Bu Blogda Ara

17 Mayıs 2021 Pazartesi

SINIRLAR KARDEŞLİĞİMİZİ YERSE BİZİ DE YERLER!

Toplumların yaşamı ferdi yaşamlara ne kadar da benziyor. Örneğin bir ailede aile içi kardeşler arasında olumsuzluklar varsa, kardeşlerin bu zaaflarından yararlanarak onları daha fazla sömürmeyi ve onlar üzerinden menfaatler devşirmeyi düşünenler de olacaktır. Ancak Kardeşler arasında sıcak ve sıkı bağlar varsa onların yaşamında bir gedik açarak onları size köle yapacak duruma getirmeniz mümkün değildir. İslam alemi dediğimiz ama ne alemi olduğunu henüz bu yaşıma kadar çözemediğim bu toplumların yaşamı da tıpkı buna benzemektedir.

Siz kendi aranızda kardeşinizin haklarını vermiyor onları kendinize bir değnek ve dayanak olarak kullanıp her türlü olumsuzluğu ona reva görürseniz, sizin dışınızda olanlardan o kardeşinize çok iyi davranmasını bekleme hakkına asla sahip olamazsınız. Ondan sonra da kalkıp bu neden benim kardeşime böyle davranıyor haydin bir kamuoyu oluşturalım ve tüm toplumun gündemine taşıyarak bu kardeşimin hakkını koruyalım diyerek yırtınmanızın anlamı yoktur. Bu yırtınmaya girişmeden önce o yırtınacak psikolojiye seni getiren süreçlerden hiç rahatsız olmayacaksın, sonrasında kalkıp avazın çıktığı kadar bağıracaksın. Böylesi tutarsızlıklar evreninde yaşıyor olmak hakikaten insanın onuruna dokunmuyor mu bunu anlamak isterim.

İslam Ülkesi olarak bilinen ülkelerin bir çoğunda kendi iç meselelerine baktığınız zaman havadan sudan meselelerle birbirilerini kemirdiklerini ve insanlığı sömürmek isteyenlerin ağızlarına sürdüğü bir damlacık şerbet ile hemen palazlanıp ortaya çıktıklarına şahit oluyorsunuz. Orta Doğu'da Kürtler ile ilgili olumsuzluklar bir problem olarak görülüp kendi içinizde çözmediğiniz sürece asla Filistin sorununu çözemeyeceksiniz. Kendi kardeşinizin bir başkası tarafından kullanılmasına ortam oluşturacaksınız, sonrasında o kardeşinizin hassas noktaları kaşındığı ve o özelliğinden bir olumsuzluk ya da kendisi açısından olumlu gördüğü bir eyleme giriştiği zaman hemen onu imha etme yoluna gideceksiniz, sonrasında kalkıp, dünya Siyonist çetesinin Filistinli Kardeşlere yaptığından rahatsızlık duyar gibi gözüküp insanları galeyana getirerek sorunları çözdüğünüzü sanacaksınız. Şunu özellikle deklare etmeliyim ki, Orta doğuda sorunların yok olmasının temel koşulu Kürtlerle ilgili hukuki bir yapının ve yaşamın herkes için nasıl ki doğalsa onlar içinde doğal bir hayat olduğuna inanarak bu kardeşlerinizle ilgili sorunları bir daha karşınıza sorun olarak çıkmayacak düzeyde çözeceksiniz. Siz Bu sorunu çözdüğünüzde İsrail'in Filistinli İnsanlara bunu yapmasını kesinlikle göremeyeceksiniz. Yani İsrail İslam Ülkesi olarak bilinen ülkelerin zaaflarını ranta çevirmeyi bilen yer altı canavardır.

