağı sorulara karşı da hemen cevabını kendisi veriyor. Neden bu zamana kadar açıklamadın diyeceğinizi biliyorum, ancak siz de içinde olmadığınız halde açıklamadan beklettiğiniz bir olayı içinizde saklayabilirsiniz bu da insani bir yöndür benim de öyledir, şeklinde doğal hale getirerek açıklamaktadır. Yani diyeceğim odur ki, Peker bu konuları çok rahat atlatmaktadır.

Mafya ve çetelerin oluşma ortamlarına baktığımızda durup dururken haydi bir örgüt kuralım ve hiçbir kural gözetmeyelim kendi kurallarımızı kendimiz oluşturalım ve insanlara korku yayalım diye oluşmuyorlar. Siyasal yönetimler, toplumsal ve kültürel ortamların yönlendirmesi, toplumsal dışlanmışlık ve mevcut yaşam alanı içinde bir yer edinememiş olmak, problemleri çözmekle mükellef olan hukuk sisteminin davaları sonuçlandırmadaki sürecin belirsizliği, hukuka karşı oluşan güvensizlik ve kısa zamanda sonuca gitme gibi nedenler bu tür oluşumların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu zeminler değiştirilmeden bu oluşumların yok olmasını da düşünemezsiniz. Bunlar kendilerini anlatırken ve başkalarının topluma onları tanımlama şekli iyiliksever, hayır yapan fakir babası, yanlış yapana göz yummayan namus bekçisi gibi övgü dolu sözlerle onlar taltif edilirler. Bir toplumda her ilin bir mülkü amiri olmasına rağmen bu mülkü amirlerden bir elin parmakları kadar kişi için, babacan biri, fakir babası, saygıdeğer biri, insanları düşünen gibi övgülere rastlamazken, neredeyse bu babalar anlatılırken her biri bir efsane gibi anlatılır. Bu da toplumsal ortamda resmi özellikleri olmasa da meşruiyetlerini kazandıklarını göstermektedir. Şehit aileleri bir mafya babası olduğu söylenen yeraltı dünyasının önemli ismiyle bir araya gelmek için, belli bir gün düzenliyor ve oranın mülki amirlerinden daha kalabalık kitleler tarafından karşılanıyorsa, bunlar aslında sosyolojik vaka olarak ele alınması gerekir. Ayrıca siyasal sistemin de kendisiyle yüzleşerek kendisini sorgulaması elzemdir. Aynı mafya lideri birkaç yıl öncesinde şehir şehir mitingler yaparak devletin yanındayım biz devletimizle el ele mücadele ediyoruz imajı verirken devlet hiçbir ses çıkarmıyorsa, bu yaklaşımları nasıl ele almak gerekir. Organize suç örgütü olmak için ne yapmak lazım veya nasıl bir duruş oluşturmak gerekir. Peker Hapisten çıktıktan sonra her yerde önemli iş adamı olarak taktim ediliyor, iktidarın bir bakanı ile atışmalar başlayınca suç örgütü tanımlaması içine giriyor. Bir kavramın tanımı ya da anlattığı gerçekliğin bir kriteri olacak mı? Bunları neden mi soruyorum? Eğer devlet Suç örgütü ifadesini, yapılan eylemler değişmediği halde ortama zamana ve bu faaliyette bulunanların sergilediği duruşun kimin yanında olmasına göre karar veriyorsa, suç örgütü ifadesi ciddiyetten uzak olur. Bir kavramla tanımlanan içerik, faaliyetin kim tarafından ve kimin adına yapıldığına bakılmaksızın herkesi ve her ortamdaki eylemi kuşatacak düzeyde ise, o zaman bu kavramla anlatılan şahsa karşı gösterilen tepkilerin birçok çelişkiyi içinde barındırdığını neden görmekteyiz? Eğer bu tarz açıklama tepki ve uygulamaların önü alınmazsa resmî açıklamaların ciddiyetten uzak olduğuna inanır insanlar.