İslam ülkesi olan ve Kürtlerle birlikte yaşayan milli devletlerin hepsine sözüm var, Bu insanlar bu toprakların doğal ürünü mü evet, bunlar uzaydan gelmediler, devleti yöneten zihniyetler eğer birazcık insan hakkı nedir biliyorsa, Kürtlerin taleplerini öğrenmesine gerek yok, bir insan ve toplumun yaratılıştan gelen hakları nedir, bunlar nerede nasıl kısıtlanmış ve sınırlandırılmış olabilir, bunları aldığımız ve yıllarca ihmal ettiğimiz bu değerleri sahiplerine iade edelim ve onlardan helallik alalım ki, yaşadığımız toprakları çatışmalardan uzak barış ve kardeşlik adası haline getirelim diye düşünmeleri gerekir. Bu durum Acemler için Irak İçin Suriye ve Türkiye için geçerli olması gereken bir anlayıştır. Bir devlet, halkına insan olarak bakıp onun yaşamıyla ilgili tüm gerekleri yerine getirdiğinde ve onu mutlu ettiğinde, aşırı ve kullanılan bazı uç odaklar hariç, kişinin kendi devletine karşı cephe alacağını hiç mi hiç düşünmek bile istemiyorum. Sosyopati davranışları hariç kimse normal seyrinde giden ve yaşamına müdahale olmayan bir hayatını zehre çevirmek istemez. Ancak sistemler kendi meşruiyet zemini yakalayamadığından dolayıdır ki, halkına hep kuşkuyla yaklaşarak onları kendinden olmayanlar olarak adlandırarak hep yanlışların kapısını aralar. Yanlışları doğuran geliştiren ve çoğaltarak yaygın hale getiren sistemlerin güdülen koyunları olmaktan kurtulduğumuz zaman, şuna kesinlikle inanıyorum ki, bölgemiz cennet bahçelerinden bir bahçeye dönecektir.

Bir devlet varlığını devam ettirmeyi, saldırı öldürme ve başkalarının varlığını hesaba katmadan yaşayacak etnik köken üzerine kurmayı düşünmüş ise,o devletler karşılaşacaklarının da hesabını yapmak zorundadırlar. Bir devletin içinde vatandaşlık açısından bir ırkın çoğunlukta olması o devletin tamamıyla bir etnik kökeni temel kıstas alarak şekillenmesini gerekli kılmaz. Şunu diye bilirsiniz, acaba Bizim ülke de de durum belli bir etnik yapı üzerine mi oturmaktadır. Bizim devlette etnik köken olarak, "sadece Türk "kullanılmaktadır diye düşünüyorum. Çünkü devletin yönetim anlayışına baktığımız zaman kuruluşundan bugüne hep devşirme kökenlilerin ülke yönetiminde güç sahibi olduklarını görmekteyiz. Peki neden, o zaman Türk diye isimlendiriliyor olabilir dersiniz, İşte bunun temel esprisi, eğer bir yönetim çoğunlukta olan bir etnik yapıya kendisini dayandırmazsa hayati tehlikeye her zaman açık demektir. Bir istemin halkı içinde tarihte en çok devlet kuran bir toplum varsa bunu dikkate almıyorsanız kendi ipini çekersiniz. İşte bu sistemin Türklerle olan ilişki ve alakasının bu kadar olduğunu düşünüyorum. Türk olarak ülke yönetiminde olanların veya imkanları ele geçirmiş olanların bir kısmının da Türk olmadıklarını biliyorum, ancak Türklüğe sahip çıkarak bunları yapmak ve kendilerini meşrulaştırmanın daha kolay olduğunu bilmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bir toplumu uyutmanın en kolay yolu onlardan olduğunuzu söyleyerek onların değerlerine sahip çıkıyor gibi onları uyutmaktır. Biz Türkler olarak yüz yıldır böyle bir uyuma hastalığından kalkarak kendimize gelemedik. İşte bize layık gördükleri sistemlerin kendi içinde barındırdığı bu çelişkiler varken, bizim ötemizde yaşan kardeşlerimiz için nasıl bir formül icat etmeyi düşünüyoruz sahiden...?

Türklerin Anadolu'ya gelmesiyle birlikte halk olarak Türkler ile Kürtler arasında kitlesel bir kavga ve savaşın olduğunu gösterebilir misiniz asla ben görmedim. Ancak devlet bazında devlet kendi sorunlarını halkın bir sorunuymuş gibi bir zemin oluşturarak neden bu kardeşler arasındaki dayanışma ve sevgi bağlarını imha eder. Çünkü devletin üzerine oturduğu ideolojik algı kardeşçe yaşamanın getireceği olumlu sonuçlar, sömürülmekte olan toplumları bilinçlendirir ve kendi dışlarında kendilerine dayatılan sistemin kendileriyle bir alakasının olmadığını gördüklerinde, bu insanlar üzerinde sistem üzerinden oyun kuranların oyunları ellerinde kalır. Bunu çok iyi gördükleri için kardeşleri kardeşlere düşman ederek dışarıdaki kardeşe sahip çıkacak durumumuzu bırakmadılar. Biz bunları doğru anladığımızda Siyonist bir devletin orta doğuda esamisi olmayacaktır.

Evet dostlar başta söylediğim konuya gelmek istiyorum biz kendi içimizdeki sorunları çözerek hakkaniyet temelli bir yaşam oluşturduğumuzda Allah bizim durumumuzu kesinlikle değiştirecektir. Âmâ böyle bir düşünce ve eylemimiz olmadan giriştiğimiz tüm çabalarımız sonuçsuz kalacaktır. Aklı başında bir insan şunu anlayabilir mi, bir buçuk milyon insan arasında yedi milyonluk toplumun merkezi yönetimi bize nasıl kan kusturuyor. Bunu anlamamız için önce kendi kardeşlerimizle olan hukukumuzu iyi belirlememiz lazım, işte o zaman belki bunu anlayabilecek basiret sahibi olabiliriz. Yanı başımızda İslam devleti olarak kendisini lanse eden,80 milyonluk bir  ülke var, onların yönetim sistemi de İslam olduğunu iddia ediyor. Peki Bir Müslüman devlet, Müslüman olarak böylesi bir keşmekeşliği toplumlar bazında rehabilite edip çözüme götüremiyor, kendi kültürel kodlarını insanlara dayatarak onları kültürel ve mezhebi bir şemsiye altında toplamak istiyorsa, İsrail denen Siyonizm sizi nasıl kandıramaz, bunun akıllı bir açıklaması olabilir mi? yani surda gedik açmaya siz fırsat verdiğiniz sürece neden bu gedikler kapanmıyor diye hayıflanmak ancak aptal ve beyinsiz olmayı gerektirir. Biz gerekeni yapıyoruz ama geldiğimiz nokta bundan ötesi olmuyor diyen yönetimler yalan söylüyordur. Çünkü onların elinden geleni yapıyoruz dedikleri, kuşatıcı evrensel bir din olan Allah'ın buyruğu değil, herkesin kendi çıkar ve menfaat borazanlığını yapmasıdır. Herkesin kendi çıkarını anlaşma maddelerinin temel kıstası olarak dayattığı bir yerde, kimin çıkarı kim tarafından daha fazla okşanırsa ibre de o tarafa kayar. Dolayısıyla sizlerin kardeşlik bahsi de sadece kuru sıkı olur. Boşa atmanın anlamı yoktur.

Filistin sorunu, tesis edilememiş kardeşlik arzularının iflas etmiş pratiğinin açtığı bir yaradır. Bu yaranın çabucak iyileşmesini istiyorsak herkesin kendi yanlışını ve menfaatini savunur olmaktan çıkıp hakikatin öncülüğüne örnek olması gerekir. Bir buçuk milyar insan hala Birleş-(miş) pisliğinin yayılacak kokusuna göre yön belirlemeyi düşünür mü? Eğer böyle bir bekleyiş varsa bizim için ölüm asıl hayattır sloganları genelde bir hiçtir. Ölümün hayat olduğuna hakikaten geniş kapsamlı inanıyor olsaydık bu kadar zilleti bu kadar zamandan beri çekiyor olur muyduk. Burada bir terslik yok mu dostlar?

Filistin'e ağıt yakan, onları şiirlere dönüştürerek açık alanlarda insanlara duygusal besteler yaparak okuyarak onları hipnoz edip rahatlamaya ayarlanmış olan beyin ve yürek donanımımızı yeniden oluşturmamız ve eskiyi çöpe atmamız gerekir.Filistin,Doğu Türkistan,Mymanmar,Arakan, Irak,Suriye Yemen ve daha bir çok yerde adını bile duymadığımız ortamlardaki mazlumların yürek sesi ve acısını dindirecek bir iklim oluşturmak için kendi iklim koşullarımızı iyileştirip kardeşlik harcı ile kuracağımız binada hep birlikte adam gibi yaşayacak hale gelelim. Bunu yaptığımız zaman bu gün ki gibi hep ağlayan ve acı duyan yer ve iklim olmaktan çıkarak rahatlatan acıları dindiren yer haline geleceğiz...Bunun için ayağa kalkalım ve herkes bulunduğu lokal çevreden başlayarak insanlık için bir şey yapalım sloganıyla eyleme geçip insanlarımızı bilinçlendirmesi ve harekete geçirmesi gerekir. Bu süreci yakaladığımız gün, tüm ilişiklerimizi düzenleyecek olan Göklerin ve yerin rabbi, sonucu nasıl kılacak hep birlikte göreceğiz inşallah...