9. Video olarak izlediğim Peker’in konuşmalarının ciddi bir değişim ve dönüşüm geçirdiğine şahit oldum. Önceki videolarında yaptığı açıklamalar ile 9. Video arasında önemli bir ayrışma vardı. Sanki Peker’in önceki konuşmaları ve sonraki konuşma ile bir hedef gözetilerek açıklamaların yapıldığını düşünmeye başladım. Yani kontrollü bir gürültü gibi geldi bana. Kontrollü gürültü  her zaman bir hedefin gizli tutulmasıyla yapılan bir gürültüdür.9. videoda Peker, kızgınlıklarının kendisini böyle davranmaya sevk ettiğini, hatta geçmişte karşı karşıya geldiği bakan Albayrak arasındaki tersleşmenin sebeplerinin de araya giren ve bundan çıkar devşiren parazitlerden kaynaklandığını, bunlara karşı gayet duyarlı olunmasını, Bakana karşı kendisinde oluşan gerilimlerden dolayı da helallik talebinde bulunarak özür dileyecek açıklamalara varan konuşmaları üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.Peker,devletin yanındaki duruşunun devam edeceğini, dış güçlerin,  Feto taktiğini uygulayarak eski Fetocuların böyle bir karanlık ortam oluşturduğunu bundan bir an evvel herkesin kurtulması için uyanık olunmasını söylüyor, devletimize karşı dışarıdan gelebilecek olumsuzluklara herkesin hassas ve duyarlı olmasını öğütlüyor.

Yani gördüğüm kadarıyla Suç örgütü ifadesiyle anlatılmak istenen aslında istetme lastik gibi kullanılan bir kavram olduğudur. Devletler normal tekerle yola devam etmekte zorlanıp bir hava kaçağı ve patlama olduğuna inandığında, bu yapılanmaları hemen devreye koyarak kaldığı yerden yoluna devam edebiliyor, ne zaman ki asıl tekeri onardı o zaman istetme lastiğin olumsuzluklarını anlatarak onunla olan bir bağlantısının olmadığını konuşabiliyor. Bu durumlar bizim gibi insanların zihinlerini zorlayarak zihin duvarlarımızı yıkacak duruma geldiğimizde, bir de bakıyorsunuz ortada ne istetme lastik kalıyor ne de sorunlu asıl lastik her şey süt liman haline dönüyor…İşte bu da bize gösteriyor ki tüm bunlar kontrollü gerçekleşen gürültülerdir.

Dün itibarıyla, mafya Bakan arasındaki düelloya bazı politikacılardan gelen destek mesajlarıyla, Peker’in açıklamalarının birbiriyle uyum içinde olması ve üç tane daha video yapacağını, onların da daha çok kendi şahsına yönelik ferdi saldırılardan oluşacağını afişe edeceğini söylemesi bir anda bende düşündüklerimi destekliyor görmem bu tarz oluşumların neden ve niçin var sorularını yeniden sorarak bunlarla ilgili geniş yelpazeli araştırma ve açıklamaları gerekli kıldığını gördüm.

Hukuka kimse yaptırım uygulayamaz ve hukuk bağımsız, cumhuriyet savcıları toplum aleyhine olabilecek her konu hakkında soruşturma başlatır gibi beklentilerimiz de bir anlamda rafa kalkıyor bu tarz ortamlarda. Çünkü istetmeler ve gerçek tekerler nasıl ne zaman kullanılacak bunların ciddi bir tanımlaması yapılamadığı için, Savcılarda da tedirginlik oluşturabiliyor. Bu tedirginliklerden olsa gerek, medyanın bangır bangır bağırarak suç örgütleri şunları şunları yapıyorlar gibi mesajları savcılar tarafından pek dikkate alınmıyor. İşte, bu hengamede bizler de zihinlerimizi arı duru bilgilerle donatmak istiyoruz. Sebebi ise yanlış bir bilgi ve yönlendirmeyle ucu bir daha kapanmayacak açıların oluşmasına sebep olabiliriz endişesini taşıyoruz.