Allah çifte standart davrananlara lanet ediyor ve vay onların haline diyor...Kürtler Bu topraklarda tüm kardeşleri gibi doğal ve meşru bir zeminde huzurla yaşayacağı ortama getirilmeden diğer çabalarımız anlam ifade etmeyecektir. Kürtlerin en doğal tabii hakkı olan haklılıklarını savunur gibi gözüken haydut ve eşkıyaların Kürtlerin vekaletini alarak onlar adına konuşuyor gibi görülmesi sizleri aşırıya götürmesin ve sizleri bu insanların yaşam haklarını inkarla yüz yüze getirmesin. Öyle olduğu zaman kardeşler arasındaki kavgayı gören karşı esnafın kendisine yeni rant kapıları açacağını hesap ederek kendinize gelmemiz gerekiyor...Yoksa Filistin değil kendimizi bile çözmeden bu dünyadan gideriz...

Ey İslam alemi (Varsa tabi ki)

"Ey iman edenler! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmaya niyet etmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan sakının! Müminler yalnız Allah'a tevekkül etsinler!" Maide/11

"Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız." Al-İ İmran/103

Sözlerin en güzeli Allah'ın sözüdür...Selam muhabbet ve dualarımla...

Erol KEKEÇ/16.05.2021/15.21



15 Mayıs 2021 Cumartesi

BEN SADECE RABBİME GİDİYORUM

 “Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur Semi, O'dur Basîr.”Mümin/56

De ki: "Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum. “Mümin/66

İnsan tartışmaya meyyal bir varlıktır. Ondan olsa gerek sükunetle hakikati idrak ederek kabullenmek yerine hep sonuca gidilmeyen konular üzerinde tartışarak hakikatin ortaya çıkmasına değil de kendisinin tartışmada bir yerde olmasını daha çok arzular. Sonucu olmayan bir tartışma dipsiz varil gibidir ne atarsanız atınız hep boşa gider ve onun içinde bir şey taşıyamazsınız. Kendisinde hiçbir bağlayıcı kanıt olmadan tartışanın ve bunda da ısrar edenlerin durumu tam da böyledir. Bunlar hakikatin anlaşılmasından ve ortaya çıkıp herkesin hayatında bir yere sahip olmasından pek haz almazlar. Çünkü öyle bir yaşam oluşursa bu tip karakterlerin fazla gündemde kalması mümkün değildir. Hakiki bilgi ve kurallar yaşama mührünü basar ve herkes bu manifestoya göre yaşamını düzenler dolayısıyla boş konuşarak gündem oluşturmak isteyenlerin hayatları pek albeni oluşturmaz. İşte bundan dolayıdır ki, herhangi bir kanıt olmadan sadece tartışan ve bundan haz alarak manevi boşluklarını doldurduğunu sanan varlıklarla yaşam alanı doldu ve taştı.

Allah’ın ayetleri üzerinde tartışarak gündemlerine birer mermi olarak Allah’ın ayetlerini kullananlarla Yezidin ordusu arasında hiçbir fark yoktur. Muaviye ile başlayarak mızraklarına Allah’ın ayetlerini bir kalkan yaparak onunla insanlığı avutmaya çalışan bir zihniyet ile Allah’ın ayetleri üzerinde tartışan günümüzün zihniyeti aynıdır. Sadece farklı zamanlarda aynı yolun neferi olmuş, hakikate ulaşma imkânı olmayan beyin mekanizmaları, hakikat dışında her şeye formatlanmış olduğundan hakkı kabullenmede de sorun yaşayan beyinlerdir.

Yüreklerinde büyüklük kuruntusu yuva kurmuş olanlar hakikate tanık olamazlar. Çünkü bunların amacı hakikatin ortaya çıkması ve insanların yaşamlarını hakikate göre düzenlemeleri için değildir. Bunlar tartışmadan ve cebelleşmeden haz alırlar. Tartışma varsa kendilerini var hissederler ancak tartışma yoksa onların var olup olmadığı da tartışma konusu olur. Kendilerine gelmiş hiçbir bilgi kırıntısı ve delil olmamasına rağmen tartışmaktan haz alanlar kadar doğruluğa yakın olmayan kimler olabilir. Doğruluk, hakikatin ortaya çıkması ve kimseye mal olmadan sadece yaşamları düzenlemek ve onlara yol göstermek için etrafa ışık yayan değerlerdir. Bu değerler her ortamda korunurlar ve onların yaygın hale gelmesi için onlara yardım ve destek olanlar da asla tükenmeyecektir. Doğruluk, iddia ettiği gerçekliğin insanın yaşam donanımları olan yaratılış donanımları ile uyum içinde olmasıdır. Bu doğrular, varlıkları belli kişiler tarafından savunur olması ya da yaşam alanına aktarılıp aktarılmamasına bakılmaksızın kendi varlıklarını içten mekanizmalı olarak hem korurlar hem de devamlılık oluştururlar.

Allah’ın ayetlerini ancak ona İman eden ve onun uğruna canlarını mallarını harcamaktan tereddüt etmeyenler anlayabilir ve onun hakkında açıklayıcı bilgiler aktarabilirler. Çünkü onların yanında bir kitap olduğundan anlatacakları bilgilerin de bir dayanağı ve temeli vardır. Temeli olan bilgiler ancak ve ancak yaşama bir ışık olabilir ve insanlığı aydınlatır. Aydınlatmaktan yoksun bilgilerin tümü tartışmaya dayanan ve kendisini aydınlatamadığı halde herkese bir aydınlatıcı olarak sunulması onun doğru olduğu anlamını taşımaz.

“Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur Semi, O'dur Basîr.”Mümin/56

De ki: "Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum. “Mümin/66

Hiçbir bağlayıcı kaynağı olmayan ve kendilerine gelen bir bilgi olmadığı halde sürekli tartışma yaparak doğru iş yaptığını sananlardan daha ahmak kimler olabilir. Günümüzün insanı ahmaklıkta sınır tanımıyor. Kitle iletişim araçlarına baktığınızda görsel medyadan tutun hayat hakkında sizi bilgilendirdiğini sandığınız tüm enformasyon araçları insanları boş uğraşlarla buluşturarak onları anlamsız bir hayatın kollarına taşımaktadır. Anlamsız bir yaşamın kapsamı içinde kendi imhası için uğraş verenler ne zamandan bu yana insanlığın kurtuluşuna reçeteler oluşturmaktadır.

Tabiat ayetleri ile doğrudan desteklenmeyen ve bilimsel olarak bir varlık sebebi olmayanlar asla ve kata doğruluk taşımazlar. Doğruluğu olmayan bilgiler sadece kuruntu ve kurguların böyle bilgileri tartışma zeminine taşımasıyla gündemde kalmaya devam eder. Bu bilgiler fonksiyonel olduklarından ve insanlık için sorunlara çözüm getirdiğinden gündem olmazlar. Şarlatanların bir ortamda sürekli gündemde olması onların çok doğru işler yapmasından veya insanlık için değerli çalışmalara imza atmasından değildir şüphesiz, ancak sofistike bir anlayış gibi tartışmayı devam ettirmelerinden ve bu tartışmada kimin kime daha baskın bir rol oynamasına bağlıdır. Yani tartışmayı kim sonuna kadar götürebiliyor ve muhataplarını bastırıyorsa o hep gündem olur ve doğru bir değermiş gibi ona önem atfedilir. Doğruluğun ölçüsünün olmadığı ancak kimlerin boş vakitlerini işgal diyorsa, işgal ettiği yer kadar bir doğruluk değerine sahip olduğu ortamda, hakiki doğru ve gerçekliği olan çelişkisiz tutarlı temellendirilmiş bilgilere ulaşmanız da o kadar zor olur.

Tartışmayı seven ortamlar hakikatten hoşlanmazlar. Çünkü hakikatler böyle yaşamların en korkulu anlarıdır. Korkularıyla barışabilenler her zaman temellendirilmiş bir yaşamı temsil ederler.

Allah’ın ayetleri üzerinde tartışan ve göğüslerinde asla ulaşamayacakları büyüklük kuruntusu barındıranlar, muhataplarına hakikati aktardıklarını sanmasınlar. Hakikat bir gerçeklik gibidir, insanların onu kabullenmesine gerek kalmadan doğruluklarını haykırırlar. Çünkü Hakikat ile Yaratıcı arasında mutlak ilgi ve iletim bağı vardır. Hakikatler hep ondan zuhur ederler. Daha sonra dünyada hakikati hakikat olduğu için kabullenip teslim olanlarda da karşılık bulurlar. Hakikate karşı olanlar,hakikatin görüntülendiği gerçeklere bakarak aslında gerçeği yalanlayıp inkâr etmezler, onlarda bilirler ki gerçeklik onlara sesleri kadar yakındır. Ama onlar doğrudan hakikate düşman olduklarından hakikatin kendisinde tecelli ettiği gerçekliği yok sayarak hakikatin vuku bulmasını ve yeryüzünde görüntülenmesini istemezler. Hakikatler, Allah’ın hamt sıfatı gibidir. Yani kimse onu hamt etmese de o mutlak hamt edilendir. Hakikatler de böyledir, kimse onu kabullenmese de onun şanından hiçbir şey kaybolmaz. Ondan dolayıdır ki Hakikatleri kendi kibir ve gururlarına katarak onunla anlamsız bir tartışmaya ve yarışa tutuşanlar sizi asla aldatmasın onlardan hiçbir sonuç çıkmaz sen semi ve basar olana sığın. Tüm bu olanların mutlak şahidi, her şeyi gören ve duyan Allah’tır. Hakikatte onun yanındadır. Alacakların onunla bağ kurması gerekli ve kaçınılmazdır. Allah ile bağ kuramayanların tüm konuşmalarında bir hayır bulamazsınız Allah’a sığınmak ve hakikati ondan gelecek kaynaktan alarak yaşamınıza devam edin….