Sükunet durumu hasıl oldu, deniz çarşaf gibi, şimdi tüm gemiler dışarıya odaklanmalı, onun için bu tarz açıklamaların kapsam alanından çıkarak yeni koordinatlar belirlemek her düşünen, idrak eden ve sorumluluk taşıyanların yapması gereken bir eylemdir.

Son olarak diyorum ki hayat boşluk kaldırmıyor, eğer olması gerekenler, olmaması gereken yerlerde havanda su döverlerse, birileri çıkar o havanın içindeki mamulü değiştirmenin kendi görevi olduğunu iddia ederek rutin yaşama bir çomak sokabilir. Rutinlere bazen çomaklar sokulmalı ki, rutinler rutin olmanın ötesinde bir anlamının olduğunu anlayabilsinler…

Selam saygı ve muhabbetlerimle….

Erol KEKEÇ/27.05.2021/10.38


26 Mayıs 2021 Çarşamba

CELLADINDAN MEDET UMAN İNSANLIK

Günlerdir, aşı sorunu yok tamamladık diyenlere bir sorum var, hakikaten bu aşıyla yapılmak isteneni Allah için açıklar mısınız? Küresel cinayet şebekesinin aparatı olmak ne kadar acı ve insanın içine oturuyor. Bu kadar kısa zamanda İnsanlık için böyle bir çalışmayla insanlığın sağlığını düşünerek bir cinayet şebekesinin bilimsel bir çaba sarf edeceğine hiç inanmadım ve de inanmıyorum. İnanmadım, çünkü her noktasında çelişkiler barındıran, amacını gizleyerek iyi yollar sunuyormuş gibi kendisini lanse ederek, insanlığı kurşunlamak için üretilen kurşunlar olduğunu düşünüyorum.

İnsanlığın doğal yaşam alanlarını fesat alanı haline getiren bir dünya sistemi, çılgınlıklarının sonucu olan küresel bir salgının oluşmasındaki tetikleyici görevini yok sayarak, insanlığı kurtarmaya çalışıyor ve biz de buna inanacağız öyle mi; böyle düşünen varsa biz aklımızla kimseyi dalga geçirtmedik. Medyanın küresel güçlerin borazanlığını yaptığı ortamlarda insanların zihinleri kilitlenmiş, sadece birilerinde bir maymuncuk anahtar var, ancak onunla açıp zihinleri dolduruyorlar ve ardından diğer uyaranların tamamına kilitliyorlar. Böylesi toplumlarda sizlerin diri diri ölüme aday olduğunuzu yırtılırcasına açıklayanları, potansiyel düşman görebilirsiniz ama şunu bilin ki bu düşünceler sizi kurtuluşa çağırmaktadır. Kurtuluşa çağıranların çağrılarını bir kaşık suda boğmak isteyenler, şunu biliniz ki toptan imha edilmek için alıştırarak dibini görmediğiniz bulanık sularda boğulmanız için sizi süratle orya götürmektedirler.

Allah için insanlara soruyorum, benim bu beynim ne işe yarıyor diye sorma gereği hiç duymuyor musunuz? Beyinleri uyuşturulmuş olanlar o beyinlerini istirahat için dondurucudan alıp güneşte havalandırıp saksılarına koymadıkları sürece kurtuluşa çıkamayacaklardır. Bugün içinde bulunduğum gün içinde yaşadığım üç önemli vaka ile sizleri bilgilendirmek isterim. Yapılan aşılardan sonra yaşanan üç hadise, biri yakın bir arkadaşımın kayınpederi,2. Aşıdan sonra felç oldu ve şu an yatalak durumda, bir başkası 2. Aşıdan sonra vefat etti, benim kendi kayınpederim geçen pazartesi günü aşıyı oldu ve bir haftadır ateşi 40 derecenin altına düşmüyor, baş ağrısı şiddetli ve bağırsak sistemi çalışmıyor. Her gün hastanedeyiz ancak bir şey bulamadılar, nihayet benim diretmem sonrası, aşının bağışıklık sistemi güçlü olmayanlarda ve savunma yeterli değilse aşının böyle sonuçları olabileceğini itiraf ettiler. Yazıktır İnsanları toplu imha operasyonunun uzun vadeli yani taksitli ölüm fermanını hemen ikinci peşinattan sonra bari uygulamaya koymasaydınız(!).