De ki: "Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum. “Mümin/66

Benim, sizin hiçbir bilgi ve dayanak olmadan yakardıklarınızla asla işim olmaz. Bana açık seçik bilgiler ihtiva eden Rahman’ın ayetleri geldi, Onu bana ulaştıran ve önümü sadece aydınlatacak olanın o olduğunu anlatan da yerin ve Göklerin rabbi Allah’tır. Allah asla doğru olmayan hakikat dışında hiçbir şey söylemez. O zaman mutlak hakikati anlatana mı yoksa sizlerin hiçbir dayanağı olmayan iddia ettiğiniz düzmece bilgilerinize mi uyacağız. Sizlerin dayanaksız düzmece kibir ve gururu barındıran sahip olduğunuz bilgileriniz tamamıyla karanlıklara taşımaya yönelik bilgilerdir. Oysa benim rabbim tüm karanlıklardan alıp mutlak nura götürecek bir bilgiye sahiptir. İnanacak olanlar mutlak aydınlık sahibinin nuruyla nurlansın ki, tüm yanlış ve doğruları ayırt edecek hakiki bir ölçüye kavuşsun.

Allah’tan uzak Allah’ın berisinden kendinize dost tutarak sizi Allah’a götürecek sandığınız bilgilerinizin tümü hakikatin yolunu tıkayarak sizlere karanlıkları hakikatmiş gibi göstermeye çalışan anlamsız temeli olmayan dayanaksız boş kuruntulardan ibarettir. Bu kuruntular mezbelesinden çıkmadan hakikat deryasında yüzmek mümkün değildir. Yüzdükçe yüzen koştukça koşan, uçtukça uçan yürüdükçe yürüyen ve hakiki bilginin doyumu olmadan sürekli öğrenme ve anlama sürecine girerek geniş bir sadr sahibi olarak yaşamak için herkesin hakikat otağında buluşması kaçınılmazdır.

Ben sizin taptığınız ve değer verip hakikatmiş gibi gündeminizden düşürmediğiniz o yaşamınızdan uzak kılındım. Çünkü ben hakikatin yolunun ne olduğunu bana tanımlayan bir kitapla tanıştım. Bu kitap rabbimin emir ve isteklerini içerdiğinden ,onun isteklerini bir yana bırakıp sizin arzularınızla boğuşmam bana yasaklandı. Onun için neden kendi yaşamınızdan uzak farklı bir ortamda mücadele ettiğimi ve sizin ortamınızda boy göstermediğimi bana sormayın…Onlar bana yasaklandı ve ben mutlak kaynakla tanıştıktan sonra, geride kalan ve Allah’tan beri olan yalvardıklarınızın tümü benden uzaklaştırıldı. Ben sadece Göklerin ve Yerin Rabbine yürek ve avuç açmakla emrolundum.

De ki: "Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum. “Mümin/66

Geçmiş kültür kırıntılarınızdan kalanların hepsini hakikat kanatlarının havalandırdığı kapsamda değilse hepsini ayaklarımın altına aldım. Rabbim bana kitabını öğrettikten ve hakikate giden yolu gösterdikten sonra sizin sahip olduklarınıza dönüp bakarsam, denizin öbür yakasına geçtiğimde Samir’i gibi yeni bir buzağı yapma ihtimali olacağından rabbim sizin bilgilerinizle olan tüm bağlarımı kopardı ve sadece kendisine kulluk yapmamı emretti ben rabbimin isteklerinden başkasına asla uymam…Rabbimden apaçık ayetler geldi, apaçık ayetlerle yolu gösterene mi yoksa hiçbir gittiği yolun ne olduğunu bilmeyenlere mi uymak daha hayırlıdır. Benim rabbim hayır üzerine hayır ve nur üzerine nurdur. Allah’ın Nur vermediği kimselerin nurumu olur. “Ey cahiller yoksa siz bana Allah’tan başkasına kulluk yapmamı mı emrediyorsunuz…?” Ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan kendisinin başka ortağı olmayan Tüm mülkün sahibi tek olan Allah’a çevirdim…

Tüm bu uyarılara rağmen şayet ısrar eder ve beni sizin ortamınıza taşımak isterseniz biliniz ki, ben rabbime dayandım o beni sizin tüm kötülüklerinizden korur.O tüm tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirecek kadar kuvvet ve kudret sahibidir…Size söylediğimi bir gün anlayacaksınız O gün gelmeden önce Bu kitabın dili ile size söylediğimi anlamanızı istiyorum. Bu kitap en doğru olana götürür, onun tüm bilgileri temellendirilmiştir. Onda asla bir eksiklik ve tutarsızlık bulamazsınız, olduğunu iddia ediyorsanız bu sizin aklınızın ve bilginizin geldiği seviyeyi gösterir…Mutlak güç ve kudret sahibi Allah’ın bildirdiğine uymaktan sizi alıkoyan nedir, siz beni yaratan, bana rızık veren, beni yaşatan ve beni öldürecek ve sonra hesaba çekecek olan bir Allah’a kulluk yapmaktan kaçınıyor ve ona ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da ben sizlerin düzmece ilahlarınızdan mı korkacağım “Ey cahiller siz küfrünüzle birazcık oyalana durun muhakkak ki gideceğiniz yer ateştir…Orası ne kötü bir yer ve sondur. Rabbim bizi ateşin azabından koru bizleri huzurunda mahcup olmadan sadece senden bekleyenlerden eyle…Bizi kendine dost edindiğin en samimi ihlas sahibi kullarınla haşret…Sen duaları karşılıksız bırakmazsın, bu dualarımızı anlamlı kılacak sahih akide, Salih amel vakarlı duruş, sebat eden anlayış, imtihanlarda sabreden yürek ve dayanabilen bir zihinle mücadele edenlerden eyle…

Rabbim biz sana teslim olduk bu teslimiyetimiz azmimizi ve çabamızı artırdı…Azmiyle yola çıkan çabasıyla yorulmayan sonucu senden uman, kazanımlarıyla yüceldiğini sanmadan kendisinin bir damla su olduğu idraki ile yaşayan mütevazi ve hiçbir kınayıcının kınamasından endişe etmeden İbrahim gibi ben sadece Rabbime gidiyorum diyen kullardan eyle bizleri…Âmin…Selam saygı muhabbet ve dualarımla!

Erol KEKEÇ/15.05.2021/12.00



14 Mayıs 2021 Cuma

BİR DURUŞUN VAR DÜNYAYA DEĞER!

 Çocukluğumdan beri âşık olduğum ve bir tülü bu aşkımı sona erdiremediğim bir aşkım oldu. Öyle bir sevgili ki onun için yemediğim kazık ve uğramadığım ihanet olmamasına rağmen beni kendisine öyle bir bağladı ki koparabilene aşk olsun. Ondan daha işveli daha samimi ve söyledikleri yüreğimin ortasına silinmez harflerle yazılan başka bir sevgili bulamadım, bulsaydım bunu dama atacaktım ancak nafile…Bunun hayatıma ilk girdiği yer ve zaman çocukluk yıllarım babam Rahmetli tanıştırmıştı beni öyle dokunaklı ve içten konuşarak yüreğimi çaldı ki, babam gideli 27 sene oldu ama o bir türlü beni bırakıp uzaklaşmadı, sanki onun emanet bıraktığı ve benimle beşik kertmesi dedikleri bir sevgili gibi bütünleşti.

Ömrümü yedi ama helal olsun onun bir duruşu bir ömre değer mi değer. Beni çok yordu, zaman zaman hasbihal ederken arada bir bana dokundurmadı değil, âmâ onun o dokundurması bile beni kendisine bağlamaya yetti. Hangi ortama gittiysem hep benimle geldi, sen şurada dur ben onlarla bir anlaşayım sonra seninle oturur bir çayhanede dertleşiriz dedimse dinlemedi, sanki üzerimde elbise gibi hep o durdu. Bazen kendimle baş başa kaldığımda buna haber vermeden gideyim iş bitince haber vereyim dedim ama olmadı sanki içime yuva kurmuş oradan bana seslenerek hey iyi düşün değer mi dediğinde ben de irkilerek, hakikaten değer mi dememle tüm işler sarpa sarar oldu. Çok iyi bir dostluk kurduk ama bu dostluk, dost olmanın ötesine geçti hayatımı ipotek aldı ondan olsa gerek kendisinden başka kimseye yar etmiyor, arabesk aşıklar gibi ya benim olursun ya kara toprağın, demeye başladı son dönemde!