Aşıyı herkes olacak diye, diretmediğini söyleyenler, aşısız olanları potansiyel kuduz mikrobu taşıyıcısı gibi gösterip insanların önüne öcü gibi koyarak onları tecrit ederken ne yapmak istiyorlar. Bilim güvenirliğini bu coronayla resmen rafa kaldırmıştır. İnsanlığın gözüne baka baka bu kadar canavarca bir uygulamanın aparatı neden bizler oluyoruz bunu ben anlamak istiyorum. Çok hafif hasta olan arkadaşım gidiyor test yaptırıyor kendisi pozitif çıkıyor, ondan çok ağır olan aile efradına yaptırmıyor, test sonrası verilen ilaçlarla önce eklem yerleri daha sonra sırt ağrısı başlıyor, oysa hiç kullanmadan normal antibiyotik kullanarak kalkacakken daha ağır hasta oluyor. Bunlar canlı ve birebir şahit olduklarım. Şimdi bana bunun faydalı ve insanlığı düşünerek yapılan iyi bir sağlık tedavisi olduğunu kim söyleyebilir.

Corana sürecinin ilk hamlesi insanları korkutmaktı, onda gayet başarılı olundu. İkinci hamlesi ise bu testlerin uygulanarak pozitif çıkıyor insanlar diyerek, pozitif çıkardıklarına verdikleri ilaçlarla onları savunmasız duruma getirmekti, sonrasında bu ölümlerin önüne geçmeliyiz diyerek üçüncü evre devreye girdi; bu da aşıların yapılmasıydı. Aşılar yapılmaya başlandı ve bu süreç bütün bir insanlığın aşılanmasının gerekliliğini anlatarak başlandı. Çünkü herkes aşılanmazsa o zaman bunu durdurmamız zor diyerek, aşılanmış olanlarla aşısız olanları karşı karşıya getirme hedefi de böylece gerçekleşmiş olacak. Bu süreç ne zamana kadar devam edecek dersiniz, karbon ekonomisinin tüm boyutlarıyla uygulanmasıyla yavaşlama süreci başlayacak. Önce kirlet imha et dünyayı yaşanmaz hale getir sonrasında bu yaşanmaz halin sorumluları başkalarıymış gibi kurtuluş reçetelerini de yine sen oluştur. Dünyayı kim çok kirletiyorsa onun değeri o kadar az olacak ve parasının değeri de ona göre şekillenecek diyerek yeni bir kandırma taktiği ile dünyayı aldatmaya çalış. Yani kimin doğaya zararı ve kiri az atılırsa veya hiç atılmazsa onun parası en üst düzeyde değeri yüksek para olacak de…Anlaşılan Küresel canavarlar hala sorumluların kendileri olduğuna inanmıyorlar ve sorumlu aramaya devam edecekler.

Bunların hedefi, dünyanın temiz kalması için bu kadar canlı çok fazla, bu canlıların büyük bir kısmı dünyadan gitmeli ki, o zaman doğal denge korunsun diyerek, çirkin ve korkunç yüzlerini gizleyerek sizleri düşünür oldular. Hatta büyük baş hayvanları imha ederek sentetik et üretmek için düğmeye basacak duruma geldiler. İnsanların da birçoğunu imha etmeleri gerekecek bunun yolu doğrudan savaş ve kimyasallar olursa insanlık suçu olur(!)dolayısıyla kendi kendine ölecek olması hem doğal ölüm olur hem de dünyadan nüfus ciddi anlamda gider. Bunun için gıda üretiminde olabildiğince genetik yapıyı olumsuz etkileyecek üretimleri doğru reçetelerle anlatarak piyasaya sunmak lazım, mesela sentetik kırmızı et gibi…Bundan sonra sağlıkta önemli bir olumsuzluk yaşandığı zaman vücut savunma sistemi, gelen bu hastalık virüsleriyle mücadele edememeli ve doğal ölüm oluşturularak nüfus azaltılmalıdır. Bunun için de vücut direncini taksitle düşürecek bir karışım olmalı bu tüm dünyada uygulanmalı ki, amaç ortaya çıkmasın. İşte bu noktada tam da Corona aşıları devreye sokuldu. Bu aşıların insanlığın kurtuluşu için olduğuna zerre inananlardan biri değilim. Böyle inanmam ve düşüncelerimi bu doğrultuda geliştirmemin en önemli nedeni, Dünya sağlık örgütü denen bir kuruluşun insanlığın sağlığını imha etmek için güç baronları ile el ele tutuşmuş olması oldu. Bu şebeke bilimi, bu güçlerin istediği gibi kullanması için, bilimin kapısını arkasına kadar açtı, içeri ne giren ne çıkan belli…Böylece güven gitti yerine bunalım geldi. Peki bu süreçte benim böyle çalışan bir anlayışı bilim olarak görmem ve onların ortaya koyduğu sonuçlara güvenmem nasıl olur? Herhâlde kendi aklıyla dalga geçmek ve kendine ihanet etmek bu olsa gerek.

Korkuyla başlayan süreç, korkuyu yaşatanların insafına bırakılmış bir umut, umudu yerle yeksan eden bir gelecek, geleceği peşin bedava alan üstelik tüm geleceği satın alırken onu bile ranta çeviren küresel bir canavar…İşte insanlık bunların elinde maymuna dönmüş bir haldeyken bunlara güvenmek hakikaten acınası durum da bu olsa gerek…Kimse kusura bakmasın ama şöyle uç bir örnek bu konuyu ancak izah edebilir, tecavüze uğrayan bir hanımın elleri kolları bağlanmış, sivri demir taraklar üstüne yatırılmış bu haldeyken yakınları görüyor ve oraya korka korka geliyorlar, tecavüzcüye ricada bulunuyorlar, aman dikkat et, zaten bu kaçınılmaz, bari belini incitmesin… Senden ricamız mağduru bari sağlam alalım diyorlar…Böylesi bir küstah aşağılık talepte bulunmak ile Küresel cinayet şebekesinin elinde kullanılan filmi bilim olarak görüp ondan kurtuluş beklemekte bundan daha erdemli değildir benim açımdan…Onun içindir ki bunların hiçbirine inanmıyorum.

Ey insanlık sizi taksitle öldürmek için bu aşı furyasının da yarınlarda doğacak olan hastalıklara karşı vücut direncini koruyan savunma sistemini içten imha etmek olduğuna inanıyorum. Yakın gelecekte insanlığın en hafif bir bahar rüzgârı karşısında savunmasız kalarak gidişine şahit olacağız…Çünkü aşılar böylesi bir geleceğe insanlığı hazırlamak için, küresel cinayet şebekesinin piyasaya sunduğu kurtuluş reçetesidir. (!)

Uyanalım kendimize gelelim, sorgulamadan korkmayalım, sorgulamayı rafa kaldıranların kendileri de raf ömrünü tamamlamış olduğunu bilmeleri gerekir.

 

Selam saygı muhabbet ve dualarımla…

 

Erol KEKEÇ/25.05.2021/17.40



23 Mayıs 2021 Pazar

HAYRET ŞEYTAN GİRMİŞ İÇİNE!

 De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah’tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz. “Maide/100

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü/yönetimi Allah’ındır. O’nun her şeye gücü yeter.” Maide/120

Yaşamlarımız o kadar kirlendi ki, helal haram olduğuna bakılmaksızın sahip olduğunuz imkanların çokluğu sizin değerinizi belirler oldu. Kazanımlarının nereden nasıl geldiğine bakmaksızın nasıl olursa olsun yeter ki gelsin anlayışı, “bu kulun haram helal demez ver Allah’ım ne olursa onu yer Allah’ım ”ile yaşamlarını sürdürenlerin sahip oldukları kimseyi hayrete düşürmesin…İçine pislik karışmış olanların çok kabarık olması hiç temizle bir olur mu?