Babam rahmetli bunun zil zurna âşık olacağını biliyordu sanıyorum, beni hayatta ilk bununla tanıştırdı, o gündür bu gündür acılı aşkları yaşıyoruz hep…Bu acılı aşkın cilvesine dayanamayan çocuklar da kendi başlarına yola düştüler, bu kadar sıkı aşk bizi yaşamdan koparır diyerek onlar da kapıyı suratımıza kapatarak herkesin âşık olduğu yollardan hayata âşık olmaya koyuldular. Herkes anlatır leyla ile Mecnunu, Hâce ile Siyabendi,Kerem ile Aslıyı ama kimse onların kurdukları bir evden bahsetmezler. Eğer aşk bu ise bize bunların aşkı değil, serseri ve her tarafta olan bazen bizi bizden alan herkesle birlikte çalıp, herkes gibi oynayan dünyada dikili birçok ağacı olan aşklar lazım bize…Adı varmış kendisi yokmuş ne yapalım bu dünyada o aşkların yeri yok, biz de onların aşkına kanarsak öyle zaman gelir ki bizim de yüzümüze kapılar kapanır, işte o kapıları biz bugün kapayalım ki, en azından nesliniz tükensin de insanlar istediği gibi yaşasın diyerek bizden uzaklaştılar.

Ne biçim bir aşk bu diyeceksiniz, aşk acı verir mi yahu diyenlerinizin olacağını biliyorum…Vallahi ve Billahi diyorum ki ben hep âşık olduklarımın acısını tattım diğerlerinin acısı vız geldi tırıs gitti. Ondandır sanıyorum bu aşkım beni ayakta tuttu dosdoğru ama kimse yaklaşmadı etrafında dolambaçlı yollar yok dedi. Ben çocukluğumdan beri duruşu olan aşkların hayranıyım. İlk aşkımı Babamdan öğrendim. Babam öyle bir aşıktı ki duruşa, dünya bir araya gelse inandığı doğrusundan onu asla vaz geçiremezdi, ancak izah edip ikna etmeniz gerekirdi. İkna olur ve ona inanırsa hemen ona da âşık olur onunla bütünleşirdi. Hakikate böyle âşık olmuş birinden aşkı öğrenmek öyle basit olur mu benim de yüreğime kazıdı. İlk âşık olduğum insan babamdı çünkü babam bir duruşa sahipti ne şiş ne kebap asla bilmedi ne suya ne sabuna asla mıntıkasına uğramadı. Çünkü ne su ne sabun diyenlerin necis olduğunu anlatırdı, onlardan her ortamda pislik kokusu geldiğini söylerdi. Onun kendisine has bir duruşu vardı ve bu duruşundan dolayı da adam gibi adam olarak kalmayı benim yüreğime kazıdı. Duruşu olan ve bir omurga taşıyanlara, sürüngenler gibi her deliğe girebilmek için ayaklar altında dolaşan ama bir deliğe girdiği zaman oradan dilini uzatıp etrafa zehrini akıtanları gördüğümde, daha çok âşık oluyorum. Ben bir duruşa aşığım, onun dışındaki aşkların hepsini tepeler geçerim benim aşkım kutsal ve onun yere inmesi imkansızdır.

Aşkım elden ele dolaşmaz, sahibine nüfuz eder onu ayağa kaldırır, kimse ona yaklaşmasa da o herkesin kaçtığı yaratana yaklaşır. “İstikamet üzere dosdoğru olmak ve öyle kalmak için ayağa kalkan ve o uğurda tüm acıları ıstırapları göze alıp yüreğiyle yanan beyniyle seven aşklardır benim yerim ve onları başıma taç yaparım…

Ben çocukluğumda babamın gösterdiği yerde âşık oldum duruşa ve o beni çok yorsa da insan aşkından vazgeçebilir mi, hakikaten onu seviyorsa…Ne güzel çocukluk aşkı değil mi, Allah herkese çocukluğundan gelen aşkları yaşamayı nasip etsin…

Bir gün olur kırılırsa kalbim bilin ki aşkımın ölüm defterinde ismimi kaydetmişim…Sizinle yaşayan ve sizinle ölen duruşu olan ve duruşuna âşık olunacak aşkları yaşayanlar olmamız dileğiyle herkesi bir daha aşklarını gözden geçirmeye çağırıyorum…

Erol KEKEÇ/14.05.2021/00.55



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!