İçine şeytan girmiş olan bir yaşam çok kabarık görünür ama ne yazık ki şeytan çıktığı zaman şişkinlik söner ve bir anda cılız bir durumda algılanır bu da ona ilgi ve alakayı azaltır. Şeytanın ortak olduğu hayatlar, Allah’a gerçekten iman etmiş ve ona hiçbir şeyi şirk koşmadan sonucu ondan bekleyenler hariç, her zaman cazip algılanır. İnsanların neyin önünde eğildiklerine bir bakarsanız, görüntü ve kabarıklar ne kadar fazla ve kimde bulunuyorsa o her zaman tercih edilen ve cazip olan olarak değerlendirilmektedir. Ondan dolayıdır ki haram helal olduğuna bakılmaksızın yeryüzünde yaşayan herkes bu ölçüyü dikkate alarak varlık sahnesindeki rolünü oynamaktadır. Bu anlayışla yaşam sürenlerin toplumsal hayatta çoğunluk oluşturması, fesada ortam hazırlar.

“Çok mal haramsız olmaz, çok söz yalansız olmaz” deyimi bir gerçekliğin anlatımı olduğundan kuşkunuz olmasın.Tecrübeler,hayat deneyimleri sonrakilere ışık olsun diye özlü ifadelerle sonrakilere bir miras olarak bırakılır. Bu söz aslında nasılda bir yaşam biçiminin tüm kültürel kodlarını önümüze koymaktadır.Oun için Yüce Rabbimiz “pisin çokluğu seni hayrete düşürmesin, hiç pis ile temiz bir olur mu diye uyarıda bulunmaktadır. Yiyecek maddelerine bakarsanız bazı pasta mamullerinin çok kabarık olduğunu görürsünüz, bunun böyle olması için neler yapıldığını araştırdığınızda, içine bazı kimyasallar ve karışımlar konulduğundan böyle olduğunu öğrenirsiniz. Ancak o kabartma mamullerinin sağlığa ne kadar faydalı olup olmadığına baktığınız zaman, sağlık açısından zararlı olduğu sonucuna ulaşırsınız. Buna rağmen, bakıldığı zaman kabarık ve göze güzel görülen daha tercih edilir ancak sağlık açısından zararsız olan ve içine herhangi bir zararlı karışım katılmamış olanların daha az tercih edildiğini fark edersiniz. Tüm bu örnekler gösteriyor ki insanlarda böyle bir yönelim olduğu muhakkaktır. Bu tarz yönelimlerin temelinde ne kadar da insanın gerçek fıtratıyla örtüşmeyen etkenlerin bulunduğunu görmekteyiz. Bu etkenlerin toplumsal ve kültürel bir yaşam belirleyeni olarak yaygınlık gösterdiği bir çağda yaşamların yeniden ve özenle gözden geçirilerek hakikat endeksi üzerinde yol almasını sağlamak için mücadele edilmesi kaçınılmazdır.

Saman çuvalları doldurulduğu ve basıldığı zaman cazip gibi görülse de çuvala bir bıçak vuruğunuzda ortalığa dağıldığını görürsünüz. Aynı kavanozu kırılmış reçel gibi saçılır ve bir daha toplanıp ona ilgi duyulması da mümkün değildir. Atılması gereken bir mamul haline gelir. Dağılmış saman çuvalı da süpürülüp yakılacağı ya da bir yere atılması gereken bir çöpe döner. Yani şunu anlamak zorunludur, pis olanların çok kabarık olması sizi hayrete düşürmesin, asıl hayrete düşürecek olanın tertemiz olup ta içine hiçbir pislik karışmadan insan yaşamının olduğu bir yerde hala varlığını sürdürüyor olması olsun…

Nereden buldun yasası diye bir devlet, insanların kazanımlarının kaynağını sormadan ellerindekini sisteme katarak vergi almak için kutsallaştırma adına kanuni düzenlemeler yapacak bir duruma gelmiş ise, demek oluyor ki, siz nereden bulursanız bulunuz onları sisteme dahil edecek kanuni düzenlemeler yapılacaktır. Bu düzenlemelerle pisler temizmiş gibi sunulmak istenmektedir. Sonrasında da bu eylemin bir referans olması sağlanarak kazançların nereden geldiği değil, sisteme katılıp katılmadığı önem kazanıyor, Yani meşrulaşabilmesinin yolları hemen oluşturuluyor ve vergiye dahil edildiği anda zaten tüm sorunlar çözülmüş oluyor, ”vergilendirilmiş kazanç kutsaldır, ”sloganıyla tüm pislikler legallik kazanmış oluyor.

Pozitivizmin egemen olduğu, ahiret diye görülene imanın ahireti unutturduğu bir çağda elbette, kabarık ve şişkin olanların hayret duyulacak değerler haline gelmesi de normalleşmektedir. Yani sizlerin bakışı ve size bakışların pozitif alanda ne kadar bir birikiminiz var onunla değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu ortamlarda değer kazanmak ve itibar sahibi olmak için nereden geldiğine bakmaksızın sizi değerli kılacak bu imkanlara fazlasıyla sahip olma hırsı içine giriyorsunuz. Bu hırs siz de kazanmak için hiçbir sınır tanımadan sadece elde edeceğinize sizi yoğunlaştırmaktadır. “Üzüm üzüme baka baka kararır, körle yatan şaşı kalkar” atasözlerinin de özetle anlatmaya çalıştığı yaşam, toplumun genel hayatı haline gelir. Herkes kendisini değerli kılmak için nereden nasıl geldiğine bakmaksızın geldiği noktanın çekiciliğiyle ilgilenir. Böylesi bir geleneksel yaşam oluştuğu zaman toplumsal değer sistemlerinin işlevini kaybettiği ve farklı bir pisliğin kabararak herkesi hayret ettirdiği çağın pislikleri altında can çekişen bir hayat ortaya çıkar. Eğer bu yaşamların kaynağı, yaptığı yoluculuğun meşru sınırlar içinde olup olmadığı bilinmeden bilinse de kanunlara ve mevzuata uygun, yeni diye ortaya çıkan ethik algının yerlerde sürünen ahlaksız tavrı, yaygınlaştığı dönemde temiz olana yaklaşmak insanı küçültmeye ve dışlamaya neden olur. Oysa ahlak yoksunu tavırlar parmakla gösterilecek, erdemli, işini bilen dürüst adamlar sınıfına isminizin kaydedilmesine sebep olur.

Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, pisin çokluğu ve kabarıklığı herkesi hayrete düşürmekte ve herkesi bu pislik sahiplerinin yerinde olmayı arzular hale getirmiştir. Kimse pisliğin içinde olmayı ve ondan kendisine bir pay düşer mi diye düşünmesin, pislikten ancak pislik akar. “Zalimlere meyletmeyin yoksa ateş size de dokunur…”Ey akıl ve gönül sahipleri yanlış yaparak Rabbinizi gücendirmekten korkup sakının ki, kurtuluşa erenlerden olasınız…Tüm bu örneklendirmelerden alacağımız çok derslerin olduğuna inanmaktayım. Ahlaki çöküşün tüm sistemleri yerinden ettiğini görmekteyiz.

Pis dendiği zaman hemen aklımıza belli şekillerdeki düşünce davranışlar gelmektedir. Yanlış olan bir düşüncenin peşinden sürüklenen kalabalıkların çok kabarık olması hayret etmeyi gerektirmiyor. İnsan vücudundan para kazanan birinin, belli bir dönemin anneler gününün annesi seçilmesi,devleten ihale alarak para kazanma dışında bir marifeti olmayanların Milletin a….na koyalım diyerek çirkeflikte sınır tanımamasına rağmen yerinde olması arzulanan bir iş adamı olarak prestijini koruması, çulu olmayanlar Milletin emanetini korumak için bir göreve geçtiklerinde oradan ayrılırken sadece bir domuzu kalıyorsa sahip olmadığı, bir makamı işgal ettiği zaman o makamın yaptırımını kullanarak, muhatap olduğu karşı cinslerden uçan kaçan hariç kimsenin kapsam alanından çıkamadığı ve muhabbetlerini de ne kadar ve kaç kişiyle geçirdiğini söyleyecek kadar anlatıp çirkefliği alenen yayan, anlatılacak çok şey var ancak, haram helal deme nerden gelirse gelsin ver Allah’ım biz senin halis kullarınız diyerek dinin de sahibiymiş gibi davranıp yeryüzünde hakkı tahrip edenlerin şerrinden korunmak için, onlara hayretle bakılmayacak,coronadan daha tehlikeli olduğu bilinerek onların kokusunun geldiği ve gelebileceği her ortamda tüm duyu organlarına maske takarak yaşandığı zaman ancak felaha erenlerden olunur. Yoksa içinde yaşadığımız çirkeflik daha çok kabaracak ve herkese onlara hayretle bakmayı ve onların yerinde olma arzusunu oluşturacaktır. Bunları dikkate almadan yaşamak ve yürümek istiyorsak, gönül sahipleri olarak Allah’tan ittika ederek yaşayalım ki felaha erenlerden olalım.

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü/yönetimi Allah’ındır. O’nun her şeye gücü yeter.” Maide/120

Göklerde ve Yerde bulunanların mülkü yönetimi kendisinde olan Allah’a güvendiğimiz de elimizde bulunan ne kadar küçük ve cılız gibi görünse de mayamız temiz olduktan sonra o kabarık olanlara bizim mayamız konduğunda bizim sahip olduğumuz temiz mayanın özelliğine dönecektir. Temiz olanlar hep mayadır. Pis olanlar ise mayasız kabarık olanlardır. O kabaranlar kimseyi aldatmamalı, mülkün yönetimi elinde olan Allah, temiz olanların çoğalmasını ve pis olanların bertaraf edilmesini istemektedir. Ondan dolayıdır ki, akıl ve gönül sahipleri ancak bu hakikati anlayarak Allah’tan gereği gibi ittika edebilir. İşte onlar felaha erenlerdir. Felaha erenlerden olmak isteyenler yaşadıkları ortamlardaki her türlü pisliklerden uzak durarak, mülkün tek sahibi Allah’a akıl ve gönülleriyle yönelerek onun buyruğuna göre yaşamaları gerekir. Ancak kurtuluş o zaman Olur. Pislikten pay almak için ses çıkarmayanlar sıranın kendisine geleceği durumu dikkate alarak pislik sahnesinde oynadığı figüranlık rollerine tahammül ederek gerçek oyuncu olmayı bekliyorsa şunu bilmeli ki, pislik sahnesinin figüranı da gerçek oyuncusu da aynı yolun yolcusudur. Pasif oyuncu aktif olacağı dönemi beklerken,gerçek oyuncu kendisine verilecek başrol oyuncusu ya da yardımcı başrol oyuncusu olma sırasını beklemektedir. Ondan olsa gerek herkes burnunu tıkayarak logarı patlamış sahnenin koridorunda dışarıya fırlamış b…lara basarak geçtiği halde çok temiz olduğunu iddia eder. Her iddia ispat ister.

De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah’tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz. “Maide/100

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü/yönetimi Allah’ındır. O’nun her şeye gücü yeter.” Maide/120

Rabbim bizi her şeyin yönetimi kendisinde olan yönetiminin içine bizlerin yaşamına yön veren isteklerimizi de alsın ki paçavra olmaktan çıkalım…Benim bugün bu ayetler üzerine olan tefekkür ve idrakim böyleydi, rabbim anlamadıklarımızı ve bilmediklerimizi de bu tefekkürlerimizi yaşar hale getirip onları da bize öğretsin inşallah…

Selam saygı muhabbet ve dualarımla…

Erol KEKEÇ/23.05.2021/09.47


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!